ZEKİ VELİDÎ TOGAN’IN HÂTIRALAR’INDA HİNDİSTAN VE PAKİSTAN

Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/1 (2016) | 153
ZEKİ VELİDÎ TOGAN’IN HÂTIRALAR’INDA
HİNDİSTAN VE PAKİSTAN
Fatih BAYRAM*
Özet
Hâtıralar, özellikle de tarihin aktörleri olan kişiler tarafından yazılırsa, siyasi tarihin
vazgeçilmez kaynakları arasında yer almaktadır. Ahmet Zeki Velidî Togan (1890-
1970)’ın hatıraları, yirminci yüzyıl tarihinin aydınlatılmasına katkı yapabilecek
niteliktedir. Togan’ın hatıralarının en ilginç bölümlerinden birisi de, onun Hindistan
ve Pakistan ziyaretleriyle ilgilidir. Önemli bir Türk tarihçisi ve devlet adamı olan
Zeki Velidi, bu ziyaretler esnasında Hindistan Başbakanı Jawaharlal Nehru (1889-
1964) ve Pakistan Cumhurbaşkanı İskender Mirza (1899-1969) ile görüşme fırsatı
da bulmuştu. Ancak, onu bu görüşmelerden çok, Muhammed İkbal’in Mevlânâ’nın
Türkiyesi’ne karşı olan sevgisi ile Babürlü Pâdişâhı Evrengzib’in kızının şiirleri
etkilemiş gibidir.
Anahtar kelimeler: Babürlüler, İskender, Mirza, Nehru, Zeki Velidi Togan,
Zîbünnisâ.
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi (İSMUS), I/1 (2016), s. 153-168
*
Yrd. Doç. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Siyasi Tarih
Anabilim Dalı, fatih.bayram@medeniyet.edu.tr
ZEKİ VELİDÎ TOGAN’IN HÂTIRALAR’INDA HİNDİSTAN VE PAKİSTAN
154 | Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/1 (2016)
INDIA AND PAKISTAN IN THE MEMOIRS OF
ZEKİ VELİDİ TOGAN
Abstract
The memoirs are indispensable sources for the study of political history especially if
they are written by a person whose life is as energetic as his writings. Ahmet Zeki
Velidî Togan (1890-1970)’s memoirs may shed light on the study of the twentieth
century. One of the interesting parts of Togan’s memoirs is related to his visits to
India and Pakistan. As a highly esteemed Turkish historian and statesman, he got the
chance of meeting The Indian Prime Minister Jawaharlal Nehru (1889-1964) and
Iskandar Mirza (1899-1969), the President of Pakistan. In his memoirs he draws his
reader’s attention to Muhammad Iqbal’s love of Rumi’s Turkey and to the poems of a
Zîbunnisâ (1638-1702), daughter of the Mughal Pâdishâh Awrangzîb (1658-1707).
Keywords: Mughals, İskender Mirza, Nehru, Zeki Velidi Togan, Zîbünnisâ.
Fatih BAYRAM
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/1 (2016) | 155
Giriş
Hâtıralar, siyasi tarihin vaz geçilmez kaynakları arasında yer almaktadır.
İçine duygular, hesaplaşmalar, mazeretler ve zaaflar karışmış olsa da, bir
insanın hayatı tarihin genel akışı içinde yadsınamaz bir yere sahiptir. Hele
hele söz konusu olan Ahmet Zeki Velidî Togan gibi Türkistan’ın hem
özgürlük mücadelesinde liderlik yapmış ve hem de onun tarihini yazmış
birisinin hayatı ise konu daha da ilginç bir hale gelmektedir.
Uluslararası ilişkilerin seyrini konu edinen siyasi tarih disiplininin
önemi yadsınamaz olmakla birlikte, bu disiplin sosyal bilimlerin farklı
alanlarıyla daha çok etkileşim içinde bulunmak durumundadır. Zeki Velidî
Togan’ın hayat hikayesi, farklı coğrafyalarla, farklı ilim dallarıyla, farklı
zamanlarla ve farklı insanlarla güçlü bir etkileşim ve terkibin mahsulüdür.
Hâtıralar’ın ilk paragrafı hayatın ilerleyen safhasında geriye doğru
bakan bir adamın şaşkınlığına ya da hayretine ışık tutmaktadır:
Hayatımın başlangıcında, bu kitapta anlatacağım gibi, Uralların ve
Orta Asya’nın son yüzyıl büyük siyasî hareketlerine, Türk milletinin çok
geniş bir kitlesinin kurtuluş mücadelelerine rehberlik edeceğim, diğer
taraftan milletlerarası şark tetkikatında söz sahibi bir şahsiyet olacağım
kestirilemezdi. (Togan, 1969: 2).1
Togan’ın da ifade ettiği gibi onun eseri Uralların ve Orta Asya’nın
siyasî tarihine ışık tutacak mahiyettedir. O, Türk milletinin kurtuluş
mücadelesinin sembol isimlerinden birisydi aynı zamanda. Togan’ın siyasi
kimliği onun ilmi yönüne gölge düşürmemişti. Hayatını çok yönlü bir
şekilde idame etme uğraşında olan birisinin hatıraları farklı disiplinlerden
gelen insanlara da hitap edebilmektedir.
Ahmed Yesevî Hayranı Bir Anne ve Gazalî Okuyan Bir Baba
Zeki Velidî, tahsil hayatında anne ve babasına özel bir yer ayırmaktadır.
Babasından Arapça, annesinden de Farsça öğrenmişti. Annesinin Farsça’da
1 Togan’ın hayat hikâyesi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Tuncer Baykara, Zeki Velidi Togan
(Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1989). Ahmet Kanlıdere, Togan’ın Hâtıralar’ının
önemini şu şekilde açıklamaktadır: “Bugünkü Türkili (Türkistan) (İstanbul, 1942) ve
Hâtıralar (İstanbul, 1969) adlı eserleri dönemin genel havasını ve ilişkilerin mâhiyetini
anlamak bakımından bir hazine niteliğinde olup dinî reformculuk, ceditçilik ve Türkistan’daki
Basmacılık hareketi hakkında çok kıymetli bilgiler içermektedir” (Kanlıdere, 2004: 161).
