HURÛFÎLİĞE DAİR BİR ESER: MUSTAFA RUMÛZÎ’NİN HAKÎKATNÂME’Sİ

ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ
ISSN: 1308–9196
Yıl : 8 Sayı : 24 Aralık 2016
Yayın Geliş Tarihi: 13.11.2016 Yayına Kabul Tarihi: 13.12.2016
DOI Numarası:
HURÛFÎLİĞE DAİR BİR ESER: MUSTAFA RUMÛZÎ’NİN HAKÎKATNÂME’Sİ
Bahir SELÇUK 
Selahattin TOPBAŞ**
Öz
Fazlullâh-ı Esterabâdî’ye nispet edilen, farklı araştırmacılarca ayrı bir din,
mezhep veya tarikat olarak nitelendiren Hurûfîlik; varlığı, Kur’an ve
hadisleri harflerle izah etmeye çalışan bir düşünce sistemidir. Fazlullâh,
kendinden çok önceki dönemlere kadar uzanan harflere batıni manalar
yükleme anlayışını, dinî ve tasavvufi çerçevede ele alarak sistematize
etmiştir. Hurûfîliğin ana kaynağı Fazlullâh’ın Câvidân-nâme adlı eseridir.
Hurûfîliğe dair daha sonraki dönemlerde yazılan eserlerde ve ortaya
konan prensiplerde Câvidân-nâme esas alınmıştır. Anadolu’daki tasavvufi
düşünceyi ve şairleri de etkileyen Hurûfîlik akidesini ve prensiplerini
işleyen çeşitli eserler kaleme alınmıştır. Bunlardan biri de Hakîkat-nâme
adlı eserdir. Eser, Mevlana Müzesi Abdulbaki Gölpınarlı Kütüphanesi’nde
55 numarada kayıtlıdır. Mustafa Rumûzî adına kaydedilen eserin müellifi
hakkında bilgi bulunmamaktadır. Eser, 21 varaktan oluşmaktadır.
Hakîkat-nâme’de Hurûfîlik akidesi çerçevesinde şeriat, tarikat, marifet,
hakikat kavramları üzerinde sıklıkla durulmakta, kâinatın ve insanın
maddi ve manevi boyutları harfler ve sayılarla ilişkilendirilmekte ve bazı
ayetler de yine bu yönde yorumlanmaktadır. Yer yer ayet, hadis ve kelâm-
ı kibarların yer aldığı metinde, Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz.
Hüseyin, Hz. Fatıma, Fazlullâh, Seyyid Nesimi, Hallac-ı Mansur gibi dini ve
tasavvufi isimlere sıkça göndermede bulunulmaktadır. Bu çalışma
kapsamında Hakîkat-nâme’deki Hurûfilik düşüncesi üzerinde durulacak,
Hakîkat-nâme’nin çevriyazısına yer verilecektir.
Anahtar Kelimeler: Hurûfîlik, Mustafa Rumûzî, Hakîkat-nâme, inceleme,
çevriyazı.

 Prof. Dr. Fırat Üniversitesi İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümü, bahirselcuk@gmail.com
**Öğretmen, Doktora Öğrencisi, sel.topbas@hotmail.com
Bahir SELÇUK-Selahattin TOPBAŞ
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
806
A WORK ABOUT HURUFISM:
MUSTAFA RUMÛZÎ’S HAKÎKAT-NÂME
Abstract
Described as a separate religion, denomination or sect by different
researchers who are related to Fazlallah-i Esterabâdî Hurufism tries to
explain existence, Qur'an and hadiths by letters. Fazlullâh has
systematized the concept of attributing esoteric meanings to letters in the
religious and mystical frame, which extends from the very earlier periods.
The main source of Hurufism is Fazlullâh's Jâvdân-nâma. Jâvdân-nâma
was taken as a basis in the works written later on Hurufism and in the
principles put forward. Various works about Hurufism and its principles
were written and affected the mystical thought and poets in Anatolia.
One of these is Hakîkat-nâme. The work is located at number 55 in the
Abdulbaki Gölpınarlı Library in the Mevlana Museum. There is no
information about the author of the manuscript Mustafa Rumûzî. The
work consists of 21 foils. The concepts of Shari'ah, sect, ingenuity and
truth are frequently emphasized in the framework of Hurufism principles
in Hakîkat-nâme, and the material and spiritual dimensions of the
universe and man are associated with letters and numbers, and some
verses are also commended in this way. In the text, there are the verses,
hadiths and remarks and religious and mystical people such as Prophet
Muhammad, Ali, Hasan, Hussein, Fatima, Fazlullâh, Sayyid Nesimi and
Hallac-ı Mansur are often mentioned. In the study, the thought of
Hurufism expressed in Hakîkat-nâme will be emphasized and the
transcription of Hakîkat-nâme will be given.
Keywords: Mustafa Rumûzî, Hurufism, Hakîkat-nâme, analysis,
translation.
1. GİRİŞ
Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin ve sayıların, insana ve tabiata tesir
ettiğine dair inanca ilk dönemlerde Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında,
daha sonraki dönemlerde de Yahudi, Hıristiyan ve İslam kültürlerinde rastlanır.
Çok eski çağlardan itibaren tabiat varlığı olarak kabul edilen gizli güçler, şekil ve
harflerle ifade edilmeye çalışılmış; sonuçta tabiat bilimlerinden önce efsun,
tılsım, sihir gibi tekniklerle “hurûf” ilmi adı altında çeşitli ilimler ortaya çıkmıştır.
Harf simgeciliğinin ne zaman ve nasıl doğduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte
Hurûfîliğe Dair Bir Eser: Mustafa Rumûzî’nin Hakîkat-nâme’si
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
807
gerçek anlamıyla milattan önce IV. ve III. yüzyıllardan itibaren Ortadoğu’daki
Helenistik-gnostik karakterli dinlerde ortaya çıktığı görülmektedir (Aksu,
1998:408). Sözgelimi Pisagor, âlemin ilk prensibinin, aralarında bir düzen ve
uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür (Hançerlioğlu, 1977:61). İslâm
âleminde de ilk dönemlerden itibaren harfleri kullanarak varlığı ya da çeşitli
gizemleri açıklamaya çalışan pek çok şahsiyet olmuştur. Ebu Mansûr, İclî, Sehl
bin Tüsterî, Tirmîzî, Ebû Abdullah, İbni Arabi, Hallâc-ı Mansûr bu isimlerden
bazılarıdır (Usluer, 2009:109-111).
Kendisinden önceki harf ve sayı gizemciliğini tasavvuf düşüncesiyle
şekillendiren, harflerle ilgili bâtınî yorumları sistemli hâle getiren kişi, Hurûfîliğin
kurucusu olan Fazlullâh-ı Hurûfî’dir. Fazlullâh’ın görüşlerinin merkezine
oturttuğu “kelime-i İlâhî” kavramı sayesinde, tasavvufi düşüncedeki vahdet-i
vücûd düşüncesinden hareketle yeni bir sistem geliştirmeye çalışmıştır. Bunu
yaparken varlığın birliğini, somut/akli deliller (harfler ve sayılar) sayesinde ispat
etmeye çalışması en dikkat çekici yeniliktir. Bu yolla vahdet-i vücûddan
panteizme doğru bir yol almıştır (Ballı, 2010:179).
Fazlullâh'a göre her şeyin hakikati, mevcudiyeti ve ruhu sestir. Varlığın ilk
zuhuru sesle olmuştur. Gayb âleminden şehadet âlemine gelen her varlıkta
mevcut olan ses, canlı varlıklarda bil-fiil, cansız varlıklarda bil-kuvve mevcuttur.
Canlı varlıkların ses çıkarmaları kendi irade ve istekleri iledir. Cansız varlıklar da
birbirine çarpınca ses oluşturur. Sesin en mükemmel yansıması olan söz ancak
insanlarda ortaya çıkar. Sözler seslerden, sesler de harflerden oluştuğu için harf,
söz ve sesin kaynağıdır. Sesten ibaret olan varlık gayb âlemindedir, gayb
âleminden şehadet âlemine çıkan ses, harf şekline bürünür. Böylece ses vahdeti,
harfler ise kesreti ifade eder. İnsanda ses, söze bürünür ve bu şekilde kemâle
erişir. Arapça’da 28 harf vardır, Hz. Peygamber 28 harfle konuşmuş ve Kur’an-ı
Kerim de bu harflerden oluşmuştur. Fazlullâh, Câvidân-nâme’sini, 32 harften
oluşan Fars alfabesi ile yazmıştır. Farsçadaki “ك، ژ، چ، پ “yerine Kur’an’da “ال “
Bahir SELÇUK-Selahattin TOPBAŞ
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
808
bulunmaktadır. Lam-elif okunduğu gibi yazılırsa ortaya “ف، م، ا، ل ”gibi dört harf
çıkar. Böylece Kuran’daki harflerin sayısı da 32’ye yükselmiş olur. Ses, söz, harf,
sayı arasındaki ilişkilerden hareketle Fazlullâh, bütün dinî hükümleri, 28 ve
32’nin birleşimlerinden hareketle izah etmeye çalışmıştır (Gölpınarlı, 1973:18;
Ballı, 2011:38).
Fazlullâh’a göre mevcûdât, mutlak varlığın tezâhürüdür. Bu zuhur melekût
âleminden tabiat ve anâsır âlemine gelmiş, göklerde anâsırın birleşmesinden
cemâdât, nebâtât ve hayvânât meydana gelmiştir. Bu zuhur, en yüce varlık olan
insanoğlunda kemâle ermiştir. Allah, insanın yüzünde tezâhür eden bir kelâmdır.
Bütün varlıkların asıl unsuru olan 28 ve 32 kelime-i İlahî, insan yüzünde görülür.
İnsan yüzünde doğuştan gelen (hutût-ı ümmiye) iki kaş, dört kirpik ve bir saç
toplam yedi hat vardır. Bunların hâl ve mahâl toplamı on dört eder. Erkeklerde
bir de ergenlikle görülen yedi hat (hutût-ı ebiyye) vardır. Yüzün sağ ve sol
yanlarındaki sakal kılları, iki yanağın iki tarafındaki (burun) kılları, iki bıyık ve bir
de alt dudaktaki (enfaka) kıllar. Hâl ve mahâl itibariyle bunlar da on dört eder.
Bu hatlarının toplamı, Kur'ân'ın yazıldığı 28 harfe denk gelir. Saç ve enfeka, hatt-
ı istivâ ile ortadan ikiye ayrılınca sekizerden on altı eder. Hâl ve mahal toplamı
32 olur ki Cavidân-nâme’nin yazıldığı 32 Fârisî harfe denk gelir (Gölpınarlı
1973:18-19).
Hurûfîlik; namaz, oruç, hac, zekât gibi bütün dinî hükümleri, kıyâmeti,
kıyâmetten önce Mehdî’nin, Dâbbet’ül-Ard’ın zuhûrunu, Hz. İsa’nın nüzûlünü,
güneşin batıdan doğmasını, sırâtı, mîzânı, cenneti ve cehennemi de tevil edip bu
harflere tatbik eder. Yine Hurûfîlerce kâinatın devri, “nübüvvet, imâmet,
ulûhiyyet” esasları üzerine kurulur. Nübüvvet, Hz. Âdem’le başlamış, kemâlini
Hz. Muhammed’de bulmuştur. Ondan sonra Hz. Ali ile imâmet devri başlamış,
onbirinci imam Hasanü’l-Askerî ile bu devir de bitmiştir. Mehdî olan Fazlullâh’ın
zuhûruyla ulûhiyyet devri başlamıştır. Bütün peygamberler, Fazlullâh’ın tanığı ve
müjdecisidir (Gölpınarlı 1973:19). Netice itibariyle “Hurûfîler peygamberlerden
Hurûfîliğe Dair Bir Eser: Mustafa Rumûzî’nin Hakîkat-nâme’si
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
809
meleklere, ibadetlerden ahirete, Kuran’dan hadislere, kısaca İslam’ın sınırlarına
giren her şeyde 28 ve 32 harfin varlığını göstermeye çalışmışlardır.” (Usluer,
2009:126).
Hurûfîlik, Türklerin manevi hayatında derin tesirler bırakmıştır. Varlığın sırlarını,
İslam’ın inanç, ibadet ve düşünce sistemini sayılar ve harfler vasıtasıyla
açıklamaya çalışmış olan Hurûfîlik, Nesimî gibi coşkun ve gür sadalı sanatkârlara
ilham kaynağı olmuş; Bektaşilik, Babaîlik, Ahîlik, Kalenderîlik gibi tarikatlar
üzerinde derin etki yapmıştır (Şenödeyici, 2015:115).
2. HAKÎKAT-NÂME
2.1. Eser ve Müellif
Gölpınarlı (1973) tarafından hazırlanan Hurûfîlik Metinleri Katalogu’nda
bulunmayan Hakîkat-Nâme, yine Gölpınarlı (2003:65) tarafından hazırlanmış
olan Mevlânâ Müzesi Abdülbaki Gölpınarlı Kütüphanesi Yazma Kitaplar
Katalogu’nda yer almaktadır. Eserin tek nüshası Konya Mevlana Kütüphanesi
Abdülbaki Gölpınarlı Kütüphanesindedir.
Eserin fiziki özellikleri şu şekildedir:
Cilt: 19.4x11.5, yazı: 14.2x8.2, üstü kâğıt kaplı mukavva ciltli, 65 yaprak. Tek
çizgili, güzel kâğıtlı bir deftere yazılmış, defterin 21 yaprağını kaplamakta. Her
sayfada 16 satır var. Eserin ismi, ayet ve hadisler, bazı remizler, özel isimler
kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Defterin “1a, 9b, 13a, 14b, 21a” yapraklarında
Abdülbaki Gölpınarlı’nın üzerinde “bî-dil ü bî-nevâ ‘Abdulbâkî Kıtmîr-i Cenâb-ı
Hazret-i Mevlânâ” ibareli (Mevlevî sikkesi şeklinde) mührü basılıdır. Nüshanın
nereden hangi nüshadan istinsah edildiği belli değildir (bk. Gölpınarlı 2003:65).
Başı: (2a) Ve’t-tįni ve’z-zeytūni ve Ŧūri Sinįne ve haźe’l-beledi’l-emįn.
Sonu: (21a) bir źerrece dedikleri hemān bu demdir. “Fef’hem cidden” (11)
Ħitām.
Bahir SELÇUK-Selahattin TOPBAŞ
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
810
Hakîkat-nâme’nin ilk sayfasında (1a) “Haźā Kitābu Ĥaķįķat-nāme Esrār-ı
Haķįkātü’l-Haķāyıķ Müǿellifi Ĥāfıž, Kurǿān-ı Nātıķ, El-Ĥāc Muśtafā Rumūzį
Ķuddise Sırruhu’l-Ǿaliyyi’l-Ǿažįm ve Kurrime Nuŧķuhu Fażlu’l-Kerįm” ibaresi
ile son sayfasında (21a) “İşbu eş-Şeyħ el-Ĥāc Muśŧafā Rumūzį bin ǾOŝmān
İslimyevį ķuddise sırruhu Fażlu’llāhi’l-ǾAlįmu’l-Ĥakįm ĥażretleriniñ
teǿlįfātından “Ĥaķįķat-nāme” kitābını seyyidemiz (16) Gülŝüm Nācį Bacı
Sulŧāndaki bir nüsħasından (17) istinsāĥ eyledim.” şeklinde bir bilgi
bulunmaktadır. Son sayfadaki bu bilginin altında 1 Mayıs 1322 (14/05/1916)
tarihi ile talikle “Bâkî” mührü basılı. Mevlânâ Müzesi Abdülbaki Gölpınarlı
Kütüphanesi Yazma Kitaplar Katalogundaki bilgilere göre “1b” ve “21a”daki bu
notlar ve mühür Gölpınarlı’ya aittir (Gölpınarlı 2003:65).
Yazmanın ilk ve son sayfalarındaki bilgilere göre eserin müellifi İslimyeli Mustafa
Rumûzî bin Osmân’dır. Kaynaklarda Mustafa Rumûzî bin Osmân hakkında
herhangi bir bilgiye rastlayamadık. İstanbullu olan ve 16. yy’da yaşamış Mustafa
Rumûzî1 adlı bir şair ve tarihçiden bahsedilse de bu kişinin tasavvufi
bağlantısından ve Hakîkat-nâme adlı eserinden söz edilmez. Bu nedenle
Hakîkat-nâme adlı eserin bu kişiye ait olma durumu çok zayıf bir ihtimaldir.
Kaynaklarda tespit edebildiğimiz kadarıyla “Hakîkat-nâme” adını aşıyan birkaç
eser bulunmaktadır. Bunlardan en bilineni 15. yy’ın sonları 16. yy’ın başlarında
yaşamış olan Firdevsî-i Rûmî’nin Hadîkatü’l Hakâyık, Tuhfetü’l Hâdî adlarıyla da
bilinen eseridir. Manzum-mensur özellikteki eser, soru-cevap biçiminde
kurgulanmıştır (Büke 2015:494-495). Kaynaklarda Hurûfîlik konusunda kaleme

