Prof. Dr. Nimet YILDIRIM

EHRİMEN

“Angra” + “mainyeva” kelimelerinden oluşan bu bileşiğin birinci parçası; “yok eden”, “eksilten”; ikinci parçası da: “ruh” ve “akıl” anlamlarını ifade eder. “Yok eden ruh”, “kötü akıl” anlamlarını karşılayan bu bileşik daha sonraları “Âhrîmen” ve “Ehrimen” şeklini almış, “kötü akıl” ve “şeytan” anlamlarında kullanılmıştır. Avestâ’da “angra mainyava: kötü akıl, pis akıl” şeklinde geçen bu isim Pehlevî Dili’nde; “Ahrimen”, Farsça’da; “Ehrimen”, “Ehrimen”, “Âhrimen”, “Ehrâmen”, “Ehren”, “Âhrîme”, “Herîmen” biçimleriyle de yer alır. Bütün kötülükler, pislikler, olumsuzluklar, anlaşmazlıklar, kavgalar, karanlıklar, bilgisizlikler ve acımasızlığın kaynağı odur.

Devamını oku

ÇAĞDAŞ FARS ŞİİRİNDE TÜRLER

Bu dönem şiirinde türler, kullanılış biçimlerinde görülen birtakım farklılıklarla birlikte klasik formların devamı niteliğindedir. Klasik Fars şiir sanatının önemli türlerinden olan, meşrutiyet öncesi Fars edebiyatında (özellikle V-XIII./XI-XIX. yüzyıllar boyunca) bolca örnekleri görülen mustezâd, bu dönemde çok hızlı bir gelişme göstererek en gözde, en çok beğenilen genel kabul gören temel şiir türü özelliğini elde etmiştir. Kaside, Kaçarlar döneminde kazanmış olduğu ilgi ve yoğun beğeniyi artık kaybetmek üzeredir. Ancak bununla birlikte yine de özellikle edebî çevrelerde Edîbu’l-memâlik-i Ferâhânî (ö. 1336 hk. /1917), Edîb-i Pîşaverî (ö. 1349 hk./ 1930) Muhammed Takî-yi Bahâr (ö. 1330 hş./1951), gibi şairlerin eserlerinde görülen temel şiir türlerinden biri olma özelliğini korumaktadır. Ancak hem halk kesimleri hem de halk şairleri arasında artık eskilerde olduğu gibi beğenilen ve istenen bir form olma özelliğini artık kaybetmiştir. [1]



1. Gazel

Devamını oku

NÂDİR-İ NÂDİRPÛR (1308-1378 HŞ./1929-2000)

1979 devriminden sonra bir süre Tahran’da evine kapanan ve bir tür içekapanık bir hayat yaşayan Nâdir-i Nâdirpûr, o dönemlerde yakın arkadaşları ve dostlarıyla bile çok az görüşüyordu. Çünkü yeni yöneticilerin uygulamalarına ve halk aydınlarının kavgalarına artık dayana-mıyordu. Devrimin gerçekleştiği o günlerde İran kültür ve medeniyetinin, Fars dili ve edebiyatının on dört asır sonra yeniden çok yönlü bir saldırıyla yüz yüze kaldığını açıkça gördüğünü söylüyordu. O dönemler yaşananları görmesi ve bizzat olayların içerisinde yaşamasına rağmen asla ülkesini terk etmek istemiyordu. Celâl-i Metînî’nin de belirttiği gibi; Nâdirpûr, fazla dayanamadı ve sonunda yakın dostlarından birinin yoğun ısrarları üzerine ülkesinden ayrılarak Fransa’ya, Paris’e gitti.

Devamını oku

NÎMÂ ÇAĞININ DEVRELERİ

Yaklaşık olarak elli yedi yıl süren ve “Nîmâ Çağı” olarak adlandırılan bu dönem, zaman açısından kısa ve sınırlı olmasına rağmen, her devresi Fars dili ve edebiyatı üzerinde önemli etkiler bırakan olaylara sahne olması bakımından dikkate değer önemli bir süreçtir. Bu dönemi kendi içerisinde birtakım devrelere ayırarak incelemek daha yararlı o-lacaktır.
I. Devre: 1304 hş./ yılında Rıza Şah’ın yönetime gelmesiyle başlayıp 1320 hş. yılına kadar geçen devre.
II. Devre: 1320 hş./ yılından 1332 hş. yılında gerçekleşen 28 Mordad ayaklanmasına kadar olan devre.
III. Devre 1332 hş./ yılından 1342 hş. 15 Hordad ayaklanmasına kadar.
IV. Devre: 1342 yılından 1357 hş. yılındaki İslam devrimine kadar olan dönem……

Devamını oku

İRAN MİTOLOJİSİNDE ATEŞ -II-

Âteşdân
İçerisinde ateş yakılan ve hoş koku yayması amacıyla da üzerine üzerlik tohumu serpilen özel bir kap olan âteşdân, Zerdüştîler tarafından “âferîngân” adıyla da bilinmektedir.


