ŞEYHÎ DİVÂNI’NDAKİ GAZELLERDE YER ALAN PEYGAMBERLERE AİT UNSURLAR

99
ŞEYHÎ DİVÂNI’NDAKİ GAZELLERDE YER ALAN PEYGAMBERLERE AİT
UNSURLAR
Elements About Prophets in Şeyhi’s Gazels
Sümeyra ÇOMOĞLU*
Özet
14. yüzyılın sonu ile 15. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Şeyhî, Klâsik Türk şiirine katkı
sağlayan önemli şâirlerden biridir. Şeyhî divanı tedkik edildiğinde zengin bir muhtevaya sahip olduğu
görülecektir. Biz de Şeyhî’nin gazellerinde geçen peygamberlerin nasıl ve hangi bağlamda yer aldığını
tespit etmeye çalıştık. Önce kısaca Şeyhî’ nin hayatı ve edebî kişiliğine dair bilgiler verilmiş, sonra
peygamber kıssalarına nasıl yer verildiği irdelenmiştir. Şâirin gazellerinde peygamberlere ait isimlerin
bulunduğu beyitlerin tamamı tespit edilip değerlendirilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de yer alan peygamber
kıssaları kısaca anlatılmış ve Şeyhî’nin şiirinde bu kıssaların hangi bağlamda kullanıldığı araştırılarak
tespit edilmeye çalışılmıştır. Divanda isimleri geçen peygamberlerin beyitlerde yer alma sıklığı grafik ve
tablo şeklinde gösterilmiştir. Beyitlerde bulunan ayetler de ayrıca tespit edilerek mealleri verilmiştir.
Makale içerisinde peygamber isimleri alfabetik sıra takip edilerek verilmiş ve Şeyhî’nin Peygamber
kıssalarını, bir mücevher titizliğiyle işlemesi gözler önüne serilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Şeyhî, Kur’an, Klasik Türk şiiri, gazel, peygamber, mitoloji.
Abstract
Şeyhi who lived in the end of the 14th and the first half of the 15th century, is one of the most
important poets that contributed to Classical Turkish poetry. When scrutinised to Şeyhi's divan, having a
rich content will be seen. So, we tried to identify how and which context that prophets take place in
Şeyhi's ode. At the beginning of our study, we gave brief information about Şeyhi's life and his literary
personality. Then placement of the prophets' tales were scrutinised. All of the couplet in the poet's ode
that includes names of prophets were identified and examined. Prophet's tales that is in the verse of
Koran were given briefly and tried to identify context that how these tales are used in Şeyhi's poem.
Prophets that are emphasized in divan of mentioning frequency in couplets is shown as graphs and
tables. Also, verses in couplets were identified and given their meanings. In article, prophets' names were
listed in alphabetical order. Şeyhi's tales of prophets that are processed as a lapidary were displayed.
Key Words: Şeyhi, Koran, Classical Turkish poetry, ode, prophet, mythology.

*
Arş. Gör., Fatih Üniv. Fen-Edeb. Fak. Türk Dili ve Edeb. Böl. El-mek: sumeyra.yolbir@outlook.com
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
100
1. Hayatı
Şeyhî’ nin hayatına dâir bilgileri Heşt Behişt,
1
Latîfî tezkiresi2
ve diğer tezkirelerden,
Faruk Kadri Timurtaş’ın İslâm Ansiklopedisi’ndeki “Şeyhî”3 maddesinden, yola çıkarak elde
etmek mümkündür. Asıl adı Yusuf Sinâneddin’dir.4 Bunun nedeni isminin bazı kaynaklarda
Yusuf, bazılarında ise Sinan olarak yer almasıdır denilebilir.5 Tahminen I. Murad zamanında
1371-1376 yılları arasında Germiyanoğulları Beyliği’nin merkezinde Kütahya’da doğmuştur.
Şâir Yusuf Sinâneddin, Sultan I. Murad, Yıldırım Bayezid, Süleyman Çelebi, Çelebi Sultan
Mehmed ve II. Murad devirlerinde yaşamıştır. Şâir, tıp alanındaki ününden dolayı “Hekim
Sinan” olarak da bilinir.6
“Şeyhî” mahlasını ise Hacı Bayram Velî’ye intisabından sonra
almıştır.7
Eğitimine doğduğu topraklarda yani Germiyan Beyliği’nde başlamış, birçok bilginden ve
şâir Ahmedî’den ders almıştır. Bilgisini ilerletmek amacıyla İran’a giderek birçok bilimin yanı
sıra tasavvuf ve tıp alanında da geniş bilgiler elde etmiştir.8
İran’dayken Seyyid Şerif-i Curcânî
ile birlikte okumuş, tasavvuf büyükleriyle temas içinde olmuştur.9
Şâirin ecza ve hekimlik üzerine bir dükkânı olduğu bilinmektedir. Özellikle göz
hastalıklarında uzman oluşu, Osmanlı Devleti’nin ilk “reis-i etibba”sı ünvanını alması da önemli
hususlardandır. Şâir çoğu zaman değerinin yeterince bilinmediğinden yakınmış, devrinden ve
muhitinden şikâyetçi olmuştur. Bunu eserlerinde de dile getirmekten çekinmemiştir.10 Ancak
karakterini tam olarak resmedebilmek için elimizde yeterli bilgi bulunmamaktadır.11
Şeyhî’nin ölüm tarihi ile ilgili çeşitli görüşler öne sürülmekle birlikte 1431 civarında
Kütahya’da vefat ettiği sanılmaktadır. Mezarı Dumlupınar’ın Çiftepınar Köyü yakınlarındadır.12