1 Mustafa Rumûzî Efendi, 927 (1521) yılı civarında İstanbul’da doğmuştur. Molla Rumûzî
ve Muammâyî isimleriyle de anılmaktadır. Arapça ve Farsça bildiği eserlerinden anlaşılan
Mustafa Rumûzî vâridât kâtipliği, muhasebecilik görevlerinde bulunmuştur. 990 (1582)
yılından önceki bir tarihte öldüğü tahmin edilen Mustafa Rumûzî’nin bilinen meşhur eseri
Nâme-i Fütûh-ı Yemen’dir (Yavuz, 2008:244). Ahdî Tezkiresi’nde de Rumûzî Çelebi adlı bir
şairin Tırhala'da doğduğu, Acem-zâde adıyla tanındığı, danişment olduğu ifade
edilmektedir. Bunun yanında zahirî ve batıni ilimlerde, Farsçada ve ilmi tartışmalarda
başarılı olduğu, şiiri ve inşasıyla dikkati çektiği belirtilmektedir (Solmaz 2005:322-324).
Hurûfîliğe Dair Bir Eser: Mustafa Rumûzî’nin Hakîkat-nâme’si
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
811
alınmış eserler zikredilirken “Mahşer-nâme, Mukaddemetü’l-hakâyık, Aşk-nâme,
Vîrân Abdâl Risâlesi, Ahıret-nâme, Risâle-i Fadlullâh, Risâle-i Bedreddîn, Risâle-i
Nokta, Risâle-i Hurûf, Türâb-nâme…” gibi eserlerin yanında “Hakîkat-nâme” adlı
bir eserden de bahsedilir ancak içeriği hakkında herhangi bir bilgi verilmez
(Balcıoğlu 1940:251; Sunar 1975:196). Balcıoğlu (1940:198), Hurûfîliğin akide ve
nazariyeleri hakkındaki esasları ihtiva eden eserleri sayarken “Şeyh Sâfî’nin
Hakîkat-nâme’si” ifadesini kullanır. Fakat eserin içeriği ve müellifi ile ilgili
herhangi bir bilgiye yer vermez.
Araştırmalarımız neticesinde Hakîkat-nâme ve eserin kendisine nispet edildiği
İslimyeli Mustafa Rumûzî (bin Osman) hakkında ayrıntılı bir bilgiye ulaşamadık.
Dolayısıyla eserin, bahsi geçen İslimyeli (Bulgaristan) Mustafa Rumûzî’ye ait olup
olmadığı, yazıldığı dönem ve özgünlüğü konusunda mevcut bilgilere göre kesin
yargılara varmak şimdilik zor görünmektedir. 4b’de Nakşî-i Akkirmanî’den alıntı
yapıldığından müellifin Nakşî’nin vefat tarihi olan 1062 (1651-1652)’den sonra
yaşadığı anlaşılmaktadır (bk. Gölpınarlı 2003:65).
Hurûfîlikle ilgili bütün eserlerde olduğu gibi bu eserde de ana kaynak Câvidânnâme’dir.

2.2. Genel Özellikleri
Sade bir Türkçe ile yazılmış Hakîkat-nâme’de, terimler dışında Arapça ve Farsça
kelimelere ve terkiplere pek rastlanmaz. Fakat mecazlar, sembolik anlatımlar,
harf ve sayılarla yapılan teviller ve ifade tekniğinden kaynaklanan bazı anlatım
problemleri metnin anlaşılmasını zorlaştırır. Muhteva gereği “istivâ, hatt-ı istivâ,
bast, hâl ve mahal, hatt-ı ümmiyye, hatt-ı ebiyye, hurûf-ı mukatta’ât, hurûf-ı
muhkemât, hurûf-ı müteşâbihât, kelime-i İlâhî…” gibi Hurûfî terimlerine, harf ve
sayı isimlerine sıkça yer verilir.
Eserde konuyu pekiştirmek amacıyla üç yerde manzum parçaya yer verilmiştir.
Binā-yı dest-i ķudretdir
Bahir SELÇUK-Selahattin TOPBAŞ
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
812
Yıķılmaz Naķşiyā bunlar
Libāsın tāzeler ancaķ2
(4b) (Naķşi-i Akkirmanî)
Dārü’l-emān’dır bu şehr
Lākin girer yüz biñde bir
Śanma ana dāħil olur,
Ĥūr u melek Rıđvān ķamu (11 b) (Niyâzî-i Mısrî)
Hevālardan olan çün vāz
Hevāmızda ede pervāz
Hüviyyetden gele āvāz
Behā-i beyyin ü dįn (17a)
Genellikle didaktik bir üslubun hâkim olduğu eserde tasvir, tahkiye ve soru
sorma teknikleriyle etkili ve canlı bir anlatım sağlanmaya çalışılmıştır:
Tasvir
“Ol cennātıñ taĥtında bir Ŧūbā aġacı vardır. Kökleri yuķarı, dalları aşaġı
egilip ŧurur. Sekiz cennātıñ içerisi dal ile ŧoludur. Ol aġacıñ dibinde dört
ırmaķ aķar biri bal, biri ĥamr, biri süd, biri su.” (3a-2/5)
Tahkiye
“Sulŧān Manśūr’u Ene’l-Ĥaķķ dedikde śalb etdiler, baǾdehu ellerini
kesdiler, dirseklerini kesdiler, omuzlarını kesdiler. Ŧopuķlarını, dizlerini
kesdiler, buŧlarını kesdiler, başını gövdesinden ayırdılar. Žāhirini
bāŧınından ayırmaķ istediler. Āteşe urdular. Külünü göge śavurdular.
Deryāya düşdü. Deryālar Ene’l-Ĥaķķ çaġırdı. Vaĥdet-i vücūdunu rūĥ-ı
iżāfįsinden ayıramadılar.” (16a-16; 16b-1/6)
Soru Sorma
Ol ķaŧrede nice dünyādan, Ǿuķbādan yüce deryālar gizlidir. (8) Nefs deryā
degil mi? Rūĥ-ı iżāfį deryā degil mi? ǾAkl deryā degil mi? (9) Göñül
deryā degil mi? Ķan deryā degil mi? Bu deryāları iĥāŧa (10) eyleyen
Mevlā degil mi? Bundan añlayanlar añladı, añlamayanlar (11) kendini
ĥayretde ķodu. (16b-7/11)
Bölümlerin olmadığı eserde, tıpkı ana kaynak olan Câvidân-nâme’de olduğu gibi
konular gelişigüzel bir biçimde ele alınmış, konularla ilgili teviller zaman zaman

2 Beytin orijinali şu şekildedir:
Binâ-yı dest-i kudretdür yıkılmaz bilmiş ol Nakşî
Libâsın tâzeler ancak akıllar bunda hayrandur (Atik, 2003:203)
Hurûfîliğe Dair Bir Eser: Mustafa Rumûzî’nin Hakîkat-nâme’si
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
813
tekrar edilmiş, her tekrarda yeni sayı kombinasyonlarıyla bağlantılar
oluşturulmaya çalışılmıştır.
Hakîkat-nâme’de üzerinde durulan belli başlı konular şunlardır (Câvidân-nâme
için bk. Ballı 2010:46).
a. Allah’ın sıfatları ve tevilleri, Allah’ın varlıklarda tecelli edişi,,az
b. Kur’an-ı Kerim ve çeşitli sureler; diğer kutsal kitaplarla ilgili yaklaşımlar,
c. Hz. Âdem ile Hz. Havva'nın ve kâinatın yaratılışı,
d. Başta Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. Muhammed olmak üzere
peygamberlerle ilgili bahisler,
e. Fazlullâh ile ilgili görüş ve düşünceler, ve düşünceler
f. Kâinatın yaratılışı, sema, arz, ay, güneş ve burçlar, anâsır-ı erbaa,
g. Ahiret, kıyamet ve haşir,
h. Cuma günü, cuma namazı, hac, namaz gibi ibadetler, ibadetlerin
yapılması sırasında ortaya çıkan sayılar ve tevilleri,
i. Mehdi, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Fatıma, On İki İmam’la ilgili
görüşler,
j. Nesîmî ve Hallâc’a dair düşünceler,
k. İnsanın uzuvları ve manevi boyutları ile tasavvufi kavramlar arasındaki
ilişkilendirmeler,
l. Şeriat, tarikat, marifet, hakikat; kalb, insân-ı kâmil, mürşid gibi tasavvufi
kavramlar ve bunlarla ilgili teviller.
Hurûfîlik düşüncesi çerçevesinde kâinattaki her şeyin yaratılışı harflerin sırrı ile
açıklanmaya çalışılır. Bazı hususlarda sıkça tekrara rastlanır. Hurûfîliğin kurucusu
Fazlullâh-ı Esterabâdî’ye “Fazl-ı Yezdân, Fazlullâh” şeklinde sıkça göndermede
bulunulan eserde Kur’an harfleri olan Arapça 28 harfe, Farsça “ç, g, j, p” de
eklenerek 32 harf yer yer başka rakamlarla ilişkilendirilerek 4, 7, 28, 32 ve 64
rakamlarına ulaşılmaya çalışılır. Özellikle insanın zahiri ve batıni kısmı ile bu harf
ve rakamlar arasında bağlantılar kurulur.
Fazlullâh’ın Hurûfîler nezdindeki yeri sonlara doğru şu şekilde ifade edilir:
“Lā mevcūde illā hū” Fażlu’llāhadır. Her kim ki, Fażlu’llāhı Ādemde,
Ħātemde, bu demde mürşid yüzünden müşāhede etdiyse ehl-i nācįdir,
necāt bulmuşdur. Eger müşāhede etmediyse lā’da ķalmışdır. lā’da ķalan
žulmetdedir, illā’ya eren nūr-ı vaĥdetdedir. (20a/5-9)
Bahir SELÇUK-Selahattin TOPBAŞ
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
814
Hurûfîlerin en belirgin özelliği olan ayet ve hadislere harf simgeciliği açısından
bakma bu eserde de söz konusudur. Metinde Buruc (85/20-22), Fussilet (41/54),
İnşirâh (94/1-3), İsrâ (17/70), Kasâs (28/88), Müddessir (74/1-2), Rahman (55/1-
4), Rûm (30/19), Vakı’a (56/79), Yasin (36/1-2) surelerinden bu çerçevede
alıntılar yapılmış, Fatiha suresi ve ayetler tevil edilmiştir. Bunun yanında sufi
literatüründe sıkça başvurulan hadis ve hadis-i kudsilere, Hz. Ali’nin vecizelerine,
kelâm-ı kibarlara da yer verilmiştir.
3. ÇEVRİYAZI3
-2a- (1) Haźā Kitābu Ĥaķįķati’l-Ĥaķāyıķ4
(2) “Ve’t-tįni ve’z-zeytūni ve Ŧūri Sinįne ve haźe’l-beledi’l-emįn (3) leķad
ħalaķnā’l-insāne fį-ahsen-i taķvįm. Summe radednāhu esfele sāfilįn.”5
(4) Ķāle
Rasūlu’llāh Ǿ
aleyhi’s-selām ve ālihi: “El-insānu
Ǿ
alā śıfati’l (5)-eşcāri. Eş-şerį
Ǿ
atu
eşcāruha ve’ŧ-ŧarįķatu eġśānuhā (6) ve’l-ma
Ǿ
rifetu evrāķuhā ve’l-ĥaķįķatu
eŝmāruhā”
6
. Ķāle’llāhu te
Ǿ
ālā: (7) “El-insānu sırrį ve ene sırruhu”
7
śadaķa’llāhu
ve śadaķa Resūluhu. (8) İnsān bir aġaç gibidir: Kökü bir, dalı dört, yigirmi sekiz
budaġı (9) vardır. Derūnunda otuz iki ķapılı bir ĥaķįķat şehri (10) vardır. Sekiz
cennātı iħāŧa eder. Žāhirde ķapıları (11) var: İki ķulaklarda iki gözlerde, iki
burunda, (12) ol biri çeñede, biri öñünde sekiz olur. Cennet ħalāǿıķı (13) dāǿimā
bu ķapılardan girip çıķarlar. Kimi tende kimi cānda kimi Ǿaķlda (14) kimi

