ON YEDİNCİ YÜZYIL DİVAN ŞAİRLERİNDEN AHMEDÎ ve ESERLERİ

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ DERGİSİ [TAED], 58, ERZURUM 2017, 77-105
ON YEDİNCİ YÜZYIL DİVAN ŞAİRLERİNDEN AHMEDÎ ve ESERLERİ
Ahmet TOPAL
Geliş Tarihi : 17.11.2016
Kabul Tarihi: 27.12.2016
Öz
Ahmedî, 17. yüzyıl şairlerindendir. İshak Hocası Ahmed Efendi adıyla
şöhret bulmuş, Acem Ahmed Efendi diye de anılmıştır. Ünlü mutasavvıflardan
Niyazî-i Mısrî’ye intisap etmiş, onun halifelerinden olmuştur. Çeşitli
medreselerde müderrislik yapmıştır. Felsefe, astronomi, mantık, tefsir gibi ilim
dallarıyla ilgili Arapça, Farsça ve Türkçe eserler kaleme almıştır. Türkçe
şiirlerinde Ahmedî, Farsça şiirlerinde Hace mahlasını kullanmıştır. Edebî
alandaki kudretini Vahdetnâme adlı mesnevisiyle göstermiştir.
Bu makalede şairin hayatı ve tespit edilebilen eserleri hakkında bilgi
verilerek edebî kişiliği değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Klasik Türk Şiiri, İshak Hocası Ahmed Efendi,
Vahdetnâme
SEVENTEENTH CENTURY DIVAN POET AHMEDÎ AND HIS WORKS
Abstract
Ahmedî is one of seventeenth century poets. He is known as İshak’s Hodha
Ahmed Efendi and appealed Ahmed Efendi. He initiated to famous mystic
Niyazî-i Mısrî and became one of his caliphs. He teaches in different madrasa.
He wrote many books in Arabic, Persian and Turkish about different science
such as philosophy, astronomy, logic and hermeneutic. He used Ahmedî
pseudonym in Turkish and Hace in Persian works. He showed his real ability in
literature with his mesnevi Vahdetnâme.
In this study we gave information about the poet’s literary character and his
works which can be confirmed by us.
Key Words: Classical Turkish Poetry, İshak’s Hodha Ahmed Efendi,
Vahdetnâme
17. asır Osmanlı Devleti’nin sosyoekonomik durumundaki birçok olumsuzluğun aksine,
önceki asırlarda tekâmül ettiği güçlü gelenek sayesinde şiirde gelişimin devam ettiği bir
yüzyıldır. Bu dönemde önceki klasik tarzı devam ettiren şair ve yazarların yanında Hikemî
üslup, Sebk-i Hindî ve mahallîlik gibi farklı anlatım tarzlarını deneyen ve bu alanlarda eserler
veren sanatçılar da görülmektedir. Bahtî (ö. 1617), Kafzade Faizi (ö. 1622), Azmizade Haleti (ö.
1631), Nevîzade Atayî (ö. 1635) İsmail Rüsuhî Efendi (ö. 1631), Nefî (ö. 1635), Şeyhülislam

 Bu makale, Ahmedî (İshak Hocası), Vahdetnâme-i Âlem-engîz (İnceleme-Metin) adlı doktora tezinden
üretilmiştir.
 Yrd. Doç. Dr.; Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, tahmet@atauni.edu.tr
78*TAED 58 Ahmet TOPAL
Yahya (ö. 1644), Şeyhülislam Bahayî (ö. 1635), Fehim-i Kadim (ö. 1648), Nailî-i Kadim (ö.
1666), Neşatî (ö. 1674), Nabî (ö. 1712), Sabit (ö. 1712) gibi güçlü şair ve yazarların yetiştiği bu
dönemde beş yüze yakın sanatçının yaşadığı bildirilmektedir.1 Bu asırda yetişen şairlerden biri
de Ahmedî’dir.
I. Hayatı
Şairin adı Şemseddin Ahmed’dir. Aydın Güzelhisar yakınlarındaki Sobuca ismli köyde
dünyaya gelmiştir.2 Bu köyün sakinlerinden Hayreddin Efendi’nin oğludur.3 Künyesi Ahmed b.
Hayreddin el-Güzelhisarî er-Rumî el-Hanefî olarak kaydedilmiştir.4
Şairin doğum tarihi
hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. 1100-1108/M 1688-1697 seneleri
arasında kaleme aldığı Vahdetnâme adlı eserindeki;
Ayağum aldı elli yaş benüm
Lerze-nâk oldı dest ü pâ vü tenüm5
beytinde elli yaşında olduğu bildirildiğine göre şairin 1048-1049/M 1639-1640 ile 1056-
1057/M 1647-1648 seneleri arasında doğmuş olması muhtemeldir.6
İlk tahsilini babası Hayreddin Efendi’den alan Ahmedî, genç yaşında bir müddet
Diyarbakır ve Irak taraflarında kaldıktan sonra7
Şirvan’a gitmiş, burada beş yıl boyunca Hoca
Nimetullahzade’den ilim tahsil etmiş8
ve icazet almıştır.9
Şair Irak’ta geçirdiği yıllar nedeniyle

1 Ali Fuat Bilkan, “XVII. Yüzyıl Türk Edebiyatı”, Türk Edebiyatı Tarihine Bir Bakış” (Editör: M. Kayahan Özgül),
Ankara 2013, s. 198-199.
2
İsmail Beliğ, Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefâyât-ı Dânişverân, Bursa 1302, s. 411; Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı
Müellifleri, I-III ve Ahmed Remzi Akyürek, Miftâhu’l-Kütüb ve Esâmî-i Müellifîn Fihristi, Ankara, 2009, s. 232;
Reşat Öngören, “İshak Hocası”, DİA, XXII, 533; Halit Karatay, Hattat Divan Şairleri, Ankara 2008, s. 90; Hasan
Enûşe, Dânişnâme-i Edeb-i Fârisî (Edeb-i Fârisi der-Anatolı ve Balkan), Tahran 1383, s. 35. Bazı kaynaklarda
şairin doğum yeri Menteşe (Pervin Çapan, Mustafa Safâyî Efendi, Tezkire-i Safâyî, Ankara 2005, s. 79; Adnan İnce,
Tezkiretü’ş-şu’arâ, Sâlim Efendi, Ankara 2005, s. 198; Habib, Hatt u Hattâtân, İstanbul, 1302, s. 97-98) ve
Germiyan olarak gösterilmiştir. (Mehmet Nail Tuman, Tuhfe-i Nâ’ilî, Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri,
(haz. Cemal Kurnaz-Mustafa Tatçı), Ankara 2001, I, 20) Nihal Atsız, “İshak Hocası veya Ahmed Rızaî”
maddesinde özellikle şairin adı, doğum yeri ve mahlası ile ilgili hatalı bilgiler vermektedir. Atsız, şairin asıl adının
Ahmed Rızaî, doğum yerinin ise Menemen’e bağlı Güzelhisar köyü olduğunu belirtir. (Nihal Atsız, “İshak Hocası
veya Ahmed Rızaî”, Türk Ansiklopedisi, Ankara 1972, C. XX, s. 232) Yazar herhâlde, manzum eserlerinde Rızaî
mahlasını kullanan İshak bin Tokadî ile Ahmed Efendi’yi karıştırmıştır. Zira Rızaî’ye ait Nazmu’l-Le’âlî adlı eserin
serlevhasında yer alan bilgide Rızaî’den “İshak Hocası” şeklinde bahsedilmektedir. (Rızaî, Manzûmetü’l-Le’âlî,
İstanbul 1268, s. 3) Her halde Atsız’ın bu maddesinden hareketle Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar
Ansiklopedisi adlı eserde de şairin Ahmed Rızaî olarak da bilindiği ifade edilmiştir. (Salim Aydüz, Yaşamları ve
Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, C. I, s. 119) İshak bin Tokadî hakkında geniş bilgi için bk. Bayram Özfırat,
Tokatlı İshâk Efendi’nin Nazmu’l-ulûm, Nazmu’l-le’âlî ve Manzûme-i Keydânî adlı Mesnevileri, (İnceleme-metin),
SÜ, SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2006.
3
Şeyhi Mehmed Efendi, Şakâyık-ı Numâniyye ve Zeylleri, Vakâyîü’l-Fuzalâ, (haz. Abdulkadir Özcan), İstanbul 1989,
s. 301; Enûşe, age., s. 35. Tuhfe-i Nâ’ilî’de Hayreddin Efendi’nin Germiyanlı olduğu kaydedilmektedir. (Mehmet
Nail Tuman, age., C. I, s. 20)
4 Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-Arifîn, Esmâü’l-Müellifîn ve Âsârü’l-Musannifîn, İstanbul 1951, C. I, s. 168.
5 Ahmet Topal, Ahmedî (İshak Hocası), Vahdetnâme-i Âlem-engîz (İnceleme-Metin), AÜ, SBE, Yayımlanmamış
Doktora Tezi, Erzurum 2011, s. 420.
6 Bu beyitten hareketle ve şairin adı geçen eserini 1100-1102/M 1689-1691 tarihleri arasında yazdığına yönelik bir
tespite istinaden şairin 1050-1052/M 1640-1642 tarihleri arasında doğmuş olabileceği de söylenmiştir (Nesrin
Sofuoğlu, İshak Hocası Ahmed, Vahdetnâme-i Âlem-Engîz İnceleme-Metin, DÜ, SBE, Yayımlanmamış Doktora
Tezi, İzmir 2012, s. 18).
7
Sadeddin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, C. I., s. 294.
8
İsmail Beliğ, Güldeste, s. 412; Bursalı Mehmed Tahir, age., s. 232.
On Yedinci Yüzyıl Divan Şairlerinden Ahmedî ve Eserleri TAED 58*
79
sonraki dönemlerde “Acem Ahmed Efendi” diye anılmıştır.10 Şairin bu dönemde kendisini
oldukça iyi yetiştirdiği anlaşılmaktadır. Mehmed Siraceddin, Ahmedî’nin, döneminde revaçta
olan ilimleri tahsil ettiğini belirterek, onu özellikle ilm-i hikmette (felsefe) asrın Farabîsi ve ilmi
heyette (astronomi) İbn-i Sinası şeklinde nitelemektedir.11 Irak’ta geçirdiği yıllardan sonra
Bursa’ya gelen şair, burada Sultan III. Mehmed’in musahiplerinden İshak Efendi’ye hocalık
yapmış, bu nedenle “İshak Hocası” sanıyla tanınmıştır.12 Başka bir rivayete göre ise şair İshak
Efendi’nin oğluna hocalık yaptığı için bu ismi almıştır.13
Bursa’da bulunduğu dönemde hüsn-i hat sanatına ilgi duyan Ahmedî, sülüs ve nesih
yazı çeşitlerini Nefeszade Seyyid İsmail Efendi (ö. 1679)’den meşk etmiştir.14 Bu dönemde her
ramazan ayında nesih hatla bir mushaf yazarak Bursa’daki selatin camilerine vakfettiği rivayet
edilmektedir.15 Talik, tevki ve siyakat gibi hüsn-i hat çeşitlerinde de mahir olduğundan
Sadrazam Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa’ya tezkireci olmuştur.16 Ahmed Efendi’nin, Fazıl
Ahmed Paşa’nın babası Sadrazam Mehmed Paşa’nın tezkireciliğini yaptığı da rivayet
edilmektedir.17
İshak Hocası Ahmed Efendi, Bursa’da müderrislik yaparken Halvetî tarikatı
şeyhlerinden Niyazî-i Mısrî (ö. 1694) ile tanışmış ve ona intisab etmiştir. Ahmedî, başlangıçta
Niyazî-i Mısrî’ye intisab etmekte, halkın dedikodusundan çekinerek tereddüt etmiş; İbrahim
Rakım Efendi’nin bildirdiğine göre, bir gün Niyazî-i Mısrî’nin “Ya Rab iki Ahmed’den birisiyle
kulunu teyid et!” diye dua ettiğinden haberdar olunca müteessir olmuş ve kendisine intisab
etmiştir.18 İbrahim Rakım Efendi bu olayı şu şekilde anlatır: Ve dahi Hazret-i Rasûl-i Ekrem ve
Nebiyy-i Muhterem ve şefic
-i ümem sallâlahu te'âlâ ‘aleyhi ves-sellem Hazretleri evâ’il-i
bi’setlerinde Rabb-i müte'âl celle celâluh Hazretleri dergâhından dîn-i mübîni ki şeri'at-i
mutahharadır ‘Ömereynin biri ile takviye ve mazarrat ricasında olub duc
âları makbul ve
Hazret-i ‘adalet me'âb ‘Ömer ibn-i Hattâb razıyallahu te'âlâ c
anhu Hazretleri islâm ile ümmet-i
erba’îne vâsıl ve anlar yüzünden bu kadar âsâr-ı ‘azîme hasıl oldıgı gibi ben kara yüzli Mısrî
dahı Hudâ-yı mucibü’
d-dac
vât bârigâh-ı bi iştibâhından hâlâ bu şehr-i Burusa’da rükn-i rakîn
ve tarz u tavırları makbûl u güzîn iki Ahmed Efendi ki vardır biri fahrü’l-müderrisînü’l-kirâm

