MUHYİDDİN İBNÜ'L-ARABÎ'NİN ŞAM TASAVVUF DÜŞÜNCESİNE TESİR KANALLARI VE MEŞHUR TAKİPÇİLERİ

Universal Journal of Theology
Volume I, Issue I, 51-73
http://dergipark.gov.tr/ujte
MUHYİDDİN İBNÜ'L-ARABÎ'NİN ŞAM TASAVVUF DÜŞÜNCESİNE
TESİR KANALLARI VE MEŞHUR TAKİPÇİLERİ
MUHYI-DIN IBN-AL‘ARABI’S WAYS OF EFFICIENCY ON THE
SUFISTIC THOUGHT OF DAMASCUS AND HIS KNOWN FOLLOWERS
Abdulcebbar KAVAK
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi,
İslami İlimler Fakültesi
Ağrı-Türkiye
akavak@agri.edu.tr
Atıf gösterme: Kavak, A. (2016). Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin Şam Tasavvuf Düşüncesine Tesir Kanalları ve
Meşhur Takipçileri, Universal Journal of Theology, 1 (1), 51-73.
Geliş Tarihi:
27 Kasım 2016
Değerlendirme Tarihi:
28 Kasım 2016
Kabul Tarihi:
24 Aralık 2016
© 2016 UJTE.
Tüm hakları saklıdır.

Öz: Muhyiddin İbnü’l-Arabî (ö. 638/1240), tasavvufî düşünce alanındaki yorumları ile
XIII. asırdan beri adından bahsedilen seyyah bir sûfîdir. Tasavvufun kurumsallaşmasıyla
beraber İslam dünyasında yaygınlaşan farklı tarikat mensuplarını etkileyen İbnü’l-Arabî,
kendisi için kullanılan Şeyh-i Ekber lakabıyla tarikatlar üstü saygın bir konum elde
etmiştir. Hayatının son döneminde yerleştiği Şam, en yaygın eserlerinden “Fusûsu’lHikem”i
kaleme aldığı ve “el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye” ye de son şeklini verdiği önemli bir
merkez olmuştur. Şam’ın tasavvufî hayatında bıraktığı derin izlerin etkisi, günümüze
kadar devam etmiştir. İbnü’l-Arabî’nin Şam’daki tanınmış takipçileri arasında Afîfüddin
et-Tilimsânî (ö. 690/1291), Abdülğanî en-Nablusî (ö. 1143/1731), Ahmed b. Süleyman
el-Ervâdî (ö. 1275/1858), Muhammed el-Hânî (ö. 1279/1862), Emîr Abdülkadir elCezayirî
(ö. 1300/1883) yer almaktadır.
Anahtar Kelimeler: Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Şam, Tasavvuf Felsefesi, Abdülğanî enNablusî,
Muhammed el-Hânî, Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî, Emîr Abdülkadir el-Cezayirî
Abstract: With his interpretations and opinions in the field of sufistic thought since the
XIII th century, Muhyi-Din İbn-al‘Arabi (d. 638/1240) is a traveller sufist about whom a
lot has been said. With the institutionalization of sufism, Ibn-al‘Arabi, who affected
different members of sects that became widespread in Islamic World, had a respected
position over sects with the nickname Shaikh al-Akbar used for him. Damascus, where
he settled in the last period of his life, became an important center in that he published
one of his common works called “Fusûs al-Hikam and shaped “al-Futûhâtu’l-Makkiyya.
The deep impacts of Damascus in his sufistic life are stil observable. Afîfuddin atTilimsânî
(d. 690/1291), Abdulganî an-Nablusî (d. 1143/1731), Ahmad b. Sulayman alArvâdî
(d. 1275/1858), Muhammad al-Khânî (d. 1279/1862), Emîr Abdulqadir alCazayirî
(d. 1300/1883) are among the most known pursuers of Ibn-al‘Arabi in
Damascus.
Keywords: Muhyi-Din İbn-al‘Arabî, Damasqus, Abdulganî an-Nablusî, Muhammad alKhânî,
Ahmed b. Sulayman al-Arvâdî, Emîr Abdulqadir al-Cazayirî
1. Giriş
Muhyiddin İbnü’l-Arabî (ö. 638/1240) eserlerinde ortaya koyduğu düşünceleriyle İslam
toplumunda var olan tasavvufî düşünceye farklı bir yorum ve yeni bir bakış açısı getiren seyyah bir
sûfîdir. Çocukluğundan itibaren yetiştiği zengin ilmî ve tasavvufî ortam onun kişiliğinde etkili olurken,
52 A. Kavak Vol. I, Issue I, 2016
seyahatleri sırasında karşılaştığı farklı kişi ve çevreler,1
düşünce dünyasının gelişiminde önemli
tecrübeler olarak yerini almıştır. Bütün bunlarla beraber o, savunduğu fikir ve düşüncelerinin büyük
bir kısmını maddi tecrübelerden çok keşif ve müşahedeye dayandırmaktadır.2
İbnü’l-Arabî, yaşadığı döneme kadar teraküm eden İslam tasavvuf kültürünü iyi okumuş, Gırnata
ve Kurtuba’da ikamet ettiği3
yıllarda batıdaki mistik anlayış ve felsefî bakış açısını da öğrenme fırsatı
bulmuştur. Elde ettiği bu bilgi ve tecrübeleri de metafizik alanındaki girift bazı hususların yorumunda
kullanmıştır.
İbnü’l-Arabî’nin eserlerinde ortaya koyduğu düşünceleri, İslam dünyasında bir döneme damgasını
vuran felsefî eserlerin tercüme edilmesi faaliyetlerinin ve batıdan ithal edilen bazı görüş ve
kavramların ötesinde yeni ve özel bir bakış açısı geliştirdiğini göstermektedir. Bu durum İbnü’lArabî’yi
hem batılı düşünür ve felsefecilerden, hem de onların görüşlerini benimseyen bazı Müslüman
aydınlardan ayıran önemli bir noktadır. Onun ontolojiden epistomolojiye, astrolojiden ilm-i hurûfa,
ahlaktan psikolojiye kadar metafiziğin hemen her alanında serd ettiği görüşler,4
getirdiği yorumlar ve
kullandığı bazı yeni kavramlar, ilmiye ve sûfiye sınıfları arasında tartışma konusu olmuştur. Onun
görüş ve düşüncelerini benimseyen ve lehinde eser telif eden onlarca şahsiyetin yanında, aleyhinde
yazanlar da bulunmaktadır.5
İbn Rüşd (ö. 595/1198) gibi kendisiyle bizzat görüşüp düşünce dünyasının
zenginliğini takdir edenlerin6
yanı sıra İbn Haldûn (ö. 808/1406) gibi vahdet-i vücûd başta olmak üzere
onun bazı düşüncelerinin Rafızîlerinkiyle örtüştüğünü belirterek7
tenkit edenler de olmuştur.
Fikir ve düşünceleriyle Müslüman aydınlar arasında tartışma yaratan İbnü’l-Arabî, aynı zamanda
geride bıraktığı tasavvufî düşünce mirasıyla İslam dünyasındaki farklı fikir, mezhep ve meşreplere
mensup şahsiyetlerin ortak paydası olmayı başaran ender şahsiyetlerden biridir. Sûfî Sadreddin Konevî
(ö. 673/1274)’yi, işrâkî Kutbeddin Şîrâzî (ö. 710/1311)’yi ve şiî Molla Sadra (ö. 1050/1640)’yı
müşterek bir zeminde bir araya getirebilmesi onun bu özelliğine örnek olarak verilir.8
İbnü’l-Arabî’nin düşünceleri Ekberiyye Mektebi’nin temellerini oluşturmuştur. Bununla beraber
onun görüşlerinin ilk günden itibaren sistematik ve tek yazılı kaynaktan yayıldığı düşünülmemelidir.
Onun görüş ve düşünceleri önce en yakınındaki talebeleri tarafından tedvin ve tasnife tabi tutulmuş ve
yazılı olarak da istifade edilebilecek bir formata büründürülmüştür. Bu ameliyede ilk adımı atan ve
İbn Arabî Mektebinin tabiri caizse temel taşlarını dizenler, baş talebeleri olan İbn Sevdekin (ö.
646/1248), Sadreddin el-Konevî (ö. 673/1274) ve Afîfüddin et-Tilimsânî (ö. 690/1291) olmuş ve onları
Fahruddin el-Irakî (ö. 688/1289), Saîdüddin el-Fergânî (ö. 699/1300), Müeyyedüddin el-Cendî (ö.
700/1300), Abdürrezzâk el-Kâşânî (ö. 731/1330) ve Dâvûd el-Kayserî (ö. 751/1350) takip etmişlerdir.9
İbnü’l-Arabî’nin tasavvuf felsefesi alanındaki düşünceleri, Kuzey Afrika’dan İran’a, Anadolu’dan
Hicaz’a kadar geniş bir coğrafyada Müslümanlar arasında etkili olmuştur. Onun diğer din mensupları
üzerinde de etkili olduğu belirtilir. Buna örnek olarak da onun Yahudi mistisizmi özellikle

1
İbnü’l-Arabî, Muhyiddin Muhammed b. Ali b. Muhammed et-Tâî, Şerhu risâleti rûhi’l-kuds fî muhâsebeti’n-nefs, şerh. Mahmud
Mahmud el-Gurâb, Matbaatu Nadr, Dimaşk 1994, s. 49, 96-132; Abdülbaki Miftâh, Buhûs havle kütübi ve mefâhîmi’ş-Şeyhi’l-Ekber
Muhyiddin ibni’l-Arabî, Lübnan: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2011, s. 12-14.
2
İbnü’l-Arabî, Muhyiddîn, Fusûsu’l-hikem, haz. Ebü’l-Âlâ Afîfî, Beyrut: Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, ts., s. 47; İbnü’l-Arabî, el-Fütûhâtü’lMekkiyye,
tahk. Osman Yahya, takdim İbrahim Medkûr, Kahire: el-Mektebetü’l-Arabiyye, 1985, I, 44-45.
3 Mahmut Erol Kılıç, “İbnü’l-Arabî, Muhyiddin”, DİA, 1999, XX, 494.
4 Mahmud Erol Kılıç, Şeyh-i Ekber, İstanbul: Sufi Kitap, 2013, s. 74.
5
İbnü’l-Arabî’nin lehinde ve aleyhinde eser telif edenler hakkında geniş bilgi için bk. Ali Ahmed, el-Endülüsiyyûn ve’l-meğâribe fî
bilâdi’ş-Şâm, Dimaşk: Dâru’t-Talâs, 1989, s. 179-183; Kâtip Çelebi, Mîzânü’l-Hakk fi’htiyâri’l-ehakk, çev. Süleyman Uludağ, İstanbul:
Kabalcı Yay., 2008, s. 187-188.
6 Kılıç, “İbnü’l-Arabî, Muhyiddin”, XX, 494.
7
İbn Haldûn, Abdurrahman b. Muhammed, Mukaddime, Beyrut: Dâru’l-ihyâi’t-turâsil Arabî, 1988, s. 473
8 Seyyid Yahya Yesribî, Felsefe-i İrfan, Kum: Merkez-i İntişârât Defter-i Teblîğât-ı İslamî Havzâ-i İlmiye-i Kum, 1377, s. 92; Mahmud
Erol Kılıç, Şeyh-i Ekber İbn Arabî Düşüncesine Giriş, İstanbul: Sufi Kitap, 2013, s. 181-182.
9 Kılıç, Şeyh-i Ekber, s. 80.
Vol. I, Issue I, 2016 53 Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin Şam Tasavvuf Düşüncesine Tesir Kanalları
ve Meşhur Takipçileri
Kabbalizm’in doğuşundaki tesirleri verilmektedir. Ayrıca Cusalı Nicholas, Emanuel Swedenborg,
Raymond Lulle ile Dante (ö. 721/1321 ) ve Spinoza (ö. 1087/1677)10 üzerindeki dolaylı tesirleri11 ise
onun Batı toplumunda da tanındığının açık göstergeleridir.
İslam dünyasında en çok seyahat ettiği bölgelerin başında Anadolu gelmektedir. İbnü’l-Arabî’nin
bir mektebe dönüşen fikirlerinin Anadolu’da özellikle Konya ve çevresinde yoğunlaşması dikkat
çekicidir. Bunda Moğolların baskıları sonucu doğudan batıya doğru gerçekleşen hareketlilik ile
Endülüs’ün zayıflamasıyla batıdan doğuya yönelen entelektüel göç sebebiyle Anadolu’da Konya ve
etrafındaki şehirlerin birer bilim ve düşünce merkezi haline gelmesi etkili olmuştur.12
İbnü’l-Arabî’nin düşüncelerinin etkili olduğu merkezlerden biri de hiç şüphesiz Şam’dır. İbnü’lArabî’nin
hayatının son dönemini geçirdiği bu şehir, ilmiye ve sufiye sınıfına mensup çok sayıda
tanınmış şahsiyetin barındığı,13 toplumsal ve kültürel hayatın canlı olduğu bir merkez olmuştur. İbnü’lArabî’nin
savunduğu tasavvufî düşünceler hayatta iken Şam’da yankı bulmuş ve etkisi ölümünden
sonra talebeleri ve yazılı eserleriyle devam etmiştir.
I. İbnü’l-Arabî’den Önce Şam’da Tasavvufî Hayat
Şam,14 binlerce yıllık tarihi geçmişi, onlarca devlet ve hanedanın yönetiminde kalması15 ve farklı
din ve mezheplerin bir arada yaşadığı çok kültürlü yapısıyla16 doğu ve batı medeniyetlerinin buluşma
noktası olmuştur. M.S. VII. asrın ilk yarısında Müslümanların bölgeyi fethetmeleriyle17 başlayan yeni
dönemde ise, Şam’ın toplumsal yapısı ve kültürel dokusu değişmeye başlamıştır. Şam’daki bu dinî ve
kültürel çeşitlilik din ve mistisizm açısından binlerce yıllık tecrübenin günümüze ulaştırılması
anlamını taşımaktadır.
Şam’ın tasavvufî geçmişi içinde zühd ve takva hususlarında özlü sözlerine yer verilen ve Şam’daki
toplumsal yaşamda artan lüks ve rehaveti tenkit eden sahabî Ebu’d-Derdâ’nın ayrı bir yeri vardır.18
Onun bu tavrı kendisinden sonra gelen pek çok sûfîyi etkilemiştir. Ebû Süleyman ed-Dârânî (ö.
215/830) ve talebeleri Ahmed b. Ebi’l-Havârî ve Ahmed b. Âsım el-Antâkî ile Ebû Abdillah b. Cellâ
ve Feth el-Mevsilî gibi sûfîlerin Şam Mektebine mensup oldukları bilinmektedir.19
Hicri III. asırdan itibaren etkili olmaya başlayan tasavvuf mektepleri sonrası Şam’da sûfî
şahsiyetlerin sayısında artış görülmüş ve bu durum tasavvufun kurumsallaşmasına kadar bu minvalde
devam etmiştir. Hicri IV. ve V. asırlarda isimlerine en çok rastlanan sûfîler içinde; Ebûbekir
Muhammed b. İbrahim b. Ya’kûb es-Sûsî (ö. 386/996), Muhammed b. Ali b. Hüseyin el-Alevî (ö.
395/1004), Ebu’l-Hasan Ali b. Hasan es-Sûfî (ö. 407/1016), İsmail b. Muhammed el-Berzî (ö.