ZEKİ VELİDÎ TOGAN’IN HÂTIRALAR’INDA HİNDİSTAN VE PAKİSTAN
156 | Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/1 (2016)
bir dilden öte şeyler bulduğu inancındadır: “Annem Farsçayı yalnız
dil olarak değil 13. Yüzyıl İran sufi şairi Attar ile 18. Yüzyıl Buhara’da
Türkçe ile birlikte Farsça da yazan Sufi Allahyar’ın telkin ettikleri mistik
fikirlerin dili olarak benimsemişti.” Zeki Velidî’nin babası da Tasavvuf
düşüncesinden etkilenmişti. Ahmed Yesevî’nin şiirlerini ezbere bilen
anne, çocuğuna da bunları ezberlettirme uğraşında iken; babanın “yegâne
mürşid”i ise Selçuklu âlimi olan Gazâlî (1111) idi (Togan, 1969: 13-19).2
Yazar, bir yandan babasının ne denli dindar olduğunu anlatırken diğer
yandan onun Bolşevik rejimden muzdarip olduğunu ifade etmektedir.
Zeki Velidî’nin dayısı gibi babası da İsmail Gaspıralı (1851-1914)’nın
çıkardığı Tercüman gazetesinin bir okuruydu: “Babam Gazâlî gibi yahut
Peygamberimiz gibi altmış üç yaşında ölmek isterdi. Ama bu dileği yerine
gelmedi. Bolşeviklerin elinde çok eziyetler çekip öldüğü vakit seksen
yaşını geçmiş bulunuyordu. Babam da Kırımlı muharrir Gasprinski’nin
gazetesini muntazaman alırdı” (Togan, 1969: 20).
Altı yedi yaşlarında Arapça ve Farsça’nın yanı sıra Rusça öğrenmeye
başlayan Zeki Velidî, bu dilleri erken öğrenmesinin ileride kendisine büyük
kolaylıklar sağladığını düşünmektedir. Nitekim daha sonraki yaşlarda dil
öğrenmeye ayıracağı vakitleri başka konulara ayırma imkanı bulmuştu
(Togan, 1969: 18). Zeki Velidî, özellikle Farsça ve Türkçe konusunda
annesine minnettardır ve hayatının zindan yıllarında annesinden öğrendiği
şiirlerin hep yanında olduğunu ifade etmektedir:
1918’de Orenburg’da Sovyetler ve 1944’te Türkiye’de İsmet Paşa
tarafından hapse atıldığım, okunacak her şeyden mahrum edildiğim
vakit en çok annemden öğrenmiş olduğum şiirleri ve Yesevî’nin “Şeb-i
Yeldâ” ünvanlı münacaatını okurken üzerimde annemin tesirinin
ne kadar mühim olduğunu görmüştüm. 1944 hadiseleri zamanında
babamın hatıraları çoktan unutulmuştu, fakat annemin hayali “hafaza
ferişte”si denilen melek gibi yanımda bulunuyordu. Ben bazen,
memlekette yaptığım gibi, kendimi annemi kokluyormuşum gibi
2 Zeki Velidî, babasının vaazlarında genelde Gazâlî’nin İhyâ’sından faydalandığını
belirtmektedir: “Babam vaazlarında Gazalî’nin “İhyâ-ül-ulûm ad-din” yani “Din İlimlerini
Diriltme” adlı eserinden heyecanla naklederdi, fakat aynı eserin bazı yerlerini yatakta
uyku getirmek için okurdu. Ben babama: ‘aynı eser nasıl hem heyecanı mucip olur, hem
uyku getirir, diye sorardım. O da bu eserde her iki işe yarayan yerler var oğlum derdi.
Sonraları Fransız âlimi G. Bousquet’nin bu kitabı tahlil ederek yazdığı eserinde aynı sözleri
okuyunca babamın haklı olduğunu anladım’ (Togan, 1969: 20).
Fatih BAYRAM
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/1 (2016) | 157
hissederdim. Onun cazibesi, şiirlerle dolu olan ahlâk telkinlerinde idi.
Ben annemin, hayatında hiçbir vakit en küçük bir günah işlemediği ve
bana karşı sonsuz samimi olduğu kanaatındayım (Togan, 1969: 24).
Zeki Velidî’nin Farsça bilgisi, İran devlet başkanı Muhammed Rıza
Şah’ı da etkilemişti. İran devlet başkanı ile görüşen Togan’a Rıza Şah,
Farsça’yı nereden öğrendiğini sorar; “annemden” cevabını alan Şah, ona
“yoksa anneniz İranlı mı idi?” diye sormaktan kendini alamaz (Togan,
1969: 25).
Togan, dayısı Habibneccar’dan da çok şey öğrenmişti. O zamanlar
çocuğu olmayan dayı, yeğeniyle özel olarak ilgilenmişti. Üçyüzden fazla
öğrencisi olan bir medreseye sahip olan Habibneccar, Ütek Medresesi’nde
yeğenine Arap dili ve edebiyatı dersleri vermekteydi . (Togan, 1969: 27).
Habibneccar, tarih ilmine meraklı birisi idi. İslam tarihçisi İbnü’l-Esîr
(ö. 1233)’in eserini hatmetmekle kalmamış; bu eserin bazı kısımlarını
Türkçe’ye çevirmişti. Dayı, yeğeninin ifadesiyle, “Cevdet Paşa tarihini
hemen hemen ezberlemiş, tarih aşığı bir âlimdi” (Togan, 1969: 43).
Zeki Velidî’yi Okuyan Bir Başbakan: Jawaharlal Nehru (1889-
1964)
Ahmet Zeki, 25 Eylül ile 1 Kasım 1923 tarihleri arasında Abdülkadir
İnan ile birlikte beş hafta Hindistan’da kalmıştır. Bu, onun Hindistan’a ilk
ziyaretiydi. Hatıralar’da anlatıldığına göre Togan, Hindistan ile Pakistan
ayrıldıktan sonra Pakistan’a üç defa, Hindistan’a ise bir kez daha gitmiştir.
1964’te gerçekleşen Hindistan ziyaretinde, bizzat Başbakan Nehru’nun
misafiri olarak bu ülkede kalmıştı. O, Hindistan ve Pakistan’a yaptığı
ziyaretlerde her iki ülkenin devlet adamlarıyla “samimi sohbet”lerde
bulunduğunu belirtmektedir. Ancak 1923’teki Hindistan farklıydı. Çünkü
o yıllarda Hindistan, Büyük Britanya’nın sömürgesi idi. İngilizler, ona
“çok sıkı şartlar altında seyahat” olanağı tanımışlardı. Tüm kısıtlamalara
rağmen, onun ilk Hindistan ziyareti verimli geçmişti (Togan, 1969: 516,
527).