9 Bursalı Mehmed Tahir, age., s. 232; Enûşe, age., s. 35; TDEA, C. I, s. 61.
10 Çapan, age., s. 78; İnce, age., s. 198.
11 Mehmed Siraceddin, Mecma’üş-Şuarâ, İstanbul 1325, s. 113.
12 İsmail Beliğ, Güldeste, s. 412; Çapan, age., s. 78; İnce, age., s. 198; Öngören, agm., s. 533; Habîb, age., s. 97-98;
Karatay, age., s. 90; Şeyhi Mehmed Efendi, İshak Efendi’nin Sadrazam Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa’nın
nedimlerinden olduğunu belirtir (Şeyhî Mehmed Efendi, age., s. 301)
13 Enûşe, age., s. 35; TDEA, C. I, s. 61.
14 Habîb, age., s. 97-98; Karatay, age., s. 90.
15 İsmail Beliğ, Güldeste, s. 419; Öngören, agm., s. 533.
16 Müstakimzade Süleyman Sadeddin, Tuhfe-i Hattatîn, İstanbul 1928, s. 96; Karatay, age., s. 90.
17 Mehmed Siraceddin, age., s. 113.
18 Mustafa Aşkar, Niyâzî-i Mısrî, Hayatı, Eserleri, Görüşleri, İstanbul 2004, s. 221; Mustafa Kara, Niyazi-i Mısrî,
Ankara 1994, s. 40.
80*TAED 58 Ahmet TOPAL
İshak Hâcesi dinmekle ma’rûf Ahmed Efendidir ve biri yine fahrü’l-müderrisînü’lc
ızâm
Gaznevî Ahmed Efendidir. Bu ikiden birini takviye-i tarîkat ve temşiye-i âyîn-i evliyâ râh-ı
hidâyet içün isterim deyu nice defa taleb ü ricâ-yı manevîde olduklarından sonra bu taleb-i
ilhâmîleri zîb-i mesâmi’ ahbâb olub esâtize-i ‘asrın efdal ü a’lemi musevvid menâkıb
bendelerinin üstâz ve’l-eşrâdı mefharü’l-mü'ellifîn ve kıdvetü’l-musannifîn mümâ ileyh faziletlü
İ s h a k Hâcesi Ahmed Efendi merhumun dahi bu husûs gûş-zedleri oldukda Hazret-i şeyhin
bendegân u dostânından bir mu’temed zât-ı şerifin delâleti ile hakipâyîlerin ziyarete ‘âzim ve
âsitânelerinde hücre-i seniyyelerine vâsıl u dâhil olduklarında destmâllerin kendü gerdenlerine
ta’lîk ve iki avucun bir idüp ve sağ eli ile tût-ı pîşgâhlarında sultânım Hazretleri bu Ahmed
kulunuz efendimin kemter-i ‘abd-i derem-i harîdesidir. Misilli edâ-i hulûs-i nişân ile dest-i
meyâmın pirâmenlerine rûmâl olmuşlar 19
Raşid Tarihi’nin bildirdiğine göre Ahmedî’nin hocalığını yaptığı İshak Efendi, padişaha
oldukça yakın olduğundan döneminde sözü geçen biri idi. Bu nedenle devrin sadrazamı Kara
İbrahim Paşa (ö. 1687) kendisine kin tutmuştu. Sürgün ettirilmesi için fırsat gözetiyordu.
Nihayet memuren Mısır’a gitmesine irade çıkarıldı. İshak Efendi yolculuğa tahammül
edemediği için Eskişehir’de hastalanıp geri döndü. Kurnaz sadrazam kendisine hürmet ve
muhabbetini bildiren mektuplar yazıyordu. Fakat aynı zamanda padişaha da İshak Efendi
İstanbul’da ocak halkıyla ittifak etmiş, sizi hal’ ettirecek diye tezviratta bulundu. Rodos’a
sürüldü. Daha sonra yeni iftiralar atılarak 1095/M 1683-1684 yılında katlettirildi.20 Ahmedî
hamisinin felaketinden sonra Bursa’da müderrislik görevlerinde bulunmuştur. Şair önce 1098/M
1686 tarihinde İshak Paşa müderrisliğine tayin edilmiştir.21 Daha sonra Köprülüzade Mustafa
Paşa (ö. 1691) sadrazam olunca Ahmedî’yi 1100/M 1688-1689 senesinde Bıçakçızade Mustafa
Efendi yerine Gazi Hudavendigar medresesine müderris tayin etmiştir.22 Köprülüzade Mustafa

19 Kamil Beki, İbrahim Râkım Efendi, Vâkı’ât-ı Niyazî-i Mısrî, İnceleme-Metin, , UÜ, SBE, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Bursa 1997, s. 63. Genel kanı Ahmedî’nin Ahmed Gazzî’den önce Niyazî-i Mısrî’ye halife olduğu
yönündedir (bk. Kara, age., s. 40-41; Aşkar, age., s. 221) Ahmed Gazzî’nin daha önce Niyazî-i Mısrî’ye halife
olduğu ve Ahmedî’nin bundan rahatsızlık duyduğu şeklinde bir rivayet de söz konusu edilmiştir. Gazzizade
Abdullatif’in Menâkıb-ı Gazzî adlı eserinde Mısrî’nin halifelerinden Rakım Efendi’den rivayet edildiğine göre;
Mısrî - Gazzî hilafet meclisini İshak Hocası Ahmed Efendi duyduğunda o gün akşamla yatsı arasında Mısrî
dergâhına varıp: “Aman efendim, bu Ahmed senin aşkını kabul eylemez. Ben de sana âşığım ama bu ana kadar
izhar edemedim. İhsan eyle veraset‐i kâmileyi bu kuluna ver” diye ağlayarak ayaklarına kapanıp yalvarınca Mısrî
şöyle cevap verdi: “Ahmed Efendi, olan oldu ve veraset kâmilen verildi, değişiklik mümkün değildir, nasib Ahmed
Gazzi Efendinin imiş. Bizim elimizde bir şey yoktur. Bizde olan emanet‐i kübrayı sahibi Gazzî’ye ihsan eyledi. Ama
sen de me’yus olma, daima manevî velayete biraz seni de irşad edelim” deyip İshak Hocası Ahmed Efendi’ye dahi
telkin‐i zikir buyurup zümre‐i bendegân divanına kayıt eylediler. Hamdi Tekeli, Ahmed Gazzi’nin Hayatı ve
Tasavvufi Görüşleri, UÜ, SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bursa 1991, s. 31; İhramcızade İsmail Hakkı
Altuntaş, Niyâzî-i Mısrî, Divan-ı İlâhiyyat ve Açıklaması, 2010, s. 73.
20 Ali Canip Yöntem, “Onikinci Asrın Meşhur Simalarından: İshak Hocası Ahmed Efendi”, Yasin Aras, Ali Canip
Yöntemin Eski Türk Edebiyatıyla İlgili Makaleleri, , AÜ, SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Erzurum
1999, s. 69.
21 İsmail Beliğ, Güldeste, s. 412. Vakâyîü’l-Fuzalâ’da bu tarih 1093/1681 olarak kayıtlıdır. (Şeyhi Mehmed Efendi,
age., s. 301)
22 İsmail Beliğ, Güldeste, s. 412; Karatay, age., s. 90.
On Yedinci Yüzyıl Divan Şairlerinden Ahmedî ve Eserleri TAED 58*
81
Paşa, Ahmedî’yi İstanbul’a davet etmiş ve Anadolu muhasebecisi göreviyle Belgrad seferine de
götürmüştür.23 Sadrazamın seferde vefat etmesi üzerine Ahmedî, 1102/M 1691 yılında tekrar
Bursa’ya dönmüştür.24 Bursa’ya döndükten sonra Yıldırım, İshak Paşa, Hudavendigar ve
Muradiye medreselerinde müderrislik yapan Ahmedî, Rebiülevvel 1103’te (Aralık 1691)
mûsıle-i sahn, 1107/M 1696’da sahn müderrisi olmuş;25 ardından 1115 Cemaziyelevvelinde
(Ekim/Kasım 1703) Fenarizade Seyyid İbrahim Efendi yerine Muradiye Medresesi’ne tayin
olunmuştur.26
Ahmedî, Bursa’ya döndükten sonra ömrünün kalan kısmını burada müderrislik yaparak
geçirmiştir. Kaynakların çoğunun bildirdiğine göre, Ahmedî 1120/M 1708 senesinde II. Murad
Han medresesi müderrisi iken vefat etmiştir.27 Bursalı İsmail Beliğ, şairin ölüm tarihini gün ve
ay belirterek 10 Şaban 1120 (25 Ekim 1708) olarak göstermektedir.28 Salim Efendi tezkiresinde
şairin öldüğü yıl, sene bin yüz yigirmi iki hilalinde…29 ifadesiyle 1122/M 1710-1711 olarak
gösterilmektedir ki bu bilgi diğer kaynaklarca desteklenmemektedir. Kâfile-i Şu’arâ’da ise
şairin ölüm tarihi sehven 1220/M 1805-1806 olarak gösterilmiştir.30
Ahmedî, vefatından sonra Sarban Şeyh Mehmed (Deveciler) mezarlığında
Karaçelebizade Abdulaziz Efendi’nin kabri yanına defnedilmiştir.31
Ahmedî’nin ölümüne Huldî tarih düşürmüştür:
Hâce-i ‘âlemiyân Ahmed Efendi kim anuñ
Derkden ‘âciz idi rütbe-i ‘ilmin evhâm
‘İlm-i hikmetde nazîri yoğidi dünyâda
Bû ‘Alî olsa zamânında olurdı kem-nâm
Dest-i endîşesi hey’etde tasarruf itse
Gûy-ı çevgâna dönerdi kürre-i heft-ecrâm
Niceler meclis-i dersinde çerâğ oldı anuñ
Eylesün kabrini pür-nûr Hudâ-yı ‘allâm

23 Çapan, age., s. 78; İnce, age., s. 198; Yöntem, age., s. 69.
24 Şeyhi Mehmed Efendi, age., s. 301; Öngören, agm., s. 533.
25 Şeyhi Mehmed Efendi, age., s. 301; Öngören, agm., s. 533.
26 İsmail Beliğ, Güldeste, s. 413; İnce, age., s. 199; Karatay, age., s. 90.
27 İsmail Beliğ, Nuhbetü’l-Âsâr Li-Zeyl-i Zübdetü’l-Eş’âr, (haz. Abdulkerim Abdulkadiroğlu), Ankara 1999, s. 5;
a.mlf., Güldeste, s. 413; Habîb, age., s. 98; Mehmet Nail Tuman, age., C. II, s. 1142; Bursalı Mehmed Tahir, age.,
s. 232; Osmanzade Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliyâ, (haz. Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz), İstanbul 2006, C. V, s. 122;
Öngören, age., s. 533; Karatay, age., s. 90; Aşkar, age., s. 221; Rıza Oğraş, Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ-
endûzu,İnceleme-Metin, Burdur 2001, s. 25.
28 İsmail Beliğ, Güldeste, s. 413.
29 İnce, age., s. 199.
30 Mehmed Tevfik (Çaylak), Kâfile-i Şu’arâ, İstanbul 1290, s. 51.
31 Bursalı Mehmed Tahir, age., s. 232; Öngören, agm., s. 533.
82*TAED 58 Ahmet TOPAL
Huldiyâ gûş idicek fevtini târîh didim
Eyleye medrese-i cennet-i ‘ulyâda makâm (1120)
32ایلیه مدرسۀ جنت علیاده مقام

