17. YÜZYIL DİVANLARINDA NEF’Î ETKİSİ

Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:12, Sayı:1, Mart 2014
Beşeri Bilimler Sayısı
234
CBÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Yıl : 2014 Cilt :12 Sayı :1
17. YÜZYIL DİVANLARINDA NEF’Î ETKİSİ
Öğr. Gör. M. Nurefşan KAPAL*
Fatih Üniversitesi, Meslek Yüksek Okulu,
Çocuk Gelişimi Bölümü
ÖZ
Nef’î, 17. yüzyılda yaşamış ve hem kendi asrında, hem de kendinden sonraki
asırlarda pek çok şair üzerinde etkili olmuş bir sanatçıdır. “Özellikle kaside vadisinde,
kendisinden sonra gelecek her şairin ustasıdır. Nef’î’den sonra yetişen şairler, ya onu
örnek almışlar, veya örnek almasalar da onun ustalığını takdir etmişlerdir.” (Akkuş
1991:30). Bu etki, şair henüz hayattayken görülmeye başlamış ve divan sahibi şairler
ondan etkilendiklerini nazireler yazmak suretiyle gösterdikleri gibi, şiirlerinde onun
ismini anarak da izhar etmişlerdir. Bu makalede, bir yüksek lisans tezi çalışması
neticesinde incelenen 17. yüzyıl divanlarında tespit edilen Nef’î’nin isminin yer aldığı
beyitler incelenmiş ve bu yüzyılda şairin, o dönem divan şairlerine tesirine bir ışık
tutulmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Nef’î, Osmanlı Şiiri, 17. Yüzyıl, Divan.
NEF‛Î’S EFFECT IN SEVENTEETH CENTURY DIVANS
ABSTRACT
Nef’î lived in 17th Century and he influenced on many other poets in both own
century and other centuries. “Especially, in ode vale, Nef’î is master for all poets that
came after him. The poets which lived after Nef’î, they either imitate from him or they
appreciated his master (Akkuş 1991:30). Nef’î was effected on other poets when he still
was alive and poets that have Divan showed his influence writing satires and to
remember of his name.
This article occur as a result of master thesis study. In this study, the divan
which was written on 17th Centuries were examined and couplets that includes Nef’î
names were detected. As a result the influence of Nef’î in 17th Century divan literatüre
was brought out.
Keywords: Nef’î, Ottoman Poet, Seventeeth Century, Divan.
GİRİŞ
Osmanlı Devleti’nde 17. yüzyıl, devletin içte ve dışta türlü gailelerle
boğuştuğu son derece ilgi çekici, önemli bir tarih kesitini işaret eder. Bu yüzyıl
Osmanlı tarih araştırmacıları tarafından yaygın bir anlayış olarak “çözülme”nin
sebeplerinin ortaya çıktığı bir dönem kabul edilir (Bilkan 2006:241). Siyasi,
*
İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eski Türk Edebiyatı Doktora
Öğrencisi
Celal Bayar Üniversitesi
235
sosyal ve ekonomik açıdan yaşanan istikrarsızlık, bu dönemin karakteristik
vasfıdır. Fakat bu yüzyılın, her alanda bir bozulma ve çözülme dönemi
olmadığını da kabul etmek gerekir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Türk
edebiyatı gelişimini ve yükselişini devam ettirmiştir. Bu yüzyılda pek çok şair
yetişmesi, yine bu dönemin en belirgin hususiyetlerindendir. Türk edebiyatında
önemli bir yere sahip olan Nef’î de (ö.1635) bu yüzyılda yaşamıştır. Erzurum
Pasinler’de dünyaya gelen şairin şöhreti, IV. Murad zamanında zirvededir.
Padişah, Nef‛î’nin övgü ve yergilerinden hoşlanmakta ve meclislerinde
bulundurmaktadır.
Nef‛î, Türk edebiyatında kasideciliği ve hicivleriyle bilinir.
