NİZÂRÎ, HAYATI VE ESERLERİ *

NİZÂRÎ, HAYATI VE ESERLERİ *
ORHAN BİLGİN
Hakim Sac
d al-Din b. Şams al-Din b. Muhammad Nizari-i Kuhistânı
(645? - 720 = 1247-1320- 1) , Moğollar devri İran Edebiyatının
en büyük şâirlerinden biri olup, maalesef edebiyat tarihleri ve şuarâ
tezkirelerinde hakkında kâfi malûmat bulunmamaktadır. İsmâiliye mezhebine
mensup olmasının, eserlerinin devrinde ve daha sonraları rağ-
bet görmemesine ve dolayısiyle tezkirecilerin, birbirlerinden aşağı yukarı
aynen nakletmek suretiyle, hakkında kısa, kifâyetsiz ve hatta esassız
malûmat vermelerine sebep olduğu düşünülebilir. Bu itibarla, gerekli
malûmat ancak şâirin eserlerinden, bilhassa kasidelerinden, elde edilebilmektedir.

Doğum yeri Kuhistan'da Bircand şehri yakınında Tün kasabası olup,
şâir kendisi de bunu şiirlerinde defaatle ifâde etmektedir. Kendisine
Kuhistâni denmesinin sebebi de bu olsa gerektir- Doğum tarihine gelince,
her ne kada r meşhur Çek müsteşriki Jan Rypka İran edebiyatı
tarihi (History of lranian Literatüre) adlı değerli eserinde (s. 255-256),
Rus müsteşriki Y. Bertels'in, şâirin doğum tarihi olarak ileri sürdüğü
645 h. yılını şüphe ve tereddüd göstermeden kabul ediyor ise de, mezkûr
tarihin mevsûkiyeti hususunda elimizde kat'î bir delil yoktur. Y. Bertels,
1926'da şâirin Dastür-nama' sini neşr ve ruscaya tercüme etti-
ğinde
1 Nizâri'nin doğum tarihi olarak Munazara-i şab u rüz 2 adlı mesnevisindeki
tarihî bir kaydı tesbit ve kabul etmiştir ki, o da şöyledir :
Yukardaki beyitlerden anlaşılacağı veçhile şâirin doğum tarihi hakkın-
* Bu makale, müellifin Nizâri ve eserleri hakkında hazırlamakta olduğu geniş bir
araştırmadan hulâsa edilmiştir.
1
Vostochny Sbornik, Leningrad, 1928, I, 37 - 104.
2
Bk. Külliyât, 43b
- 50a
, şâirin külliyatının tam nüshası Leningrad'da olup , ve-
4
3
rilen misâller bu nüshadan alınmıştır.
3 Külliyât, 49b
.
4
Külliyât, 50a
.
Şarkiyat Mecmuası F. 4
«50 ORHAN BİLGİN
da kesin bir hükme varmak kabil değildir. Ancak, 645-650 h. yılları
arasında doğmuş olması muhakkaktır. Şöyle ki, ölüm tarihinin 720 h.
olduğunu bilmekteyiz. Yukardaki kayıttan başka külliyatında bir iki
kayda daha rastlıyoruz : Şâir çektiği zahmet ve meşakkatleri ifâde
ettiği bir kasidede
5 :
demektedir. Ayrıca memduhunun ismini zikretmediği bir kasidesinde 0
:
der. Burada adı geçen Togan 675 h.' de Abaka Han'la birlikte Sistân'a
gelen
7
ve 691 senesinde Kayhatu tarafından idam edilen
8 Emir Togan
olmalıdır. Târih-i guzida'de " Togan-i Kuhistâni " olarak zikredilmesinden,
o sıralarda mezkûr mıntakada hüküm sürdüğü de anlaşılmaktadır.
Bu kasideleri ömrünün son yıllarında yazdığı düşünülecek olursa,
şâirin doğum tarihinin de 645 - 650 h. yılları arasında olması kabul|edilebilir.

Şâirin ve babasının ismi birçok eserde yanlış tesbit edilmiş vejtekrarlanmıştır.
Meselâ, A. Sprenger, Taki Kâşi'nin tezkeresine istinâden,
şâirin ismini Nasîm al-Din b. Cemâl al-Din
9
, H. Ethe;
10
, Riue
n
, îsmâ-
c
iliya mütehassısı W. Ivanow
12
, ve bunların eserlerinden istifâde eden
hocamız A. Ateş
13
, Na'ım al-Din b. Camâl al-Din olarak kaydetmektedirler.