1 KUT, Günay (1978): Heşt Bihişt The Tezkire By Sehî Beg, Harvard University. s.168-170.
2
İSEN, Mustafa (1999): Latîfî Tezkiresi, Akçağ Yayınları, Ankara: s. 431-437.
3 TİMURTAŞ, Faruk, Kadri (1968): “Şeyhî” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, Cüz.115,
İstanbul: s. 474-479.
4
İSEN, Mustafa ve KURNAZ, Cemal (1990): Şeyhî Divanı, Akçağ Yayınları, Ankara: s.11.
5
Türk Dünyası Edebiyat Tarihi (2004): AKM Başkanlığı Yayınları, C. 5, İstanbul: s. 22.
6TİMURTAŞ, Faruk, Kadri (1968): “Şeyhî” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, Cüz.115, İstanbul:
s. 474-479.
7 KARACAN, Turgut (2005): Şeyhî (Yaşamı, Yapıtları, Kimi Şiirlerinin Açıklamaları), Deniz Kültür
Yayınları, Samsun: s. 36.
8 KARACAN, Turgut (2005): Şeyhî (Yaşamı, Yapıtları, Kimi Şiirlerinin Açıklamaları), s. 36.
9 TİMURTAŞ, Faruk, Kadri (1968): “Şeyhî” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, s. 474.
10 KARACAN, Turgut (2005): Şeyhî (Yaşamı, Yapıtları, Kimi Şiirlerinin Açıklamaları), s. 37.
11 TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1968): Şeyhî Hayatı ve Eserleri Eserlerinden Seçmeler, Edebiyat Fakültesi Basımevi,
İstanbul: s. 71.
12 TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1968): Şeyhî Hayatı ve Eserleri Eserlerinden Seçmeler, s. 476
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
101
2. Edebî Kişiliği
Şeyhî’nin edebî kişiliği hakkında, Halit Biltekin “Şeyhî Divânı (İnceleme Tenkitli MetinDizin)”
adlı doktora tezinde kapsamlı bir şekilde bilgi vermiştir. Biltekin önce Latîfî, Âşık
Çelebi, Sehî, Hasan Çelebi, Gelibolulu Ali gibi tezkirecilerle Gibb, Faik Reşad, Bursalı
Mehmed Tahir ve Fuad Köprülü’nün Şeyhî’nin edebî yönü hakkında verdiği bilgileri aktarmış,
ardından Şeyhî’nin şiir hakkındaki görüşlerine yer vermiştir. Bu bilgilerden genel olarak
Şeyhî’nin Anadolu şairlerinin önde gelenlerinden, şiir söyleme gücüne sahip, övgüye layık bir
şair olduğu, ancak mesnevi alanında daha büyük bir şöhret kazandığı anlaşılmaktadır.
Şeyhî, şiirin hikmetle dolu olmasını önemle vurgulamaktadır. Şairlerin fesahat ve belagat
konularını iyi bilmeleri gerektiğini ifade ederek, bazen uhrevi düşünceler sebebiyle şiirlerini
kuru bir söz olarak değerlendirdiğini bazen de ruhî sıkıntılara girerek şiir söylemekten
utandığını ifade eder. Fakat yine de şairlik gücünün farkında olduğunu, şiirde Ahmedî tavrını
bırakıp Selmân-ı Saveci’ye ulaştığını ve Türk şiirinin Selmân’ı olduğunu, şiirlerinin sihr-i helâl
özelliği taşıdığını ifade eder.
Eserlerinde tasavvuf izlerine bolca rastlanılan Şeyhî’nin bilfiil şeyhlik yaptığına dair
kaynaklarda açık bir kayda rastlanmamaktadır. Bu konuda çelişkili ifadeler vardır. Lâtifî, şâiri
“Hacı Bayram Velî’nin halifesi” olarak belirtmiş olsa da, gerçekte onun bu görevi ifa etmediğini
kaydetmektedir.13 Germiyan hanedanı ve Osmanlı sultanları ile devamlı münasebeti bulunan
şairin, hayatını hekimlik ve eczacılık yaparak kazanması göz önüne alındığında, Şeyhi’nin
tekkede postnişin olduğunu düşünmek zayıf bir ihtimaldir.14
Ali Nihat Tarlan’a göre Şeyhî’nin felsefesi İslam temeline, kısmen de tasavvuf anlayışına
dayanmaktadır. Tasavvuf vadisinde az da olsa sınırları olmayan bir tefekküre yükselebilen
Şeyhî’nin eserlerinde verdiği mesajlar şu şekilde özetlenebilir: “Dünyanın nakşına
aldanmamalıdır. En ziyade ikbale mazhar olanlar nihayet mahvolup gitmişlerdir. Dünyada
mücerret olan yani fani zevklere kıymet vermeyen insan bahtiyardır. Bu faniliğin arkasında
ebedî olan ilâhî varlığa inanmalı; iradesini kâinatın umumi ahengine uydurmalıdır. İnsan
kendisinde tecelli eden ilâhî hakikat nokta-i nazarından en büyük kıymeti temsil eder. Her iş
mukadderdir. Bununla beraber Allah’ın emirlerini tamamı ile yerine getirmeli ve şükretmelidir.
Hayat fanidir. Saadet ve gençlik de fanidir. Ecel bir gün her şeyi mahvedecektir. Binaenaleyh
hayatı zevk ve safa ile geçirmelidir. Mazi geçmiştir. Gelecek malum değildir. Hâli hoş

13DALBUDAK, Duygu (2008): Kadı Burhaneddin İle Şeyhî’nin Gazellerinin Din Ve Tasavvuf Açısından
Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi, Edirne, s. 12.
14 TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1968): Şeyhî Hayatı ve Eserleri Eserlerinden Seçmeler, s. 475.
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
102
geçirmekten daha akıllıcasına bir hareket yoktur. Zevk ve safa mevsimi bahardır. Bu mevsimde
fırsatı kaçırmamalıdır. Eğer bu zevk ve safa bir günah ise Allah onu affeder. O kerimdir. Aşk ile
geçmeyen ömür hebâ olmuş demektir”.15
Şeyhî’nin gazellerinde Eski Anadolu Türkçesi’nin özellikleri görülür. Ancak Şeyhî’de
çok sayıda arkaik Türkçe kelimelere de rastlanır. Konuşma dilindeki sadeliğe yaklaşan
söyleyişler ve sıkça kullandığı deyimler de dikkati çeker. İran’da almış olduğu eğitim sebebiyle
şiirlerinde Farsça etkisi de görülmektedir.16 Aruz kusurlarının varlığı ise yaşadığı dönemin dil
özelliklerinden dolayıdır. Her şeye rağmen şâir, kaleme aldığı eserlere Türkî libas giydirmeyi
başarmıştır.17
Şeyhî, Ahmed Paşa başta olmak üzere Fuzûlî’ye kadar tesir etmiş şâirlerdendir. Ahmed
Paşa, Necâtî, Fuzûlî ve Bâkî tarafından şâire nazireler yazılmıştır.18
Eserleri:
a. Harnâme: Mesnevi nazım şekliyle kaleme alınan bu eser, Faruk Kadri Timurtaş
tarafından “Şeyhî’nin Harnâmesi” 1971 yılında basılmıştır.
b. Hüsrev ü Şîrîn: Mesnevi nazım şekliyle kaleme alınan bu eser, 1913 yılında A.
Samayloviç tarafından bulunmuştur. Eseri Ananiasz Zajaczkovvski metin, tıpkıbasım ve sözlük
olmak üzere üç cilt olarak neşretmiştir. Ayrıca Necmettin Hacı Eminoğlu tarafından imlâ, ses ve
şekil özellikleri üzerinde bir inceleme ile birlikte kaleme alınmıştır. Faruk Kadri Timurtaş
tarafından da “ Şeyhî’nin Hüsrev ü Şirin’i (İnceleme-Metin)” 1980 yılında yayımlanmıştır.
c. Dîvân: Millet Kütüphanesi Ali Emirî Manzum Eserler 238 numarada kayıtlı olup 1438
tarihinde istinsah edilmiş, 1946’da Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan’ın bir incelemesiyle TDK
tarafından tıpkıbasımı yapılmıştır.19 Ayrıca divan, 1990 yılında Mustafa İsen ve Cemal
Kurnaz’ın çalışmalarıyla Akçağ Yayınları tarafından neşredilmiştir. Çalışmamızda da kullanılan
bu divanda 15 kasîde, 5 musammat, 201 gazel bulunmaktadır.20

