Prof. Dr. Adnan KARAİSMAİLOĞLU

TARİH BOYUNCA TÜRKLER VE FARSÇA; MODERN YAKLAŞIMLARA BİR ELEŞTİRİ

6 Cilt 3 Sayı 1 (Ocak 2013)

Özet
Tarihte Türk toplulukları arasında Farsçanın yeri ve kullanımıyla ilgili olarak
Türkiye’de yapılan değerlendirmelerde konu farklı bir noktaya taşınmakta, yaygın
olarak Türkçeye Türk devletlerinde önem verilmediği, Türkçenin ihmal edilip
Farsçaya özen gösterildiği ispata çalışılmaktadır.
Anadolu’ya ulaşmadan önce 4 asra yakın bir zaman diliminde Türkler ile Farsların
inançlarında ve dillerindeki değişme ve gelişme süreci, büyük ölçüde
Mâverâünnehir/Batı Türkistan bölgesinde bir arada geçirilmiştir. Bu zaman
zarfında ve bunu takip eden birkaç asırda Arapça hemen her alanda daima özel bir
konuma sahip olmuştur.
Geçmişte saltanat merkezlerinde ihtiyaçlar çerçevesinde birçok dilde görüşmeler
yapıldığı ve yazılar kaleme alındığı bir gerçektir. O dönemlerde resmî dil kavramı
ve tanımı bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle de özellikle bir dilin siyasi
olarak desteklenip yüceltildiği ve diğerlerinin dışlandığı söylenemez. Ayrıca ilk

Devamını oku

KLÂSİK İRAN ŞİİRİNE VE ŞAİRLERİNE YÖNELTİLEN İDEOLOJİK TENKİTLER: ÖVGÜ, FARS EDEBİYATININ YÜZÜNDE UTANÇ DAMGASI VE İSLÂM AHLAKI TENKİT TERAZİSİNDE ESK

Özet: Asırlar boyunca benzer duygu ve arzularla kaleme alınmış olan Türkçe, Arapça ve Farsça şiirlerle ilgili olarak birçok ülkede son asırda yazılanlar, içerdikleri tespit, görüş ve iddialar açısından büyük farklılıklar taşımaktadır. Yapılmış olan yayınların hemen tamamında İslâm sonrasında Doğu’da Fars kimliğinin ve edebî geleneğinin ne denli üstün olduğu ulusçu bir yaklaşımla ispata çalışılmaktadır. Ancak Dr. Vezînpûr’un Övgü, Fars Edebiyatı Yüzünde Utanç Damgası ve Dr. Rezmcû’nun İslâm Ahlakı Tenkit Terazisinde Eski Fars Şiiri isimli eserlerindeyse daha farklı bir bakış açısı bulunmaktadır. İranlı edebiyat tarihçileri tarafından daha önce yüceltilen Farsça yazmış şairler, bu araştırmacılar tarafından, kimi zaman çekinceler koysalar da, bu defa büyük ithamlarla karşı karşıya bırakılmıştır.
Anahtar Kelimeler: İran Şiiri, Klâsik Türk Şiiri, Methiye

Devamını oku

XX. ASIRDA DOĞU’DAKİ KLÂSİK EDEBİYAT VE KÜLTÜRLER ÜZERİNE YAPILAN GENEL DEĞERLENDİRMELER

Özet: XIX. asrın sonlarında Batı’da Doğu edebiyatı üzerinde yoğunlaşmaya başlayan çalışmalarda ortaya konan tespitler ve yorumlar, yaklaşık yüz elli yıldır, bu alanda etkisini sürdürmektedir. Yapılan ciddî ve metotlu araştırmalar, genel anlamda ülkelerin bilimsel ve kültürel zenginleşmesine imkan sağlamış, ancak birçok problemi de beraberinde getirmiştir. Bu problemler, galiba, özellikle Türk kültürü, edebiyatı ve geleneği için yaralayıcı olmuştur. Araştırmacılar tarafından bu durum önemsenecek olursa, ayrıntılı araştırmalar yapma gereği duyulacak ve edebî geleneğimizle ilgili bazı metinler, farklı bir yaklaşımla tekrar analiz edilebilecektir.
Anahtar Kelimeler: Klâsik edebiyat, Türk edebiyatı, Klâsik Türk Şiiri

General Reviews Upon Classical Literature and Cultures At East Made In XX. Century

