Ahmed-i Şamlû ve Şi’r-i Sepîd (1304-1379 hş./1925-2000)

İ.Ü. Şarkiyat Mecmuası Sayı 20 (2012-1) 115-143 115
Ahmed-i Şamlû ve Şi’r-i Sepîd
(1304-1379 hş./1925-2000)
Nimet Yıldırım*
Özet: Ahmed-i Şamlû, çağdaş İran edebiyatının en büyük şairlerinden
biri olarak bilinmektedir. Gerçekte bir halk şairi olan Şamlû bütün hayatı
boyunca halkının özgürlüğü için, halkının olumsuzluklar karşısında direnişini
övgüyle dile getirmek için elinden geleni yapmış ve şiirlerini de bu konularla
ilgili olarak kaleme almıştır.
Çağdaş İran şairleri arasında sadece Nimâ’nın bir tarz sahibi ve ekol öncüsü
olduğuna inanan Şamlû, diğer şairleri onun ya da daha önceki dönemlerde
yaşamış şairlerin takipçisi olarak kabul etmektedir. Ona göre şiir, tamamıyla
sanatçının duyguları ve iç dünyasında oluşturduğu düşüncelerinden dizelerine
yansımasıdır.
Ahmed-i Şamlû, roman, hikaye ve tiyatro dallarında da eserler vermiş,
klasik metinlerin tashihiyle de uğraşmış, çocuklar için yabancı dillerden
hikaye çevirileri yapmış, çeşitli konularda araştırmalarda bulunmuş, değişik
konularda makaleler kaleme almıştır.
“Şi’r-i sepîd” tarzının öncüsü ve sosyal içerikli çağdaş şiirin güçlü kalemlerinden
biri olarak şiiri halkın hizmetinde halk için bir araç gibi gören Ahmed-i
Şamlû, kendisi de halkını çok seven bir kişiliğe sahiptir.
Nîma’dan sonra modern Fars şiirinin en iyi örneklerini veren şairler arasında
yer alan Şamlû, aynı zamanda şairce düşünce dünyasını önemli ölçüde
etkilemiş kişiliklerden biridir de. Şiirsel özelliklerini bir tarafa bırakmadan,
insanın zulüm, karanlık ve baskıcı yönetimler karşısında ayakta duruşunu,
tavırlarını karşı koyuşunu da simgelemektedir. Kendisinin ortaya koyduğu ve
geliştirdiği Şi’r-i Sepîd ekolünde oluşturduğu ve doruğa çıkardığı kelimeler
dünyasında gerçek yaşamanı sürdürdüğü evini inşa etmiştir.
Anahtar kelimeler: Ahmed-i Şamlû, Şi’r-i Sepîd, Şi’r-i Azâd, Ketâb-i
Kûçe
* Prof. Dr., Atatürk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Doğu dilleri ve Edebiyatları bölümü Fars dili ve
Edebiyatı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. (yildirim2002@hotmail.com; web: nimetyildirim.com; nyildirim.
wordpress.com).
116 AHMED-İ ŞAMLÛ VE Şİ’R-İ SEPÎD
Ahmad E Shamlu And Blank Verse
Abstract: Ahmad Shamlu was a poet, writer, and journalist. Shamlu is
arguably the most influential poet of modern Iran. His poetry was initially
very much influenced by and was in the tradition of Nima Youshij. Shamlu’s
poetry is complex, yet his imagery which contributes significantly to the
intensity of his poems, is simple. As the base, he uses the traditional imagery
familiar to his Iranian audience through the works of Persian masters like
Hafiz and Omar Khayyam.
Nimā’s style of poetry gained fame as the “She’r-e Āzād” (free style
poetry) style and his followers gradually brought in innovations in some
unfamiliar areas of Persian poetry. For instance, the “She’r-e Sepid” (White
Poetry) is a form of contemporary poetry whose rhythm and meter are not
of a prosodic nature while its rhymes are random. The most famous poet of
this style is Ahmad Shāmlu.