Kasidelerinde kullandığı konular, ifade tarzı ve üslûbuyla başlı başına bir tarz
yaratmış, hem kendi döneminde, hem de kendinden sonra gelen pek çok şaire
örnek olmuştur. Doğu klasikleri, İran edebiyatı ve bu edebiyatın edebî
şahsiyetlerini yakından takip eden şairi, henüz hayattayken örnek alıp üstat
kabul eden Osmanlı şairleri de bulunmaktadır. Bir yüksek lisans tezi çalışması
sebebiyle tespit edilip taranan 114 divanın 22’sinde Nef’î’nin ismine rastlanır.
Bu divanlar ve divanlarda Nef’î’nin anıldığı beyitler şöyledir:
1. Selânikli Es‛ad Efendi (ö. 1633)
Nef’î, klasik edebiyatımızda en keskin ve sivri dilli şairlerin başında
gelir. Selanikli Esad Efendi bu beytinde, Nef’î’yi bir yandan üstat bir şair olarak
görürken, “zebân-ı ef’i” benzetmesiyle de onun bu sivri dilliliğine ve nazım
sahasında çekinilmesi gereken bir şair olduguna işaret eder. Aynı zamanda şair,
Nef’î ve ef'i kelimelerinin söyleyiş benzerliğinden kelime oyununa da
başvurmuştur:
Geşt-i deşt-i sühan ittikçe hazar kıl Es‛ad
Nef‛î-i ef‛i zebân u sühan-ârâ vardır (G.34/5)
(Söz çölünü dolaştıkça ey Esad, dikkat et, orada dili engerek yılanına
benzeyen bir söz süsleyen vardır.)
2. Râmî Abdurrahman Çelebi (ö. 1640)
Râmî, döneminin güçlü şairlerinden Nef‛î’yi övücü ifadelerde bulunur.
Yeni ay, parmağa benzeyen şekliyle gökyüzünden Nef‛î’ye işaret ederek onun
üstünlüğünü göstermektedir:
Cenâb-ı Hazret-i Nef‛î Efendi-zâde kim hilâl-i nev
Felekden gösterür barmakla ehl-i nazma rüchânun (K.30/90)
(Nef’î (öyle bir şairdir ki), yeni ay, parmağa benzeyen şekliyle
gökyüzünden nazım ehli olan şairlere Nef’i’nin üstünlüğünü gösterir.)
3. Şeyhülislam Yahyâ (ö. 1644)
Ad verilerek yapılan hicivler çoğunlukla kıt‛a nazım şekliyle
yazılmıştır ve bu kıt‛aların en meşhur ikisi Şeyhülislam Yahyâ ile
Nef‛î’ye aittir (Coşkun 2007:109). Bu şairlerin atışmaları tarihte
meşhurdur. “Her iki ifadede de fıkhî bir hükmün veciz söylenişi yer
almaktadır. Hükmü tam olarak ifade etmesi bakımından Nef‛î’nin anlamı
Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:12, Sayı:1, Mart 2014
Beşeri Bilimler Sayısı
236
tam ifade edip boşluk bırakmadığı görülür” (Akkuş 1993:7). Yahyâ’nın
yazdığı:
Şimdi hayl-i sühan-verân içre
Nef`î mânendi var mı bir şâ`ir
Sözleri seb`a-i mu`allakadur
Imriu'l-Kays kendidür kâfir (T.22/1-2)
(Şairler ordusu içinde Nef‛î’nin bir eşi yoktur. Onun şiirleri
Kâbe’nin duvarlarına asılan şiirler gibi güzeldir ve sanki o kâfir, İmrü’lKays’ın
ta kendisidir.)
İnce nükteli hiciv kıt’asına Nef‛î cevap vermekte gecikmez.
4. Fehîm-i Kadîm (ö. 1647)
“Şiirlerinde kullandığı dil ve üslupla Nef’î tesiri görülen” (Bilkan
2006:269) Fehîm’in divanında, bir beyitte Nef‛î’nin adı geçer. Şair, Nef‛î'nin
ruhundan haber aldığını ve Nef‛î’nin kendisine “eğer âşık ise sevgilinin
güzelliğine sessizce bakmasını” söylediğini ifade eder.
Rûh-ı Nef‛î’den Fehîm aldum haber dedi eger
Âşık isen el-hazer hüsnine hâmûş it nazar (Tazmin: 7/3)
(Ey Fehim, Nef‛î’nin ruhundan haber aldım ve bana “eğer âşık isen
sevgilinin güzelliğine sessizce ve dikkatli bir şekilde bak” dedi.)
