ESKİ İRAN’DAKİ YARI TANRI-KRAL ANLAYIŞININ Şİİ İMAMET İNANCINA ETKİSİ

Pamukkale Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi
Eylül/2016, Yıl: 3, Sayı: 6, s. 72-81
ESKİ İRAN’DAKİ YARI TANRI-KRAL ANLAYIŞININ Şİİ İMAMET
İNANCINA ETKİSİ
Yrd. Doç. Dr. Fatih TOPALOĞLU
Özet
İnsanlığın en eski zamanlarından günümüze kadar bazı otorite sahipleri iktidarlarını güçlendirmek için
yetkilerini ilahi güçlerle irtibatlandırmıştır. İmparatorlar, krallar ve şahlara atfedilen özel niteliklerle onların
bazen Tanrı bazen de Yarı Tanrı olduklarına inanılmıştır. Biz bu makalemizde eski İran’daki ilahi ya da
yarı ilahi kral anlayışının İranlıların Şii imamet inancına etkisi üzerinde duracağız. Öncelikle eski İran’da
bu anlayışın izlerini takip edecek daha sonra imamet düşüncesi üzerindeki etkisini ele alacak ve sonuç
bölümünde konuyla ilgili değerlendirmemize yer vereceğiz.
Anahtar Kelimeler: Şii, İmamet, Kral, Tanrı, İran
The Effect Of Demigod King Understanding In Ancient Iran On Belief Of ShiiteImamate
Abstract
From the ancient times of humanity until today, some authoritatives related their authorizations to divine
powers to strengthen their governments. It has been believed that emperors, kings and shahs are god or
demigod by special qualities attributed to them. We will emphasize the effect of divine or semi-divine king
understanding in ancient Iran on the Imamate belief of Shia in this article. Especially, we will follow signs
of this understanding in ancient Iran, after that, we will handle the effect on Imamate belief and we will
give place to our evaluation about the matter in epilogue.
Key Words: Shiite, Imamate, King, God, Iran

 Bu makale, yazarın 2010 yılında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde kabul
edilen “Şia’nın Oluşumunda İran Kültürünün Etkisi” başlıklı Doktora tezinin ilgili başlığından
yararlanılarak hazırlanmıştır.
 Yrd. Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, fatihtopaloglu@pau.edu.tr
Fatih Topaloğlu
73
Giriş
İnsanlığın en eski zamanlarından günümüze kadar bazı devirlerde otorite sahipleri
iktidarlarını güçlendirmek için yetkilerini ilahi güçlerle irtibatlandırma çabası içine
girmişlerdir. Bu, özellikle Doğu milletlerinde imparatorlar, krallar ve şahlara atfedilen
özel nitelikler sebebiyle onların bazen Tanrı bazen de Yarı Tanrı olduğuna inanıldığını
göstermektedir.1 Biz bu makalemizde ilahi güçlerle donatılmış bir kral anlayışının Şii
imamet inancına etkisi üzerinde duracağız. Öncelikle eski İran’da bu anlayışın izleri takip
edilecek daha sonra da imamet düşüncesi üzerindeki etkisi ele alınacaktır.
Kralın ya da siyasi otoritenin kutsallığı düşüncesinin tarihte önemli örnekleri vardır.
Mesela eski Mısır’da Firavunlar ile göklerin sultanı Tanrı arasında ilişki olduğuna
inanılır, Firavun, Tanrı’nın oğlu hatta bizzat kendisi Tanrı olarak kabul edilirdi. Böylece
Firavun, dini ve siyasi otoritesi sayesinde edindiği bir kısım özel hakları kitleler üzerinde
kendisine karşı birtakım zorunlu yükümlülüklerin yerine getirilmesi konusunda
kullanırdı.
2 Örnekleri çoğaltmak mümkündür ancak konuyu daha fazla dağıtmamak için
biz makalemizin esasını oluşturan eski İran’daki durumu inceleyerek devam etmek
istiyoruz.
