ŞARK DÜNYA GÖRÜŞÜNE GÖRE KUTSAL SAYILARIN OLUŞUMU

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi
54, 2 (2014), 155-166
ŞARK DÜNYA GÖRÜŞÜNE GÖRE KUTSAL SAYILARIN
OLUŞUMU
Metin ÖZARSLAN*
Mukhıdın SALKYNBAEV**
Rauan DOSSYMBEKOVA***
Öz
Bu çalışmada Kazakça ve Çincedeki numeroloji, Şark milletlerinin sayı
kültürünün oluşum tarihi hakkında bilgi verilmiştir. Kazakça ve Çincedeki 1, 3, 7, 9
sayılarının oluşumuna, özelliklerine, kutsallığına, bilişsel sıfatına halklar arasındaki
genel doğu düşüncesine uygun ortak öğeler üzerinde durulmuştur. Sayıları da
asırlardır komşu olarak yaşayan ve kültürel ilişkileri bulunan iki milletin dünya
görüşünde, felsefesinde, kültüründe bu türden ortaklıkların tabii delili olarak
görmek mümkündür.
Anahtar Kelimeler: Numeroloji Kazakça, Çince, Sayı, İnanç, Dünya Görüşü,
Kültürel Ortaklık.
Abstract
The Formation of Sacred Numbers According to Eastern Worldview
This study gives information about the Kazak and Chinese numerology, and the
history of numeric system in Eastern cultures. The focus of the study is on the
development of the numbers 1,3,7,9 in Kazak and Chinese numeric system, their
characteristics, spiritual connotations and cognitive nature, as well as their common
features in compliance with the general Eastern thought. It is possible to view the
similar characteristics of these numbers as evidence for the partnership between
these two century-long neighbouring countries in terms of their worldview,
philosophy, culture.
Keywords: Numerology, Kazak language, Chinese, numeric system,
religion, worldview, cultural partnership .
Gizemli sırların, bilinmeyen dünyaların oluşumunu araştırırsak, bu
gizemlerin muhtevasını, anlamını, tarihini ve bilişsel özelliğini yeterince

*
Prof. Dr. Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Türkiye ** Doç. Dr. El-Farabi Üniversitesi, Doğu Araştırmaları Fakültesi Öğretim Üyesi Kazakistan *** El-Farabi Üniversitesi, 2. Sınıf Doktora Öğrencisi Kazakistan
156 Metin ÖZARSLAN, Mukhıdın SALKYNBAEV, Rauan DOSSYMBEKOVA
anlayamadığımız malumdur. Araştırdığımız konunun temel amacına
ulaşmak için konuyla ilgili olarak ilk düşünürlerin görüşlerine, onların dünya
anlayışlarına ve oluşturdukları akımlara bakmamız ve bütün bunların kutsal
sayıların oluşmasındaki etkisinden söze başlamamız gerekir. Çünkü her
halkın dünya görüşünü o halkın ilk düşünürlerinin oluşturmuş olduğu
akımlara bakarak anlayabiliriz.
Kazakçadaki “kiye” kelimesinin anlamına bakacak olursak bu
kelimenin halk mimarlarının fikri, düşüncelerinin bir ürünü olduğunu
görürüz. İlk insanların inançlarında, kendilerini yaratan ve her şeyin bir
sahibi olan kutsal bir varlığın bulunduğu görülmektedir. Onlara göre gözle
görülmeyen bu kutsal varlık(lar)ın olağanüstü güçleri ve sihirleri vardır.
Hayattaki oluşumlar bu kutsallık vasıtasıyla birbirine etki etmektedir. Onlar
tabiatın sırlarını anlayamadıkları için tabiattaki değişikliklere korkuyla
bakmış, bunların tamamının gizemli bir varlığın gücüyle gerçekleştiğini
düşünmüşlerdir. Bu yüzden de ilk insanlar da tabiatın gücüne, dolayısıyla
tabiata tapma anlayışı hâkim olmuştur. Toplumların ilk oluşumlarını
araştıran bilim adamlarından, Y. Semenov, [1, 248], V. Lyubin [2, 40], Y.
Roginskiy [3, 173], N. Biçurin’in [4, 49] çalışmalarına baktığımızda; taş
devrinin düşünürlerinin, toplumu şekillendirerek, bireyleri bir araya getirip
birlikte yaşamalarını sağladıkları görülmektedir. Bununla birlikte onların
etkisiyle toplumdaki bireylerin birbiriyle olan ilişkilerinde, bir yaratıcıya
olan inancın, iyilik ve kötülük gibi inanışların da zamanla şekillendiği
bilinmektedir.