5. Âlî (Edirneli Hüseyin Efendi, ö. 1648)
17. yüzyıl şairi Âlî’ye göre Nef‛î söz alanında adeta bir peygamber
gibidir (K.10/20). Bir başka kaside beytinde ise, onun talebesi olup arkasından
gittiğini, bundan dolayı da söz sahasında Horasan’ın sözü sırma gibi işleyen
üstatlarına üstün olduğu iddiasındadır:
Ben ol şâkird-i hâs-ı Nef‛î-i mu‛ciz-dem-i Rûmem
Ki sözde gâlibim üstâd-ı zerdûz-ı Horasâne (K.2/112)
(Ben, nefesi mucize gibi tesirli olan Nef‛î’nin has bir talebesiyim. Bu
yüzden, Horasan’ın sözü sırma gibi işleyen üstatlarına üstün gelirim.)
6. Cevrî (ö. 1654)
Cevrî, Nef‛î’den etkilenmiş bir şair olmasına rağmen (Ayan, 1981:46)
divanında Nef‛î’nin ismi sadece bir yerde geçer. Bir kaside şairi olarak Nef‛î,
şairin gazelinde geçen bu beyitte söz sahibi olmasıyla yüceltilir:
Ya varup Nef‛î-i sâhib-sühanün meclisine
Arz ihlâs-ı ‛ubûdiyete ‛ünvân itsün (G.184 /6)
(Veya söz sahibi Nef‛î’nin meclisine varıp, samimi kulluğa girişi arz
etsin.)
7. Şehrî (ö. 1660)
Şehrî, kendisine hocalık yapmış ve yetişmesinde çok büyük emeği
geçmiş (Demirel 1999:464) Nef‛î’den bahsederken bir kıyas yaparak Nef‛î ile
boy ölçüşür. Şair, Gürcü Mehemmed Paşa’yı methettiği bir kasidesinde,
kendisini taze sözler söyleyen bir şair olarak överken, bu vaziyetiyle Nef‛î’nin
kendisini kıskanarak, şairi besleyen ilham dadısına hakkını teslim edeceğini
ifade eder:
Celal Bayar Üniversitesi
237
Medh-i zâtunda ben ol şâ‛ir-i nev-nutkam ki
Görse mu‛cizterî-i şi‛rümi Nef‛î-i za‛îm
Bikr-i endîşesin âgûş-ı beyânından alup
Şerm ile dâye-i ilhâma iderdi teslîm (K.7/22-23)
(Seni methetmede ben öyle taze sözler söyleyen bir şairim ki, Nef‛î
mucizeler söyleyen şiirimi görse, el değmemiş fikirlerini beyanın
kucağından alıp kıskançlıkla ilham dadısına teslim ederdi.)
8. Vecdî (ö. 1660)
Vecdî, Nef‛î ile beraber Bâkî’yi de zikrederek bu şairlerle kendini eş
değer görür. Bâkî ve Nef‛î’nin artık yâdedilmediğini, çünkü kendisinin onların
yerini doldurduğunu düşünmektedir:
N‛ola Bâkî vü Nef‛î gitdügin yâd itmese yârân
Zarûret mi çekerler tâze şi‛r-i Vecdî sağ olsun (G.52/5)
(Dostlar Nef‛î ve Bakî’yi anmasa buna şaşılmaz. Vecdî’nin şiiri
sağolsun ki buna mecbur değiller.)
9. Vecîhî Çelebi (ö. 1661)
Hem ses, hem de muhteva olarak Nef‛î’yi taklit eden Vecîhî, daha çok
gazel sahasında başarı göstermiştir. Gazellerinde kendisini sıkça öven (Aslantaş
1994:23,26) Vecîhî, aşağıdaki gazel beytinde de bunu yaparak Nef‛î ile aynı
üslupta olduğunu söylerken, övgü noktasında ondan ayrıldığını ifade eder.