1. Eski İran’da Yarı Tanrı-Kral Anlayışı
Eski İran’da da kralların üstün özellikleri olduğuna inanılır ve onlara kutsallık
atfedilirdi. Heredot’un anlattığına göre, Yunan seferi sırasında taraftarlarından bazıları
Pers Kralı Kserkses’in3
insanüstü güçlerle donanmış bir kudreti olduğuna inanıyor ve ona
boyun eğilmesi gerektiği düşünüyorlardı.4 Yine Kserkses, Çanakkale Boğazı üzerine
kurdurduğu köprüden ordusuyla geçerken, halktan bazılarının “İlahi Tanrım, dünyadaki
tüm insanları peşine takarak, Yunanistan’ı yok etmek için Persli bir adam kılığına girip
ismini neden Kserkses yaptın? Bu kadar eziyete girmeden Yunanistan’ı istediğin anda

1 Ahmetoğlu, Şahin, “İslam Mezhepleri Tarihi’nde Karizmatik Liderlik Anlayışı: Hz. Ali Örneği”, Milel
ve Nihal İnanç Kültür ve Mitoloji Araştırmaları Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 3, Eylül-Aralık 2010, s. 171.
2 Ammara, Muhammed, İslam Devleti, çev. Ahmet Karababa-Salih Barlak, Endülüs Yayınları, İstanbul
1991, s. 13.
3
Farsça’da خشایارشا olarak yazılır ve Haşâyarşâ şeklinde telaffuz edilir. MÖ. 486-466 yılları arasında
tahtta olan Pers kralıdır. I. Darius’un oğludur. Kadiyani, Abbas, Ferheng-i Cami-i Tarih-i İran,
İntişarat-ı Aron, Çap-ı Çaharrom, Tehran 1381, I, 354-355.
4 Heredot Tarihi, çev. Perihan Kuturman, Hürriyet Yayınları, İstanbul 1973, s. 363.
Eski İran’daki Yarı Tanrı-Kral Anlayışının Şii İmamet İnancına Etkisi
74
mahvedebilirdin” dediği rivayet edilmektedir.5 Bu düşünceler, eski İran krallarının
insanüstü özellikler ve yarı Tanrılık sıfatlarıyla vasıflandırıldığını göstermektedir.
Eski İran toplumlarında var olan kralın kutsallığı düşüncesinin Zerdüştlükten gelen
destekle birlikte varlığını sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Zerdüştlük döneminde de İran
kralları ile Tanrı Ahuramazda arasında bir ilişkilendirme söz konusuydu. Dolayısıyla
kralın ağzından çıkan her söz kanun ve şeriat demekti. Ahuramazda’dan alındığına
inanılan bu dini otorite ile krallar gerektiğinde halkına zulmetme hak ve yetkisini de
kendilerinde görebiliyordu.6
Zerdüştlükte bazı insanların üstünlüğü ve kutsallığına kapı açan kavram ise
“ized”dir. Bu kavramı burada biraz açıklamak istiyoruz. İzed, övülmeye layık olan,
övülen demektir. Zerdüştlükte bütün yardımcı güçlerin ve Tanrı’ya yardım edenlerin
genel unvanıdır. Bununla birlikte bütün Aşavanlar (hakikat yolunu takip edenler), övgüyü
hak eden büyük dindarlar da bu sıfata layık görülebilmektedir. Avesta’da, ruhi ve
dünyevi izedlerden söz edilmektedir. Ahuramazda ruhi izedlerin lideri, Zerdüşt ise
dünyadaki izedlerin önderidir. Bunlardan her biri maddi ve manevi anlamda, yaradılışın
ve yaşamın düzenlenmesinde Ahuramazda’ya yardım etmektedirler. İzedlerin adları
dualarda okunarak onlardan övgüyle bahsedilir ve yardım istenir.7
Zerdüşt inancına göre
gerek Ahuramazda’nın yanında bulunan ruhi izedler gerekse dünyada Zerdüşt’ün yanında
olan cismani izedler, bir nevi kutsal özelliklere sahip olarak görülmektedir. Hatta bunlar
Ahuramazda’ya yaratma işinde bilfiil yardım etmektedirler. Bu durumda cismani
varlıklar olan bazı insanlara da kutsiyet atfedildiği görülmektedir.