3 Çevriyazıda Arapça ve Farsça ibarelerin, ayet, hadis ve vecizelerin anlam ve açıklamaları
dipnotta verilmiştir. Metinde okunamayan kısımlar üç nokta […], emin olunamayan yerler
soru işareti (?) ve tarafımızdan eklenen kısımlar da köşeli ayraçla [ ] gösterilmiştir.
4 “1a”da “Haźā Kitābu Ĥaķįķat-nāme Esrār-ı Ĥaķįkātü’l-Haķāyıķ Müǿellifi Ĥāfıž Kurǿān-
ı Nātıķ El-Ĥāc Muśtafā Rumūzį Ķuddise Sırruhu’l-Ǿaliyyi’l-Ǿažįm ve Kurrime Nuŧķuhu
Fađlu’l-Kerįm” ibaresi ile üzerinde “bî-dil ü bî-nevâ ‘Abdulbâkî Kıtmîr-i Cenâb-ı hazret-i
Mevlanâ” ibaresi bulunan Abdülbaki Gölpınarlı’nın Mevlevî sikkesi şeklindeki mührü
bulunmaktadır. Yine bu yüzde kayıt numarası (52) ile 25/XI/1961 tarihi yazılmıştır.
5 “İncire, zeytine, Sina Dağına ve şu emin beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel
biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.” (Tîn, 95/1-5).
6 “İnsanlar, ağaçların sıfatlarında olup onlar gibidirler. Şeriat bu ağacın kendisi, tarikat bu
ağacın dalları, marifet bu ağacın yaprakları, hakikat bu ağacın meyvesidir.” Tasavvufi
eserlerde hadis olarak rivayet edilmektedir. bk. (M. Esad Coşan, Makalat-ı Hacı Bektaş-ı
Veli, İstanbul, 2013, s. 112).
7 “İnsan benim sırrımdır, ben de onun sırrıyım.” Hadis-i kudsi olarak kabul edilen söz için
bk. (İsmail Hakkı Bursavi, Tefsiru Ruhi’l-Beyân, C. III, Dâru’l-fikr, ty. s. 8).
Hurûfîliğe Dair Bir Eser: Mustafa Rumûzî’nin Hakîkat-nâme’si
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
815
göñülde ķalır. Bunlardan ileri geçmez. İllā ehl-i ĥāl ki (15) sırr-ı tevĥįde erenler
bunlarıñ birinde ķalmaz, varır aślına -2b- (1) erer. İbtidā ķulaklarıñ pāsbān-ı
şerįǾatdir. İki ķapıda (2) ŧurur. Lākin kelāmı birden dinler, şerįǾat-i
Aĥmediyyeniñ (3) aĥkāmını icrā eyler, hįç ġaflet etmez SemįǾ esmāsını evrād (4)
eder. Ŧarįķat seniñ iki gözleriñdir. Ol iki ķapınıñ pāsbānı (5) ŧarįķatdir. Lākin
eşyāyı birden görür, birden seçer. Ŧarįķat-ı Ǿaliyyeniñ (6) erkānını icrā eyler. Hįç
ġaflet etmez, baśįr esmāsını evrād eder. (7) MaǾrifet seniñ iki burnun, Śūr-ı
İsrāfįl gibidir. İki burun (8) nefħa[y]ı urur. Lākin birden koķu duyar. Ol ķapınıñ
pāsbānı (9) maǾrifetdir, nefĥa-i rūĥ-ı iżāfiye maķām, ol ķapıdır. Ĥaķįķat-i (10)
insān-ı nāŧıķa dildir. Elfāž-ı maǾānį ĥarfle śadādan gelir. (11) Lākin ĥaķįķatde
biri söyler ķapıydı. Ĥaķįķatde nūr birden (12) tecellį eyledi, dört erkān üzere
taķsįm oldu; źebān (13) yedide ķaldı. Dört erkân, söz sekizinci oldu. Dört (14)
erkān üzere dilimde lemeǾān eyledi. Yedi ķapı dört (15) rükn üzere cārįdir.
Ancaķ cümlesine feyż göñülden geldi. (16) Nūr-ı Ħudā her cihetden Ǿārį oldı.
İnsān-ı kāmilüñ göñli -3a- (1) ĥazįnetu’llāhdır. Fażl-ı Yezdāndır. Ĥaķįķat-i
cennātdır. Ol (2) cennātıñ taĥtında bir Ŧūbā aġacı vardır. Kökleri yukarı, dalları
(3) aşaġı egilip ŧurur. Sekiz cennātıñ içerisi dal ile ŧoludur. (4) Ol aġacıñ dibinde
dört ırmaķ aķar biri bal, biri ĥamr, (5) biri süd, biri śu. Bunlarıñ biri Ǿilm-i
şerįǾat, biri Ǿilm-i ŧarįķat, (6) biri Ǿilm-i maǾrifet, biri Ǿilm-i ĥaķįķatdir. Ķulaġım
şerįǾat emrini ŧutar, (7) gözüm ŧarįķat izini görür, burnum maǾrifet gülünü
ķoķ[l]ar, dilim ĥaķįķat (8) şarābıñ içer. Ķulaġım bal gibi kelām ister. Gözlerim
Ǿaşkıñ (9) şarābından mest olmaķ ister. Burnum cennet gülü, maǾrifet sünbülünü
(10) ķoķ(la)maķ ister. Dilim dāǿimā kelime-i maǾānį nūrunuñ dįdārını görüp (11)
söylemek ister. Ķulaġım da gözüm de burnum da dilim de (12) cümlesi bir göñül
ĥazįnesinden gelir. ŞerįǾatde ķulaķ ħayrı (13) şerri seçer. Göz ŧarįķatde ĥaķķı
bāŧılı farķ eder. Ol bāb-ı sebǾadan (14) çār erkāna feyż birden lemeǾān eder.
Ancaķ cümlesi bir (15) nūrdur. Gelelim şerįǾatıñ sırrına: Bunuñ daĥı maķāmı
yedidir, (16) ancaķ ķapısı birdir. “Nuzile’l-Ķur’ānu Ǿalā sebǾati aĥruf.”
8
-3b- (1)
İkrai’l-Ķur’āne Ǿalā ĥarfi vāhid.”
9 Buña müşābeheti vardır. İnsān-ı (2) kāmiliñ
ķalbi dārü’l-emāndır, dārü’s-selāmdır, dārü’l-ķarārdır, (3) dārü’l-ĥaķįķatdir. Her
kim aña dāħil olursa emįn olur. Ŧūbā (4) eşcār-ı Ǿažįm, mürşid-i kāmildir. “Eş-
şerįǾatu aķvālį, (5) eŧ-ŧarįķatu efǾālį, el-maǾrifetu aǾmālį, el-ĥaķįķatu aĥvālį”
10
feħvāsınca; (6) nefs, rūĥ, Ǿaķl, göñül dört; yedi aǾżāyı muĥįŧdir. (7) Ol cennāt-ı

8 “Kur’an yedi harf üzere indirilmiştir.” (Buharî, Fedâilu’l-Kur’an, 5 ve 27; Müslim, Salâtu’lMüsâfirîn,
270; Ebu Dâvûd, Vitir, 22; Tirmizî, Kıra’at,11; Nesâî, İftitâh, 38).
9 “Kur’anı tek harf üzere oku.” (Müslim, Sahîh, K. Musâfîrîn, 273-274; en-Nesâî, es-Sünen,
K. İftitâh, 37).
10 “Şeriat benim sözlerimdir, tarikat benim fiillerimdir, marifet benim amellerimdir,
hakikat benim ahvalimdir.” (el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, 2/518).
Bahir SELÇUK-Selahattin TOPBAŞ
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
816
ĥaķįķatiñ taĥtında olan eşcār-ı Ŧūbānıñ (8) kökleri yuķarı dalları aşaġı śalınır.
Çār cevher çār (9) ümmehāt se mevālįd ol eşcārıñ köklerinden ĥaşr (10) olup
ŝemere-i ĥaķįķat ħurmāsında neşv ü nemā bulur. Her budaķlarında (11) elvān
elvān meyveler žāhir olur. Yapraķlarında “Lā ilahe illa’llāh” (12) yazılıdır. Bir
ŧarafında “Muĥammedun Resūlu’llāh” yazılmışdır. (13) Bir yapraġında “Lā ilahe
illa’llāh Ādem śafiyyu’llāh” yazılıdır. (14) Ol aġacıñ kökleri nūr içinde
muǾallaķdır. Yigirmi sekiz (15) budaġı vardır. Cennāt-ı ĥaķįķate varır.
Derūnunda bu şecer-i Ǿažįm vardır. (16) Otuz iki ķapılı üç yüz altmış altı ķubbeli
yetmiş ŧoķuz -4a- (1) köşeli. Ħalāǿıkı otuz iki ķapıdan girip çıkar. İki (2) cihāna
raĥmet bu aġaçdan saçılır. İki dalından şerįǾat (3) esrārı aşılanır. İki dalından
ŧarįķat esrārı aşılanır. (4) İki yapraġından maǾrifet esrārı ĥıfž olunur. Ĥaķįķat
meyvesinden (5) sekiz cennetiñ ĥūrįleri ġılmānları bezenür, iki dalında (6)
yigirmi sekiz nūr, hurūf-ı muķaŧŧaǾa yazılmışdır. İki elif lam mim (7) aña mažhar
düşdü. ŞerįǾat işini işler, iki (8) dalında ŧarįķat ħidmeti görülür. Otuz iki hurūf-ı
muķaŧŧaǾa (9) mektūb olmuşdur. İki yapraġında maǾrifet bahārları açılır. (10)
Ħaŧŧ-ı istivāsında olan meyvesinde nice biñ dürlü (11) esrār śaçılır. Ol aġacıñ
dibinde bir havż-ı kebįr (12) var. Yüz biñ cihān meyvelerini dökerler anda haşr
olup (13) āb-ı Fırāt ile ķaynadırlar. Soñra āb-ı zülāl ile (14) śoñra āb-ı neşāt ile
ķaynadırlar. Āb-ı hayāt ile ġasl (15) iderler. Seĥer yelleri esdikde aġaç ĥarekete
gelip eŝmārı (16) dökülüp meyvelerinden ekl ederler. Çekirdekleri -4b- (1)
ĥayāt-ı cāvidān saĥrāsına düşüp ol çekirdeklerden ĥūrį (2) ķızları ġılmānlar
çıkarıp cennāt-ı ķalb içinde iki cihānı temāşā (3) ederler. Ādemden Ħāteme
Ħātemden bu deme, bu demden ilā-āħiri’d-deverān (4) devr-i dāǿim bāķįdir. Bu
aġacıñ hįç fenāsı yoķdur. (5) Ancaķ her devrde libāsı tāzelenür. ǾAkllar bunda
ĥayrāndır. (6)
Binā-yı dest-i ķudretdir
Yıķılmaz Naķşiyā bunlar
Libāsın (7) tāzeler ancaķ
11
dedigi bu remzdir. Fe’fhem cidden.12 (8) Nefsim şerįǾat, cānım ŧarįķat, Ǿaķlım
maǾrifet, ķalbim ĥaķįķat; gözümüñ (9) beyāżı şerįǾat, müdevveri ŧarįķat, bebegi
maǾrifet, derūnunda gören nūr-ı (10) ĥaķįķat; sözüm şerįǾat, fiǾlim ŧarįķat,
aǾmālim maǾrifet, (11) ĥālim ĥaķįķat; sevdām şerįǾat, śafram ŧarįķat, balġamım
(12) maǾrifet, ķanım ĥaķįķat,Ǿakl-ı meǾādım şerįǾat, fikrim ŧarįķat, (13) fehmim
maǾrifet, vehmim ĥaķįķat; rūzgārım şerįǾat, āteşim (14) ŧarįķat, śuyum maǾrifet,

11 Beytin orijinali şu şekildedir:
Binâ-yı dest-i kudretdür yıkılmaz bilmiş ol Nakşî
Libâsın tâzeler ancak akıllar bunda hayrandur (Atik, 2003:203)
12 “Öyleyse iyice anla.”
Hurûfîliğe Dair Bir Eser: Mustafa Rumûzî’nin Hakîkat-nâme’si
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
817
türābım ĥaķįķat; loķmam şerįǾat, hażmım ŧarįķat, (15) neşāŧım maǾrifet,
gevherim ĥaķįķat, ĥırķam şerįǾat, deste (16) gülüm ŧarįķat, libāsım maǾrifet,
gömlegim ĥaķįķat. İşbu -5a- (1) otuz iki dürlü libās ādem esmāsına mažhar
egnime giydim. (2) İnsān-ı kāmil zümresine ilĥāķ oldum. Žāhirim yigirmi sekiz
(3) ĥurūfdur. Bāŧınım otuz iki nūrdur. İçim Ādem, ŧışım Aĥmeddir. (4) Ādemi
Aĥmedi muhįŧ olan bir eĥaddır. Elif, ĥı, dāl; (5) elif’i źāta mažhar, ĥā’sı śıfāta
mažhar dāl’ı efǾāle mažhardır. (6) Dört kere sekiz otuz iki olur. Ķıyām, rukūǿ,
sucūd (7) esrārını beyān eder. İlik, kemik, siñir, ŧamar, laĥm, (8) deri, ķıl yedi
olur. Dört Ǿanāśırda mürekkebdir, yigirmi sekiz (9) olur. Taķsįmde kıllarınıñ
üzerinde iĥāta edip žāhir (10) olan sekizincidir. Ol nūr çār Ǿanāśırı iĥāta etmişdir.
(11) Otuz ikidir. Bu nūrānį olan cevher daħı dört: nefs, rūĥ, (12) Ǿakl, göñül otuz
iki olur. Ǿİlmiñ aślı noķŧadır. Vücūduñ (13) aślı noķŧadır. Bu iki Ǿilmiñ aślı bir
göñülden žuhūra gelir. Göñül mažhar-ı (14) Fażlu’llāhdır. “Nun ve’l-ķalemi ve
mā yesŧurūn”
13 Nūn Ĥavvāya (15) Ķalem Ādeme remzdir diye bunca kelimeler
ķalem ile devātdan žāhir (16) olup taĥrįr olduġu gibi bunca śıfātlar Ādem ile
Ĥavvādan -5b- (1) vücūd bulmuşdur. Eger Ādem gelmeseydi bu kitāblar
hįçbirisi žuhūra (2) gelmezdi. Nihān ve Ǿilm-i İlāhįde maħfį ķalır idi. Noķŧa
ǾAlį’niñ (3) ĥarf Aĥmediñ maǾnā Fażl-ı Yezdānıñdır. Sebeb, įcād, (4) mebdeǿ ve
meǾād Muĥammed Muśŧafā, Faŧıma-i Zehrādır. Anıñ ħulāsası (5) On İki
İmāmdır. On İki İmām, on dört maǾsūm-ı pāk (6) Ĥadįce, Fāŧıma, yigirmi sekiz
ĥurūfa mažhardır. Lā ĥarfi (7) Ĥadįce, illā ĥarfi Muśŧafādır. Muĥammed Mehdį
Fażl-ı Yezdān (8) geldi. Dört kitābuñ remzini vücūdunda iŝbāt edip otuz (9) iki
bāb üzere ǾAşķnāme’sin bırakıp nihān oldu. (10) Bu esrār andan bir nebzedir,
beyān olunur. Ķāle’llāhu teǾālā: (11) “Ħalaķa’l-insāne min nuŧfetin emşācin
nebtelįhi fe ceǾalnāhu (12) semįǾān baśįrā. İnnā hedeynāhu’s-sebįle immā
şākiren ve immā (13) kefūren”
14 Ķāle Ǿaleyhiǿs-selām: “Sırru’l-Ādem nuŧfetun.
YaǾlemuhu’l-Ǿārifūne (14). Şarābu’l-hikmeti gevherun yeşrebuhu’l-Ǿāşıkūn.”
15
Ķāle ǾAlį (15) Ǿaleyhi’s-selām: “El-Ǿilmu noķŧatun keŝŝereha’l-cāhilūn”.
16 Ķāle
(16) ǾAlį Ǿaleyhi’s-selām: “Māuǿr-ricāli ĥayātun ve mebdeuǿn-neşāti śifātun”
17
.
-6a- (1) Śadaķa Veliyyu’llāh. Pā, çā, jā, gā. Bu dört harf dört (2) kitābın
remzidir. Dört cevheriñ aślıdır. Dört ŧabįǾatıñ da rūĥudur. (3) Yüz dört kitābın