1964 yılı başlarında Delhi’de düzenlenen Müsteşrikler Kongresi’ne
katılan Zeki Velidî burada Nehru ile görüşme fırsatı buldu. Nehru,
onun Türkistan ve Hindistan ilişkileriyle ilgili çalışmalarından daha önce
haberdardı ve bazı Türkçe yazılarını tercüme ettirip okumuştu (Togan,
ZEKİ VELİDÎ TOGAN’IN HÂTIRALAR’INDA HİNDİSTAN VE PAKİSTAN
158 | Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/1 (2016)
1969, 527). Kongre’nin açılış konuşmasını Hindistan Başbakanı yapmış
ve daha sonra ise cevabî bir konuşma yapmak üzere kürsüye Togan davet
edilmişti. Konuşma bittikten sonra onu sahnede ayakta karşılayan Nehru
ona şöyle demişti: “Sizi eserleriniz ve buradaki arkadaşlarınız vasıtasıyla
çoktan tanıyorduk” (Togan, 1969: 527).3
Togan, Hindistan’ın “Asyalıların cömertliğini tebarüz ettirmek
tahminler üstü masraflara” giriştiğini belirtmekterek Hindistan’ın bu
denli önem verdiği kongreye Türkiye’den katılımın düşük olmasını
eleştirmektedir (Togan, 1964, 89). Kongreye 1380 kişinin katıldığını
belirten Togan, en fazla katılımın ise sırasıyla Sovyetler Birliği, Amerika,
İngiltere ve Almanya’dan olduğunu ifade eder. Türkiye’den sadece dört
kişinin bu kongreye geldiğini belirten Togan, Türkiye’nin Delhi Büyükelçisi
ve onun eşi ile birlikte bu sayının altı kişiye ulaştığına işaret etmektedir.
Kongreye Togan ile birlikte Türkiye’den Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu,
Niyazi Ramazanoğlu ve Tahsin Yazıcı katılmıştı. Togan, Türk milletinin
mukadderatı ile ilgili kongreleri takip etmekte gösterilecek kusuru tarihin
affetmeyeceğini veciz bir şekilde ifade etmektedir: “Bu gibi, Türk milletini
candan ilgilendiren kongreleri hiç olmazsa her seksiyonu takip edebilecek
aynı zamanda seksiyonların dışındaki çalışmalar ve sohbetlere de iştirak
edebilecek kadar adam göndermek zaruri ve elzemdir. Milletimizin
mukadderatı ve kültürü ile ilgili kongreleri kifayetsiz takip edişimizi yahut
ihmalimizi tarih affetmez. Meselâ Kafkasya, Hindoloji ve Uzakdoğu da
bizi cidden ilgilendirmesi gereken mevzular müzakere edilmiştir, biz takip
edemedik” (Togan, 1964: 92). Kongre ile ilgili İslam Tetkikleri Enstitüsü
Dergisi’nde yayımlanan yazısında, Togan takip edebildiği oturumlarla
ilgili değerli bilgiler vermekte ve kongre esnasında yaşanan tartışmaları da
okuyucusuna aktarmayı bir vazife telakki etmektedir.
3 Togan, Şarkiyatçılar Kongresi’nde Nehru’yu müteakiben konuşma yapmak üzere Türk
delegesinden birisinin davet edilmesinin Hindistan hükûmetinin bilinçli bir tercihi
olduğunu daha sonradan öğrenmişti: “Kongre açılış gününde Nehru’yu dinlemek üzere
Kongre ayrı bir içtimaa çağrıldı. Burada Nehru’ya cevap vermek için Türk delegesinden biri
davet edilmişti. 28 Ocak’ta verilen Hint millî danışları festivalini müteakib görüştüğüm
Hindistan hükûmet erkânından birisi açılış gününde minbere bir Türk mümessilinin
davet edilmesinin şuurla yapılmış olduğunu, Asyalılardan kendi gayretleri sayesinde
sivrilmiş şahsiyetleri, Türkiye’nin kendi mevcudiyetini ve kültürünü dünyanın en kaynak
bir yerinde mertçe ve muvaffakiyetle savunmakta olmasını candan takdir etmekte
olduklarını, bu hissin politika cilvelerinden asla müteessir olmadığını söyledi. Bu sözlerin
samimiyetinde ise asla şüphe yoktu” (Togan, 1964: 101-102).
Fatih BAYRAM
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/1 (2016) | 159
Kongreye Hindistan Cumhurbaşkanı Sarvepalli Radhakrishnan
(1888-1975) da katılmış ve bir konuşma yapmıştı. Aynı zamanda felsefe
profesörü olan Radhakrishnan, konuşmasında Reg Veda’dan şiirler
okuyarak insanlık için dinin ve maneviyatın ne denli önemli olduğunu;
ancak taassuptan da kaçınılması gerektiğini ifade etmişti. Ancak, Başbakan
Nehru’nun yaptığı konuşma Togan’ı daha çok etkilemiş gibidir.
Nehru, “binlerce dinleyici tarafından sık sık alkışlanan” uzunca bir
konuşma yapmıştı. Hindistan Başbakanı’na göre, Batı’da ve Doğu’da
şarkiyatçılık alanında verilen eserler derinlikten uzaktı. Modern hayatı,
eskiyle alâkayı keserek düzenlemeye çalışanlar yanılgı içindeydiler.
Nehru’ya göre iyi bir gelecek inşâ edebilmek için geçmişi iyi bilmek
gerekmektedir: “Mazîyi öğrenmek, istikbale hazırlanmak, onun
problemlerini kavrayabilmek için lazımdır” (Togan, 1964: 90). O,
konuşmasında Hintliler’in “devamlı olarak istikrarla akan bir tarihe ve
geleneklere mâlik nâdir kavimlerden” olduğunu belirtmişti (Togan, 1964:
90).4
Bundan dolayı, Doğu’yu anlamak konusunda Hindistan tecrübesi
önemli bir yere sahipti. Nehru’ya göre, Batı, Doğu’yu “bir merak işi” olarak
görmekten vazgeçip ona gerçekçi bir nazarla bakmak durumundadır:
“Şarkı öğrenme mevzuunda onların [Hintliler’in] diyecekleri vardır. Batılı
müsteşrikler Şark’ı bir merak işi (curiosity) olarak ele almışlardı, hâlâ da
çokları bu yoldan ayrılmamışlardır, halbuki Şark bugünkü hayatımızın
menfaatları bakımından realist olarak öğrenilmelidir” (Togan, 1964: 90).