10 Vahdetü’l-Vücûd konusunda İbnü’l-Arabî ile Spinoza arasında ortak yönlerinin bulunduğu ifade edilir. Bk. İbrahim Beyyûm Medkûr,
“Vahdetü’l-vücûd beyne İbn Arabî ve Spinoza”, el-Kitâbu’t-tizkârî Muhyiddini’bni’l-Arabî, Kahire: Dâru’l-Kâtibi’l-Arabî li’t-Tibâati
ve’n-Neşr, 1969, s. 367.
11 Kılıç, “İbnü’l-Arabî, Muhyiddin”, XX, 513.
12 Ekrem Demirli, Tasavvufun Altın Çağı, İstanbul: Sufi Kitap, 2015, s. 17.
13 Ali Ahmed, s. 166-188; Ahmed Şamih el-Hamîd el-Anzî, el-Hayâtü’l-fikriyye fi’l-asri’l-Memlüki’s-sânî fî Mısır ve Şâm ve’l-Hicâz,
Dimaşk: Menşûrâtü’l-Hey’eti’l-‘Âmmeti’s-Sûriyye Li’l-Küttâb, 2010, s. 298-308.
14 Şâm, Yunanlılar tarafından “Suriye”, Araplar tarafından ise “Bilâdü’ş-Şam” olarak adlandırılmıştır. Bk. Hüseyin Atvân, elCuğrâfiyyetü’t-târîhiyye
li bilâdi’ş-Şam, Beyrut: Dâru’l-Cîl, 1987, s. 19.
15 Muhammed Kürd Ali, Dimaşk Medînetü’s-sihr ve’ş-Şi’r, Dimaşk: Dâru’l-Fkr, 1984, s. 11; Ahmed İsmail Ali, Târîhu Bilâdi’ş-Şâm,
Kahire: my., 1984, s. 37-67;
16 Philip K. Hitti, Târîhu Suriye ve Lübnan ve Filistin, çev. Corc Haddâd, Abdülkerim Rafik, takd. Cebrail Cebbûr, Beyrut: Dâru’sSakâfe,
ts., I, 61-286; Hasan Zeki Savvâf, Dimaşk Akdemu Asime fi’l-‘Alem, Dimaşk: Dârü’l-Küteybe, 2004, s. 427-430.
17 Ya’kûbî, Ahmed b. Ebî Ya’kûb b. Câfer b. Vehb b. Vâdıh el-Ya’kûbî, Târîhu’l-Ya’kûbî, Beyrut: Dâru Sadır, 1992, II, 139-142;
Muhammed Kürd Ali, Dimaşk Medînetü’s-sihr ve’ş-Şi’r, s. 13; Hitti, II, 9-14;
18 Ebu’d-Derdâ, Şam halkına hitaben : “Utanmıyor musunuz? Yiyemeyeceğiniz malı biriktiriyor, içine oturamayacağınız binalar
yapıyorsunuz. Ulaşamayacağınız emeller taşıyorsunuz.” diye onları kınamıştır. el-İsfahânî, Ebû Nu’aym Ahmed b. Abdillah, Hilyetü’lEvliya,
Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1988, I, 213.
19 Ebü’l-Alâ Afifi , et-Tasavvuf es-sevretu’r-rûhiyye fi’l-İslâm, Dâru’ş-Şa’b, Beyrut t.s., s. 94-95; Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve
Tarikatlar, s. 114-115.
54 A. Kavak Vol. I, Issue I, 2016
415/1024), Ebu’l-Hüseyin Muhammed b. Hüseyin el-Mukri’ (ö. 448/1056), Ebû Muhammed
Abdülaziz ed-Dimaşkî (ö. 466/1073), Ebû İshak İbrahim b. Ali (ö. 471/1078), Ebû Ali Hasan b.
Muhammed es-Sâvî (ö. 488/1095), Sehl b. Bişr el-İsferâyînî (ö. 490/1096) yer almaktadır.20
Fatımîlerin tasavvufî hareketleri kendi varlık ve çalışmaları açısından tehlikeli görmeleri
dolayısıyla gelişmesine pek sıcak bakmadıkları ifade edilir.21 Bu sebeple Fatımîler döneminde Şam ve
çevresinde tasavvufî etkinliklerin diğer bölgelere göre daha zayıf olduğu söylenebilir. Fakat
Memlükler ve özellikle Eyyûbiler dönemlerinde Şam, tasavvufî kurumlar ve faaliyetler açısından altın
çağını yaşamıştır.
Eyyûbiler Şam’ın hâkimiyetini elde ettikten sonra22 buralarda çok sayıda medrese, hâneka ve
zaviye açmışlardır. Bu sayede bir taraftan İslamî ilimleri öğretecek âlimlerin sayısını arttırırken,23
diğer taraftan tasavvufî hayatın canlanması için sûfîleri destekleyerek faaliyetlerini teşvik etmişlerdir.
Selahaddin Eyyûbî’nin, Şam bölgesine yaptığı seyahatler sırasında bölgenin tanınmış sûfîlerini ziyaret
ettiği bilinmektedir.24
Tasavvufun kurumsallaşmasıyla beraber en yakın Irak, Anadolu ve Kuzey Afrika’da ortaya çıkan
tarikatların Şam’da etkileri görülmeye başlanmıştır. Bu meyanda erken dönemde Şam’da faaliyetleri
görülen tarikatlar içinde Bağdat merkezli ortaya çıkan Kadiriyye ve Sühreverdiyye tarikatları ile
Anadolu’da Mevleviyye ve Kuzey Afrika’da Şâziliyye tarikatları sayılabilir. Şam’ın gerek Anadolu
gerekse Kuzey Afrikalı hacı adayları ile ilmî ve tasavvufî eğitim almak üzere buralardan Bağdat ve
Hicaz’a seyahat edenlerin yol güzergâhında bulunan bir ilim, kültür ve ticaret bölgesi oluşu, orada
tasavvufî hareketler için de uygun bir zemin oluşturmuştur.
Şam’da faaliyetleri görülen tarikatların başında Kadirîlik gelmektedir. Bu tarikat Abdülkadir
Geylanî’nin hayatında Bağdat’ta etkili olmuş ve onun öğretileri halife ve mensupları yoluyla İslam
dünyasına yayılmaya başlamıştır. Abdülkadir Geylanî’nin çocuklarından Şeyh Ebûbekir Abdülaziz (ö.
602/1205) Kudüs’ü ziyaret maksadıyla Şam bölgesine gelmiş ve Askalan’da Haçlılarla yapılan cihada
katıldıktan sonra 580/1185 yılında Musul’a doğru yola çıkmıştır.25 Şeyh Ebûbekir Abdülaziz’in Şam’a
geldiği dönemde tarikat neşri hususunda ne tür faaliyetlerde bulunduğu bilinmemektedir. Fakat onun
Kadiriyye tarikatının kurucusunun oğlu ve halifesi olması münasebetiyle kısa süreli de olsa Şam’da
bulunması, Abdülkadir Geylanî ve tarikatının oradaki sûfî çevrede tanınması açısından önemli bir adım
olduğunu düşünüyoruz. Şeyh Ebûbekir Abdülaziz’den sonra Musul’un Sincar bölgesinde ikamet eden
torunlarından Şemsüddin Muhammed el-Ekhal b. Şerşik (ö. 739/1339)’in faaliyetlerinden bahsedilir.
Şeyh Muhammed el-Ekhal, hac seyahatleri sırasında uğradığı Şam ve Haleb bölgelerinde Kadiriyye
tarikatının neşriyle de uğraşmıştır. Şeyh Muhammed, çok sayıda kişiye Kadirî hırkası giydirerek onları
Şam’da tarikat neşri için görevlendirmiştir.26 Şeyh Ebûbekir Abdülaziz ve torunlarından Şeyh
Muhammed el-Ekhal dışında Şam’da Kadirîliği yayan şahsiyetler içinde, Ebû Abdillah Muhammed
el-Betâihî ve talebesi Ebû Muhammed Abdullah b. Osman el-Yunînî, Ebû Abdillah Muhammed elBa’albekî,
Ebûl-Ferec Abdurrahman b. Bekâ, Ebû Abdilmelik Zeyyâl b. Ebi’l-Maâlî el-Irakî ve oğlu
Ebu’l-Ferev Abdülmelik ve Ebu’l-Ferec Abdurrahman el-Ensârî ve Muhammed Samadî ed-Dimaşkî

20 Muhammed Hüseyin Mehâsine, Târîhu Medîneti Dimaşk Hilâle’l-Hükmi’l-Fatimî, Dimaşk: el-Evâil li’n-Neşri ve’t-Tevzî’ velHademâti’t-Tibâiyye,
2001, s. 296-298.
21 Mehâsine, Târîhu Medîneti Dimaşk, s. 298.
22 Said Abdülfettah Âşûr, Mısır ve’ş-Şâm fî asri’l-Eyyûbiyyîn ve’l-Memâlik, Beyrut: Dâru’n-Nahdati’l-Arabiyye, ts., s. 317-318.
23 Selahaddin Eyyûbî döneminde sadece Dimaşk’taki fakih sayısının 600 kişi olduğu ve hepsinin masraflarını bizzat kendi hazinesinden
karşıladığı ifade edilir. Bk. M. Kürd Ali, Dimaşk Medînetü’s-sihr ve’ş-Şi’r, s. 103.
24 Ali Ahmed, el-Endülüsiyyûn ve’l-Meğâribe, s. 171.
25 et-Tâdefî, Muhammed b. Yahya, Kalâidü’l-cevâhir fî menâkıbi Abdilkadir, Mısır: Matbaatu Mustafa el-Bâbî el-Halebî, 1956, s. 45;
Abdülkerim Müderris, Binemâleyi Zanyârân, Tahran: Ânâ Yay., 1389, s. 49.
26 et-Tâdefî, Kalâidü’l-cevâhir, s. 53.
Vol. I, Issue I, 2016 55 Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin Şam Tasavvuf Düşüncesine Tesir Kanalları
ve Meşhur Takipçileri
yer almaktadır.27 Şam’da Kadiriyye dışında faaliyet gösteren tarikatlar içinde Sühreverdiyye28
,
Şâziliyye29 ve Mevleviyye’den30 bahsetmek gerekir.
Anadolu, Irak ve Mısır kökenli diğer bazı tarikatların İbnü’l-Arabî sonrasında Şam’da faaliyet
gösterdikleri bilinmektedir. Bunlardan Bektaşiyye, Rifâiyye, Bedeviyye, Dusûkiyye ve Reşîdiyye,31
Şam’ın tasavvufî hayatında ağırlıkları olan tarikatlardır.
Sahip olduğu zengin toplumsal ve kültürel yapısıyla Şam, asırlar boyu İslam dünyasının farklı
bölgelerinden ilmiye ve sûfiye sınıflarına mensup çok sayıda aydın şahsiyeti cezbetmeyi başarmıştır.32
Bunlar arasında İbnü’l-Arabî’nin ise farklı bir yeri vardır.
II. İbnü’l-Arabî’nin Şam’ın Tasavvufî Hayatına Tesirleri
Eski çağlardan beri bir taraftan imar faaliyetleri, diğer taraftan ilim, sanat ve kültürel alanlarda
canlı bir toplumsal yapıya sahip olan Şam,33 bu uzun süreçte çok sayıda dinî ve tasavvufî hareketlere
de ev sahipliği yapmıştır. Özellikle Hicaz ve Irak bölgelerinden gelen Müslüman aydınların Şam’ın bu
köklü toplumsal yapısından etkilendikleri gibi içlerinden bazılarının Şam toplumunu etkiledikleri de
olmuştur.34 Tasavvufî düşüncesiyle İslam dünyasının hemen her yerinde tartışmalara sebep olan
İbnü’l-Arabî, Şam’ın tasavvufî hayatında iz bırakan şahsiyetler arasında ilk sıralarda yer alır.
Şam, İbnü’l-Arabî’nin gençlik döneminden beri metafizik alanda temellendirmeye çalıştığı
tasavvufî düşüncelerini olgunlaştırdığı ve eserlerini gözden geçirerek nihâî şeklini verdiği yerdir.
Eyyûbî ve Selçuklu hükümdarlarıyla görüşen, onlardan saygı ve himaye gören35 İbnü’l-Arabî’nin,
Şam’ı niçin tercih ettiği hususunda birden çok neden sayılabilir. Burada İbnü’l-Arabî hakkında ileri
sürülen bir iddianın da Şam’ı tercih etme sebebini açıklayıcı olduğunu belirtmeliyiz. O da İbnü’lArabî’nin,
tıpkı Abdülkadir Geylanî’nin Kadiriyye ve Ahmed er-Rifâî’nin Rifâiyye tarikatlarını

27 Sadık Vicdânî, Tomâr-ı Turuk-ı ‘Aliyye, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1338, II, 65, ; Gürer, Abdülkadir Geylânî, s. 337-338.
28 Şam’daki tarikatlar içinmde Sühreverdiyyenin adı geçmekle beraber bu tarikatın Şam’daki faaliyetleri hakkında bilinenler oldukça
sınırlıdır. Tarikatın temelini atan Ebu’n-Necib es-Sühreverdî (ö. 563/1168), 558/1163 yılında Beyt-i Makdis’i ziyaret maksadıyla Şam’a
gelmiş fakat Haçlılarla devam eden savaş sebebiyle bu ziyaretini gerçekleştirememiştir. Ebu’n-Necib es-Sühreverdî bir müddet Şam’da
hadis tedrîsâtı ve va’z ve nasihatle meşgul olduktan sonra Bağdat’a geri dönmüştür. Vassâf, daha sonraları Şihâbüddin Ömer esSühreverdî
(ö. 632/1234)’nin halifelerinden İranlı şair Şeyh Sa’dî Şîrâzî (ö. 691/1292)’nin ömrünün büyük bir kısmını Irak ve Şam’da
geçirdiğinden bahsetmekle beraber,28 onun Şam’da tarikat neşriyle ilgili faaliyetlerine değinmemektedir. Bk. Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, I,
284, 287.
29 Şam’da yaygın olan tarikatlardan Şâziliyye (Ahmet Murat Özel, “Şâzeliyye”, DİA, 2010, Cilt: XXXVIII, s. 387) mensupları ise İbnü’lArabî’nin
vefatından sonra Şam’da faaliyet göstermeye başlamışlardır. Şam’da farklı dönemlerde isimlerinden bahsedilen Şâziliyye
tarikatı kollarından Ebû Zekeriyâ Yahya b. Şerefüddin en-Nevevî (ö. 670/1271)’ye nispet edilen “Neveviyye”, Şeyh Muhammed b.
Ahmed el-Meknasî el-Mustarî’ye nispet edilen “Mustariyye”, Şihâbüddin Ahmed b. Ahmed b. Muhammed b. İsa el-Bernûsî el-Fâsî (ö.
899/1493)’ye nispet edilen “Zerrûkiyye”, Ebû Bekir el-Vefâ (ö. 909/1504)’ya nispet edilen “Bekriyye”, Seyyid Ali Nûreddin b. Yeşrût’a
nispet edilen “Yeşrûtiyye”, Ebu’l-Abbas Ahmed el-Alevî (ö. 1357/1934)’nin halifesi Muhammed el-Haşimî (ö. 1381/1962) tarafından
yayılan “Aleviyye” kolu tarikatın Şam ve çevresinde yayılmasında etkili olmuşlardır. (Şâziliyye tarikatı kolları için bk. Haririzâde, III,
120b, 218a-b; Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, I, 299; Mustafa Salim Güven, Ebu’l-Hasan Şâzilî ve Şâziliyye, (Basılmamış Doktora Tezi),
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1999, s. 307-318, 319-321, 323, 328, 354, 360.
) Bu kolları temsil eden şahsiyetlerden Şeyh Muhammed el-Haşimî’nin Şam’da açtığı tekke, Şâziliyye tarikatının Ortadoğu’daki en
meşhur tekkesi olarak kabul edilmektedir. Bk. Güven, Ebu’l-Hasan Şâzilî, s. 360.
30
Mevleviyye tarikatı mensuplarının ise XVI. asırda Şam’da Mevlevîhâne açılmasından sonra etkili olmaya başladıklarını belirtmek
gerekir. Afyonkarahisar Mevlevîhânesi şeyhi Abâpûş-i Velî (ö. 890/1485)’nin oğlu Divane Mehmet Çelebi (ö. 951/1544)’nin katkılarıyla
Şam’da açılan Mevlevîhâne, (Ş. Barihüda Tanrıkorur, “Mevleviyye”, DİA, 2004, XXVIIII, s. 469) Mevleviyye tarikatının tanıtımında
önemli bir rol üstlenmiştir.
31 Abdullah Hannâ, “Taharrükâtü’l-‘Amme fî Dimaşk ve Haleb fi’l-karneyni’s-sâmine ‘aşere ve’t-tâsi’a ‘aşere”, el-Mu’temeru’d-Düvelî
es-Sânî li tarîhi Biladi’ş-Şâm, Câmi’atu Dimaşk, Dimaşk 1978, II, 517-518.
32 Bu aydın şahsiyetler içinde Afîfüddin Süleyman et-Tilimsânî (ö. 690/1291), Emîr Bedrüddin el-Endülüsî, İbn Teymiyye (ö. 728/1328),
Derviş Mustafa el-Bilbâsî (ö. 1172/1758), Taha b. Yahya el-Kürdî (ö. 1205/1790), Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî (ö. 1242/1827), İbn Abidîn
(ö. 1252/1836 ), Emîr Abdülkadir Cezayirî (ö. 1300/1883) gibi tanınmış âlim ve sûfîler yer almaktadır.
33 R. Hartman, “Şam”, MEB İA, İstanbul 1979, XI, 298-299; Cengiz Tomar, “Şam”, DİA, İstanbul 2010, XXXVIII, 313-314; Abdüsselam
Uluçam, “Şam(Mimari)”, DİA, İstanbul 2010, XXXVIII, 320-324; Savvâf, Dimaşk Akdemu ‘Asime, s. 186-197.
34 Hüseyin Atvân, er-Rivâyetü’t-târîhiyye fî bilâdi’ş-Şam fi’l-asri’l-Emevî, yy: Dâru’l-Cîl, 1986, s. 9.
35 Miftâh, Buhûs havle kütübi ve mefâhîmi’ş-Şeyhi’l-Ekber, s. 15.
56 A. Kavak Vol. I, Issue I, 2016
oluşturup yaydıkları gibi, kendi tarikatını temellendirip müntesip edinebileceği uygun bir vasat ve
zemini yakalamak üzere kuzey Afrika’dan doğuya yöneldiğidir.36 İbnü’l-Arabî bu iddiada belirtilen
temel gayeye ulaştığı gibi fazlasını da elde etmiştir. Kanaatimizce Şam’ın, Kuzey Afrika’nın doğuya
açılan kapısı olan Mısır ile Anadolu ve Irak coğrafyalarının ortasında yer alması ve Hicaz’a giden hac
kafilelerinin yol güzergâhında bulunması, Şam’ın hâkimi olan el-Melikü’l-Muzaffer Bahâüddin Gâzî
b. el-Melikü’l-Âdil Ebû Bekir b. Eyyûb’un İbnü’l-Arabî’nin icâzetli talebesi olması37 ve onu himâye
etmesi ve çok kültürlü tarihi geçmişiyle Şam’ın İbnü’l-Arabî Mektebi için uygun bir toplumsal zemin
oluşturabilek bir yer olması, İbnü’l-Arabî’yi burada ikamete sevk etmiş olabilir.
İbnü’l-Arabî’nin seyahatleri sırasında zaman zaman Şam’a uğradığı bilinmektedir. 613-
620/1217-1223 yılları arasında Halep’te ikamet etmeye başlayan38 ve orada saygın bir yer edinen
İbnü’l-Arabî, 620/1223 yılında Şam’a yerleşmiştir.39 Şam’a geldiğinde malikânelerinde misafir kaldığı
Benû Zeki ailesi, ömrünün sonuna kadar İbnü’l-Arabî’ye sahip çıkmış ve himaye etmişlerdir.40 Bu
aileden o dönem Şam kadılığı görevini yürüten Kâdî Ali Zeki’nin,41 İbnü’l-Arabî’ye sahip çıkmakla
beraber fikirlerini benimseyip benimsemediği hususu belli değildir.
İslam dünyasının Haçlılar ve Moğol saldırıları sebebiyle sıkıntılı bir süreçten geçtiği42 bu
dönemin olumsuz yansımaları, doğal olarak Şam’ı da etkilemiştir. Fakat Eyyûbîlerin Şam’da
yaptırdıkları çok sayıda medrese ve zaviye ile canlanan ilmî ve tasavvufî hayat, pek çok Müslüman
aydın için Şam’ı cazip bir merkez haline getirmiştir. Şam’da oluşan bu zengin ilmî ve tasavvufî ortamı
iyi değerlendiren İbnü’l-Arabî’nin, düşüncelerini anlatmak için çok uygun bir fırsat yakaladığı
söylenebilir.
Selçuklu ve Eyyûbî hükümdarlarına yakınlığı sebebiyle Anadolu ve Şam’da rahatlıkla seyahat
etme imkânı bulması, İbnü’l-Arabî’ye her iki bölgedeki tasavvufî hayatı yakından görme ve ileri gelen
mutasavvıflarıyla tanışma imkânı sağlamıştır. Şam’a yerleştikten sonra kendisini ziyaret eden Anadolu
mutasavvıfları ile Şam’da yaşayan mutasavvıfları bir araya getiren İbnü’l-Arabî’nin, bu vesileyle
düşüncelerine Anadolu ve Şam gibi iki önemli bölgede uygun entelektüel ortam oluşturduğu inkâr
edilemez.
Tasavvuf felsefesi alanında ortaya attığı fikirler ve bu fikirleri açıklamak için kullandığı yeni
kavramların anlaşılması ve yayılması için çok sayıda eser telif eden İbnü’l-Arabî, Şam’a yerleştikten
sonra 627/1229 yılında başlıca eserlerinden Fusûsu’l-Hikem’i kaleme almıştır. Bu eserin Hz.
Peygamber tarafından rüyada kendisine verildiğini belirten İbnü’l-Arabî’nin,43 bu şekilde eserine
kutsiyet atfederek hem daha rahat yayılmasını hem de muhtemel tenkit oklarından kurtulmayı
hedeflediği ifade edilir.44 Yine daha önce Mekke’de kaleme almaya başladığı el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye
adlı eseri başta olmak üzere telîfâtının önemli bir kısmını Şam’da talebelerinin yardımıyla yeniden
gözden geçirmiş ve son halini vermiştir. 45