The “She’r-e Mauj-e Nau” (New Wave Poetry), which is a style of poetry
without meter, is considered to fall into the category of contemporary poetry.
The difference between this style of poetry and prose-writing is in the mode
of expression and poetic imagery and the “Mauj-e Nau” style of poetry is
intermingled with intricacy and ambiguity.
Shamlu has translated extensively from French to Persian and his own
works are also translated into a number of languages. He has also written
a number of plays, edited the works of major classical Persian poets, especially
Hafiz. His thirteen-volume Ketab-e Koucheh (The Book of Alley)
is a major contribution in understanding the Iranian folklore beliefs and
language. He also writes fiction and Screenplays, contributing to children’s
literature, and journalism.
Keywords: Ahmad Shamlu, She’r-e Sepid, She’r-e Āzād, Ketab-e Koucheh
Nimet YILDIRIM / Şarkiyat Mecmuası Sayı 20 (2012-1) 115-143 117
I. Hayatı ve Şiiri
21 Azer 1304 hş./12 Aralık 1925 tarihinde Tahran’da dünyaya gelen Ahmed-i
Şamlû, bir subay olan babasının görevi nedeniyle çocukluk dönemini başta Zahidan
ve Meşhed olmak üzere kuzeydoğu ve güneydoğu İran’da geçirdi. Orta öğrenimini
programlı bir şekilde yürütemeyen Şamlû liseyi Tahran’da tamamladı. 1
1331/1952’den itibaren iki yıl Macaristan elçiliği kültür müşavirliği görevinde
bulundu. 1333/1954 yılında siyasî tutuklu olarak on dört ay hapis yattı. Daha
sonra sinemaya yönelen Şamlû, Sistan ve Beluçistan belgesellerini hazırladı,
çeşitli senaryolar yazdı. 1351/1972 yılında tedavi amacıyla Almanya’ya oradan
Amerika’ya gitti. 1356/1977’de siyasi nedenlerle bir yıl Amerika’da ikamet etti.
Ardından İran’a döndü. 1367/1988’de İkinci Uluslararası Edebiyat Kongresinin
davetiyle Almanya’ya gitti. Değişik Avrupa ülkelerinde kültürel ve edebî faaliyetlerin
ardından İran’a döndü. 1369/1990’da Amerika’da çeşitli edebî etkinliklere
katılan Şamlû, Berkeley Üniversitesinde çağdaş İran edebiyatı dersleri vermek
üzere misafir öğretim üyesi olarak bir dönem görev yaptı. Orada Human Rights
Watch’ın “Free Expression” ödülünü aldı. 1370/1991’de İran’a döndü.
1373/1994 yılında, İsveç’teki İranlıların davetiyle İsveç’e giden Şamlû adına
1374/1994’te 21-22 Ekim’de Kanada Toronto Üniversitesi’nde bir kongre dü-
zenlendi. Daha sonra İran’a dönen şairin hastalığının ilerlemesiyle Tahran’da sağ
bacağı dizinden kesildi. 2000 yılında 75 yaşında Tahran’da vefat etti.
Asıl ilgi alanı şairlik ve yazarlıktı. 1319 hş./1940 yılından itibaren şiirlerini
çeşitli yayın organlarında yayınlanmaya başladı. Ahmed-i Şamlû, çağdaş Fars şiirinin
önemli şairlerinden biri, “Şi’r-i sepîd: Serbest Şiir” diye bilinen aynı zamanda
“Şi’r-i Şamlûyî” adı da verilen tarzın öncüsü ve sosyal içerikli çağdaş şiirin güçlü
kalemlerindendir. Bu şiir türünde şair, aruz musikisini bir tarafa bırakmakta, kelimelerin
musikisini kullanmaktadır. Şamlû, gençlik döneminin heyecanlı yıllarında
sosyal konulara ağırlık veren bir halk şairi olarak öne çıkmış, özellikle eserlerinden
bir kaçını adadığı son eşi Aydâ aşk konulu şiirlerinin ilham kaynağı olmuştur.