Togan, kongre ile ondört sayfalık değerlendirme yazısının son
satırlarında Nehru ile tanışmasından dolayı duyduğu memnuniyeti ifade
etmektedir. “Hindistan’ı bağımsızlığa kavuşturan büyük bir sima olan
Nehru’nun, onun 1929’da yazdığı Orta Asya - Hindistan ilişkilerine dair
yazıyı okuması ve beğenmiş olması bir “mazhariyet”ti. İktidarın Nehru’ya
“kibir ve gurur vermediğini” özellikle belirten Togan, Hindistan’dan
memnun bir şekilde ayrılmıştı (Togan, 1964: 102).
4 Togan’ın anlattığına göre, Nehru bu şekilde bir konuşma yapsa da, konuşmayı dinleyen
gençler birkaç yıl önce Çin işgalinin yaşanmış olmasının üzüntüsü içinde “barışçılık” ve
“tarafsızlık” gibi idealleri sorgulamakta ve “Türk milletinin daima aktif ve cevval kalmasının
hayranıyız” demekteydiler. Togan, bu gibi sözleri Pakistan’da “her yerde işittik” demektedir
(Togan, 1964: 102).
ZEKİ VELİDÎ TOGAN’IN HÂTIRALAR’INDA HİNDİSTAN VE PAKİSTAN
160 | Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/1 (2016)
Togan’ın Lahor’da Muhammed İkbal’i Ziyaret Etme Arzusu
1917 yılındaki Bolşevik İhtilali sonrasında kısa bir süreliğine de Başkırt
Özerk Hükümeti’ne başkanlık eden Zeki Velidî, Rusya’daki iç savaş
yıllarında da aktif olarak siyasetle ilgilenmişti. Türkiye dışındaki Türkler’in
esaret altında yaşaması onu hüzünlendiriyordu. Benzer bir esâreti yaşayan
Hint Müslümanları’nın sıkıntılarını dile getiren Muhammed İkbal, Togan
için saygın bir konuma sahipti.
Zeki Velidî’nin fikirlerinin Hindistan’da ve Pakistan’da yakından takip
edilmesine zemin hazırlayan eser Olaf Caroe’nin Soviet Empire: The Turks
of Central Asia and Stalinism adlı eseri idi. Caroe, bu eserini yazarken
Velidî’nin düşüncelerinden çokça yararlanmıştı (Togan, 1969: 526-
527). Caroe’nin kitabı sayesinde Hint dünyasında fikirlerine ilgi bulan
Velidî, bu dünyanın ihmal edilmemesi gerektiği inancındadır. Ona göre,
Hindistanlılar İslam dünyası ile İngilizce yayınları yakından takip etmekte
idiler (Togan, 1969, 527). Togan, Türkistan-Hindistan ilişkilerine dair
görüşlerinin Hindistan’dan çok Pakistan’da etkili olduğu düşüncesindedir.
1956 yılında Pakistan’ın Lahore Üniversitesi’nde diploma törenine
katıldığında fikirlerinin Pakistan’da daha büyük kabül gördüğünü
kendisine ifade eden Muhammed Şafi ile Pakistan Cumhurbaşkanı
İskender Mirza olmuştu.5
Togan, Lahore’u Muhammed İkbal (1877-1938) hayattayken de
ziyaret etmişti. O zamanlar bu günkü Pakistan ve Hindistan toprakları
İngiliz sömürgesi idi. Bombay’a giden trende yolculuk eden Zeki Velidi,
Lahore’da trenin verdiği yarım günlük molayı İkbal’i ziyaret ederek
değerlendirmek isteğindeydi. İkbal’in adresini istasyondaki yetkililere
göstererek görüşmek için izin istemiş; ama onun İkbal’i ziyaretine izin
verilmemişti.
Togan, İkbal ile Türkistan’ın meseleleri üzerine konuşmak niyetindeydi.
Görüşme gerçekleşseydi İkbal’in Türkistan mücadelesini canlandırabilecek
şiirler yazabileceğini belirtmekte; ancak bu görüşmeye İngiliz idaresinin
izin vermediğini ifade etmektedir. İkbal ile ayrıca Cemiyet-i Akvâm
5 1956 ile 1958 yılları arasında Pakistan Cumhurbaşkanlığı yapan İskender Mirza, Eyyûb
Han tarafından 1958 yılı Kasım ayında Londra’ya sürgüne gönderilmiş ve 13 Kasım 1969
tarihinde Londra’da hayata veda etmişti. Mirza’nın, önemli kararlar almadan önce Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanı Adnan Menderes’in fikrine başvurduğu belirtilmektedir (Qureshi,
2000: 565).
Fatih BAYRAM
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/1 (2016) | 161
hakkında da konuşmayı tasarlıyordu. İkbal’e göre, Cemiyet-i Akvâm
“birkaç kefen hırsızının ganimeti paylaşmak için toplandığı yer” idi
(Togan, 1969: 526). Aslen Keşmirli olan İkbal’i en çok üzen gerçeklerden
birisi de, - türbesi Lahore’da bulunan Babürlü hükümdarı Cihangir (1605-
1627)’in eşi Nurcihan için İran’dan getirmiş olduğu - “çınarların ülkesi”
olan Keşmir’in esaret altında olması idi.6
Bombay’da kaldığı günleri İkbal okuyarak geçiren Togan, hâtırâtında
onun Mustafa Kemal önderliğindeki İstiklâl Harbi’ne övgü yağdıran
ve “Türk fidanı Frenk yıldırımının kendisini devamlı rahatsız etmesine
rağmen kök saldı ve meyve verdi.” dizesiyle başlayan Farsça bir şiirine
yer vermektedir. Zeki Velidî, Bombay’da bir camide “Çok Yaşa Mustafa
Kemal” anlamına gelen “Zinde bâd Mustafa Kemal” şeklinde bir levhaya
rastladığını da ifade etmektedir. Onun aynı caminin mihrabının sol
tarafında iki rahlenin birinde Kur’ân-ı Kerîm’in diğerinde de Mesnevî’nin
bulunduğunu özellikle belirtmektedir (Togan, 1969: 525). XIII. yüzyılın
Konya’sında yazılan Mesnevî’yi XX. Yüzyılda Bombay’daki bir camide
gören Togan, bu duruma sevinmiş gibidir.