Beliğ de şairin ölümüne tarihler düşürmüştür.
Çeşm-i devrân hazret-i Hâce Efendi gitdi hayf
Görmemişdür ‘ilm ü fazlile müdekkik fâzılı
Yoğidi bir nâ-şenîde fen ki ma’lûmı değül
Genc idi kâlâ-yı ‘ilm ü dânişe gûyâ dili
Hall iderdi şübhesiz elbet benân-ı fikreti
Her ne denlü sâ’ilün muğlak olursa müşkili
Dikkate hâcet komazdı fehme bir kerre anar
Zihnine mahsûs idi derk eylemek ‘akl-ı külli
Cilve-gâh-ı rûh-ı pâki cennet-i a’lâ olub
Şâne olsun zülf-i hûr-ı ‘îne ya Rabbî eli
Rıhletini gûş iden didi mücevher târîhin
Gülşen-i firdevs ide Hâce ilâhî menzili
(1120 (کلشن فردوس ایده خواجه اهلی منزلی
Diger
Harf-ı cevher-dâr ile hâtif didi târîhini
Eyleye Ahmed Efendi ravza-ı ‘Adn’i makâm (1120)
33ایلیه امحد افندی روضۀ عدنی مقام
Ahmedî’nin ölümüne tarih düşürenler arasında Vâkıf mahlasıyla şiirler yazan oğlu
Mahmud Efendi de yer almaktadır:
Ref’ idüb iki elim fevtine didim târîh
Vâlidim Hâce Efendi ide ‘Adn’i menzil (1120)
34 والدم خواجه افندی ایده عدنی منزل

Kaynaklarda şairin Mahmud ve Muhammed adlarında iki oğlundan bahsedilmektedir.
Divan şairleri arasında yer alan ve Vâkıf mahlasını kullanan Mahmud Efendi35 ilköğrenimini

32 İsmail Beliğ, Güldeste, s. 414-415.
33 İsmail Beliğ, Güldeste, s. 414-415.
34 İsmail Beliğ, Güldeste, s. 415.
On Yedinci Yüzyıl Divan Şairlerinden Ahmedî ve Eserleri TAED 58*
83
babasından tahsil etmiş, Bursa’da çeşitli medreselerde görev yaptıktan sonra Sultan Orhan
Medrese’sinde müderris iken 1137/M 1724-1725 senesinde vefat etmiştir.36 Vakıf’ın,
döneminde babasına nisbetle Hacezade Efendi adıyla meşhur olduğu bildirilmektedir.37
Mahmud Efendi’nin kardeşi Muhammed Efendi de ilk tahsilini babasından almıştır.
Derviş meşrep biri olarak bilinen Muhammed Efendi çeşitli medreselerde müderrislik yaptıktan
sonra 1173/M 1759-1760 senesinde vefat etmiştir. Eşrefzade Şeyh Ahmed Ziyaeddin’in Gülzâr-
ı Sulehâ ve Vefâyât-ı ‘Urefâ adlı eserinde bildirildiğine göre Muhammed Efendi’nin kabri
Deveciler Kabristan’ında ağabeyi Mahmud Efendi ve babası Ahmed Efendi’nin kabri
yakınlarındadır.38 Yine aynı eserde Bursa’nın ileri gelenlerinden Cizyedarzade Hüseyin
Efendi’nin oğlu Mahmud Efendi’nin Ahmedî’nin torunu olduğu belirtilmektedir.39 1208/M
1793-1794 senesinde vefat eden Cizyedarzade Mahmud Efendi’nin oğlu Halep Mollası Ahmed
Bahaeddin Efendi’nin40 de mürettep münşeatında ve sair eserlerinde İshak Hocası diye imza
attığı ve bununla iftihar ettiği belirtilmektedir.41
II. ESERLERİ
II.1. Mensur Eserleri
II.1.1. Risâle fi’l-‘Amel bi’r-Rub’i’l-Mukantarat (Risâle-i İrtifâ)
İshak Efendi adına yazıldığı için İshakiyye olarak da bilinen eser ilm-i heyet (astronomi)
ile ilgilidir. Türkçe yazılan eser, bir mukaddimeden sonra on yedi bab ve hatimeden meydana

35 Safayî Tezkiresi’nde “Vakıf” başlığı altında Mahmud Efendi’nin ismi Mehmed olarak anılmıştır: Nâmı
Mehmed’dir. Mahrûsa-ı Burûsa’dan zuhûr etmişdir. ‘Asrının yegânesi ve dehrin ferzanesi ‘allâme-i cihân edîb-i
devrân İshak Hâcesi ve ‘Acem Ahmed Efendi denmekle meşhûr-ı cihân olan fâzıl-ı devrânın oğludur. Evâ’il-i
hâlinde pederi terbiyesiyle tahsîl-i ma’ârif etmekle mahrûsa-ı Burûsa müderrislikleri silkine dâhil olmuşdur. ‘Asrın
zurafâ ve şu’arâsından bir şâ’ir-i şîrînkârdır... (Çapan, age., s. 711).
36 İsmail Beliğ, Nuhbetü’l-Âsâr, s. 649; Vakıf hakkında daha ayrıntılı bilgi için bk. Sadık Erdem, Ramiz ve Âdâb-ı
Zurafâsı, Ankara 1994, s. 277.
37 Mehmet Nail Tuman, C. II, s. 1142.
38 Eşrefzade Şeyh Ahmed Ziyaeddin, Gülzâr-ı Sulehâ ve Vefâyât-ı Urefâ, Ankara Milli Ktp., Yz., nr. l76, v. 58a
.
39 Cizyedâr El-hâc Hüseyin Ağa-zâde Mahmûd Efendi: mültecâ-yı sigâr u kibâr ve merci’-i erbâb-ı devlet ve’l-iktidâr
kâfil-i umûr-ı erâmil ü eytâm-ı bî-yeksân ve mahzen-i cevâhir-i zevâhir re’fet ü ihsân hâlen mütelebbis-i ferve-i
fâhire-i sıhhat ve mesned-ârâ-yı ikbâl-hâne-i semâhat Cizyedâr el-hâc Hüseyin Ağa hazretlerinin sulbünden ve
Hâce-zâde Mahmûd Efendinin kerime-i mükerremelerinden mahrûse-i Burusada bisât-ı izzet-menât kevne kudûm
iden mahdûm-ı Mübeccel-i sa’âdet-rüsûm ve ferzend-i dil-bend-i fazîlet mevsûmları mazhar-ı ‘inâyât-ı rabb-i
vedûd masdar-ı teşrîfât-ı kâdir-i zi’l-cûd cenâb-ı mekârim-efzûd hazret-i Mahmûd Efendidür (Eşrefzade Şeyh
Ahmed Ziyaeddin, age., v. 52b
)
40 Cizyedarzade Ahmed Baheddin Efendi (1741-1794): Tarih yazarı. Cizyedarzade el-Hac Hüseyin Ağazade Mahmûd
Efendi’nin oğlu. İlk tahsilini Bursa’da yaptı. Arapça ve Farsça öğrendi. 1759’da İstanbul müderrisi unvanıyla
ulema sınıfına dâhil oldu. 1791’de kendisine Halep kadılığı verildi. Bu görevden ayrıldıktan sonra Bursa’da öldü.
1773’te Hoca Sadeddin Efendi’nin Tâcü’t-Tevârîh’ini özetleyerek yazdığı eseri Cizyedâr tarihi namıyla
tanınmaktadır (Nuri Akbayar , “Cizyedarzade Ahmed Baheddin Efendi”, TDEA, İstanbul 1977, C. II, s. 80).
41 İsmail Beliğ, Güldeste, s. 414-415.
84*TAED 58 Ahmet TOPAL
gelmektedir. Risâle-i İrtifâ, Cemaziyelevvel 1102 (Ocak-Mart 1691)’de telif edilmiştir.42 Eserin,
çeşitli kütüphanelerde farklı adlarla kayıtlı birçok nüshası bulunmaktadır.43
II.1.2. Aksa’l-‘ereb fi-Tercemeti Mukaddimeti’l-Edeb
Zemahşerî’nin (ö. 1144) Arapça’nın kuralları ve faydalarını anlatan Mukaddimetü’ledeb
adlı eserinin 1117/M 1705 senesinde yapılmış tercümesidir. Ahmedî, eseri tercüme
ederken Cevherî’nin (ö. 1009) es-Sıhah, Firuzabadî’nin (ö. 1415) el-Kâmûsu’l-mugîs ve
Zemahşerî’nin el-Fâik ve el-Esâs adlı eserlerinden de faydalanmıştır. Zemahşerî, eserini elEsma,
el-Ef’al, el-Huruf, Tasarrufu’l-Esma, Tasarrufu’l-Ef’al olmak üzere beş kısım olarak
tertip etmiştir. Ahmedî bu beş kısımdan sadece el-Esma ve el-Ef’al kısımlarını Türkçe’ye
tercüme etmiştir. El-Esma iki cilt hâlinde basılan eserin birinci cildinin ikinci yarısını, el-Ef’al
ise ikinci cildin tamamını oluşturur. Eserin başına, okuyucular tarafından daha kolay
anlaşılabilmesini sağlamak amacıyla biri Arapça diğeri Farsça kaideleri anlatan iki mukaddime
konulmuştur. Birçok nüshası bulunan eser, 1313/M 1895 yılında İstanbul’da Aksa’l-ereb fi
tercemeti Mukaddimeti’l-edeb adıyla iki cilt olarak basılmıştır.44
II.1.3. Risâle-i Ma’mûle fi Beyâni’z-Zılli ve Tahdîdi’l-Cihât ve Ta’yîn-i Semti’lKıble
bi’d-Dâ’ireti’l-Hindiyye
Gölge ile ilgili astronomi işlemlerinden, yönlerin tayininden ve “dairetü’l-hindiyye”
yardımıyla kıble yönünün tayininden bahseden bir eserdir. Müellif, kıblenin tayini ile ilgili
kısmı eserine sonradan ilave etmiştir. 1102/M 1691’de telif edilen eserin içerisinde üç de şekil
yer almaktadır.45 Eserin birçok nüshası bulunmaktadır.
II.1.4. Tercüme-i Hadîs-i Erba’în
Ahmedî, kırk hadisi vezir Fazıl Ahmed Paşa’nın emir ve iltiması üzerine tertip etmiştir.
Eser mensurdur. Nesri ne sade ne de külfetli sayılır. Eserde önce seçilen hadisin tercüme ve
şerhine yer verilmekte, ardından iktibaslar ve misaller gelmektedir. Bazı hadislerin şerhinde,
aynı mealde olan diğer hadislerle tercüme takviye edilmiştir. Ayrıca şerh esnasında, bütün
hadislerde olmasa da, İslam dünyasının bilinen hikâyelerinden de faydalanılmıştır. Risaledeki

