İran Suriye Bölgesel İttifakı ve Arap Baharı Sürecine Yansıması

161
Kitap Tanıtımı/ Book Review
İran Suriye Bölgesel İttifakı ve Arap Baharı Sürecine
Yansıması
______________________________________________________________________________________________________________
Yusuf Korkmaz, İstanbul, Matbuat Yayın Grubu, ss. 208.
Değerlendiren: Furkan Halit Yolcu*15
Burada değerlendirilen kitap Türkçe literatürde ayrı ayrı sıkça çalışılan iki
Ortadoğu ülkesi arasındaki iş birliğini mercek altına almaktadır. Yazar kitabın
önsözünde bu konunun neden seçildiğini ve kitabın temel hipotezini
açıkça ortaya koyarak okuyucu için kitabın ileri kısımları için yerinde işaretler
vermektedir. Tabii ki burada yazarın İran-Suriye ittifakını incelerken
bu analizin sadece İslam devrimi sonrasına ait olduğunu da belirtmek gerekir.
Bu bağlamda kitabın öne sürdüğü temel iddia Suriye ve İran’ın kurduğu
bu ittifak Ortadoğu’da bölge ülkelerinin tamamını etkileyen bir hale geldi-
ği ve küresel aktörlerin de bu ittifaka göre planlarını revize ettikleridir (s.
VI). Ancak yazar buradaki ittifakı satır aralarından anlaşıldığı üzere daha
çok bir tahakküm olarak nitelendirmektedir. Bunu da İran’ın oluşturulacak
olan bir Şii jeopolitiği ile bölgede hâkim olma politikasına sahip olduğunu
öne sürerek desteklemektedir. Buna ek olarak, yazarın önsözde iddia ettiği,
İran’ın ve Suriye’nin dış politikasını etkileyen faktörlerin idealist ve realist
perspektiflerle analiz edilerek belirlenmesi kitabın ilerleyen bölümlerine
* Arş. Gör., Sakarya Üniversitesi, Ortadoğu Enstitüsü, furkanyolcu@sakarya.edu.tr
Turkish Journal of Middle Eastern Studies
ISSN:2147-7523
Vol: 3, No: 2, 2016, pp.161-165
162
Kitap Tanıtımı/Book Review
gelindiğinde askıda kalmakta ve esas itibariyle faktörler bile net bir şekilde
açıklanmamaktadır. Kitabın bölümlerinin içsel bütünlüğü ve kitabın omurgasını
oluşturan kısımların özetlenerek incelenmesi gereksinimi bu detaylar
düşünüldüğünde daha da ön plana çıkmaktadır.
Yazar kitabın girişinde İran ve Suriye’nin kitapta ele alınan döneme gelene
kadar geçirdiği metamorfozları ele almaktadır. Ayrıca İran’da batı düşmanlığının
Büyük İskender’in bölgeyi işgali ile başladığı gibi yerinde tespitlerde
bulunmakta ve İngilizce İran literatüründen önemli isimler olan Ervand
Abrahamian, Gene R. Garthwaite, Albert Hourani’nin görüşlerine de yer
vererek okuyucu için kısa ve faydalı bir özet sunmaktadır. Birinci bölümde,
başlık itibari ile okuyucu bilimsel anlamda kitabın kendi sınırlarını çizmesini,
kullanılacak olan kavramların konu için operasyonalize (işlevsel hale
getirilmesi, bağlama entegre edilmesi) edilmesini ve kitabın önsözünden
hareketle uluslararası ilişkiler teorilerinden veya devlet teorilerinden beslenilmesi
beklenirken bu bölüm farklı bir çizgide devam etmektedir. Devrim
öncesi İran için dış politikayı etkileyen faktörler olarak toplumsal karakteristik
ve siyasi kültür herhangi bir sağlama olmadan öne sürülürken devrim
sonrasında bu durum devrimin sosyolojisi ve rejim ihracı kavramları ile
sınırlandırılmış ve burada faktörlerin tamamının açıklanmamış olması bir
yana işaret edilen faktörler bile tam olarak irdelenmemiştir. Bu durum Suriye
için de farklı değildir. Zira Suriye dış politikasını etkileyen faktörlerden
bahsedilmesi gereken bölümde büyükçe bir kısım İsrail’e ayrılmış ve Suriye
dış politikası bölümünde Türkiye’den bir kez dahi bahsedilmemiştir. Bu
bölüm kitabın devamında kullanılacak olan kavramlara dair özet bilgilerle
devam etmektedir. Şiiliğe dair kısa bir kısmı müteakiben Nusayrîlik ile ilgili
kısımda Nusayrîliğin 19. yüzyıl sonrasında Alevîlik olarak bilinmeye
başladığı söylenerek ciddi bir maddi hata yapılmıştır (s. 32). Nitekim burada
kullanılması gereken kavram Arap Alevîliğidir. Nusayrîlik ile Alevîlik
arasında hem ideoloji [Arap Alevîleri/Nusayrîler daha sağ tandanslı iken
Alevîler genel olarak Baasçı ve sol tandanslıdır] hem de dini ritüeller bakı-
mından ciddi farklar bulunmaktadır. Bu tarz bir kullanım bu konuda bilgisi
olmayan okuyucular için Alevîlik ve Nusayrîliğin arasında isimden başka
bir fark olmadığı manasına gelecektir. Bu durum ise gerçekliği yansıtmamaktır.