Togan’ın nazarında İkbal, Alman şairi Goethe ile boy ölçüşebilecek
bir mütefekkirdir. Goethe, Doğu-Batı Divanı’nda nasıl ki Doğulu şair ve
düşünürlerin etkisindeyse, İkbal de eserlerine Hegel, Goethe, Karl Marx,
Nietzche ve Tolstoy gibi Batılı düşünürlerin fikirlerini “aynı maharet ve
aynı kültür seviyesiyle aksettirmiştir.” (Togan, 1969: 524). Togan, İkbal’in
tüm İslam dünyasının sorunlarıyla dertlenerek dokunaklı yazılar ve şiirler
terennüm ettiği inancındadır. İkbal gibi dertli olan Togan, Hindistan’ın
son büyük sultanı Evrengzib (1658-1707)’in kızı Zîbünnisâ’nın şiirlerinde
teselli aramıştı.
6 İkbal’in oğlu için yazdığı Câvidnâme’de, ailenin asıl vatanı olan Keşmir’in özgür olduğu
günler, büyük bir hasretle anılmaktadır. İkbal, Keşmir’in dağlarına ve çınarlarına hayrandır:
Onun beyaz başlı dağlarına bak! Onun çınarlarının ateşli ellerine bak!
Câvidnâme’yi neşreden Annemarie Schimmel, bu beyti şu şekilde yorumlamaktadır:
“Keşmir’in çınarları meşhurdur; onlar Şah Cihangir tarafından, hanımını sevindirmek için
İran’dan getirilmiştir.”
İkbal, şiirinde Şah Cihangir’le Mevlânâ’yı buluşturmaktadır:
Meltemlerle beraber Neşat’ta dolaştım; zevk içinde “Dinle neyden” diye diye!..
Bu beyte Schimmel, şu notu düşmektedir: “Neşat, Keşmir’de Şah Cihangir tarafından
yaptırılmış olan bahçedir. Orada şair, Mesnevî’nin ilk beyitleriyle hasretini ifade etmiştir”
(İkbal, 1958: 291-292).
ZEKİ VELİDÎ TOGAN’IN HÂTIRALAR’INDA HİNDİSTAN VE PAKİSTAN
162 | Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/1 (2016)
Hindistan’ın Bilge Hatunu: Zîbünnisâ
Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihi’ne Giriş kitabında Babür Şah
ile Sezar’ın hatıralarını karşılaştırmakta ve Hindistan’da bir devlet kuran
Timur’un torununun eserinin çok daha kapsamlı ve geniş ufuklu olduğunu
belirtmektedir: “Babur’un hâtıraları Sezar’ın hâtıralarına nisbeten çok
mufassal olup Türkçe’den başka Arapça, Farsça ve biraz Sanskritçe bilen
Babur’un dünyayı görüş sahası Sezar’a nisbeten daha geniştir.” (Togan,
1981: 153). Togan, hatırâtında ise “dünyayı görüş sahası” geniş olan bir
Babürlü hatununa da yer vermektedir.
Hâtıralar’ın en ilginç bölümlerinden birisi de Babürlü sultanı
Evrengzib (1658-1707)’in kızı Zîbünnisâ ile ilgili kısımdır. Togan, belki
de Zibünnisa’nın ilim aşkında kendini bulmaktaydı. Yazma ve kitap kâşifi
olan Togan, bir gün İran, Afganistan ve Hindistan seyahatı sırasında eline
geçen kitapları karşılaştırırken “Dîvân-ı Mahfî” (Gizli Dîvân) isimli taş
basma bir kitaba rastlar.7
Bu kitap, “Prenses Zîbünnisâ’nın divanı” idi.
Buhara’da Afganistan elçiliği yapan Abdurresul Han, bazen yakın dostu
Togan’a Zîbünnisâ’nın şiirlerinden beyitler okurmuş (Togan, 1969: 529).
Bir bakıma iki dost da Zîbünnisâ hayranı imiş.
Zeki Velidî, eserinde Zîbünnisâ’nın hayatı ve eserleriyle ilgili yaklaşık
iki buçuk sayfa bilgi vermektedir. Hacim olarak az bir yer kaplayan bu
bilgiler o kadar yoğundur ki başlı başına bir kitabın konusu dahi olabilir.
Zeki Velidî, Zîbünnisâ’ya karşı hayranlığını gizlememektedir: “Zîbünnisâ
Hindistan’da hükümranlık eden Temürlüler sülalesinin mümtaz bir
simasıdır. Bunun ilim, edebiyat, tasavvuf sahasında geçirdiği hayatî aşkları
ve siyasî hadiseleri büyük romanlara ve sinema senaryolarına mevzuu
teşkil edecek mahiyettedir” (Togan, 1969: 529-530)
Togan’ın anlattığına göre, Zîbünnisâ yedi yaşında hâfız olmuştur.
Babürlüler’de hâfızlık geleneği o kadar güçlü idi ki Zîbünnisâ’nın babası
Evrengzib, padişahlığı esnasında kırk üç yaşında iken hâfız olmuştu
(Nizami, 1995: 539). Babası, kızının eğitimini Miyabay adında bir Özbek
kadınına tevdî etmişti. Zîbünnisâ, Özbek hocasından Arapça ve Farsça
dillerinin yanı sıra matematik ve astronomi tahsil etti. Zîbünnisâ’nın
7 Zîbünnisâ ve eseri hakkında bkz. Sharma, 2009: 770-779.
Fatih BAYRAM
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/1 (2016) | 163
ondört yaşında tefsir yazmaya başladığını belirten Togan, onun şairlik
yönünü Babür’ün kızı Gülbeden’e benzetmektedir (Togan, 1969: 530).
