Prof. Dr. Nimet YILDIRIM

FARSÇA GRAMERİ’NİN TARİHİ SEYRİ

Arapça, yeni ve son din konumunda bulunan İslamiyet’in kutsal kitabı Kur’ân-ı Kerîm’in indirildiği dili olunca İslamiyet’i seçen İranlılar, bu yeni dinin öğrenilmesi ve kurallarının tam olarak kavranılarak günlük hayata uygulanabilmesi amacıyla bu dile son derece önem verip saygı gösterdiler. II. Halife Hz. Ömer’in İran’ı İslâm topraklarına katmasıyla başlayan yeni dönemde İran’da Arapça’dan başka her dil ve İslam’dan başka her din artık fazla olarak kabul ediliyor ve rağbet görmüyordu. Bu ve daha başka etkenler nedeniyle İran’ın müslümanlar tarfından fethini izleyen iki asır boyunca bu ülkede Arapça çok yaygın olarak kullanılmaya ve bu dille eserler kaleme alınmaya başladı. İranlı ilim ve edebiyat çevreleri, kısacası okuma yazma ile ilgilenen herkes için Arapça, Batı Avrupa’da Latinceye verilen önem oranında değer kazandı.[1]

Devamını oku

FERÎDÛN-İ MUŞÎRÎ VE ŞİİRİ

Ferîdûn-i Muşîrî, 1305 hş./1926 yılında Tahran’da dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Meşhed ve Tahran’da tamamladı. Edebiyatla iç içe bulunan bir ailede büyüyen ve çocukluk yaşlarından itibaren şiire yakın ilgi duyan Ferîdûn-i Muşîrî, okuma yazmayı öğrendikten sonra İran edebiyatının en önemli simaları arasında yer alan Hâfız-i Şîrâzî, Sa‘dî-yi Şîrâzî, Nizâmî-yi Gencevî ve Firdevsî gibi şairlerin eserlerini okumaya başladı. Zamanının çoğunu ünlü Fars şairlerinin eserleri ve divanları üzerinde mütalaalarıyla geçiriyordu. Lise yıllarında şiir hayatına başlayan Ferîdûn-i Muşîrî, üniversitenin ilk yıllarından itibaren de gazellerini ve mesnevilerini kaleme almaya başladı. [1]

Devamını oku

GRAMER TARİHİNE GENEL BİR BAKIŞ

Dil ve dilbilgisini konu alan çalışmaların bilinen en eskileri, Eski Yunan’a ve Eski Hind’e kadar uzanır. İnsanların dil ve dilin işlenmesi konularına yönelmelerinde ve bu konularda çalışma yapmalarında başlıca iki önemli faktör rol oynamıştır. Bu faktörlerden birincisi, dindir. Dinlerle ilgili kutsal metinler ve dualara gösterilen özenin dil ve gramer alanındaki çalışmaları kamçıladığı tarihî kaynaklardan anlaşılmaktadır. Kutsal kitapların, dine ilişkin metinlerin kuşaktan kuşağa, yanlışlardan arındırılmış olarak doğru bir şekilde aktarılabilmesi ve böylece dinlerin sâfiyetini koruması amacıyla ta klasik ilk devirlerden bu yana birtakım yazım ve okuma kurallarının konulmasına çalışılmış ve sonuçta da birtakım dilbilgisi kuralları belirlenerek bunların üzerinde durmak gerekmiştir.

Devamını oku

ZEBÎHULLÂH-İ SAFÂ

İranlı ünlü edebiyat tarihçisi ve yazar (ö. 1999). Zebîhullâh-i Safâ, 1911 yılında Simnân’a bağlı Şehmîrzâd’ta doğdu. Babası Ali Asğar Safâ-yi Şehmîrzâdî, Bâbul’da (Bârfurûş) yaşıyor ve geçimini ticaretle sağlıyordu. Safâ ilk öğrenimini Babul’da (1925), orta öğrenimini Tahran’da tamamladı (1933). Yüksek öğrenimini Tahran Yüksek Öğretmen Okulu ve Tahran Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Felsefe ve Fars Edebiyatı Anabilim dallarında (1936), doktora öğrenimini de Fars Dili ve Edebiyatı Dalı’nda yaptı (1942).

Devamını oku

SEYF-İ FERGÂNÎ

İranlı mutasavvıf ve şair (ö. 705/1305 yılından sonra). Mevlânâ Seyfuddîn Ebu’l-Mahâmid, Muhammed el-Fergânî’nin doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. Hayatı hakkında kaynaklarda ve kendi dizelerinde fazla bilgi yoktur. VII./XIII. yüzyıl ortalarında Arta Asya’da, Fergana bölgesinde dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Gençlik dönemlerinde vatanından ayrılıp Tebriz’e giderek bir süre orada kalmış, ardından Anadolu’ya gelerek Aksaray’a yerleşmiş, 705-749/1305-1349 yılları arasında bir tarihte Aksaray’da vefat etmiştir. Şiirlerinden, VI./XII. yüzyıl Horasan şairlerinden son derece etkilendiği anlaşılmaktadır. İranlı ünlü şair Sadî-yi Şîrâzî’ye çok yakın ilgi duyan Fergânî, bu şairin övgüsüne yer veren şiirler de yazmıştır.

Devamını oku

AHMED-İ ŞÂMLÛ (1304-1379 HŞ./1925-2000)

21 Âzer 1304 hş./12 Aralık 1925 tarihinde Tahran’da dünyaya gelen Ahmed-i Şâmlû, bir subay olan babasının görevi nedeniyle çocukluk dönemini başta Zâhidân ve Meşhed olmak üzere kuzeydoğu ve güneydoğu İran’da geçirdi. Orta öğrenimini programlı bir şekilde yürütemeyen Şâmlû liseyi Tahran’da tamamladı. Asıl ilgi alanı şairlik ve yazarlıktı. 1319 hş./1940 yılından itibaren şiirlerini çeşitli yayın organlarında yayınlanmaya başladı.