36 Taftazânî, “et-Tarikatü’l-Ekberiyye”, s. 296.
37 Taftazânî, “et-Tarikatü’l-Ekberiyye”, s. 345.
38 Ali Ahmed, el-Endülüsiyyûn ve’l-Meğâribe, s. 174.
39 ez-Zehebî, Şemsüddin Muhammed b. Ahmed b. Osman, Siyerü a’lâmi’n-nübelâ, tahk. Beşşâr Avvâd Mahmûd, Muhyî Hilal es-Serhân,
Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1985, XXIII, 48; eş-Şa’rânî, Abdülvahhâb, el-Yevâkît ve’l-Cevâhir fî beyâni akâidi’l-ekâbir, Mısır: elMatbaatü’l-Meymeniyye,
1306, I, 6; Ğallâb, el-Ma’rifetu inde Muhyiddîn İbn Arabî, s. 189; Miftâh, Buhûs havle kütübi ve mefâhîmi’ş-
Şeyhi’l-Ekber, s. 15.
40 Ali Ahmed, el-Endülüsiyyûn ve’l-Meğâribe, s. 174.
41 Ali Ahmed, el-Endülüsiyyûn ve’l-Meğâribe, s. 174.
42 Miftâh, Buhûs havle kütübi ve mefâhîmi’ş-Şeyhi’l-Ekber, s. 15.
43 İbnü’l-Arabî, Fusûsu’l-hikem, s. 47.
44 Abbas Azzavi, “Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve ğulâtu’t-tasavvuf”, el-Kitâbu’t-tizkârî Muhyiddini’bni’l-Arabî, Kahire: Dâru’l-Kâtibi’lArabî
li’t-Tibâati ve’n-Neşr, 1969, s. 135.
45 Miftâh, Buhûs havle kütübi ve mefâhîmi’ş-Şeyhi’l-Ekber, s. 15.
Vol. I, Issue I, 2016 57 Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin Şam Tasavvuf Düşüncesine Tesir Kanalları
ve Meşhur Takipçileri
Şam’da bulunduğu süre zarfında daha önce adını duyan veya eserlerini okuyan çok sayıda âlim
şahsiyet kendisini ziyaret etmiş ve sohbetlerine katılmıştır. Şam’a gelişiyle beraber eserleri aydın
kesim arasında daha çok okunmaya başlamıştır.46 Bununla beraber el-Melikü’l-Eşref el-Eyyûbî’nin
ona gösterdiği saygı ve talebesi olarak gösterdiği ihtiram Şam’ın ilmiye sınıfına mensup ileri gelen
şahsiyetlerinden bazılarını rahatsız etmiştir. İbnü’l-Arabî’ye karşı duyulan rahatsızlık, zamanla tenkit
edilmesine neden olmuştur. Fakat bu olumsuz havaya rağmen Şam’ın köklü ailelerinden Benû Zeki’ye
mensup Kâdî Ali Zeki onu malikanesine alarak himaye ederken, Şafiî baş kadısı Şemsüddin Ahmed
el-Hûlî ona hizmette kusur etmemiştir. Şam’ın Maliki kadısı ise İbnü’l-Arabî’yi kızıyla evlendirerek
ona daha yakın bir konumda vefatına kadar beraberliğini sıhriyet bağıyla sağlamlaştırmıştır.47
Anadolu’dan gelen talebelerinden Sadreddin Konevî ve İbn Sevdekîn Şeyh-i Ekber’in vefatına
kadar Şam’da yanında kalmış ve eserleri üzerinde çalışmışlardır.48 İbnü’l-Arabî’nin Şam’da
bulunduğu yıllarda ve sonrasında kendisi gibi Kuzey Afrikalı olan çok sayıda aydın şahsiyet Şam’a
yerleşmiştir. 49
İbnü’l-Arabî ve Ekberiyye Tarikatı mensuplarının diğer tarikat mensupları gibi Şam’da halka
yönelik bir irşad ve düzenli tekke faaliyetlerinden söz edilemez. Ekberiyye tarikatı veya mektebinin
diğer tarikatlar gibi İslam dünyasında teşkilatlanmamasının temel sebebinin İbnü’l-Arabî’nin yazdığı
eserlerin felsefî ve rumuzlarla dolu oluşu ve sadece belli başlı sûfîlerin onun eserlerini okuyabilmesi
olduğu belirtilir.50 İbnü’l-Arabî Mektebine mensup olanların Şam’daki faaliyetleri, aydın kesim
arasında İbnü’l-Arabî’ye ait eserlerin okutulması, mütalaa edilmesi ve bu eserlerin şerh ve tahkiklerle
yaygınlaştırılması şeklinde gerçekleşmiştir.
İbnü’l-Arabî geride onlarca eser ve düşüncelerini yeni nesillere aktarma hususunda gayretli çok
sayıda talebesini bırakarak 638/1240 yılında Şam’da vefat etmiştir.51 Onun vefatından sonra Ekberiyye
Mektebi’nin Anadolu’daki temsilcileri içinde Sadreddin Konevî (ö. 673/1274) ve İbn Sevdekîn (ö.
646/1248) öne çıkarken, Şam bölgesinde bu misyonu yüklenen kişiler Afîfuddin Süleyman etTilimsânî
(ö. 690/1291) ve Emîr Bedreddin Hasan b. Ali el-Endülüsî olmuştur.52
Şam’da faaliyet yürüten hemen her tarikattan sûfîlerin bir şekilde İbnü’l-Arabî ile ilgilendiğini
ifade etmek herhalde abartılı olmaz. Bu sûfîlerden biri olan Mevlevî şeyhlerinden Alemî Dede (ö.
1070/1660), İbnü’l-Arabî’nin Mevleviyye tarikatı mensuplarının Anadolu’dan gelerek Şam’da faaliyet
göstereceğini keşif yoluyla bildiğini belirtmektedir. Bu iddiasına delil olarak da İbnü’l-Arabî’ye ait
olduğunu ifade edip şerh ettiği bir kıtalık Arapça şiiri getirmektedir. 53
Tecîu’ş-Şâm akvâmün tasaffû
Tüsemmâ bi’l-kabâili’l-Mevleviyye
Mecâlisühüm âlet tahkiki samtün

46 eş-Şa’rânî, el-Yevâkît ve’l-Cevâhir, I, 6-11; Taftazânî, et-Tarikatü’l-Ekberiyye, s. 338-340.
47 Ali Ahmed, el-Endülüsiyyûn ve’l-Meğâribe, s. 177.
48 Kılıç, Şeyh-i Ekber, s. 45.
49 Bunlardan biri olan Endülüslü sûfî Ebu’l-Hasan Ali b. Ahmed et-Tecîbî (ö. 638/1241)’nin tasavvufî söylemlerinin İbnü’l-Arabî’nin
düşüncelerine çok yakın olduğu ifade edilir. Fakat bu zatın İbnü’l-Arabî’yle karşılaşıp karşılaşmadığı hususunda herhangi bir bilgi
verilmemektedir. Bk. Ali Ahmed el-Endülüsiyyûn ve’l-Meğâribe, ss. 171-189.
50 Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî, en-Nûru’l-Muzhar fî tarîkati seyyidi’ş-Şeyhi’l-Ekber, Süleymaniye Ktp., Sütlüce Dergâhı Elif Efendi,
nr. 254, s. 4.
51 İbnü’l-Arabî vefat ettiğinde yıllarca kendisini himaye eden Kâdî Muhyiddin İbnü’z-Zeki ailesinin Kasyun dağı eteğindeki kabristanına
defn edilmiştir. Bk. Abdurrahman Câmî, Nefehâtü’l-üns min hadarâti’l-kuds, terc. ve şerh: Lamiî Çelebî, haz. Süleyman Uludağ, Marifet
Yayınları, İstanbul 1993, s. 630; Kılıç, Şeyh-i Ekber, s. 45.
52 Ali Ahmed, el-Endülüsiyyûn ve’l-Meğâribe, s. 178-179.
53 Bu kıtanın Arapçası ve Türkçe tercümesi için bk. Ali Enver, Mevlevî Şâirler, haz. Tahir Hafızoğlu, İstanbul: İnsan Yay., 2010, s. 213-
214.
58 A. Kavak Vol. I, Issue I, 2016
Terâhüm bi’s-safâ hayrü’l-beriyye
Tercümesi: Temiz bir sûfî zümresi Şam’a gelir ki, bunlara Mevlevî derler. Onlar toplantılarında
susar, konuşmazlar. Onların insanların en hayırlıları olduklarını görürsün.
Ali Enver Bey, İbnü’l-Arabî’nin bu satırlarında geçen “terâhüm bi’s-safâ” sözünün,54 ebced
hesabıyla karşılığının 859/1454 yılına denk geldiğini ifade etmektedir. Ali Enver Bey’in bu tespiti,
XV. Asrın ikinci yarısında Şam’da yoğunlaşan Mevlevî faaliyetleriyle örtüşmektedir.
A. İbnü’l-Arabî’ye Şam’da Gösterilen İlgi ve Fikirlerinin Müdafaası
Şam’da İbnü’l-Arabî’nin etrafında kenetlenenlerin, çoğunlukla Anadolu ve Kuzey Afrika’dan
gelen şahsiyetler olduğu söylenebilir. Bunlar, Ekberiyye Mektebinin tanıtımı ve yayılması kadar,
muhaliflerin tenkit ve ithamlarına karşı yazılı savunması işini de üstlenmişlerdir. Bir taraftan
talebelerinin ona duyduğu derin saygı, diğer taraftan içinde Şafiî ve Malikî mezheplerini temsil eden
bazı kadıların da bulunduğu ilmiye sınıfı mensuplarının ona hizmeti, kendisini Şam’da gözde ve
müstesna bir konuma yükseltmiştir. Ayrıca Eyyûbî ailesinden bazı yöneticilerin gösterdiği saygı ve
himaye ise resmi anlamda tasavvufî faaliyetlerinin önünü açmıştır.
İbnü’l-Arabî’nin Şam’da geçirdiği son yılları, hem yazılı eserleri hem de canlı eserleri
sayılabilecek olan talebeleri açısından hayli verimli bir dönem olmuştur. Zira talebeleri bir taraftan
onun düşünce dünyasını anlamaya gayret ederken, diğer taraftan şeyhlerine yöneltilen eleştirilere
kendi zaviyelerinden cevap vermek için hazırlık yapma fırsatını bulmuşlardır. XIII. asırda İbnü’lArabî’yi
müdafaa eden şahsiyetler içinde İbn Sevdekîn olarak tanınan Ebû Tahir en-Nûrî el-Hanefî
(ö.646/1248), Sa’düddin Muhammed b. el-Müeyyid b. Abdullah el-Cüveynî es-Sûfî (ö. 650/1252),
Şam’ın Şafiî başkadılarından Yahya b. Muhammed Ebu’l-Fadl Muhyiddin, Sadreddin el-Konevî (ö.
672/1274), Afîfüddin Süleyman et-Tilimsânî (ö. 690/1291) ve oğlu Muhammed b. Afîfüddin etTilimsânî
ile Emîr Bedrüddin Hasan b. Ali b. Yûsuf b. Hûd, Ebü’l-Kâsım Abdullah b. Hasan elBeyzâvî’nin
isimleri sayılmaktadır:55
723/1323 yılında Şam’ın Şafiî kadılığına atanan Ali b. İsmail b. Yûsuf el-Konevî, İbnü’l-Arabî’nin
vahdet-i vücûd düşüncesine muhalif olmakla beraber şahsına son derece bağlı ve saygılı bir sûfî olarak
tanınmıştır.56 Yine bu dönemde yaşayan Şeyh Nasr el-Münbicî İbnü’l-Arabî’nin düşüncelerini ve
akidesini müdafaa etmesiyle bilinen bir sûfîdir.57
Şâziliyye tarikatı şeyhlerinden Kuzey Afrikalı Ali b. Meymûn el-İdrisî (ö. 917/1511), bir dönem
Şam’a yerleşmiş ve Şâziliyye tarikatının neşriyle meşgul olmuştur. Bu zat Şam’da iken yazdığı
Tenzîhu’s-sıddîk an vasfi’z-zindîk adlı eseriyle58 İbnü’l-Arabî’yi savunan sûfîler arasına katılmıştır.
İbnü’l-Arabî’ye Şam’da gösterilen ilginin ilmî ve tasavvufî çevreler ile bazı idarecilerle sınırlı
olduğu söylenemez. Yıllar sonra Osmanlı Sultanı I. Selim’in, içinde Şam’ın da yer aldığı geniş bir
bölgeyi Osmanlı egemenliğine katması59 ve Şam’da İbnü’l-Arabî’nin mezarını bularak üzerine kümbet
ve yanına cami ve müştemilatını yaptırması,60 İbnü’l-Arabî Mektebinin Şam başta olmak üzere tüm
İslam dünyasında yeniden gündeme gelmesinde önemli rol oynamıştır. Fakat Yavuz Sultan Selim’in
İbnü’l-Arabî’yle ilgili yaptıkları bununla sınırlı değildir. Abdurrahman Camî (ö. 898/1492)’nin

54
“بالصفى تراهم “80 : ف 90 ص 30 : ل 1 : ا 2 : ب 40 :م 5 : ه 1 : ا 200 : ر 400 :ت 10 : ى = 859/1454’de denk
düşmektedir.
55 Ali Ahmed, el-Endülüsiyyûn ve’l-Meğâribe, s. 177-180; Abdürrezzak Tek, “İbnü’l-Arabî’yi Müdafaa Amacıyla Kaleme Alınan
Fetvâlar”, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-2), (2009), sy. 23, s. 283.
56 Ali Ahmed, el-Endülüsiyyûn ve’l-Meğâribe, s. 179-180.
57 Ali Ahmed, el-Endülüsiyyûn ve’l-Meğâribe, s. 180.
58 Güven, Ebu’l-Hasan Şâzilî, s. 323.
59 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, ts., II, 279-296.
60 Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, II, 295.
Vol. I, Issue I, 2016 59 Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin Şam Tasavvuf Düşüncesine Tesir Kanalları
ve Meşhur Takipçileri
talebelerinden Şeyh Mekkî olarak tanınan Muhammed b. Müzafferüddin (ö. 926/1519)’den İbnü’lArabî
aleyhtarlarını tenkit ve itirazlarına cevap olmak üzere bir eser telif etmesini istemiştir. Şeyh
Mekkî’nin Farsça olarak kaleme aldığı el-Cânibü’l-garbî fî halli müşkilât-ı Şeyh Muhyiddin İbnü’lArabî
adlı eseri61 ile Şeyhülislam İbn Kemal (ö. 940/1534)’in İbnü’l-Arabî’yi tebriye eden fetvası,62
Osmanlı imparatorluğunda İbnü’l-Arabî ve düşüncelerine uygulanan resmi çekince ve ambargonun
kaldırıldığı anlamını taşımaktadır. Bu tarihten sonra Anadolu başta olmak üzere birçok bölgede İbnü’lArabî’nin
düşüncelerini yansıtan Türkçe, Arapça, Farsça ve Kürtçe manzum ve mensur eserlerin
çoğalması tesadüfi değildir.63
İslam dünyasının hemen her bölgesindeki âlim ve sûfîler arasında aleyhinde oluşan kamuoyuna
rağmen, İbnü’l-Arabî’nin düşüncelerinin pekçok tarikat mensubu tarafından benimsendiği ve
savunulduğu görülür. Şam’da da durum farklı olmamış ve faaliyetleriyle toplumsal kabul görmüş
tarikatlardan Kadiriyye, Sühreverdiyye, Şâziliyye, Mevleviyye, Halvetiyye ve Nakşbendiyye
mensuplarından İbnü’l-Arabî’nin lehinde eser telif edenler veya onun eserlerini şerh ederek destek
verenler çıkmıştır. Bunlardan biri olan Şamlı Abdülganî Nablusî (ö. 1143/1731), yazdığı Reddü’lmetîn
alâ muntakidi’l-ârif Muhyiddin, er-Raddu alâ men tekelleme fî İbn Arabî, Risâletün fi’z-zebbi
ani’ş-Şeyh Muhyiddin, Îzâhü’l-maksûd fî ma’nâ vahdeti’l-vücûd, Takrîbü’l-kelâm ala’l-ifhâm fî
ma’na vahdeti’l-vücûd, es-Sirrü’l-muhtabî fî Darîhi’bni’l-Arabî, Kasîdetün fî medhi’ş-Şeyhi’l-Ekber,
adlı eserleriyle64 İbnü’l-Arabî ve tasavvuf anlayışını müdafaa etmiştir. Yine onun gayretleriyle, XVII.
asrın ikinci yarısından itibaren İbnü’l-Arabî ve eserlerine olan ilgi artmış, Fusûsu’l-Hikem ve elFütühâtü’l-Mekkiyye
adlı eserleri başta olmak üzere telifatıyla ilgili çalışmalar yoğunlaşmıştır. Bu
arada Seyyid Muhammed Şerîf el-Ğazzî (ö. 1203/1788) gibi İbnü’l-Arabî’nin mezar taşına yazılı olan
beyte tahmis yazmak suretiyle,65 Ekberiyye Mektebine olan bağlılığını ve İbnü’l-Arabî’ye olan
sevgisini izhar etmeyi tercih edenleri görmek de mümkün olmuştur.
Şam’da İbnü’l-Arabî’ye yönelik bu ilgi, onun şahsı ve fikirlerinin çok sayıda aydın tarafından
benimsendiğini göstermektedir. İbnü’l-Arabî’nin Şam’daki tesirlerinin yazılı şahitleri olarak eserlerine
yapılan şerhler ve bunların ilmiye ve sufiye sınıflarının seçkinleri tarafından okunması gösterilebilir.
Haddizatında onun Şam’daki tesirleri üç kategoride ele alınabilir.1. Eserlerinin şerh edilmesi, 2.
Eserleri etrafında ders halkaları oluşması, 3. İbnü’l-Arabî ve düşüncelerinin Şam’da sâkin sûfîlerin
eserlerine girişi.
1. İbnü’l-Arabî’nin Eserlerinin Şerh Edilmesi
İbnü’l-Arabî’nin eserlerinin şerh edilmesi faaliyetinin vefatından çok kısa bir süre sonra
başladığını belirtmek gerekir. Onun başlıca talebelerinden İbn Sevdekîn’in telifi olan Nakşü’l-Fusûs,
66
şerh faaliyetlerinin başlangıcı ve bu alandaki ilk eser olarak değerlendirilebilir. İbn Sevdekin’in
şeyhinden sekiz yıl sonra vefat ettiği göz önüne alındığında, onun bu eserinin altyapısını, dostu