Eski Fars toplumunda İmparatorluğun temelinde, Ahuramazda’nın temsilcisi
sayılan Büyük Kral’a sadakat esası bulunmaktaydı. Büyük Kral birinci kişiydi ve devlet
kuvvetlerinin merkeziydi. Kendisine Krallar Kralı denilirdi. Büyük Kral, Mısır
Firavunları gibi yeryüzünde bir Tanrı değildi. Fakat alelade bir insan da değildi. Fars
kralları ile Ahuramazda arasında doğrudan özel bir ilişki söz konusuydu.
Ahuramazda’nın yeryüzünde vekili olarak ismen ve şahsen seçmiş olduğu müstesna bir
şahsiyet, kadiri mutlak bir hükümdardı. Kendisine kudret veren Ahuramazda’nın rıza ve
iradesiyle hüküm sürüyordu. Bu itibarla hükümdarlığı hiçbir şekilde sınırlandırılmış

5 Heredot Tarihi, s. 292.
6 Ammara, İslam Devleti, s. 13-14.
7 Tığlı, Asiye, Zerdüşt Hayatı ve Öğretisi, Beyan Yayınları, İstanbul 2004, s. 202.
Fatih Topaloğlu
75
değildi. Dolayısıyla Kralın ağzından çıkan sözler göklerin kanunu ve şeriatı oluyordu.
Devlete, hükmü altındaki toplulukların geleceğine dair bütün kararlar, bütün emirler,
yasaklar için tek kaynaktı. Küçük krallara hükümdarlık vermek onun hakkı ve yetkisi idi.
I. Darius, Nakş-ı Rüstem kitabesinde “Ahuramazda, yeryüzü nizamının bozulduğunu
görünce onu bana havale etti. Ben de yeryüzüne nizam verdim” diyerek, kuvvet ve
kudretini Tanrı’dan aldığını açıkça ifade etmektedir. Bu anlayış Sasaniler devrinde
basılmış sikkeler ve taş kitabelerde de görülmektedir. Nitekim Erdeşir ve ondan sonra
gelen şahların, kendilerinin Tanrı soyundan geldiklerini belirten yazılar bulunmaktadır.
Bisütun ve Nakş-ı Rüstem’de, Taht-ı Cemşid’de I. Darius’u tasvir eden kabartmalarda
kralın başının üstünde ferveher bulunduğu, I. Darius’un da Ahuramazda’ya takdim ve
tazim işareti olarak sağ elini havaya kaldırdığı görülmektedir. Bütün bunlar Kralın
Ahuramazda’dan güç aldığını göstermektedir.8
Ahuramazda, kralı doğruyla yanlışı ayırt edebilecek kavrayışta ve yetenekte
yaratmıştır. Onu adaletin koruyucusu yapmıştır. Kral sosyal düzeni devam ettirendir.
Kendisini kontrol edebilir, düşüncesizce hareket etmez. Doğru bir şekilde ödüllendirir,
doğru bir şekilde cezalandırır. Sadece manevi özellikleri değil fiziksel özellikleri de
üstündür. İyi ata biner, iyi ok atar, iyi mızrak kullanır.9
Kralın kutsallığı anlayışı İslam’dan önceki son İran imparatorluğu olan Sasanilerde
de geçerliydi. Sasani şahları, normal insanlardan çok üstün ve kutsal kabul edilirlerdi.
Mesela, Hüsrev Perviz’in huzuruna çıkmak isteyen kişinin, nefesi şahlığın yüceliğine
bulaşmasın diye görüşmeden önce “Pitidan” denilen bir mendille ağzını kapatması
gerekirdi. Şahıs içeri girerek hemen secde halinde toprağa eğilir ve Şah izin vermeyince
kalkmazdı. Kalktıktan sonra eli ile selam verir ve konuşma izni verildikten sonra Şah’a
övgü dolu sözler söyler ve en önemlisi “siz ilahi varlık” veya “ilk insan” diye hitap
ederdi.10 Bu nedenle şahlar ülkenin bütün işlerinde her istediklerini yapabildikleri sınırsız
Tanrısal bir yetkiye sahip olarak görüyorlardı. Bazen meşveret yapıyorlarsa da bu
göstermelikti. Başkalarının düşünce ve görüşlerine asla aldırış etmiyorlardı. Anuşirvan’ın

8 Günaltay, M. Şemseddin, İran Tarihi I En Eski Çağlardan İskender’in Asya Seferine Kadar, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara 1948, 260-261; Meşkûr, Muhammed Cevad, Tarih-i İran-ı Zemin, İntişarat-ı
İşraki, Çap-ı Sevvom, Tahran 1366/1987, s. 32.