15 TARLAN. A. Nihat (2004). Şeyhî Divanı’nı Tetkik. Akçağ Yayınları, Ankara: s.57-58.
16 BİLTEKİN, Halit (2003): Şeyhî Dîvânı (İnceleme-Tenkitli Metin-Dizin), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü (Basılmamış Doktora Tezi ), Ankara: s. LVI-LVIII.
17 Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi Eski Türk Edebiyatı Tarihi II (2007): Elma Basım, S. 5, S. 10, İstanbul: s.
363.
18 ÖZKAN, Mustafa (2009): Türk Dilinin Gelişme Alanları Ve Eski Anadolu Türkçesi, Filiz Kitabevi, İstanbul: s. 310.
19 İZ, Fahir ve KUT, Günay (1985): “Şeyhî” maddesi, Büyük Türk Klâsikleri, Ötüken-Söğüt Yayıncılık, C. 2 İstanbul:
s. 142.
20 DALBUDAK, Duygu (2008): Kadı Burhaneddin İle Şeyhî’nin Gazellerinin Din Ve Tasavvuf Açısından
Karşılaştırılması, s. 26.
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
103
3. Kur’an’da Peygamberlik ve Peygamberlerin Özellikleri
Allah (cc)’ın yeryüzünde yarattığı en değerli varlık şüphesiz ki ‘’insan’’dır. Yüce Allah,
“Biz insanı en güzel biçimde yarattık” buyurmuştur. (Tîn, 95/4)21 Allah’ın insanı en güzel bir
biçimde yaratması, ona ruhundan üflemesi, hayra ve şerre yetenekli kılması, göz, kulak, dil,
kalp, akıl, fikir ve sayısız nimetler vermesi bir gayeye yöneliktir. Hiç birisi abes ve boş yere
değildir. Bu gaye de “Allah’a ibadet etmektir”. Allah (cc), “Ben cinleri ve insanları ancak bana
kulluk etsinler diye yarattım” (Zâriyat, 51/56)22 ayeti de bunun ifadesidir. Her şey insanın huzur
ve mutluluğu içindir. İlk insandan itibaren peygamberler ve kitaplar gönderilmesinin amacı da
budur. Allah (cc) göndermiş olduğu kitap ve peygamberlerle insana doğru yolu göstermiş,
dünya ve âhiret saadetini sağlayabileceği, yolunu şaşırmayıp görevini en mükemmel bir şekilde
yapabileceği kurallar bildirmiş, peygamberleri insanlara âdeta öğretici bir rehber niteliğinde
yaratmıştır.
Peygamber; dini insanlara tebliğ eden, sözlü ve uygulamalı olarak açıklayandır.
Kur’an’da “resul” ve “nebi” kelimeleri ile ifade edilen “peygamber”, Farsça bir kelime olup
“haber getiren” demektir.23 Peygamber: “Hak katından gönderilen zat, resul, nebi24, ulak,
haberci, elçi, müjdeci25, Allah tarafından emirlerini kullarına bildirmekle görevlendirilmiş
kimse, Tanrı elçisi,
26 Peygamberlik iradeyle elde edilecek bir görev değildir. “… Allah, elçiliği
kime vereceğini en iyi bilir…’’(En’am, 6/124)27 “Peygamberlerin ilki, Âdem (a.s.)28 sonuncusu
da Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir.” (Ahzab, 33/40)29
Peygamberlerin bir kısmının ismi, Kur’an’da zikredilmiş (25 veya 28), bir kısmının ise
zikredilmemiştir. Ebu Zer’il-Ğıfârî; ‘’ Ya Rasûlallah! Nebilerin sayısı kaçtır, diye sormuş,
Rasûlüllah (sav) de 124.000 dir’’ diye cevap vermiştir.30 Peygamberlerin bir kısmı azim sahibi
büyük peygamberlerdir. Bunlar; Nuh, İbrahim, Mûsa, İsa ve Muhammed (s.a.v.)’dir.31

21YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, Huzur Yayınevi, İstanbul: s. 596.
22 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 522.
23 DEVELLİOĞLU, Ferit (2008): Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, Ankara: s. 864.
24 TULUM, Mertol (2013): Osmanlı Türkçesi Büyük El Sözlüğü Türkçesi, Kapı yay., İstanbul: s. 158.
25 TULUM, Mertol (2011): 17. Yüzyıl Türkçesi ve Söz Varlığı, TDK Yayınevi, Ankara: s. 1461.
26 AYVERDİ, İlhan (2006): Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Yayınevi, C. III, İstanbul: s. 2500.
27 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 142.
28 Ahmed b.Hanbel (1981): El-Müsned, Çağrı Yayınları, C. V, İstanbul: s. 178.
29 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 422.
30 Ahmed, C. V, s. 266. Haysemi, C. VIII, s. 210. Beyhaki Sünenü’l-Kübra, C. IX, s. 4.
31 TABERİ, Camiu’l-Beyan An Te’vilu’l-Ayi’l-Kuran, C. XXVI, s. 37. KURTUBİ, el-Cami’li Ahkami’l-Kur’an, C.
XVI, s. 220.
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
104
4. Şeyhî Divân’ında Gazellerde İsmi Zikredilen Peygamberler
İncelemelerimiz sonucunda; Şeyhî Divanı’nda isimlerini tespit edebildiğimiz
peygamberlerin beyitlerde geçme oranının daha kolay anlaşılabilmesine yönelik grafik ve
tablolar aşağıda gösterilmiştir. İsimleri zikredilen peygamberler sırasıyla; Kur’an-ı Kerim’deki
kıssalardan yararlanılarak verilmiştir. Daha sonra divandaki beyitler tespit edilerek bu isimlerin
kullanıldığı mazmun ve mitolojik unsurlar dikkate sunulmuştur.
Klasik Türk edebiyatında geçen, peygamberlere ait belirgin vasıfların yanı sıra, farklı
özelliklerin da zikredildiği beyitlerle örnekler gösterilmeye çalışıldı. Beyitlerle iktibas, telmih ya
da meal olarak verilen ayetler bilhassa belirtildi. Peygamberler alfabetik sıra takip edilerek
verildi. Aynı anlamda kullanılan beyitlerden örnekler açıklamalarıyla verilmiş olup diğer
beyitler ise bilgi olarak ‘’dipnotta’’ kaydedildi.
Divan’da Adı Geçen Peygamberler Geçme
sayısı
Hz. Âdem 1
Hz. Dâvûd 3
Hz. Eyyûb 1
Hz. Hızır 23
(İskender-Sikender ) 9
Hz. İbrâhim-Âzer 1
Hz. Îsâ-Îsî-Mesih 11
Hz. Muhammed-Ahmed 11
Hz. Mûsâ-Mûsî 7
23
11 11 11 9 9 7
4 3 3 1 1 1
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
105
Hz. Nûh 3
Hz. Süleymân 9
Hz. Ya’kûb 4
Hz. Yûsuf 11
Toplam 201
a. Hz. Âdem:
Allah’ın (cc) yoktan var ettiği Hz. Âdem, topraktan yaratılmıştır32 ve ona zatından ruh
üfürmüştür.33 Havvâ validemizi de Hz. Âdem’in kürek kemiğinden yaratmıştır.34 Âdem
peygamber Şeyhî’nin gazellerinde zatına ait olan ‘’sıdk-doğruluk’’ sıfatı ile birlikte
zikredilmiştir. Aşağıdaki beyitte geçen “safâ” kelimesi Hz. Âdem’in Safi ismine telmih olduğu
gibi “sıdk” da Hz. Âdem’in bir vasfıdır:
Âdem dedikleri kamu sıdk u safâyımış
Âlemde ol dem ıssı bir âdem bulunmadı (G. 179-2, s. 275)35
b. Hz. Dâvûd:
İsmâil (a.s)’ ın vefatı üzerine peygamberlik Dâvûd (as)’ a gelmiştir. Hz. Mûsa’nın
vefatından beş yüz otuz beş sene sonra vefat etmiştir.36 Kur’ân-ı Kerîm’de buyrulduğu üzere Hz.
Dâvûd’a verilen en büyük nimetlerden biri demircilik ve zırh yapma sanatıdır.“… O’na demiri
yumuşattık (demiri şekillendirme kudreti verdik) “Bütün bedeni örtecek uzun zırhlar yap, onları
dokumada intizama dikkat et ve siz de ey Dâvûd ailesi! Hepiniz faydalı ve makbul işler yapınız,
çünkü Ben yaptıklarınızı görüyorum.” buyurduk.”37 (Sebe, 10-11)