61 Şeyh Mekkî Efendi, Ahmed Neyli Efendi, İbn Arabî Müdafaası, haz. Halil Baltacı, İstanbul: Gelenek Yay., 2004, s. 27.
62 Kılıç, Şeyh-i Ekber, s. 81.
63 Niyazî-yi Mısrî (ö. 1105/1694)’nin Bursa’daki dervişlerinin el kitabı haline gelen ve vahdet-i vücûd neşvesiyle dolu Türkçe Dîvân’ı
(bk. Mustafa Kara, Metinlerle Osmanlılarda Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul: Sır Yay., 2008, s. 214-215), Mısır’da Şeyh Mahmud elHalvetî
(ö. 1195/1781 )’nin İbnü’l-Arabî’nin rüyada kendisine imla ettirdiğini beyan ettiği el-Hikemu’s-sûfiyye adlı Arapça eseri,(bk.
Abdullah eş-Şarkâvî, Şerhü’l-Hikemi’s-Sûfiyye, tahk. Muhammed Abdülkadir Nessâr, Ahmed Ferîd el-Mezîdî, Kahire: Dâru’l-Kerez,
2008, s. 5. ) Melayê Cizîrî olarak tanınan Nakşbendiyye tarikatı mensubu Cizreli Molla Ahmed (ö. 1050/1641) ve Halvetiyye tarikatı
şeyhi Şemsüddin Ahlatî (ö. 1085/1674)’nin Kürtçe Dîvân’ları (bk. Hamdî Abdülhamid es-Selefî, Tehsîn İbrahim ed-Dûskî, Mu’cemu’ş-
şu’arâi’l-Kurd, Erbil: Dâru Sipîrêz, 2008, s. 61-68, 68-74), İbnü’l-Arabî ve tasavvufî düşüncesinin Osmanlı coğrafyasını oluşturan farklı
Müslüman topluluklar arasında aynı anda yayılmaya başladığının önemli bir göstergesidir.
64 Nablusî, el-Mecâlisü’ş-Şâmiyye, s. 24, 27, 33-34, 36, 42. .
65 Muhammed Cemîl eş-Şattî, A’yânu Dimaşk, Dimaşk: Dâru’l-Beşâir, 1994, s. 258-259.
66 Ali Ahmed, el-Endülüsiyyûn ve’l-Meğâribe, s. 177-180.
60 A. Kavak Vol. I, Issue I, 2016
Sadreddin Konevî ile beraber Şam’da İbnü’l-Arabî’nin eserlerini gözden geçirmesine yardım ederken
hazırladığı düşünülebilir.
İbnü’l-Arabî’nin en yaygın eserleri içinde Füsûsu’l-Hikem ve el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye liste
başında yer almaktadır. Sadece Fusûsu’l-Hikem’in yüzden fazla şerhinden bahsedilir ki,67 bu bile
Müslüman aydınların onun tasavvufî düşüncelerine ne denli önem verdiğini ortaya koymak için yeterli
bir kanıttır. İbnü’l-Arabî’nin bu iki eserinin sadece ilmiye ve sufiye sınıfına mensup şahsiyetler
arasında değil, seçkin şair ve edebiyatçılar açısından da önemli bir yere sahip olduğu, şair Nâbî (ö.
1124/1712)’nin şu manzum ifadelerinden rahatlıkla anlaşılabilir. 68
Bâtın-ı âyât-ı Kur’ân’dır Fütûhât u Füsûs
Gevher-i deryâ-yı irfândır Fütûhât u Füsûs
Hâne-i tarik-i kalb-i gâfili tenvîr eder
Şu’le-i misbâh-ı îmândır Fütûhât u Füsûs
Sırrr-ı vahdetden haberdâr eyler ehl-i hâhişi
Ma’ni-i tevhîd-i Yezdân’dır Fütûhât u Füsûs
Kem gubâr-ı kuhl edenler kesbi der ayn-ı yakîn
Kârvân-ı âlem-i cândır Fütûhât u Füsûs
Sâhib-i hatmi’l-velâye olduğunda Nâbiyâ
İki şâhid iki burhândır Fütûhât u Füsûs
Şamlı sûfî Afîfüddin Tilimsânî de Füsûsu’l-Hikem şarihlerindendir.69 Sonraki dönemlerde de
Şam’da İbnü’l-Arabî’nin eserlerinin şerh edilmesi faaliyeti devam etmiştir. Şam’ın tanınmış
âlimlerinden Şeyh Ahmed el-Kesbî’nin Fusûsu’l-Hikem’e yaptığı şerh70 bunlardan biridir. Şeyh
Ahmed el-Kesbî, Şamlı hemşehrileri olan Abdülganî Nablusî, Molla İlyas el-Kürdî, Şeyh Ahmed Sirâc
el-Kürdî, Şeyh Abdurrahman es-Siman ve Şeyh Ali en-Nabkî gibi tanınmış sûfîler arasında saygın bir
yer edinmiştir.71
Yaşadığı dönemde sadece Şam’da değil tüm Osmanlı coğrafyasında ilmi ve tasavvufî kimliğiyle
saygın bir yer edinen Abdülganî Nablusî (ö. 1143/1731)’de İbnü’l-Arabî’nin eserlerine şerh yazan
âlimler kervanına katılmıştır. Nablusî, Şerhu Fusûsi’l-Hikem’ini yazdıktan sonra Muhtasaru Fusûsi’lHikem
adıyla telif ettiği eserini özetleyen bir çalışma daha kaleme almıştır. Bu eserde geçen kelimeleri
anlamakta zorlananlar için de “Fusûs sözlüğü” olarak da adlandırılabilecek Cevâhiru’n-nusûs fî halli
kelimâti’l-Füsûs, adlı eserini telif etmiştir. Daha sonra bu eserini de Şerhu Cevâhiri’n-nusûs fî halli
kelimâti’l-Füsûs,
72 adıyla şerh etmiştir. Nablusî’nin üzerinde çalıştığı İbnü’l-Arabî’nin sadece
Fusûsu’l-Hikem adlı eseri değildir. Bunun dışında İbnü’l-Arabî’nin el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye adlı

67 Michel Chodkiewicz, Sahilsiz Bir Umman Muhyiddin İbn Arabi, çev. Atila Ataman, İstanbul: Gelenek Yay., 2003, s. 83.
68 Nâbî, Yûsuf, Nâbî Dîvânı I-II, tahk. Ali Fuat Bilkan, MEB Yayınları, İstanbul 1997, II, 725.
69 Ceyhan, “Afîfüddin Tilimsânî”, s. 164.
70 Taha b. Yahya el-Kürdî, Rihletü’ş-Şeyh Tâhâ el-Kürdî, tahk. Ali Necm İsa, Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 2007, s. 149.
71 el-Kürdî, Rihletü’ş-Şeyh Tâhâ, s. 144-154.,
72 Bu eserler için bk. Nablusî, el-Mecâlisü’ş-Şâmiyye, s. 29, 37, 45.
Vol. I, Issue I, 2016 61 Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin Şam Tasavvuf Düşüncesine Tesir Kanalları
ve Meşhur Takipçileri
eserine de bazı küçük notlar düşmek suretiyle kısa açıklamalarda bulunmuş ve bu çalışmasına Ta’lîkât
ala’l-Fütûhâti’l-Mekkiyye, adını vermiştir. eş-Şemsü alâ cenâhi’t-tâir fî makâmi’l-vâkifi’s-sâir Şerhu
kasîdeti’ş-Şeyhi’l-Ekber ve Salavâtu İbn Arabî73 de Nablusî’nin üzerinde çalıştığı İbnü’l-Arabî’ye ait
diğer eserlerdir.
2. Eserleri Etrafında Ders Halkaları Oluşması
İbnü’l-Arabî’nin Şam’daki en önemli tesirlerinden biri de, hiç şüphesiz eserleri etrafında ders
halkalarının oluşmasıdır. İbnü’l-Arabî Şeyh-i Ekber olarak İslam dünyasında çok az âlim ve sûfî’ye
nasip olan bir saygınlığa ulaşmış ve eserleri özel ders halkalarında okutulmuştur. Onun eserlerinin
okunması ve tanıtımı işini İbnü’l-Arabî’den sonra erken dönem ilk yürüten kişilerin üvey oğlu
Sadreddin Konevî ile İbn Sevdekîn ve Afîfüddin Tilimsânî olduğunu belirtmeliyiz. Sadreddin Konevî,
bu faaliyetini Şam’ın dışında Konya ve Mısır’da da devam ettirmiştir.
İbn Teymiyye’nin sert muhalefetinin olduğu dönemde bu faaliyetler biraz zayıflamakla beraber
sonraki dönemlerde yine canlandığı söylenebilir. İbnü’l-Arabî, eserleriyle Şam’ın tasavvuf tarihinde
unutulmaz bir yer edinmiş ve eserlerinde yer alan tasavvufî gizem her dönemde çok sayıda aydını
kendine celb etmiştir. Öyle ki onun eserleri, Şam’da medrese tahsili sırasında okunan sıralı kitapların
ardından tasavvufî düşünce alanında üst perdeden bilgi edinmek isteyen seçkin bir tabakanın okuduğu
özel eserler haline gelmiştir. Bu nedenle Şam’a çevre bölgelerden gelen çok sayıda âlim ve sûfînin
okuyup mütalaa ettikleri başlıca eserler içinde Fusûsu’l-Hikem ve el-Fütühâtü’l-Mekkiyye’nin
bulunması tesadüfi değildir.
Şeyh Abdülganî Nablusî bir taraftan Şam Emevî Camiinde ilmî sohbetlerde bulunurken, diğer
taraftan daha özel bir ortamda İbnü’l-Arabî’nin eserlerinden ders verdiği tasavvufî bir halka
oluşturmuştur. Nablusî’nin okuttuğu eserler içinde el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, Fusûsu’l-hikem, etTecelliyâtü’l-ilâhiyye
ve Mevâki‘u’n-Nücûm adlı eserlerin yer aldığı belirtilmektedir.74

Irak’ın farklı bölgelerinden Şam’a medrese tahsili yahut seyahat için gelen çok sayıda zevâtın da
İbnü’l-Arabî eserlerinin okunduğuna şahit oldukları ve bir kısmının bu ders halkalarına dâhil olduğu
vakidir. Köysancaklı Kadirî şeyhlerinden Taha b. Yahya el-Kürdî (ö. 1205/1790), 1181/ 1768 yılında
Şam’da iken Seyyid Ali b. Mustafa el-Harîrî’den İbnü’l-Arabî’ye ait Hizbu’d-devr75 adlı eserden icâzet
aldığını76 1189/1775 yılında ise Şamlı Şeyh Abdurrahman el-Kürdî’nin yanında Fusûsu’l-Hikem’i
okuduğunu ifade etmektedir.77 Şam’da zaviyesi bulunan mutasavvıflardan Abdurrahman b. Hasan b.
Mûsa el-Bânevî el-Kürdî (ö. 1195/1781)’nin de Şeyh Abdurrahman el-Kürdî gibi talebelerine
Fusûsu’l-Hikem dersleri verdiği belirtilir.78 Şam’ın tanınmış şair ve edebiyatçılarından Halvetiyye
tarikatı mensubu Şeyh Ömer el-Yâfî (ö. 1233/1817) ise, İbnü’l-Arabî’nin vahdetü’l-vücûd
hususundaki iki beytini tefsir ederek Ekberiyye Mektebine katkı sunmuştur.79
On dokuzuncu asrın ilk çeyreğine gelindiğinde beş yıl gibi kısa bir süre Şam’da ikamet etmesine
rağmen tesiri çok uzun süre devam eden Nakşbendî-Müceddidî şeyhi Mevlânâ Hâlid’in İbnü’l-Arabî
ile ilişkisinden bahsedilmesi gerekir. Mevlânâ Hâlid kendisi İbnü’l-Arabî’nin eserlerini okutmasa da,
vefatından sonra Şam’da yerine geçen halifelerinden Muhammed b. Abdillah el-Hânî (ö. 1279/1862)
irşad faaliyetlerinin yanında İbnü’l-Arabî’nin Fusûsu’l-Hikem ve el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye adlı

73 Nablusî, el-Mecâlisü’ş-Şâmiyye, s. 27, 38-39.
74 Alaaddin, Bir Çağın Öncüsü Abdulgânî Nablûsî, s. 95; Özel, “Abdülganî b. İsmail en-Nablusî”, XXXII, 268.
75 Vassâf, İbnü’l-Arabî’nin eserleri sayarken “Hizbu’d-devr” olarak bilinen eserden “Devr-i A’lâ” diye bahseder. Bk. Vassâf, Sefîne-i
Evliyâ, I, S. 95.
76 el-Kürdî, Rihletü’ş-Şeyh Tâhâ, s. 83-84.
77 el-Kürdî, Rihletü’ş-Şeyh Tâhâ, s. 132.
78 M. Emin Zeki Bek, Meşâhîrul Kurd ve Kurdistan, çev. Seyide Kerîmete, Dimaşk: Dâru’z-zaman, 2006, s. 290.
79 eş-Şattî, A’yânu Dimaşk, s. 215.
62 A. Kavak Vol. I, Issue I, 2016
eserlerini okuyup açıklamıştır.80 Onun ardından yerine postnişin olan oğlu Muhammed b. Muhammed
el-Hânî, Abdülğanî Nablusî’nin Fusûsu’l-hikem şerhi ile Futûhât-ı Mekkiye’nin “nefs” babını
okutmuştur. Hânî ayrıca aile dostları olan Emîr Abdülkadir Cezayirî’ye (ö.1300/1883) de el-Futûhât-
ı Mekkiye’yi ders halkalarında okutma icâzeti vermiştir.81 Muhammed b. Muhammed el-Hânî’nin
torunu el-Hadâikü’l-verdiyye adlı eserin müellifii Şeyh Abdülmecid el-Hânî (ö. 1318/1900) 82 de
dedesi ve babasından kalan İbnü’l-Arabî’nin eserlerini okutma geleneğini devam ettirmiştir. Şeyh
Abdülmecid el-Hânî’nin hemşehrisi olan Şâziliyye tarikatı mensuplarından Şeyh Abdülganî el-Beytâr
(ö. 1315/1898) ise Şam’da el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye mütalaalarıyla tanınmıştır.83
3. İbnü’l-Arabî ve Düşüncelerinin Şam’da Sâkin Sûfîlerin Eserlerine Girişi
Şam’da İbnü’l-Arabî lehinde olduğu kadar onun aleyhinde yazılan eserler de dolaylı olarak İbnü’lArabî’den
bahsetmiş ve görüşlerine yer vermiştir. Bu yönüyle bakıldığında eserlerinde İbnü’lArabî’ye
yer veren onlarca Şamlı müelliften bahsetmek mümkündür. Burada Şam’ın ilim ve kültür
tarihine damgasını vurmuş şahsiyetlerin bazı eserlerinden örnek vererek konuyu ele almak faydalı
olacaktır.
İbnü’l-Arabî’nin hizmetinde bulunan en yakın talebelerinin, onu müdafaa amacıyla kaleme
aldıkları mensur eserlerinin yanında methiyelerinin de bulunduğu bilinmektedir. Ekberiyye
Mektebinin Şam’da önde gelen isimlerinden Afîfüddin Tilimsânî’nin Dîvân’ı,84 İbnü’l-Arabî’nin
tasavvufî anlayışının yer aldığı ilk manzum eserlerden biridir.
İbn Teymiyye, el-Fark beyne evliyâi’r-Rahmân ve evliyâi’ş-Şeytân adlı eserinde ele aldığı
nübüvvet-velâyet meselesinde İbnü’l-Arabî’ye sert eleştiriler yöneltmiştir.85 İbn Teymiyye gibi ilmiye
sınıfının etkin bir üyesinin onun bazı görüşlerini tenkidi, tasavvufî çevrelerde önemli ve saygın bir
konuma sahip İbnü’l-Arabî’yi o dönem Şam başta olmak üzere farklı bölgelerde yaşayan çok sayıda
aydın şahsiyetin gündemine sokmuş ve meraklarını celp etmiştir.
Şam’da Ekberiyye Mektebinin hicri on ikinci asrın ilk yarısındaki en etkin mensuplarının başında
yer alan Abdülganî Nablusî’nin İbnü’l-Arabî hakkında telif ettiği mensur çalışmalarının yanında eş-
Şemsü alâ cenâhi’t-tâir fî makâmi’l-vâkifi’s-sâir Şerhu kasîdeti’ş-Şeyhi’l-Ekber ve Salavâtu İbn
Arabî86 adlı manzum eserleri de bulunmaktadır. Nablusî’nin, ilim ve tasavvuf çevrelerindeki saygınlığı
sebebiyle İbnü’l-Arabî ve eserlerinden bahsettiği çalışmalarının da aydınlar arasında yaygınlaştığı ve
seçkin bir okuyucu kitlesine ulaştığı söylenebilir.
1238/1823 yılında bir süredir ikamet ettiği Bağdat’tan ayrılarak Şam’a yerleşen Mevlânâ Hâlid
(ö. 1242/1827)’in tartışmalı bazı fıkhî ve tasavvufî konularda İbnü’l-Arabî’yle aynı görüşte olduğu
bilinmektedir.87 Ne var ki Mevlânâ Hâlid, özelde Şam genelde Osmanlı coğrafyasının içinde
bulunduğu siyasî ve toplumsal durumu göz önüne alarak tartışmalı kişi ve konulardan uzak durmuştur.
Bu nedenle Ekberiyye Mektebi’ni doğrudan değil dolaylı olarak desteklemeyi tercih etmiştir. Mevlânâ