42 Ekmeleddin İhsanoğlu vd., Osmanlı Astronomi Literatürü Tarihi, İstanbul 1997, C. I, s. 374.
43 Şairin bu eserinin ve diğer eserlerinin tespit edilebilen nüshaları için bk. Topal, age., s. 30-37.
44 Özcan Kaş, Osmanlı Döneminde Arapça Sözlük Çalışmaları, MÜ, SBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul 2007, s. 40-42.
45 İhsanoğlu vd., age., C. I, s. 373.
On Yedinci Yüzyıl Divan Şairlerinden Ahmedî ve Eserleri TAED 58*
85
bazı hadislerin Okçuzade’nin Ahsenü’l-Hadîs adlı eserinde de bulunması Ahmedî’nin
Okçuzade’den istifade ettiğini hissettirir.46 Eserin iki yazma nüshası tespit edilmiştir.
II.1.5.Kavâ’id-i Fârisiyye
Ahmedî eserin mukaddimesinde; Farsça’da kullanılan ibarelerin hakiki manalarını
beyan; bazı ince noktalarını izah için daha önce risaleler ve defterler tasnif edildiğini; fakat
bunların bazı eksikleri olduğunu ve zamanla unutulduğunu bildirmiş, bunun üzerine Farsça
divanları tarayarak heveslilerine faydalı olmak için eseri hazırlamıştır.47
II.1.6. Akvemü’l-Vesâ’il fi Tercemeti’ş-Şemâ’il
Eser hadis âlimi Muhammed Tirmizî’nin (ö. 892-893) Eş-Şemâilü’n-Nebeviyye fi
Hasâili’l-Mustavafiye adlı eserinin tercümesidir. Ahmedî bu tercümeyi 1111/M 1699-1700’de
yapmıştır.48
II.1.7. Şerhu Dâ’ireti’l-Hindiyye
Osmanlı Müellifleri’nde49 Dâ’ire-i Hendesiyye şerhi olarak kaydedilen eser kıble
tayininde kullanılan daire-i Hindiyye hakkında bilgi veren Arapça iki varaklık küçük bir
risaledir.50
II.1.8. ‘İlm-i Tılsım ve Def’-i Tâ’ûn
Kendi içerisinde bölümlerden oluşmak üzere üç makale hâlinde yazılmış Türkçe bir
risaledir. 51
II.1.9. Silsile-i Fahr-ı Kâ’inât
Hz. Peygamber’in nesebi şema hâlinde gösterilmiştir.52
II.1.10. Münşeât
Ahmedî’nin muhtelif kişi ve makamlara yazdığı mektupları ihtiva eder. 53
II.1.11. Risâle fî Tahkîki Ma’nâ’l-Hidâye
Arapça kısa bir risaledir.54

46 Abdülkadir Karahan, İslâm-Türk Edebiyatında Kırk Hadis (Tercüme, Toplama ve Şerhleri), İstanbul 1954, s. 239-
240.
47 İstanbul Üniversitesi Ktp., Türkçe Yazmalar, nr. 1939, yk. 5
a
.
48Atsız, agm., s. 232.
49 Bursalı Mehmet Tahir, age., s. 233.
50 Öngören, agm., s. 534.
51 Pertev Paşa, Mecmua, 618, 83b
-101b
.
52 Pertev Paşa, Mecmua, nr. 618, 69a
.
53 Aydüz, age., C.I, s. 120.
86*TAED 58 Ahmet TOPAL
II.1.12. Takrîz ‘ala Şerhi’l-Muhammediyye el-Müsemmâ bi-Ferahi’r-Rûh
Eser Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3785/22’de kayıtlı 2 varaktan oluşan kısa bir
risaledir.
II.1.13. Şerh-i Mektûb-ı Mevlânâ Câmî
Eser Molla Camî’nin bir mektubunun şerhi mahiyetindedir.55
II.1.14. Sandûkatu’l-Ma’ârif
Muamma ve lugazın tarifi ile aralarındaki farkları konu edinen Farsça mensur bir
eserdir. Eserde ariflerin, filozofların Arapça, Farsça ve Türkçe latifeleri; İmam Ali gibi din ve
siyaset büyüklerinin sözleri; Hakanî, Hatifî, Hayyam, Kınalızade, Nef’î, Ebu Temmam gibi
şairlerin şiirlerinden örnekler yer alır. Eserin müellif nüshası İran’ın Kum şehrinde bulunan
Ayetullah Maraşî Kütüphanesi’nde 2558 numarada kayıtlı bulunmaktadır.56
II.1.15. Telhîs-i Şerhü’l-Mu’ammayât-ı Emrî
Emrî’nin halledilmesi güç muammalarının açıklamalarını içeren bir eserdir. Müellif
nüshasından istinsah edilen ve yer yer müellifin kontrolünden geçen bir nüshası İstanbul
Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.57
II.1.16. Şerh-i Lugaz-ı Kadı Muhammed Maksûd
Şirvan kadısı Kadı Muhammed Maksud’un bir lugazının şerhidir. Farsça kaleme
alınmıştır.58
II.1.17. Mecmû’a (Muamma ve Lugazlar)
Müellifin başta ünlü İranlı şair Camî’nin muamma ve lugazları hakkında yazmış olduğu
risaleler olmak üzere; muamma ve lugazın çeşitleri hakkında; bazı Farsça müşkil muammaların
halline dair Farsça ve Türkçe risaleleri bu mecmua içerisinde bulunmaktadır.59 Mecmuada şu
başlıklar yer almaktadır: Risale-i Mu’ammâ li Câmî mensûr-ı Farisî (4b-40b), Risâle-i
Mu’ammâ li Monlâ Câmî Manzûm-ı Farisî (41a-44a), Risâle-i Diger Muammâ li Câmî-i
Manzûm (46b-55a), Risâle-i Farisî-i Lugaz-ı Mensûr (56a-57a), Şerh-i Lugaz (57b-58b), Şerh-i

54 Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3785, 122a
.
55 Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2808.
56 Enûşe, age., s. 36.
57 İstanbul Üniversitesi Ktp., Türkçe Yazmalar, nr. 1970, 69 vk.
58 Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3785, 146b
-147a
.
59 Süleymaniye Ktp., Pertev Paşa, Mecmua, nr. 618.
On Yedinci Yüzyıl Divan Şairlerinden Ahmedî ve Eserleri TAED 58*
87
Lugaz-ı Farisî (59b-68b), Şerh-i Lugaz-ı Türkî (70b-81a), Şerh-i Lugaz-ı Farisî (102b-110a),
Şerh-i Lugaz (110b-117b).
II.1.18. Şerh-i Lugaz-ı Fârisiyye (Şerh-i Lugaz-ı Acem)
Farsça lugazların şerhine dair bir eserdir.
60
II.1.19. Talîkât-ı Envârü’t-Tenzîl
Kadı Beyzavî’nin tefsirinin bazı bölümlerine yazdığı talikattır. On adet risaleden
oluşur.61
II.1.20. Talîkât-ı Tehzîbü’l-Mantık
Taftazanî’nin Tehzîbü’l-Mantık adlı eserinin dibacesindeki Molla Celal ve bazı önde
gelen âlimlerin görüşlerinin açıklanıp özetlendiği bir eserdir.62
II.1.21. Talîkât-ı Şifâ-ı Şerîf
Kadı İyaz’ın Şifâ-ı Şerîf adlı eserine talikattır.63
II.1.22. Hâşiye-i Mîr Ebu’l-Feth
Mir Ebu’l-Feth’in adab-ı münazaraya dair eserinin haşiyesidir.
64
II.1.23. Hâşiye ‘ala Tefsîri’l-Beydavî
Beyzavî’nin Tavâli’ul-envâr fî’l-kelâm’ına haşiyedir.
65
II.1.24. Şerh-i Lugaz-ı Arabî: Temin edemediğimiz eser isminden ve katalog
bilgilerinden anlaşıldığı kadarıyla 4 varaklık Arapça lugaz şerhidir.66
II.2. Manzum Eserleri
II.2.1. Vahdetnâme
Ahmedî’nin edebî yönünü gösteren eldeki en önemli eseridir. Eserin ismi müellif
nüshalarından biri olan Süleymaniye Yazma Eser Ktp., Pertev Paşa, nr. 618’de Tevhidname
olarak kaydedilmiştir. Ferağ kaydında Bursa’da Gazi Hüdavendigar medresesinde müderris iken
kaleme alındığı bildirilmektedir. Nüshada telif tarihi belirtilmediği için iki kez bu medresede
müderrislik yaptığı belirtilen Ahmedî’nin hangi dönemde bu nüshayı kaleme aldığı net değildir.

60 Süleymaniye Ktp., nr. 3647/2.
61 Eserin Süleymaniye Ktp., Mihrişah Sultan, nr. 39’da kayıtlı bir nüshası bulunmaktadır (Aydüz, age., C. I, s. 120)
62 Bursalı Mehmet Tahir, age., s. 233.
63 Bursalı Mehmet Tahir, age., s. 233.
64 Öngören, agm., s. 534.
65 Öngören, agm., s. 534.
66 Mısır Millî Kütüphanesi Türkçe Yazmaları, Talat 63 (https://www.yazmalar.gov.tr/detay_goster.php?k=101399,
Son Erişim Tarihi: 09.11.2016)
88*TAED 58 Ahmet TOPAL
Eserin diğer müellif nüshası ve müstensih nüshaları dikkate alındığında bu nüshanın bizzat
müellif tarafından sonradan gözden geçirildiği ve büyük oranda değiştirildiği anlaşılmaktadır.
Eserin diğer müellif nüshası Nuruosmaniye Yazma Eser Ktp. Nr. 2649/1’de kayıtlı
bulunmaktadır. Ferağ kaydında bu nüshanın da Gazi Hüdavendigar medresesinde kaleme
alındığı belirtilmiştir. Ferağ kaydından sonra Vahdetnâme’nin ahirine yazıla şeklindeki bir
ibareyle kalemiyye muhtevalı bir bölüm yine müellifin hattıyla ilave edilmiştir. Bu bölümde
1694/1695-1698/1699 yılları arasında Reisülküttâplık yapan Ramî Paşa’ya bir medhiyenin
(Reisülküttab Ramî-râ Firistâde Şüd) yer alması nüshanın Rami Paşa’nın görev süresi içerisinde
tamamlandığını gösterir.
Bu nüshalar haricinde tespit edilebilen 14 nüshaya bu nüsha kaynaklık etmiştir.
2921 beyitten oluşan Vahdetnâme, mesnevi nazım şekliyle yazılmıştır. Eserin 2648-
2921. beyitler arasında yer alan bölüm muhteva bakımından eserin asıl bölümünün dışında
değerlendirilebilecek bir kalemiyye örneği teşkil eder. Eser tür itibarıyla peygamberlerin tevhid
mücadelesini anlatan bir kısas-ı enbiya niteliğindedir. Eserde âlemin yaratılışı, felekler, seyyar
ve sabit yıldızlar, anasır-ı erbaa, mevalid-i selase gibi kozmolojik unsurlar tevhidî bir bakış
açısıyla ele alındıktan sonra Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim ve Hz. Muhammed’in kıssalarına
yer verilmiştir.
Vahdetnâme’de biri Türkçe (2678-2738), diğerleri Farsça olmak üzere üç kaside yer
almaktadır. 60 beyitlik Türkçe kaside, mesnevi nazım biçimiyle ve kaleme hitaben yazılan
bölümün devamı mahiyetindedir. İkinci kaside bu kez devata hitaben yazılan Türkçe bölümün
devamı niteliğinde 77 beyitlik Farsça bir kasidedir (2771-2848). Vahdetnâme’de üçüncü kaside
de yine Farsça kaleme alınmıştır. 53 beyitten oluşan manzume bu kez kağıda hitaben yazılmış
Türkçe bölümle aynı muhtevadadır (2870-2921). Şairin Ramî Paşa’ya yazdığı kaside de bu
bölümde yer almıştır (2907-2921).
Ahmedî kasidelerin diline göre mahlas seçimi yapmıştır. Şair Türkçe kasidesinde
Ahmedî mahlasını, Farsça kasidelerinde Hace mahlasını kullanmıştır. Vahdetnâme, Hafif
bahrinin fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün vezniyle yazılmıştır.
II.2.2. Tezkirelerde Yer Alan Şiirleri
Ahmedî’nin divanı olduğuna dair kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Bununla birlikte tezkirelerde şaire ait olduğu ifade edilen bazı şiirler mevcuttur. Safayî, şairin
biyografisini aktardıktan sonra aşağıda matlaları verilen şiirleri örnek olarak kaydetmiştir:
Levh-i ruhuñda hatt-ı perîşân görünmesin
Mir’ât-ı dilde jeng-i firâvân görünmesin
----
On Yedinci Yüzyıl Divan Şairlerinden Ahmedî ve Eserleri TAED 58*
89
Düşüp ayagına sâkîye ‘izzet eyleyelim
Varıp suyunca şarâbına hürmet eyleyelim
---
Dil meyl ederdi kâkül-i cânânı görmege
Sevdâsı şimdi zülf-i perîşânı görmege67
Beliğ de Güldeste’de şairin bir ruba’îsiyle birlikte Vecdî’ye yazdığı nazirelerinden
bölümlere yer vermiştir:
Devrân sirişk-i âlumı bezme şarâb ider
Sîh-i belâda bağrumı hûnîn kebâb ider
Mi’mâr-ı kec-esâs-ı sipihre budur reviş
Ma’mûr idince bir dili bin dil harâb ider
Bî-hûş u mest görse eger ol perî meni
Nâr-ı cefâyı çihre-i gül-âb ider
---
Tâ çâk-ı girîbânumı dâmâne getürdüm
Âgâz-ı ser-kârumı pâyâne getürdüm
Yüz tîr-i ciger-dûzını dilden geçürdüm
Sad âb-ı hayât tuhfe içün câna getürdüm
Hûnîn müjelerden dil-i sad-çâki gören dir
Dâmâna güli pençe-i mercâna getürdüm
---
Kış basdı bu şehre kadem-i şûmını hattâ
Eyyâm-ı temmûzda iken hep ton durayazdı