13 “Nun. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki (Resulüm), sen Rabb’inin
nimeti sayesinde mecnun değilsin.” (Kalem, 68/1).
14 “Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden (erkek ve kadının dölünden) yarattık; onu
imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık. Şüphesiz biz ona (doğru) yolu
gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.” (İnsan, 76/2-3).
15 “Âdem’in sırrı bir noktadır, arifler bilir; hikmetin şarabı bir cevherdir; âşıklar içer.”
Müellifin Hz. Peygamber’e nispet ettiği bu sözün kaynağını bulamadık.
16 “İlim bir nokta idi. Cahiller onu çoğalttı.” Hz. Ali.
17 “Erkeğin meni suyu hayattır, canlılık ve aktivitenin başlangıcı bazı sıfatlardır.” Hz. Ali.
Bahir SELÇUK-Selahattin TOPBAŞ
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
818
Ǿilmi bir noķŧadan çıkar. Bir noķŧanıñ (4) dört köşesi var. Şeş cihetiñ đarbı
yigirmi dört, dört (5) ile yigirmi sekiz dört cevhere karışınca otuz iki aǾlām (6)
eder. “İnnā noķŧatun taĥte’l-bāǿi bi’smi’llāh”
18 kelām-ı ǾAlįdir, buña (7) delālet
eder. Ķāle ǾAlį Ǿaleyhi’s-selām: “El-Ķurǿānu miŝlu’l-insāni. (8)ǾAlā riclin
yevme’l-ķıyameti; lehu Ǿaynāni yubśiru bi-hā ve lisānun yanŧiķu bi-hā.”
19
(9)
“Nuzile’l-Ķur’ānu Ǿalā sebǾati aĥrufin.”
20
“İkrāi’l-Ķurǿāne Ǿalā ĥarfin vāĥidin.”
21
(10) Śadaķa Resūlu’llāh “El-Ǿilmu noķŧatun keŝŝereha’l-cāhilūn.” Ǿİlm (11) bir
noķŧadır lākin cāhiller anı çoġaltdı demekdir. Kātibler (12) siyāh mürekkeb ile
penbe üzerine taĥrįr eyledi. Yetmiş iki milletiñ aña (13) iştirāki vardır. Yigirmi
sekiz ĥarfiñ inbisāŧı yetmiş iki (14) milletiñ Ķur’ān’a inbisāŧından yüz üç kitāba
tābiǾ olanlara delālet (15) eder. Mürekkebiñ aślı dört eczādır: yaġ, āteş, is, (16)
žamġ’dan śu ile maĥrūc-ı maħlūt olur. Kātib, ķalem, -6b- (1) devāt, kāġıd. Bu
dört bir araya gelirse kelime, ĥarf, (2) fiǾ
l, esmā žāhir olur. Cümle Ǿālem okuyup
ĥāline göre (3) ĥiśśe alır. Ĥarekeler on dört maǾsūma işāretdir. (4) Ĥurūflarıñ
mecmūǾu Muĥammed Muśŧafā nūrudur. Noķŧaları (5) ǾAliyyü’l-Murtaża sırrıdır.
MaǾnāları Fażlu’llāhıñ (6) źātį śıfātıdır. Kimseler anı künhiyle bilmez ķıyās ile
(7) maǾnā verirler. Esmāsı müsemmādır, müsemmāsı biñ esmāyı (8) muĥįŧdir.
Ķāle’llāhu teǾālā “Ķad eĥāŧa bi-kulli şeyǿin Ǿilmen.”
22 Ķāle (9) Ǿaleyhi’s-selām:
“Lā tuǾtu’l-ĥikmete ilā ġayri ehlihā fe tažlimuhā, (10) eşmilu’l-ĥikmete ilā ehlihā
fe tužlimūhā”
23
. Śadaķa Resūlu’llāh. (11) Ǿİlm-i ĥikmet dört cevherden
mürekkeb olur. İnci menālinde (12) insānıñ beli ana śadef gibi ĥazįne olmuşdır.
Ķalem-i ķudretden (13) nuŧfe ile akar. Māuǿn-neşāŧ, māu’l-ĥayāt, māu’r-ricāl
(14) denilür. Dört cevherden ħulāsa bir gevherdir, beyżādır. (15) Ancaķ kāġıd-ı
ĥayāta yazılır. Muśĥaf-ı ĥayāt-ı cāvidān olur, (16) anı Fażl-ı Yezdān rūh-ı iżāfį
ķuvvetiyle ķalem-i ķudretden -7a- (1) bi’ź-źāt bį-miŝāl yazar. İbtidā bir ŧamla
nuŧfedir. (2) Soñra yedi erbaǾįnde vücūda gelüp žāhiri Muĥammed (3) bāŧını
ǾAlįden feyż alır. Yigirmi sekiz ĥurūf elden yazılur dilden (4) aķar, otuz iki ĥurūf

18 “Biz, bismillah ifadesinin başındaki ba harfinin altındaki noktayız.” Hz. Ali.
19 “Kur’an-ı Kerim kıyamet gününde ayaklarının üstüne kalkacak ve kendisi ile görebildiği
gözleri ile kendisiyle konuşabildiği bir dili olacağından bir insana benzeyecektir.” Hz. Ali
20 “Kur’an yedi harf üzere indirilmiştir.” (Buharî, Fedâilu’l-Kur’an, 5 ve 27; Müslim,
Salâtu’l-Müsâfirîn, 270; Ebu Dâvûd, Vitir, 22; Tirmizî, Kıra’at,11; Nesâî, İftitâh, 38).
21 “Kur’anı tek harf üzere oku.” Müslim, Sahîh, K. Mûsâfîrîn, 273-274; en-Nesâî, es-Sünen,
K. İftitâh, 37).
22 “Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz.” (Talak,
65/12).
23 “Hikmeti ehlinden gayrısına verirseniz hikmete zulmetmiş olursunuz. Hikmeti ehlinden
saklarsanız yine hikmete zulmetmiş olursunuz.” (Dârimî, Mukaddime, 34’den akt.
Hüseyin Uysal, http://www.huseyinuysal.org/birden-bire-uyanmak-2-bolum-2) (E.T.
25.11.2016).
Hurûfîliğe Dair Bir Eser: Mustafa Rumûzî’nin Hakîkat-nâme’si
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
819
ile otuz iki dişden girip (5) belden çıķar. “Nun ve’l-ķalemi ve mā yesŧurūn”
24
Ķalem, nūn levĥine (6) yazdı, ķamu esrārı insān kemāliyle žuhūr eyler.
Cemālinden (7) żiyā verir, denildigi bu rumūzdur. Biri esmā Ǿilmidir el (8) ile
dilden gelür. Biri Ǿayn-ı simādır, Ǿaşķıla belden gelür. Eķvāl (9) Muśŧafānın efǾāl
ǾAlįniñdir. Biri ķāl’den biri ĥāl’den gelür. (10) Ķalb-i insānį ikisine daħı
mutaśarrıfdır. Anı ehl-i mükāşefe (11) olan Ǿāşıķlar bilir, bildirmege muĥtācdır.
Ellerim şerįǾat (12) işini işler. Ayaķlarım ŧarįķat işini işler, ŧabįǾatım maǾrifet
(13) işini işler. İki devāt içindedir. Ķalem-i ķudret ol devātıñ (14) iltifātıyle
ĥaķįķat işini işler. Andan nice elvān elvān kitāblar (15) žāhir olur. İnsānıñ žāhiri
kelām-ı śāmite mažhardır. Devr-i siyāhį (16) ile mürekkeb olup beyāż kāġıd
üzerine yazılır. Ancaķ bį-cāndır. -7b- (1) Ĥayāt-ı cāvidāna muhtācdır. İnsānıñ
bāŧını kelām-ı vahy-i nāŧıķa (2) mažhardır. Beyāż nūrdan mürekkeb ile nūrdan
ķudret kāġıdı (3) üzerine Levĥ-i Maĥfūž olur, yazılur be-her sūrelerinde siyāh (4)
ħuŧūŧ taĥrįr olunur. Ħaŧŧ-ı ümmįde yedi ħaŧ žuhūra gelür. ǾĀrıż (5) daħı on dört
ħaŧŧa mālik oldukdan Ķurǿānı žāhir olup ĥarfen bi-ĥarfin (6) okunur. İllā ħaŧŧ-ı
istivāya āşinā olan okur cennet (7) cehennem yolunu farķ eder. “El-ĥamdu li’llāh
ve’l-minnetu li’llāh”
25
siyāh ħaŧlarıñ (8) üzerinde ķudret eliyle yazdıġı
kelāmu’llāhı görürüm. Fį, bį, đād, dāl, lām, elif, mįm ( f, đ, l) (10) olan ism-i
aǾzįmi Ǿayānen müşāhede eyledim. “Raǿeytu Rabbį fį leyleti’l-miǾrāci şābbun,
emradu, ķaŧaŧun”
26 ĥadįŝini (12) taśdįķ eyledim. Yedi ĥarfi sekiz ķıldım. Dört
cevher ile (13) otuz ikiden Ādem ile göründü. Yigirmi sekizi Ħātem (14) ile
büründü. Yetmiş iki inbisāŧ ile āşikār lā (lamelif) ĥarfi (15) inbisāŧ ile şeş
cihetinden göründü. Noķŧa-i ferd-i vāĥid, (16) ġayr-i vāĥid degildir.” metni
inbisāŧı noķŧa ile yetmiş ŧoķuz -8a- (1) olur. Ķur’ānıñ sırr-ı ĥaķįķati āşikār oldı.
Muĥammed ǾAlį vechinden, (2) elinden, dilinden, belinden, nūrundan, sırrından
göründü. Her (3) ĥarfde, nūrda, sırda mevcūd olan bir noķŧadır. Ādemde, (4)
Ħātemde bu demde žāhir olan, sır olan bir ķanlı nuŧfedir. (5) Bu nuŧfe kāġıdı
ĥāyat-ı ümmü’l-kitāb levĥaya yazılır. (6) Cānlı ķalem ile cānlı kātib yüzünden
anı Fażl-ı Yezdān Ǿaşķıla (7) şevķıla yazar. Hįçbir kātibiñ Ǿaķlı ana ermez. Bu
kitābı fażl (8) Ǿilminiñ bendeleri oķuyup anıñla Ǿālim-i fāżıl olur. ǾĀlem-i raĥmet
(9) saçarlar Ǿamel-i śālih olurlar. Bu Ķurǿān ġayr-ı maħlūķdur. Muĥammed,
Muśŧafā, Aĥmed, (10) Muħtār kelāmu’llāhdır. ǾAlį fażlu’llāhdır. Anı
Muĥammed bildi, ĥarfen (11) bi-ĥarfin okudu. Anı Ǿārif-i bi’llāh olan kāmiller

24 “Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki (Resulüm), sen Rabbinin
nimeti sayesinde mecnun değilsin.” (Kalem, 68/1).
25 “Hamd ve minnet Allah’a mahsustur.”
26 “Miraç gecesi Rabb’imi gördüm. Kısa kıvırcık saçlı, bıyıkları yeni terlemiş bir delikanlı
idi.” Benzer rivayetler için bk. (Gümüşhanevî, Râmûz el-ehâdis, s.286/14; 287/1).
Bahir SELÇUK-Selahattin TOPBAŞ
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
820
bilirler. (12) “Ene medįnetü’l-Ǿilmi ve ǾAliyyun bābuhā.”
27 Ķāle: “Ene ve
ǾAliyyun min nūrin vāhidin”
28
(13) Ķāle: “YāǾAlį! memsūsun fį-źāti’llāhi”
29
Ķāle Ǿaleyhi’s-selām ve ālihi (14) “Nuzile’l-Ķurǿānu Ǿalā sebǾati aĥrufin.”
30
İķrāǿi’l-Ķurǿāne Ǿalā ĥarfin (15) vāĥidin.”
31 Ķāle’llāhu teǾālā: “İnnā enzelnāhu
nūren mubįnen”
32 Ķāle (16) “İķrāǿ bi’smi”
33 Yedi ĥurūf üç đarb eyleseñ yigirmi
bir -8b- (1) olur, ümmü’l-Ķurǿān iǾlāmını gösterir. “Sebbiĥısmehu”
34
(2) yedi
ĥarf bir noķŧa ile inzāl-i Ķurǿān remzini iǾlām eder. (3) İkisiniñ Ǿadedi noķŧasız
on dört olur. Lafžaŧu’llāhı (4) gösterir. Lafža-i celāl esmāsı altmış altı med ile (5)
altmış yedi olur. Ādem ķırķ altı Ĥavvā daħı yigirmi bir. İki (6) bir araya geldikde
altmış yedi olur, “Yasin”
35 dir. (7) “Ve’l-Ķurǿān”
36 yedi ĥarf envārını iǾlām eder.
Fātiĥa daħı yedi (8) āyetdir. İnsān daħı yedi aǾżādır. Fātiĥa SebǾu’l-meŝānį vechi
(9) Ādem’de vech-i Ĥavvā’da yazılıdır. Dört kitāb sırrıdır. Dört (10) Ǿanāśırdan
Ǿibāretdir. Nār, bād, āb, ħāk. Nār (11) Tevrātıñ sırrıdır. Zįrā Mūsā Ǿaleyhi’sselām
nār ile dilini (12) yaķdı. Nār ararken Ŧūr’a vāśıl oldı, derler. Nār yedi, (13)
nūr birdir. Yedi nārı bir nūr iħāŧa ķılmışdır. Nārdan (14) kişi ķurtulamaz. Ħaŧŧ-ı
istivā sırrını bilmedikçe. Bād Zebūr (15) sırrıdır zįrā Dāvūd Ǿaleyhi’s-selām bād
ile daǾvįsini (16) iŝbāt eylemişdir. Ĥālā ķoca ķadınıñ ŧorbasını -9a- (1) alıp
deryāda gemįniñ deligini tıķayup soñra daǾvā eylemege (2) Süleymān Ǿaleyhi’sselām
rehber olup ĥaķķını aħź eylemesidir ki (3) Zebūr sırrıdır. Taĥtı yeller
getirdigi remz budur. Āb İncįl sırrıdır. (4) Vālidesi Cebrāǿįli gördükde cennet
gülünü alıp ķok[u]madan ibtidā (5) śuya el urdu, soñra gül ķoķusunu aħź eyledi.
Ǿİsā Fażlu’llāhı (6) ol ķoķu içinde müşāhede eyledi ve Rūĥu’llāh’a (7) vāśıl oldu.
Baŧn-ı Meryem’de Ǿİsā ümmü’l-kitābı kesb eyledi. (8) Peder-i āsumānįden geldi.
YaǾnį Aĥmed ǾAlį’niñ sırrından, ĥurūf-ı leŧāǿifinden (9) feyż-yāb oldı demekdir.
Śu üzerinde revān olup yürümesi (10) āb-ı ĥayātıñ neşǿe-i āb-ı zülālinden