“Kutsal ve kutsallık” kavramları avcılıkla uğraşan avcıların zihninde de
yer etmektedir. Onlar her bir şeyin oluşumunda bir sebep olduğunu
düşünmüşlerdir. “Kutsalın”ın gücüyle kendi hayatlarını, geçimlerini idame
ettirmek istedikleri gözükmektedir. Bu insanların inanışına göre; meyve
veren ağaçlara ya da kendilerine faydalı olan hayvanlara iyi niyetle yaklaşıp
korunması, saygı gösterilmesi, Kutsal’ın rızasını kazanmak ve akabinde de
Kutsal’ın bereketini kazanmak temel gayeleriydi. Avcılar ava çıktıklarında
kendileriyle beraber kutsal söz/duaları bilen din adamlarını yanlarında
götürürlerdi. Bunu nedeni ise kötü güçlerden korunmaktır.
İlk çağ insanları güneş ve ayı da kutsal olarak görmüşler, Güneş ve ayın
dünyaya hükmettiğine inanmışlardır. Bu nedenle özellikle avcılıkla geçinen
toplumlarda Ay ve Güneşin gücünü kendilerine çekmek ve onların avlarında
güç/yardım vermesini isteyerek, ay ve güneş için kurbanlar ve adaklar
adamışlardır.
Güneş ve ayın yanında ilk çağ insanları yeryüzüne de tapmışlardır.
Yerin kendilerinin, gökyüzünün ise doğaüstü güçlerin mekânı olarak
Şark Dünya Görüşüne Göre Kutsal Sayıların Oluşumu 157
düşünmüşlerdir. Onlara göre gökteki güneş, ay ve yıldızlar yerdeki hayatı,
insanların hareketlerini gözlemlemektedirler. Bu tür inançların ilk çağ
insanlarının folklorunun oluşmasında etkili olduğu ilim dünyasınca
bilinmektedir. [4, 10]. Demek ki tabiatın ya da yaratıcı güç sahiplerine ithaf
edilen ritüeller ve ithaflar duaları oluşturmuş, doğaüstü güçlerin
cezalandırmalarından da bu şekilde korunmaya çalışmışlardır. Bu inanışa
sahip olanlar, farklı inançta ya da inançsız olanların da bundan zarar
göreceklerine inanmışlardır.
Sayılara yüklenen kutsallığın oluşmasında bir diğer unsur ise inanç
sistemleri yani dinlerdir. Budizm, Zerdüştlük, Manihaizm, Hıristiyanlık ve
İslam dini misyonerler vasıtasıyla Orta Asya’da yayılan başlıca dinlerdir.
Hintlilerde Veda, Zerdüştlerde Avesta, Musevilerde Tevrat, Hıristiyanlarda
İncil ve Müslümanlarda Kuran gibi kutsal kitaplar vardır. Bu kitaplarda
Yaratıcı güç hakkında, onun elçileri hakkında kıssalar, öbür dünyadaki
hayat, cennet cehennem, melekler ve şeytanlar hakkında hikâyeler,
Yaratıcının dünyayı, yeri, insanı, hayvanları ve bitkileri nasıl yarattığı
anlatılmaktadır. Bu kitaplara göre insan toprak ve sudan, cin hava ve ateşten
yaratılmıştır. İnsanoğlunun dünyanın yaradılışı ile ilgili sırları, hayal ürünü
masalları, inançları ve buna benzer değerleri manevî kültürün bir mirası
olarak bıraktığı bilinmektedir. Manevî kültürün direğinin din olduğunu
düşünürsek, dinin temelinde de dünya görüşü vardır. Manevi kültür ise her
halkın dünya görüşüne göre farklılıklar göstererek gelişir.
İnsanlar gelişirken kendi düşüncelerini işaretle, hareketle anlatmaya
başlayıp çeşitli sesleri oluşturarak heceleri zamanla da sözcükleri meydana
getirmişlerdir. Zamanla insanların hayatları güçleştikçe, karmaşıklaştıkça
insanların düşünceleri de değişmeye başladı. Birbiriyle etkileşime girip
çeşitli eşyaları isimlendirmeye başladı. Bunun sonucunda insanların
düşüncesinde sayı sistemi oluştu. Böylece sayıların ilk işaretleri oluştu
diyebiliriz. Mesela 1 sayısının ilk anlamı günümüzdeki kullanılışındaki gibi
1 değil, “bir el”, “sağ el” anlamlarına gelmektedir. 2 sayısının anlamı “İki
kol”, “İki göz”, “Kuşun iki kanadı”, “Tekenin iki boynuzu” gibi [7, 110].
Buna bakarak insanlar sayıları kendilerinin bildiği şeylere göre kabul edip,
parmakla saymayı çıkarmıştır. Birinci bir elin beş parmağı ondan sonra da
iki elin on parmağıyla saymaya başlamıştır. On sayısı yetişmeyince ayak
parmaklarını buna dâhil etmişlerdir. Böylece 20 sayısına ulaşmışlardır.