9 Kuhrt, Amélie, The Ancient Near East c. 3000-330 BC, Routledge Publications, London 1995, II, 681-
682.
10 Mansel, Arif Müfid, Eski Doğu ve Ege Tarihinin Ana Hatları, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Yayınları, İstanbul 1945, s. 191.
Eski İran’daki Yarı Tanrı-Kral Anlayışının Şii İmamet İnancına Etkisi
76
bir şuraya davet etmiş olduğu kâtibinin, karşı bir görüş ileri sürdüğü ve Şah’ı eleştirdiği
için kalemlikle (hokka) vura vura öldürüldüğü rivayet edilmektedir.11 Sasani şahları sahip
oldukları sınırsız kudretin Tanrı tarafından verildiğini ve hiç kimsenin bunu alma ve
kısıtlama yetkisi olmadığını düşündüklerinden kendileri için “Şehinşah” (Krallar Kralı)
ünvanını kullanırlardı. Sasanilerde bu ünvanı ilk defa kullanan Erdeşir’dir. Çünkü Sasani
devletinde tacı takdis ve tazim gösterişleriyle kuşatılan ilahi bir varlıktan başkası
giyemezdi. 12
2. Yarı Tanrı-Kral Anlayışının İmamete Etkisi
İslam’dan sonraki süreçte Halife Mansur zamanında (754-755) Bağdat’ta yeni bir
başkentin kurulmasıyla İslam’ın siyasal ve kültürel merkezi Doğu’ya kaymaya, eski
İran’ın patrimonyal uygarlıklarının birçok özelliği Müslümanlara tesir etmeye başladı.
Halife, zamanla ilahi otoritesini güçlendirdi, ordusuna ve kişisel bürokrasisine dayanan
emperyal bir otokrata dönüştü. el-Mansur, el-Mehdi, el-Hadi gibi aldığı yeni
unvanlarla13, belki de İranlı Müslümanlara eski yarı kutsal krallarını anımsatarak otoritesi
altındaki birliğini sağlamlaştırmayı hedefledi.
Yarı Tanrı-kral anlayışının Şia’ya aksetmesinde Yemenli Arapların rolünü göz ardı
etmemek gerekir. Zira ilk Şiiler arasında yer alan birçok kimsenin, tarihi geçmişleri bin
yıla kadar uzanan, insanüstü özelliklere sahip karizmatik liderlik esasına dayalı
hükümdarlıkla yönetilen Güney Arabistan asıllı Yemenli Arap kabilelerinden olduğu
kabul edilmektedir. Watt’a göre Yemen, hükümdarlığın babadan oğula miras yoluyla
geçtiği ailelerin ülkesidir. Hükümdarlar ise kendilerini hem maddi hem manevi otoritenin
sahibi yapan birtakım vasıfları taşıyan kişiler olarak görmektedirler. Bu siyasi geleneğe
mensup Yemenli Araplar, «ilahi krallar» anlayışı içinde uzun yıllar yaşadılar.
Belleklerinde böyle bir geçmişi olan bu kabileler, yeni yerleşim yerleri olan Kufe’de, ilk
tecrübeleri olan olağanüstü bir lider yönetimi anlayışıyla yaşamayı arzu ettiler. Böylece
zamanla, eski kültürlerinin derin etkileri içinde krallarında ilahilik niteliği gören
toplumlar, eski krallarına nasıl bakmışlarsa, bu anlayışın etkisiyle «imam-ı masum» yani

11 Rafsancani, Haşimi-Cevad Bahuner-Seyyid Hüseyin Nasr, Cahiliye ve Günümüzde Din Gerçeği, çev.
Hasan Çiftçi-Nimet Yıldırım, İhtar Yayıncılık, Erzurum trz., s. 36. (Murtaza Ravendi, Tarihi İctimai-yi
İran, I, 459’den naklen.)