1 Muhammedî, Hasan Alî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, Tahran 1375 hş., s. 538; Burkaî, Seyyid Muhammed Bâkır,
Sohenverân-i Nâmî-yi Mu‘âsır, Tahran 1373 hş., I, 472; Novrûzî, Cihânbehş, Edebiyyât-i Mu‘âsir, Tahran 1375
hş., s. 311; Pornâmdâriyân, Takî, Sefer Der Mih, Tahran 1374 hş., s. 66; Ya‘kûbşâhî, Niyâz, Âşıkânehâ, Tahran
1373 hş., s. 78.
118 AHMED-İ ŞAMLÛ VE Şİ’R-İ SEPÎD
Aşıkça
Seviyorum seni diyen,
Üzüntüye boğulmuş
Sesini kaybetmiş bir şarkıcıdır.
Keşke dili aşkın olsaydı.
Binlerce mutlu kakül,
Gözlerindedir senin.
Binlerce suskun kanarya,
Boğazımda benim.
Keşke dili olsaydı aşkın.
Seviyorum seni diyen,
Mehtabını arayan gönlüdür
Gam yüklü bir gecenin.
Keşke dili olsaydı aşkın.
Gülümseyen binlerce güneş,
Salınıp yürümenle ışıldar senin.
Binlerce ağlayan yıldız,
Arzularımda benim.
Keşke dili olsaydı aşkın.2
1320 hş./1941 yılında müttefik güçlerin İran’a yoğun saldırıları günlerinde
ateşli nasyonalistler arasında yer alan ve Alman Nazilerinin görüşlerine ilgi duyan
Şamlû, müttefiklere karşı mücadelelerini sürdürdü ve yakalanarak hapse atıldı. Bir
yıl kadar hapishanede kalıp 1323 hş./1944 yılında hapisten çıktıktan sonra artık geri
kalan öğrenimini tamamlamak için son kez şansını denemek istedi ve Rızaiyye’de
birtakım özel gayretlerde bulunduysa da başarılı olamadı. Bu son teşebbüsünde de
2 Şamlû, Ahmed, “Âşıkâne”, Terânehâ-yi Kûçek-i ğorbet, www.shamlou.org
Nimet YILDIRIM / Şarkiyat Mecmuası Sayı 20 (2012-1) 115-143 119
başarısız olunca artık kendisini bir bireyi olduğu toplumun içerisine bıraktı. 3
Bundan sonraki hayatının önemli bir bölümü, gazetecilik, yazarlık ve araştırmalarla
geçti. Bütün bu çalışmalarının ürünü olarak da çok sayıda makale, tercüme,
roman, hikaye ve hepsinden daha önemli olarak halk kültürünü yakından
ilgilendiren konularda inceleme ve şiirleri kendisinden sonraki nesillere armağan
olarak kaldı. 1351 hş./1972 yılı Dey ayından itibaren Keyhân gazetesinin Huner
ve Endîşe adlı bölümünde Perşembe günleri yazmaya başladı. Bu yazılarının
içerisinde kendi biyografisiyle ilgili yazıları da bulunmakta, hayatı hakkında en
önemli biyografik bilgilerinin bir kısmı da bizzat şiirlerinde yer almakta, düşünceleri
ve duyguları, dizelerinin arasından süzülüp gelmektedir. O yıllarda Pûlâd
adlı gazetenin başyazarlığının yanı sıra İttilâ’ât-i Mâhâne ve Hûşe adlı dergilerin
editörlüğünü üstlendi. 4
Bir ulusalcı şair olarak çağdaş Fars edebiyatında yerini alan Ahmed-i Şamlû,
İran’daki İngiliz petrol tesislerini millileştiren ve 1951-1953 yılları arasında başbakanlık
görevinde bulunan Muhammed Musaddık (ö. 1967) hükumetinin derinden
bağlı taraftarlarından biriydi. Musaddık’ın işbaşından çekilmesinden sonra altı ay
daha hapiste kaldı. Daha sonra tekrar tutuklandı ve bir yıldan daha fazla süreyle
hapis yattı. Hayatının bu dönemlerinde yazılarını, çevirilerini ve Nimâ tarzındaki şiirlerini
yazmaktan geri durmadı. Özellikle Fransız yazarların eserlerinden Farsça’ya
çeviriler yapan, birtakım eserleri de önemli dünya dillerine çevrilmiş olan, aynı
zamanda birkaç tiyatro da kaleme almış olan Şamlû, Hâfız-i Şirazî ve Mevlana
başta olmak üzere bazı ünlü şairlerin seçme şiirlerini de seslendirmiştir.