Sayıların eski devirlerde nasıl adlandırıldığını çeşitli halkların dillerinde
muhafaza edilen eski kelimelerden öğrenebiliriz. Mesela Çincedeki “İki”
kelimesi “pu, ıar” “İki kulak”, “İki diş” anlamında, Hintçedeki “İki” sayısı
“Göz” kelimesiyle anlatılmaktadır. [8, 115].
158 Metin ÖZARSLAN, Mukhıdın SALKYNBAEV, Rauan DOSSYMBEKOVA
Sayıları araştıran bu ilme numaroloji diyoruz. Numaroloji son
zamanlarda önem kazanmaya başlandı. Eski Hint, Babil, Mısır halkları
sayının gizli sırrını bilen daha doğrusu numarolojiyi çok iyi bilmekteydiler.
Bazı ilmî bilgilere baktığımızda sayının kendine has bir dili, şekillenmiş bir
kuralı vardır. İlk kitaplarda her bir harf sayıyla verilmiştir. Kelimelerin ilk
olarak sayılarla yazıldığı söylenmektedir. Zaman değiştikçe sayıların
anlamları şekillenmiştir. Sayıların bilişsel özellikleri kuşaktan kuşağa
aktarılarak miras haline dönüşmüştür.
Kazaklarda ve başka halklarda sayı kültürüyle alakalı masallar, halk
inanışları oldukça fazladır. Kutsal sayılar halkların ruh dünyasının içerisinde
kutsal bir yere sahiptir. Bu sayıların başında 3, 7, 9 ve 40 sayıları
gelmektedir. İnsanoğlunun yaralatışından günümüze kadar bu sayılar birçok
evrim geçirmişler ve geçirmeye de devam etmektedirler.
Kazak edebiyatına yansıyan kutsal sayıları özelliklerine göre ikiye
ayırabiliriz. Birincisi eskiden beri var olan Kazaklara has olan sayılar,
ikincisi ise çeşitli tarihî olayların tesiriyle oluşan ve gelişen, birçok halkın
ortak malı olan yabancı kaynaklı sayılardır. Ortak kaynaklı sayıları da,
dışarıdan alınan ve aynı dili konuştuğu halde farklı coğrafyalarda farklı
şekillerde yaşayan toplumlar arasındaki kültürel değişim sonucu alınan
sayılar olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Bu tasnifin içerisine Çin, Hint, Arap,
Fars, Yunan, Roma, Afrika halklarının dünya görüşlerini de alabiliriz. Çünkü
bilim dünyasındaki varsayımlara göre Türk Kağanlığına (Göktürk Devleti)
giren halkların ekseriyeti Sakalar ile Hunlardan meydana gelmiştir. MÖ 4.
yüzyılın başından MS 4. Yüzyılın ilk yarısına kadar Hunlar etkileyici büyük
bir devlet kurmuşlardır. Hunlar kurmuş oldukları bu devletle dört asırdan
fazla Çin devletiyle savaşmış ve sonunda MÖ 109 yılında Han(Çin
hanedanı) İmparatorluğu’nu kendine bağlamıştır [5, 6]. Bununla beraber
Kıpçaklar; doğuda Altaylardan, batıda da Macaristan’a kadar olan bir
bölgeyi vatan edinmişlerdir. Mısır, Hindistan gibi uzak diyarların yanı sıra
Çin, Kafkas halklarıyla da çok sıkı ilişkiler kurmuşlardır. [6, 208]. Buradan
da anlaşılıyor ki, komşu halklar arasındaki kültürel, siyasî ve ekonomik
ilişkilerin edebî dili etkilemesi, bunun sonucunda da ortak motiflerin ortaya
çıkması kaçınılmazdır. Peri, dev, kocakarı, yedi başlı ejderha gibi
kahramanlar bir tek Kazaklarda değil, Eski Hint, Yunan, Arap ve Farsların
halk edebiyatlarında da yer almaktadır.
Örneğin “Yedi” sayısına bakacak olursak bu sayının birçok halkın
edebiyatında kutsal bir sayı olarak yer aldığını görürüz. Doğu halklarının
hikâyelerinde yedi başlı canavarlar, yedi başlı ejderhalar, uzak seferlere
çıktığında yedi gün yedi gece süren seyahatler, yedi kat gökyüzü, yedi kat
yerin altı gibi ifadelerin olduğunu bilmekteyiz. Bu kavramların geçtiği
Şark Dünya Görüşüne Göre Kutsal Sayıların Oluşumu 159
eserlerde başkahramanın veya kahramanların yedi şehri alması, yedi gölden
geçmesi, yedi beli aşması gibi motifler ise Kazaklarda da Çinlilerde oldukça
sık görülmektedir. Birçok halk “Yedi” sayısını atasözlerine de yansımıştır.