12 Petrushevsky, Ilya Pavlovich, Islam in Iran, çev. Hubert Evans, The Athlone Press, London 1985, s. 23;
Frye, Richard N., The Heritage of Persia, The World Publishing Company, Cleveland 1963, s. 40.
13 Turner, Bryan S., Max Weber ve İslam –Eleştirel Bir Yaklaşım-, çev. Yasin Aktay, Vadi Yayınları,
Ankara 1991, s. 122.
Fatih Topaloğlu
77
karizmatik lider fikrini oluşturdular. Böyle bir imam etrafında yeni bir toplum modeli
meydana getirip devlet olmak gibi siyasi, eski inançlarını diriltmek gibi dini bir amaca
yöneldiler.14 Öte yandan Farslılar krallıkla idare edilmeye ve krallığın veraset yoluyla
yine kral ailesine geçmesine alışmışlardı. Kendi krallarına kutsal bir nazarla bakıyorlardı
ve aynı anlayışı Hz. Ali ve evladına da uyguladılar. İmama itaatin önde gelen vazife ve
ona itaatin Allah’a itaat etmek olduğunu söylediler. Bu yüzden halifenin seçimle
gelmesine bir anlam veremiyorlardı. Hz. Peygamber ahirete intikal etmiş ve arkasında
erkek evlat bırakmamıştı. Öyleyse amcası oğlu Ali b. Ebi Talib ondan sonra gelmeye
daha layıktı. Dolayısıyla Ebu Bekir, Ömer ve Osman gibi halifeler onun hakkı olan
hilafeti gasp yoluyla almışlardı.15
Eski İran’ın yarı Tanrı-kral anlayışının biraz değişiklik göstererek yüzyıllar sonra
bile İran toplumunda şahların dini güçlerini kullanarak otoritelerini kabul ettirme anlayışı
şeklinde devam ettiği görülmektedir. Eski İran’daki hükümdarın kutsallığı anlayışı,
İranlıların yeni dininde imamların kutsallığına dönüşmüş ve bu düşünce Şia tarafından
işlenip geliştirilmiştir. Genellikle bu fikirler eski İranlıların gnostik unsurlarla bezediği
kökleri eski Babilon’a kadar giden kendi krallarına atfettikleri birtakım üstün vasıfların
imamlarda yeniden ortaya çıkması olarak görülmektedir. Zira Şia’ya göre imamların
beşeri ilimleri iktibas etmedikleri, doğrudan doğruya Tanrıdan aldıkları inancı
bulunmaktadır16 ki bu eski İran’da kralın Tanrıyla doğrudan ilişkisi özelliğini
hatırlatmaktadır. Sasani kralının kızının Hüseyin’le evlendiği göz önünde bulundurulursa,
Hz Ali’nin İranlı taraftarlarının hilafet ve imamete karşı tavırlarının değerlendirilmesi
kolaylaşacaktır. Bazı Şii fırkaların Hz. Ali’nin ulûhiyetine inandıkları gerçeği de
imamların Peygambere haleflik konusundaki kutsal hakları şeklindeki anlayışın
Arabistan’a Sasani/Fars kanalıyla sızdığı teorisini desteklemektedir.17 Sebeiler arasında

14 Watt, W. Montgomery, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, çev. Ethem Ruhi Fığlalı, Birleşik
Yayıncılık, İkinci Baskı, İstanbul 1998, s. 48-52; Benli, Benli, Yusuf, Fars-Şia İlişkisi (H. II. Asır),
Nehir Yayıncılık, Malatya 2006, s. 23-24 (Montgomery Watt, “Shi’ism under The Umayyads”, Journal
of the Royal Asiatic Society, London 1960, s. 160-161’den naklen), Hakyemez, Cemil, “İmamiyye
Şiasında İsmet İnancı –İlk Tezahürleri, Teşekkülü ve İtikadîleşmesi”, Marife Dergisi, Konya 2007,
VII/I, 171.
15 Ebu Zehra, Muhammed, İslam’da İtikadi, Siyasi ve Fıkhi Mezhepler Tarihi, çev. Sıbğatullah Kaya, Şura
Yayınları, İstanbul trz., s. 44-45.