67 Çapan, age., s. 79-80.
90*TAED 58 Ahmet TOPAL
Eczâ-yı bedende bulınan ‘unsûr-ı mâ’î
Az kaldı ki ser-tâ-be-kadem tondurayazdı68
Ahmedî’nin tezkirelerdeki bu şiirlerinin yanında çeşitli mecmualarda da şiirleri yer
almaktadır.69
Yukarıda sayılanların dışında da bazı eserlerin Ahmedî’ye atfedildiği görülmektedir.
Bunlardan biri Kavâ’id-i Ressâmiye adlı eserdir. Muhtemelen kütüphane kayıtlarından
hareketle bu eser İshak Hocası Ahmed Efendi’ye ait olarak gösterilmiştir.70 Ancak İstanbul
Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan ve müellif nüshası olduğu anlaşılan nüshadan eserin
Kara Mühendishanesi muallimlerinden Hafız İshak Reis’e ait olduğu ve 1250/M 1834 yılında;
yani Ahmedî’nin vefatından 126 yıl sonra telif edildiği anlaşılmaktadır.71
Risale fî Âdâbi Hizmeti’s-Sultân adlı eser de Ahmedî’ye ait gösterilmiştir. “Saray-ı Atik
Muallimi ismiyle de anılan eser Saray Hocası ismiyle de meşhur olmuştur”
72 şeklinde bir
bilgiyle Ahmedî’ye ait olduğu belirtilen eserin zahriyesinde adı, Âdâbi Hizmeti’s-Sultân İshak
Efendi şeklinde kaydedilmiştir.73 Eserin ferağ kaydı başta olmak üzere hiçbir yerinde
Ahmedî’ye ait olduğuna dair bir bilgiye rastlanmamıştır.
Rızaî’ye ait Nazmu’l-Le’âlî adlı eser de yanlışlıkla İshak Hocası’na ait olarak
gösterilmiştir.74 Manzûme-i Akâ’id adıyla Ahmedî’ye atfedilen75 eser de bu olmalıdır.
III. EDEBÎ KİŞİLİĞİ
Biyografi kaynaklarında Ahmedî’nin daha ziyade ilmî yönü öne çıkarılmakla birlikte
edebî kişiliği hakkında da değerlendirmeler yapılmıştır. Beliğ, Ahmedî hakkında …Hakka ki
vücûd-ı kâm-yâb-ı ‘âdîlleri sıdk-ı kemâlâtda perveriş olmuş dürr-i nazîm ve nevâdir-i fünûn-ı
nâ-dîdede kasabu’s-sebak-ı dânişverân-ı kadîm idi76 şeklinde bir değerlendirmede bulunurken,
Safayî onun şiirlerini, … cümle-i fezâ’ilinden fazla eş’âr-ı âbdârı vardır. Gonca-i güftârı rengîn
ve şi’r ü inşâsı sihr-âferîndir şeklinde nitelemiştir.77 Şairin edebî kişiliği hakkında Salim Efendi

68 İsmail Beliğ, Güldeste, s. 415.
69 Süleymaniye Ktp., Pertev Paşa, nr. 618; Esad Efendi, nr. 3785; Fatih, nr. 4101 (Öngören, agm., s. 534).
70 Aydüz, age., C. I, s. 120.
71 İstanbul Üniversitesi Ktp. Türkçe Yazmalar, nr. 6829, 137b
.
72 Aydüz, age., C. I, s. 120. Bu bilgide eser ismi olarak gösterilen Saray Hocası, Ahmedî ile aynı yıl vefat eden eski
saray muallimlerinden müderris Ahmed Efendi’nin (ö. 1708) lakabıdır. (Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî,
Osmanlı Ünlüleri, (haz. Nuri Akbayar), İstanbul 1996, C. I, s. 187) Sicill-i Osmanî’nin 1308 tarihli eski harfli
matbu baskısında Saray Hocası Ahmed Efendi’nin biyografisi, İshak Hocası Ahmed Efendi’ninkinin hemen
akabinde ve aynı paragrafta verildiği için müellif ismi eser ismi olarak algılanmış olabilir (bk. Mehmed Süreyya,
Sicill-i Osmânî yahud Tezkire-i Meşâhîr-i Osmâniyye, Matbaa-ı Âmire, 1308).
73 İstanbul Üniversitesi Ktp. Türkçe Yazmalar, nr. 2721, 1a
.
74 Aydüz, age., C. I, s. 120.
75 Öngören, agm., s. 534.
76 İsmail Beliğ, Güldeste, s. 414.
77 Çapan, age., s. 78.
On Yedinci Yüzyıl Divan Şairlerinden Ahmedî ve Eserleri TAED 58*
91
daha detaylı bilgi verir: Süyûtî-i zamân, Câmî-i devrân bir fâzıl-ı kesîrü’t-tahrîrdir kim
‘Arabiyyatda yed-i tûlâsı dırâz ve Fârisîde bâğ-ı iktidârı her müşkile bâz idi. Te’lifâtı ekserü
min en-yuhsâ ve âsâr-ı kalemi nâ-kâbil-i ‘add u ihsâdır. Husûsâ lugat-ı kavme ol rütbede
intisâbı ve edebiyyâta şol mertebede iktisâbı varidi kim kâmûsu’l-muhît-i ‘akl-ı tâm kef-berdehân-ı
hayret idigi mâlâ-kelâmdır… nice memdûh u mümtaz gazeliyyât u kasâ’id ü elgâz ve
nazm u nesr-i mu’teberden nice güherleri vardır ki her biri kutra-ı sımâh-ı tahsîn olmaga
şâyeste…78 şeklinde değerlendirmeler yapmıştır.
17. yüzyılda klasik Türk şiiri büyük oranda Sebk-i Hindî üslubunun etkisi altında
kalmıştır. Bu etki tekdüze olmamış; farklı şekillerde kendini hissettirmiştir. Sebk-i Hindî aslında
İran edebiyatında da temel üslup özellikleri aynı olmakla birlikte zaman içinde çeşitli açılardan
farklılaşan iki ekole bölünmüştür. Genel eğilimleri dikkate alındığında Saib (ö. 1670-71) ve
Kelim’in (ö. 1650) temsilcisi olduğu ekol; klasik, yani Sebk-i Irakî diye bilinen usluba yaklaşan
özellikler göstermektedir. Vech-i şebehlerin ve dolayısıyla mısralar arasındaki teşbih ilişkisinin
sağlam ve kolay olması, gazel bütünlüğünün önemsenmesi; kullanılan dilin akıcı ve gündelik
konuşma diline yakın olması, mesel kullanma eğilimi, beytin yapısal bütünlüğünün ve şiirsel
söyleyişin hayal kadar önemsenmesi, marifet, irfan ve hikmet konularına ağırlık verilmesi gibi
özellikler bu üslubun öne çıkan taraflarıdır. Şevket (ö. 1695-96) ve Bidil’in (ö. 1720) temsilcisi
olduğu diğer ekol ise genel hatlarıyla bu özelliklerin tam tersi bir karakter arz etmektedir. 79
Saib ve Şevket’in Türk şairleri üzerindeki etkisinden dolayı Saibane ve Şevketane diye
adlandırılabilecek iki farklı ekolün 17. yüzyıldan itibaren edebiyatımızda da izlerini sürmek
mümkündür. Fehim (ö. 1646-48), İsmetî (ö. 1665-66), Neşatî (ö. 1674-1678), Nailî (ö. 1666-
68), Şeyh Galib (ö. 1799) ve hatta bazı gazel ve beyitleriyle Nedim (ö. 1730) gibi şairler ikinci
ekolü temsil ederken Nabî (ö. 1712) ve takipçileri birinci ekolün başlıca temsilcileri
durumundadırlar.80
Edebiyatımıza Nabî ile bir ekol olarak giren hikemî şiirin özelliklerini; genellikle öğüt
ve nasihat ifade eden ayet ve hadisler, sosyal ve siyasî olayların hakimane (bilgece) bir biçimde
formüle edilmesi, halkın dilinde söylene söylene klişeleşmiş ve onun hayat anlayışını yansıtan
atasözleri ve deyimler, kıssadan hisselere düstur olan kelam-ı kibarlar, insanların hafızasında
canlı bir tablo gibi yaşayan ve tecessüm eden âdet ve geleneklerin gerçek hayata yansıması,
ahlakî ve tasavvufî birtakım kavramların öğüt verici tarzda işlenerek insanlar arasında
yüzyıllardır oluşturduğu anlayış birliği gibi konular teşkil eder.81

78 İnce, age., s. 198.
79 Ali Emre Özyıldırım, “Sebk-i Hindî’nin Türk Edebiyatındaki Seyri Üzerine Notlar”, Sözde ve Anlamda
Farklılaşma: Sebk-i Hindi (29 Nisan 2005 Bildiriler), (haz. Hatice Aynur vd.), İstanbul 2006, s. 144-145.
80 Özyıldırım, agm., s. 145-146.
81 Hüseyin Yorulmaz, Divan Edebiyatında Nabi Ekolü, Eski Şiirde Hikemiyat, İstanbul 1996, s. 12-13.
92*TAED 58 Ahmet TOPAL
Başta Vahdetnâme olmak üzere tezkirelerde yer alan şiirleri de dikkate alındığında
Ahmedî’nin Nabî ve takipçilerinin çizgisine daha yakın olduğu söylenebilir. Vahdetnâme’de
özellikle kıssalar öncesinde anlatılan feleklerin yaratılışı, gökyüzü unsurları, insanın çeşitli
özelliklerle var edilişi gibi bölümlerde yaratılışın, eşyanın ve bütün bunların bir nizam içerisinde
sürekliliğinde hakikati kavramaya ve yansıtmaya yönelik bir çaba dikkat çekmektedir.
Peygamber kıssalarının anlatımında da hikmet vurgusu kendini hissettirmektedir. Peygamberler
hikmet sahibi kişiler olarak takdim edilirken yaşadıkları olaylar da insanlığa ders verir nitelikte
hikmet dolu kıssalar olarak anlatılmıştır.
Aşağıdaki beyitlerin ilkinde Allah’ın bütün sözlerinin ve fiillerinin bir hikmet içerdiği
vurgulanmıştır. Bu fikir daha da geliştirilerek, feleklerin hareketini yorumlarken akla ve deneye
göre hareket eden filozoflara itibar edilmemesi tavsiye edilmiş, bu hareketlerin arkasında yer
alan görünmeyen güce dikkat çekilmiştir.
Kavl ü fi’li hemîşe pür-hikmet
Her kelâm-ı kadîmi bî-âlet82
---
Râh-ı Hakdan sakın ‘udûl itme
Felsefî gitdügi yola gitme
Ne bilür hikmetini her gevden
Sözleri cümle yerden ü gökden
Çarh-ı atlas didikleri hayrân
O da bir bî-sitâre ser-gerdân
Çarh-ı heştüm de emrine münkâd
Yohsa eylerdi burcını berbâd83
17. yüzyılda özellikle Nabî ve takipçilerinde hikemi şiire bağlı olarak sıkça görülen
günlük konuşma diline ait unsurlara, atasözü ve deyimlere; günlük hayattan alınma âdet ve
geleneklere Ahmedî’nin de yer verdiği görülmektedir. Şair bazen atasözü ve deyimleri öne
sürdüğü fikri desteklemek amacıyla örnek vererek kullanır. Bu tür durumlarda vurgulanmak
istenen düşünce söylendikten sonra atasözü veya deyimle desteklenir:

82 Topal, age., s. 275.
83 age., s. 196.
On Yedinci Yüzyıl Divan Şairlerinden Ahmedî ve Eserleri TAED 58*
93
Dîdesiyle egerçi gâv bakar
Fâ’ide ne bulunmadıkca semer
Maksadı olmagıla âb u giyâ
Bir bakar kör dinür aña meselâ84
Bazen bir beytin tamamı atasözü ve deyimden oluşturulur. Aşağıdaki beyitte yoluna
kurbanlar kesmek ve al kanlar dökülmek deyimleri beyti oluşturmaktadır:
Şâh-ı hâver yolına kurbanlar
Kesdi gerdûn dökildi al kanlar85
Günlük dilde yaygın olarak kullanılan bu ifadelerin dışında şairin çeşitli mesleklere ait
deyim ve tabirlere de aşina olduğu görülmektedir. Aşağıdaki beyitlerin ilkinde yer verilen tuhm
azdı (tohum azmak) deyimi çiftçilikte; ikinci beyitte kullanılan üçerleme kum tabiri ise
denizcilikte kullanılan ifadelerdir:
Pîr-i dihkân egerçi cân ezdi
Kişt-zâr-ı zemµnde tuhm azdı86
Hoş-nişîn-i şarâba itme hücûm
Bozmasın lengerin üçerleme kum
87
Aynı zamanda hattat olan Ahmedî’nin bu hünerinin edebî kişiliğine etki ettiği, en
azından bu sanata ait kelime, deyim ve tabirleri kullanarak kelime dünyasını zenginleştirdiği
görülmektedir. Vahdetnâme’de kalem, kâğıt ve devat hakkında yazılan kalemname/kalemiyye
olarak adlandırılan bölümler bir yana, şair, eserin muhtelif beyitlerinde de bu sanata ait deyim
ve tabirlerden faydalanmıştır. Eserde hat çekmek, elif çekmek, cetvel çekmek gibi hüsn-i hat
sanatında kullanılan terimlere yer verilmiştir. Şair bir yerde ise harflerin şekil özellikleriyle bir
istif yaparak, hurufilikte yaygın olarak bilinen insan suretini resm etmektedir:
Kuvve-i bâsıra idüb ihsân
Âdemi kıldı zübde-i a’yân

84 age., s. 256.
85 age., s. 231.
86 age., s. 296.
87 age., s. 429.
94*TAED 58 Ahmet TOPAL
Yazdı gûyâ ki hâme-i îcâd
Bir elif üzre ser-nigûn iki sâd (682-683)
Astronomiye dair eserler kaleme alan Ahmedî’nin, Vahdetnâme’sinde bu ilimle ilgili
terminolojiyi de sıklıkla kullandığı görülmektedir. Söz konusu eserinde âlemin yaratılış
sergüzeştini anlatırken seyyareler, sabiteler, anasır-ı erbaa, mevalid-i selaseye yönelik tevhidî
bir bakış açısıyla değerlendirmeler yapmıştır. Vahdetnâme’de Bazı Evzâ’-ı Kevâkib başlığı
altında astronomi ve astroloji ile ilgili, kırân-ı ulviyyin, ictimâ, hazîz, istikâmet, ric’at, ikâmet,
cevzeher, re’s, zeneb, ukde, tâli’, feth-i bâb, terbî’, tesdîs, saâdet, ikbâl, nuhûset, su’ûd, hübût,
‘urûc, sukût, mihâk, ihtirâk kavramları da aynı yaklaşımla anlatılır.88
Aşağıdaki beyitlerde astronomide yer ve göğün evliliği olarak adlandırılan gezegenler
ile dört unsur arasındaki etkileşimi bu fikre uygun olarak aktarırken dönemin evlilikle ilgili örf
ve adetleri hakkında da bilgiler vermiştir:
Oldı nüh kâne cilve-ger âbâ
Ya’nî eflâk-ı tis’ ser-i bâlâ
Tâlibân-ı ‘arûs-vâr tolu
Kîsesi sîm ü zer ile memlû
Ümmehât-ı ‘anâsıra kâbîn
Eyleyüb oldı çünki ‘âdet-bîn
Nukre-i ahter ü zer-i mihri
Eyledi fî’l-mesel anuñ mehri
İzdivâcuñ bekâsı mehriledür
Nev-‘arûsuñ vefâsı mihriledür
Dest pür olsa dest-peymândan
Cân u baş ile rağbet eyler zen

88 age., s. 211-212.
On Yedinci Yüzyıl Divan Şairlerinden Ahmedî ve Eserleri TAED 58*
95
Olmasa sîm ü zer eger dilbend
Kimseye kimse eylemez peyvend89
Ahmedî’nin edebî kişiliğini değerlendirirken muamma ve lugaz hakkındaki eserlerini de
dikkate almak gerekmektedir. Şair, Camî ve Emrî gibi şairlerin muammalarıyla ilgili
açıklamalar yazdığı gibi onun Sandukatu’l-ma’arif adlı eseri, muamma ve lugazın teorisiyle
ilgili bir eser hüviyetindedir. Tezkire yazarlarından Salim Efendi’nin bildirdiğine göre,
Ahmedî’nin aşağıdaki Arapça lugazı devrinde özellikle İstanbul’da oldukça meşhur olmuş,
dönemin şairlerinden Habeşizade Efendi’nin bu lugaza yazdığı cevapname diğerleri arasında
öne çıkmıştır. Ahmedî’nin sözkonusu Arapça lugazı şu şekildedir:
ما تقول فی طیریطیر بال جناح و یفرخ فی البوادی و البطاح
رأسه فی ذنبه و عیناه فی موضع قدمه
یسمع باذن واحده و ینظر بعین زائده
موزون کالنخلة السحوق و یعرفه کل من ینظر الیه و یذوق
یصلی المغرب باللیل و یسجد طول اللیل الی سهیل
تتقرب المالئکة به الی الخالق و یوحدون هللا بقلب صادق
النصاری تتقربون به و الیهود والکتب المنزلة بذلک شهود
ریشه کثیر و وبره غزیر
طعامه اللوز و العسل و یضرب فی الدنیا به المثل
و شربه اللبن و الخمر و نقله الملح و التمر
تکرهه النسوان و تهواه الغلمان
یحمل حمل االثقال و هو ضعیف و یفترس االسد وهو نحیف
ان هرب ادرک وان طلب هلک
یقطع االرض فی ساعة بال حیلة وال صناعة
تعرفه الملوک و تکرمه و تعرفه السوقه و محرمه
یسکن فی النهار القصور و یهوی باللیل القبور
و یبکی علی االحباب و یندم فقد الشباب
و ما ملکه قط بشر وال حازه اثنی وال ذکر
یلعب به االطفال و یتلی فی سورة االنفال
یصلی و یصوم و یقعد و یقوم
خلقته ال یحصی و صنعته ال یستقصی
فسروه ایها الموالی 90 فانه یعجز عن حله االعالی

89 age., s. 194.
90 Ne dersin o kuşa ki uçar ama kanatsızdır, çöllerde ve ovalarda yavrular. Başı kuyruğundadır ve gözleri ayağının
yerindedir. Tek kulakla işitir ve bir fazla gözle bakar. Yüce bir hurma ağacı gibi dengelidir. Ona bakan ve onu
96*TAED 58 Ahmet TOPAL
Ahmedî’nin muamma ve lugaza karşı ilgisini de yaşadığı dönemin edebî atmosferinin
etkisiyle değerlendirmek gerekir. Bilindiği gibi Sebk-i Hindî üslubunun belirgin özellikleri en
fazla gazelde görülmekle birlikte zamanla diğer nazım şekillerinde de geçmiştir. Bu üslupta
gazelin yanı sıra lugaz, muamma ve tarih düşürmeye de çok büyük önem verilmiştir. Lugaz,
muamma ve tarih düşürmenin 17 ve 18. yüzyıllarda şairler arasında fazla ilgi görmesinde hem
halkın zevk ve beğenisi hem de çeşitli sosyal ihtiyaçlar etkili olmuştur. Bu nazım türleri
şairlerin sanat kudretini göstermekten çok toplumdaki belli bir ihtiyacın karşılanması amacıyla
yazılmış türlerdir.91
Ahmedî’nin Vahdetnâme’sinde, yaşadığı toplumda geçerli ahlak kurallarının izlerini
görmek mümkündür. Şair, tezkirelerde yer alan şiirlerinde özellikle içki ve içki meclisi etrafında
gelişen klişeleri kullanmasına rağmen; Vahdetnâme’de musiki ve meyhane terminolojisini ele
alırken meseleye helal-haram noktasından baktığı görülmektedir. İçki meclisi ve içki hakkındaki
görüşleri dikkate alındığında şairin klasik Türk şiiri geleneğinde sakiname olarak bilinen şiirlere
farklı bir boyut kazandırdığı görülmektedir.
Ahmedî, içki meclisi ve bu meclisteki her unsuru eleştirmekten öte bedduaya varan
ifadeler kullanmaktadır. Burada şairin meyhane terminolojisine yaklaşımı, bu unsurları
tasavvufî duygularını dile getirmekte birer mecaz olarak kullanan şairlerinkine benzemez. Şair,
bu bölümlerde klasik Türk şiirinde yaygın olan rindane söylemin aksine zahidane bir edayla
içkinin kötülüklerini anlatan bir vaiz tavrı takınmakta; sakiname türüne adeta bir reddiye kaleme
almaktadır:
Hâk-ber-ser surâhî-i çîniñ
Seng-der-pâ zücâc-ı rengîniñ

tadan herkes tanır. Akşam namazını gece kılar, Süheyl’e kadar geceyi secde ile geçirir. Melekler onunla Tanrı’ya
daha yaklaşırlar, sadık bir gönülle Tanrı’nın birliğini anarlar. Hıristiyan ve Yahudiler onunla (Tanrıya)
yaklaşırlar ve indirilen kitaplar ona şahittir. Tüyü çok ve sıkçadır. Yiyeceği bademle baldır, dünyada onunla
atasözü getirilir. İçeceği sütle içkidir, taşıdığı tuzla hurmadır. Onu kadınlar sevmez, gılmanlar ondan hoşlanır.
Zayıf olduğu halde ağır yük taşır, cılız olduğu halde aslanı paçalar. Kaçarsa, istediğine ulaşır; elde etmeye
çalışırsa yok olur. Yeryüzünü hiçbir vasıta ve fenne başvurmadan bir anda kat eder. Onu padişahlar tanır ve saygı
gösterir, sıradan insanlar da onu tanır ve hürmet eder. Gündüzleri köşklerde yaşar, geceleri ise mezarlara iner.
Dostlara ağlar, gençlerin ölümlerine (kaybolmalarına) pişman olur. İnsan ona hiç sahip olmadı; ne dişi ne erkek
onu elde edebildi. Çocuklar onunla oynar, Enfal suresinde okunur. Namaz kılar ve oruç tutar, oturur ve kalkar.
Mizacı sayılmaz ve sanatı bilinmez. Ey efendiler onu açıklayınız, zira onu çözmekte bilgili kişiler bile aciz kalmıştır.
Ahmedî’nin bu lugazına Habeşizade’nin cevapnamesi:
ایا عنی االفاضل انت مشس یضئ بکل یوم منک افق
نثرت جواهر اللبات لغزا ثهی القول و املعنی یدق
اعیذک باملثانی من عیون فقد حدثت ان العنی حق
Ey ileri gelenlerin gözü, sen güneşsin! Ufuk hergün senden ışıklanır. Sözü tatlı, manası ince akıl cevherlerini
lugaz olarak saçtın. Nazarlardan yüce ayetlerle sana sığınırım, zira nazarın gerçek olduğundan söz etmişsin.
(İnce, s. 201-202)
91 Cafer Mum, “Sebk-i Hindî”, Türk Edebiyatı Tarihi, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., İstanbul 2006, C. II, s.
389.
On Yedinci Yüzyıl Divan Şairlerinden Ahmedî ve Eserleri TAED 58*
97
Meclis-i bâde telh-kâm olsun
Duhter-i rez baña harâm olsun
Açmasun mey-fürûş dükkânı
Şerbetile deli itdi yârânı
Basmasun düz ayağı mey-hâruñ
Kâsid olsun metâ’ı hammâruñ
Olmazuz anuñile hem-sohbet
Almazuz satmasun bize hikmet
Sahn-ı hum-hâneye düşüb âşûb
Ser-nigûn ola câm u hum menkûb
Zarf-ı lağv ola sâgar-ı mînâ
Şîşeler hemçü lafz-ı bî-ma’nâ
Murg-ı dem-beste gibi bülbüleler
İtmesün birbiriyle kulkuleler
Eylesün bâd-ı fitne hâne-harâb
Açmasun gözlerini bir de habâb
Zevrak u bat garîk-i bahr-ı ‘adem
Hîk-i pür-bâd ola kedû pür-gam
Hasret-i bâde ile ser-hoşlar
Gözlerinden akıtsun âteşler
Mey-gede hâsılı harâb olsun
Meste itdiklerini hep bulsun92