Âteş-i Âderân
Âteş-i Âderân, Hindistan’da bulunan küçük bir tapınakta yakılan ateşin adıdır. Bu ateş her zaman alevli olarak yanmaz. Mûbedler onun hareminde tanrıya dualar ve yakarışlarda bulunurlar. Âteş-i Âderân, dört ateşten elde edilir. Gerçekte bu ateşler mûbedler, ordu mensupları, çiftçiler ve meslek gruplarından oluşan dört sosyal tabakanın sembolü olarak bilinmektedir.

Âteş-i Behrâm
Âteş-i Behrâm, Pehlevice eserlerde; “Âtehş-i vehrâmân” ya da “Âtehş-i Verherân/Verherâm” şekillerinde geçer. En büyük, en kutsal ateş ve âteşkededir……

Devamını oku

İRAN MİTOLOJİSİNDE ATEŞ -I-

“Âteş” sözcüğü, Avestâ’da; “ātar”, “ātarš” ve “ātarsh”; Pehlevice’de; “ātūr, ātār, ātaxš, ātāsh”; yeni Farsça’da: “âzer/âder”, değişik bazı lehçelerde; “âdîş”, “âtîş” ve “teş” şekillerinde kullanılır.[1] Bu kelimenin kökeni, Sanskritçe’de “alev” anlamını veren “Agni” adındaki ateş tanrısının sıfatı “ādrī” sözcüğüdür. Ateşin ortaya çıkarılması insanoğlunun hayatında en önemli buluşlardan biridir. Özellikle de soğuk iklimlerde ateşin önemi oldukça büyüktür.[2] İki taşın ya da taş ile demirin birbirlerine şiddetle sürtünmelerinden ortaya çıktığına ve bu yüzden taşın ya da demirin içerisinde yer aldığına inanılan ateş, Zerdüşt inanışı gereği kutsanmaktadır. Özellikle Zerdüşt inanırı kızlar, âteşkedelerde hizmette bulunmayı ibadet sayarlar.[3]

Devamını oku

MEVLÂNÂ’NIN DÜNYASI

Abdulhüseyn-i Zerrînkûb, Costucû Der Tasavvuf-i Îrân, Tahran 1368 hş., (Çev. Prof. Dr. Nimet YILDIRIM).

Devamını oku

NEYNÂME

1

بشنو اين نى چون حكايت مى‏كند
از جدايیها شكايت مى‏كند
Dinle bu ney nasıl anlatıyor,
Ayrılıklardan nasıl şikayet ediyor:
Ney; “insan-i kâmil: olgun/ergin insan”ı ve “ermiş veli”yi simgeler. Ney’in insan varlığını sembolize edişi ve bu anlamda algılanışı Mevlânâ’dan önce de sûfî çevrelerde yaygın anlayışlar arasında yer alır. Bu bağlamda Şeyh Ahmed-i Gazzâlî (ö. 520/1126), Bevârik adlı eserinde insanın varlığından söz ederken bir yerde onu bu doğrultuda simgesel anlamda kullanır. Aynı şekilde Senâî-yi Gaznevî’nin (ö. 525/1130), Hadîkatu’l-hakîka’sı ile Evhaduddîn-i Razî’nin (ö. 635/1237?), Senâî’nin, Seyru’l-ibâd adlı eserini şerh için kaleme almış olduğu Zeyilde de; “ney”in yanıp yakılması, bütün bunların insanın birtakım halleriyle ilişkileri ve ilginç örtüşmelerine işaretler bulunmaktadır. [1]

Devamını oku

İRAN MİLLÎ ŞAİRİ FİRDEVSÎ VE ŞÂHNÂME’Sİ

1. Ebu’l-Kâsım-i Firdevsî

2. Şâhnâme

2.1. Şâhnâme’nin Kaynakları

2.1.1. Avestâ

2.1.2. Hudâynâme

2.1.3. Firdevsî’den önce yazılan Şâhnâmeler

2.2. Şâhnâme’nin yazımı

2.3. Şâhnâme’nin Sultan Mahmud’a sunulması:

2.4. Şâhnâme’nin içeriği

2.5. Şâhnâme’nin belli başlı baskıları

2.6. Şâhnâme ve çevirileri

2.7. Firdevsî’den sonra Şâhnâme yazımı



1. Ebu’l-Kâsım-i Firdevsî (Ö. 411/1020)

İran’ın en büyük şairlerinden biri, İran millî tarihî, mllî rivayetleri ve kahramanlık anlatılarını sözlü rivayetlerden derleyerek yazıya aktarmasından dolayı “İran millî şairi” olarak kabul edilen Hekîm Ebu’l-Kâsım Mansûr b. Hasan Firdevsî, Samanîler’in henüz Buhârâ merkezli egemenliklerini sürdürdükleri 329/940 yılında Tûs şehrine bağlı Taberân kasabasının Bâj[1] köyünde dünyaya geldi. Bir köylü çocuğu olan Firdevsî’nin babasının Tûs ırmağından ayrılan Âbrâhe Çayı kenarında bir dihkân/çiftlik sahibi olduğu bilinmektedir. [2]

Devamını oku

MELİKÜŞŞUARÂ BAHÂR

1. Hayatı ve Edebi Kişiliği

Devamını oku

ZERDÜŞT VE ÖĞRETİSİ

1. Zerdüşt

Zerdüşt’ün (Grekçe: “Zoroaster”) reformunu belli bir zaman içine yerleştirmek zordur. Doğu İran’da bir bölgede yaşamış olan Zerdüşt, esasında bir reformcudur. Zerdüşt’ün esas mesajı, daha önceki dinsel tecrübeye birçok şekilde muhaliftir: Zerdüşt, kanlı kurban­ları ve panteonun total bir değişimini öneren “haoma” uygulamasını red­dederek “monoteist” ve “düalist” olmuş, yeni dinin evrimi daha sonra karakter değiştirmek suretiyle genel olarak Zerdüştlük/Zoroastrizm adını almıştır. [1]

Devamını oku

ZERDÜŞT’ÜN KUTSAL KİTABI AVESTA

1. AVESTA

Bilge tanrı Ahuramazda’nın İran peygamberi Zerdüşt’e vahyettiği Avesta, İran dilleri ve edebiyatlarının en eski ve en önemli eseridir. Arapların İran’ı ele geçirmelerinden önceki dönemlerde İran’ın resmî devlet dini olan Zerdüştîlik kutsal dinî metinler mecmuası olarak (MÖ. VII. yüzyıl) elimize ulaşmıştır. İran’ın Araplar tarafından ele geçirilmesi (21/642) ve sonra da İran topraklarında İslâm dininin hızla yayılmasının ardından eski dinin inanırları, inançlarını daha özgür ortamlarda yaşamak için zorunlu olarak başka birtakım coğrafyalara giderlerken, İranlı Zerdüşt inanırlarının önemli bir kısmı da Hindistan’a göç etti. Günümüzde de varlıklarını sürdürmekte olan, inanışlarını yaşayarak koruyan ve bugüne kadar getiren Hindistan’daki Zerdüşt inanırları, sınırları belli bir dinî grup oluştururlar. [1]

Devamını oku

İRAN MİTOLOJİSİ

I. Giriş
Mitleri, doğuşlarını ve anlamlarını yorumlayan, inceleyen bilim dalı olan mitoloji; bir ulusa, bir dine ve uygarlığa ait mitleri konu alır. Bir bakıma eski çağlarda yaşamış insanların doğa olayları, sosyal ilişkileri ve dinî inanışlarına bakış açılarının yorumlanması olarak nitelenen mitoloji, sözcük anlamı olarak “efsane bilimi” yani ilkel insanlar ve insan üstü varlıkların başından geçen masalsı olayların incelenip anlatılmasıdır. Her ulusun mitolojisi; o ulusun tarihi, çeşitli efsaneleri, destanları, kahramanlık öyküleri, inanç sistemleri, tanrıları, insanları, masalları ve söylencelerini barındırır. Mitoloji, hayalî bir anlatım içine, hayallerde yer etmiş yarı tanrılar ve kahramanların hikayelerini de katan ve ilk çağlar, daha doğrusu arkaik bir zaman türüne, tarihsel zaman ötesindeki başlangıç zamanına dayanan bir hikaye anlatım biçimidir.

Devamını oku

FEYİZ

“Feyz”, çoğulu “fuyûz”, “efyâz”: “suyun çokluğundan dolayı çay gibi taşıp akması, akacak kadar çoğalması; suyun artarak akması; yukarıdan aşağıya doğru akış; ırmağın dolu dolu akması; kabın dolması; sırların artık saklanamayacak kadar çoğalması, birinin sırları içerisinde saklayamayıp dışarı vurması; ölmek, ruhu teslim etmek; sırrın açığa çıkması ve yayılması; haberin yaygınlaşması; gözyaşının akması; mecazî olarak: cömertlik, bahşiş, karşılıksız verme; lütuf; çoğalma, akan gür su; hızlı giden at” gibi anlamlarda kullanılan bir kelimedir. Aynı kökten “istîfâz: haberin yayılması”, “müstefîz: yayılmış haber” anlamlarını ifade eder.

Devamını oku