Bengalce “Yedi defa vurup sinek öldürdüm”, Gürcüce “Yedi defa bakıp bir
kez kılıç salla” ya da “İnsanın kendi kendine yaptığı kötülüğü yedi şeytan
yapamaz”, Farsça “Yedi divane bir döşeğe sığdı, iki ihtiyar bir halka sığıp
oturamadı”, Japonca “İnsanı tanımak istersen onu yedi defa sına”, Çince si
ba huo: “Yedi defa ölüp sekiz defa canlı kalmak”… gibi çeşitli örnekler
görünürken, Kazaklarda da “Yedi atasını bilmeyen köksüz”, “Yerde yedi
tavşan bulmuş gibi”, bu atasözlerinden sadece birkaçıdır.
Kutsal sayılar, Kazak halk masallarında, epik şiirlerde oldukça sık bir
şekilde kullanılmaktadır. Kazak destanları, boy sisteminin yerine feodal
ataerkil toplum biçiminin gelmesiyle, siyasi sosyal değişimlerle birlikte
çeşitli tarihî değişimleri yaşamıştır. Toplumun gelişmesi için çeşitli
aşamalarda insanoğlunun dünya görüşüyle ilgili kutsal düşünceler, güçlü
imgeler, gerçek hayatta yaşanmış olağan üstü hadiseler destanlarda
anlatılmıştır. Eski destanlar, halkın; inanışını, örfünü, âdetini, eski mitlerini,
mitolojisini, başından geçirdiği hadiselerini, siyasi sosyal durumlarını
yansıtmaktadır. Bu düşüncelerin izlerini eski devirlerden bize ulaşan
piktografilerle petrogliflerden görebiliyoruz. Eski eşyaların tarihini
araştırırsak, Kazak halkının da asırlık felsefesini, tefekkürünü hayat
tecrübesini, tabiat hakkındaki düşüncelerini çözebiliriz. Kazak halkının
yaradılış sırrını, tılsımlı dünyasını tanımak, öğrenmek istersek; bu dünyanın,
Kazakların örf âdetlerinde muhafaza edildiğini görürüz.
Örneğin, Kazakların örf âdetlerine göre yeni gelen gelini önce
kayınbabasının evine götürürler. Kara çadırın eşiğinden sağ ayağıyla
girdikten sonra gelin dizlerini büküp üç kez eğilip selam verir. Üç kez
eğilme eski devirlerdeki gibi gökyüzünün sahibi güneşe, âlemin sahibi yere,
yer altı dünyasının sahiplerine, öbür dünyadaki atalar ruhuna hürmet etmenin
bir gereği olarak meydana çıktığı düşünülmektedir. Bu inanış damat gelirken
de yapılmaktadır. Damat atalar ruhuna, ateşe ve yağa ithaf ederek üç kez
eğilip tazim eder. Köydeki ulu nineler ona ateşe yağ döktürür. Ulu nineler;
damat lap diye yere düştükten sonra ateşin üstüne üç defa avucunu tutup
ilkini damadın alnının ortasına ikincisini gövdesine sonuncusunu yani
üçüncüsünü ise damadın koluna ve ayağına değdirerek bu ayini tamamlarlar.
Ninelerin, damadın alnının ortasına avuçlarını değdirmeleri; damadın
güneşe, gövdesine değdirmeleri yere, ayağına değdirmeleri yer altı
dünyasının ruhlarına hürmet etmesi anlamına gelmektedir. Bu atalarımızın
eski inanışlarının günümüze yansımasıdır. Bununla alakalı üç sayısıyla
160 Metin ÖZARSLAN, Mukhıdın SALKYNBAEV, Rauan DOSSYMBEKOVA
alakalı oluşan inanışlar ve örf âdetler sadece Kazaklarda değil başka
halklarda da vardır.
Tek bir Tanrıya tapınan Kazaklar tabiatın sırlarını araştırmıştır. Uzun
araştırmaların neticesinde başka halklar gibi kendilerini kuşatan inançlar
hakkında kendi dünya görüşlerini oluşturmuşlardır. Kazaklar birçok şeyi
sahip oldukları evcil hayvanların özelliklerine bakarak öğrenmiştir. Geçimini
hayvancılıkla sağlamış, bir yılı üçe, yediye, dokuza ve on ikiye bölmüştür.
Bir yılı dörde bölüp göstermiş ve buna “tört toksan” demiştir. İlk toksana
“Jas toksan” demiştir ki buna bahar ayları girmektedir. Güz aylarına “Terme
toksan”, kış aylarına “Kıs toksan” demiş, yılın dört mevsiminde hayvanların
yayılmasının özelliklerini hatırlayıp, yazın yaylaya, kışın kışlağa, baharda
(kökteve) meraya, güzde güzlemeye göçmüştür. Dünyayı dörde bölen
atalarımız insanın da hayatını dörde bölmüştür.