80 Abdülmecid el-Hânî, el-Hadâiku’l-verdiyye fî hakâiki ecillâi’n-Nakşbendiyye, Erbil: Matbaatu Ârâs, 2009, s. 357.
81 Abdülmecid el-Hânî, el-Hadâikü’l-verdiyye, s. 377-378.
82 eş-Şattî, A’yânu Dimaşk, s. 392.
83 eş-Şattî, A’yânu Dimaşk, s. 370.
84 Ceyhan, “Afîfüddin Tilimsânî”, s. 164.
85 Bu eleştirilerle ilgili yorum ve değerlendirmeler için bk. M. Mustafa Çakmaklıoğlu, “İbnü’l-Arabî’nin Nübüvvet-Velâyet Hakkındaki
Görüşleri ve İbn Teymiyye’nin Bu Husustaki Eleştirileri”, Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1),
2008, sayı: 21, s. 216-253.
86 Nablusî, el-Mecâlisü’ş-Şâmiyye, s. 38-39.
87 Bu konular içinde “vahdet-i vücûd ve müşriklerin cehennemde ebedi yanmayacakları” hususları da yer almaktadır. Özellikle ikincisi
Hâlidî şeyhleri arasında özel sohbetlerin konusu olmuş ve tartışılmıştır. (Bk. İbrahim Çokreşî, Kitâbu’l-işârât, yazma nüsha, s. 88).
Vol. I, Issue I, 2016 63 Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin Şam Tasavvuf Düşüncesine Tesir Kanalları
ve Meşhur Takipçileri
Hâlid’in Dîvân’ında yer alan Nureddin Abdurrahman Cami’ye ait beyitlerin,88 onun İbnü’l-Arabî
hakkındaki düşüncelerinin dolaylı ifadesi olduğunu düşünüyoruz.
Cezâyir’de Fransızlara karşı verdiği mücadele ile tanınan Emîr Abdülkadir Cezâyirî de İbnü’lArabî’den
bahseden şahsiyetlerden biridir. Devlet adamı ve liderlik vasıflarının yanında âlim ve sûfî
kimlikleriyle öne çıkan Cezâyirî’nin el-Mevâkif adlı eseri,89 onun İbnü’l-Arabî ve düşüncelerini
yorumladığı ciddi bir çalışmasıdır.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin talebesi olan Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî (ö. 1275/1858)’nin enNûru’l-muzhar
fî tarîkati seyyidi’ş-Şeyhi’l-Ekber adlı eseri de bu alanda bahsedilmesi gereken önemli
bir çalışmadır.90 Ervâdî bu eserinde İbnü’l-Arabî’den bahsetmiş ve Ekberiyye Mektebinin temel
hususiyetlerine kısaca değinmiştir.
B. İbnü’l-Arabî’ye Karşı Şam’da Oluşan Muhâlefet
İbnü’l-Arabî’nin el-Melikü’l-Eşref’in hocası olarak Şam’da en üst düzeyde gördüğü iltifat, saraya
yakın bazı ilmiye mensupları ile İbnü’l-Arabî’nin fikirlerini aykırı ve sapkın olarak telakki eden
birtakım sûfî çevrelerin tepkisini çekmiştir. Fakat hem devlet ricalinin hem de ilmiye sınıfından içinde
Şafiî ve Malikî kadılarının bulunduğu Şam’ın bazı köklü ailelerine mensup şahsiyetlerin onu himaye
etmeleri, kısa bir süre için de olsa sert tepkilerin önüne geçmiş en azından hafifletmiştir. Fakat bu
durum İbnü’l-Arabî’nin vefatından sonra değişmeye başlamış ve onun fikirlerine karşı giderek artan
bir muhalif cephe oluşmaya başlamıştır.
İbnü’l-Arabî’nin vefatından sonra Moğolların bölgeyi istila etmeleri, etkileri uzun süre devam
edecek ciddi bir toplumsal travmaya sebep olmuştur. Bu sıkıntılı dönemde Şam’ın tanınmış
fakihlerinden İbn Teymiyye ile talebesi İbn Kayyım el-Cevziyye gibi bazı şahsiyetler, İbnü’l-Arabî ve
takipçileri olan talebelerinin tasavvuf felsefesine dair düşünce ve görüşlerine karşı oldukça sert bir
söylem geliştirmişlerdir.
İbn Teymiyye’nin esasen tasavvufa karşı olmadığı, Abdülkadir Geylanî ve Adî b. Müsafir gibi
sûfîlerden saygıyla bahsetmesinden anlaşılmaktadır.91 Bu durumda onu İbnü’l-Arabî ve talebelerine
karşı sert tavır takınmaya iten sebeplerin iyi tespit edilmesi gerekmektedir. Bu noktada ortaya atılan
en önemli söylemlerden biri “İbnü’l-Arabî’nin, tasavvufu Ehl-i sünnetin otoritesi altına sokan ilk
dönem sûfîlerini eleştirmesi ve tasavvufî pek çok konuyu zahirî bağlamından koparıp metafizik alana
taşımasıdır.”92

88 Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî, Dîvan, İstanbul: Fethi Demir Matbaası, 1955 (tıbkı basım), s. 85
89 Eser için bk. Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud, no. 2269; İzmirli İsmail Hakkı, 3280, 3281, 3282 numaralar. Tahkik için bk.
Abdülkâdir el-Cezâirî, el-Mevâkif fî ba’zı işârâti’l-Kur’ân ile’l-esrâri ve’l-me’ârif I-III, thk. Bekrî Alaaddin, Dâru Neynevâ, Dimaşk
2014..
90 Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî’nin 1268/1852 yılında telif ettiği bu eser sekiz varaktan oluşmaktadır. (Bk. Ahmed b. Süleyman elErvâdî,
en-Nûru’l-Muzhar fî tarîkati seyyidi’ş-Şeyhi’l-Ekber, İstanbul Süleymaniye Ktp., Sütlüce Dergâhı Elif Efendi, nr. 254.)
Ervâdî’nin Mevlânâ Hâlid’e intisabından sonra Şam’da daha çok tanındığı hususu inkar edilemez. Fakat onu Osmanlının payitahtı olan
İstanbul’da tanıtan kişi talebelerinden Râmûzu’l-ehâdîs adlı eserin sahibi Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî (ö. 1311/1893)’dir. Bk. İrfan
Gündüz, Gümüshânevî Ahmed Ziyâüddîn, Hayatı, Eserleri, Tarîkat Anlayısı ve Hâlidiyye Tarîkatı, İstanbul: Seçil Ofset, 1984, s. 96-97.
91 İbn Teymiyye, müteahhirûn sûfîler içinde isimlerine yer verdiği Abdülkadir Geylanî ve Adî b. Müsafir’in şeriate aykırı davranış ve
ortamlardan uzak duran saygın kişiler olduklarını ifade ederek bu hallerinden takdirle bahseder. (Bk. İbn Teymiyye, Ahmed, Mecmû’u
Fetâvâ (Kitâbu’t-tasavvuf), haz. Abdurrahman b. Muhammed en-Necdî, Riyad: Dâru Âlemi’l-Kütüb, 1991, XI, 103-105, 629.) Ayrıca
İbn Teymiyye’nin Abdülkadir Geylanî’nin Fütûhu’l-gayb adlı eserinden bazı bölümleri şerh ettiği ve Abdülkadir Geylanî’nin birçok söz
ve davranışından övgüyle bahsettiği bilinmektedir. Bk. Abdülkadir Geylanî, Fütûhu’l-gayb, çev. İlyas Aslan, Derya Çakır, İstanbul:
Gelenek Yay., 2012, s. 179-212. İbn Teymiyye’nin tasavvufî görüşerinden bahsedenler de onun ilim ehli sûfîler ile bidat ehli sûfîleri
birbirinden ayırdığını belirtmektedirler. Bk. Mustafa Hilmî, İbnu’t-Teymiyye ve’t-tasavvuf, Dâru’d-Da’va, İskenderiyye 1982, s. 37;
Muhammed Abdurrahman el-Arîfî, Mavkifu İbn Teymiyye mine’s-sûfiyye, Mektebetü Dâri’l-Minhâc, Riyad 1430, I, 256.
92 Abdullah Kartal, ““Metafizik Dönemden Geriye Bakmak” İbnü’l-Arabî’nin İlk Sûfîlerin Bazı Görüşleri Hakkındaki Eleştirileri,
Tasavvuf, (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-2), 2009, Sayı: 23, s. 361-362.
64 A. Kavak Vol. I, Issue I, 2016
İbn Teymiyye’nin, İbnü’l-Arabî’nin tasavvuf felsefesi alanında sistemleştirmeye çalıştığı “vahdeti
vücûd” anlayışını, İslam toplumunda yaşanan sıkıntı ve buhranlar sebebiyle zayıflayan temel dinî
dinamiklerin yeniden harekete geçirilmesinin önünde bir engel ve sapkın bir düşünce olarak gördüğü
anlaşılmaktadır. Öyle ki bu düşünce İbn Teymiyye ve takipçilerini İbnü’l-Arabî’nin eserlerinin
toplumda okunup yaygınlaşmasını önlemek amacıyla köklü bazı tedbirler almaya sevk etmiştir. Bunun
en bariz örneklerinden biri Halep şehrinde yaşanmıştır. Şam ve çevresinde İbnü’l-Arabî’nin özellikle
Fusûsu’l-Hikem adlı eserinin çok yaygınlaşması üzerine 742/1342 yılında Halep’te toplanan ve içinde
fakihlerin de bulunduğu bir komisyonda, Fusûsu’l-Hikem’in suya atılarak üzerindeki yazıların imha
edilmesine karar verilmesi,93 o dönem aydınlar arasında İbnü’l-Arabî hakkındaki sert söylemlerin ve
onu tekfir eden zihniyetin pratiğe dönüşmesi olarak değerlendirilebilir. Şam’da İbn Teymiyye’nin
üstlendiği misyonu Necd ve Hicaz bölgelerinde Muhammed b. Abdülvehhab (ö. 1206/1791),
Bağdat’ta ise Mahmud Şükrî el-Âlûsî (ö. 1342/1923) yürütmüştür.
94 Mahmud Şükrî’nin saygı duyduğu
ve bir süre mektuplaştığı Şamlı dostu ve fikirdaşı Cemaleddin Kâsimî (ö. 1332/1914) de dolaylı olarak
Şükrî el-Âlûsî’nin faaliyetlerine destek veren önemli bir şahsiyettir. 95

İbnü’l-Arabî’ye karşı oluşan muhalefetin sadece ilk dönemlerle sınırlı olduğu düşünülmemelidir.
Aksine muhalif şahsiyetler ve faaliyetleri günümüze kadar da devam etmiştir. Bu muhaliflerden biri
olan Iraklı tarihçi Abbas Azzâvî, İbnü’l-Arabî’nin savunduğu vahdet-i vücûd düşüncesinin Batınî ve
İsmailiyye akideleriyle birebir örtüştüğünü ileri sürerek onu Ğulât-ı tasavvuf zümresine dâhil
etmektedir. Azzâvî sadece bu tenkidiyle yetinmeyerek İbnü’l-Arabî’nin Şam’a yerleştikten sonra
Haçlılar ve Moğol belası sebebiyle İslam dünyasının içinde bulunduğu olumsuz ortamı fırsat bilerek
düşüncelerini yaymaya başladığını da ileri sürmektedir. 96 İbnü’l-Arabî ile ilgili belki de en sert tepki
ve zirve ithamın ise onun Şeyh-i Ekfer şeklinde nitelenmesi97 olduğu söylenebilir. İbnü’l-Arabî’nin bu
kadar ağır itham ve sert tepkilere maruz kalmasının temelinde, onun fikir ve düşüncelerinin aydın
kesim tarafından anlaşılamamasının yattığını ileri sürenler de bulunmaktadır.98
III. İbnü’l-Arabî’nin Şam’daki Tanınmış Takipçileri
Şam Ekberiyye Mektebi mensupları için oldukça önemli merkezlerden biri olmuştur. Şam’ın
ehemmiyeti, hem İbnü’l-Arabî’nin kabrinin Şam’da bulunması, hem de lehinde ve aleyhinde eser telif
eden pek çok aydın şahsiyetin Şamlı oluşundan kaynaklanmaktadır. Burada İbnü’l-Arabî’nin
Şam’daki takipçileri içinde en çok öne çıkan şahsiyetlerden Afîfüddin et-Tilimsânî (ö. 690/1291),
Abdülğanî en-Nablusî (ö. 1143/1731), Muhammed b. Abdillah el-Hânî (ö. 1279/1862), Emîr
Abdülkadir el-Cezayirî (ö. 1300/1883), Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî (ö. 1275/1858) hakkında kısaca
bilgi verilerek Ekberiyye Mektebine katkısına değinilecektir.
A. Afîfüdin Süleyman b. Şemsiddîn Alî et-Tilimsânî
Ebü’r-Rebî’ künyesiyle tanınan Afifüdin Süleymân b. Şemsiddîn Alî b. Abdillah el-Kûmî etTilimsânî,
İbnü’l-Arabî’nin Şam’daki takipçileri arasında ilk sıralarda yer alır. 610/1213 yılında

93 Ali Ahmed, el-Endülüsiyyûn ve’l-Meğâribe, s. 183.
94 Ebü’l-Vefâ et-Taftazânî, “et-Tarîkatü’l-Ekberiyye”, el-Kitâbu’t-tizkârî Muhyiddini’bni’l-Arabî, Kahire: Dâru’l-Kâtibi’l-Arabî li’tTibâati
ve’n-Neşr, 1969, s. 352.
95 Mahmud Şükrî el-Âlûsî ile Cemaleddin Kasimî arasındaki mektuplaşmalar için (bk. Muhammed b. Nasır el-Acmî, er-Resâilu’lmütebâdile
beyne Cemâleddin el-Kasimî ve Mahmud Şükrî el-Âlûsî, Beyrut: Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, 2001, ss. 41-238.) Cemaleddin
Kâsimî, 1880’lere kadar Şam’da Hâlidî Şeyh ailesi olarak bilinen Hânîlere ve diğer sûfî çevrelere yakın durmuş ve saygı göstermiştir.
Fakat 1890’ların başından itibaren o güne kadar kullandığı Nakşbendî-Hâlidî, Şafiî ve Eşarî gibi nispetlerinden vazgeçmesi, onun İbn
Teymiyye’nin görüşlerini esas alan Vehhabî Selefîliğine meyli ve onların etkisine girmesi olarak yorumlanmıştır. (Bk. David dean
commins, Osmanlı Suriyesinde Islahat Hareketleri, çev. Selahaddin Ayaz, İstanbul: Yöneliş Yay., 1993, s. 93.)
96 Azzâvî, “Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve Ğulâtu’t-tasavvuf”, s. 133-134, 137-138.
97 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, I, 72.
98 Ebü’l-A’lâ Afîfî, “İbn Arabî”, İslam Düşüncesi Tarihi, haz. Mian M. Şerif, çev. Mustafa Armağan, İstanbul: İnsan Yay., 2014, I, 514.
Vol. I, Issue I, 2016 65 Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin Şam Tasavvuf Düşüncesine Tesir Kanalları
ve Meşhur Takipçileri
Cezâyir’in Tilimsan şehrinde doğan99 Afîfüddîn Tilimsânî, medrese tahsilinin ardından tasavvufa
yönelmiştir. Bu amaçla çıktığı seyahatinde Anadolu’da uğradığı Konya şehri onun tasavvufî hayatında
önemli dönüm noktalarından biridir. İbnü’l-Arabî’nin üvey oğlu ve başlıca talebelerinden biri olan
Sadreddin Konevî ile Konya’da tanışmış ve ders halkasına girmiştir. Sadreddin Konevî’den gördüğü
alaka ve yanında aldığı tasavvufî eğitim sonrası Ekberiyye Mektebi’nin mensupları arasına giren
Tilimsânî, Konevî’yle beraber Şam ve Kahire’de bulunmuş100 ve İbnü’l-Arabî’nin eserlerinde
münderiç olan düşüncelerini çok yakın bir talebesinin ağzından öğrenme fırsatını yakalamıştır.
665/1267 yılından itibaren Şam’da ikamet etmeye başlayan Tilimsânî, hem tasavvufî kimliğiyle
Ekberiyye Mektebini temsil ederken, hem de hazinedar olarak devlet hizmetinde bulunmuştur. İbnü’lArabî’nin
vefatından yaklaşık çeyrek asır sonra Şam’ın birçok noktasında vahdet-i vücûd anlayışının
yaygınlaşmasında önemli rol oynayan Tilimsânî, yazdığı eserleri ve sohbetleriyle etkili olmayı
başarmıştır. Tilimsânî’nin Dîvân’ı, Şam’da Ekberiyye Mektebi mensupları arasında en çok okunup
ezberlenen eserlerden biridir. Fusûsu’l-Hikem’i şerh etmek suretiyle İbnü’l-Arabî’nin en yakın
talebelerinden Sadredin Konevî ve İbn Sevdekin’in yolundan gitmiştir. Yaşadığı dönemde ve
sonrasında tasavvuf felsefesi alanında sahip olduğu düşünceler ittihat ve hulûl olarak yorumlanan
Tilimsânî, takipçisi olduğu İbnü’l-Arabî’yle beraber Cehmiyye fırkasına dâhil edilmiş ve zındık olarak
nitelenmekten kendini kurtaramamıştır.101
Yetiştirdiği talebelerinden Mahmûd b. Tay el-Aclûnî, Hâtim b. Ahmed el-Ehdel el-Yemenî (ö.
1013/1604) ve Ömer Mûsâ Paşa gibi şahsiyetler, Tilimsânî’den devraldıkları Ekberiyye mirasını Şam
ve çevresinde yaymaya çalışmışlardır. Tilimsânî, sadece talebe yetiştirmemiş aynı zamanda geride
yazılı eserler de bırakmıştır. Bunlar, Şerhu menâzili’s-sâirîn, Şerhu Mevâkifi’n-Nifferî, Dîvân, Şerhu
Fusûsi’l-Hikem, Şerhu esmâillâhi’l-hüsnâ, Şerhu tâiyyeti’bn-i Fâriz, Şerhu ayniyyeti’bn-i Sînâ, Risâle
fî ilmi’l-ârûz ve el-Keşfü ve’l-beyân fî ilmi ma’rifeti’l-insân adlı eserleridir.102 Şam’da Ekberiyye
Mektebi’nin önde gelen mensupları arasında isminden hep bahsedilen Tilimsânî, 5 Receb 690/4
Temmuz 1291 tarihinde Şam’da vefat etmiştir.103
B. Abdülganî en-Nablusî
Hicri on ikinci asrın ilk yarısında Şam başta olmak üzere İslam dünyasında isminden çokça
bahsedilen Nablusî’nin tam adı Abdülganî b. İsmail b. Abdilganî b. İsmail b. Ahmed b İbrahim edDimaşkî’dir.104
1050/1641 yılında Şam’da doğmuştur.105 Babasından aldığı ilk eğitimin ardından
medrese tahsiline başlayan Nablusî, Şam’ın tanınmış âlimlerinden Necmeddin b. Bedreddin el-Ğazzî
(ö. 1061/1651), Şeyh Mahmud el-Kürdî, Muhammed b. Ömer el-Halebî (ö. 1071/1661), Muhammed
b. Tacüddin el-Mehâsinî (ö. 1072/1662), Muhammed b. Berekât ed-Dimaşkî (ö. 1076/1666),
Muhammed b. Muhammed el-Îsâvî (ö. 1080/1670), Şeyh Abdülkadir b. Mustafa es-Safûrî (ö.
1081/1671), İbrâhim b. Muhammed b. Mansûr el-Fettâl (ö. 1098/1687), Abdülbâkî el-Hanbelî (ö.
1071/1661), Kemâleddin Muhammed b. Yahyâ el-Faradî, Muhammed b. Ahmed el-Üstüvânî (ö.