İran'da ise Sac
d al-Din Nizâri olarak bilinmektedir
l4
. Her halis
Külliyât, 40b .
« Külliyât, 34a
.
7
Bk. M. H. Ayati , Bahüristan dar târih a tarâcim-i ricâl-i Kâ^inât a Kahistân ,
Tahran, 1827, s. 192 v.d.
8
Târih-i guzida, Tahran, 1339, s. 599 v.d.
9
Bk. A. Sprenger, A Catalogae of the Arabic, Persian and Hindastani Manascripts
of the Libraries of the King QUDH, Calcutta, 1854, I, 18, not 64.
10 Grundriss def Iranischen Philologie, Neapersische Literatar, Strassburg , 1896-
1904, II, 297.
11 Catalogae of the Persian Manascripts in the British Maseam, London, 1881, II, 869.
12 A Gaide to Ismaili Literatüre, London, 1933 , s. 105 ; Ismaili Literatüre, Tahran,
1963, s. 173 v.d.
13 istanbul Kütüphanelerinde farşça manzum eserler, İstanbul, 1968,1, 229 ve bk. indeksim
Bk.
cAbbâs İkbâl, Târih-i mufaşşal-i ı rân, Tahran , 1312, s. 645; Ayati , Bâ-
hâristâıı, s- 201.
V JLil JL. J>- ^ > jU'U- ür* IT
JL- J^il—a As- ¿ J JJ ı/l j j y- rt -
NİZARÎ, HAYATI VE ESERLERİ 51
de ilk defa şâirin isim ve künyesini doğru olarak, Külliyat'ındaki bir
kaydı ( vr. 292b ) görüp tesbit eden G. Baradin
16
olmuştur ki , Rypka
mezkûr eserinde bunu zikreder. Bu kayıt da şöyledir :
0 L i a^j î £cjS*j l jl »I j çjj j (j-l ¿rjll^^ i
Şâirin bütün eserlerinde "Nizâri " mahlasını kullanması mes'elesi de
izaha muhtaçtır. Zira, hemen hemen bütün tezkirelerde bu mes'ele ile ilgili
olarak iki görüş mevcuttur. Birincisi Mısır Fâtimi halifesi al-Muş-
tafâ li-Din Allah Nizâr b. Mustanşir 'a mensubiyeti, ikincisi ise şâirin
fizikî görünüşüyle mütenâsip olması hasebiyle farsçada " zayıf, sıska,
çelimsiz" manâsına gelen nizâr kelimesinin kasd-i mahsus ile şâir tarafından
bilhassa mahlas seçilmiş bulunmasıdır. Meselâ Davlatşâh (s. 233),
her iki görüşü ifâde ettikten sonra " birinci görüş akla daha yakındır „
demektedir. Aşağıda görüleceği üzere, Nizâri fikir ve kanâatleri yö-
nünden her ne kada r İsmâc
iliya mezhebine bağlı idiyse de bu , onun kendisinden
en az üç asır önce yaşamış Fâtimi halifesine mensubiyetini
gerektirmez. Herhâlde bu fikri ileri sürenler, Iran tsmâilîlerinin ekseriyet
itibariyle mezkûr halifeye bağlılıklarını gözönüne alarak böyle bir neticeye
varmışlardır. Şâir "Nizâri " mahlasının memduhu olan Kart
13
şahlarından Şams al-Din b. Muhammad tarafından verildiğini ifade ediyorsa
da
17
, eserlerinde nizâr kelimesini dâima zayıf, sıska, çelimsiz anmında
kullanmaktadır. Yalnız Âyati her iki ihtimâli de reddederek ,
onun "Nizâri " nisbesini, hocalarından Sayyid Abu '1-Hamd Mahdi b.
Nizâr' a intisabı ile aldığını ileri sürer
18
ki, akla en yakın olan da budur.
Hakim Nizâri'nin babası, Kuhistan'ın büyük emlâk sâhiplerindendi
ve Moğollara fazla vergi vermek yüzünden fakirleşmişti. Hatt a şâirin
de zengin olduğunu, sonradan mal ve mülkünün elinden alındığını biliyoruz
19
. Ailesinin Herat ve Kuhistan emirleri, bilhassa Gurîler'in inkı-
razını (634=1236 ) müteakib2 0
bu devletin enkazı üzerinde kurulan
Kartîler (643-79 1 = 1245-1389) nezdinde itibar kazanmış olduğu ka-
15 Far han g- i İrân-zamîn, VI. 178-203.
18
Bâzılarına göre "Kurt " bk. E. G. Brovvne, A Literary History of Persia ,
Cambridge, 1964, III, 173 v.d.