Gök Tanrı inancından sonra İslamiyet’i benimseyen Kazaklarda 1, 3, 4,
7 sayılarının ayrı bir öneme sahip olduğunu görmekteyiz. İslam dinine göre
yaratan Allah birdir. Bu yüzden “Bir” sayısını Müslümanlar Allah’ın adı
olarak düşünmektedirler. Dinin direği olan şehirler Mekke, Medine ve
Kudüs’tür. Bu yüzden “3” sayısının özel bir anlamı olsa gerek. Allah 6
günde dünyayı yarattı ve 7. günde isim verdi. 7 gün, 3 dinin direği, 4 melek,
4 halife, 4 mezhep, 4 kitabın da sıfatları hepsi kendine hastır. Hz. Ali’nin
yedi özel sıfatı vardır. Tasavvufta şeriat, marifet, tarikat, hakikat gibi dört
yol vardır. Yer ve gök yedi kattan oluşmaktadır. Bir haftada 7 gün vardır.
Aydınlık yer bir saniyede 7 defa dönmektedir. Güneşten çıkan ak şulelerin
ışınları da yedidir. İnsanoğlundan başka bütün canlıların vücuduyla başı
arasındaki boyun omurgaları boğumları da yedidir. Kuran-ı Kerim 7 ayetle
başlamaktadır ve 7. asırda nâzil olmuştur.
Kazakların halk edebiyatında, yazılı edebiyatında örflerinde, âdetlerinde
ve dünya görüşlerinde “7” sayısına oldukça sık rastlanmaktadır. Yedi
sayısının bu kadar sık kullanılıyor olmasının iki sebebi vardır. Birincisi
komşu ve uzaktaki halklardan alınan inanışlar, ikincisi inanç sistemlerinden
(Gök Tanrı, Şamanizm gibi) miras kalan atalarımızın inanışlarıdır.
Kazakların tarih sahnesine çıkışmasından önce de Fars ve Saka boyları
ile siyasi ve kültürel ilişkilerinin olduğu tarihi belgeler aracılığıyla
bilinmektedir. Bu ilişkilerin neticesinde İran Zerdüştlüğü Kazak topraklarına
VI-VII. asırlarda Soğdlar tarafından getirilmiştir. Çin kaynaklarına göre MÖ
2. yüzyılda Kazakistan’ın güneyinde Budizm dininin Kanglı boyunun içinde
yayılmıştır. Bununla birlikte ise 7 sayısının komşu Çin medeniyetinin
etkisiyle daha da güçlendiği ve yaygınlaştığı görüşü yaygındır. “7” sayısının
özelliği ve kutsallığıyla ilgili araştırma yapan Çinli Van ki şu sonuca
Şark Dünya Görüşüne Göre Kutsal Sayıların Oluşumu 161
varmıştır: “Sanskrit, Çin ve Tangut dilindeki Buda dininin kitaplarını Uygur
diline tercüme edilirken, Hint medeniyetinin yedi gizemli özelliği de dâhil
edilmiştir. Kısacası, Farsların Zerdüştlük dini, Hintlilerin Buda dini ve
Müslümanların İslam dini Doğu Türkistan’daki Türkî dilleri konuşan
halklara dağılmış, sihirli yedi sayısı da yoktan var edilmiştir. Böylece Türkî
dilleri konuşan halkların kültüründe bu suni kutsallık yer edinmiştir. [9, 53].
Örnek verdiğimiz tarihi kaynaklara bakarsak “7” sayısına kutsallık
verilmesinin sadece bir halkla alakalı olmadığını birçok halkın
etkileşiminden meydana geldiğini görüyoruz. Bu yüzden dünyanın dört bir
tarafına yayılmış halkların kültüründe ortak dünya görüşlerinde ortak
düşüncelerin olmasını doğal bir oluşum olarak görmek gerekmektedir.