99 Sâmî, Kâmûsu’l-A’lâm, IV, 3162; Semih Ceyhan, “Afîfüddin Tilimsânî”, DİA, Cilt: 41, s. 163. Tilimsânî hakkında verilen bilgilerden
farklı olarak onun ecdadının Kûfe asıllı olduğu ve Şam’da doğup büyüdüğü ifade edilir. Bk. Muhammed Ahmed Dernîka, Mu’cemü’lmüellifîne’s-sûfiyyîn,
Trablus: el-Müessesetü’l-Hadîse li’l-Kitab, 2006, s. 159.
100 Ceyhan, “Tilimsânî, Afîfüddin”, s. 163.
101 Ceyhan, “Tilimsânî, Afîfüddin”, s. 164.
102 Ceyhan, “Tilimsânî, Afîfüddin”, s. 164; Dernîka, Mu’cemü’l-müellifîne’s-sûfiyyîn, s. 159.
103 Sâmî, Kâmûsu’l-A’lâm, IV, 3162; Ceyhan, “Afîfüddin Tilimsânî”, s. 163.
104 İsmail Paşa el-Bağdâdî, Hediyyetü’l-‘ârifîn esmâu’l-müellifîn ve âsâru’l-musannifîn, İstanbul: Matbaatü’l-Vekâleti’l-Maârifi’lCelîle,
1951, I, 590; Ömer Rıza Kehhâle, Mu’cemü’l-müellifîn teracumu musannifiyi’l-kütübi’l-Arabiyye, Beyrut: Müessesetü’r-Risâle,
1993, II, 176; Dernîka, Mu’cemü’l-müellifîne’s-sûfiyyîn, s. 209.
105 el-Bağdâdî, Hediyyetü’l-Ârifîn, I, 590; Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, I, 131; Kehhâle, Mu’cemü’l-müellifîn, II, 176; Dernîka, Mu’cemü’lmüellifîne’s-sûfiyyîn,
s. 209; Ahmet Özel, “Abdülganî b. İsmail en-Nablusî”, DİA, 2006 Cilt: 32, s. 268
66 A. Kavak Vol. I, Issue I, 2016
1072/1662), Nûreddin Ali b. Ali eş-Şebrâmellisî (ö. 1087/1677) gibi ilmiye sınıfına mensup seçkin
şahsiyetlerden ders almıştır.106
Medrese tahsilinin yanında Türkçe ve Farsça’yı da öğrenen Nablusî, 107 yaşadığı çağda, İslamî
ilimler kadar dil ve edebiyat alanında da söz sahibi olacak bir konuma yükselmiştir. Bu arada
çocukluğundan beri devam eden tasavvuf ve mutasavvıflara karşı ilgisi pratiğe dönüşmüştür. Şeyh
Abdürrezzâk b. Şerafeddin Geylânî ile Kādiriyye tarikatına, Buharalı Şeyh Ebû Saîd el-Belhî ile de
Nakşbendiyye tarikatına intisap eden Nablusî’nin,108 18. Asır Ekberiyye Mektebi mensupları arasında
saygın bir konuma yükseldiği bilinmektedir. Kadiriyye tarikatında edindiği güçlü konumu sebebiyle
Ğâniyye-i Kadiriyye, Ekberiyye Mektebi’ni temsilinden dolayı da Ekberiyye-i Ğâniyye şubesinin
kurucusu olarak adından bahsedilir.109 Nablusî’nin Mevleviyye tarikatlarıyla da yakından ilgili olduğu
eserlerinden anlaşılmaktadır.110
İlmiye ve sûfiyye sınıfı mensupları arasında edindiği bu saygın konumun ardından seyahatlere
başlayan Nablusî, bu sayede İslam dünyasının önemli ilim ve kültür merkezlerini dolaşmış ve pek çok
kişiyle görüşme imkânı bulmuştur.111 Nablusî’nin ilişkili olduğu şahsiyetler sadece seyahatleri
sırasında tanıştıklarıyla sınırlı değildir. Onun, Medine’de yaşayan ve şöhreti Uzakdoğu’da Malezya ve
Endonezya’ya kadar uzanan İbrahim b. Hasan el- Gûrânî (ö. 1101/1690),112 Muhammed el-Berzencî
(ö. 1103/1691),113 İstanbul’da Şeyh Feyzullah Efendi (ö. 1115/1703)114 ile Van’dan Yahya b. Nuh elVânî
(ö. )115 ve daha birçok âlim ve sûfî şahsiyetle ilmî ve tasavvufî konularda mektuplaştığı116
bilinmektedir.
Nablusî, İbnü’l-Arabî ve Ekberiyye Mektebinin önde gelen şahsiyetlerinden İbn Seb‘în (ö.
668/1269), Afîfüddin et-Tilimsânî (ö. 690/1291), Abdülkerim el-Cîlî (ö. 832/1428) ve Sadreddin
Konevî (ö. 673/1274)’nin eserlerini okuyup incelemiştir. 117 Bu mektebe mensup olanların vahdet-i
vücûd anlayışı başta olmak üzere metafizik alanındaki farklı bakış açılarını derinlemesine irdeleme
fırsatı bulan Nablusî’nin, özellikle tek varlık ve tecelliyâtın birliği hususlarına odaklanarak yaptığı
açıklamalar, İbnü’l-Arabî’yi anlamaya çalışan pek çok araştırmacının işini kolaylaştırmıştır.118 İmam
Şa’rânî (ö. 973/1566)’den sonra yazdığı çok sayıda eserle Ekberiyye Mektebine hizmet eden
Nablusî’yi, Şa’rânî’den ayıran önemli bir husus, onun metafizik alanında anlaşılması zor konuları

106 en-Nablusî, el-Mecâlisu’ş-Şâmiyye, s. 11-13; Özel, “Abdülganî b. İsmail en-Nablusî”, XXXII, 268; Ali Ma’bed Ferğâlî, Abdülganî
en-Nablusî hayatuhu ve ârâuhu, Kahire: Mektebetü’l-Îmân, 2005, s. 64-76.
107 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, I, 131; Alaaddin, Bir Çağın Öncüsü Abdulgânî Nablûsî, s. 93.
108 Ferğâlî, Abdülganî en-Nablusî, s. 77, 80.
109 Vicdânî, Tomar, II, 46-47.
110 Nablusî’nin eserleri arasında yer alan el-Ukûdü’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-Mevleviyye, es-Sirâtü’s-sevî şerhu dîbâcâti’l-Mesnevî,
Îzâhu’d-delâlât fî simâ‘i’l-âlât, Fethü’l-Kerîmi’l-Vehhâb fi’l-‘ulûmi’l-müstefâde mine’n-nay ve’ş-Şebbâb adlı eserleri onun
Mevlevîlikle ilişkisini açıkça ortaya koymaktadır. Bk. Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, İstanbul: Kitabevi, 2011, I, 136-137; Şeyh
Abdülganî en-Nablusî, el-Ukûdü’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-Mevleviyye, tahk. Bekri Alaaddin, Dâru Neynuvâ, Dimaşk 2009, s. 17-
21.
111 Alaaddin, Bir Çağın Öncüsü Abdulgânî Nablûsî, s. 120-121.
112 İbrahim Goranî hakkında detaylı bilgi için bk. Ömer Yılmaz, İbrahim Kûrânî Hayatı, Eserleri ve Tasavvuf Anlayışı, İstanbul: İnsan
Yay., 2005, ss. 77-454.
113 Muhammed Berzencî, Şehrezor’un köklü sûfî ailelerinden Berzencîlere mensup olup Baba Resul Berzencî (ö. 1056/1646)’nin
oğludur. Medine müftüsü olarak görev yapmış ve İbrahim Goranî ile beraber Medine’de saygın bir konuma sahip olmuştur. Bk. Müderris,
Binemâleyê Zanyârân, s. 231.
114 1048/1639’da Erzurumda doğan Ebû Saidzâde Feyzullah Efendi, Padişah hocalarından Vanî Mehmed Efendî (ö. 1096/1685)’nin
damadıdır. Farklı devlet kademelerinde görev yaptıktan sonra Şeyhülislamlık makamına yükselen Feyzullah Efendi 1703’de vefat
etmiştir. Sâmî, Kâmûsu’l-A’lâm, IV, 3464. Erdoğan Pazarbaşı, Vânî Mehmed Efendi ve Araisü’l-Kur’an, Van: Van Belediyesi Kültür ve
Sosyal işler Müdürlüğü Yay., 1997, s. 45-47.
115 Yahya b. Nûh el-Vânî’nin vefat tarihine rastlayamadık. Bursalı Muhammed Tahir Efendinin verdiği bilgilerden onun, 17. Yüzyılın
sonu ile 18. Yüzyılın ilk yarısında yaşadığı ve 1114/1702 senesinde el-Mebâhisü’d-dürriyye fî beyâni seneti’ş-şemsiyye ve’l-kameriyye
adlı eserini kaleme aldığı anlaşılmaktadır. Bk. Muhammed Tahir Efendi, Osmanlı Müellifleri, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1333, III, 310.
116 Nablusî, Vesâilü’t-tahkîk, s. 49-75, 176-178, 209-215, 218-224, 227-231.
117 Sâmî, Kâmûsu’l-A’lâm, IV, 3080; Alaaddin, Bir Çağın Öncüsü Abdulgânî Nablûsî, s. 93-94.
118 Viktor Said Bâsil, Vahdetü’l-vücûd inde İbni’l-Arabî ve Abdilğanî en-Nablusî, Beyrut: Dâru’l-Fârâbî, 2006, s. 13.
Vol. I, Issue I, 2016 67 Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin Şam Tasavvuf Düşüncesine Tesir Kanalları
ve Meşhur Takipçileri
kapsamlı olarak ele almasıdır.119 İbnü’l-Arabî’nin tercümanı olarak nitelenen120 Nablusî’nin, yaşadığı
çağda İbnü’l-Arabî ve eserleri hususunda uzman şahsiyetlerin başında geldiği söylenebilir. Bu özelliği
sebebiyle farklı bölgelerden pek çok âlim şahsiyet, cevaplaması için kendisine İbnü’l-Arabî hakkında
birçok soru yöneltmişlerdir.121
Nablusî’nin Şam Emevî Camiinde verdiği hadis dersleri, onun ilmî kimliğinin ve müderrislik
yönünün, cami dışında okuttuğu el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, Fusûsü’l-hikem, et-Tecelliyâtü’l-ilâhiyye ve
Mevâki‘u’n-Nücûm adlı eserler122 ise onun tasavvufî kimliğinin bir tezahürüdür. Nablusî sadece
İbnü’l-Arabî’nin eserlerini okutmakla kalmamış aynı zamanda onun fikirlerini yaygınlaştıran
çalışmalarda yapmıştır. Onun üç yüzden fazla eseri123
arasında on dört tanesi doğrudan İbnü’l-Arabî
ve tasavvufî anlayışıyla ilgilidir.124
Ayrıca Nablusî’nin Şam’da pek çok sûfî dostunun bulunduğu bilinmektedir. Şeyh Abdurrahman
es-Semmân, Şeyh Ali en-Nebkî ve Şeyh Molla İlyas el-Kürdî yer almaktadır.125 Talebelerinden
bilinenler ise Saçaklızâde diye tanınan Muhammed el-Maraşî (ö. 1150/1737), Ahmed ez-Züheyrî (ö.
1153/1740), Musa b. Ali el-Mevlevî (ö. 1157/1744), Mustaf b. Kemalüddin b. Ali es-Sıddîkî elBekrî(ö.
1162/1748), Halîl b. Es‘ad el-Bekrî, Abdülvehhâb b. Mustafa b. İbrâhim ed-Dekdekcî (ö.
1189/1775), Muhammed b. Abdurrahman el-Ba‘lî, İbn Abdürrezzâk ed-Dimaşkî (ö. 1138/1725),
Muhammed b. Ali el-Kübeysî (ö. 1169/1756), Ahmed b. Muhammed b. Tâhâ el-Makdisî (ö.
1180/1767), İbn Kennân, Ahmed b. Ali el-Menînî (ö. 1172/1758), Muhammed b. Murad el-Murâdî,
Muhammed b. Abdurrahman el-Gazzî, Hâmid el-İmâdî, Muhammed Emîn el-Muhibbî, Hüseyin b.
Tu‘me el-Beytümânî (ö. 1175/1761) bunlardan bazılarıdır.126 Talebelerinden Halvetiyye tarikatının
Bekriyye kolunun kurucusu Kutbeddin Mustafa el-Bekrî, Nablusî’nin yanında Fusûsü’l-hikem, elFütûhâtü’l-Mekkiyye
ve et-Tecelliyâtü’l-ilâhiyye adlı eserleri okumuş127 ve hocasının vefatından sonra
bağlı olduğu Halvetiyye tarikatının yanında Ekberiyye Mektebini de başarıyla temsil etmiştir.
Hayatı boyunca ilmî ve tasavvufî alanlarda hizmet yürüten Nablusî, camiu’t-turuk bir mutasavvıf
olarak tarikatlar üstü bir kimlikle hepsini müdafaa etmiştir. 93 yıl gibi uzun bir ömür süren Nablusî,
24 Şa’bân 1143/4 Mart 1731 tarihinde Şam’da vefat etmiştir.128
C. Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî

119 Abdülkadir Ahmed Atâ, et-Tasavvufu’l-İslamî beyne’l-asâleti ve’l-iktibâs fî asri’n-Nablusî, Beyrut: Dâru’l-Cîl, 1987, s. 15.
120 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, I, 132.
121 Bu sorular için bk. Nablusî, Vesâilü’t-tahkîk, ss. 5-247.
122 Alaaddin, Bir Çağın Öncüsü Abdulgânî Nablûsî, s. 95; Özel, “Abdülganî b. İsmail en-Nabllusî”, XXXII, 268.
123 Sâmî, Kâmûsu’l-A’lâm, IV, 3081-3083; Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, I, 133-138; el-Bağdâdî, Hediyyetü’l-Ârifîn, I, 590-594; Özel,
“Abdülganî b. İsmail en-Nabllusî”, XXXII, 268-269; Abdülganî en-Nablusî, el-Mecâlisu’ş-Şâmiyye fi’l-Mevâ’izi’r-Rûmiyye, tahk. Hibe
el-Malih, Dimaşk: Dâru Nûri’s-Sabah, 2011, s. 21-50. Kehhâle, Mu’cemü’l-müellifîn, II, 176-177;
124 Bu eserler; Şerhu Fusûsi’l-Hikem, Muhtasaru Fusûsi’l-Hikem, Cevâhiru’n-nusûs fî halli kelimâti’l-Füsûs, Şerhu Cevâhiri’n-nusûs fî
halli kelimâti’l-Füsûs, Ta’lîkât ala’l-Fütûhâti’l-Mekkiyye, Şemsü alâ cenâhi’t-tâir fî makâmi’l-vâkifi’s-sâir Şerhu kasîdeti’ş-Şeyhi’lEkber
ve Salavâtu İbn Arabî, Reddü’l-metîn alâ muntakidi’l-ârif Muhyiddin, er-Raddu alâ men tekelleme fî İbn Arabî, Risâletün fi’zzebbi
ani’ş-Şeyh Muhyiddin, Îzâhü’l-maksûd fî ma’nâ vahdeti’l-vücûd, Takrîbü’l-kelâm ala’l-ifhâm fî ma’na vahdeti’l-vücûd, es-Sirrü’lmuhtabî
fî Darîhi’bni’l-Arabî, Kasîdetün fî medhi’ş-Şeyhi’l-Ekber’dir. Bk. en-Nablusî, el-Mecâlisu’ş-Şâmiyye, s. 24, 27, 33-34, 36, 39,
42.
125 el-Kürdî, Rihletü’ş-Şeyh Tâhâ, s. 147-153.
126 en-Nablusî, el-Mecâlisu’ş-Şâmiyye, s. 13-14; Özel, “Abdülganî b. İsmail en-Nabllusî”, XXXII, 268.
127 Mustafa el-Bekrî hakkında geniş bilgi için bk. Frederick De Jong, “Mustafa Kemaleddin el-Bekrî (1688-1749): Halvetiyye
Geleneğinin Yeniden İhyası ve Islahı?“, çev. Ramazan Muslu, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2005, sayı: 11, s. 69-82.
128 Sâmî, Kâmûsu’l-A’lâm, IV, 3081; Vassâf, I, 132; Kehhâle, Mu’cemü’l-müellifîn, II, 176; Özel, “Abdülganî b. İsmail en-Nabllusî”,
XXXII, 268.
68 A. Kavak Vol. I, Issue I, 2016
Mevlânâ Hâlid’in Şam’daki son halifelerinden olan129 Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî,
günümüzde Lübnan sınırları içinde kalan Trablus Şam vilayetine bağlı Ervad130 kasabasında
doğmuştur.131
İlk eğitiminin ardından medrese tahsiline başlayan el-Ervâdî, ilim talebesi olarak Trablusşam
ve Mısır’a seyahatlerde bulunmuştur. Dönemin saygın âlimlerinden Ahmed el-Halvetî, Muhammed
el-Fudâlî (ö.1236/1820), Ali el-Buhârî, İbrahim el-Bâcûrî (ö.1277/1860), Şeyh Fethullah,
Abdurrahman el-Mansûrî, Ahmed Tamûs, Mustafa el-Mubellat el-Ahmedî (ö.1284/1867), Hasan elBeltânî,
Abdurrahman el-Üsmûnî (ö.1321/1903), Şeyh Muhammed Emîn b. Âbidîn (ö.1252/1836),
Abdurrahman el-Küzberî (ö.1262/1846), Şeyh Hâmid el-Attâr(ö. 1263/1847), Muhammed Efendi erRûmî,
Şeyh Hüseyin ed-Dücânî(ö.1274/1858), Ahmed et-Temîmî el-Halili (ö.1236/1820), Ömer
Efendi el-Feyzî, Mustafa b.Abdülkerim el-Bedrî, Şeyh Ahmed’den dersler almıştır.132
İlim tahsilinin ardından seyahat ettiği yerlerde çok sayıda tarikat mensubu ile biraraya gelen
el-Ervâdî, Ekberiyye, Rıfâiyye, Desûkiyye, Bedeviyye, Halvetiyye ve Şâziliyye tarikatlarından icâzet
almıştır. Daha sonra Şam’da görüştüğü Mevlânâ Hâlid’den de Kadiriyye, Sühreverdiyye, Kübreviyye,
Çeştiyye ve Nakşbendiyye tarikatlarından el almak suretiyle cami’u’t-turuk bir mutasavvıf olarak
irşada başlamıştır. 133 Mevlânâ Hâlid, onu Şam sahillerinin şeyhi diye niteleyerek iltifatta
bulunmuştur.134
Nakşbendî-Hâlidî şeyhi olarak irşad faaliyetlerinde bulunmakla beraber müritlerin tasavvufî
eğitiminde Ekberiyye Mektebinin de usullerine müracaat etmiştir. 135 Ervâdî’nin Ekberiyye Mektebiyle
ilgisi sadece bununla sınırlı değildir. Telifatı içinde yer alan Şerhu men arefe nefesehu fakad arefe
Rabbehu, Nûru’l-muzhar fî tarîkati seyyidi’ş-Şeyhi’l-Ekber adlı eserleri136 onun İbnü’l-Arabî’nin
Şam’daki takipçileri arasında yer aldığını göstermektedir. Ervâdî’nin Ekberiyye Mektebine bağlılığı
sadece Şam bölgesindeki talebelerini değil, İstanbul’da irşad edip hilafetname verdiği137 Ahmed
Ziyaüddin Gümüşhanevî (ö. 1311/1893)’yi de etkilemiştir. Halifesi Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî
sayesinde İstanbul başta olmak üzere Anadolu, Kazan, Komor Adaları, Mısır, Suudi Arabistan ve
Çin’den Afrika’ya kadar geniş bir alanda Nakşbendî-Hâlidîliğin yayılmasının önünü açan138 Ervâdî,
Divan’ındaki manzum ifadeler dışında günlük yaşamında İbnü’l-Arabî’ye pek değinmeyen Mevlânâ
Hâlid’in aksine, Ekberiyye Mektebine bağlılığını gizlememiştir.. Onun bu tavrı talebesi ve halifesi
Gümüşhanevî’de de görülmektedir.139
Yaşadığı dönemde sahip olduğu ilim ve tasavvuf kimlikleriyle Şam’da adından bahsedilen
Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî, 1275/1858 yılında Trablusşam’da vefat etmiştir.140
.
D. Muhammed b. Abdillah el-Hânî