Şâmlû 1326/1947 yılında ilk evliliğini yaptı. 1331/1952’den iti-baren iki yıl Macaristan elçiliği kültür müşavirliği görevinde bulundu. 1333/1954 yılında siyasî tutuklu olarak on dört ay hapis yattı. Daha sonra sinemaya yönelen Şâmlû, Sîstân ve Belûçistân belgesellerini ha-zırladı, çeşitli senaryolar yazdı. 1340/1961 yılında ikinci eşinden ay-rıldı,1343/1964’te üçüncü eşi Âydâ ile evlendi.

1351/1972 yılında tedavi amacıyla Almanya’ya oradan ABD’ye gitti. 1356/1977’de siyasi nedenlerle bir yıl ABD’de ikamet etti. Ar-dından İran’a döndü.

Devamını oku

SÎMORĞ

“Morğ-i morğân: kuşların şahı”, morğ-i fermanrevâ: egemen kuş”, “morğ-i çâreger: çare bulan kuş”, “morğ-i dermânger: tedavi eden kuş”, “sîreng: otuz renk” adlarıyla da bilinen Sîmorğ, bir bakıma “insanın idealleri ve arzularının fizikî yapıya bürünmüş şekli” olarak da kabul edilebilir. Eski İran’da göklere yükselme miti, arzusuna ulaşma, güçlü olma, doğaya egemen olma aracı; İslâm sonrası dönem Fars kültürü ve tasavvuf edebiyatında; “olgun ve ermiş yaratık” şekline dönüşmüş olan Sîmorğ, Ferîduddîn-i Attâr’ın (ö. 618/1221) Mantıku’t-tayr’ında “vahdet-i vucûd”u simgeleyen bir yaratıktır. Fars kültürü ve edebiyatındaki en ilginç, en görkemli ve en değerli semboller ve mitolojik değerlerden biri olan Sîmorğ, önemini uzun asırlar kaybetmemiş, hem eski İran halklarının inanışları ve dinî törenlerindeki yerini korumuş, hem de edebiyatta seçkin ve değerli simgeler arasında geniş kullanım alanı bulmuştur.

Devamını oku

ARDÂVÎRÂF VE ARDÂVÎRÂFNÂME

1. ARDÂVÎRÂF

Mezdiyesnâ inanırları tarafından kutsal, üstün nitelikli, dürüst ve kötülüklerden sakınan bir kişilik olarak bilinen Ardâvîrâf, Zerdüşt geleneğinde büyük mûbedler arasında yer alır. Ardâvîrâf, Mezdiyesnâ din adamları ve mûbedler üst kurulu tarafından seçilerek özel bir görevlendirmeyle dinî konulara ilişkin birtakım bilgiler getirmesi ve dindaşlarına sunması amacıyla metafizik evrenin “cennet”, “cehennem” ve “a’râf” adlarıyla bilinen bölgelerine, bir başka ifadeyle “diriler dünyası”ndan “ölüler diyarı”na gönderilmiş bir kutsal, bir azizdir. Bu öteler yolculuğu, Zerdüşt bağlılarınca son derece kutsanan üç büyük tapınak arasında yer alan Âzerfernbağ Âteşkedesi’nden başlamış ve yine aynı yerde sona ermiştir.

Devamını oku

İRAN MİTOLOJİSİNDE SU, SU İLE İLGİLİ KUTSALLAR VE TÖRENLER

ÂB : SU
Âb: su sözcüğü, Avestâ’da; “āpī”, Sanskritçe’de; “āp”, Pehlevice’de; “āp”, “āv” , Farsça bazı lehçelerde; “âf”, “âv” ve “ev” şekilleriyle de görülür. Âb kelimesi, Mazdeist literatürde; “Âbân”, “Âbân Yeşt”, “Âbângân”, “Âbrîzân” gibi kelimelerde de yer alır. Suları koruyan melek de, “Apāmnapāt” adını taşır. Yararlı unsurları etkinlikleri oranında kutsayan İranlılar, hayatın temel gerekleri olan bu ögelerin bir özel tanrının korumasında bulunduğuna inanırlar. Su da, bu ögeler arasında yer alır ve Avestâ’da övülüp kutsanır. Ahura Mazda suyu yarattığında, bütün sular Elburz Dağı’nın güney eteklerinden çıkan, içerisinde her biri ayrı özelliklere sahip bin gölün suyunu bulunduran Ferâhkert Denizi’ne doğru akmaya başlar.

Devamını oku

ELEST

Kur’ân’daki Bir ayetten alınmış olan, “ben değil miyim” anlamındaki “elestu”, Farsça’da; “elest” şeklinde telaffuz edilir. İnsanların yaratılmasından önce ruhlar aleminde Allah kıyamete kadar gelecek bütün insanların ruhlarına hitab ederek: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” demiş, onlar da: “evet” cevabını vermişlerdir. Bu gerekçeyle “rûz-i elest: elest günü”, bir bakıma “söz verme günü”, “yemin etme günü” olarak öne çıkmıştır. Söz konusu olay rivayetlere göre; Arafât Vadisi, Arafât yakınlarındaki Vâdî-yi Nu’mân: Numân Vadisi ya da Hindistan’da gerçekleşmiş, ruhlar, Allah’a söz verdikten sonra “cennetlikler” ve “cehennemlikler” diye iki gruba ayrılmışlardır.

Devamını oku