Şairin kasidede değil, gazelde başarılı olması da bunun bir ispatı gibidir:
Eylemez tûtî-i endîşem şeker-hâyî-i medh
Gerçi bu vâdîde Nef‛î hem-zebânumdur benüm (G.135/9)
(Bu kaside vadisinde Nef’î ile aynı sözleri söylesem de, methin şekerini
çiğnemeyi fikir papağanım istemez.)
10. Nâilî (ö. 1666)
Şair, divanının gazeller kısmında “Sultânü’ş-şu‛arâ” olarak nitelediği
Nef‛î için bir müzeyyel gazel kaleme almıştır. On iki beyitlik bu gazelde bir
beyitte Nef‛î’yi ismiyle anar. Klasik edebiyatta şair, aynı zamanda bir
“sâhir”dir. Şiirleri karşısındakileri etkisi altına alır ve büyüler. Nef‛î’nin sözleri
de öylesine büyüleyici ve tesirlidir ki, adeta bir sihirbaza benzer. Vahye mazhar
olmak sadece peygamberlere mahsustur, fakat klasik edebiyat şairi, sözlerinin
gayb âleminden ilham yoluyla elde edilmiş olduğunu düşündüğünden, sözlerini
adeta bir vahye benzetir:
Vahy-perdâz-ı sühan Nef‛î-i sâhir ki olur
Her sözü âyet-i mu’ciz gibi dilhâh bize (G.303/8)
(Sözü vahye benzeyen sihirbaz Nef‛î ki onun her sözü mucizevî bir
âyet gibi bizim gönlümüzün arzusudur.)
11. Neşâtî (ö. 1674)
Neşâtî, çağdaşı olan Nef‛î’yi, divanında altı kez söz konusu eder
(K.9/31, K.10/41, K.11/36, K.13/32, K.22/9, G.70/5). Şairin bu beyitlerde
ağırlıklı olarak kendisini Nef‛î’den üstün gördüğü fark edilmektedir. Şairi
“Nef‛î-yi sühan-ârâ” (K.22/9), rûh-ı pâk-i Nef‛î-yi sühan-dân” (K.13/32) olarak
Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:12, Sayı:1, Mart 2014
Beşeri Bilimler Sayısı
238
öven Neşâtî, kasidelerinin fahriye kısmında şairden kelamıyla daha üstün
olduğunu söyler. Nef‛î onun söz kılıcının cevherini görmüş olsa kesinlikle şiir
davasına elini bile sürmez (K.10/41), kasidelerinin tarzını görmüş olsa mutlaka
hayran olur (K.11/36), “kilk-i sihr-sâzı”ıma, yani sihirli kalemime insaf gözüyle
baksalar Nef‛î’ye söz kalmaz (G.70/5) diyerek sanatının gücünü metheder. Bu
beyitlerden biri şudur:
Benüm kim her sözüm bir câm-ı pür-sahbâ-yı ma‛nâdur
N‛ola mest itse rûh-ı pâk-i Nef‛î-yi sühan-dânı (K.13/32)
(Sözlerim, güzel söz söyleyen Nef‛î’nin pak ruhunu sarhoş etse buna
nasıl şaşılır, zira benim her sözüm şarapla dolu bir mana kadehidir.)
12. Behcetî Hüseyin Efendi (ö. 1683)
Behcetî, 17. yüzyılın meşhur kaside ve hiciv şairi Nef‛î’nin tesirinde
kalmıştır. Kasidelerindeki üslûp ve ifade özellikleri yer yer Nef‛î’yi hatırlatan
şair, Nef‛î’nin izinden gittiğini kendisi de ifade etmektedir (Ölmez 1996:207).
“Nef‛î’yem, kaside yazmaya niyet etsem, Allah’ın emri bana nazım düğümünü
çözmeyi kolaylaştırır.” diyerek kaside alanında Nef‛î’ye olan hayranlığını dile
getirir (K.18/62). “Nef‛î’nin izinden gidip uzun süre beğenilsem buna şaşılmaz.