Devamını oku

MESNEVÎ HİKÂYELERİNDE ŞEKİL VE İÇERİK

Özet: Mevlânâ Mesnevî’de hikâyecilik anlayışını ortaya koymaktadır. Hikâye onun ifadeleriyle iki yüze sahiptir; biri olay ve kahramanlar, diğeriyse hikâyenin amacı. Bu iki yapı Mevlânâ’nın ifâdesiyle صورت حکايت (sûret-i hikâyet; hikâyenin şekli) veمعنی حکايت (ma’ni-yi hikâyet; hikâyenin manası) şeklinde tanımlanabilir. Mevlânâ’ya göre hikâyenin gerçek veya uydurma olması önemsenmemelidir. Bu nedenle hikâyelerdeki olay örgüsü, kahramanlar, yer ve zaman, dikkat edilecek ve doğruluğu tartışılacak hususlar değildir. Bu nedenle Mesnevî hikâyeleri, Mevlânâ’nın bakış açısıyla değerlendirilmelidir. Farklı tutumlarla Mesnevî hikâyeleri için oluşturulan yargılar, sahiplerinin metni yorumlama üslubuyla ilgili görülmelidir.

Anahtar Kelimeler: Mevlânâ, Mesnevî, hikâye

Form and Content in the Stories of the Mathnawi

Devamını oku

MODERN VE İDEOLOJİK YAKLAŞIMLAR KARŞISINDA MEVLÂNÂ VE MESNEVÎ

MODERN VE İDEOLOJİK YAKLAŞIMLAR KARŞISINDA MEVLÂNÂ VE MESNEVÎ***

Sizlerle dertleşmeye geldim. Belki biraz amiyane, biraz acemice konuşacağım, mazur görünüz. Zira gönülden konuştuğumuzda herkes kabul eder ki dertliyiz. Zaten dertli olmak, dert sahibi olmak, bizim geleneğimizde yaşadığımıza, düşündüğümüze ve diri olduğumuza işaret eder. Derdi, çözecek olana söyle, çözmeyecek olana söyleme demişler. Çözecek sizler olursanız, yerinde söylenmiş olur. Çözülmeyecek şeyler söylemiş olursam, nezaketsizlik ve kabalık etmiş olacağım, affediniz.

Konumuz geçmiş ile bugünü, bugünle geleceği buluşturma endişesiyle ilişkilidir. Başlıkta yer alan modern ve ideolojik nitelemeleri derdimizle, endişemizle yani aşkımızla aramıza giren yeni ve katı engellere işaret etmektedir. Burada değerlendirmeye çalışacağım bu engeller, gerçekten varsa dertleşmiş olacağız, yoksa sizlerin zamanını çalmış olacağım. Yine geleneğimize göre dostlar arasında konuşmak güvenlidir, zira dostlar ayıpları örter.

Devamını oku

KONYALI MEVLÂNÂ

Bu yazıda Mevlânâ"nın adı, lâkapları ve bir yer veya kişiyle ilişkisini gösteren sıfatları üzerinde tespit ve değerlendirme yapılarak “Konyalı” nispet sıfatı özellikle ele alınacaktır. Ancak, Mevlânâ"nın hangi bölgeden olduğu veya nereye ait görüldüğü konusunu tartışmanın ötesinde, onun günümüzde Konya, Türkiye ve kültürümüz için taşıdığı önemi vurgulayacak bir isimlendirmeye dikkat çekilecektir. Aksi takdirde bütün insanlara hitap edebilmeyi amaç edinen büyük bir şahsiyetin düşünce ve isteklerine yabancı kalacak bir tavır içerisine düşmekten endişe duymak gerekir.

Devamını oku

TASAVVUFÎ ŞİİR GELENEĞİNDE MEVLÂNÂ"NIN YERİ VE ÖNEMİ

Fikirleri, takip ettiği yol ve eserleriyle farklı bilim dallarına konu olmuş Mevlânâ"yı sadece bir yönüyle ele almak mümkün değildir. Özellikle Hak aşığı oluşu ile şair kimliği onun birlikte ele alınması gereken iki ayrı yönüdür.
Burada öncelikle klasik edebiyatta şiir ve şairin nasıl değerlendirildiği, Mevlânâ"ya yakın yıllardan örnek verilerek aktarılacak ve tasavvufî şiir geleneğinin önde gelen temsilcilerinin bariz vasıfları özlü bir şekilde sıralanacaktır. Ve akabinde konumuzun özünü teşkil eden Mevlânâ"nın tasavvufî şiir geleneğindeki yeri ve özelliği, onun mutasavvıf kişiliği ile şairlik vasfının uyuşma va çatışma noktalarına da yer verilerek izah edilmeye çalışılacaktır.