Kazakların ve Çinlilerin dünya görüşünde ortak yer bulan “7” sayısıyla
ilgili şu örneklere bakabiliriz:Örneğin bebek dünyaya geldikten sonraki
yedinci gün bebeğin dünyaya gelişinin kutlanması ve beşik toyunun
yapılmasını eski bir gelenektir. Bununla alakalı olarak “Beşikteki bebek deri
değiştirecek”, gibi bir inanış da vardır. Bu toyda bebeğin beşiğine yedi türlü
eşya konulması da bu etkileşimin bir sonucudur. Bununla beraber bebek yedi
aylık olduktan sonra annesi oğluna yavaş yavaş süt, pişirilmiş et gibi
yemekler vermeye başlar. Kazak örf ve âdetlerine göre her çocuk genellikle
7 yaşında bazen 5 veya 9 yaşında sünnet ettirilmektedir. Kazaklarda “Üç
yılda kan değişir yedi yılda vücut değişir”, sözü vardır. Bu sözün arkasında
ise çocuğun yedi yaşına girmesiyle beraber; aklının, zihninin, mizacının
biyolojik olarak yavaş yavaş şekillenmesi gerçeği vardır. Bu durum bir hayat
tecrübesinin örneğidir. Bu hayat tecrübesi vasıtasıyla “Yedi yaş büyümüş
yaş” diye de başka bir söylemin oluştuğunu görmekteyiz. Son zamanlardaki
araştırmalara baktığımızda yedi yaşına kadar ana dilinde konuşan çocuk ana
dilini hiçbir zaman unutmazmış. “Yedi yaşına gelene kadar yerden dayak
yersin”, diyerek çocuğun yedi yaşına gelene kadar yere düşe kalka
büyüyeceğini, yaramazlık yapacağını normal bir durum olarak kabul
etmişlerdir. Bununla birlikte “Yedi atasını bilmeyen köksüz”, denmesi ve
çocuğun yedi yaşına gelene kadar yedi atasının isimlerinin çocuğun kulağına
söylenmesi de boşuna değildir.
Yedi sayısının farklı kullanımlarını diğer halklarda da görmekteyiz.
Örneğin Fars kökenli dilleri konuşan halklarda da 7 sayısıyla ilgili Nevruz
geleneklerine rastlanmaktadır. Bu halklar, nevruz kutlamalarında yere büyük
ateşler yakıp, ateşe yağ koyup, yere yeni ekilmiş yedi taneye(tahıl
tohumuna) bakarak ekinin nasıl olacağını tahmin etmeye çalışırlardı.
Arapların istilasına kadar İran halkı Nevruz günü güneşin baş harfiyle
başlayan yedi gıda/eşyayı sofraya koyarlardı.
162 Metin ÖZARSLAN, Mukhıdın SALKYNBAEV, Rauan DOSSYMBEKOVA
Ayrıca eski Türk boylarında Nevruz Bayramı yedi gün olarak
kutlamaktaydı. Nevruz ve yeni yıl bayramlarında yapılan çeşitli merasimler
Kazaklarda da vardır. Kazaklar altı gün sadaka verdikten sonra, yedinci gün
cambı (At üstünde oynanan Kazak milli oyunu) oyununu oynamaktadırlar.
Bu güzel günde yedi çeşit Nevruz aşı pişirilip sofraya yedi çeşit yemek
koyma âdeti günümüze kadar muhafaza edilmiştir.
Yukarıda belirtmiş olduğumuz örneklerin yanı sıra Kazaklar’da sıkça
kullanılan ve başlıca yedi sayısına yüklenen imgelerin başında şunlar
gelmektedir;
Yedi ata: kan, nesil. Merkez gökyüzünün ve yeryüzünün sahibi.
Yedi haydut (büyük ayı yıldızı): Tanrı sıcaklık ve aydınlığın kaynağı.
Yedi Şelpek (boğum): (kötü düş görüldüğünde komşulara dağıtılmak
üzere yağda kızartılan bir hamur yemeği) güç veren yemek.
Yedi gün: zaman. Tanrının insana verdiği ömür.
Yedi kat yer: insanın ömür sürdüğü yer.
Yedi hazine: Tanrının kuluna verdiği değer.
Yedi yargı: İnsan ömrüne yön veren başlıca yedi yasa.
Kutsal sayıların arasına 9 sayısını da alabiliriz. Bu sayının kökeniyle
ilgili çeşitli eserlerde bazı fikirler dile getirilmiştir. Bunların bazıları;
“Araplar dokuz sayısını kutsal saymışlardır, bu yüzden bu kutsallık
Kazaklara İslamiyet geldikten sonra girmiştir,” denilmektedir.[10, 25].
Tarihçi Kurbanğali Halid: “Hanlık dokuz nesle bölündüğünde, on
dördüncü nesle geldiğinde han ilan edilmek için dokuz yıldız ile dokuz atayı
geçmek şartı olduğunu” söylemektedir. Demek ki kim padişah olursa dokuz
atayı dikkate almakta dokuz atasının mutlaka devleti yönetmesi
gerekmektedir. [11, 242].
İkinci kaynağa baktığımızda Kazakların arasında dokuz sayısının
yaygınlaşmasında Arapların tesiri olduğunu iddia eden görüşü dayanaksız
bir görüş olarak kabul etmekteyiz. Dokuz sayısının hanlıkla ve Eski Türk
halklarının devlet yönetme sistemiyle ilgili olduğunu düşünüyoruz. Bununla
ilgili Rus tarihçi N. Y. Biçurin Tan sülalesinin yıllıklarına dayanarak
“İskitler şehzadeleri han yaparken onu ak keçeye oturtup, güneşin durumuna
göre yurdu dokuz kere dolaştırırlarmış. Her dolaşmada halkın ona tazim
ettiği âdetinin olduğunu söylemektedir” [4, 229]. Buna göre halkın
koruyucusu sadece han değildir, dokuz tane danışman aksakaldır.