Bu bölüm Şiilik inancında türbelerin ne derece kutsandığını kısaca
anlatan bölümde devam etmekte ve Suriye’nin kuruluşundan İran İslam
Devrimine kadar olan gelişmeler özetle anlatılmaktadır. Kitabın bu bölü-
münde Cebel Âmil geleneğinden bahsedilmesi ise konudan bir sapma olarak
nitelendirilmiştir (s. 58). Zira bu İran-Lübnan bazında anlatılması daha
163
Kitap Tanıtımı/Book Review
yerinde olacak bir olgudur.
Yine bu bölümde İran-Suriye ittifakında iki tarafında Şii inancına mensub
olması bir yanlış anlaşılma veya mit olarak değerlendirilmiştir (s. 69). Ancak
burada bu ortaklığın ve ittifakın şekillenmesinde iki tarafın kültürel ve
ideolojik olarak paylaştıkları en önemli olgulardan birisi olan Şiiliğin bir
nebze görmezden gelindiğini söylemek gerekmektedir. Zira yazarın kendisi
dahi kitabın diğer kısımlarında İran’ın bir Şii jeopolitiği oluşturma temelinde
oluşan dış politikalar takip ettiğinden bahsetmektedir (s. VI).
İkinci bölüm, İran Devriminden 11 Eylül 2001’deki saldırıya kadar olan
süreyi özetlerken, Humeyni dönemine, İran ve Suriye’nin Fav operasyonundaki
iş birliğini, İran-Irak savaşının etkilerini ve Humeyni sonrası dönemi
de kısaca sunmaktadır. Üçüncü bölüm, 11 Eylül’ün Ortadoğu için milat
niteliğinde olduğu gibi vahim bir yanlışlık ile başlamaktadır. Burada kullanılması
gereken ifade bir dönüm noktası manasını verecek minvalde olmalıdır.
Zira 2001 yılı Ortadoğu’da herhangi bir yeniden doğuşa tanıklık etmemiş
aksine Ortadoğu’nun medeniyet, kültür, refah vb. bağlamlarda düşüşe
geçtiği bir dönemin başlangıcıdır. Bu bölüm dönemin cumhurbaşkanlarının
anlatıldığı kısımlar, Hizbullah’ın Lübnan’daki mücadelesi ve Irak’ın işgali
ile devam etmektedir. Dördüncü bölüm, İttifak’ın Arap baharı sürecine
yansımasını ele alırken 4.3. Direniş Ekseni Söylemi alt başlığı ile tamamen
başka bir konuya geçmiş ve Arap Baharı her bölümün son kısmında birkaç
cümle ile sınırlı kalmıştır. Bu durum bölümün içsel bütünlüğünü ve kitabın
akışını da bozmuştur. Sonuç, kısmında yazar bu ittifakı adeta kutsamıştır ve
bu ittifakın neden önemli olduğunun bilimsel sağlaması yapılması gerekirken
sadece iddialı ifadelere yer verilmiştir.
Kitabın muhtevasına dair kısa özetle birlikte kitaba dair genel değerlendirmeler
bağlamında kitabın ekseriyetinde kullanılan üslubun ve yazım
metodolojisinin üst düzeyde olmadığını söylemek gerekmektedir. Kitabın
geneli düşünüldüğünde art arda gelen cümlelerin zaman kalıpları birbiriyle
uymamakla birlikte bazı kelime seçimleri çok göze batmakta ve özellikle
sonuç kısmında ve bazı bölümlerde akademik ve bilimsel yazımdan uzakla-
şıldığı gözlemlenmektedir. Zira konu itibariyle aslında Uluslararası İlişkiler
disiplinine ait bu mevzu teorik olarak kitabın sadece sunuşunda yer alan
bir cümle ile inceleneceği vaat edilmiş olsa da bu pratiğe yansımamıştır.