Çünkü onun taze şiirleri de benim şiirlerime benzer” diyen Behcetî, Nef‛î’nin
izinden gitmek suretiyle şiir alanında kalıcı olacağına inanırken, diğer taraftan
Nef‛î’nin şiirlerinin de kendi şiirlerine benzediğini iddia ederek adeta onu
aştığını düşünür (K.14/45). Kaside ve methiye alanında iddialı olan Behcetî,
kendisine Nef‛î’yi örnek alarak dönemin padişahına kasideler yazmış, ancak
umduğunu bulamayınca da padişaha sitemini aşağıdaki beyitlerle ulaştırmak
istemiştir:
Eger Nef‛î’den a‛lâ vü metîn olmazsa güftârum
Kalem vaz‛ itmeyem bir dahî bâg-ı nazm-ı imlâya (K.11/46)
(Eğer sözlerim Nef‛î’nin yazdıklarından daha güzel ve sağlam olmazsa,
bir daha yazı ve şiir bahçesinde kalem oynatmayayim.)
13. Adnî Receb Dede (ö. 1684)
17.yüzyılın mevlevi şairlerinden Adnî, divanında Osmanlı şairlerinden
Nef‛î ve Fehîm’i zikreder. Maksadı onlardan daha üstün olduğunu ifade
etmektir:
Milket-i Rûm-ı beyânun Hüsrev-âyîni benem
Tarzımun meftûnı Nef‛î vü Fehîm olmak gerek (K. 28/38)
(Nef‛î ve Fehim’in benim tarzımın hayranı olması gerekir. Çünkü
Rum’un beyan ülkesinin Hüsrev’i benim.)
14. Yârî (ö. 1688/89?)
Yârî Divanı’nda büyük kaside şairi Nef‛î, bir kez geçmektedir. Bir
gazelinde zikrettiği bu beyitte Yârî, klâsik şiirimizde oldukça önem arz eden
“söz”ün nasıl olması gerektiğini dile getirir (Karayazı 2012).
Sühan oldur ki be-kavl-i dil-i pâk-i Nef‛î
Ola makbûl-i dil-i nâdire-sencân-ı cihân (G. 527/7)
Celal Bayar Üniversitesi
239
(Söz odur ki, Nef‛î’nin temiz gönlünün sözleriyle dünyada var olan
bütün gönüllerin kabul ettiği söz ola.)
15. Nazîf (ö. 1693)
Asıl adı Mehmed Nazîf olan Tırhalalı (Darıcık 2006:8) şair Nazîf, her
kasidesinin Hz. Peygamber’e yazılmış bir na’t olduğunu ifade ederken, kendini
bu vadide Nef‛î ve Bâkî’den üstün görür:
Ne Nef‛î’yem ne Bâkî her kasîdem na’t-i Ahmed’dir
Dimem mir’at-i nazm midhat-i sultân göstersün (K.2/36)
(Şiir aynası sultanın övgüsünü göstersin demem, çünkü ben ne Nef‛î ne
de Bakî’yim, her kasidem bir na'ttir.)
16. Nâzım (İstanbullu, ö. 1695)
İstanbullu Nâzım, divanında Nef‛î’yi “meşhûr-ı cihân-ı şu‛arâ” (K.6/52)
ve “mu‛ciz-gû” bir şair olarak över. Sadrazam Ali Paşa için yazdığı bir kasidede
Nâzım, kendisini bütün âlemin parmakla gösterdiği bir şair olarak överken,
sözlerinin Nef‛î’nin ruhunu şâd ettiğini düşünür (K.10/37). Nâzım, Nef‛î’nin
yolundan gittiğini, ona peyrev olduğunu söylemektedir. Klasik edebiyat
sairlerinin taklit yerine daha çok 'peyrev' kelimesini kullandıkları göze çarpan
(Coşkun 2007:114). “Peyrev”, “arkası sıra giden, izinden giden, uyan” anlamına
gelmektedir (Devellioğlu 1995:864). Nâzım, aşağıda gelen beytin her kelimesini
Nef‛î’yi övmek için kullanır:
Benüm ol peyrev-i Nef‛î-i mu‛ciz-gû ki yektâdur
Sühanda her hünerde gerçi ol tutmuşdu meydânı (K.14/50)
(Mucizeler söyleyen Nef‛î’nin arkasından giden benim, çünkü o tektir
ve söz alanında her hünerde meydanı tutmuştur.)