17 Külliyât, 27"
18 Bahâristân, s. 198 v.d.
« Külliyât, 327b
2° Bk. Sayfi al-Haravi, Târih-nâma-i Harât. nşr. M. Zubayr Şiddiki , Kalküta,
s. 140 v.d. ; Muc
in al-Din Isfizari Zamei, Ravzat al-cannât fi avşâf-i madlnat al-Harât,
yazm. , British Museum, nr. Or 22330, 102» v.d. ; B. Spuler, İran Moğolları, trc. Cemal
Köprülü, TTK Yayınlarından, s. 174 v.d.
«52 ORHAN BİLGİN
sidelerinde göze çarpmaktadır. Böyle bir muhit içinde doğan Nizâri
ilk edebî ve ilmî terbiyeyi şâir olan babasından almıştır. Babasının şâir
olduğunu kıt'alarının birinde
21
açık bir şekilde ifâde eder. Bu bakımdan,
aşağıda görüleceği gibi, babasının şâir üzerindeki tesiri fazla olmalıdır-
Çocukluğunda babasından, daha sonraları da hepsi sünnî olan
devrinin büyük âlimlerinden ders gören şâir, zamanında tedris edilen
hemen bütün ilimleri öğrenmiş gözüküyor. Yunan filozoflarının eserlerini,
Islâmî ilimleri, mezhepler tarihini, Ara p Edebiyatını ve eski Iran şâirlerinin
eserlerini okuyan şâir, çok genç yaşta şiir söylemeğe başlamış
olmalıdır. Ne zaman şiir söylemeğe başladığını ve ne şekilde, kimin
tavassutuyla Karti'lerden I. Şams al-Din'in (hüküm yılları 643-677 h. )
sarayına intisap ettiğini bilmiyoruz. Eserlerinde gerek şâirin ve gerekse
devrinin içtimaî ve siyasî hayatı hakkında son derece mühim malzeme
mevcut ise de, bunların çok muğlak bir tarzda tavsifi kat'î neticelere
varmamızı güçleştirmektedir. Hicrî 678 de başlayıp iki yıl süren seyahatinden
önce, hiç olmazsa birkaç yıl, adı geçen emirin sarayında
kalmış olması gerekir. Zira, hayatının az çok vâzıh olan iki yıllık sü-
resini (678 - 679h.) ihtiva eden Safar-nâma1
sinde kendisini çekemeyenler
yüzünden seyahate çıkma mecburiyetinde kaldığını
22
söylemektedir.
Bu ifadelerinden de seyahatinden önce şâhın lutfuna mazhar olduğu anlaşılmaktadır.
Bu sıralarda otuz yaşlarında bulunduğuna göre, şâhın hizmetine
girebilmesi için oldukça genç yaşta şiire başlamış olmalıdır.
Seyahati esnasında Isfahan, Tebriz, Gürcistan, Derbend, Errân ve
Bakû' yu görmüş ve bu şehirlerde birçok tanınmış kimselerle görüş-
müştür ki, bunlardan bizim için en mühim olanı büyük âlim, kudretli
vezir Şams al-Din Cuvayni'dir. Cuvayni'nin vergi vaziyetini tetkik için
Tebriz'den ayrılarak Derbend ve Errân üzerinden Bakû'ye gittiğinde, beraberinde
Nizâri de vardı. Bunu şâir
23 :
diye ifâde etmektedir. Nizâri'nin Cuvayni ile çok samimî bir tarzda
seyahat etmesi, şâirin Kuhiscan'a avdetinde I, Şams al-Din Kart'in 677
(1278)'d e öldürülmesiyle yerine geçen ve II. Şams al-Din olarak bilinen
oğlu Rukn al-Din'in sarayına girmesini temin etmiştir. Zira, Şams
al-Din Cuvayni, herhalde sünnî olmaları yüzünden, dâima Kart emirlerine
yakınlık göstermiş ve yardım etmiştir.