16 Vloten, Gerlof Van (1866-1903), Emevi Devrinde Arap Hâkimiyeti Şia ve Mesih Akideleri Üzerine
Araştırmalar, çev. Mehmed S. Hatiboğlu, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara
1986, s. 50.
17 Abid, Seyyid Abid Ali, “Şiilerin Siyasi Düşüncesi”, çev. Yusuf Ziya Cömert, İslam Düşüncesi Tarihi,
ed. M. Şerif, İnsan Yayınları, İstanbul 1990, II, 365.
Eski İran’daki Yarı Tanrı-Kral Anlayışının Şii İmamet İnancına Etkisi
78
ilahlığın Ali’ye ve ondan sonra gelecek olan imamlara hulul ettiği görüşü bulunmaktadır.
Bu inanç, ilahların bir kısım insanlara hulul ettiğine inanan eski İran dinlerinin
inançlarıyla benzerlik göstermektedir. Bunlara göre ilahlık imamdan imama sırayla
geçmektedir.18
Bu bağlamda eski İran dini düşüncesi, Şiilik içinde mütalaa edilen birçok siyasi ve
dini fırkaların farklı yapısal özellikler kazanmasına da tesir etmiştir. Genelde Şiiliğin
imamet anlayışında imamlığın veraset yoluyla geçmesi ve imamların masumiyeti
meselesini Zerdüştlükle ilişkilendirmek mümkündür. Zira Zerdüştlüğe göre din adamları,
Tanrı ile doğrudan irtibatlarından dolayı yanılmaz ve hata yapmaz, kabul ediliyordu.19
Diğer taraftan Sasani Devleti’nin kurucusu olan Erdeşir’in dedesi Sasan’ın, Anahita
Âteşkedesi’nde dini bir başkan olduğu ondan sonra da Erdeşir’in din işleriyle ilgilendiği
ve sonradan isyan başlatarak gücünün zirvesine ulaştığı görülmektedir. Böylece din ve
devlet işlerini bir arada yürüten Sasani devlet geleneğinin, Şii düşüncesindeki imamet
anlayışıyla, hilafeti de içine alan bir kurum olarak varlığı sürdürmesi söz konusudur.
Diğer taraftan Sasani devletinde hiyerarşik olarak süregelen şahlık kurumu babadan oğula
geçmektedir. Şii düşüncesinde de imametin babadan oğula geçtiği görülür. Şii düşünce
sisteminin temelindeki bu gibi anlayış ve uygulamaların Fars/Sasani karışımı olmasının
nedeni bir kültür etkileşimidir.
20 Bu konuda benzer görüşlere sahip olan Ebu Zehra’ya
göre de Farslılar her ne kadar İslam’ı kabul etseler de kendi kültür zenginliklerini
yaşatacak derecede güçlü bir bilince sahiptiler. İslami düşünceyi kendi kültürleri ile
yoğurarak benimsemişler, onu kendi varlıklarının ve yaşamlarının bir parçası haline
getirmişlerdir. Bunun neticesinde teolojisinin oluşumu sürecinde Şiiler, imamet ve bunun
miras yoluyla devri konusunda Farslıların krallık anlayışının etkisinde kalmışlardır.
21
Netice olarak diyebiliriz ki İslam’ın yayılmasıyla birlikte üç medeniyete (Mısır,
Roma, Sasani) mensup insanlar Müslüman olmuşlar, eskiden mensup oldukları din ve
kültürlere ait unsurları ister istemez yeni din anlayışlarına yansıtmak durumunda
kalmışlardır. Fars/Sasani kralları karizmatik kişilikleri ve otoriteleriyle kutsallık atfedilen
şahıslar olmuşlardır. İnsan topluluklarının derinliklerinde mevcut olan bu anlayış, Sasani

18 Ebu Zehra, Mezhepler Tarihi, s. 47.
19 Bayrakdar, Mehmet, İslam Felsefesine Giriş, TDV Yayınları, Ankara 1997, s. 66; “İslam Düşüncesi:
Etkilenmesi ve Etkisi”, İslamiyat Dergisi, VII/II, 31.
20 Ahmedov, Şahin, Sasani Kültürünün Şia’nın Teşekkülündeki Rolü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi) Ankara 2001, s. 80.