27 “Ben ilmin şehriyim, Ali de kapısıdır.” (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I/203-204).
28 “Ben ve Ali aynı nurdanız.” (Câbirî, Muhammed Âbid, Bünyetü’l-Akli’l-Arabî, Beyrut
1991, s.331’den akt. Öztürk 2002:258).
29 “Ey Ali! O, Allah’ın zatından dokunularak hissedilir.” (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, II/262).
30 “Kur’an yedi harf üzere indirilmiştir.” (Buharî, Fedâilu’l-Kur’an, 5 ve 27; Müslim,
Salâtu’l-Müsâfirîn, 270; Ebu Dâvûd, Vitir, 22; Tirmizî, Kıra’at, 11; Nesâî, İftitâh, 38).
31 “Kur’anı tek harf üzere oku.” (Müslim, Sahîh, K. Mûsâfîrîn, 273-274; en-Nesâî, esSünen,
K. İftitâh, 37).
32 Biz on apaçık bir nur olarak indirdik. (Kad câ’ekum burhânun min Rabbikum ve enzelnâ
ileykum nûran mubînen: Biz onu açık, anlaşılır ve açıklayıcı bir Kur’an olarak indirdik.
(Nisâ, 4/174).
33 …nın adıyla oku. (Alak, 96/1).
34 “İsmini tesbih et.” (Sebbihısme rabbikel a’lâ: Rabb’inin yüce ismini tesbih et. (A’lâ,
87/1).
35 “Yasin” (Yasin, 36/1).
36 “Hikmetli Kur’an’a and olsun.” (Yasin, 36/2).
Hurûfîliğe Dair Bir Eser: Mustafa Rumûzî’nin Hakîkat-nâme’si
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
821
Ǿibāretdir. Āħir gelip (11) ħātūn alması çār Ǿanāśıra mālik olmasıdır. El-ān her
cumǾa (12) gecesi Aķ Mināreye dişi ķaŧır çekilir. Ol dişi ķaŧır (13) bikr-i ħāk,
bikr-i āb, bikr-i nār, bikr-i bād, dört cevher, ķız oġlan (14) ķız gibi kimse anı
bozamaz. El-ān yine bikrdir. Fażl-ı ǾĮsā rūĥ-ı (15) iżāfįdir. Dem-be-dem Aķ
Minārelerde tecellį göstermekdedir. (16) El-ān gözü açıķ cānlar görür. Ĥāķ,
Ķurǿān-ı nāŧıķıñ sırrıdır. -9b- (1) Bir rivāyetde Ķurǿān-ı śāmitiñ daħı sırrıdır. Bir
dem āteşe yanmaġa (2) bir ocaķ gerek. Türāb olmasa yel nerede ķarār ķılar,
śoñra da (3) akar. Āteş nerede yanar köz neden esüp nerede ķarār (4) ķılar.“Yā
eyyuhe’l-muddeŝŝir! Ķum fe-enzir.”
37
“Ve le-ķad kerremnā benį Ādem ve
ĥamelnāhum (5) fi’l-berri ve’l-baĥri”
38
sırrı Ǿİsā sırrı Muĥammede remzi vardır.
“Kum (6) fe-enźir.”
39 Birden ķalķ yerden, başını ķaldır. Peyġamber örtünüp (7)
Ĥadįce evinde yerde yatarken “Ķum” ħiŧābı geldi. Türāb-ı Ķurǿānıñ sırrıdır. (8)
Cümle niǾmetler türābdan biter, yine türāba gider. Günāhlar türābda maĥv olup
(9) arınır. Ĥażret-i ǾAlį kerreme’llāhu vechehu ve Ǿaleyhi’s-selām ĥaķķında (10)
seyyidinā Muĥammed Ǿaleyhi’s-selām: “Ķum yā Eba’t-turāb!”
40 diye buyurdu.
(11) Ķurǿān-ı nāŧıķ Ķurǿān-ı śāmit ĥāfıžı ǾAlįdir. Fażl-ı Yezdān (12) daħı sekiz
yüz otuz üç senesi Ǿİsā Ǿaleyhi’s-selām (13) sinninde ǾĀşķnāme’sini žuhūra
getürdi. Otuz iki bāb (14) üzerine pā, çā, jā, gā ĥarflerini kendi (15) vücūdunda
Ķurǿān-ı śāmit ve nāŧıķı teǿvįle getirip dört (16) cevheri yedi ĥarf aǾżā ve eczā
üzerinde sırr-ı Tevrāt -10a- (1) ve Zebūr ve İncįli ve sırr-ı Ķurǿānı kendi vaĥdet-i
vücūdı vücūdunda (2) aǾlāsını gösterip Ādem daħı Ĥaķķın vaĥdet-i vücūduna (3)
mažhar düşüp Muĥammed ǾAlį hemān vaĥdet-i vücūd mirǿātı olduġunu (4)
Ǿayān edip Muĥammed Mehdį śāĥib-i zamān ne idigini Ǿİsā (5) gökden yere
inmesi ne idigini bildirdi. Ādem, Ĥavvā, (6) Ĥadįce, Muśŧafa, Fāŧıma, ǾAlį çār
cevheriñ çār Ǿanāsırıñ (7) nūru sırrıdır. Ǿİlm-i ķalem cümle Ǿālem cümlesiniñ
ķuvvet-i nefsānį (8) dört cevherden ĥāśıl olur. Ķalem de anıñla ķalemde aķan da
andan (9) gelür. Cümle taǾāmlar yerden biter. Ol nebātda loķma olur, laĥm olur,
(10) yaġ olur, bal olur, süd olur. Elvān [u] envāǾı eŧǾimelerden (11) nefs-i taǾām
şerįǾat ocaġında pişer. Andan ŧarįķat maŧbaĥında (12) ĥall olur. MaǾrifet
potasında ķāl olur. Ĥaķįķat derecesinden (13) dökülür. Dürlü dürlü libāslara
bürünüp Ķurǿān-ı nāŧıķı ħaber vermege (14) başlar. Ancaķ ibtidā ŧaǾām śoñra
ķan soñra meźį śoñra (15) gevher śoñra menį insān śıfātıñ bürünüp cihāna Ǿuryān
gelir. Ancaķ (16) bāŧınıñ libāsı egninde durur. Elbet žāhir libāsına śarılmayınca -

37 “Ey bürünüp sarınan (Resulüm)! Kalk ve (insanları) uyar”. (Müddessir, 74/1-2).
38 “Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları (çeşitli nakil vasıtaları ile)
karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın
birçoğundan cidden üstün kıldık.” (İsra, 17/70).
39 “Kalk ve uyar.” (Müddessir, 74/2).
40 “Kalk toprağın babası!” (Buharî, Kitâbu’s-salât, 276).
Bahir SELÇUK-Selahattin TOPBAŞ
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
822
10b- (1) rāĥat etmez. Bāŧın Ķurǿānı, žāhir Ķurǿān-ıla oķuyup bilirler. Ķırķlar (2)
meydānına girmedikçe Ǿuryān olup bātın Ķurǿānını gösteremez. (3) İnsān olan
Ǿirfān olur, Ǿirfān olan merdān (4) olur, merdān olan Yezdān’a ķarışır, Źü’l-celāl
ve’l-ikrām (5) olur. “Źālike fażlu’llāhi”
41 Bir noķŧanıñ dört köşesi (6) var. Şeş
cihetden mürekkebdir. Altı kerre dördümüz yigirmi dört (7) olur. Ħaŧŧ-ı źātį daħı
dört yigirmi sekiz ĥurūf mažharı “El-Ǿilmu noķŧatun”
42
(8) remz[i] budur. Bir
noķŧa ŧarįķatdır, iki noķŧa maǾrifetdir, üç noķŧa (9) ĥaķįķatdır. Bundan ziyāde
noķŧa žāhir degildir. Bir noķŧa dört (10) köşe, iki noķŧa sekiz köşe, üç noķŧa on
iki (11) köşedir. Bir köşesi Muĥammed Muśŧafādır, bir köşesi ǾAliyyü’lMurtażādır.
(12) Bir köşesi Ĥasanü’l-müctebādır. Bir köşesi Ĥüseyn-i
Kerbelādır. (13) Noķŧa lafžı dört ĥarf ile üç noķŧadan baş gösterir. (14) Nun
Muĥammed, kaf ǾAlį, ta Ĥasan, he Ĥüseyne. Dört kere üç noķŧa (15) On İki
İmām’a işāretdir. CemįǾ Ǿulūm-ı evvelįn ve āhirįn (16) bir noķŧadan çıkar. Noķŧa
cümle ĥesāba śıġmaz. Ferd-i vāhid -11a- (1) dir, bį-hem-tādır.“YāǾAlį!
Memsūsun fi-źāti’llāhi”
43
žāhir oldı. Yigirmi (2) sekiz ĥurūfuñ inbisāŧı yetmiş iki
olur. Ġayr-ı mükerrer noķŧası altmış (3) altı. Lām elif daħı altmış yedi olur. İsm-i
źāt Ǿadedince (4) tecellį eder. Vech-i ǾAlįden göründü, Fażl-ı Rabbi’l-Ǿālemįn,
bu remzdir. (5) Kāf, nūn noķŧa sırrını bildirdi. Kāf’da bir nūn’da iki noķŧa (6)
žuhūra geldi. Kāf-ı Ādem Ǿaleyhi’s-selām Ǿilm-i kāf iksir-i Ādem (7) gevher-i
Ādemdir. Ādem, elif fā’sı kā’fıñ fā’sına Ǿayn-ı mazhar düşdü. (8) Eger iki ĥarfi
bir yere ursaķ kāf nūn’a ķalb olunur. Nūn elfāžında (9) ķarār ŧutar iŝbāt olundu.
Nūn, Ĥavvā vālidemize işāretdir. İki ŧabįǾatdan (10) ĥāśıl olan kimyā-yı ekber
āb-ı ĥayāt imiş. Cennet-i ĥaķįķat nūn lafžını (11) gösterir. İki dört nūn’dan da
Ǿayān oldı. “El-Cennetu taĥte aķdāmi’l-ummehāt”
44
. (12) Ĥaķįķat-i Ādem Ĥavvā
imiş. Ādem belinden gelen nuŧfe (13) Ĥavvādan gelen emşāc. İşbu emşāc
dedigin Ĥavvānıñ (14) meǿkūlāt ve meşrūbātından ĥāśıl olan mādde-i āb-ı
neşāŧdır. (15) Śadrından gelip āb-ı neşāŧ yaǾnį inşirāĥ verici dimekdir. (16)
“Elem neşraĥ leke śadrek ve veđaǾnā Ǿanke vizrek -11b- (1) Elleźį enķađa
žahrek”
45 Ādem Ǿaleyhi’s-selāmıñ žahrında evvel (2) ol nūr-ı hikmeti Mevlā
emānet kodu. Ol emānet Muĥammed Muśŧafā, (3) ǾAlį Murtaża gevheri nūrı sırrı
idi. Ādem anı cennet şecerinden (4) ekl eyledi, Śulben ile’ś-śulbi, žahren Ǿani’ž-
zahri, śadren ile’ś-śadri (5) müselsel, muttaśıl Muĥammed ǾAlįye, Muĥammed
ǾAlįden daħı bize emānet” deñdi. Bizler (6) daħı iki śadra emānet bırakdık. İlā-

41 “İşte bu Allah’ın fazlıdır.”
42 “İlim bir nokta idi.” Hz. Ali.
43 “Ey Ali! O, Allah’ın zatından dokunularak hissedilir.” (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, II/262).
44 “Cennet anaların ayakları altındadır.” (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1/335).
45 “Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Belini büken yükünü senden alıp atmadık
mı?” (İnşirah, 94/1-3).
Hurûfîliğe Dair Bir Eser: Mustafa Rumûzî’nin Hakîkat-nâme’si
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
823
yevmi’d-deverān hįç fenā (7) bulmaz. Zevāl daħı ermez. Ŧopraġa düşmez, öte
ŧutulmaz, (8) ĥayvāna girmez.
Dārü’l-emān’dır bu şehr
Lākin girer yüz (9) biñde bir
Śanma ana dāħil olur
Ĥūr u melek rıđvān ķamu (10)
Niyāzį ķuddise sırruhu’l-Ǿālįniñ remzi budur. Biz gelelim mefhūm u meǿālimize;
(11) nuŧfe dört ĥarfdir. İki noķŧa ile nun Ĥavvāya mažhar, Ŧı (12) Zelįĥāya
mažhar, fį Ĥadįce’ye mažhar, hį Fāŧımatu’z-Zehrāya. (13) Ol noķŧalar Ādem
Ǿaleyhi’s-selām ile ǾAlį Murtaża Ǿaleyhi’s-selām (14) remzidir. Hem daħı on
sekiz biñ Ǿālemden on dört (15) bin yıl muķaddem Muĥammed ǾAlį nūru yer
aldı. Ol nūruñ bir ķaŧresinden (16) Cennet, ħūrį, ġılmān, şecer-i Ŧūbā yer aldı. Ol
-12a- (1) şecerden Ādem yedi, şarāb-ı Kevŝerden içdi. Ol emānet Ādeme ol (2)
ekl ve şürbden geldi, belinde ķarār tutdı. Şįt Ǿaleyhi’s-selāma Ĥavvā yüzünden
(3) degdi. Yigirmi sekiz ĥurūf ile śıfat buldı. Otuz iki ile (4) aślını, źātını bildi.
Ādem maķāmına ħalįfe oldı. İşbu noķŧa (5) ile nuŧfe māhiyyet-i aślıyyeti bir
nūrdan olduġu nümāyān oldı. Zįrā (6) mürekkeb pezįr yaġından yāħud
günlükden yāħud çırā isinden, elbet (7) bir eşcārıñ ĥabbelerinden çıķan ŝemerātıñ
ħulāsasından nār-ı mecāzį (8) ile yanıp is olup baǾdehu ol is żamġ-ı ǾArabį ile
saĥk iderek (9) żamġ ile is yek dil, yek śıfat olup üstād elinde perverde olup (10)
baǾdehu mā-i zülāl ile maħlūŧ ve memzūc ederek ince dülbendden (11) geçirip
revān içerisine lāyıķ olduķda kātibler anı ķalem-i nebāt (12) ile levĥ-i śāmį
üzerine taĥrįr ederler. Ĥālā taĥrįr etdikleri daħı (13) nebāt cinsinden olduġu
Ǿayāndır. Aña Kelām-ı Ķadįm diye taǾžįm (14) eylemek üzerime farż-ı Ǿayndır.
Ancaķ şānında ke-mā ķāle’llāhu teǾālā eǾūzu (15) bi’llāhi: “Lā yemessuhu illā’lMuŧahharūn”
46 gelmişdir. Śāmit kelimeler (16) nāŧıķ kelimelere elbet muĥtācdır.
Śāmit kelimelere ĥurmet ve taǾžįm -12b- (1) edip Ǿibret nažarıyle yeg diye
naśįĥat edersiñ. Nāŧıķ (2) olan kelimelere ĥaķāret, źelįl ve ĥaķįr ķılmaķlıġa
nereden sened (3) ŧutarsıñ? Beytü’l-ǾAtįķ śadr-ı Ādem, śadr-ı Ĥavvā Şām ile
Ķudüs mā-beynidir. ǾUrūc-ı Fażl-ı Ǿİsā Şāmdan hicret edip āħir (5) yine Şāmda
Aķ Mināreden CāmiǾ-i Ümeyye derler ol Meryeme (6) remzdir. ǾĮsā śıfāt-ı
Aĥmedi [vü] Ādemi baŧn-ı Ümeyye[de] kesb eyledi. (7) Nūr-ı Muĥammed de
rūĥ-ı Aĥmedden vücūd buldu. Ġonce-i gül rāyiĥasından (8) śadr-ı Meryem celb
edip ceźb eyledi. Ol kelime daħı (9) nefsden Ǿibāretdir. Nefs-i ǾĮsā śu üzerinde
revān olup (10) yürüdü. El-ān daħı yürür, gözü açık cānlar görür. Ĥażret-i (11)
Muĥammed Muśŧafāya dediler ki: “Karındaşıñ ǾĮsā Ǿaleyhi’s-selām (12) śu