21 Külliyât, 292b .
22 Kailiyat, 63b .
23 Külliyât, 372" .
NİZARÎ, HAYATI VE ESERLERİ 53
Nizâri ömrünün sonuna kada r başta Kart emirleri olmak üzere bir-
çok emir, vâli ve vezire kasideler takdim etmiştir. Şâirimizin esas hedefi
Kart emirleri sarayında kalmak ve bu emirlere kaside sunmak sû-
retiyle geçimini temin etmekti. Fakat, her defasında kendisini çekemeyenlerin
memduhuna şikâyeti neticesinde saraydan ayrılmak ve başka
memduh aramak ve bulmak ihtiyacını duyuyordu
24
. Her ayrılışını hü-
zün ve elemli bir tarzda dile getiren şâir, itikad ve fikirleri sebebiyle
kendini memduhuna şikâyet edenleri dinsizlik ve samimiyetsizlikle itham
etmektedir. Bu arada dikkati çeken bir hususu belirtmek faydalı olacaktır.
Kasidelerinde Kart emirlerinin İlhanlı hükümdarlarının seferlerine
iştiraklerini, onlardan hil'at ve " yarlıg almalarını , Herat civarında
yaptırdıkları saray, kale, câmi v.s. gibi müesseseleri fevkalâde bir ifadeyle,
bâzan da tarih düşürerek dile getiren Nizâri'nin hicrî 696'd a
Moğol vâlisi Navrüz tarafından Herat valiliğine tâyin edilen ve hicrî
706 'da vefat eden II. Şams al-Din'in büyük oğlu Fahr al-Din'in ismini zikretmemesi
şâyân-i hayrettir. Bu zâtın, şâirliği yanında, devrinde kırktan
fazla şâir ve aralarında Sayfi al-Haravi'nin de bulunduğu birçok âlimi
sarayında himâye etmesi, birçok vakıf müesseseleri ve câmiler yaptırması
25
, muasırı emirlere olan üstünlüğünü ortaya koymaktadır. Çok mü-
teassıb bir sünnî olması, kadınların sokakta yalnız gezmelerini ve şarap
içmeği yasak etmesi, muhakkak ki Nizâri 'nin fikirleriyle bağdaşamaz -
dı. Meselâ, mezkûr emirin devrinde inşâ edilen ve Nizâri tarafından
tarih düşürülen birkaç saray ve kalenin
26
ikmâli dolayısiyle inşad ettiği
kasideleri Fahr al-Din'in babası, Herat civarında Haysar kalesinde
ikamet etmekte olan II. Şams al-Din'e ithaf etmiştir ki, mezkûr emir,
hicrî 705't e aynı kalede vefat etmiştir 2 7
. Böyle bir şâir, şiir dostu ve
şâir hâmisinin ümid edildiği şekilde şâirimize itibar ve iltifat etmemesi
üzerinde, Nizâri'nin fikir ve görüşleri yönünden, ehemmiyetle durulması
gerekir. Mevzû ile fazla alâkalı olmamakla beraber, bir hususu
açıklamada fayda vardır : Kart hanedanından bahseden tarihî ve edebî
eserlerde ve bilhassa bu hanedanın mufassal tarihini yazmış olan
Sayfi al-Haravi ve Zamci'de Fahr al-Din'den başka Şams al-Din adında
bir Kart emirinin şairliği hakkında bir kayda tesadüf edilmez. Bununla
beraber
cAbd al- cAziz al-Kâşi, Ravzat al-nâzir va nuzhat al-hatir
adlı eserinde Şams al-Din Kart'ten iki beyit rivâyet etmektedir
28
. Bu-
21 Külliyât, 15b , 20b , 8» .
25
Sayfi al-Haravi, Târih-nâma-i Harât, s- 439-441; Zamci , Ravzât al-cannât,
vr. 102 v.d.
26 Külliyât, 16b, 18«. 18b .
27 Târi h-nâma-i Harât, s. 457 v.d. ; B. Spuler, İran Moğolları, s. 178.
«54 ORHAN BİLGİN
radan istidlal yoluyla o devirde Kart emirlerinin umumiyet itibâriyle
Şams al-Dln olarak tesmiye edildiklerini ve dolayısiyle Nizâri'nin de
bu umumî teâmüle uyduğu neticesine varılabilirse de bunu delil olarak
kabul etmek imkânsızdır.
Bütün hayatı boyunca dünya metâı peşinde koşması, Kâsim-i Anvâr
gibi tasavvufî ruh ve mizacdan mahrum olması, dâima hayatından
şikâyet etmesini ve her fırsatta yeni bir memduh aramasını gerektiriyordu.