Şark Dünya Görüşüne Göre Kutsal Sayıların Oluşumu 163
Kazaklarda dokuz sayısını kutsal sayma ve yüce görme yerleşmiştir.
Örneğin tarihinin oldukça eski olduğunu bildiğimiz şu efsanede dokuz
sayısına rastlamaktayız:“Çok eski zamanlarda yiğidin çizmesiyle sudan
geçtiği bir zamanda, dokuz farklı milletin tarihini ezbere bilen bir ihtiyar
koca ömür sürermiş”, diyerek başlayan “Altın dombıra” isimli halk
efsanesinde kırk atadan oluşan, çok boylu halkı “toğız taraw” diyerek
isimlendirip o halkın başından geçirdiği tarihi olayları dokuz bölüme
sığdırmıştır. Bu efsanede ihtiyar ozan bütün halkı başına toplayıp:
“Hey yârenler, şimdi benim göğsümde dokuz taraw’ın şeceresi var. O
halkın tarihiyle dolu şecereyi işte dombıra ile sizlere anlatayım. İhtiyarlık
geldi dünyadan gideceğim bir zamanda bu şecereyi kime miras bırakayım
diye kaygılanıyorum. Sizleri de bunun için topladım. Bunun için bir neticeye
varın” demiş. Kırk ölçüp bir biçen halk layık insanı bulamamış ‘Toğız
taraw’ halkının tarihini dombıranın gövdesine koymak gerek demiş. Böylece
halkın şeceresiyle dolu hazine zenginlik ondan çıkmasın diyerek de ‘Toğız
taraw’ın nişanı olarak dombıraya dokuz boğum, ozanın hürmetine de
bağırsak takmışlar. [12, 97].
Bu efsaneye bakarsak dokuz sayısının halk düşüncesinde çok eski
zamanlardan var olduğunu ve bu sayıyı belli bir şeyi ölçmek için
kullandığını görüyoruz. Bunun bir delili olarak halkımızın dokuz vermek
âdetini1 söyleyebiliriz. “Üyiri (büyükbaş sürüsü) ile üç dokuz”, diyen
Kazaklarda “9” sayısını anlam ve mazmun olarak gösteren birçok söz
mevcuttur. “Bildiği dokuz bilmediği doksan dokuz”, “Dokuz köşeli doksan
gizemli”, “Dokuz yolun dönemeci” gibi örnekleri gösterebiliriz.
Halkların günlük yaşamındaki örf ve âdetleri, inanışları, çeşitli batıl
inançlar ile sıkı sıkıya bağlıdır. Bunlar derin felsefî düşüncenin, asırlar boyu
toplanan tecrübenin bir ürünüdür. Batıl inançlar da bu engin tecrübelerin
sonucunda ortaya çıkmıştır. Bizler de bu batıl güçlerden korunmak için
kendimizce bir takım tedbirler almaktayız. Batıl inançlar ilkel toplumlardan
günümüz modern toplumuna kadar gelmiştir. Birçoğumuz bu batıl
inançlardan korunmak için birçok şey yapmaktayız. Kazak kızlarının giydiği
sevkele2 ile yurd olarak adlandırdığımız keçe çadırın üzerinde yer alan
motiflere bakacak olursak; bu nesnelerin bir takım batıl inançlardan
korunmak için birçok motife sahip olduğunu ve her bir motifinde farklı bir
işlevinin olduğunu görmekteyiz. Bu motiflerin yanı sıra sayılara yüklenen
bir takım imgelere de rastlayabiliriz.

1
Dokuz türlü hediye vermek, daha çok düğün geleneklerinde görünür 2
Koni şeklinde uzun, tepe noktasında tüy bulunan Kazak milli başlığı.
164 Metin ÖZARSLAN, Mukhıdın SALKYNBAEV, Rauan DOSSYMBEKOVA
Sevkele, taç tepe, kulak bağı ve arka kısım olarak temelde üç parçadan
oluşur. Sevkelenin tepesi huni gibidir. Çeşitli kıymetli taşlar ve altın iple
örülmüştür. Sevkelenin yapılışında atalarımızın temelde bizlere iki ayrı
mesaj vermek istediklerini görmekteyiz. Birincisi dünyanın üç bölümden
oluştuğu, ikincisi ise hayatı oluşturan dört şey olduğudur. Sevkeleye takılan
kuş tüyü gökyüzünü, ortadaki yeryüzünü, alt tarafındaki ise yer altını
anlatmaktadır. Mesela sevkelenin tepesindeki ipler altındandır. İpe dizilen
boncukların hepsinin anlamı var. En tepesine değerli taştan yapılan çiçekler
çeşitli işlemelerle süslenmektedir. Bunlar ise halkın genel yaradılış sırrını
tanımasını simgeleyen dört unsur olarak varsayılmaktadır. Motifler
içerisindeki dağlar suyu, çiçekler ve yapraklar ateşi, tacın tepesindeki kuş
tüyü havayı göstermektedir. Bu örneğin benzerini keçe çadırın kuruluşunda
da görmekteyiz.