46 “Ona ancak temizlenenler dokunabilir.” (Vakı’a, 56/79).
Bahir SELÇUK-Selahattin TOPBAŞ
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
824
üzerinde yürümüş, gerçek midir?” Cevāb buyurdılar: (13) “Gerçekdir. İllā eger
Fażl-ı Ǿİsā daħı yaķįne ere idi hevā (14) üzerinde yürürdü.” Muĥammed ǾAlį
hevā üzerinde yürüdü. Bābu’l-Ħayberi (15) muǾallaķün beyne’s-semāǿ ve’l-arż
dest-i velāyetiyle ķopardı. Cümle Ǿasker birden geçer. El-ān yigirmi sekiz ve
otuz iki -13a- (1) ĥurūflar, ol noķŧa çār köşeli bābıñ fevķınden geçip ŧururlar. (2)
Yetmiş iki millet yetmiş iki fırķalar inbisāŧ ile mütenāhıñ47 ķalǾasını (3)
dolanırlar. Noķŧa-i bāb-ı necāta vāśıl olup ħaŧŧ-ı istivā (4) sırrına mažhar
olamazlar. Hemān ĥarfiñ inzālinde ilticā ederler. (5) Ĥarf-i vāĥide de Ķurǿān
okuyup maǾnā-yı nūr-ı behişte dāħil (6) olamazlar. Elif, cümel-i kebįrde yüz on
bir, üç ĥarf ile (7) yüz on dört olur. Elif, lām, fį işbu ĥurūf-ı (8) bābu’l-cennet[i]
noķŧaya đarb eylesen otuz iki olur. (9) Ādem cennete girdi. Miftāĥu’l-cennet
daħı yigirmi sekiz olur. Ancaķ (10) bu ĥarfler ile açılır. Cümle ebdāna nūrlar
śaçılır. Türāb-ı ĥayāta (11) geçilir. Şarāb-ı kevŝer içilir. Ħaŧŧ-ı ıstivāsın aħź
edilince (12) beş ĥurūf ile çār noķŧa kalır. Beş ĥurūf penc-i ǾĀl-i ǾAbāya (13)
işāretdir. Muĥammed, ǾAlį, Fāŧıma, Ĥasan, Ĥüseyn. Beş vaķt namāzıñ hemān
haķįķati (14) bunlara taǾžįm ile Ādem ile Ĥavvāya iĥsān mertebesidir. (15) Bu
beş kelimeler nūru evvelā Ādeme Havvā[ya] geldi. Andan (16) yüz yigirmi dört
peygamber döllendi. El-ān dolanup ŧuran -13b- (1) ol nūrdur. Bu ĥaķįr-i kemteri
kemįneye daħı Ǿazįzim efendimden gelip (2) emānet verilmiş bizlere. Nuŧķ
budur ki müstaǾid Ǿāriflere (3) tebşįr ile diye arada buyurdular. Bizler śāmitini bu
iki dilli (4) ķalem ile iki yüzlü kāġıda ŧuyurduķ. İllā nāŧıķını bir (5) yüzlü ķalem
ile bir yüzlü kāġıd ile Levĥ-i Maĥfūža taĥrįr eyledik. (6) Esrārımızı isteyen
Levĥ-i Maĥfūžu bulup ĥaķįķatine muŧŧaliǾ (7) olsun. Ol beş ĥurūfda vāśıl olan
çār (8) noķŧa dört erkāna, dört ĥarfe, dört kelimeye, dört eczāya, (9) dört cevhere,
dört ŧabįǾata, dört kitāba, dört Ǿanāśıra, dört (10) ķapıya dört kerre dört noķŧa on
altı žāhir ve bāŧın otuz iki (11) esmā-yı Ādemi gösterdi. Zebān-ı Ādem ħaŧŧ-ı
istivā üzerine (12) geldi. Yāķūt ķalem ħaŧŧ-ı istivā üzerine vāķiǾ olup Levĥ-i (13)
Maĥfūž istivāsına Ǿāşıķ oldı. Sekiz cenneti bu dāneye (14) ol bu dāneyi daħı ħaŧŧ-
ı istivā üzerine ħalķ olundu. Göñül (15) daħı ħaŧŧ-ı istivāya mažhar kılınmışdır.
Anı bālāda Ǿayān eyledik (16) idi. İstivā eylesek sekiz olur. İşbu sekiz -14a- (1)
ħaŧŧ-ı siyāh üzerinde bir nūr žāhir olur. Ol nūr şeş (2) ciheti çār cevheri çār
köşeyi maǾden, nebāt, hayvān, (3) insān Ǿarş-ı Raĥmāna varınca cümle vücūda
gelen eşyānıñ (4) cemǾisini iħāŧa eylemişdir. Anıñ źātını, śıfātını, źātından (5)
ġayrı hįçbir nesne iĥāŧa edemez. Bir baĥr-ı muĥįŧ bir daħı muĥįŧ olamaz. (6)
Araya elif-i Ādem şekli girmek eylesin iki žann idersiñ. (7) Ol elifi ħaźf eyleseñ
yine bir muĥįŧ ķalır. Ādem ol muĥįŧe (8) mirǿāt olmuşdur. Ħātem gelüp źātını,
śıfātını ol mirǿāt içinde (9) müşāhede eyledi. Nice delāǿiller vardır. Ħātimden bu

47
Hurûfîliğe Dair Bir Eser: Mustafa Rumûzî’nin Hakîkat-nâme’si
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
825
deme (10) gelince mirǿāt bize daħı degdi. Ol mirǿāt-ı mücellāda źātımı śıfātımı
(11) gördüm. Fadl-ı Rabbu’l-Ǿālemįne niyāz eyledim. Ķıyām, ķırā’at, rukūǾ, (12)
sücūd ile ol dört erkān dört ĥarfle; çār ķıyām, çār (13) ķırāǾat, çār rukūǾ, çār
sücūd on iki ŧarįķi bu ĥarflere iżāfe (14) eylesek yigirmi sekiz olur. ŞerįǾat,
ŧarįķat, maǾrifet, ĥaķįķat (15) otuz iki olur. İşte yine taǾžįm-i Ħudā hemān Ādem
için imiş. (16) Ādemiñ ġayrı kelāmu’llāh, fażlu’llāh, ruǿyetu’llāh isteyen -14b-
(1) kimseleriñ maǾbūdu şeyŧān imiş. Yine anıñla ĥaşr neşr (2) olur. Ĥażret-i
Muĥammedü’l-Muśŧafā ibtidā salāt-ı žuhūr ħaŧŧ-ı istivā (3) üzerine ķıldı.
Ümmü’l-ķurā daħı ħaŧŧ-ı istivā üzerine binā oldı. (4) Altun oluķ daħı ħaŧŧ-ı istivā
üzerine vażǾ olundu. Sabāĥ (5) namāzı ile öyle namāzınıñ ittiśāli var. Ĥażar
namāzı be-her gün (6) on yedi rekǾat ķılınır. Yevmü’l-cumǾa ve yevmü’l-mezįd
ve yevmü’l-mirǿāt (7) olan cumǾa günü on beş rekǾat ķılınır. Yedi ĥażar, yedi (8)
ĥarf inzāline mažhardır. Sekizinci ĥarf vāĥide mažhardır. On (9) yedi ĥurūf
muhkemāt, on beş ĥurūf müteşābihāt. Bir yere ne vaķt (10) ħaŧŧ-ı istivāda
“Nühiye Ǿani’ś-śalāti’l-vusŧā illā min yevmi’l-cumuǾati”
48
salāt-ı evsāŧ, (11)
salātü’l-vusŧā dedikleri cumǾa namāzı ikisi daħı Muĥammed-i vāĥide (12)
verildi. İkisi bir araya gelince otuz iki envārı müşāhede (13) etdirir. “Fe’fhem
cidden” . Yüz dört kitābıñ aślı bir noķŧa dedik. (14) İbtidā noķŧa žāhir olmaġa
dört ālāt ister: Biri dįvit, biri (15) ķalem, biri kātib, biri kāġıd. Bu dördü
olmadıķça noķŧa žāhir (16) olmaz. Ol noķŧa žāhir olduķda olan üç -15a- (1)
noķŧa ile dört ĥarf olur. Dört ĥarfdir. Dört cevhere (2) işāret olur: Biri nār, biri
bād, biri āb, biri ħāk. (3) Üç noķŧası: Biri maǾden, biri nebāt, biri ĥayvāna
işāretdir. (4) CemįǾ eşyā, ĥayvānāt, insān źį-rūĥ olan maħlūķ bunlardan (5) ŧoġar.
Nuŧfe daħı dört eşyādan žuhūra gelir: Biri taǾām, (6) biri ķan, biri meźį, biri
menį. Yine dört şeyǿe bürünür: Biri levĥ, (7) biri ķalem, biri Ādem, biri
Ĥavvādır. Yine dört nūra muĥtācdır: Biri (8) maĥabbet, biri Ǿaşķ, biri źevķ, biri
şevķ. Bunlar olmadıķça ķalem, (9) nūn levĥine bu esrar-ı insānı taĥrįr edemez.
AǾżālar (10) ĥarflere beñzer ervāĥ noķŧaya beñzer, ĥarekeleri Ǿaķl-ı meǾāda (11)
beñzer, maǾnāsı göñle beñzer. Derūnunda sırrı źāta mažhardır. (12) “El-Ǿilmu
noķŧatun kesserehā’l-cāhilūn.”
49
“El-bedenu nuŧfetun yaǾlemuhu’l-Ǿārifūn.”
50
(13) Biri ümmü’l-kitābdır, ümmü’l-ĥayātdır. Ümmü’l-kitāb (14) muśĥaf-ı
śāmitdir. Ümmü’l-ĥayāt, muśĥaf-ı ĥayāt-ı cāvidāndır. (15) Cümlesiniñ sırrı
“Fażl-ı Yezdān”dır. Ādem, Ĥavvā, Muĥammed, Ĥadįce (16) bu Ǿilm-i ebdāna ve
Ǿilm-i edyāna sebeb-i įcāddır. Eger Ādem ile -15b- (1) Ĥavvā olmasaydı
Muĥammed, Ĥadįce’ye ne yerde ererdi? Eger Muĥammed Ĥadįce (2) olmayaydı
On İki İmām, On Dört MaǾśūmān nereden gelir ve eger (3) On İki İmām, On

48 “Cuma günleri öğlen namazının kılınması nehy olundu.”
49 “İlim bir noktadır, cahiller onu çoğalttı.” Hz. Ali.
50 “Beden bir noktadır, arifler onu bilir.” Hz. Ali.
Bahir SELÇUK-Selahattin TOPBAŞ
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
826
Dört MaǾśūmān olmayaydı biz bu sırrı nereden (4) ŧuyardıķ? Hemān cehālet
ŧūfānında ġarķ olup ķalırdıķ. Anlarıñ (5) feyz-i himmetleri ile nefes-i iksįrleriyle
nefsimize Ǿārif olduķ. (6) Rabbimizi bildik, bulduk. Vaĥdet-i vücūd sırrını Ādem
vücūdunda iŝbāt (7) eyledi. Muĥammed Muśŧafāya gelince yigirmi sekiz
peygamber bildi. Vücūdunda (8) iŝbāt eyledi. On İki İmām, on pįrān
efendilerimiz, evtād-ı erbaǾa (9) erenleri iŝbāt-ı vücūd eylediler. Pįrden pįre
şeyħden şeyħe (10) bu esrār-ı ilahį müteselsil naķl edip sudūr etmededir. (11)
Vaĥdet-i vücūd sırrını bilmeyen mürşidiñ mürşidligi śaĥįĥ degil; (12) mürįdi
merdūd mürşidi merdūddur. Hem đāll ve hem muđılldır. Vaĥdet-i vücūda (13)
bu āyet delįldir: “Va’llāhu bi-külli şeyǿin muĥįtun.”
51
İşbu āyet (14) on dört
ĥarfdir. Va’llāhu lafžında elif ħaźf olunur, dört ĥarf (15) ķalır. İsm-i celāl dört
ĥarfdir. Metni ancaķ inbisāŧı hemān (16) on dört olur. Ādem, vücūd-ı Ħātem,
vücūd-ı imām, vücūd-ı pįrān -16a- (1) mažhar gelmişdir. Elif ĥarfi ellerine,
ķolları lām ĥarfine ayaķları (2) hį ĥarfine, baş ile gövdesi tamām gelir. Śaçından
ŧırnaġına degin (3) muĥįŧ olan nūr cemįǾ enfes ve āfāķı ġarķ eylemişdir. Bu
vaĥdet-i vücūdu (4) rūĥ-ı iżāfįden farķ eylemişdir. ǾĀlemi, Ādemi, Ǿanāsırı (5)
aradan alsaķ hemān vaĥdet-i vücūd ķalır: “Kullu şeyǿin hālikun (6) illā
vechehu”
52
sırrı žāhir olur. İsm-i Celāl vücūdum ķaplamışdır. (7) İsm-i Celāl
nüfūsum ķaplamışdır. Vücūdumu, nüfūsumu Źāt (8) iħāŧa ķılmışdır. Vücūdum,
nüfūsum nihān olduķda yine źātım (9) ĥayāl śıfātım āśār-ı bāķį ķalır. Söyleyen
ben degil Ol’dur. (10) Añlarsañ saña bu ħaberler ŧoġru yoldur. On sekiz biñ
Ǿālem (11) bu esrāra ķuldur. Gelip sen daħı bu āb-ı ĥayāt çeşmesinden (12)
destini doldur. Vaĥdet-i vücūd žuhūr-ı Fażl-ı Yezdāndır. (13) Fażl-ı Yezdānıñ
ħāfıžı ve şehįdi Seyyid Nesįmįdir, yüzdüler. (14) Manśūr-ı Baġdādįyi aśdılar.
Āşikār edip iŝbāt (15) edenleri şerbet-i şehādet içirirler. Śaķınıp nā-ehlini irşād
(16) etmeyeler. Sulŧān Manśūru “Ene’l-Ĥaķ” dedikde śalb -16b- (1) etdiler,
baǾdehu ellerini kesdiler, dirseklerini kesdiler, omuzlarını (2) kesdiler.
Ŧopuķlarını, dizlerini kesdiler, buŧlarını kesdiler, başını (3) gövdesinden
ayırdılar. Žāhįrini bāŧınından ayırmaķ istediler. (4) Āteşe urdılar. Külüni göge
śavurdılar. Deryāya düşdi. (5) Deryālar “Ene’l-Ĥaķ” çaġırdı. Vaĥdet-i vücūdunu
rūĥ-ı iżāfįsinden (6) ayıramadılar. Noķŧa noķŧadan insān nutfeden ayrı degildir.
(7) Ol ķaŧrede nice dünyādan, Ǿuķbādan yüce deryālar gizlidir. (8) Nefs deryā
degil mi? Rūĥ-ı iżāfį deryā degil mi? ǾAkıl deryā degil mi? (9) Göñül deryā degil
mi? Ķan deryā degil mi? Bu deryāları iĥāŧa (10) eyleyen Mevlā degil mi?