32 Ahmet Cevdet Paşa (1386-1966): Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, Bedir Yayınları, İstanbul: C. I, s. 17.
33 TABERÎ, (Çev. UGAN, Zâkir ve TEMİR, Ahmet) (1991): Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul: C. I, s. 122.
34 ONAY, Ahmet Talat (Haz. Cemal Kurnaz), (2013): Açıklamalı Divan Şiiri Sözlüğü, Kurgan Yayınevi, Ankara: s.
174.
35 Yazımızda kullandığımız örnek beyitlerin yer aldığı eser ‘’ Şeyhî Divanı (1990): Hzl. Mustafa İsen, Cemal Kurnaz,
Yayın No: 51, Ankara: Akçağ Yayınları.’’ dır. Beyitlerin sonlarında yer alan nazım şekli, sayfa, beyit ve gazel
numaraları bu esere aittir. İmla yönünden bu eser göz önünde bulundurulmuştur. İlk gazelden sonra eserle ilgili
dipnot bilgisi verilmeyecektir.
36 Ahmet Cevdet Paşa (1386-1966): Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, s. 34.
37 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 428.
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
106
Mûsa ve Dâvûd peygamberlerin bilinen kıssalarından yola çıkarak örülen bu beyit;
Mûsa’nın asâya, Dâvûd’un da zırha Allah’ın izniyle ulaşması ve ortaya çıkarmasına telmih
vardır. Yani Mûsa asâyı, Dâvûd da zırhı mucizevî olarak eline almıştır. Şâirin ‘’aşk yolu öyle
acayiptir ki sevgilinin saçının derdinden Mûsa, asâyı; davud da zırhı yapmıştır:
Acebdir aşkı yolu kim nigârun zülfü derdinden
Asâ Musâ düzetmiştir zırıh Dâvûd edinmişdir (G. 28-2, s. 124)
Şâir, aşağıdaki beyitte şiirlerini Zebur’un mezamirlerine benzeterek muhataplarına, “söz
istiyorsanız, Şeyhî’nin ahenk olarak Zebur’a benzeyen eserinden ezberleyin” demektedir.
Şair, şiirlerini Zebûr’un içindekilerle ses olarak benzetmektedir. Ayrıca Zebur’un ‘kitap’
anlamını ifade etmesi nedeniyle, kendi kitabının içindekilerinin de söz ile uğraşanlara yeteceğini
söylemektedir:
Her bir söz ehli nagme-i Dâvûd’ı sâz ider “
Sözün var ise Şeyhî Zebûr’ından ezber it (G. 9-7, s. 105)
Kur’an-ı Kerim de ‘’Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilir. Andolsun, biz
peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık ve Davud'a da Zebur verdik.’’ (İsra, 55)38
Şeyhî de âyet-i kerimede olduğu gibi Hz. Dâvûd’u kendisine indirilen “Zebûr” ile birlikte
anmıştır. Şeyhî, memduhunun yüzünün kitabından rivayette bulunsa Davud’un Zebur’undan
tefsirler etse:
Müfesser eyleye Şeyhî Zebûr-ı Dâvûdı
Rivâyet itse yüzün Mushafından âyetler (G. 60-6, s. 156)
c. Hz. Eyyûb:
Âyet-i Kerîme’de buyrulan "Ayağını depret. İşte yıkanacak ve içecek soğuk (su, diye
vahyettik.). Katımızdan ona bir rahmet ve temiz akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve
onlarla birlikte bir benzerini de bağışladık. "Ve eline bir deste (sap) al, böylece onunla vur ve
andını bozma." Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima
Allah'a) yönelip-dönen biriydi.‘’(Sad, 42-44)39 İşaretler âdeta Şeyhî’nin gazellerinde hissedilir

38 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 286.
39 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 455.
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
107
ve Eyyûb peygamber, “sabır timsali” olarak anılır. Eyyûb (as)’ın çok malı vardı. Allah (cc)
onu imtihan etti ve tüm malı gitti. Hasta oldu, bedeninde yaralar açıldı fakat o musibetlerin
hepsine şükrederek sabretti. Hatta yaralarında kurtlar meydana geldi o yine de sabrına devam
etti.40 Şâir, gazelinin makta‘ beytinde, Eyyûb sabrıyla aşk ıstırabına katlanmasının zorluğunu
dile getirir:
Sabr-ı Eyyûb ile Şeyhî nice bir katlanasın
Tut ki ol hüsn ile Yûsuf olasın ömr ile Nûh (G. 13-7, s. 109)
d. Hz. Hızır:
İslâm-Türk kaynakları ve tüm dünya mitolojisinde efsanevî bengisudan bahsedilir. Bu
suya ayrıca “aynü’l-hayât, nehrü’l-hayât,âb-ı câvidâni, âb-ı zindegî, âb-ı hayât, âb-ı Hızır” gibi
farklı isimler verilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de de Hz. Mûsâ ve Hızır kıssası anlatılırken (bk.
Kehf, 18/60-82) âb-ı hayâta değinilmiştir. Hadis kaynaklarında Hz. Mûsâ ve Hızır’ın buluşacağı
kayanın dibinde bir kaynak olduğu ve bu kaynağa (aynü’l-hayât, âb-ı hayât) denildiği belirtilir.
Bu suyun en önemli özelliği, temas ettiği her şeyin hayat bulması ve ölümsüz olmasıdır.41
Destan ve masallarda ise âb-ı hayât içen hayvanların ölümsüzleşmesi motifi bulunmaktadır.
Köroğlu’nun atı bunlardan en meşhurudur.42
Şeyhî’nin gazellerinde Hz. Hızır; “çeşme-i hayvân’’ sözleriyle birlikte anılır. Şâir
aşağıdaki beyitte şiirlerini, “gönülden ölümsüzlük suyu akıtan bir çeşme”ye benzetir43:
Ol Sikender âsitan u Hızr-sûret adını
Ana Şeyhî çün dilinden çeşme-i hayvan döker (G. 59-10, s. 155)
Şeyhî Dîvânı’nda bu su “âb-ı hayvân” terkibiyle de geçer. Şeyhî sevgilinin dudaklarını
Hızır peygambere benzetir. Şâire göre Hızır peygamber âb-ı hayvân sunucusudur:
Sikender ıyşın istersen çemende câm-ı Cem nûş et
Ki sâkî Hızr-ı hâdîdür lebine âb-ı hayvânın (G. 102-5, s. 198)

40 Ahmet Cevdet Paşa (1386-1966): Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, s. 16.
41 OCAK, A. Yaşar (1988): “Âb-ı Hayât” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi., C.1, İstanbul: s. 3-4.
42 ÇELEBİOĞLU, Âmil (1988): “Âb-ı Hayât” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, C.1, İstanbul: s.
3-4.
43 Çeşme-i hayvan terkibinin aynı anlamda kullanıldığı diğer beyitler: (G. 68-5, s. 164/ G. 31-5, s. 127/ G. 49-2, s.
145/ G. 98-2, s. 194/ G. 201-5, s. 297)
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
108
Aşağıdaki beyitte şâire göre hiçbir su sevgilinin dudağı kadar tatlı ve can bağışlayıcı
değildir. Âb-ı hayvân bile sevgilinin tatlı su kaynağı gibi olan dudaklarını arzular44:
Zülâlin ile yanar âb-ı hayvân
Ki Hızr ol çeşme-i hayvâna teşne (G. 163-5, s. 259)
Şâir zulmet, âb-ı Hızır ve İskender arasındaki ilişkiye dikkat çekerek bu dünya
karanlığında âb-ı hayata duyulan ihtiyacı dile getirmiştir:
Bu dehr zulmetinde ger âb-ı Hızır gerek
Câm-ı cihân-mümâyile ayş-ı Sikender et (G. 9-4, s. 105)
Beyitlerde âb-ı hayatla ilgili olarak geçen İskender, genellikle “Sikender” biçiminde
anılır. Şâire göre sevgilinin yüzü âb-ı hayât aynasıdır. Bu yüzden İskender’in hazırladığı kadehi
Hızır’ın elinden bile içmeye gerek duymaz45:
Çün yüzün Ievhindedir âyîne-i âb-ı hayât
Hızır elinden içmezem camı ki İskender düzer (G. 57-5, s. 153)
Diğer gazellerinde ise Hz. Hızır’ın adı; “âb-ı Hızır’’, “Hızr-sûret”, “Hızr-ı
Sîrâb”, “Hızr-ı çemen” terkiplerinde karşımıza çıkar:
Bu dehr zulmetinde ger âb-ı Hızır gerek
Câm-ı cihân-mümâyile ayş-ı Sikenderet (G. 9-4, s. 105)
Ol Sikender âsitan u Hızr-sûret adını
Ana Şeyhî çün dilinden çeşme-i hayvan döker (G. 59-10, s. 155)
Esirge cân verir ey Hızr-ı sîrâb
Sikender çeşme-i hayvâne teşne (G. 162-3, s. 258)
Şeyhî; bir beytinde, eğer Hızır bu gece âb-ı hayvan akıtan yeşil gül bahçesine
erseydi (âb-ı hayat) aramak üzere zulümat ülkesine yolculuk yapmazdı, der46:
İrse Hızr itmez idi bu düne seyr-i zulümât
K’âb-ı hayvân akıdur gülşen-i hadrâ bu gice (G. 148-3, s. 244)