129 Muhammed Zâhid Kevserî, İrgâmü’l-merîd fî şerhi’n-nazmi’l-atîd li-tevessüli’l-mürîd bi ricâli’t-tarîkati’n-Nakşbendiyyeti’lHâlidiyyeti’z-Ziyâiyye,
Kahire: el-Mektebetü’l-Ezheriyye Li’t-Turâs, 2000, s. 68.
130 Bu yer; Hz. Ömerin hilafeti zamanında, Hz.Muaviye komutasında feth olunmuş küçük bir kasaba olup, Suriye sahili karşısında ve
Trablus’un güney batısında yer alan küçük bir adadır.(Bk.. Şemseddin Sami, Kamus’ül Âlam, İstanbul 1306. II/842)
131 Gündüz, Gümüshânevî Ahmed Ziyâüddîn, s. 38
132 Kevserî, İrgâmü’l-merîd, s. 65; Gündüz, Gümüshânevî Ahmed Ziyâüddîn, s. 38-39
133 Kevserî, İrgâmü’l-merîd, s. 66; Gündüz, , Gümüshânevî Ahmed Ziyâüddîn, s.39-40.
134 Kevserî, İrgâmü’l-merîd, s. 68.
135 Gündüz, Gümüshânevî Ahmed Ziyâüddîn, s.39-40.
136 Gündüz, Gümüshânevî Ahmed Ziyâüddîn, s. 41.
137 Muhammed el-Bağdâdî, el-Hadîkatü’n-nediyye, s. 77; Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, II, 334.
138 Memiş, Hâlid-i Bağdâdî ve Anadolu’da Hâlidîlik, s. 171.
139 Ahmed Ziyâüddin Gümüşhânevî, Câmi’u’l-usûl fi’l-evliyâi ve envâ’ihim ve evsâfihim ve usûli kulli tarîkin ve muhimmâti’l-murîdi ve
şurûti’ş-şeyhi ve kelimâti’s-sûfiyyeti ve ıstılâhihim ve envâ’i’t-tasavvufi ve makâmâtihim, Mısır 1319, s. 49, 242, 266-274.
140Abdulhay el- Kettâni, Fihrisu’l-fehârisi ve’l esbat ve mu’cem’ul-meacimi ve’l meşihat ve’l müselselat, Beyrut 1982, I, 125; Dernîka,
Mu’cemü’l-müellifîne’s-sûfiyyîn, s. 53.
Vol. I, Issue I, 2016 69 Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin Şam Tasavvuf Düşüncesine Tesir Kanalları
ve Meşhur Takipçileri
Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî’nin Şam’daki en etkin halifelerinin başında gelen Muhammed elHânî’nin
tam adı, Muhammed b. Abdillah b. Mustafa el-Hânî’dir. 1213/1798 yılında Şam’ın Han
Şeyhûn beldesinde doğmuştur. Medrese tahsilini Hamalı Şeyh Halid es-Seyyid, Şeyh Abdürrahim elBistânî,
Şeyh Hamûd Züheyr ve Şeyh Fâris gibi hocalarının yanında tamamlamıştır. Tasavvufla
tanışması Kadiriyye tarikatına girişiyle başlamıştır. Muhammed el-Hânî, Şeyh Muhammed Sa’dî elGeylânî
el-Ezherî’den Kadirî hırkasını giymiş ve bir süre Hama’da Şeyh Ulvan Camiinde ilim ve irşad
faaliyetlerinde bulunmuştur. 141
Mevlânâ Hâlid’in 1238/1822’de Şam’a geldiği yıl ona intisap eden Şeyh Muhammed el-Hânî,
yine onun isteği üzerine 1241/1825 yılında Hama’dan ayrılarak Şam’a yerleşmiş ve halifesi olarak
Addâs Camiinde irşad faaliyetlerini yürütmüştür.142 Şam, Bağdat ve İstanbul’da devlet ricalinden saygı
ve alaka gören143 Muhammed el-Hânî, içinde oğlu Muhammed b. Muhammed el-Hânî, İbrahim
Erzincânî, İsmail Vehbi Bursevî, Muhammed Mehdi Dağıstanî, Ahmed Karazî, Muhammed Şamî elKürdî,
Ahmed el-Kürdî, Mahmud el-Bağdâdî gibi mutasavvıfların bulunduğu çok sayıda halife
yetiştirmiştir.144
Mevlânâ Hâlid hayattayken Nakşbendî-Müceddidîliğin tasavvuf felsefesi alanındaki önemli
argümanlarından vahdet-i şuhûd anlayışı ile Mücedidîlikten önce Nakşbendiyye mensupları arasında
yaygın olan vahdet-i vücûd düşüncesinin, Hâlidî mensupları arasında konuşulup tartışıldığına pek şahit
olunmamıştır. Fakat Mevlânâ Hâlid’in vefatından sonra yine yaygın olmamakla beraber özellikle
vahdet-i vücûd anlayışından bahsedilmeye başlanmıştır. Şam’da bu hususta isimlerinden bahsedilen
iki Hâlidî şeyhi vardır. Bunlar, Muhammed b. Abdillah el-Hânî ve oğlu Muhammed b. Muhammed elHânî’dir.145
el-Hânî, sadece İbnü’l-Arabî’nin vahdet-i vücûd anlayışını savunmakla kalmamış, onun
bazı eserlerinin düzenli okutulmasına da öncülük etmiştir. Bu eserlerinin başında da Fusûsu’l-Hikem
ve el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye gelmektedir.146
el-Hânî’nin Nakşbendî-Hâlidîliği anlattığı el-Behçetü’s-seniyye fî âdâbi’t-tarîkati’nNakşbendiyye
adlı eseri ile 1245/1830 yılında gittiği hac döneminde kaleme aldığı Keşfu’l-lisâm an
kavli men harreme’l-hacce ilâ beytillahi’l-haram adlı eseri yaygındır. 147 el-Hânî 1279/1862 yılında
Şam’da vefat etmiş ve Mevlânâ Hâlid’in türbesinin yanına defnedilmiştir.148
E. Emîr Abdülkadir Cezayirî
On dokuzuncu asrın Kuzey Afrikalı aksiyoner âlim, sûfî ve devlet adamı olan Emîr Abdülkadir,
1222/1807 yılında Cezâyir’in Kaytana beldesinde doğmuştur.149 Ailesinde aldığı ilk eğitimin ardından
başlayan medrese tahsili 1240/1824 yılına kadar devam etmiştir.
1241/1825’te çıktığı hac yolculuğunda kutsal topraklardan ayrılırken Cezâyir’e değil Şam’a
yönelmiştir. Şam’da tanıştığı Nakşbendî-Müceddidî şeyhi Şehrezûrlu Mevlânâ Hâlid (ö. 1242/1827)’e
intisabı, onun tasavvufî hayatında önemli bir başlangıç olmuştur. Daha sonra gittiği Bağdat’ta
Kadiriyye tarikatı şeyhlerinden Seyyid Mahmud Geylânî’ye intisap ederek Nakşbendî nispetine
Kadirîliği de eklemiştir. Şam’da faaliyet yürüten Mevlevî şeyhlerinden Derviş Sabrî Efendi’nin eliyle

141 Abdülmecid el-Hânî, el-Hadâikü’l-verdiyye, s. 347; Şattî, A’yânu Dimaşk, s. 241; Dernîka, Mu’cemü’l-müellifîne’s-sûfiyyîn, s. 377.
142 Şattî, A’yânu Dimaşk, s. 241.
143 Abdülmecid el-Hânî, el-Hadâikü’l-verdiyye, s. 353-354; Dernîka, Mu’cemü’l-müellifîne’s-sûfiyyîn, s. 377.
144 Abdülmecid el-Hânî, el-Hadâikü’l-verdiyye, s. 359-365.
145 Abdulcebbar Kavak, Mevlânâ Hâlid-i Nakşibendî ve Hâlidîlik, Nizamiye Akademi Yayınları, İstanbul 2016, s. 441.
146 Abdülmecid el-Hânî, el-Hadâikü’l-verdiyye, s. 357.
147 Muhammed el-Hânî, el-Behçetü’s-seniyye, s. 3.
148 Abdülmecid el-Hânî, el-Hadâikü’l-verdiyye, s. 355; Şattî, A’yânu Dimaşk, s. 242
149 Şattî, A’yânu Dimaşk, s. 179; Dernîka, Mu’cemü’l-müellifîne’s-sûfiyyîn, s. 220.
70 A. Kavak Vol. I, Issue I, 2016
Mevlevîliğe giren 150
Cezâyirî, 1280/1864 yılında Mekke’de geçici ikameti sırasında ise Şeyh
Muhammed el-Fasî’den Şâziliyye tarikatını temsil için el almıştır.151
Cezayir halkı nezdinde saygın bir yere sahip olan Emîr Abdülkadir’in, İslam dünyasında yaygın
olan Kadiriyye, Nakşbendiyye, Şâziliyye ve Mevleviyye tarikatları ile Ekberiyye Mektebine bağlı
olduğu bilinmektedir. Kuzey Afrika’daki cihadi hareketleri yönetenlerin hemen hepsinde öne çıkan
tasavvufî kimlik152 Abdülkadir Cezayirî’de de görülmektedir. Fransızlara karşı mücadele eden bir lider
olarak sahip olduğu tasavvufî kimliğinin, onun karizmatik kişiliğine olumlu katkı yaptığı inkar
edilemez.
Abdülkadir Cezâyirî’nin Fransa ile mücadelesinin sonunda sürgüne gönderildiği dönemde
özellikle Şam’da iken Ekberiyye Mektebine ilgisi daha da artmıştır. Bursa’da kısa bir süre ikamet
ettikten sonra /1855 yılında geldiği Şam’da Fransızlara karşı verdiği mücadele sebebiyle bir mücahit
ve lider bir şahsiyet olarak karşılanan Cezâyirî,153 Şam’ın ilmiye sınıfına mensup ileri gelen
şahsiyetleriyle kısa sürede kaynaşmıştır. Daha önceden tanıştığı Hânî ailesinin Nakşbendî-Hâlidî
şeyhleri olarak kendisine sahip çıkması Şam’daki saygın konumunu daha da arttırmıştır. Şam’da
bulunduğu yıllarda Cezayirî’nin, Ekberiyye Mektebine bağlılığı giderek belirgin hale gelmiştir.
1289/1873 yılında İbnü’l-Arabî’nin el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye adlı eserini iki defa okuyan Emîr
Abdülkadir, Konya’ya gönderdiği iki âlim ile İbnü’l-Arabî’nin kendi el yazma nüshasından tashih
etmek suretiyle el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye’yi bastırmıştır.154
Eserleri arasında el-Mikrâdu’l-hâd li kat’i lisâni’t-tâ’ini fî dîni’l-İslam min ehli’l-bâtili ve’lilhâd,
Zikra’l-âkil fi’l-ulûmi ve’l-ahlâk, es-sâfinâtü’l-ciyâd fi’l-hayli ve sifâtihâ, el-Mevâkif, Dîvân yer
alan Cezayirî,155 19 Recep 1300/26 Mayıs 1883 tarihinde Şam’daki konağında vefat etmiş ve İbnü’lArabî’nin
kabrinin yanına defnedilmiştir.156
Sonuç
İslam dünyasında hicri yedinci asra kadar tasavvufî düşünce alanında ulaşılan bilgi ve tecrübeleri,
kendine has üslubuyla yeniden yorumlayan ve metafizik kavramlara yeni bir boyut kazandıran
Muhyiddin İbnü’l-Arabî, büyük bir sûfî ve velûd bir müelliftir. İbnü’l-Arabî, medrese ve tekkelerde
öğrendiği bilgileri, seyahatleri sırasında elde ettiği tecrübelerle zenginleştirmiş ve metafizik alanın
bilgisini tasavvufî yaşamın pratiği haline getirmeye çalışmıştır. Onun eserlerinden özellikle Fusûsu’lHikem
ve el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye çok yaygınlaşmıştır.
Düşüncelerini yaymak için uygun bir yer arayan İbnü’l-Arabî, Kuzey Afrika, Anadolu ve Hicaz’a
yaptığı seyahatlerden sonra Şam’da karar kılmıştır. Doğu ve Batı kültürünün buluşma noktası olan,
İslam kültürünün de tebarüz ettiği Şam, İbnü’l-Arabî’nin düşüncelerine de ev sahipliği yapmış ve ebedi
istirhatgâhı olmuştur. En yaygın eseri olan Fusûsu’l-Hikem’i Şam’da kaleme alan İbnü’l-Arabî, orada
bazı devlet ricali ile ilmiye sınıfına mensup pek çok şahsiyetin ilgi ve saygısına mazhar olmuştur.
İbnü’l-Arabî’nin eserlerinde kullandığı dil ve tasavvufî kavramlar ile bu kavramlara yüklediği
anlamlar, vahdet-i vücûd başta olmak üzere sahip olduğu tasavvuf anlayışı, daha ilk dönemden itibaren
sert bir muhalefetle karşılaşmıştır. İbn Teymiyye, Şam’daki muhalefetin sembol ismi olurken, İbnü’l-