21 Ebu Zehra, Muhammed, Mezhepler Tarihi, s. 45.
Fatih Topaloğlu
79
krallarının insanüstü varlıklar gibi görülmesine neden olmuştur. İslam fethinden sonra bu
bölgelerde yaşayan halkın inançları Araplara da etki etmiş, böylece her iki toplum
etkileşime uğramıştır. Dolayısıyla H. II. asırda tarih sahnesine çıkan Şiilik daha çok Fars
kültür ve medeniyetinin izlerini taşımaktadır. Bu nedenle Şia’nın imamet nazariyesinin
temelinde ‘yarı Tanrı-kral’ kültürünün önemli ölçüde etkili olduğunu düşünmekteyiz.22
Çünkü İranlılar iktidarın veraset sistemiyle el değiştirmesine alışık bir halktı. Üstüne
üstlük kralın yarı Tanrı olarak kabul edilmesi ve Ahuramazda’dan emir alması, onları
yeni dinlerinde imamet meselesinde de benzer bir anlayışa sevk etmiştir.23 Kralın
kutsallığı anlayışı, Şia’da imamların masumiyeti ve onlara da kutsiyet atfedilmesine
dönüşmüştür. İbadetlerde ve sair zamanlarda okunan dualarda imamların isimleri sık sık
zikredilerek onlardan yardım istenmeye çalışılmış ve Allah’a ulaşmada onlara tevessül
edilmiştir.
Sonuç
İranlıların İslam öncesi devlet ve imparatorluk tarihlerine ve bu devirlerde yaşayan
milletlerinin kültürel tarihine bakıldığında, kral, imparator ya da şah, adına ne derse
denilsin en tepedeki otorite sahiplerinin, ilahi güçlerle doğrudan ilişkilendirildiği,
bunların bazen Tanrı, bazen onun yeryüzündeki temsilcisi bazen de Tanrı’nın güçleriyle
donatılmış yarı Tanrılar olduklarına inanıldığı görülmektedir. Kendilerine yöneltilen bu
ilahi vasıfların krallar tarafından tebaaları üzerindeki otoritelerini koruma ve
sağlamlaştırma adına büyük bir güç olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. İslam sonrası
dönemde, Hz. Peygamber’in vefatını müteakiben İslam toplumunun dini ve siyasi
liderliğinin Hz. Ali ve soyuna Allah tarafından bir emir olarak verildiğine inananlar,
eskiden Zerdüşt iken sonradan Müslüman olan İranlıların da aralarına katılmasıyla bunu
İmamet adıyla kurumsallaştırmıştır. Özellikle İranlıların kendi tarihlerinden gelen yarı
kral Tanrı anlayışının tesirinden sıyrılamamışlar ve geçmişte krallarına atfettikleri ilahi
özelliklerin benzerlerini İmamlara da yükleme yoluna gitmişlerdir. İmamların tavsifinde
kullanılan insanüstü birçok özellik bu kutsallaştırma çabasının bir ürünü olarak

22 Onat, Hasan, “İnanç Esaslarının Sistemleşmesinde Kuran’ın Rolü”, I. Kur’an Sempozyumu TebliğlerMüzakereler,
Bilgi Vakfı Yayınları, Ankara 1994., s. 428; Ahmedov, Sasani Kültürünün Şia’nın
Teşekkülündeki Rolü, s. 30.
23 Dozy, Reinhart Pieter Anne, İslam Tarihi, çev. Abdullah Cevdet, sad. Vedat Atila, Gri Yayınevi,
İstanbul 2006, s. 187; Rayyis, Ziyauddin, İslam’da Siyasi Düşünce Tarihi, çev. İbrahim Sarmış, Nehir
Yayınları, İstanbul 1995, s. 68-69.
Eski İran’daki Yarı Tanrı-Kral Anlayışının Şii İmamet İnancına Etkisi
80
görünmektedir. Bu bakımdan kanaatimizce, Şii İmamet inancı, eski İran’da var olan yarı
Tanrı Kral anlayışından önemli ölçüde etkilenmiştir.
Kaynakça
Abid, Seyyid Abid Ali, “Şiilerin Siyasi Düşüncesi”, çev. Yusuf Ziya Cömert, İslam
Düşüncesi Tarihi, ed. M. Şerif, İnsan Yayınları, İstanbul 1990, II.