Devamını oku

MESNEVÎ"DEN HAREKETLE KLÂSİK ESERLERİ OKUMA VE YORUMLAMA SORUNLARI

Son dönemlerde Mesnevî, Gülistan ve Baharistan gibi önceki asırlarda Müslüman toplumun amaç ve yönelişini, hayata bakışını yansıtan klâsik edebî eserlerle günümüz insanının arasına birçok engel girmiştir. Bu engellerin ne kadarının iç bünyemizden ve ne kadarının dış dünyadan kaynaklandığını tespit etmek güçtür. Düşünce dünyamızı saran yeni arayışlar sonucunda masumca başlayan özü yakalama amacı sonuçta her şeyin irdelenmesi, hatta olumsuzlanması noktasına kadar varmıştır. Eldeki klâsik kitaplara değer verilmemesi ve bazı dinî eserlerin yarar sağlamayacak şekilde eleştirilmesi, arkada kalan birikimin üzerine artık herhangi bir ilave yapılamayacak şekilde dışlanması, ilk cümlede adları anılan günlük hayata dönük eserlerin iyice gözden uzaklaşmasına yol açmıştır. Kimi zaman ideolojik din anlayışı adına, kimi zaman ulusçuluk adına ve kimi zaman da modernlik adına düşünen ve hareket eden birçok okumuş kişi, geleneği ve onu yansıtan klâsikleri dışlamıştır.

Devamını oku

HİKMET İLE NÜKTE; MEVLÂNÂ VE NASREDDİN HOCA

Hikmet ve nükte, Doğu"da günlük hayata doğrudan anlam ve haz katan iki kaynaktır. Hayatın her halini bilgilere dayalı kurallara yaslanarak çözmek mümkün olmadığında, halk için bilginin yanında hikmet ve nükte sığınak ve huzur kaynağı olmuştur. Mevlânâ gibi hikmeti; hayatın görünmeyen tarafındaki gerçeği yakalayıp sunmaya çalışanlarla, günlük hayatta olup bitenlerdeki nükteleri kalıcı hale getiren Nasreddin Hoca ve benzeri kişiler veya kişilikler, insanları hayatın gizemli ve sevimli yüzüyle buluşturmuşlardır. Doğu"daki esrarın, bilimin bütün hızına rağmen, bugün hâla cazibesini korumasında onların varlığı ve izleri her halde etkili olmaktadır.

Devamını oku

The Life, Works and Ideas of Mevlana (The Great Mystic Jalaladdin Rumi)

Jalaladdin Mohammed, who is called by names of especially Mevlana, Mevlevi, Hüdavendigar and Mollayı Rum and rarely Belhi, Rumi Konevi, was born Belh City, which is located todey in north of Afganistan. He spent his childhood years within great meterial and sipiritual wealth possessed by his father Bahauddin Veled in Belhi City who was a member of a family training learned scholars and then, his motherland become Konya City. His life family dervish convet in Konya and his ideas and his views reflected in his works carried him to our present in very lively and vigorous form. First of all, he was accepted as a pioneer of a cocept remining divene love, grace elegance, love and to tolerance and he aimed to present Islamic belief yo hearts with this view and thought.

Certain important dates related to the life of Mevlana and paths of Mevlana can the recorded as follows:
- Birth of Mevlana in Belh city, 6 September 1207

Devamını oku

MEVLÂNÂ"DAN GÖNÜL VE DÜNYA GÜZELLİKLERİNE

İnsanoğlunun Hz. Adem"den itibaren çektiği acılar, duyduğu hüzün­ler, hissettiği neşeler, yaşadığı güzellikler sanki gözlerden, zihinlerden uzakta kalmış. Eldeki bilgilerin, tecrübelerin daha huzurlu daha canlı ve daha mantıklı bir nizam oluşturulmasına zemin hazırlaması gerekmez miydi acaba? Çağımızda yaşadığımız acı olaylar; yüce Peygamberlerden, bilge insanlardan bize ulaşan hakikatlere ne kadar uzak kalındığını göstermektedir.
Burada Hz. Mevlânâ"nın eserlerinden istifade ederek, onun söyleyiş tarzıyla gönül ve dünya güzelliklerine doğru bir zihinsel yolculuk yapmak arzu ediliyor. Fakat önce insanlığın sahip olduğu, ancak yararlanamadığı birikime ve tecrübeye Mesnevî"den bir örnekle işaret edelim. Söze, tefekküre ve edebe vesile olan Mesnevî"deki hikayelerden biri “Tuti ve Tacir” hikayesidir. İzahlarla birlikte yaklaşık 15 sayfada tamamlanan ve 301 beyit olan bu hikaye şöyledir:

Devamını oku

MESNEVÎ'DE OLGUN İNSANIN İÇ DÜNYASI

Geleneğimizde kazanılması amaç edilen özelliklerin bütününe sahip kişiye “İnsân-ı kâmil (Olgun insan)” adı konulmuştur. Hz. Peygamber başta olmak üzere öncü kişiler örnek gösterilerek insana yaraşan sıfatlar ve kişilikler, geçmişte toplumda sözlü ve yazılı olarak özenle anlatılmıştır. Olgun bireylerin yetişmesi arzusuyla kaleme alınan klasik kaynaklar arasında doğrudan İnsân-ı kâmil adını taşıyan eserler de bulunmaktadır.
Mevlana, bilindiği gibi Mesnevî"yi olgunlaşma yolunda istekli olanları bilgilendirmek için söyleyip yazdırmıştır. Kendi eliyle yazıp Hüsameddin Çelebiye verdiği ilk on sekiz beytin,
در نیابد حالِ پخته هیچ خام پس سخن کوتاه باید والسّلام
Olgunun hâlini, ham kişi anlamaz. Öyleyse söz kısa olmalı, vesselâm.

Devamını oku

MEVLÂNÂ"NIN BAKIŞIYLA DİL VE ANLAŞMA

Aynı dili konuşmak, göze ve gönle zindeliktir. Dillerin çözülmesi, yüzlerin tebessümü ve yaşayışta canlılık, aynı dili konuşmanın doğal sonucudur. Gönüllerin haberleşmesine, yolların buluşmasına aracıdır dil. Dil topluluklar oluşturur, medeniyetlere yol açar. Aracıyken, toplayıcı olur. Aynı dile sahip olmak, bu sonucu doğurur.
Dildaşından ayrılan kişi, yüzlerce nağmesi de bulunsa dilsiz olur.
Gül gidince ve gül bahçesi solunca, artık bülbülün macerasını dinleye­mezsin (Mesnevî, 1/28-29).

Devamını oku

MEVLÂNÂ VE ÖZGÜRLÜK

Özgürlük ve esaret; biri ne kadar sevimli, diğeri ne kadar ürkütücü ve kabul edilemez. İnsan, doğumla başlayan ve ölümle sona eren dünya hayatını, içinde bulunduğu ve bütün duyu organlarıyla kavradığı için çok canlı yaşıyor. Ancak doğumun öncesi ve ölümün sonrasını; çıplak gözle görerek bildiği bu iki noktanın ötesini kavramak ve izah etmek, onun başlıca problemi olmaktadır. İyiyle kötüyü; faydalı ile zararlıyı, gerçek ile sahteyi ayırmak, daima onun derdidir. Duyarak bildiklerimizde, görerek kavradıklarımızda ve gördüklerimizin hakikatidir diye öğrendiklerimizde hep yanılma ihtimali devam etmektedir. Bu nedenle varlığın hakikatini aramak ve ona ulaşmak için sürekli bir gayret gerekmektedir. Hayatı daha canlı, üretken ve anlamlı kılan da zaten bu çabadır. Özgürlük, bu arayış ve buluşun insana kazandırdığı itibar, şeref ve sonuçtur. Mevlânâ bunu düşünür, bunu arar ve eserlerinde yol gösterir, yol öğrendiğinden:
“Kimdir efendi? Seni özgür yapan, ayağından kulluk bağını çözen.

Devamını oku

MEVLÂNÂ

Özellikle Mevlânâ, Hazret-i Pîr, Hüdâvendigâr ve Mollâ-yı Rûm lâkaplarıyla; Belhî (Belhli), Rûmî (Anadolulu) ve az da olsa Konevî (Konyalı) sıfatlarıyla anılan Celâleddîn Muhammed, bugün Afganistan'ın kuzeyinde yer alan Belh şehrinde dünyaya gelmiştir.
Onun bütün dillerde görülebilecek tam adı, “Mevlânâ Celâleddîn Muhammed”dir. Ancak günümüzde kitap veya makale adı içerisinde Mevlânâ, tek bir kelimeyle anılmak istendiğinde, Batı dillerinde sadece “Rûmî” ve Farsça eserlerde ise “Mevlevî” isimleşmiş sıfatlarıyla yeterli görülmektedir.

Devamını oku