Bu denli önemli bir konu Robert Jervis’in 1978’de yapmış olduğu çalışma
olan “Güvenlik İkilemi İçinde İş Birliği”, Güvenlik Çalışmaları disiplinine
ait bir teori olan İttifak Teorisi, Defansif Realizm vb. yaklaşımlarla analiz
164
Kitap Tanıtımı/Book Review
edilebilecekken yazar konuya teorik yaklaşma açısından zayıf kalmıştır.
Bazı bölümlerde kitabın ikili ilişkiler üzerine yazılmış olma özelliği kaybolurken
konu İran ile Lübnan, Libya vb. ülkeler arasında yaşanan olaylara
veya olgulara kaymıştır (s. 57,82,115). Bunlara bazı örnekler Cebel Âmil
geleneği, Hariri Suikastı bölümleri örnek gösterilebilir. Yine kitapta göze
çarpan başka bir durum ise bazı ifadelerin aynı şekilde kitabın muhtelif bö-
lümlerinde tekrarlanmış olmasıdır. Buna gösterilecek örnek ise Ürdün kralının
Şii hilali kavramını uluslararası ilişkiler literatürüne sokmadan önce
Patrick Seale’in, Esed’in İran ile ittifak yoluyla “Camp David Dünyasını
Çevreleme” politikası izlediğini söylemiştir ifadesi 45. ve 71. sayfalarda
aynı şekilde tekrarlanmasıdır. Eserin bu anlamda tekrara düşmüş olması
hipotezin yeterince ön plana çıkmamasına sebebiyet vermiştir. Zira eser
belirli bir rota üzerine yazılmamış ya da düzenlenmemiş olduğundan bu
tekrarlar da eklenince okuyucu için kitapta neden o bölümün okunduğunun
anlaşılması zorlaşmaktadır.
Genel olarak eserin dili değerlendirildiğinde, akademik, bilimsel ve edebi
bir dil kullanılmadığı görülmekteyken çalışmanın bazı bölümlerindeki ifadeler
ise bir akademik eserde yer almaması gereken düzeydedir. Yapılan
anlatım bozuklukları, yanlış kelime seçimleri ve paragrafların metodolojik
bir akışa sahip olmayışı da kitabın okunmasını güçleştirmiştir.
Kitabın kaynak kullanımı incelendiğinde ise karşımıza olumlu bir tablo
ortaya çıkmaktadır. Birinci derece kaynakların ve Farsça metinlerin kullanılmış
olması kitabı okuyanlar için belirli yönlendirmeler yapabilmektedir.
Ayrıca konuya dair daha derin araştırma yapmak isteyen akademisyenler
için de bazı bölümlerde birinci derece kaynaklara yönlendirmeler bulunmaktadır.
Ancak bazı kaynakların bir sayfada birçok kez kullanılmış olması
okuyucuya kaynak çeşitliliğinin yeterli olmadığı izlenimi verebilmektedir.
Genel bir değerlendirme ile bu iddianın Suriye mevzusunda yerinde olduğu
söylenebilir ancak İran için yazarın eserin genelinde daha iyi bir hakimiyet
kurduğu görünmektedir. Yazarın İran konusunda daha yetkin olduğu eserin
geneline yansımıştır. Ancak bu durum bu denli önemli bir konuda yazılmış
bir kitap için İran’ın daha çok bahsinin geçtiği ve bu iş birliğinin bir ittifaktan
çok bir tahakküm olduğu izlenimini verebilmektedir.
Sonuç olarak Türkçe literatürde sadece bu konuya has bir başlıkla çıkan ilk
kitap olma niteliği taşıyan bu kitap, birincil kaynaklardan katkı barındırması
bakımından ön plana çıkarken üslup, bilimsellik, yanlışlanabilirlik,
geçerlilik, metodoloji, teorik perspektif açısından ise zayıf kalan bir eser
165
Kitap Tanıtımı/Book Review
olarak nitelendirilmiştir. Nitekim Ortadoğu denkleminin en önemli bileşenlerinden
birisi olan İran ve Suriye ile kurduğu ittifakı ele alan bir eserin,
uluslararası ilişkiler teorisinden beslenmesi, bilimsel metodolojik unsurlar
kullanılarak yazılması, akademik bir üsluba sahip olması, yanlışlanabilir
ifadeler kullanıp kesin ifadelerden kaçınması gerekmektedir. Bütün bu açı-
lardan değerlendirildiğinde kitabın lisans düzeyinde üniversite öğrencilerin
okuyabileceği ancak daha ileri ihtisas düzeylerinde bu eserin doyurucu ve
bilgilendirici olmayacağını belirtmek gerekmektedir.

Konular