Bulgay Hatun'un
29
ordugâhı ziyareti
30
, hizmetine girmesi şüpheli
olmakla beraber, müzâharet ve teveccühünü istediği Olcaytu Han'a ,
belki şiîliğini kabul ettiği için, " Senin varlığın ve gayretinle din ayakta
duruyor 3 1 " , "Senin devletin ebediyen yaşasın
32 " şeklinde kasideler
takdim etmesi bu gayretinin tezâhürüdür. Burada şunu belirtmeden ge-
çemiyeceğiz: G. Baradin, mezkûr makalesinde Nizâri'nin Moğol ve Türklerden
nefret ettiğini ileri sürmektedir. Müellifin, şâirimizin, İran'da İsmâîlî'lerin
kökünü kazımaları dolayısiyle Moğollardan nefret etmiş olmasını
iddia etmesi, yeterli delil göstermemesine rağmen , kabul edilebilir.
Bununla beraber, şâirin, Moğol han ve ileri gelenlerine takdim ve
ithaf ettiği kasideler iddia sahibinin fikirlerini nakzeder gibidir. Kaldı ki
şâirin külliyatında Türklere nefretini belirten hiçbir kayda rastlanmaz.
Hicri 710 yılında Olcaytu'nun emriyle emir Yasavul'la birlikte Herat'a
gelen vezir
cAlâ:ı
al-Din Hindu'ya takdim ettiği kasidesinde
33
adı geçen vezirin muâvenetini taleb etmesi, Herat emiri Giyâş al-Din
Kart'in ihsanına mazhar olmadığını gösterir. Zira,
cAlâ 5
al-Din Hindu'-
nun melik Giyâş al-Din'e derunî düşmanlığı olduğu rivâyet edilir. Herhalde
Nizâri'nin son memduhu Macd al-Din Nacib Ahmad adlı vezirdir.
Şâirimizin devrinde bu isimde bir vezirin mevcudiyeti, kime ve
hangi hanedana hizmet ettiği hususunda tarihî bir kayda tesadüf edilemedi.
Sadece, Sayfi al-Haravi, Kart emiri Giyâş al-Din'in hicrî 720 de
Herat civarında Hvâca Macd'in ikamet ettiği Havâf kalesi de dahil bâzı
kaleleri fethettiğini, bu kalelerden bir kısmını Havca Macd'in uzun zaman
elinde tuttuğunu yazmaktadır 3 4
. Diğer taraftan Nizâri, mezkûr vezir
tarafından yaptırılan sarayın ikmâline hicrî 719 tarihini düşürmüş
28 A. Ateş, İstanbul Kütüphanelerinde Farsça manzum eserler, I, 215.
29 Herhalde Gâzân'ın hicrî 685 'te ölen zevcesi Bulgay Hatun olmalıdır, bk. Ra-
şld al-Din Fail Allah, Câmic
al-tavârîh, Tahran, 1338, II, 812.
30 Külliyât, 32b
.
sı Külliyât, 29% 29".
32 Külliyât, 27b
, 28".
33 Külliyât, 21 22a
.
34 Târih-nâma-i Harât, s. 154 v.d.
NİZARÎ, HAYATI VE ESERLERİ 55
ve bu kasidesini kendisine sunmuştur
35
. Hv
âca Macd'e başka birkaç
kaside daha sunmuştur ki, hepsinde memduhunu vezir olarak medheder.
Hicrî 720'de Havâf kalesini fethederek sahibi Hv
âca Macd'i esir
alan ve Herat'a götüren Giyaş al-Din Kart'in daha sonra bu kimseyi vezir
olarak hizmetine almış olması ihtimali düşünülebilirse de, bu hususta
birjkayda tesadüf edilmez. Nizâri'nin, ömrünün son yıllarında (714-719 seneleri
olsa gerek ) inzivaya çekildiğini ve zirâatle uğraştığını ifade etmesine
rağmen, ölümünden çok kısa bir zaman önce yeni bir memduh
araması ve ona, yâni Macd'e " mühim vazife sahibi dostların lûtfuna
mazhar olduysam da, çok kötü bir devirde yaşadım... "
30
. şeklinde şikâ-
yette bulunması, inâyet ve yardımını istemesi, onun, kabına sığmayan,
tatmin olmayan isyankâr ruh ve mizâcının delilidir.