44 Âb-ı hayvan terkibinin aynı anlamda kullanıldığı diğer beyitler: (G. 39-6/ G. 12-5/ G. 47-3/ G. 95-4/(G. 102-5, s. 198)
45 Sikender-İskender ile aynı anlamda kullanıldığı diğer beyitler: (G. 47-3, s. 143/ G. 59-10, s. 155/ G. 66-8, s. 162/ G. 190-4,
s. 286)
46 Hızr ile kullanılan diğer bir diğer beyit: (G. 134-8, s. 230)
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
109
e. Hz. İbrâhim:
Kur’an-ı Kerim’de üzerinde en fazla durulan peygamberlerden biri Hz. İbrahim’dir.
Babasını içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için; “Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve sana
hiçbir fayda ve zararı olmayan şeylere niçin tapıyorsun? Babacığım, muhakkak bana, sana
gelmeyen bir ilim geldi. Bana uy ki, seni dos doğru bir yola ileteyim. Babacığım şeytana tapma.
Zira Şeytan, Rahman’a isyan etmişti. Babacığım ben sana Allah’tan bir azap gelmesinden
kokuyorum. O takdirde sen Şeytan’ın dostu olursun” (Meryem, 19/42-45)47 sözleriyle bir
evlatlık örneği sergilemiştir.
Hz. İbrâhim’in babasının adı Kur’an’da “Âzer”, Tevrat’ta ise “Târah” olarak
geçmektedir. İsim konusunda vahiy ürünü olan ve tahrife uğramayan Kur’an’da geçen, “Âzer”
isminin daha doğru olduğunu söylemek mümkündür. Âzer, Nemrud’un himayesinde bir put
ustasıdır.48
Aşağıdaki beyitte şair, Âzer’in diktiği49 cansız putlara secde kılanların, Hz.Halil’in
yüzünün güzelliğinde iman bulduklarını söylemektedir:
Sen Halîlün hüsn-i cân-bahşında îmân buldılar
Secde kılanlar büt-i bî-câna kim Âzer düzer (G. 57-6, s. 153)
f. Hz. Îsâ-Îsî-Mesih:
Kur’an-ı Kerim’de: ‘’İsrailoğullarına elçi kılacak. (O, İsrailoğullarına şöyle diyecek:)
"Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey
oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle
doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim." (Al-i İmran, 49-
51)50 şair, Hz. İsa’nın hayat bağışlayan nefesi ile âb-ı hayâta arasında ilişki kurmuştur51:
Teşne-dil olsa Hızır âb-ı hayâta ne aceb
Dem-i Îsî lebiçün çeşme-i hayvân dökülür (G. 68-5, s. 164)

47 KUTUP, Seyyid (Terc. Süleyman Ateş), (1967): Kur’ân’da Edebi Tasvir, Hilal Yayınları, Ankara: s. 289-291.
48 TÜMER, Günay (1991): “Âzer” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, C.4, İstanbul: s. 316-317.
49 ASLANGÜL, Halil (1962): “İslâmda Resim”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 10, S. 1, Ankara:
s. 153-156.
50 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 55.
51 Îsî ile aynı anlamda kullanıldığı diğer beyitler: (G. 179-5, s. 275/ G. 47-2, s. 143/ G. 75-1, s. 171/ G. 171-2, s. 267/
G. 178-4, s. 274/ G. 179-5, s. 275/ G. 181-4, s. 277/ G. 192-4, s. 288)
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
110
Hz. Îsâ babasız olarak dünyaya geldiği için “Rûhu’llâh” adıyla anılır. Aşağıdaki beyitte
“Mesîh-i rüzgâr” sözündeki rüzgârla, Îsâ peygamberin ölüleri diriltme mucizesi arasında bir
ilişki kurulmuştur:
Çünki Rûhu’llâh olupdur ol Mesîh-i rüzgâr
Kim deminden cân bulur ihyâyiçün insânlar (G 62-4, s. 158)
Şâir bir başka beyitte ise Hz. Îsâ’nın nefesiyle dirilenin Hızır gibi ebedî bir ömrü
olacağını söyler:
Zihî dem k’irenün ömri Hızır-veş câvidân oldı
Hemîn bir lahzâdur dirler dirilen nefh-i Îsâ’dan (G. 130-5, s. 226)
g. Hz. Muhammed (sav)
Şâirler, şiirlerinde âlemlerin yaratılma sebebi olan kâinatın efendisi Hz. Muhammed’i
konu edinmekle şeref duyduklarını ifade ederler. Onlar Hz. Muhammed’den şefaat dilenmekte,
af ve mağfiret talep etmektedirler. Eski Türk edebiyatında, sanat amaçlı olsun veya olmasın,
yazılan eserlerde Allah’a hamd ve senadan sonra, büyük bir çoğunlukla Hz. Peygamber’e salât
ve selam getirilir.
52 Hz. Muhammed'in ana rahminden doğumuna kadar geçen zaman içinde bazı
olağanüstü olayların meydana geldiğine dair rivayetler yer almaktadır. Hz. Muhammed,
annesinin bir rüya gördüğünü ve bundan önemli bir kişiye hamile olduğu sonucunu çıkardığını
haber vermektedir. Dünyaya gelecek çocuğuna Muhammed veya Ahmed adını vermesinin
telkin edildiğini belirtmektedir.53
Hz. Muhammed’in nuru Hz. Âdem’den zuhur ederek diğer peygamberlere, son olarak da
zâtına nakledilmiştir. “Sen olmasaydın ben kâinatı yaratmazdım” olarak rivayet edilen kutsî
hadisde de54 görüleceği üzere kâinat Hz. Muhammed’in var olmasıyla yaratılmıştır. Yaratmada
asıl sebep Hz. Peygamberin nurudur ve diğer geri kalan tüm mevcûdat O’nun nurundan yani
sonradan meydana gelmiştir. Tüm varlık âlemi yaratılışını O’na borçludur.55 Şeyhî şiirlerinde