17. Kâşif (ö. 1699)
Kâşif, divanında kendi şiir tarzını övmek için, Nef’î’nin kabrinde
bile kendisini kıskandığını şöyle ifade eder:
Hâkde Nef‛î-i kasîde-şi‛âr
Reşkden dâ‛im ola hacletkâr (Mes.10/53)
(Kaside söyleyen Nef‛î, kabrinde bile her zaman beni
kıskandığından utanır.)
18. Sahhaf Rüşdî (ö. 1699)
Sahhaf Rüşdî, Râmî Mehmed Paşa’yı övdüğü bir kasidede, paşanın
vasıflarının tabirine Nef‛î’nin rûhunun bile gönül vermesini arzu eder:
Rûh-ı Nef‛î dahi ta’bîrüne meftûn olsun
Eyleyem şöyle senün vasfunı bir bir terkîm (K.8/23)
(Senin vasıflarını şöyle birer birer yazayım da, Nef‛î’nin ruhu dahi
senin tabirine hayran olsun.)
19. Üsküdarlı Sırrî (ö. 1699)
Asıl adı İbrahim olup, tarihçilikle de uğraşmış şairlerden olan (Kazan
2003:7,20) Sırrî, bir kasidesinde zamanın paşalarından Sadrazam Hüseyin
Paşa’ya seslenerek İlyas Paşa’nın Nef‛î’yi ihsanlarıyla ihya ettiği gibi, aynı
ihsanların kendisine de yapılmasını talep ederek ihtiyaçlarına Hızır misali
Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:12, Sayı:1, Mart 2014
Beşeri Bilimler Sayısı
240
koşmasını ister (K.15/29). Aşağıdaki beyitte ise şair, Nef‛î’yi bir yandan üstat
kabul ettiğini söylerken, diğer yandan kendisini ondan üstün görür:
Bu tarh-ı bî-bedeli germ-i şevk olup diyicek
Olurdı tab‛uma şâkird Nef‛î-i üstâd (K.7/71)
(Bu bedelsiz sözleri büyük bir istekle söylediğim zaman, üstat Nef‛î
bana talebe olurdu.)
20. Bosnalı Sâbit (ö. 1712)
Bosnalı Sâbit, divanındaki bir beyitte hem Nef‛î’yi mucizevî sözler
söyleyen bir şair olarak över, hem de bu sözlerin adeta kendi ağzından
söylenmiş sözler olduğunu belirterek kendisini Nef‛î’yle özdeşleştirir:
Sanki bu beyt-i dil-ârâyı benüm agzumdan
Söylemiş Nef‛î-yi şîrîn-suhen-i mu‛ciz-dem (K.17/50)
(Bu gönülleri süsleyen beyti, sanki benim ağzımdan, nefesi mucize
tesirinde olan şirin sözlü Nef‛î söylemiş.)
21. İshak-zâde Zuhûrî (ö. 1718)
“Der-Medh-i Hazreti Salih Paşa” başlıklı bir kasidede Zuhûrî, Nef‛î’yi
“nâdire-senc”, yani eşi benzeri az olan sözler söyleyen bir şair olarak över:
Nef‛î-i nâdire-sencün n‛ola bu beytin eger
Görinür medhine çesbân ider isem takrîr (K.9/23)
(Eğer bu beyti senin övgüne layık şekilde anlatırsam buna şaşılmaz,
çünkü orada eşi benzeri az sözler söyleyen Nef‛î görünür.)
22. Kâmî (ö. 1724)
Şair ve mutasavvıf bir zat olup, meşhur mutasavvıflardan İbrahim
Gülşeni’nin oğlu olan (Özyılmaz 1994:II) Kâmî, Mustafa Paşa için yazdığını
belirttiği bir kasidesinde Nef‛î’den üstat bir şair olarak bahseder:
Vâsıfları hakkında dimiş Nef‛î-yi üstâd
Kim her biri sencîde fülân ibn-i fülândur (K.23/22)
(Üstat Nef’î’yi vasfedenlerin herbiri, onun hakkında, “yerinde ve ölçülü
söz söyleyen fülan oğlu fülandır” demişler.)