51 “Elâ innehu bi-kulli şey’in muhît: Bilesiniz ki O, her şeyi (ilmiyle) kuşatmıştır.” (Fussilet,
41/54).
52 “Allah ile birlikte başka bir tanrıya tapıp yalvarma! O’ndan başka tanrı yoktur. O’nun
zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm O’nundur ve siz ancak O’na
döndürüleceksiniz.” (Kasas, 28/88).
Hurûfîliğe Dair Bir Eser: Mustafa Rumûzî’nin Hakîkat-nâme’si
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
827
Bundan añlayanlar añladı, añlamayanlar (11) kendini ĥayretde ķodu. Hemān
mürşide ermedikçe bu esrāra (12) kimseler muŧŧaliǾ olamaz. Ol źāt-ı şerįf ol vaķt
(13) mürşidlige śāhib-i seccāde olmaķlıġa lāyıķ olur ki, (14) ŧoķsan biñ esmānıñ
müsemmāsını bilmeli. Noķŧanıñ sırrına ermeli, (15) rūĥ-ı iżāfįden nefsini bulmalı
vaĥdet-i vücūdu kendi vücūdunda (16) bi’ź-źāt görmeli, ħaŧŧ-ı istivā sırrını
žāhirinde bāŧınında -17a- (1) bulmalı, āb-ı ĥayātıñ cürǾasından içmeli, “neliksiz,
niteliksiz” (2) Fażlu’llāhı görmeli işine ol vaķt mürįdi merdāne (3) ergirip cümle
ĥicābları geçirip bi’ź-źāt Ǿārif-i bi’llāh olur. (4) Hem daħı āgāh oluñuz ki, nefs
dedikleri hevādır. Hevā dedikleri (5) eski şeyŧāndır. Hevānıñ elifini alsañ hū olur.
Hevā ile (6) hū’nuñ müşābeheti vardır. Hevā hū kelimesi (7) birdir. Lākin elif
farķ vardır. Hevā’sını hū’ya ileden Ǿārifdir: (8)
Hevālardan olan çün vāz
Hevāmızda ede pervāz (9)
Hüviyyetden gele āvāz
Behā-i beyyin ü dįn
(10) diye buyurduġu śāĥib-i dįvān efendimiziñ bu meǾānįyi gösterür. (11) Eger
bir mürįd mürşidinden rūĥ-ı iżāfį olan nefĥasını aldı ise (12) hevā’sı ĥū’ya tebdįl
olur. Eger almadı ise dāǿimā gezdigi (13) kendi hevā’sı üzeredir. Kendi hevāsı
üzere gezen şeyŧāna (14) musallaŧ olur. ǾĀķıbet nāra ilķā olunur. Eger naśįbini
aldı ise (15) şeyŧānı aǾdālarından ķurtulup maĥv-ı vücūd olup nūrānį (16)
hidāyete erişip cennāt-ı ķalbe dāħil olur. “Megerden -17b- (1) işbu Ǿālemde
gezdin cennet içinde” dedigi buña (2) işāretdir. Hevā üç harfdir: he, vav, elif.
Cümel-i kebįrde (3) Ǿadedi yüz otuz ŧoķuz. Buŧlāna yüz ŧutar. Hū (4) iki ĥarfdir.
Biri, he biri vav’dır. Cümel-i kebįrde yigirmi (5) sekiz Ǿaded olur. Teheccį-i
ĥurūf üzere Muĥammed Muśŧafāya (6) mažhariyyeti vardır. Anıñçün śūret-i
Rahmān denilmişdir. Mürşide (7) niyāz verenler hū ehli Raĥmān yüzlüdür. Niyāz
etmeyenler şeyŧān (8) özlü hevā sözlüdür. ǾĀrif olanlara bu kadar kifāyet eder.
(9) “El-Ǿārifu yekfįhi’l-işāretu”
53 Bu insānıñ belden aşaġısı (10) yedi kat yerlere
taĥte’ŝ-ŝerāya, balıġa, öküze varınca. Balıķ (11) ayaklarıñ öküz baldırlarıñdır.
Boyun ile başıñ Ǿarş-ı aǾlāya (12) mirǿāt ve mažhardır. Belden yuķarısı
omuzlarına (13) ķadar sebǾa-i semavāt, sidretü’l-müntehā derler. Başda ķulaklar,
(14) gözler, burun, aġzıñ dört dürlü sekiz ķapılıdır. İki ķulak (15) ķapısı
şerįǾatiñdir. İki göz penceresi iki ķapıdır, tarįķatiñdir. (16) İki burun kapusı
maǾrifetiñdir, çeñe ķapısı rūĥ-ı revān -18a- (1) ķapısıdır. Öñ ķapısı nār ile nūr
ķapısıdır. Meǿkūlāt (2) ve meşrūbāt nār ile nūrdan maħlūŧ olup girip nārı fānį (3)
olup nūru bāķį ķalır. İki ellerin Sidretü’l-müntehā’ya erer. (4) Şerįǿat
aĥkāmındadır. İki elmanıñ biri nübüvvete biri velāyete (5) işāretdir. Ħazįne-i

53 “Arif olana işaret yeter.”
Bahir SELÇUK-Selahattin TOPBAŞ
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
828
Fażl-ı Yezdāndır. Māuǿl-ĥayāt, māuǿn-neşāŧ, (6) māuǿr-ricāl anda maĥfūždur.
Gevher-i Ādem anda maħfį ŧurur. Ancaķ (7) ŝemere-i insān ħurmāsı ol elmalarıñ
vusŧāsında (8) žāhir [e]yler. Ol elmalarıñ āb-ı zülāliyle neşv ü nemā bulup iki (9)
göñül birlige geldikde bį-cān mevtālar andan ĥayāt bulup (10) dirilir: “Ke-źālike
tuĥracūn”
54
aña delįldir. Bu ħurmā haķįķat (11) ŝemeresini bitirmege dāǿimā
sebeb olmuşdur. Ĥaķįķat (12) aĥkāmını işler, bunlarıñ daħı ķapıları vardır: İki
emecekler: (13) MaǾrifet ķapısı dāǿimā maǾśūmlar anlardan ġıdālanır. Göbek
(14) ķapısı şerįǾatiñ ķapısıdır. Baŧn-ı ümmįde veled anıñla (15) feyż alıp beslenir.
Yemek, içmek tebevvül, teķāżā anda yoķdur. (16) ǾAynı cennet-i ebdān
miŝālidir. Žāhire gelince ol ķapı kapanır. -18b- (1) MaǾrifetden gıdā bulur. Ol
ħurmā içerüsinde iki ķapı vardır: (2) Birinden āb-ı ĥayāt aķar, birinden āb-ı Fırāt
aķar. Biri fānįdir, (3) biri bāķįdir. Fānį olandan nār-ı caĥįm çıkar. Biri nūrdur.
Bundan (4) hep nūr-ı naǾįm çıķar. Bir ķapı daħı vardır andan ne ķadar mülevveŝ,
(5) habāŝet, muzaĥrafāt ŧaşra atılır. Gayyāya gider. İnsān andan çoķ (6) rāĥat
bulur. Bu yedi ķapılar yedi nefse ħādimdir. Sekiz ķapılar (7) rūĥ-ı iżāfįye ħādim
olup bu işleri gice ve gündüz işlerler. (8) İnsān bir şehristāndır. Nice yüz biñ
ħalāǿiki vardır. Cümlesine (9) göñül ĥākimdir. Göñül emr-i Fażl-ı Yezdāndır.
Nefs-i rūĥ (10) anıñ taśarrufunda ol hiçbiriniñ ĥükmünde degildir. Mürşid-i
kāmil (11) olanda aślā ġaflet olmaz. Yedigi, uyuduġu, uyandıġı, (12) oturduġu,
ŧurduġu, yürüdügü, yutduġu, işitdigi, (13) söyledigi, hep Ĥaķ iledir. Nefĥayı
Ĥaķdan alup Ĥaķķa (14) verir. İsm-i Celāli aǾzāsında müşāhede eder. İsm-i (15)
Cemāli enfāsında rūĥ-ı iżāfįyle müşāhede ķılar. Rūĥ-ı iżāfįsi (16) Ĥaķdan
Ĥaķķıñ nūru rūĥ-ı iżāfįden ayrı gayrı degildir. Sözüm andan -19a- (1) ol
sözümden degil. Özüm andan ol özümden degil. Cümle (2) eşyā andan ol
eşyādan degil. ǾĀlemi, ādemi aradan (3) çıķarsaķ yine hemān ol bāķį ķalır.
Mürekkeb ile kāġıda (4) yazılmaz, elfāž ile ĥarfe, śavta sıġmaz bir nūrdur. Nūr
cihetden (5) münezzeh, müberrādır. Bu esrār-ı nūra garķ olan Ǿārif-i bi’llāh (6)
olan cānlar bilir. Hemān ĥaķ erenler vāśıl olmayanları daħı vāśıl (7) edip zümre-i
ĥaķįķate dāħil eyleyüp bezm-i maĥabbetlerinde Ǿayn-ı cem (8) śoĥbetlerine nāǿil
eyleye, āmįn, yā MuǾįn. (9) Ve daħı rivāyet oldur ki Kāf ile nūn arasında Ĥaķ
Fażl-ı Rabbü’l-Ǿālemįn (10) olan Mevlānıñ ecsām-ı Ǿālem-i eşyānıñ ħalķ
olunduġu (11) beyān olunur. Evvelā Ħaķ kendi śıfātıñ nūrundan Muĥammed
ǾAlįniñ (12) nūrunu, rūĥunu ħalķ eyledi. Andan gevher-i eşyāyı Ǿayāne getirdi.
(13) Ecsām-ı kebįr Ǿarş-ı Raĥmāndır, vücūd-ı Ǿažįmdir. Ata-i evvel felek-i aŧlas
(14) kürsį-i aǾžam, ata-i ŝānį felek-i sevābit, üçüncü ata felek-i Zuħal, dördüncü
ata felek-i müşterį, (15) beşinci ata felek-i Merrįħ, altıncı ata felek-i Şems, (16)
yedinci ata felek-i Źühre, sekizinci ata felek-i ǾUŧārid, ŧokuzuncu ata felek-i

54 “İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız.” (Rûm, 30/19).
Hurûfîliğe Dair Bir Eser: Mustafa Rumûzî’nin Hakîkat-nâme’si
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
829
Ķamer. -19b- (1) Evvel ana küre-i nār, ikinci ana küre-i bād, üçüncü ana küre-i
āb, (2) dördüncü ana küre-i ħāk. Veled-i evvel maǾden, veled-i śānį nebāt, (3)
veled-i śālis ĥayvān. Ŧoķuz atanıñ, dört ananıñ ħulāśası (4) vücūd-ı Ādem,
vücūd-ı Ādemiñ ħulāśası, nefs-i insān, cümleniñ (5) aślı rūĥ-ı iżāfį sırrı
Muĥammed ǾAlį, nūr-ı Muĥammed ǾAlį baĥr-ı hüviyyete ġark olmuşdur. (6)
Ŧoķuz ata ile dört ananıñ ħulāśası Ādem oluverdi. Ādemle (7) Ĥavvā ana ĥalķ
oluverdi. Evvel Ǿālemiñ bu Ǿālemiñ sebebi insān-ı kāmil (8) Muĥammed ǾAlį
geldi. Rūĥ cihetinden evvel ten cihetinden āħir geldi. (9) Evvel, āħir, žāhir, bāŧın
hemān budur: Aśl on altı ferǾ (10) on altı: ciger bir, öd iki, dalak, böbrek (11)
dört, yaġ beş. İlik bir, kemik iki, sinir (12) üç, ŧamar dört, et beş, deri altı, ķıl
yedi. (13) Melekūt, maķām-ı nefs, ceberrūt maķām-ı rūĥ iki, lāhūt maķām-ı Ǿaķl
(14) üç, nāsūt maķām-ı ķalb dörtdür ki, sevdā bir, śafrā (15) iki, balġam üç, ķan
dört, mevālįd üç, vücūd-ı Ādem (16) bir, mecmūǾu on yedi olur. Ĥurūf-ı
muhkemāta mažhar -20a- (1) düşdü. Ħavāss-ı ħamse beş ĥükemā-i ŧabįǾat dört,
(2) nefs, Ǿaķl, rūĥ, ķalb dört, rūĥ-ı iżāfį bir otuz iki (3) Ǿaded oldu. Elif lām Fażl-ı
Rabbi’l-Ǿālemįn cümlesiniñ bi’ź-źāt (4) mürebbį ve ħāliķıdır. Cümleniñ ĥākimi,
cümlesi anıñ taĥt-ı taśarrufundadır. (5) “Lā mevcūde illā hū”
55 Fażlu’llāhadır.
Her kim ki, Fażlu’llāhı Ādemde, (6) Ħātemde, bu demde mürşid yüzünden
müşāhede etdiyse (7) ehl-i nācįdir, necāt bulmuşdur. Eger müşāhede etmediyse
(8) lā’da ķalmışdır. lā’da ķalan žulmetdedir, illā’ya (9) eren nūr-ı vaĥdetdedir.
“Ve Allāhu min verāǿihim muĥįtun. Bel huve Ķurǿānun Mecįdun. Fį levĥin
maĥfūžın”
56
(10) Anıñ cemālinde Ǿayāndır. Rūĥ-ı iżāfįye eren (11) bendeniñ
velāyetiniñ sırrına eren erdi. Şeş cihetden (12) müberrā olan nūr-ı vaĥdeti buldu.
Noķŧa źāta, śıfāta mažhardır (13) Nuŧfe insāna, ĥayvāna mažhardır. Biri kelām-ı
śāmit nūrudur. (14) Biri kelām-ı nāŧık sırrıdır. Biri birinden ayrılmaz. Eger
ayrılırsa (15) bāŧıl olur, ĥarām olur. Nefs nefsden, nefs Raĥmāndan ayrı (16)
degildir.“Lā tesubbu’r-rįhu min nefesi’r-Raĥmān”
57 denildi. “Men Ǿarefe nefsehu
-20b- (1)Ǿarefe kulle şeyǿin”
58 denildi. “ǾUrfu’l-ħuŧūŧ Ǿilmu’l-ĥurūfdur.”59 “El-