52 KAPLAN, Mahmut (2010): Klasik Türk Şiirinde Hz. Muhammed, Etkileşim Yayınları, İstanbul: s. 9.
53 FAYDA, Mustafa (2005): “Muhammed” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, C.30, İstanbul: s.
408-423.
54DEMİRCİ, Mustafa (1997): “Muhammed” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, C.15, İstanbul: s.
179-180.
55 SEVGİ, H. Ahmet (1998): “Hz. Muhammed Sevgisi'nin İslâm-Türk Şairlerındeki Tezâhürü”, Erciyes Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 1, Erciyes: s. 121.
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
111
peygamberimiz (sav)’i farklı yönleriyle anmış ve övmüştür. “Nurunun’’ ifade edildiği bu
beyitte sabah yeli, nur saçması yönüyle Hz. Muhammed’e; can vermesi yönüyle de Hz. Îsâ’ya
benzetilmiştir. Beyitte Hz. Peygamberin “Ahmed” adıyla geçtiği görülmektedir.56:
Sabâ subh-ı tebessümden seher yili teneffüsden
Saçar Ahmedleyin nûrı virür Îsîleyin cânı (G. 192-4, s. 288)
Şeyhî bir başka beytinde Hz. Muhammed’i maddî, manevi bakımdan dünya halkını en iyi
aydınlatan kişi manasında “kuşluk vaktinin güneşi” övgüsüyle “Şemsü’d-duhâ” kerkibiyle
zikretmiştir:
Ger hüsnü bedri nuruna ede mukabele
Yüzü ayıyla görüne şemsü'd-duhâ sühâ (G. 2-2, s. 98)
Diğer bir beytinde ise âşığın derdinin biricik ilacı olarak sevgilinin dudakları gösterilir.
Âşık, “Muhammed hürmetiyçün” sevgilinin dudağından başka hiçbir şeyin derdine derman
olamayacağını söylemiştir:
Ol Muhammed hürmetiyçün derdine bu Şeyhî’nün
Olmaya dilber lebinden özge hiç dermânlar (G. 62-7, s. 158)
h. Hz. Mûsâ
Mûsâ aleyhisselam ve Tûr dağının hikâyesi birçok âyet ve kıssada yeralmaktadır. “Ne
zaman ki, Mûsa, mikatımıza geldi, Rabbi ona kelâmıyla ihsanda bulundu. "Ey Rabbim, göster
bana kendini de bakayım sana" dedi. Rabbi ona buyurdu ki; "Beni katiyyen göremezsin ve lâkin
dağa bak, eğer o yerinde durabilirse, sonra sen de beni göreceksin". Daha sonra Rabbi dağa
tecelli edince onu yerle bir ediverdi, Mûsa da baygın düştü. Ayılıp kendine gelince, "Sen
sübhansın", "tevbe ettim, sana döndüm ve ben inananların ilkiyim," dedi.”57 (A’raf, 143) Âyette
de belirtildiği gibi Allah (cc)’ın tecellisine Tûr dağı bile takat yetirememiştir. Şâirler şiirlerinde
bu kıssadan yola çıkarak; Sina, Tûr, Eymen, Kelîm, yed-i beyzâ, Mûsâ, tecellî, nûr, şecer, asâ
kelimeleri ile Hz. Mûsa’ya telmih ve atıflarda bulunmuşlardır. Ayrıca Fir’avun’un sözlerine de

56 Ahmed-Muhammed ile aynı anlamda kullanıldığı diğer beyitler: (G. 3-6, s. 99/ G. 177-7, s. 273/ G. 59-7, s. 155/ G.148-
6, s. 244/ G.192-6,s. 288)
57 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 166.
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
112
şiirlerinde yer vererek birçok edebî sanat ve mazmunlar yapmışlardır.
58 Şeyhî, bu âyete telmihle
sevgilide Allah’ın tecellisinin göründüğünden bahsederek bu tecelliye Hz. Mûsâ’nın Tûr’u bile
dayanamazken âşığın gönlünün dayanabilmesine dikkat çeker ve onun, çok güçlü olduğu
sonucuna varır59:
Nice tâkat getürmişdür bu envâr-ı tecellâya
Meger kim berk imiş yâ Rab gönüller Tûr-ı Mûsâ’dan (G. 130-3, s. 226)
Şâir, beyitte sevgilinin yanağını Mûsâ’nın ateşine benzeterek, Hz. Mûsâ’nın Tûr-ı Sina’ya
yaklaşırken uzaktaki bir ağacın tepesinde ateş görmesini, korkup geri dönmek isteyince de
Allah’ın hitabına mazhar oluşunu ifade eden âyete telmih yapmıştır; ‘’böylelikle Mûsa, süreyi
tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine: "Siz durun,
gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya bir haber, ya da ısınmanız için bir kor parçası
getiririm." dedi.” (Kasas, 29)60:
Yanağın âteş-i Mûsâ dudağın mu'ciz-i îsâ
Kemâl-i hüsne Yûsuf'sun Muhammed'den tutarsın hû (G. 145-6, s. 241)
i. Hz. Nûh:
Nûh peygamber “İkinci Âdem” olarak da bilinir, Kur’an-ı Kerim’de ömrünün
uzunluğuyla dikkati çeker. ‘’Andolsun, Biz Nuh'u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik,
içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yaşadı. Sonunda onlar zulme devam ederlerken
tufan kendilerini yakalayıverdi.’’ (Ankebut, 14)61 Şeyhî de beytinde âşığın güzellerle
sohbetinin, Kârûn’un hazinesi gibi zengin ve Nûh’un ömrü gibi uzun olmasını istediğini
söyler. Dile getirdiği hazinenin içinde la‘l (dudak), piruze (hat), inci (diş), yakut (ağız) vs.
kıymetli mücevherler vardır62:
Hûblarun sohbetine şükrâne
Genc-i Kârûn u ömr-i Nûh idelüm (G. 122-3, s. 218)

58 ONAY, Ahmet Talat (Haz. Cemal Kurnaz), (2013): Açıklamalı Divan Şiiri Sözlüğü, s. 302.
59 Mûsâ ile aynı anlamda kullanıldığı diğer beyitler: (G. 106-6, s. 202/ G. 194-2, s. 290/ G. 28-2, s. 124)
60 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 388.
61 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 396.
62 PALA, İskender (1995): Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Akçağ Yayınları, Ankara: s. 272.
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
113
Şeyhî âşığın gözyaşlarını Nûh peygamberin tufanına benzetir. Şeyhî’ye göre âşığın,
sevgilinin hasretiyle bağrına döktüğü kan ancak Nûh tufanına benzetilebilir:
Hasretünden sanemâ bağrumuza kan dökilür
San ki Nûh âfetidür bahrına tûfân dökilür (G. 68-1, s. 164)
j. Hz. Süleymân:
Klâsik edebiyatta hatem, üstü mühürlü yüzük olup genellikle sevgilinin dudağı yerine
kullanılır. 63 Dudak bir yakut olursa ayva tüyleri (hattı) o yakutu çevreleyen bir daire mühür
veya yüzük olur. Şâir sevgilinin ayva tüylerini, çok küçük olması nedeniyle karıncaya
benzeterek Süleyman’ın mührü ile birlikte zikretmiştir:
Hattun ki çekti hâtem-i yakuta dâ'ire
Bir mûrdur ki mühr-i Süleymâna kasd eder (G. 44-2, s. 140)
“Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler
halinde dağıtıldı. Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: "Ey karınca
topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıpgeçmesin."
(Süleyman) Bu sözü üzerine tebessüm edip güldü ve dedi ki: "Rabbim, bana, anne
ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et
ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat." (Neml, 17-19)64 Şâir bu âyete telmihle diğer
beyitlerinde ise Hz. Süleyman’ın ordusuyla sefere giderken karşılaştığı karınca ile arasındaki
konuşmasını ve karıncanın ona kendince çok değerli olan çekirge budunu hediye etmesini
nakleder. Aynı zamanda şâir Hz. Süleyman’ın veziri Âsâf’ı da anmıştır65:
Hüdhüdün hayretini âsaf-ı Cem-kadre yetür
Nâlesin mûrçenin sem'-i Süleymâna irür (G. 56-4, s. 152)
Hz. Süleyman rüzgârlara hükmeden bir sultandır. Tahtını rüzgârlar taşımış66, şâir de
aşağıdaki beytinde bu mucizesini hatırlatmıştır:
Yüzün suyunu toprağa ko döksün âteş-i bâde