Zeki Velidî’nin hâtıralarında Şah Cihan (1627-1657)’ın kızı Cihanârâ
ismine pek rastlayamıyoruz. Zîbünnisâ’yı ilim aşkı açısından halası
Cihanârâ’ya benzetmek belki daha doğru olabilirdi. Şah Cihan’ın son
yıllarında oğulları babalarını kaderine terk ederken onu hiç terk etmeyen
kızı Cihanârâ olmuştu. Oğlu Evrengzib tarafından Agra’daki bir kalede
göz hapsinde tutulan Şah Cihan, ömrünün son yıllarını eşi Mümtaz
Mahal için yaptırdığı Tac Mahal’i seyrederek geçirmişti. Şah Cihan’ın
kızı Cihanârâ da sekiz yıl boyunca babasıyla birlikte aynı kalede kalmıştı
(Schimmel, 2010: 153).
Cihanârâ gibi yeğeni Zîbünnisâ da hiç evlenmemişti. Togan,
Zîbünnisâ’nın evlenmeyişinin bir nedeninin de kendi bilgi seviyesine denk
gelecek bir erkek bulamaması olduğunu belirtir. Zîbünnisâ’yı şiirlerinden
tanıyan Safevî şehzadesi Mirza Faruk onuna evlenmek niyetiyle Delhi’ye
kadar gelmişti. Şehzâde ile görüşen Zîbünnisâ, onun bilgi ve kültür
seviyesi açısından kendisinden aşağı olduğunu görünce evlilikte denklik
prensibine uygun hareket ederek bu evlilikten vaz geçmişti (Togan, 1969:
530-531).
Halası gibi Zîbünnisâ da şâirleri ve âlimleri himâye siyaseti takip
etmişti. Yüz milyonun üzerinde bir nüfusa ve Hindistan gibi geniş
ve zengin bir coğrafyaya hükmeden Babürlüler, XVII. yüzyılda altın
dönemini yaşamaktaydı. Şüphesiz bu zenginlik sadece XVII. yüzyıla özgü
değildi. Dünya masallarında Hindistan “altın ve mücevher diyarı” olarak
bilinmektedir (Hodgson, 1977, 90). Bu zenginliğin sadece masaldan
ibaret olmadığını ve gerçeklik payının yüksek olduğunu Babür Şah’ın
(1526-1530) hâtıratında görmekteyiz. Babürnâme’de Hindistan’ın
“memleketleri geniş, ahâlîsi ve mahsulü çok olan bir ülke” olduğu
belirtilmektedir. Babür, Hindistan’ın ayrıca “altunu bol” bir memleket
olduğunu vurgulamaktadır (Gazi Zahiruddin Muhammed Babür, 1987:
306, 330; Babür: 1985, 255).8
8 Babür Şah’ın Hindistan hakkındaki düşünceleri hakkında bilgi için bkz. Bayram, 2004:
169-191.
ZEKİ VELİDÎ TOGAN’IN HÂTIRALAR’INDA HİNDİSTAN VE PAKİSTAN
164 | Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/1 (2016)
Babürlü hanedanlığı, anne tarafından Cengiz Han, baba tarafından
ise Timur soyundan gelmekteydi. Şecere açısından Babürlüler, tarihteki
en seçkin hanedanlıklar arasındadır. Türk-Moğol geleneğine bağlı olan
Babürlülerde, hanedan üyesi olan kadınlar yönetimde etkin bir role sahip
olmanın yanı sıra büyük bir servete de sahiptiler. Zenginlikleri dolayısıyla
Babürlü hatunları Hindistan mimarisine birçok eser kazandırmıştır. Tac
Mahal ile zirveye çıkan Hindistan mimarisinin ardında ebedî dünyaya
uğurlanan bir hatuna karşı duyulan aşk ve hasret gizliydi.
Babürlülerde hanedana mensup kadınların devlet yönetiminde söz
sahibi oldukları bilinmektedir.9
Babürlülerde siyasi nüfuz açısından en
kudretli kadın, Selim Cihangir (1605-1627)’in eşi olan Nurcihan Begüm
(ö. 1055/1645) idi (Schimmell, 2010, 149). Asıl adı Mihrünnisâ olan
Nurcihan, 985/1577 yılında Kandahar’da doğmuştu (Findly, 1993: 3).10
Mihrünnisâ, ilk eşinin ölümünden dört yıl sonra 1020/1611 yılında
Cihangir ile evlenmişti. Cihangir’in son yıllarında Nurcihan’ın devlet
yönetiminde etkisi oldukça artmıştı. Nurcihan’ın aynı zamanda ilim ve
sanat erbabını desteklediği ve kendisine ait bir kütüphane kurduğu da
rivayet edilmektedir (Sıddıqui, 2009, 251). Nurcihan, çevgen oyununda
9 Babürlü hatunlarının yaşamı ve yönetimdeki nüfûzları hakkında bilgi için bkz. Balabanlılar,
2010: 123-147; Lal, 2003: 53-65; Schofield, 2012: 150-171. Yukarıdaki makalelerde sıkça
rastlanan isimlerden birisi Babür’ün kızı Gülbeden’dir. Gülbeden, yeğeni Ekber Şah (1556-
1605)’ın emriyle yazdığı Hümâyunnâme adlı eserinde, Hümâyûn’un verdiği Tılsım toyu
ile Mirza Hindal’in toyuna katılan saray kadınlarının bir listesini vermektedir. Bu hususta
bkz. Gülbeden, 1987: 145-149. Hindistan’da Babürlüler’in hemen sonrasında da ilim ve
sanat alanındaki çalışmaları himâye eden ve bizzat eser telif eden saray mensubu kadınlara
rastlanmaktadır. Bunlardan birisi, Orta Hindistan’da yer alan Bopal şehri nevvâbı olan
Şah Cihan Begüm (1838-1901)’dür. Bopal tarihini belgeleriyle birlikte ilk defa neşreden
Şah Cihan Begüm, Arapça, Farsça, İngilizce ve Türkçe kavramlardan oluşan bir sözlüğün
yazılmasına destek olmuştur. Onun ilmi ve mimarî faaliyetleri ve hayırseverliği hakkında
bkz. Özcan, 2010: 253. 10 Selim Cihangir (1605-1627), saltanatının ilk yıllarında Safevîler’e yakın bir politika
izlemiş; ancak Kandahar’ın Şah Abbas tarafından ele geçirilmesinden sonra Osmanlılar
ve Özbeklerle Safevîler’e karşı bir Sünnî ittifakı kurma çabasına girişmişti. Ancak,
Cihangir’in ölümü üzerine bu ittifak projesi hayata geçirilememişti. Bu hususta bkz.