Gençlik döneminin heyecanlı yıllarında sosyal konulara ağırlık veren bir halk
şairi olarak öne çıkan, her türlü imkandan yoksun yoğun halk kesimlerinin problemlerini
ve sıkıntılarını yakından gözetleyen, onlarla birlikte feryad ederek bu
sorunları ortadan kaldırmaya çalışan şair, bir süre sonra ümitsizliğe kapılır ve
halktan kaçmaya, gizlenmeye başlar. Bu tedavisi mümkün görünmeyen hastalı-
ğının ilacını en güzel şekilde aşkta bulan şair, siyasi ve sosyal faaliyetlerini bir
tarafa bırakır; sonu belli olmayan siyasi mücadeleler, sosyal konulu şiirler yerine
gönlünü güzellerin zülüflerinin kıvrımlarına kaptırır, kendisini aşkın ve sevginin
kollarına atar. Şamlû’nun şiirleri asıl bu dönemde toparlanarak daha olgun bir
3 Burkaî, Sohenverân-i Nâmî, I, 472; Novrûzî, Edebiyyât-i Mu‘âsir, 311; Pûrnamdariyân, Sefer Der Mih, s.
66.
4 Burkaî, Sohenverân-i Nâmî, I, 472; Novrûzî, Edebiyyât-i Mu‘âsir, 311; Pûrnamdariyân, Sefer Der Mih, s.
66.
120 AHMED-İ ŞAMLÛ VE Şİ’R-İ SEPÎD
yapıya kavuşur. Onun gerçek ilham kaynağı ve öğretmeni bu aşktır. Üç defa evlenmiş
olan Şamlû’nun son eşi Ayda, onun aşk konulu şiirlerinin ilham kaynağı
olmuştur. Eserlerinden bir kaçını şiir ve şairliği seven Ayda’ya adamıştır. Şamlû,
Ayda’nın ve Ayda da Şamlû’nun tutkunudur. 5
Yeni şiir tarzının yaygınlaşmasında, onun çalışmaları, dergi ve gazetelerdeki
faaliyetleri, yeni şiir ve sanata yer ayıran kitaplara katkıları önemli rol oynamış-
tır. Bir süre Sohen-i Nov, Huner-i Nov, Rovzene ile Mecelle-yi İlmî dergilerinin
editörlüğünü yürütmüş, Âheng-i Sobh’un yayınında da katkıda bulunmuştur. 6
Çağdaş İran şairleri arasında sadece Nimâ’nın bir tarz sahibi ve ekol öncüsü
olduğuna inanan Şamlû, diğer şairleri onun ya da daha önceki dönemlerde yaşamış
şairlerin takipçisi olarak kabul etmektedir. Ona göre şiir, tamamıyla sanatçının
duyguları ve iç dünyasında oluşturduğu düşüncelerinden dizelerine yansımasıdır.