63 PALA, İskender (1995): Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, s. 239-240.
64 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 377.
65Süleymân ile aynı anlamda kullanıldığı diğer beyitler: (G. 95-6, s. 191/ G. 116-3, s. 212/ G. 22-3, s. 118/ G. 29-6, s.
125)
66 KURNAZ, Cemal (2009): Açıklamalı Divan Şiiri Sözlüğü Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı, H.
Yayınları, İstanbul: s. 426.
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
114
Ki verdi tahtını bâde cihân dîvi Süleymânın (G. 102-6, s. 198)
Klâsik edebiyatta “karınca aczin; Süleymân iktidar ve gücün timsali olarak tezat içinde
verilir.”67 Şâir sevgilinin ‘’Ey rüzgâr, onun eşiğinden geçtikçe ondan korun çünkü orası
Süleymân menzilidir’’ der:
İşiginden güzer kıldukca iy bâd
Hazer kıl kim Süleymân menzilidür (G 51-5, s. 147)
Şeyhî âşığın, dünyanın elinde karıncadan bile daha değersiz olduğunu, ona ancak Hz.
Süleymân’ın kuvvet bağışlayabileceğini zikreder:
Veh kim kemiz bu dehrin elinde karıncadan
Kuvvet bağışlamağa Süleymânımız gerek (G. 95-6, s. 191)
Sevgilinin dudağının yanı sıra hattı da şâir tarafından Hz. Süleymân’ın mührüne
benzetilmiştir:
Güzellik içre hatm ede ol la'l-i hâtemi
Ger nakş olursa mühr-i Süleymâna leblerin (G. 98-4, s. 194)
Hattun ki çekti hâtem-i yakuta dâ'ire
Bir mûrdur ki mühr-i Süleymâna kasd eder (G. 44-2, s. 140)
‘’Ve kuşları yokladı (teftiş etti). Sonra: "Hüdhüd'ü niçin ben göremiyorum, yoksa o
kaybolanlardan mı oldu?" dedi.’’ (Neml, 27)68 Şâir de Hz. Süleymân’ı “Hüdhüd” adlı kuşuyla
beraber zikretmiştir:
Hüdhüdün hayretini âsaf-ı Cem-kadre yetür
Nâlesin mûrcenin sem'-i Süleymâna irür (G. 56-4, s. 152)
k. Hz. Ya’kûb:
“Babaları dedi ki: "Hayır, sizi nefisleriniz aldatıp bir işe sürüklemiş. Artık bana güzel
güzel sabretmek düşüyor. Belki Allah hepsini birden bana geri getirir. Çünkü O, her şeyi bilir,
hüküm ve hikmet sahibidir. Ve onlardan yüz çevirdi de: "Ey Yusuf'un ateşi, yetti artık, yetti!"
dedi. Ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık yutkunuyor da yutkunuyordu. Dedi ki: "Ben
hüznümü, kederimi ancak Allah'a şikâyet ederim ve Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri

67 PALA, İskender (2004): Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Kapı Yayınları, İstanbul: s. 412.
68 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 378.
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
115
de bilirim.”69 (Yûsuf, 83-86) Beyitlerde ayete telmihle Ya‘kûb peygamber, oğlu Hz. Yûsuf’un,
kardeşleri tarafından kuyuya atılmasından sonra onun hasretiyle hüzünlenmesi zikredilir.
Ayrıca sevgiliyi Yûsuf; âşığı ise onun hasretiyle ağlayan Ya‘kûb olarak düşünür. Âşığı
hüznünden dolayı Hz. Ya‘kûb yaratılışlı olduğunu söyler ve onun bu hüznünün ancak Yûsuf’a
kavuşmasıyla geçebileceğini ifade eder:
Ya‘kûb-himmet ol bu kamu fakr u hüzn ile
Şeyhî eyit ki Yûsuf-ı Ken‘ânumuz gerek (G. 95-7, s. 191)
Şair, Hz Yûsuf’un (sevgilinin) o güzel cemalini gösterdiğinden beri âşığın, Hz. Ya‘kûb
gibi gözlerinin açılmış olduğunu söyler:
Ya'kûb-vâr buldu hazîn gözleri basar
Çün arza kıldı Yûsuf-ı Ken'ân cemâlini (G. 195-6, s. 291)
l. Hz. Yûsuf:
Şâir: ‘’Şehirde (birtakım) kadınlar: "Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden
murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık
içinde görüyoruz." dedi. (Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup
dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak
verdi. (Yusuf'a da:) "Çık, onlara (görün)" dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte)
görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler
ve: "Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir" dediler. (Yusuf,
30-32)70 âyetine telmihle beyitlerinde Yûsuf (as)’ı eşi benzeri olmayan güzelliğiyle anar. Divan
şiirinde sevgilinin yüzü güzelliğiyle âyet, hadis ve mitolojiye kaynaklık eden Hz. Yûsuf’a
benzetilir. Yûsuf-ı sâni mazmunu da yine sevgiliye verilen isimlerden biridir.71 72:
Senin ey Yûsuf-ı Mısrî hevâ-yı şâm-ı zülfünden
Aceb mi seyr edip Rûmu ki azm-i mülk-i lâz etsem (G. 123-6, s. 219)