SONUÇ
Sonuç olarak; “edebiyatımızın zirvelerinden olduğu tartışmasız kabul
edilen” (Kurnaz 1997:406) güçlü şair Nef’î, çağdaşları tarafından da takdir
edilip üstat kabul edilen bir şairdir. Bu yüzyılda övülen ve kıyas malzemesi
olarak beyitlerde zikredilen şairlere bakıldığında ağırlık İran şairlerinde olmakla
beraber, Türk şairlerinden en fazla anılan isimlerden biri de Nef’î’dir. Şairin
daha hayattayken Şeyhülislam Yahyâ, Neşâtî, Nâilî ve Sâbit gibi güçlü şairleri
etkileyip üstat kabul edilmesi, kendisinin de güçlü bir şair olduğunun açık bir
göstergesidir. Bir hiciv şairi olan Nef‛î’nin kendisi de hicivlere konu olmuştur.
Bunun en meşhur örneği, Şeyhülislam Yahya ile atışmalarıdır. Sivri dilli bir şair
olduğu yine bu asrın şairlerince ikrar edilmiştir. Nef‛î, söz alanında adeta bir
peygamber gibi görülür, örnek alınır. Onun şairliğine yeni ay bile parmağa
benzeyen şekliyle işaret etmektedir. Onun arkasından gitmek, İran şairlerine
bile üstünlük sağlar. Onun talebesi olmak, şairler arasında bir üstünlük
Celal Bayar Üniversitesi
241
sebebidir. Bazen de şairler Nef‛î’yi bir kıyas unsuru olarak kullanıp, güçlü şair
olduklarını ispata çalışırlar. Bu çerçevede 17.yüzyılda kaleme alınan divanlara
bakıldığında, incelenen 22 divanda 32 beyitte Nef‛î’nin söz konusu edildiği
görülür. Şairlerin Nef‛î’yi anlatırken kullandıkları ifadelerden bazıları “Cenâb-ı
Hazret-i Nef‛î, Nef‛î-i mu‛ciz-dem, Nef‛î-i sâhib-sühan, vahy-perdâz-ı sühan
Nef‛î-i sâhir, Nef‛î-iyi sühan-ârâ , rûh-ı pâk-i Nef‛î-yi sühan -dân, dil-i pâk-i
Nef‛î, meşhûr-ı cihân-ı şu‛arâ, mu‛ciz-gû”, Nef‛î-i kasîde-şi‛âr, Nef‛î-i üstâd,
Nef‛î-yi şîrîn-suhen-i mu‛ciz-dem , Nef‛î-i nâdire-senc”dir. Şairin isminin
geçtiği beyitlerden 22’si kaside, 7’si ise gazel beytidir. Şairler tarafından
söylenen böylesi takdirkâr ifadeler, bir şairin şöhreti ve tesir sahası konusunda
önemli işaretlerden sayılabilir.
KAYNAKLAR
AKKUŞ, Metin (1991), “Nef‛î Sanatı ve Türkçe Divanı (İncelemeKarşılaştırmalı
Metin)”, Atatürk Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmış
Doktora Tezi, Erzurum.
AKKUŞ, Metin (1993), Nef‛î Divanı, Akçağ Yay., Ankara.
ARIKOĞLU, İsmail (1999), “Âlî (Edirneli Hüseyin Efendi) Hayatı,
Sanatı, Eserleri ve Divanının Tenkitli Metni”, Fırat Üniv. Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Elazığ.
ASLANTAŞ, Gazanfer (1994), “Vecîhî Hayatı, Eserleri ve Divanının
Tenkitli Metni”, Selçuk Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Konya.
AYAN, Hüseyin (1981), Cevrî, Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve
Divanının Tenkitli Metni, Atatürk Üniv. Basımevi, Erzurum.
BİLKAN, Ali Fuat (2006), “Klasik Estetikte Yeni Yönelişler: Orta
Klasik Dönem (1600-1700), Şiir”, Türk Edebiyatı Tarihi, T.C. Kültür ve Turizm
Bak. Yay., Kültür Eserleri Dizisi: 399. (Editör: Talat Sait Halman vd), c.2.,
İstanbul.
BİLKAN, Ali Fuat (2006), “Tarihî-Sosyo-Kültürel Bağlam”, Türk
Edebiyatı Tarihi, T.C. Kültür ve Turizm Bak. Yay., Kültür Eserler Dizisi:399,
(Editör: Talat Sait Halman vd), c.2. İstanbul.