Bu şekilde ortaya çıkan sanat eseri de, sanatçının içerisinde yaşadığı toplumun
bizzat değerlerinden çekip alarak, özümseyerek dizelerine aktardığı zaman değer
kazanmaktadır. 7
Şebgîr, Berf, “Şi’r-i Nâtemâm” gibi şiirlerinde klasik tarzın örnekleri hem
kalıp ve hem de şekil açısından göze çarpmakta, Morğ-i Bârân, Sabr-i Telh gibi
şiirlerinde Nimâ tarzının özellikleri ve Dohterhâ-yi Nene Deryâ, Periyâ gibi
isimleri taşıyan şiirlerinde de halk şiiri tarzı öne çıkmaktadır. Bu şiirleri yanında
her türlü vezin kafiye ve ölçüden arı Ayda Der Ayine ve Surûd-i An Kes ki be
Reft adlı şiirlerinde olduğu gibi serbest şiirleri de vardır.8 Ahenghâ-yi Ferâmûş
Şode adlı ilk şiir mecmuasını yayınladığı 1326 hş./1947 yılından Deşne der Dîs
adını taşıyan son şiir kitabına tarihe kadar Şamlû modern Fars edebiyatında hep
gündemde olmuştur. 9
Pehlevî hanedanı döneminde öne çıkan ve taraftar toplayan iki önemli şiir ekolünden
birisinde şiir tarzı klasik dönemlerle karşılaştırıldığında tamamıyla gerçek
anlamda değişime uğramış olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tarzın öncüsü çağdaş
Fars şiirinin babası olarak bilinen Nimâ’dır. Bu tarzda şiir, düşünce, dil ve edebiyat
düzeyinde köklü değişimler geçirdi. Klasik şiirden büsbütün ayrıldı. Bunun yanında
klasik Fars şiirinde yaygın tarzlardan Horasân tarzının izleri, Nimâ, Ahmed-i Şamlû
5 Muhammedî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, s. 538-539; Burkaî, Sohenverân-i Nâmî, I, 473; Novrûzî, Edebiyyât-i
Mu‘âsir, 311; Pûrnamdariyân, Sefer Der Mih, s. 66-67.
6 Novrûzî, Edebiyyât-i Mu‘âsir, 312.
7 Burkaî, Sohenverân-i Nâmî, I, 473.
8 Burkaî, Sohenverân-i Nâmî, I, 473.
9 Novrûzî, Edebiyyât-i Mu‘âsir, 311-312.
Nimet YILDIRIM / Şarkiyat Mecmuası Sayı 20 (2012-1) 115-143 121
ve Mehdî Ehevân-i Sâlis’in şiirlerinde; Irak tarzının izleri, Furûğ-i Ferruhzâd
ve Sohrâb-i Sipehrî; Hint tarzının birtakım özellikleri de yeni şiir dalgasında
görülmektedir. Özetle: Fars şiirinin hiçbir döneminde çeşitli devirleri arasında
farklılığın yeni dönem şiiri ile klasik dönem şiiri arasında olduğu kadar olmadığını
söyleyebiliriz. Teoride bu farklılığın ve değişimin gerçekte düşünce bazında ya da
bakış açılarında olduğu söylense de realitede bu tarzda yazılmış şiirlerin çoğunda
farklılık daha çok kalıplar ve vezinlerde ortaya çıkmaktadır. 10
Ahmed-i Şamlû, çağdaş İran edebiyatının en büyük şairlerinden biri olarak
bilinmektedir. Gerçekte bir halk şairi olan Şamlû bütün hayatı boyunca halkının
özgürlüğü için, halkının olumsuzluklar karşısında direnişini övgüyle dile getirmek
için elinden geleni yapmış ve şiirlerini de bu konularla ilgili olarak kaleme
almıştır.
Şiirlerini “İ. Bamdâd”, “İ. Subh” ya da “Bamdâd” mahlaslarıyla kaleme
alan Ahmed-i Şamlû, roman, hikaye ve tiyatro dallarında da eserler vermiş, klasik
metinlerin tashihiyle de uğraşmış, çocuklar için yabancı dillerden hikaye çevirileri
yapmış, çeşitli konularda araştırmalarda bulunmuş, değişik konularda makaleler
kaleme almıştır. 11
Yazık, Bamdâd
Böylesine bir özlemle
Bıraktı yeşil vadiyi de
Yine geldi şehire. 12
Gerçek anlamıyla modern İran şiiri 1940’lı yıllarda başladı. Nimâ’nın etkisinde
kalan Ferîdûn-i Tevellelî yeni tasvirler ve terkipler yapmak için çaba gösterdi.