Görüldüğü gibi, çok renkli, karışık ve maceralı bir hayat süren şâirin
evliliğinden üç erkek çocuğu olmuştur: Nuşrat, Şahinşâh ve Muhammed.
Yalnız meşhur seyahati esnasında bekâr olması gerekir. Zira :
j j 31
f j ¿IjT -¿jj 31
f L 31 u j j tS'y j jr*
diyerek
37
yalnızlığını dile getirmektedir. Memduhlarının gazabına'uğra -
ması yüzünden sık sık seyahate çıkma mecburiyetini duyan Nizâri'nin,
bu münâsebetle meşhur şâir, hakim Sac
di ile görüşmüş olması muhtemeldir.
Ayati'ye göre Nizâri bizzat bu ziyaret için Şırâz'a gelmiştir;
fakat bu rivâyet zayıftır. Sac
di'nin de Nizâri ile görüşmek için Kuhistan'a
gittiği (Ayati'y e göre iki defa ) rivâyet edilirse de , eserlerinde
bununla ilgili bir kayda rastlanamadı. Nihayet zirâatle uğraşmak üzere
bir nevi inzivaya çekilen şâir, hicrî 720'de Kuhistan'da vefat etmiştir.
Nizâri'nin edebî ve dinî yönünü incelerken, onun karakteri yanında
yaşadığı devrin siyasî ve içtimaî hayatını gözönüne almak icabeder.
Moğol istilâsının bütün şiddet ve dehşetiyle devam ettiği, zulüm ve kı-
tâlin müslüman milletlerin bütün maddî ve manevî kuvvetlerini perişan
ettiği bir devirde yaşayan şâirin eserlerinde, elbette bu feci istilânın
tesiri fazla olmalıdır. Dâima nefsî ve dünyevî arzular peşinde koştuğu
anlaşılan, aynı zulüm ve kıtâli gören büyük mutasavvıf şâir Mevlânâ'
nın sahib olduğu tasavvufî ruh ve gönülden mahrum bulunan Nizâri'nin,
etrafında olup bitenlere bîgâne kalması mümkün değildi. Bu sebepledir ki,
bilhassa gazellerinde, muâsırlarının ve daha önceki şâirlerin hilâfına,
ictimâî hadiseleri dile getirmiştir. Kanâatimizce o, gazel tarzından bu
hususta en iyi şekilde istifâde edenlerden biridir.
35 Külliyat, 38».
36 Külliyat, 36».
37 Külliyât, 186b
.
«56 ORHAN BİLGİN
Şiirleri ilk bakışta hernekadar sâde ve basit gözükürse de aslında
geniş bir tahayyül ve kültürün neticesidir. Bu sebeple bunlar, ilk bakışta
görüldükleri kada r basit ve kolay değildir. Onun şiirleri, üzerinde
düşündükçe mânâ kazanır. Bu keyfiyet bilhassa gazellerinde bâriz bir
şekilde göze çarpmaktadır. Şâir, san'atı veya akîdesi için ehemmiyet
verdiği bir kelimeyi veya terkibi seçer ve onu nazmına o kada r ustaca
yerleştirir ki, ilk bakışta bunu anlamak imkânsız gibidir. Arapç a terkib
ve kelimeler yanında bâzan Türkçe ve Moğolca siyasî ve iktisadî
ıstılahlar da kullanmaktadır. Bu tarzda Türkç e ve Moğolca ıstılahları
kullanması, hususile mesnevilerinde, zihaf ve imâle gibi vezin aksaklıklarına
sebeb olmaktadır. Tün mahallî şivesiyle de birkaç beyit söylemiştir
38
.
Nizâri edebî kudretini şüphesiz gazellerinde göstermiştir. Memduhu
olan emir ve pâdişâhların saraylarında gazellerinin bestelenerek zevk
ve iştiyakla okunduğunu iftiharla söyler 3 9 :
aS-L, jlj l i ^LL*J / »j (3 j ji y Jbj^r o ^ j i£j j ıSU^ jl
• 1
Bu bakımdan İran Edebiyatının meşhur gazel üstadı Hâfiz-ı Şirâzi'ye
müessir olduğu söylenmekte ise de , bilhassa Kasim-i Anvâr ve Şah
Ni cmat Allâh-i Vali'ye bu vâdide önderlik etmiştir. Ruh, mizaç ve dinî
akideleri icabı Nizâri'nin kasideleri gazellerine nisbetle çok sun'ıdir;
bunlar hiçbir zaman kendinden önceki
cUnşuri, Farruhi, Hâkani, Anvari
gibi büyük kaside üstadlarının eserleriyle kıyas edilemez. Nizâri,
edebî kudretini gazellerinin yanında kıt'a, terkib-i bend , tercî-i bend
ve rubâîlerinde göstermiştir. Fikren olduğu gibi, rubâî nevinde de
Hayyâm'ın tesirinde kalmış olması kuvvetle muhtemeldir
40
.