BÜYÜKYILDIRIM, Ayşe (1998), “Kâşif Divanını Tenkitli Metni ve
Tahlili”, Fırat Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi,
Elazığ.
COŞKUN, Menderes (2006), Klasik Türk Şiirinde Edebî Tenkit- Şairin
Şaire Bakışı-, Akçağ Yay. Ankara.
DARICIK, Murat (2006), “Nazîf Divanı (Transkripsiyonlu Çeviri Ve
Metin - İnceleme)”, Cumhuriyet Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sivas.
DEMİREL, Şener (1999), “17. Yüzyıl Şairlerinden Şehrî (Hayatı,
Sanatı, Divanının Tenkitli Metni ve Tahlili)”, Fırat Üniv. Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Elazığ.
Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:12, Sayı:1, Mart 2014
Beşeri Bilimler Sayısı
242
DEVELLİOĞLU, Ferit (1995), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat,
Aydın Kitabevi Yay., Ankara.
EKİCİ, Hatice (2006), “Sahhâf Rüşdî ve Divanı’nın Tenkitli Metni”,
Balıkesir Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Balıkesir.
ERDAĞI, Sadık (1998), “Râmî Abdurrahman Çelebi (İncelemeMetin)”,
İnönü Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi,
Malatya.
GÖRE, Zehra (2004), “Adnî Receb Dede Hayatı ve Eserleri”, Selçuk
S.B.E. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Konya.
İPEKTEN, Haluk (1990), Nâilî Divanı, Akçağ Yay. Ankara.
KAHRAMAN, Asiye (2002), “İshak-zâde Zuhurî Divanı (İncelemeMetin)”,
Selçuk Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Konya.
KAPLAN, Mahmut (1996), Neşâtî Divanı, Akademi Kitabevi, İzmir.
KARACAN, Turgut (1991), Bosnalı Alaeddin Sâbit Divanı,
Cumhuriyet Üniv. Yay., Sivas.
KARAYAZI, Nurgül (2012), “17. Yüzyıl Şâiri Ahmed Yârî ve Divan’ı
(İnceleme-Metin)”, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Eski Türk Edebiyatı Bilim Dalı,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul.
KAVRUK, Hasan, Şeyhülislam Yahyâ Divanı, K.T.B. Kütüphaneler ve
Yayımlar Gen. Müd, Kültür Eserleri, erişim için http:
//www.kulturturizm.gov.tr.
KAYAYERLİ, Ercan (1997), “Selanikli Es‛ad’ın Hayatı, Edebî
Şahsiyeti, Divanının Yeni Harflere Çevirisi”, Kocatepe Üniv. Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyon.
KAZAN, Şevkiye (2003), “Üsküdarlı Sırrî Hayatı, Eserleri, Edebi
Kişiliği ve Divanı (Tenkitli Metin-İnceleme) ve Şerhu Medhi’n-Nebî”, Gazi
Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara.
KURNAZ, Cemal (1997), Divan Edebiyatı Yazıları, Akçağ Yay.
Ankara.
ÖLMEZ, Ahmet (1995), “Behcetî Hüseyin Efendi Divanı (Hayatı,
Eserleri ve Divanının Tenkitli Metni)”, Erciyes Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Kayseri.
ÖZYILMAZ, Kezban (1994), “Kâmî, Hayatı, Eserleri, Edebî Kişiliği
ve Divanının Tenkitli Metni”, Selçuk Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya.
SAK, Vesile (1994), “Nâzım (İstanbullu) Hayatı, Eserleri, Edebi
Kişiliği ve Divanının Tenkitli Metni”, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniv. Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Konya.
ÜZGÖR, Tahir (1991), Fehîm-i Kadîm Hayatı Sanatı, Divanı ve Metnin
Bugünkü Türkçesi, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Sayı: 44, Ankara.
Celal Bayar Üniversitesi
243
YANMAZ, Eşref (1995), “Vecdî (Hayatı, Edebî Kişiliği ve Divanı’nın
Karşılaştırmalı Metni)”, Atatürk Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum.

Konular