Ahmedov, Şahin, Sasani Kültürünün Şia’nın Teşekkülündeki Rolü, (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi) Ankara 2001.
Ahmetoğlu, Şahin, “İslam Mezhepleri Tarihi’nde Karizmatik Liderlik Anlayışı: Hz. Ali
Örneği”, Milel ve Nihal İnanç Kültür ve Mitoloji Araştırmaları Dergisi, EylülAralık
2010, Cilt 7, Sayı 3, s. 171.
Ammara, Muhammed, İslam Devleti, çev. Ahmet Karababa-Salih Barlak, Endülüs
Yayınları, İstanbul 1991.
Bayrakdar, Mehmet, İslam Felsefesine Giriş, TDV Yayınları, Ankara 1997.
.........“İslam Düşüncesi: Etkilenmesi ve Etkisi”, İslamiyat Dergisi, VII/II, 21-42.
Benli, Yusuf, Fars-Şia İlişkisi (H. II. Asır), Nehir Yayıncılık, Malatya 2006.
Dozy, Reinhart Pieter Anne, İslam Tarihi, çev. Abdullah Cevdet, sad. Vedat Atila, Gri
Yayınevi, İstanbul 2006.
Ebu Zehra, Muhammed, İslam’da İtikadi, Siyasi ve Fıkhi Mezhepler Tarihi, çev.
Sıbğatullah Kaya, Şura Yayınları, İstanbul trz.
Frye, Richard N., The Heritage of Persia, The World Publishing Company, Cleveland
1963.
Günaltay, M. Şemseddin, İran Tarihi I En Eski Çağlardan İskender’in Asya Seferine
Kadar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1948.
Hakyemez, Cemil, “İmamiyye Şiasında İsmet İnancı –İlk Tezahürleri, Teşekkülü ve
İtikadîleşmesi”, Marife Dergisi, Konya 2007, VII/I, 167-192.
Heredot Tarihi, çev. Perihan Kuturman, Hürriyet Yayınları, İstanbul 1973.
Kadiyani, Abbas, Ferheng-i Cami-i Tarih-i İran, İntişarat-ı Aron, Çap-ı Çaharrom,
Tehran 1381, I.
Kuhrt, Amélie, The Ancient Near East c. 3000-330 BC, Routledge Publications, London
1995, II.
Mansel, Arif Müfid, Eski Doğu ve Ege Tarihinin Ana Hatları, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1945.
Fatih Topaloğlu
81
Meşkûr, Muhammed Cevad, Tarih-i İran-ı Zemin, İntişarat-ı İşraki, Çap-ı Sevvom,
Tahran 1366/1987.
Onat, Hasan, “İnanç Esaslarının Sistemleşmesinde Kuran’ın Rolü”, I. Kur’an
Sempozyumu Tebliğler-Müzakereler, Bilgi Vakfı Yayınları, Ankara 1994.
Petrushevsky, Ilya Pavlovich, Islam in Iran, çev. Hubert Evans, The Athlone Press,
London 1985.
Rafsancani, Haşimi-Cevad Bahuner-Seyyid Hüseyin Nasr, Cahiliye ve Günümüzde Din
Gerçeği, çev. Hasan Çiftçi-Nimet Yıldırım, İhtar Yayıncılık, Erzurum trz.
Rayyis, Ziyauddin, İslam’da Siyasi Düşünce Tarihi, çev. İbrahim Sarmış, Nehir
Yayınları, İstanbul 1995.
Tığlı, Asiye, Zerdüşt Hayatı ve Öğretisi, Beyan Yayınları, İstanbul 2004.
Turner, Bryan S., Max Weber ve İslam –Eleştirel Bir Yaklaşım-, çev. Yasin Aktay, Vadi
Yayınları, Ankara 1991.
Vloten, Gerlof Van (1866-1903), Emevi Devrinde Arap Hâkimiyeti Şia ve Mesih
Akideleri Üzerine Araştırmalar, çev. Mehmed S. Hatiboğlu, Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1986.
Watt, W. Montgomery, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, çev. Ethem Ruhi Fığlalı,
Birleşik Yayıncılık, İkinci Baskı, İstanbul 1998.

Konular