Muhammed Alî-yi İslâmî daha çok birbirine bağlı dobeytîler kalıbında şiirler
yazdı. Hûşeng-i İbtihâc ve Feridûn-i Muşirî bazen klasik, bazen de serbest şiirler
yazdılar. 1941-1951 yıllarında egemen olan lirizmden sonra 1951-1961 arasında
aşkın yanı sıra cinsel konular da şiirde ilgi görmeye başladı. İlk şiirlerinde tabiat,
kadın ve aşk üzerinde duran Nâdir-i Nâdirpûr daha sonra toplumsal sorunlara
yöneldi. Mehdî Ahavân-i Sâlis. Horasan tarzı özelliklerinin bir kısmını Nimâ’nın
şiirlerindeki özelliklerle kaynaştırdı. Siyâveş-i Kesrayî, toplumsal düşünce çer10
Pûrnamdariyân, Sefer Der Mih, s. 6.
11 Şemîsâ, Sîrûs, Sebkşinâsî-yi Şi‘r, Tahran 1374 hş., s. 343.
12 Hakimî, İsmaîl, Edebiyyât-i Muâsir-i Îrân, 1373 hş., 125-126.
122 AHMED-İ ŞAMLÛ VE Şİ’R-İ SEPÎD
çevesinde hem aşk şiirleri hem kahramanlık şiirleri söyledi. Furûg-i Ferruhzâd
şiirlerinde ölüm ve yokluk, aşk ve hayata ağırlık verdi. Kadın-erkek eşitsizliği
karşısındaki isyanını şiirlerine yansıttı. Ahmed-i Şamlû, Nimâ’dan sonra şairane
duyarlık üzerinde en çok duran şair oldu. Şamlû, mesnevi ve dörtlük kalıpları-
nı kullandığı şiirlerinin yanı sıra vezinsiz aşk ve kahramanlık şiirleri de yazdı.
Sohrâb-ı Sipehrî, yeni İran şiirinde metafizik duyarlığa dayanan şiirin temsilcisi
olarak ortaya çıktı. 13
Şamlû için telmîh, şiirin içyapısında bulunması gereken önemli unsurlardandır.
Şamlû’nun şiirleri dizelerinde yer verdiği telmîhlerin çeşitliliği ve zenginliğiyle
dikkat çekmekte, farklı ve çeşitli milliyetlerden kişiliklerdeki tiplemeleri içermektedir.
Koknos Der Bârân adlı mecmuasında yer alan “Merg-i Nâsırî” adlı şiiri
baştan sona İsa Peygamber’in çarmıha gerilişi olayını anlatmaktadır. 14
Aşağıdaki dizelerinde Hz. Ali’nin Medîne hurmalıklarındaki bir kuyu hakkındaki
şikayetine işarette bulunmaktadır:
Kalmak
-Evetve
üzüntüsünü
akşamları
ıssız kuyuluklara
ısmarlamak… 15
Genel olarak bir değerlendirme yapıldığında Şamlû’nun şiirlerinde klasik Fars
şiirinin yaygın telmîhleri ender olarak görülür. O da bazı dizelerinde eski İran
destanlarına örneğin İsfendiyâr destanına telmihlerde bulunmuştur. 16
Ahmed-i Şamlû şiirlerinde telmîhi daha çok siyasî ve sosyal duygularını, bu
duygularından kaynaklanan düşüncelerini dile getirmek için kullanmıştır. Bu yüzden
onun şiirlerindeki telmîh sadece telmîh olsun amacıyla değil, arkasında başka
birtakım görünmeyen amaçlar da taşımaktadır ve asıl hedeflenen de budur. 17
13 Şamlû, Ahmed, Âydâ, Dıreht, Hençere ve Hâtire, www.shamlou.org.