Özcan, 1998: 82. Sarı Abdullah Efendi’nin münşe’ât mecmuasında “Hindûstân Pâdişâhı
Selîm Hân’a [Cihangir] gönderilen bir nâme-i hümâyûn yer almaktadır. Bu mektupta,
Buhara Hânı’nın amcasının İstanbul’a geldiği, Şah Abbas’a karşı harekete geçildiği ve Hind
diyarına karşı Safevîler’den bir saldırı olursa Osmanlılarla Özbekler’in yardıma koşacakları
belirtilmektedir. Bu hususta bkz. Sarı Abdullah Efendi, Düstûru’l-İnşâ, Beyazıt Yazma Eser
Kütüphanesi no. 5880, vrk. 41a-41b.
Fatih BAYRAM
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/1 (2016) | 165
ve avcılıkta belki de zamanının en iyisiydi. Bahçe sanatına da büyük ilgi
duyan Nurcihan, Nurefşan Bahçe’sini inşâ ettirmişti (Schimmel, 2010:
149).
Mihrünnisâ gibi Zîbünnisâ da büyük bir estetik zevke sahipti. Lahore
şehrinde onun ismini taşıyan Zîbünnisâ Bahçesi, Cennet’i andırmaktaydı.
Estetik zevkin yanı sıra Zîbünnisâ, büyük bir entellektüel merak sahibiydi.
Hint felsefesinin yanı sıra İbn-i Arabî ve Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin
eserlerine ilgi duymaktaydı. Togan, Zîbünnisâ ile ilgili verdiği bilgileri
onun Hz. Muhammed için yazdığı na´ta olan hayranlığını dile getirerek
noktalamaktadır.11
Mesnevî’ye ilgi duyan sadece Zîbünnisâ değildi şüphesiz. Babürlüler
zamanında Mesnevî, devlet nezdinde itibar görmüştür. Hindistan’da
kendi adıyla anılan devleti kuran Babür Şah (1526-1530)’ın babası iyi
bir Mesnevî okuyucusuydu. Babür’ün torunu Ekber Şah (1556-1606),
Mesnevî’nin çoğu beytini ezbere bilmekteydi. Tac Mahal’i inşâ ettiren Şah
Cihan’ın kızı Cihanârâ, tam bir Mesnevî âşığı idi. Cihanârâ’nın emriyle,
birçok Mesnevî şerhi yazılmıştı Hindistan’da (Schimmel, 2010: 266).
Babürlüler’e son parlak devrini yaşatan Evrengzib ise kendisine Mesnevî
beyitleri okunduğunda göz yaşlarını tutamazdı.
Mesnevî okunduğunda gözyaşlarını tutamayan Evrengzib (1658-
1707)’in ülkesi onun ölümünden sonra harap olmuştu. Zeki Velidî
Togan, Evrengzib’in kızı Zîbünnisâ’nın “Gizli Dîvânı”nda ve Selim
Cihangir (1605-1627)’in eşi Nurcihan için İran’dan getirttiği Keşmir
çınarlarında gölgelenen Muhammed İkbal’in şiirlerinde zamanının
sıkıntılarına bir teselli aramaktaydı. 1857 Büyük Hint Ayaklaması
başarısız olunca Büyük Britanya, bu ayaklanmadan dolayı özellikle
Müslümanları suçlamış ve bir yıl sonra da Hindistan’ı kendi sömürgesi
olarak ilan etmişti.12 İngiliz sömürgesi altında Müslümanlarla Hindular’ın
11 Togan, Zîbünnisa’nın en büyük arzusunun Hacc’a gitmek olduğunu belirtmekte ve bir
gece onun yazdığı “na´t-ı Nebî”yi okurken uykuya daldığını ifade ederek Zîbünnisa bahsini
noktalamaktadır: “Zîbünnisa en çok Hazret-i Peygamber’i sevmiş ve Kâbe’yi ziyaret etmek
onun en büyük ideali olmuştur. Fakat bir kadın (prenses) sıfatiyle istediği gibi hareket
edemediğinden arzusu olamamıştır. Onun Hazret-i Peygamber için söylediği “nât” çok
güzeldir. Arkadaşım Abdülkadir uyuyordu ben de Zîbünnisa’nın “nât-ı Nebî”lerini okuya
okuya uykuya dalmışım” (Togan, 1969: 531). 12 1857 yılındaki Büyük Hint Ayaklanması hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Özcan, 1997:
24-32.
ZEKİ VELİDÎ TOGAN’IN HÂTIRALAR’INDA HİNDİSTAN VE PAKİSTAN
166 | Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/1 (2016)
birlikte hareket etme çabaları bir müddet olumlu sonuçlar vermiş olsa da
nihaî bir çözüm konusunda anlaşmazlıklar yaşanıyordu. 29 Aralık 1930
tarihinde Muhammed İkbal, Hindistan’ın doğusu ve kuzeybatısını içine
alan iki bölgede ayrı bir Müslüman devlet fikrini ortaya attı.13 Pakistan
devleti kurulmadan önce hayata veda eden İkbal (1877-1938)’in idealini
gerçekleştiren isim ise Muhammed Ali Cinnah (1876-1948) olmuştur.14
13 Özcan, 2007: 147. 14 Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı tarafından Cinnah’ın 100. Doğum Yıldönümü
için bir armağan kitabı yayımlanmıştır. Bu kitapta Pakistan ile Türkiye’nin ortak kaderini
veciz bir şekilde ifade eden değerli yazılar mevcuttur. Kitabın önsözünde dönemin Kültür
Bakanı Rıfkı Danışman, İkbal ile Cinnah’ın önemini şu satırlarla ifade etmektedir:
“Kanuni Sultan Süleyman (1494-1566)’ın uzun Hind seyahatiyle şöhret kazanmış
amirali Seydi Ali Reis’e (ölümü 1526) Hümâyun Pâdişah (1508-1556) ne kadar yakınlık
göstermişse ondan dörtyüz yıl sonra Pakistan Devleti’nin kuruluş öyküsü canlanırken
bu fikri sözle ilk ifâde eden Dr. Muhammed İkbal (1877-1938) ve onu gerçekleştiren
Muhammed Ali Cinnah (1876-1948) ta aynı candan davranışlarla, Türkiye’nin istilâ
kuvvetleri karşısındaki merdâne cihadına ve Kurtuluş Savaşı’nın Başkomutanıyla şanlı
ordusuna o ölçünün üstünde ve ötesinde bir ilgi duymuşlar ve bunu çeşitli vesilelerle
de beyan etmişlerdir.” Karahan, 1977: 7. Refik Özdek ise, “Pakistan’daki Hazinemiz”
başlıklı yazısında, 1965 yılındaki Kurban Bayramında Lahore’da bulunduğunu; Bayram
namazının şehrin en büyük meydanında kılındığını; namazı kıldıran İmam’ın Bayram
namazı sonrasında dünya Müslümanlarına dua ettiğini; İmam, “Keşmir, Kıbrıs ve Filistin
Müslümanlarına da Allah kurtuluş nasip etsin” diye dua ettiğinde “210 bin ağızdan çıkan
âmin sesi”nin “göğü yankılandırdığı”nı yazmaktadır (Karahan, 1977: 75-76).