Doğunun dünya görüşüne göre sayıların sihirli dünyasındaki sis
perdesinin bir nebze olsun aralanması için Kazakların geçmişte ve
günümüzde kullanmış oldukları kutsal sayılarla ilgili görüşlerin bir kısmının
kaynağını araştırıp kutsal sayıların geçmişini, nerden geldiğini, nasıl bir
anlam taşıdığını, bizlere nasıl bir mesaj verdiklerini ele aldık.
Sonuç olarak sayılar, insan zihnin ürettiği, ilk insandan günümüze gelen
ve yaptığı bu yolculuk süresince bir takım evrimlere uğrayan, oldukça basit
görülen anlamlarının ardında oldukça derin bir dünyanın olduğu, nesilden
nesile aktarılan bir sistemler bütünüdür. Gerek ilahi, gerekse ilahi olmayan
dinlerin sayıların mistik bir özellik kazanmasında, gerek halk inanışlarının,
gerekse doğa olaylarının varlığı sayıların yeni yeni anlamlar kazanmasında
oldukça etkili olmuştur. Şüphesiz bu oluşumun içersinde açıklayamadığımız
birçok gizem yer almaktadır. Bizler sadece Kazak toplumunun
çerçevesinden, tarihi kaynaklardan yararlanarak sayıların zamanla nasıl ve
ne şekilde anlam kazandığını açıklamaya çalıştık.
Umuyoruz ki sayıların bu sırlı dünyasını aydınlatmak için daha geniş
kapsamlı çalışmalar yapılacak ve kutsal sayıların geçtiği birçok eser de
yeniden farklı bir bakış açısıyla ele alınacaktır. Basit olarak gördüğümüz bir
kilim motifinde bile bir ulusun birikimlerinin, şifrelerinin olduğu
şüphesizdir.
Şark Dünya Görüşüne Göre Kutsal Sayıların Oluşumu 165
KAYNAKÇA
1.SЕMЕNОV Y. İ. Kаk vоzniklо çеlоvеçеstvо. M., 1966, s. 576.
2.LYUBİN V. P. Nijniy pаlеоlit. // "Kаmеnnıy vеk nа tеrritоrii SSSG. M., 1970, s.
207.
3.RОGINSKIY Y. Prоblеmı аntrоpоgеnеzа. M., 1969, s. 263.
4.BIÇURIN N. Y. Sоbrаniе svеdеniy о nаrоdаh, оbitаvşih v Srеdnеy Аzii v drеvniе
vrеmеnа. t. 1. M. -L., 1950, s. 381.
5.TURSINОV Е. V оtnоşеnii şаmаnskоgо tvоrçеstvа k hudоjеstvеnnоmu fоlklоru.
"Nаslеdniki". Аlmа-Аtа, 1975, s. 232.
6.UАKАTОV B. Kаzаktın turmıs-sаlt jırlаrının tipоlоgiyası. Аlmаtı, 1983, 160 bеt.
7.KАZАK SSR tаrihı. Аlmаtı, 1-tоm. 1980, 496 bеt.
8.BАLАSАĞUN J. Kuttı bіlіk./ Аud. А. Еgеubаеv/; Аlmаtı, 1986, 616 bеt.
UАNKІ M. Turkі tіldеs hаlıktаrdаğı sırlı sаn 7 mеn 40-tın tеgі turаlı. //Murа jurnаlı,
Urіmşі, 1988, № 3.
9.KАLIЕV S, Оrаzоv M., Smаylоvа M. Kаzаk hаlkının sаlt-desturlеrі. Аlmаtı,
1994, 222 bеt.
10.HАLİD K. Tаuаrih hаmsа. /Аudаrğаn: B. Tötеnаеv, А. Jоldаsоv/, Аlmаtı, 1992,
304 bеt.
11.JENІBЕKОV Ö. Uаkıt kеruеnі. Аlmаtı, 1992, 192 bеt.
12.JАNPЕYSОV Е. N. Etnоkulturnаya lеksikа kаzаhskоgо yazıkа. Аlmа-Аtа, 1989,
288 s.
166 Metin ÖZARSLAN, Mukhıdın SALKYNBAEV, Rauan DOSSYMBEKOVA

Konular