55 “O’ndan başka hiçbir varlık yoktur.”
56 “Allah onları arkalarından kuşatmıştır. Hakikatte o (yalanladıkları, aslı) Levh-i
Mahfûz’da bulunan şerefli Kur’an’dır.” (Buruc, 85/20-22).
57 “Rüzgâra sövmeyiniz o, Rahman’ın nefesindendir.” “Rüzgâra sövmeyin. Hoşunuza
gitmeyen bir şey görürseniz şöyle deyin: "Biz Senden bu rüzgârın hayrını, ondaki hayrı ve
onunla emrolunanın hayrını dileriz ve bu rüzgârın şerrinden, onda olanın şerrinden ve
onunla emrolunanın şerrinden sana sığınırız." şeklinde bir hadis bulunmaktadır. bk.
(Gümüşhanevî, Râmûz el-ehadîs, s.473/6).
58 “Nefsini bilen her şeyi bilir.” benzer bir söz “Nefsini bilen Rabb’ini bilir.” (el-Aclûnî,
Keşfü’l-Hafâ, II/362).
59 “Hatları, çizgileri çizmeyi bilmek, harflerin ilmidir.”
Bahir SELÇUK-Selahattin TOPBAŞ
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
830
Ĥurūfu daħletun noķŧatun”
60
(2) denildi. Her noķŧayı bildi cemįǾ-i nefs ana
Ǿayāndır, her kim (3) nefs-i muǾāyene bildi, aña beyāndır. Fażl-ı Raĥmāna erene
cemįǾ-i (4) sırlar Ǿayāndır.“Men lem yūled merreteyni”
61
sırrı budur. Bu ŧoġmaķ
śıfātı atasından (5) ve śıfātı anasından, bu ŧoġmaķ; cān atasından (6) cān
anasından ŧoġmadıkça ķalb-i āsumānįye Ǿurūc edemez. (7) On sekiz biñ Ǿālemiñ
ħulāśası insān-ı kāmildir. İnsān-ı kāmiliñ (8) ħulāśası Muĥammed ǾAlįdir.
Muĥammed ǾAlįnin ħulāśası insān-ı kāmildir. (9) İnsān-ı kāmiliñ ħulāśası
Muĥammed ǾAlįdir. Muĥammed ǾAlįniñ ħulāśası (10) insān-ı kāmildir. İnsān-ı
kāmiliñ ħulāśası gevher-i aǾžamdır. (11) Kāf, vāv, hį, rį, sürüsek (?)
62
rį, vāv, rį,
(12) noķŧa-i inbisāŧı otuz iki olur. Ǿİlm-i ǾAlįdir. Noķŧa (13) ile inbisāŧı on altı,
ĥāl u maĥal otuz iki olur. Ǿİlm-i (14) Ādemdir.“El-Ǿārifu yekfįhi’l-işāre”
63
Mažhar-ı muĥkemāt Ādemdir, mažhar-ı müfredāt (15) Ĥavvādır, mažhar-ı
müteşābihāt Muĥammed ǾAlįdir. On biri (16) on yediye urduķ yigirmi sekiz sırrı
žāhir oldı. -21a- (1) On yediyi on beşe verdik. Otuz iki sırrı žāhir oldı. Müfredāt
müteşābihāta (2) ermege çār cevhere elbet muĥtācdır. ŦabįǾat-ı hevāya Ādem
ermedikçe Muĥammed ǾAlį ile girmek (3) mümkin degildir. Aśl-ı Ādem ferǾ-i
Ǿālemdir. Źāt-ı Muĥammed śıfāt-ı ǾAlįdir. Ādem Ǿālemi, Muĥammed ǾAlįyi
muĥįŧ (4) olan Fażl-ı Yezdāndır. Fażl-ı Yezdān Kelām-ı ķadįmdir. İnsān-ı kāmil
Ķurǿān-ı Ǿažįmdir. Bu Ķurǿānı okumayan (5) şeyŧānu’r-racįmdir. “Şeyŧān
besmeleden ķaçar” derler. Gerçek nedįmdir kim ki, mürşid (6) göñlüne girdi
andan emįndir. “Er-Raĥmān. ǾAlleme’l-Ķurǿān. Ħalaķa’l-insān. ǾAllemehu’lbeyān”
64 Hevāǿįsiz ĥarf (7) otuz ikidir. Yine mefhūm sırr-ı Ādemdir, demek
ħulāśasını añla (8) ne demdir. Varını ver dost eline alagör bir (9) źerrece
dedikleri hemān bu demdir. (10) “Fef’hem cidden” (11) Ħitām.65
4. SONUÇ
Hurûfî düşüncesi çerçevesinde ele alınmış küçük hacimli bir eser olan Hakîkatnâme’nin
telif tarihi belli değildir. Bunun yanında eserin müellifi olarak
kaydedilmiş olan İslimyeli Mustafa Rumûzî bin Osmân’ın kim olduğu, eserin

60 “Kelimeler içine dâhil olan harfler birer noktadır.”
61 “İki defa dünyaya gelmemiş, doğmamış olan.”
62
63 “Arife bir işaret yeter.”
64 “Rahman, Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona açıklamayı öğretti.” (Rahman, 55/1-4).
65 “21a”da “İşbu eş-Şeyħ el-Ĥācc Muśŧafā Rumūzį bin ǾOŝmān İslimyevį ķuddise sırruhu
Fađlu’llahi’l-ǾAlįmu’l-Ĥakįm ĥażretleriniñ teǿlįfātından “Ĥaķįķat-nāme” kitābını
seyyidemiz (16) Gülŝüm Nācį Bacı Sulŧāndaki bir nüsħasından (17) istinsāĥ eyledim.”
şeklinde bir bilgi ve “Sene 1 Mayıs (1)332” tarihi bulunmaktadır.
Hurûfîliğe Dair Bir Eser: Mustafa Rumûzî’nin Hakîkat-nâme’si
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
831
gerçekten bu müellife ait olup olmadığı; telif mi tercüme mi olduğu hususlarında
da problemler söz konusudur. Kaynaklarda, İslimyeli Mustafa Rumûzî bin
Osmân adında herhangi bir müellife ve elimizdeki eserle biçim ve içerik
açısından benzerlik gösteren Hakîkat-nâme isminde bir esere rastlayamadık.
Kimi kaynaklarda Hakîkat-nâme adında eser isimleri zikredilse de elimizdeki
eserle bunlar arasında herhangi bir ilgi tespit edemedik. Bazı kaynaklarda
Hurûfîliğin temel eserleri arasında sayılan, bazı kaynaklarda da Şeyh Safî’ye
nispet edilen Hakîkat-nâme adlı esere ulaşmak ve içeriği hakkında bilgi edinmek
de mümkün olmadı.
Hurûfîliğin ana kitabı sayılan ve daha sonra aynı konuda yazılmış eserlere
kaynaklık eden Câvidân-nâme’de olduğu gibi Hakîkat-nâme’de de konular
dağınık olarak işlenmiş ve bir belli bir plana uyulmamıştır. Sade bir dille yazılan
eserde, Hurûfî anlayışa uygun olarak kâinat, varlığın yaratılışı, insanın maddi ve
manevi boyutları ayet ve hadislerden, Hz. Ali’nin vecizelerinden iktibaslar
yapılarak harfler ve rakamlar aracılığıyla tevil edilmiştir.
Eserde imla bakımından bazı eksiklik ve aksaklıklar, Arapça ibarelerin
imlasında sıkıntılar, ifade bozuklukları görülmektedir.
Hurûfî literatürüne bir nebze de olsa katkı sağlayacağını umduğumuz bu çalışma
ile imkânlar nispetinde Hakîkat-nâme’yi genel hatlarıyla tanıtmaya ve
çevriyazısını yapmaya çalıştık. Hakîkat-nâme’nin benzer eserlerle mukayesesi,
Hurûfî literatürü içindeki yerini tespitte yardımcı olacaktır.
KAYNAKÇA
A. Z. Gümüşhanevî (2014), Râmûz el-Ehâdis, (trc. Abdulaziz Bekkine; hzl. Lütfi
Doğan, Cevat Akşit, O. Nuri Çataklı), C. I-II, İstanbul: Gonca Yayınevi.
Aksu H. (1998). “Hurûfîlik”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 18, İstanbul: TDV
Yayınları, s. 408-412.
Bahir SELÇUK-Selahattin TOPBAŞ
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
832
Atik, H. (2003), Nakşî Ali Akkirmanî Dîvânı (İnceleme-Metin), Doktora Tezi,
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Balcıoğlu, T. H. (1940), Türk Tarihinde Mezhep Cereyanları, Ankara: Kanaat
Kitabevi.
Ballı, H. H. (2010), Fazlullâh-ı Hurûfî ve Hurûfîlik, Doktora Tezi, Dokuz Eylül
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Ballı, H. H. (2011), “Hurûfîlik Nedir?”, e-makâlât Mezhep Araştırmaları, C. IV/2
(Güz), s. 31-48.
Büke, H. (2015), “Firdevsî-i Rumî, Hayatı ve Eserleri Hakkında Yeni Bilgiler”,
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.7,
S.13, s.481-501.
Coşan, M. E. (2013), Makalat-ı Hacı Bektaş-ı Veli, İstanbul: Server İletişim.
el-Aclûnî, İsmail b. Muhammed (2009), Keşfu’l-Hafâ ve Muzîlü’l-İlbâs, C. I-II,
Beyrut: Dârü’l-kütübü’l-‘ilmiye.
Gölpınarlı, A. (1973), Hurufîlik Metinleri Kataloğu, Ankara: TTK Yayınları.
Hakîkat-nâme, Mevlana Müzesi, Abdulbaki Gölpınarlı Kitaplığı, No:52.
Hançerlioğlu, O. (1977), Düşünce Tarihi, 3. Baskı, İstanbul: Remzi Kitabevi.
İsmail Hakkı Bursavi (t.y.), Tefsiru Ruhi’l-Beyân, C. III, Dâru’l-Fikr.
Komisyon (1997), Kur’ân-ı Kerim ve Açıklamalı Meâli, Ankara: TDV Yayınları.
Öztürk, M. (2002), “Sehl et-Tüsteri (ö. 283/896) ve Tasavvufi Tefsiri Üzerine Bazı
Tespit ve Değerlendirmeler”, Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma
Dergisi, Yıl: 3, S. 9, Temmuz-Aralık, s.239-265.
Solmaz, S. (2005), Ahdî ve Gülşen-i Şu’arâsı (İnceleme-Metin), Ankara: AKM
Başkanlığı Yayınları.
Şenödeyici, Özer (2015), Nesîmî ve Hurufilik Kitabı, İstanbul: Kesit Yayınları.
Sunar, C. (1975), Melamilik ve Bektaşilik, Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Yayınları.
Hurûfîliğe Dair Bir Eser: Mustafa Rumûzî’nin Hakîkat-nâme’si
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
833
Usluer, F. (2009), Hurufîlik-İlk Elden Kaynaklarla Doğuşundan İtibaren, İstanbul:
Kabalcı Yayınları.
Uysal H., Bir’den Bir’e Uyanmak (2. Bölüm),
http://www.huseyinuysal.org/birden-bire-uyanmak-2-bolum-2) (E.T.
25/11/2016).
Yavuz H. (2008), “Rumûzî”, “TDV İslam Ansiklopedisi”, C. 35, İstanbul: TDV
Yayınları, s. 244.
EXTENDED ABSTRACT
Introduction
The term Hurufism comes from the Arabic word “harf” (حرف ,(meaning “a
letter” of the alphabet. The plural form “hurûf” (حروف (signifying many letters,
seems to be the etymological basis of Hurufism. Hurufism was established by
Fazlallah-ı Hurufi (d. 796/1394) in the four-teenth century in the region of Iran
in the Timurid (1370-1506) reign. In the beginning, he was still in the
mainstream of sufi tradition. Later, he did move towards more esoteric
spirituality. In 788/1386, he started to propagate his teachings all over Persia
and Azerbaijan. According to Fazlallah, the Qur'an is a kabbalistic system of
letters, as expounded by later Hurufis. The Universe is eternal and moves by
rotation. God is incarnated in everything. God is also embodied in words and
the 28 letters of the Arabic alphabet and the 32 letters of Persian. Seven is a key
number corresponding to noble parts of the face, the verses of al-Fatiha and
verbal confession of faith. God's visage is imperishable and is manifest in human
the best of forms. After Fazlallah’s death, his ideas were developed and spread
by Nasimi and Aliu’l-A'la and Ibn Farishtah and other Hurufis. Bektashism in
Turkey and Ahl-e Haqq in Iran were influenced by Hurufism. These owe a lot of
their theological vocabulary to Hurufism. Through Nasîmî's poetry Hurufi ideas
influenced, in different degrees, people like Niyâzî-i Misrî, Fuzûlî, Habîbî. The
Bahir SELÇUK-Selahattin TOPBAŞ
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
834
Bektashi sufi order that was once widespread in Anatolia and the Balkans was a
repository for the Hurufi teachings and writings. In fact, many of Hurufi
manuscripts that are existent today were safeguarded in the libraries of
Bektashi lodges.
The main source of Hurufism is Fazlullâh's Jâvdân-nâma. It was taken as a basis
in the works written later on Hurufism and in the principles put forward.
Various works about Hurufism and its principles were written and affected the
mystical thought and poets in Anatolia. One of these is Hakîkat-nâme. The work
is located at number 55 in the Abdulbaki Gölpınarlı Library in the Mevlana
Museum. There is no information about the author of the manuscript Mustafa
Rumûzî. The work consists of 21 foils.
Method
A record and copy of work of 21 pages was provided from Abdülbaki Gölpınarlı
Library of Konya Mevlana Library. Written and electronic resources and catalogs
were scanned in order to identify the copies of Hakîkat-nâme, which is included
in Mevlânâ Müzesi Abdülbaki Gölpınarlı Kütüphanesi Yazma Kitaplar Katalogu
prepared by Abdulbaki Gölpınarlı. The findings were evaluated. A single copy
was obtained and a transcription was made.
Findings (Results)
The concepts of Shari'ah, sect, ingenuity and truth are frequently emphasized in
the framework of Hurufism principles in Hakîkat-nâme, and the material and
spiritual dimensions of the universe and man are associated with letters and
numbers, and some verses are also commended in this way. In the text, there
are the verses, hadiths and remarks and religious and mystical people such as
Prophet Muhammad, Ali, Hasan, Hussein, Fatima, Fazlullâh, Sayyid Nesimi and
Hallac-ı Mansur are often mentioned.
Hurûfîliğe Dair Bir Eser: Mustafa Rumûzî’nin Hakîkat-nâme’si
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 8, Sayı: 24, Aralık 2016
835
There are a number of problems related to Hakîkat-nâme, in which the thought
of Hurufism is expressed. No information could be obtained about Mustafa
Rumûzî (bin Osman) from Islimye who was shown by the writer as the author
of the work. As a result, the possible authorship of work was treated with
caution. A definite judgment could not be reached on the author, the date of
writing, and the authenticity (copyright-translation or commentary). There are a
few works registered with the name of Hakîkat-nâme in the sources but there is
no relation between them. In some sources there is a work called Hakîkatnâme,
which is shown among the basic works related to Hurufism and which is
related to Sheikh Safî in some sources, but a comparison cannot be done
compared because this work isn’t provided and determined. The text was
animated from a single copy and the general information about the content was
given.
Conculusion and Discussion
Just as in Jâvdân-nâma which is considered the main book of Hurufism and later
became source book on the same subject, the subjects are also scattered in
Hakîkat-nâme, and a plan has not been followed. In the work plain language is
used, the verses and hadiths are quoted, and the universe, the creation of
existence, and material and spiritual dimensions of man are explained by
verses, hadiths, letters and numbers.in accordance with the understanding of
Hurufism.
This study helps us to contribute studies recently done about Hurufism and in
this study Hakîkat-nâme is translated, considered with its general
characteristics, and compared with similar works. This study will determine its
place in the literature about Hurufism.

Konular