Kemiyet itibâriyle eserlerinin yarıdan çoğunu teşkil eden mesnevilerinde
(sadec e
cAzhar u Muzhir onbin beyitten fazla )
cAttâr, Mevlânâ
ve Nizami'ninkilerde olduğu gibi tatlılık ve selâset yoktur. Halbuki,
bilhassa Sanâ'i,
cAttâr, Mevlânâ ve Nizâmi'ye olan hayranlığını ve
onlara benzeme arzusunu eserinde izhar etmektedir
41
. Mesnevilerinden
bilhassa Dastür-näma nin daha sonraları büyük bir rağbet gördüğü söylenir
42
. Nitekim nüshalarının, diğer eserlerine nisbetle daha fazla ve
yaygın olması bu rağbetin delili sayılabilir- Bâzı lügat kitaplarına göre,
eski İran hükümdarları hakkında mesnevî şeklinde manzum bir tarih
38 Külliyât, 89a
, 147», 296b
.
39 Külliyât, 31".
« Mal. bk. Külliyât, 322% 86a
-
b
.
il Külliyât, 84b
- 85b
, 171b
.
4 2
Davlatşâh, Tazkira, nşr. E. G. Browne, Leiden, 1901, s. 231 v.d.
NİZARÎ, HAYATI VE ESERLERİ 57
yazdığı da rivâyet ediliyorsa da
43
, külliyatında böyle bir manzum tarih
mevcut değildir. Şiirlerinde zirâat ve zirâatla uğraşanlara ayrı bir alâ-
ka ve sempati göstermektedir
44
. Zamanına kada r hiçbir şâirde rastlanmayan
bu hususiyetiyle Nizâri, kendinden az sonra gelen meşhur şâir
İbn Yamin üzerinde mühim tesir icra etmiş olmalıdır.
Eski kaynakların çoğu ve Nizari'den bahseden ilim adamlarının hemen
hepsi, şâirin îsmâiliye mezhebine mensubiyetini kabul etmektedirler.
Ayati ve Nizâri hakkında yazdığı, ilmî hiçbir değeri olmıyan risâlesinde
Âkây-i Âkâ Şayh Murtazâ Muctahidzâda
46
, şâirin Ismâilî olamayacağını
, İsnâ-aşara şiılerinden olması gerektiğini iddia ederek külliyatından
delil göstermiye çalışır. Nizâri'nin Ahi al-Bayt'e gösterdiği hürmet,
sevgi ve yakınlık külliyatının birçok yerinde göze çarpmaktadır.
Meselâ, Dastür-nâma'nin münâcât kısmında :
J S j J-9 j I j j a^ıCİ jÇ j £ J I 3I ^ j jlia- fjj i
ve diğer bir yerinde (vr. 328a):
cjJI Ja>I L»3jl j
der. Ayrıca, eserlerinde bu hususta imâ ve ifâdeler de vardır
40
. Bunların
en mühimmi şu kayıt olmalıdır
47
:
çjJ* O^l ^ J ¿ j * Jp - ji ^- J £ ç, O * M-) -il» [»jf
O-al«' > ^ OA.J1 lS_) J £
Yukarda işaret edildiği gibi, şâirin hocalarının hepsinin sünnî olmasına
rağmen onun üzerinde babasının tesiri daha fazladır. Bundan, babasının
mutaassıp bir şîî olduğu anlaşılmaktadır. Babasının kendisine olan fikrî
tesirini açıkça ifade eden şâir, eserlerinde sık sık Bâtınîlerin dillerine
vird edindikleri dâc
i, kâ^im, batini, âzâdagân , mardân-i Hakk , ihvân-i
safa v.s. gibi tâbir ve ıstılahları kullanması; şarap ve içki içmede hiç
bir mahzur olmadığını ifâde etmesi ve bilhassa Kur ân ın âhirete mü-
teallik âyetlerini te'vil etmesi, cennet ve cehennemin mevcudiyetine
inanmaması, bâtınîliği hakkındaki bütün şüpheleri ortadan kaldırmaktadır.