69 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 244.
70 YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 238.
71 ERDOĞAN, Mehtap (2012): Güzellik Unsurlarıyla Divan Şiirinde Sevgili, Kitabevi Yayınları, İstanbul: s. 188.
72 Yûsuf ile aynı anlamda kullanıldığı diğer beyitler: (G. 106-7, s. 202/ G. 195-6, s. 291/ G. 196-7, s. 292)
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
116
Sabır, tasavvufla edinilen bir mertebedir. Genel anlamda başa gelen sıkıntılardan dolayı
Allah’dan başka kimseye derdini şikâyet etmemektir.73 Şâir aşağıdaki beyitte sabırda Hz.
Eyyûb, güzellikte Hz. Yûsuf, ömrün uzunluğunda ise Hz. Nûh’u örnek göstermiştir:
Sabr-ı Eyyûb ile Şeyhî nice bir katlanasın
Tut ki ol hüsn ile Yûsuf olasın ömr ile Nuh (G. 13-7, s. 109)
Sonuç
Klasik Türk şiirinin önemli kurucu şâirlerinden biri olan Şeyhî’nin gazellerini inceleyerek
zikredilen peygamberlere ait hususları tespit etmeye çalıştık. Şeyhî Dîvanı’nda, Hz. Âdem, Hz.
Dâvûd, Hz. Eyyûb, Hz. Hızır, Hz. İbrâhim, Hz. Îsâ-Îsî-Mesih, Hz. Muhammed (sav), Hz. Mûsâ,
Hz. Nûh, Hz. Süleymân, Hz. Yakûb, Hz. Yûsuf gibi peygamberlerin adları, hususiyetleri ve
kıssalarına yer verildiği görülmüştür. Hz. Hızır’ın nebi-veli olduğu tartışmalı olsa da biz zatı ile
ilgili tespitleri de naklettik. Şeyhî, peygamber kıssalarına yer verirken âyetlerden, efsanelerden
bol bol yararlanmıştır. Peygamber adları ve kıssaları şair için edebî sanat yapmak ve yeni
mazmunlar kurmak için önemli kaynak olmuştur.
Divan’da Peygamberlerin adları, vasıfları, adlarının çağrışımları ve mucizeleri sırasıyla şu
ifadelerde kullanılmıştır: Hz. Âdem ‘’sıdk-doğruluk’’, Hz. Dâvûd “Zebur, zırhın Davud
edinmesi ve güzel sesi”, Hz. Eyyûb “sabır timsali”, Hz. Hızır “çeşme-i hayvân, âb-ı hayvân, âb-ı
hayât, âb-ı Hızır, Hızr-ı sûret, Hızr-ı Sîrâb, Hızr-ı çemen ve Sikender-İskender’’, Hz. İbrâhim
“Âzer ismiyle bilinen putu yıkması”, Hz. Îsâ-Îsî-Mesih “çeşme-i hayvân, Rûhu’llâh, Mesih-i
rüzgâr, nefh-i Îsâ”, Hz. Muhammed (sav) “Hz. Îsâ’ya benzetilmesi, Şemsü’d-duhâ, Muhammed
hürmetiyçün”, Hz. Mûsâ “Tûr-ı Mûsâ, âteş-i Mûsâ”, Hz. Nûh “ömr-i Nûh, Nûh afeti”, Hz.
Süleymân “mühr-i Süleymân, mûr, Âsâf, tahtını, iktidar ve gücün timsali, sevgilinin dudağının
yanı sıra hattı da şâir tarafından Hz. Süleymân’ın mührüne benzetilmesi, Hüdhüd”, Hz. Yakûb
“fakr u hüzn, gözlerinin kör olması”, Hz. Yûsuf “güzelliği”. Bu ifadelerle, Şeyhî’nin peygamber
kıssalarına önem verdiğini, her peygamberi en önemli hususiyetleri ile şiirlerinde telmih, tevriye
ve iham yolu ile kullandığını ve şiirlerini zenginleştirdiğini söyleyebiliriz.
Kaynakça
Ahmet Cevdet Paşa (1386-1966): Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, Bedir Yayınları, C. I, İstanbul.

73 ULUDAĞ, Süleyman (2012): Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, s. 302.
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
117
ASLANGÜL, Halil (1962): “İslâmda Resim”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 10,
S. 1, Ankara.
AYVERDİ, İlhan (2006): Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Yayınevi, C. I, İstanbul.
B. HANBEL (1981): Ahmed, El-Müsned, Çağrı Yayınları, C. V, İstanbul.
BEYHAKİ: Sünenü’l-Kübra, C. IX, s. 4. AHMED: C. V, s. 266. HAYSEMİ: C. VIII, s. 210.
BİLTEKİN, Halit, (2003): Şeyhî Dîvânı (İnceleme-Tenkitli Metin-Dizin), Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Doktora Tezi ), Ankara.
ÇELEBİOĞLU, Âmil (1988): “Âb-ı Hayât” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim
Basımevi, C.1, İstanbul.
DALBUDAK, Duygu (2008): Kadı Burhaneddin İle Şeyhî’nin Gazellerinin Din Ve Tasavvuf
Açısından Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi, Edirne.
DEMİRCİ, Mustafa (1997): “Muhammed” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim
Basımevi, C.15, İstanbul.
DEVELLİOĞLU, Ferit (2008): Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi,
Ankara.
ERDOĞAN, Mehtap (2012): Güzellik Unsurlarıyla Divan Şiirinde Sevgili, Kitabevi Yayınları,
İstanbul.
FAYDA, Mustafa (2005): “Muhammed” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi,
C.30, İstanbul.
İSEN, Mustafa (1999): Latîfî Tezkiresi, Akçağ Yayınları, Ankara.
İSEN, Mustafa ve KURNAZ, Cemal (1990): Şeyhî Divanı, Akçağ Yayınları, Ankara.
İZ, Fahir ve KUT, Günay (1985): “Şeyhî” maddesi, Büyük Türk Klâsikleri, Ötüken-Söğüt
Yayıncılık, C. 2, İstanbul.
KAPLAN, Mahmut (2010): Klasik Türk Şiirinde Hz. Muhammed, Etkileşim Yayınları, İstanbul.
KARACAN, Turgut (2005): Şeyhî (Yaşamı, Yapıtları, Kimi Şiirlerinin Açıklamaları), Deniz
Kültür Yayınları, Samsun.
KURNAZ, Cemal (2009): Açıklamalı Divan Şiiri Sözlüğü Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar
ve İzahı, H. Yayınları, İstanbul.
KUT, Günay (1978): Heşt Bihişt The Tezkire By Sehî Beg, Harvard University.
KUTUP, Seyyid (Terc. Süleyman Ateş), (1967): Kur’ân’da Edebi Tasvir, Hilal Yayınları,
Ankara,
OCAK, A. Yaşar (1988): “Âb-ı Hayât” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi,
C.1, İstanbul.
ONAY, Ahmet Talat (Haz. Cemal Kurnaz), (2013): Açıklamalı Divan Şiiri Sözlüğü, Kurgan
Yayınevi, Ankara.
ÖZKAN, Mustafa (2009): Türk Dilinin Gelişme Alanları Ve Eski Anadolu Türkçesi, Filiz
Kitabevi, İstanbul.
PALA, İskender (1995): Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Akçağ Yayınları, Ankara.
PALA, İskender (2004): Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Kapı Yayınları, İstanbul.
Eleştirel Bakış Dergisi, 1 (2016): 99-118
Sümeyra Çomoğlu “Şeyhî Divânı’nda Gazellerde Yer Alan Peygamberlere Ait Unsurlar”
118
SEVGİ, H. Ahmet (1998): “Hz. Muhammed Sevgisi'nin İslâm-Türk Şairlerındeki Tezâhürü”,
Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 1, Erciyes.
TABERİ, Camiu’l-Beyan An Te’vilu’l-Ayi’l-Kuran, C. XXVI, s. 37. KURTUBİ, el-Cami’li
Ahkami’l-Kur’an, C. XVI, s. 220
TABERÎ, (Çev. UGAN, Zâkir ve TEMİR, Ahmet) (1991): Milletler ve Hükümdarlar Tarihi,
Milli Eğitim Basımevi, C. I, İstanbul.
TARLAN. A. Nihat (2004): Şeyhî Divanı’nı Tetkik. Akçağ Yayınları, Ankara.
TİMURTAŞ, Faruk, Kadri (1968): Şeyhî Hayatı ve Eserleri Eserlerinden Seçmeler, Edebiyat
Fakültesi Basımevi, İstanbul.
TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1968): “Şeyhî” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim
Basımevi, Cüz. 115 İstanbul.
TULUM, Mertol (2011): 17. Yüzyıl Türkçesi ve Söz Varlığı, TDK Yayınevi, Ankara.
TULUM, Mertol (2013): Osmanlı Türkçesi Büyük El Sözlüğü Türkçesi, Kapı Yayınları,
İstanbul.
TÜMER, Günay (1991): “Âzer” maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi,
C.4, İstanbul.
Türk Dünyası Edebiyat Tarihi (2004): AKM Başkanlığı Yayınları, C. 5, İstanbul.
Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi Eski Türk Edebiyatı Tarihi II (2007): Elma Basım,
S. 5, S. 10, İstanbul.
ULUDAĞ, Süleyman (2012): Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kabalcı Yayınevi, İstanbul.
YAZIR, E. Hamdi (1996): Kurân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, Huzur Yayınevi, İstanbul.

Konular