92 Topal, age., s. 425.
98*TAED 58 Ahmet TOPAL
Vahdetnâme’de şair, sakiye içkiden vazgeçmesi ve insanları vazgeçirmesi hususunda
nasihatlerde bulunur. Şaire göre saki artık inadı bırakıp içki dağıtmaktan vazgeçmelidir. Saki
sevgili ya da mürşit olmak bir yana insanları yoldan çıkaran biridir. İçki dağıtarak şaşkınların
şaşkınlıklarını artırmakta, insanların aklını alıp onları deliye döndürmektedir.93
Sende ey sâkî gel ‘inâd itme
Gör geçür meclisi sürüb gitme
Câm-ı billûrı eyleme kan-zil
Dürd-i peymâna eyle pâ-der-gil
‘Aklın alma bir iki mağbûnuñ
Girme kanına nice mecnûnuñ
Nice dîvâne olmasun mey-hâr
Ay başıdur piyâle-i ser-şâr
Mâl-i hûlyâ me’âl-ı zevk-i kadeh
Hâsılı hâsıl-ı hesâb-ı ferah
Meclis-i bâdede karâbe-i mey
Hatt-ı câmdan okur hikâyet-i key
Pey-be-pey ‘âdetüñ egerçi ‘atâ
Çîn-i pîşânî mezhebiñde hatâ
Nehr-i sâ’il yanuñda ‘ayn-ı harâm
Hürmetüñ gördi rind-i dürd-âşâm
Gam-zidâyî saña tabî’atdur
Dil-nevâzî sirişt ü hasletdür

93 Sakinamelerde, meclise neşe ve canlılık veren sakinin görevi içki dağıtmaktır. Sevgilinin yerini tutar veya bizzat
sevgilidir. En önemli özelliklerinden biri güzelliğidir. Âşık, bazen içkiden değil sevgilinin güzelliğinden sarhoş
olur. Hızır veya aya benzetildiği olur. Tasavvufi şiirde ise mürşittir (Rıdvan Canım, Türk Edebiyatında Sakinameler
ve İşretname, Ankara 1998, s. 14) Sakinamelerde sakiye sesleniş genel anlatım tekniklerindendir (Metin Akkuş,
Klasik Türk Şiirinin Anlam Dünyası, Edebî Türler ve Tarzlar, Erzurum 2006, s. 219)
On Yedinci Yüzyıl Divan Şairlerinden Ahmedî ve Eserleri TAED 58*
99
Öz babañ da olursa pîr-i mugân
Kan yalaşma birâderüñ rindân
Ayağuñla o halkaya girme
Çehre sür her birine yüz virme
Bâde-i telhi itme der-sâgar
Mey-perestâna türüş-rû göster94
Şairin musikiye karşı tavrı da içki ve içki meclislerine karşı aldığı tavırdan farklı
değildir. Ahmedî’nin musiki hakkındaki eleştirilerini döneminde yaşanan tartışmalarla birlikte
değerlendirmek gerekir. 17. yüzyılda IV. Murad (salt. 1623-1640) dönemi vaizlerinden
Kadızade Mehmed Efendi (ö. 1635) ile dönemin tanınmış halveti şeyhlerinden Abdulmecid-i
Sivasî (ö. 1639) arasında başlayan ve sonrasında muakkipleri tarafından devam ettirilen
Kadızadeliler Hareketi önce fikrî seviyede tartışmalarla başlamış, sosyal ve dinî hayatın yanında
devletin ana kurumlarını da etkisi altına alacak şekilde gelişme göstermiştir. Kadızade Mehmed
Efendi ile Abdulmecid-i Sivasî arasındaki tartışmaların başlıca konularından birini de zikir ve
musiki konularını da içine alan tasavvufi düşünce ve uygulamalarla ilgili meseleler
oluşturmuştur.95
Ahmedî’nin Vahdetnâme’de musiki hakkında dikkat çekecek derecede görüş
belirtmesinde bu tartışmaların etkili olduğu düşünülebilir. Şair eserinin 641-676. beyitlerinde
otuz beyti aşkın bir şekilde bu konuda görüş belirtir. Şaire göre kulak musikiye düşkünlüğü ile
küfre yaklaşmış olmaktadır. Bilge kişi musikiden uzak durmalı, kulağını ilim ve hikmete
açmalıdır.
96 Ahmedî, çeng, rebab, tanbur, musikar, kaval, ney, kudüm, tablek, def, santur, ud,
kanun, erganun gibi çeşitli musiki enstrümanlarını sıralayarak her biri hakkında çeşitli
benzetmelerle olumsuz görüş belirtir. Başta Mevlevilik olmak üzere tasavvuf musikisinde
önemli bir yeri olan ney hakkında şair şu şekilde bir benzetmeyle fikrini ortaya koymaktadır:
El ucıyla tutar neyi neyzen
Eylemez anı gerçi zîr-efken

94 Topal, age., s. 427-428.
95 Mehmed Efendi, aklî ilimlerin tahsili, türbe ve kabir ziyareti, cemaatle nafile namaz kılınması, tütün ve kahve
içilmesi ve musafaha konularında olduğu gibi ezan, mevlid ve Kur’ân’ın makamla okunması, sema ve devranı da
bidat ve haram saymıştır. Abdulmecid Sivasî ise söz konusu meselelerde genellikle müsamahalı davranmıştır
(Semiramis Çavuşoğlu, “Kadızadeliler”, DİA, C. XXIV, s. 100-101).
96 Topal, age., s. 251.
100*TAED 58 Ahmet TOPAL
Râst-hemdem degildügin iş’âr
Eylemez mi nigâhı düşmen-vâr
Bî-meâl olduğın zarîfâne
Gösterür barmağıla yârâna
Göz ucıyla bakup ider iğmâz
Cünbişi hod ‘alâmet-i i’râz
97
Eserin münacat içerikli bölümünde ise günahının çokluğundan bahsederken zamanla
musikiye itibar ettiğinden yakınır:
Saldı âvâz-ı ‘ûd u çeng ü rebâb
Her nefes sem’ime benüm sîmâb
Ger mü’ezzin vireydi bâng-ı e≠ân
Nağme-i bezm iderdüm anı gümân98
Bir halvetî olan ve Niyazî-i Mısrî’ye intisap eden Ahmedî’nin musiki konusunu helalharam
noktasından ele alması ve bu konuda Halvetilerle büyük tartışmalarda bulunan
Kadızadeliler’e yakın görüşler serdetmesi dikkat çekicidir.99 Zira bilindiği gibi Halvetîlikte
musiki önemli bir yere sahiptir.100. Bütün bunlara rağmen Ahmedî’nin musikiye karşı takındığı

97 age., s. 252.
98 age., s. 421.
99 Katip Çelebi, dönemin belli başlı tartışma konularına değinirken teganni, raks ve sema, tasliye ve tarziye, tütün,
kahve vb. konularda yapılan tartışmalara dair görüşlerini de dile getirmiştir. Katip Çelebi, musiki hakkında “yüce
şeriatta bu yolda yasaklar bir hikmete dayanır. Aslı budur ki nağmeler, önceden söylendiği gibi, mutlaka ruhlara
ve bedenlere tesir edip, ruhu ve bedeni tahrikte büyük tesiri olduğundan hükema [hakîmler] şöyle demiştir. Bir
kişinin ki ruhu nefsini yenmiş ola, gönlünü arıtma ve riyazet ile emmâre nefsini ezip, beden ülkesinde hükûmet
dizginini ruh sultanının eline vermiş ola; nağmeleri ve musikarın elhanını dinlemek onun ruhunu ruhaniyata doğru
yöneltmiş ola, ta ki tanrılaşıp mebde-i evvelin nitelikleriyle vasıflanır ve derinden arzulanmaya şevk verir.
.....
Amma bir kimsenin ki nefsi ruhunu yenmiş olup emmâre nefsi hükmünü yürüte, nağmeleri dinlemek onun nefsini
hayvani arzular tarafına öyle tahrik eder ki dertli insan bazen aşıkane bir beyit dinleyerek heva ve hevesin alçak
basamaklarına doğru uçar gider, haberi olmaz.
İmdi teganni konusunda zarar ile yarar bir araya toplandı. Haslar hasına yararlı, lakin kamuya manevi zararı üstün
olduğu için; yüce şeriat usulüne göre, bir konuda tehlike ile ibâha bir araya gelse, tehlike tarafının üstün tutulması
temel kaidedir. Bu temele dayanarak yüksek tabakanın yararlanmasına bakmayıp kamuyu zarardan korumak için
yasak kılındı. Kamuya gerek olan yüce şeriata uymaktır. (Katip Çelebi, Mîzânü’l-Hakk fî İhtiyâri’l-Ehakk, Ter.
Orhan Şaik Gökyay/Süleyman Uludağ, İstanbul 2008, s. 30)
100 Halvetîlikte haftanın belli günlerinde tekkelerde cehrî olarak topluca icra edilen darb-ı esma, devran, hadra adlı
zikirler yer almakta; devranda ilahiler okunmaktadır. Oturarak bir halka oluşturan müridler, zikre ayakta devam
eder, daha sonra da devrana başlarlar. Zikir yapılırken musikiye de önem verilir ve başta ney, kudüm ve def olmak
üzere çeşitli musiki aletleri kullanılır. Hatta bundan dolayı kendilerine karşı çıkan bazı âlimlerin itirazlarını
reddetmek için Halvetiler devranı savunan eserler yazmışlardır. (Süleyman Uludağ, “Halvetiyye”, DİA, XV, 394)
Rivayete göre Mevlevîliğe sıcak bakan Niyazî-i Mısrî, talebelerinden Mehmed Dede’ye Mesnevî’den bazı beyitler
okuyarak şerh eder, hangi makamlara işaret ettiğini anlatır, dervişlerini de mevlevîhaneye gönderirmiş. Dahası
On Yedinci Yüzyıl Divan Şairlerinden Ahmedî ve Eserleri TAED 58*
101
tavrı anlayabilmek için, tarikat mensuplarının, zaman zaman tarikatları ile mezhepleri arasında
bir tercih yapma durumunda kaldıkları yönündeki tespitler101, Ahmedî’nin tavrını anlamakta
yardımcı olabilir. Süleyman Uludağ, musiki hakkında mezheplerle tarikatlar arasında görülen
çatışmayı şu şekilde dile getirir: ...Mesela Hanefi mezhebinde bulunan kimselerin, tarikatları
icabı bu mezhebin müzik hakkındaki görüşünü benimsemelerine engel teşkil etmiştir. Bu gibi
durumlarda umumiyetle mezhep görüşleri terk edilerek, tarikat görüşleriyle amel edilmektedir.
Bu ise tarikat-şeriat, mutasavvıf-müteşerri’ çekişmesinin önemli bir kaynağı olmaktadır. Mesela
Hanefî mezhebinde olan bir Mevlevî, müzik bahsinde mezhebinin görüşünden tarikatının
görüşünü üstün tutmaktadır. Tasavvufla fıkhın en büyük ihtilaf konusunu teşkil eden müzik
bahsinde, müzik hakkındaki görüşlerine bakarak bir sufinin hangi mezhebe mensup olduğunu
tayin etmek mümkün olmamaktadır. Daha ileri gidilerek denebilir ki; müzik hakkında fıkhın
görüşleri tasavvufi çevrelerce tamamen veya kısmen terk edilmektedir.102 Ahmedî’nin benzer bir
tercih yapma noktasında kaldığı fakat bu konuda tarikatının görüşlerinden ayrıldığı
anlaşılmaktadır.
“Hace” mahlasıyla Farsça şiirler yazan Ahmedî, Vahdetnâme’de İran şairlerinden
yalnızca Nizamî’nin adını anmakla yetinmiştir. Şairin kendi şiirini överken Nizamî’yi kendisine
rakip olarak görmesi onu takdir ettiğinin ifadesi olarak düşünülmelidir.
Gevher-i nazm u nazm-ı gevheriñe
Gûş-ı rûh-ı Nizâmî reşk eyler
Ahmedî’nin İran şairlerinden Molla Camî’yi okuduğu ve bu şairden etkilendiği
anlaşılmaktadır. Şair Camî’nin muammalarını açıklayan eserler kaleme aldığı gibi onun bir
mektubunu da şerh etmiştir. Ahmedî, Vahdetnâme’de ise şairin bir mısraını tazmin etmiştir.
Aşağıdaki beytin ikinci mısraı Camî’nin bir gazelinden alınmıştır.
Bµ-tereddüd hemân çü bâd-ı şimâl
103قم و سر حنو قبلة اآلمال
İsmail Beliğ’in bildirdiğine göre Ahmedî, çağdaşı şairlerden Vecdî (ö. 1661 ?) nin
gazellerine nazireler de yazmıştır. Vecdî’nin,