150 Şattî, A’yânu Dimaşk, s. 180.
151 Şattî, A’yânu Dimaşk, s. 180; Dernîka, Mu’cemü’l-müellifîne’s-sûfiyyîn, s. 220
152 Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, Senûsîler, Sad. Dursun Gürlek, İstanbul: Bedir Yay., 1997, s. 66-74; Cemil M. Ebü’n-Nasr,
Modern Dünya’da Sûfî Tecrübe, çev Kadir Özköse, Konya: Ensar Yayınları, 2008, s. 21-32; Kadir Özköse, Sûfî ve İktidar(Fülanî Islahat
Hareketi), Konya: Ensar Yayınları, 2008, s. 108-160.
153 Abdülcelil et-Temîmî, “el-Emîr Abdülkadir el-Cezâyirî fi’s-senevâti’l-Ûlâ min ikâmetihi bi Dimaşk”, el-Mu’temeru’d-Düvelî es-Sânî
li tarîhi Biladi’ş-Şâm, Câmi’atu Dimaşk, Dimaşk 1978, II, 423-425.
154 Şattî, A’yânu Dimaşk, s. 180
155 Dernîka, Mu’cemü’l-müellifîne’s-sûfiyyîn, s. 220.
156 Şattî, A’yânu Dimaşk, s. 181; Dernîka, Mu’cemü’l-müellifîne’s-sûfiyyîn, s. 220
Vol. I, Issue I, 2016 71 Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin Şam Tasavvuf Düşüncesine Tesir Kanalları
ve Meşhur Takipçileri
Arabî ve kendisi gibi düşünen talebeleri, muhaliflerin zındık ithamından ve tekfirden kendilerini
kurtaramamışlardır.
Osmanlı sultanı I. Selim’in İbnü’l-Arabî’yi müdafaa için Şeyh Mekki Efendi’ye yazdırdığı elCânibü’l-garbî
fî halli müşkilât-ı Şeyh Muhyiddin İbnü’l-Arabî adlı eseri ile Şeyhülislam İbn Kemal’in
onu tebriye için yayınladığı fetvası, genelde Osmanlı coğrafyası özelde ise Şam’daki baskıları bir yere
kadar önlemişse de, İbnü’l-Arabî’ye yönelik tenkitleri sona erdirmeye yetmemiştir.
Afîfüddin Süleyman et-Tilimsânî, Emîr Bedrüddin el-Endülüsî, Abdülganî en-Nablusî, Şeyh
Ahmed Kesbî, Derviş Mustafa el-Bilbâsî, Taha b. Yahya el-Kürdî ile Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî’nin
halifelerinden Muhammed b. Abdillah el-Hânî, Emîr Abdülkadir Cezayirî gibi şahsiyetler onu
savunan cephede yer alırken, İbn Teymiyye ve İbn Kayyım el-Cevziyye ile onların yolundan gidenler
de İbnü’l-Arabî’nin şahsında Ekberiyye mensuplarını tenkid ve tekfir eden cephede yer almışlardır.
Kurucusu olduğu Ekberiyye Mektebi vefatından sonra Şam’da talebeleri ve takipçileri
tarafından yaşatılmıştır. Şam’da İbnü’l-Arabî’nin eserlerinin şerhiyle başlayan faaliyetler, ders
halkalarında bu eserlerin okunmasıyla yaygınlaştırılmıştır. Tekke ortamında halkı irşad eden
tarikatlardan farklı bir yol izleyen Ekberiyye mensupları, Tekke yerine ders halkalarını, irşad faaliyeti
olarak da İbnü’l-Arabî’nin eserlerinin okunmasını tercih etmişlerdir.
KAYNAKÇA
el-Acmî, Muhammed b. Nasır, er-Resâilu’l-mütebâdile beyne Cemâleddin el-Kasimî ve Mahmud Şükrî el-Âlûsî, Beyrut:
Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, 2001.
Afîfî, Ebü’l-Alâ, “İbn Arabî”, İslam Düşüncesi Tarihi, haz. Mian M. Şerif, çev. Mustafa Armağan, İstanbul: İnsan Yay.,
2014.
-----, et-Tasavvuf es-sevretu’r-rûhiyye fi’l-İslâm, Dâru’ş-Şa’b, Beyrut t.s.
Ahmed, Ali, el-Endülüsiyyûn ve’l-meğâribe fî bilâdi’ş-Şâm, Dimaşk: Dâru’t-Talâs, 1989.
Ali, Ahmed İsmail, Târîhu Bilâdi’ş-Şâm, Kahire: my., 1984.
Alaaddin, Bekrî, Bir Çağın Öncüsü Abdulgânî Nablûsî Hayatı ve Fikirleri, çev. Veysel Uysal, İstanbul: İnsan Yay., 1995.
el-Anzî, Ahmed Şamih el-Hamîd, el-Hayâtü’l-fikriyye fi’l-asri’l-Memlüki’s-sânî fî Mısır veŞâm ve’l-Hicâz, Dimaşk:
Menşûrâtü’l-Hey’eti’l-‘Âmmeti’s-Sûriyye Li’l-Küttâb, 2010.
el-Arîfî, Muhammed Abdurrahman, Mavkifu İbn Teymiyye mine’s-sûfiyye, Mektebetü Dâri’l-Minhâc, Riyad 1430.
Âşûr, Said Abdülfettah, Mısır ve’ş-Şâm fî asri’l-Eyyûbiyyîn ve’l-Memâlik, Beyrut: Dâru’n-Nahdati’l-Arabiyye, ts.
Atâ, Abdülkadir Ahmed, et-Tasavvufu’l-İslamî beyne’l-asâleti ve’l-iktibâs fî asri’n-Nablusî, Beyrut: Dâru’l-Cîl, 1987.
Atvân, Hüseyin, el-Cuğrâfiyyetü’t-târîhiyye li bilâdi’ş-Şam, Beyrut: Dâru’l-Cîl, 1987.
----- er-Rivâyetü’t-târîhiyye fî bilâdi’ş-Şam fi’l-asri’l-Emevî, y.y: Dâru’l-Cîl, 1986.
Azzavi, Abbas, “Muhyiddin ibn Arabi ve Ğulatuttasavvuf”, el-Kitâbu’t-tizkârî Muhyiddini’bni’l-Arabî, Kahire: Dâru’lKâtibi’l-Arabî
li’t-Tibâati ve’n-Neşr, 1969.
el-Bağdâdî, İsmail Paşa, Hediyyetü’l-‘ârifîn esmâu’l-müellifîn ve âsâru’l-musannifîn, İstanbul: Matbaatü’l-Vekâleti’lMaârifi’l-Celîle,
1951.
Bağdâdî, Mevlânâ Hâlid-i, Dîvan, İstanbul: Fethi Demir Matbaası, 1955 (tıbkı basım).
el-Bağdâdî, Muhammed b. Süleyman el-Hanefî, el-Hadîkatü’n-nediyye fî âdâbbi’t-tarîkati’n-Nakşbendiyye ve’l-behçeti’lHâlidiyye,
Mısır: el-Matbaatü’l-‘İlmiyye, 1310.
Bâsil, Viktor Said, Vahdetü’l-vücûd inde İbni’l-Arabî ve Abdilğanî en-Nablusî, Beyrut: Dâru’l-Fârâbî, 2006.
Câmî, Abdurrahman, Nefehâtü’l-üns min hadarâti’l-kuds, terc. ve şerh: Lamiî Çelebî, haz. Süleyman Uludağ, Marifet
Yayınları, İstanbul 1993.
Ceyhan, Semih, “Afîfüddin Tilimsânî”, DİA, 2012, Cilt: 41
Cezâyirî, Emîr Abdülkadir, el-Mevâkif fî ba’zı işârâti’l-Kur’ân ile’l-esrâri ve’l-me’ârif I-III, Dimaşk: Dâru Neynevâ, 2014.
Chodkiewicz, Michel, Sahilsiz Bir Umman Muhyiddin İbn Arabi, çev. Atila Ataman, İstanbul: Gelenek Yay., 2003.
Commins, David dean, Osmanlı Suriyesinde Islahat Hareketleri, çev. Selahaddin Ayaz, İstanbul: Yöneliş Yay., 1993.
Çakmaklıoğlu, M. Mustafa, “İbnü’l-Arabî’nin Nübüvvet-Velâyet Hakkındaki Görüşleri ve İbn Teymiyye’nin Bu Husustaki
Eleştirileri”, Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1), 2008, Sayı: 21.
Çelebi, Kâtip, Mîzânü’l-Hakk fi’htiyâri’l-ehakk, çev. Süleyman Uludağ, İstanbul: Kabalcı Yay., 2008.
Çokreşî, İbrahim, Kitâbu’l-işârât, yazma nüsha.
72 A. Kavak Vol. I, Issue I, 2016
De Jong, Frederick, “Mustafa Kemaleddin el-Bekrî (1688-1749): Halvetiyye Geleneğinin Yeniden İhyası ve Islahı?“, çev.
Ramazan Muslu, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 11/2005.
Demirli, Ekrem, Tasavvufun Altın Çağı, İstanbul: Sufi Kitap, 2015.
Dernîka, Muhammed Ahmed, Mu’cemü’l-müellifîne’s-sûfiyyîn, Trablus: el-Müessesetü’l-Hadîse li’l-Kitab, 2006.
Ebü’n-Nasr, Cemil M., Modern Dünya’da Sûfî Tecrübe, çev Kadir Özköse, Konya: Ensar Yay., 2008.
Enver, Ali, Mevlevî Şâirler, haz. Tahir Hafızoğlu, İstanbul: İnsan Yay., 2010.
el-Ervâdî, Ahmed b. Süleyman, en-Nûru’l-Muzhar fî tarîkati seyyidi’ş-Şeyhi’l-Ekber, Süleymaniye Ktp., Sütlüce Dergâhı
Elif Efendi, nr. 254.
Ferğâlî, Ali Ma’bed, Abdülganî en-Nablusî hayatuhu ve ârâuhu, Kahire: Mektebetü’l-Îmân, 2005.
Geylânî, Abdülkadir, Fütûhu’l-gayb, çev. İlyas Aslan, Derya Çakır, İstanbul: Gelenek Yay., 2012.
Gümüşhânevî, Ahmed Ziyâeddin, Câmi’u’l-usûl fi’l-evliyâi ve envâ’ihim ve evsâfihim ve usûli kulli tarîkin ve
muhimmâti’l-murîdi ve şurûti’ş-şeyhi ve kelimâti’s-sûfiyyeti ve ıstılâhihim ve envâ’i’t-tasavvufi ve makâmâtihim, Mısır
1319.
Gündüz, İrfan, Gümüshânevî Ahmed Ziyâüddîn, Hayatı, Eserleri, Tarîkat Anlayısı ve Hâlidiyye Tarîkatı, İstanbul: Seçil
Ofset, 1984.
Gürer, Dilaver, Abdülkâdir Geylânî Hayatı, Eserleri, Görüşleri, İstanbul: İnsan Yay., 2009.
Güven, Mustafa Salim, Ebu’l-Hasan Şâzilî ve Şâziliyye, (Basılmamış Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1999.
Ğallâb, Muhammed, “el-Ma’rifetu inde Muhyiddîn İbn Arabî”, el-Kitâbu’t-tizkârî Muhyiddini’bni’l-Arabî, Kahire: Dâru’lKâtibi’l-Arabî
li’t-Tibâati ve’n-Neşr, 1969.
Hannâ, Abdullah, “Taharrükâtü’l-‘Amme fî Dimaşk ve Haleb fi’l-karneyni’s-sâmine ‘aşere ve’t-tâsi’a ‘aşere”, elMu’temeru’d-Düvelî
es-Sânî li tarîhi Biladi’ş-Şâm, Câmi’atu Dimaşk, Dimaşk 1978.
el-Hânî, Abdülmecid, el-Hadâiku’l-verdiyye fî hakâiki ecillâi’n-Nakşbendiyye, Erbil: Matbaatu Ârâs, 2009.
Harîrîzâde, M. Kemaleddin, Tibyânü vesâili’l-hakâyık fî beyân-ı selâsili’t-tarâik I-III, Süleymaniye Ktp., İbrahim Efendi,
nr. 430-432.
Hilmî, Mustafa, İbnu’t-Teymiyye ve’t-tasavvuf, Dâru’d-Da’va, İskenderiyye 1982.
Hitti, Philip K., Târîhu Suriye ve Lübnan ve Filistin, çev. Corc Haddâd, Abdülkerim Rafik, takd. Cebrail Cebbûr, Beyrut:
Dâru’s-Sakâfe, ts.
İbnü’l-Arabî, Muhyiddîn, Fusûsu’l-hikem, haz. Ebü’l-Âlâ Afîfî, Beyrut: Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, ts.
------ el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, tahk. Osman Yahya, takd. İbrahim Medkûr, Kahire: el-Mektebetü’l-Arabiyye, 1985.
------ Şerhu risâleti rûhi’l-kuds fî muhâsebeti’n-nefs, şerh. Mahmud Mahmud el-Gurâb, Matbaatu Nadr, Dimaşk 1994.
İbn Haldûn, Abdurrahman b. Muhammed, Mukaddime, Beyrut: Dâru’l-ihyâi’t-turâsil Arabî, 1988
İbn Teymiyye, Ahmed, Mecmû’u Fetâvâ (Kitâbu’t-tasavvuf), haz. Abdurrahman b. Muhammed en-Necdî, , Riyad: Dâru
Âlemi’l-Kütüb 1991.
el-İsfahânî, Ebû Nu’aym Ahmed b. Abdillah, Hilyetü’l-Evliya, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1988.
İzutsu, Toshihiku, İbnü’l-Arabî’nin Fusûs’undaki Anahtar Kavramlar, çev. Ahmed Yüksel Özemre, İstanbul: Kaknüs Yay.,
2005.
Kara, Mustafa, Metinlerle Osmanlılarda Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul: Sır Yay., 2008.
Kartal, Abdullah, “Metafizik Dönemden Geriye Bakmak” İbnü’l-Arabî’nin İlk Sûfîlerin Bazı Görüşleri Hakkındaki
Eleştirileri, Tasavvuf, (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-2), 2009, Sayı: 23.
Kavak, Abdulcebbar, Mevlânâ Hâlid-i Nakşibendî ve Hâlidîlik, Nizamiye Akademi Yayınları, İstanbul 2016.
Kehhâle, Ömer Rıza, Mu’cemü’l-müellifîn teracumu musannifiyi’l-kütübi’l-Arabiyye, Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1993.
el- Kettâni, Abdulhay, Fihrisu’l-fehârisi ve’l esbat ve mu’cem’ul-meacimi ve’l meşihat ve’l müselselat, Beyrut 1982.
Kevserî, Muhammed Zâhid, İrgâmü’l-merîd fî şerhi’n-nazmi’l-atîd li-tevessüli’l-mürîd, Kahire, 2000.
Kılıç, Mahmud Erol, Şeyh-i Ekber İbn Arabî Düşüncesine Giriş, İstanbul: Sufi Kitap, 2013.
Kılıç, “Muhyiddin İbnü’l-Arabî”, DİA, 1999, XX.
Kürd Ali, Muhammed, Dimaşk Medînetü’s-sihr ve’ş-Şi’r, Dimaşk: Dâru’l-Fikr, 1984.
el-Kürdî, Taha b. Yahya, Rihletü’ş-Şeyh Tâhâ el-Kürdî, tahk. Ali Necm İsa, Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 2007.
Medkûr, İbrahim Beyyûm, “Vahdetü’l-vücûd beyne İbn Arabî ve Spinoza”, el-Kitâbu’t-tizkârî Muhyiddini’bni’l-Arabî,
Kahire: Dâru’l-Kâtibi’l-Arabî li’t-Tibâati ve’n-Neşr, 1969.
Mehâsine, Muhammed Hüseyin, Târîhu Medîneti Dimaşk Hilâle’l-Hükmi’l-Fatimî, Dimaşk: el-Evâil li’n-Neşri ve’t-Tevzî’
vel-Hademâti’t-Tibâiyye, 2001.
Mekkî Efendi, Ahmed Neyli Efendi, İbn Arabî Müdafaası, haz. Halil Baltacı, İstanbul: Gelenek Yay., 2004.
Memiş, Abdurrahman, Hâlidi Bağdâdî ve Anadolu’da Hâlidîlik, İstanbul: Kitabevi, 2000.
Vol. I, Issue I, 2016 73 Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin Şam Tasavvuf Düşüncesine Tesir Kanalları
ve Meşhur Takipçileri
Miftâh, Abdülbaki, Buhûs havle kütübi ve mefâhîmi’ş-Şeyhi’l-Ekber Muhyiddin ibni’l-Arabî, Lübnan: Dâru’l-Kütübi’l-
İlmiyye, 2011.
Muhammed Tahir Efendi, Osmanlı Müellifleri, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1333.
Müderris, Abdülkerim, Binemâleyi Zanyârân, Tahran: Ânâ Yay., 1389.
Nâbî, Yûsuf, Nâbî Dîvânı I-II, tahk. Ali Fuat Bilkan, MEB Yayınları, İstanbul 1997.
en-Nablusî, Abdülganî, el-Mecâlisu’ş-Şâmiyye fi’l-Mevâ’izi’r-Rûmiyye, tahk. Hibe el-Malih, Dimaşk: Dâru Nûri’s-Sabah,
2011.
----- el-Ukûdü’l-lü’lüiyye fî tarîki’s-sâdeti’l-Mevleviyye, tahk. Bekri Alaaddin, Dimaşk: Dâru Neynuvâ, 2009.
Özel, Ahmet Murat, “Şâzeliyye”, DİA, 2010, Cilt: XXXVIII.
Özel, “Abdülganî b. İsmail en-Nablusî”, DİA, 2006 Cilt: 32.
Özköse, Kadir, Sûfî ve İktidar(Fülanî Islahat Hareketi), Konya: Ensar Yay., 2008.
Pazarbaşı, Erdoğan, Vânî Mehmed Efendi ve Araisü’l-Kur’an, Van: Van Belediyesi Kültür ve Sosyal işler Müdürlüğü
Yay., 1997.
Sâmî, Şemseddin, Kâmûsu’l- a’lâm, İstanbul: Mihrân Matbaası, 1306.
Savvâf, Hasan Zeki, Dimaşk Akdemu Asime fi’l-‘Alem, Dimaşk: Dârü’l-Küteybe, 2004.
es-Selefî, Hamdî Abdülhamid, ed-Dûskî, Tehsîn İbrahim, Mu’cemu’ş-şu’arâi’l-Kurd, Erbil: Dâru Sipîrêz, 2008.
eş-Şa’rânî, Abdülvahhâb, el-Yevâkît ve’l-Cevâhir fî beyâni akâidi’l-ekâbir, Mısır: el-Matbaatü’l-Meymeniyye, 1306.
eş-Şarkâvî, Abdullah, Şerhü’l-Hikemi’s-Sûfiyye, tahk. Muhammed Abdülkadir Nessâr, Ahmed Ferîd el-Mezîdî, Kahire:
Dâru’l-Kerez, 2008.
eş-Şattî, Muhammed Cemîl, A’yânu Dimaşk, Dimaşk: Dâru’l-Beşâir, 1994.
Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, Senûsîler, Sad. Dursun Gürlek, İstanbul: Bedir Yay., 1997.
et-Tâdefî, Muhammed b. Yahya, Kalâidü’l-cevâhir fî menâkıbi Abdilkadir, Mısır: Matbaatu Mustafa el-Bâbî el-Halebî,
1956.
Taftazânî, Ebü’l-Vefâ, “et-Tarikatü’l-Ekberiyye”, el-Kitâbu’t-tizkârî Muhyiddini’bni’l-Arabî, Kahire: Dâru’l-Kâtibi’lArabî
li’t-Tibâati ve’n-Neşr, 1969.
Tanrıkorur, Ş. Barihüda, “Mevleviyye”, DİA, 2004, XXVIIII.
Tek, Abdürrezzak, “İbnü’l-Arabî’yi Müdafaa Amacıyla Kaleme Alınan Fetvâlar”, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma
Dergisi, (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-2), (2009).
et-Temîmî, Abdülcelil, “el-Emîr Abdülkadir el-Cezâyirî fi’s-senevâti’l-Ûlâ min ikâmetihi bi Dimaşk”, el-Mu’temeru’dDüvelî
es-Sânî li tarîhi Biladi’ş-Şâm, Câmi’atu Dimaşk, Dimaşk 1978.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Büyük Osmanlı Tarihi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., ts.
Vassâf, Hüseyin, Sefîne-i Evliyâ, İstanbul: Kitabevi, 2011.
Vicdânî, Sadık, Tomâr-ı Turuk-ı ‘Aliyye, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1338.
Ya’kûbî, Ahmed b. Ebî Ya’kûb b. Câfer b. Vehb b. Vâdıh el-Ya’kûbî, Târîhu’l-Ya’kûbî, Beyrut: Dâru Sadır, 1992.
Yesribî, Seyyid Yahya, Felsefe-i İrfan, Kum: Merkez-i İntişârât Defter-i Teblîğât-ı İslamî Havzâ-i İlmiye-i Kum, 1377.
Yılmaz, H. Kamil, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2014.
Yılmaz, Ömer, İbrahim Kûrânî Hayatı, Eserleri ve Tasavvuf Anlayışı, İstanbul: İnsan Yay., 2005.
ez-Zehebî, Şemsüddin Muhammed b. Ahmed b. Osman, Siyerü a’lâmi’n-nübelâ, tahk. Beşşâr Avvâd Mahmûd, Muhyî
Hilal es-Serhân, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1985.
Zeki Bek, M. Emin, Meşâhîrul Kurd ve Kurdistan, çev. Seyide Kerîmete, Dimaşk: Dâru’z-zaman, 2006.

Konular