M M. H. Âyatî, mezkûr eser, a. 198-208.
44 Kaili yat, 396».
46 Kitâb-i nasîm-i bahâri dar ahvâl-i Hakim Nizâri, Maşhad, 1344.
4
» Külliyât, 11 18», 179
» Külliyât, 179b
.
«58 ORHAN BİLGİN
Bu izahattan sonra bir iki hususu belirtmek, şâirin şahsiyetini tanımak
bakımından faydalıdır. Şöyle ki, daha önce Nizâri'nin meşhur vezir
Cuvayni ile birlikte ve çok samimî bir tarzda seyahat ettiği söylenilmişti.
Cuvayni gibi şâir, âlim, koyu sünnî ve bâtınî düşmanı bir
vezirin, bâtınî olduğu iddiâ edilen bir şâiri himaye etmesi ve onunla
uzun bir seyahate çıkması nasıl mümkün olur? Bu fikir ve inanışa sâ-
hip bir şâirin, sünnî olduklarını bildiğimiz Kart emirlerinin
48
sarayına
intisâbı, onların lütuf ve ihsanına mazhar olması ne şekilde izah edilebilir?
Görüldüğü gibi şâirin fikrî cephesi tetkik ve mütalea edildi-
ğinde birbirleriyle bağdaşma imkânı olmıyan din ve mezhep ayrılıklarına
bağlı hususlar ortaya çıkmaktadır. Kanâatimizce, Nizâri samimiyetle
bu fikirlerin hiç birine inanmış değildi. Serbestçe düşünen ve
düşündüğünü rahatç a yazan, dinî kayıtlardan azâde ve hür fikirli idi;
faka t dinî ve manevî bütünlüğe sahip olmaması yüzünden ruhî ızdıraplar
içinde kıvranan bir şâirdi.
Nizâri'nin Külliyat''inin en geniş nüshası Leningrat Devlet Kütüphanesinde
bulunmaktadır. Bu eserin çok eksik bir nüshası ise Çorum
Genel Kütüphanesi'nde 1955 numarada kayıtlıdır 4 9
. Bu nüshada «J^»-! j^ J
başlığını taşıyan mesnevi, şâirin Safar-nama adlı meşhur mesnevîsidir.
Bu nüsha şâirin Azhar u Muzhir adlı uzun mesnevisinin dışındaki mesnevilerini
ihtiva etmekle beraber, gazel, kaside, kıt'a, tercî-i bend, terkib-i
bend ve rubâîlerinin çok az bir kısmım içine almaktadır. Külliyât'
inin en geniş nüshasındaki beyit sayısı yirmi bini geçmektedir. Eserlerinin
muhteviyâtı hakkında bk. : W. Ivanow, A Guide to Ismaili Literature,
London, 1933, s. 105-106; aynı mlf., Ismaili Literature, A Bibliographical
Survey, Tahran, 1963, s. 137-138; Jan Rypka , History of
Iranian Literature, Dordrecht-Holland, 1968, s. 255-256; The Cambridge
History of Iran, V., The Saljuq and Mongol Periods, nşr. J. A. Boyle.
Cambridge , 1968, s. 604-605
60
.
islâm Ansiklopedisi, md. Kart.
49
Bk. A. Ateş, Istanbul Kütüphanelerinde Farsça manzum eserler , I, 229-232.
Makale içerisinde zikredilenlerden başka şu eserlerde de Nizâri hakkında bilgi
vardır: Lutf
cAli Beg Azar, Tazkira-i ataş-kada, I — III, Tahran; Az Sac
di tâ Câmi,
trc.,
cAli Aşgar Hikmat, Tahran, 1335; Târih-i Sistân, nşr. Malik al-Şuc
arS' Bahar,
Tahran, 1314 ; aynı mlf. , Sabk şinâsi yâ târih-i _tatavvur-i naşr-i fârisi , I - III, Tahran,
ts;
cAbd AllSh-i Râzi, Târih-i mafaşşal-i Iran, Tahran, 1335;
cAta Malik Juvaini,
The History of the W old-conqueror, trc. John Andrew Boyle, I - II, Manchester University
Press, 1958 ; B. Lewis, The Origins of Ismailism, Cambridge , 1940 ; aynı mlf. , The
Assassins, London, 1967; Marchall G. S. Hodgson, The Order of Assassins, 1955.

Konular