bizzat mevlevîhaneyi ziyaret edip ney dinleyerek ağlar imiş (Kenan Erdoğan, Niyâzî-i Mısrî Dîvânı, Ankara 2008,
s. 103).
101 Süleyman Uludağ, İslam Açısından Müzik ve Sema, İstanbul 2004, s. 132.
102 age., s. 132.
103 Bu mısra Camî’nin Der-medh-i Sultân Mehmed-i Rûmî başlıklı şiirinin ilk beytinde yer alır. Camî’nin beyti şu
şekildedir:
طالب ریاک ای نسیم مشال
العشاق کعبة حنو سر و قم) Külliyât-ı Dîvân-ı Câmî, Tahran 1385, s. 632)
102*TAED 58 Ahmet TOPAL
Lutf-ı felek ki ellere âbı şarâb ider
Dil-teşne-i mahabbete bahrı serâb ider104
matlalı gazeline Ahmedî, Beliğ’in üç beytini kaydettiği aşağıdaki gazeliyle nazire
yazmıştır:
Devrân sirişk-i âlumı bezme şarâb ider
Sîh-i belâda bağrumı hûnîn kebâb ider
Mi’mâr-ı kec-esâs-ı sipihre budur reviş
Ma¡mûr idince bir dili bin dil harâb ider
Bî-hûş u mest görse eger ol perî meni
Nâr-ı cefâyı çihre-i gül-âb ider105
Yine Vecdî’nin;
Mestâne dili meclis-i rindâne getürdüm
Bir bülbül-i şûrîde gilistâne getürdüm106
matlalı gazeline Ahmedî aşağıdaki beyitlerin yer aldığı gazelini nazire olarak
söylemiştir:
Tâ çâk-ı girîbânumı dâmâne getürdüm
Âgâz-ı ser-kârumı pâyâne getürdüm
Yüz tîr-i ciger-dûzını dilden geçürdüm
Sad âb-ı hayât tuhfe içün câna getürdüm
Hûnîn müjelerden dil-i sad-çâki gören dir
Dâmâna güli pençe-i mercâna getürdüm107

104 Eşref Yanmaz, Vecdî, Hayatı, Edebi Kişiliği ve Divanının Karşılaştırmalı Metni, AÜ, SBE, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 1995, s. 66.
105 İsmail Beliğ, Güldeste, s. 419.
106 Yanmaz, age., s. 100.
107 İsmail Beliğ, Güldeste, s. 419.
On Yedinci Yüzyıl Divan Şairlerinden Ahmedî ve Eserleri TAED 58*
103
Sonuç
17. yüzyıl şairlerinden Ahmedî, devrinde ilmî ve edebî kişiliğiyle öne çıkan
şahsiyetlerden birisidir. III. Mehmed’in musahiplerinden İshak Efendi’ye hocalık yaptığı için
İshak Hocası diye meşhur olmuş; bir müddet Irak’ta bulunduğu için Acem Ahmed Efendi diye
anılmıştır. Yaşadığı yüzyılın ünlü mutasavvıf şairi Niyazî-i Mısrî’ye intisap etmiş ve
halifelerinden olmuştur. Aynı zamanda iyi bir hattat olan Ahmedî, felsefe, mantık, hadis, tefsir
ve astronomi ile de ilgilenmiş; bu konularda çoğu risale boyutunda Arapça, Farsça ve Türkçe
eserler kaleme almıştır. Bu ilimlerden özellikle felsefe ve astronomi alanında döneminin önde
gelen âlimlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Edebiyatla ilgili muamma ve lugaza dair teorik
eserler ve şerhler kaleme alan şair Türkçe şiirlerinde Ahmedî, Farsça şiirlerinde Hace mahlasını
kullanmıştır. İran şairlerinden Nizamî ve Molla Camî’yi okuduğu anlaşılan şairin Camî’den
etkilendiğini söylemek mümkündür. Ahmedî’nin tezkirelerde yer alan şiirleri bir yana
bırakılırsa edebî yönünü en iyi yansıtan eseri Vahdetnâme adlı mesnevisidir. Döneminin revaçta
olan akımı Sebk-i Hindi’den etkilendiği anlaşılan şair Nabî takipçileri arasında
değerlendirilebilir.
Kaynaklar
Akbayar, Nuri, “Cizyedarzade Ahmed Baheddin Efendi”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi,
İstanbul 1977, II, 80.
Akkuş, Metin, Klasik Türk Şiirinin Anlam Dünyası, Edebî Türler ve Tarzlar, Erzurum 2006.
Altuntaş, İhramcızade İsmail Hakkı, Niyâzî-i Mısrî, Divan-ı İlâhiyyat ve Açıklaması, Yayın yeri
yok, 2010.
Aras, Yasin, Ali Canip Yöntemin Eski Türk Edebiyatıyla İlgili Makaleleri, (Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), AÜ, SBE, Erzurum 1999.
Aşkar, Mustafa, Niyâzî-i Mısrî, Hayatı, Eserleri, Görüşleri, İstanbul 2004.
Atsız, Nihal, “İshak Hocası veya Ahmed Rızaî”, Türk Ansiklopedisi, Ankara 1972, XX, 232-
233.
Aydüz, Salim, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, I, 119-120.
Ayyıldız, Emeti, Vahdetnâme , (Yayımlanmamış Mezuniyet Tezi), CBÜ, FEF, Manisa 2001.
Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-Arifîn, Esmâü’l-Müellifîn ve Âsârü’l-Musannifîn, İstanbul
1951.
104*TAED 58 Ahmet TOPAL
Beki, Kamil, İbrahim Râkım Efendi, Vâkı’ât-ı Niyazî-i Mısrî, İnceleme-Metin, (Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), UÜ, SBE, Bursa 1997.
Bilkan, Ali Fuat, “XVII. Yüzyıl Türk Edebiyatı”, Türk Edebiyatı Tarihine Bir Bakış”, Editör:
M. Kayahan Özgül, Kurgan Yay., Ankara 2013.
Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, I-III ve Ahmed Remzi Akyürek, Miftâhu’l-Kütüb ve
Esâmî-i Müellifîn Fihristi, Ankara 2009.
Canım, Rıdvan, Türk Edebiyatında Sakinameler ve İşretname, Ankara 1998.
Çapan, Pervin, Mustafa Safâyî Efendi, Tezkire-i Safâyî, Ankara 2005.
Çavuşoğlu, Semiramis, “Kadızadeliler”, DİA, XXIV, 100-101.
[Çaylak], Mehmed Tevfik, Kafile-i Şuarâ, İstanbul 1290.
Erdem, Sadık, Ramiz ve Âdâb-ı Zurafâsı, Ankara 1994.
Erdoğan, Kenan, Niyâzî-i Mısrî, Divânı, Ankara 2008.
Ergun, Sadeddin Nüzhet, Türk Şairleri, I, 294.
Habîb, Hatt u Hattâtân, İstanbul 1302.
Hasan Enûşe, Dânişnâme-i Edeb-i Fârisî (Edeb-i Fârisi der-Anatolı ve Balkan), Tahran 1383.
İhsanoğlu, Ekmeleddin, vd.Osmanlı Astronomi Literatürü Tarihi, İstanbul 1997.
İnce, Adnan, Tezkiretü’ş-şu’arâ, Salim Efendi, Ankara 2005.
İsmail Beliğ, Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefâyât-ı Dânişverân, Bursa 1302.
İsmail Beliğ, Nuhbetü’l-Âsâr Li-Zeyl-i Zübdetü’l-Eş’âr, (haz. Abdulkerim Abdulkadiroğlu),
Ankara 1999.
Kara, Mustafa, Niyazi-i Mısri, Ankara 1994.
Karahan, Abdülkadir, İslâm-Türk Edebiyatında Kırk Hadis (Tercüme, Toplama ve Şerhleri),
İstanbul 1954.
Karatay, Halit, Hattat Divan Şairleri, Ankara 2008.
Katip Çelebi, Mîzânü’l-Hakk fî İhtiyâri’l-Ehakk, Ter. Orhan Şaik Gökyay/Süleyman Uludağ,
İstanbul 2008.
Kaş, Özcan, Osmanlı Döneminde Arapça Sözlük Çalışmaları, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), MÜ, SBE, İstanbul 2007.
Külliyât-ı Dîvân-ı Câmî, Tahran 1385.
Mehmed Siraceddin, Mecma’üş-Şuarâ, İstanbul 1325.
Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, Osmanlı Ünlüleri, (haz. Nuri Akbayar), İstanbul 1996.
Mum, Cafer, “Sebk-i Hindî”, Türk Edebiyatı Tarihi, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay.,
İstanbul 2006, C. II, s. 369-393.
Oğraş, Rıza, Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ-endûzu,İnceleme-Metin, Burdur 2001.
On Yedinci Yüzyıl Divan Şairlerinden Ahmedî ve Eserleri TAED 58*
105
Onay, Ahmet Talat, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, (haz. Cemal Kurnaz), Ankara 1992.
Osmanzâde Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, (haz. Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz), İstanbul 2006.
Öngören, Reşat, “İshak Hocası”, DİA, XXII, 533-534.
Özcan, Abdülkadir, “Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa”, DİA, XXVI, 264-265.
Özfırat, Bayram, Tokatlı İshâk Efendi’nin Nazmu’l-ulûm, Nazmu’l-le’âlî ve Manzûme-i Keydânî
adlı Mesnevileri, (İnceleme-metin), (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), SÜ, SBE,
Konya 2006.
Özyıldırım, Ali Emre, “Sebk-i Hindî’nin Türk Edebiyatındaki Seyri Üzerine Notlar”, Sözde ve
Anlamda Farklılaşma: Sebk-i Hindi (29 Nisan 2005 Bildiriler), (haz. Hatice Aynur vd.),
İstanbul 2006, s. 142-154.
Rızaî, Manzûmetü’l-Le’âlî, İstanbul 1268.
Şeyhi Mehmed Efendi, Şakâyık-ı Numâniyye ve Zeylleri, Vakâyîü’l-Fuzalâ, haz. Abdulkadir
Özcan, İstanbul 1989.
Tahirü’l-Mevlevi, Edebiyat Lugati, İstanbul 1994.
Tekeli, Hamdi, Ahmed Gazzi’nin Hayatı ve Tasavvufi Görüşleri, (Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi),UÜ, SBE, Bursa 1991.
Topal, Ahmet, Ahmedî (İshak Hocası), Vahdetnâme-i Âlem-engîz (İnceleme-Metin), AÜ, SBE,
Yayımlanmamış Doktora Tezi, Erzurum 2011.
Tuman, Mehmet Nail, Tuhfe-i Nâilî, Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri, (haz. Cemal
Kurnaz-Mustafa Tatçı), Ankara 2001.
Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 2001.
Uludağ, Süleyman, “Halvetiyye”, DİA, XV, 394.
Uludağ, Süleyman, İslam Açısından Müzik ve Sema, İstanbul 2004.
Yanmaz, Eşref, Vecdî, Hayatı, Edebi Kişiliği ve Divanının Karşılaştırmalı Metni,
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), AÜ, SBE, Erzurum 1995.
Yorulmaz, Hüseyin, Divan Edebiyatında Nabi Ekolü, Eski Şiirde Hikemiyat, İstanbul 1996.

Konular