Fatih BAYRAM
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/1 (2016) | 167
KAYNAKÇA
Aydın, M. Said (2000). “İkbal, Muhammed (1877-1938),” DİA, c. 22,
s. 17-23.
Babur (1985). Le Livre de Babur, Babur-nama: Mémoires du premier
Grand Mogol des Indes (1494-1529), çev. & ed. Jean-Louis Bacqué-
Grammont, Mohibbul Hasan Hasan (Paris: Collection Orientale de
l’Imprimerie Nationale.
Balabanlılar, Lisa (2010). “The Begims of the Mystic Feast: Turco-Mongol
Tradition in the Mughal Harem,” The Journal of Asian Studies, c. 69,
no. 1, 123-147.
Baykara, Tuncer (1989). Zeki Velidi Togan, Ankara: Kültür Bakanlığı
Yayınları.
Bayram, Fatih (2004). “Garip Bir Memleket, Garip Bir Sultan:
Bâbürnâme’deki Hindistan” Dîvân, İlmî Araştırmalar, sayı: 17-2, s.
169-191.
Findly, Ellison Banks (1993). Nur Jahan, Empress of Mughal India, Oxford
University Press.
Gazi Zahiruddin Muhammed Babür (1987), Vekâyî: Babür’ün Hâtırâtı, c.
2, çev. Reşit Rahmeti Arat, Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Gülbeden (1987), Hümâyûnnâme, çev. Abdürrab Yelgar, giriş ve tarihi
özeti yazan: Hikmet Bayur, Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Hodgson, Marshall G. S. (1977). The Venture of Islam: Conscience and
History in a World Civilization III: The Gunpowder Empires and Modern
Times, The University of Chicago Press.
İkbal, Muhammed (1958). Cavidnâme, çev. ve şerh: Annemarie Schimmel,
Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Kanlıdere, Ahmet (2004). “Sovyet ve Türk Tarih Yazıcılığında Rusya
Müslümanlarının Düşünce Tarihi”, TALİD, c. 2, sayı: 1, 149-181.
Karahan, Abdülkadir (1977), ed., Kaid-i Azam M. Ali Cinnah’ın 100.
Doğum Yıldönümüne Armağan, İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi.
Lal, Ruby (2003). “Rethinking Mughal India: Challenge of a Princess’
Memoir,” Economic and Political Weekly, c. 38, no. 1, s. 53-65.
Nizami, K. A. (1995). “Evrengzib, Pâdişâh-ı Gâzî Âlemgîr Ebü’l-Muzaffer
Muhammed Muhyiddîn (ö. 1118/1707”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, c. 11, s. 537-539.
ZEKİ VELİDÎ TOGAN’IN HÂTIRALAR’INDA HİNDİSTAN VE PAKİSTAN
168 | Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/1 (2016)
Özcan, Azmi (1998). “Hindistan (Osmanlı-Hindistan İlişkileri)”, DİA,
c. 18, s. 81-85.
Özcan, Azmi (2007). “Pakistan (tarih),” DİA, c. 34, s. 147-149.
Özcan, Azmi (1997). Pan-İslamizm, Osmanlı Devleti, Hindistan
Müslümanları ve İngiltere (1877-1914), İslam Araştırmaları Merkezi.
Özcan, Azmi (2010). “Şah Cihan Begüm (1838-1901), DİA, c. 38, s.
252- 53.
Qureshi, M. Naeem (2000). “İskender Mirza (1899-1969),” DİA, c. 22,
564-565.
Sarı Abdullah Efendi, Düstûru’l-İnşâ, Beyazıt Yazma Eser Kütüphanesi no.
5880.
Schimmel, Annemarie (2010). The Empire of the Great Mughals, History,
Art and Culture, London: Reaktion Books.
Schofield, Katherine Butler (2012). “Female Musicians and Dancers in
Mughal Historical Chronicles, c. 1556-1748,” Gender & History, c.
24, no. 1, 150-171.
Sharma, Sunil (2009). “Forbidden Love, Persianate Style: Re-reading
Tales of Iranian Poets and Mughal Patrons,” Iranian Studies, c. 42, no.
5, s. 765-779.
Sıddıqui, İqtidar Husain (2007). “Nurcihan”, DİA, c. 33, s. 251-252.
Togan, A. Zeki Velidi (1981), Umumî Türk Tarihi’ne Giriş, c. 1: En Eski
Devirlerden 16. Asra Kadar, İstanbul: Enderun Kitabevi.
Togan, Z. V. (1964). “Delhi – Müsteşrikler Kongresi” İslam Tetkikleri
Enstitüsü Dergisi, c. 4, s. 89-102.
Togan, Zeki Velidi (1969). Hâtıralar, Türkistan ve Diğer Müslüman Doğu
Türklerinin Millî Varlık ve Kültür Mücadeleleri, İstanbul: Tan Matbaası.
Uluçay, Çağatay; Dickson, Martin B (2010). “Published Writings of Prof.
Zeki Velidi Togan”, Zeki Velidi Togan’a Armağan, Symbolae in Honorem
Z. V. Togan, ilk baskı: 1955, Ankara: Türk Tarih Kurumu.

Konular