14 Kanar, Mehmet, “İran”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 2000, XXII, s. 426-427.
15 Muhammedî, Ferheng-i Telmîhât-i Şi‘r-i Mu‘âsir, Tahran 1372 hş., s. 36.
16 Şamlû, Ahmed, Koknos Der Bârân, www.shamlou.org
17 Muhammedî, Ferheng-i Telmîhât-i Şi‘r-i Mu‘âsir, s. 36-37.
Nimet YILDIRIM / Şarkiyat Mecmuası Sayı 20 (2012-1) 115-143 123
Aydınlık ufuk
Bulacağız biz güvercinlerimizi yeniden bir gün
Ve tutacak güzelliğin elinden sevgi.
Bir gün en küçük şarkı öpücük olacak;
Ve her insan,
Her insan için
Kardeş olacak
Artık insanların kapılarını kilitlemedikleri bir gün,
Karışmıştır kilit efsanelere
Ve gönül
Yeterlidir yaşamak için.
Her sözün anlamının, “sevmek” olduğu bir gün
Son söz için söz peşinde koşmayasın diye.
Her sözün ahenginin “yaşamak” olduğu bir gün
Ben son şiir için kafiye arama sıkıntısına düşmeyeyim diye.
Her dudağın bir “şarkı” olduğu bir gün
En küçük şarkı öpücük olsun diye.
Senin geldiğin, gitmemek üzere geldiğin bir gün
Ve sevginin güzellikle bir olduğu gün.
Güvercinlerimize yeniden yem serptiğimiz bir gün
Ve ben o günü bekliyorum,
Artık
Olmayacağım
O günü. 18
18 Muhammedî, Ferheng-i Telmîhât-i Şi‘r-i Mu‘âsir, s. 37
124 AHMED-İ ŞAMLÛ VE Şİ’R-İ SEPÎD
Şamlû, başarısızlıkları ve mağlubiyetleri mersiyeler yazarak dile getirmiş, zincirleri
kırmak için yaptıkları mücadeleleri, ayakta kalışlarını da en güzel dizelerle
ifade etmeğe çalışmıştır:
Tandırın karşısında ayakta duruyorlar.
Evi aydınlatıyorlar.
Ve ölüyorlar….
Şamlû’ya göre şiir bir süngüdür. Onu düşmanlarla mücadelesinde bir darağacı
olarak kullanmaktadır. Her zaman baskıcı ve despot rejimler karşısında dimdik
ayakta durmuş, asla cellatların kanlı çizmelerini öpmeğe yanaşıp da yüzsuyunu
dökmemiştir. Halkıyla aynı kaderi paylaşmış, onlarla aynı yolda yürümeği tercih
etmiştir. Sadece kendi ülkesi ve halkının problemleriyle değil dünya halklarının
problemleriyle ilgilenmekten har zaman zevk almış, insanlığın ortak problemlerini
haykırmıştır dizelerinde. Dünyanın her köşesinde direnişçilerin başarısızlıkların
durumlarında öylesine can alıcı mersiyeler yazmıştır ki şüphesiz Fars edebiyatında
bunun benzeri az görülür.
“Şi’r-i sepîd” tarzının öncüsü ve sosyal içerikli çağdaş şiirin güçlü kalemlerinden
biri olarak şiiri halkın hizmetinde halk için bir araç gibi gören Ahmed-i Şamlû,
kendisi de halkını çok seven bir kişiliğe sahiptir. Şairliğinin önemli bölümünde
zorluklar, karanlıklar, acılar içerisinde ümitsizliği asla kendisine yaklaştırmaz ve
gelecek aydınlık yarınlarına ümit besler. Karanlığın ortasında aydınlığı ve sabahı
arar. Aydınlığı bekleme çilesi fazla sürmez ve şair karanlıklarla mücadeleye baş-
lar: 19
Gece değil bu taraflar;
Güçsüz burada
çakmaklar fitillerin yanında.
Sokağın hışmı
senin avuçlarında,
Seviyorum seni ben
19 Yakûbşâhî, Âşıkânehâ, s. 87-88.
Nimet YILDIRIM / Şarkiyat Mecmuası Sayı 20 (2012-1) 115-143 125
ve
gece kendi karanlığından
korkmakta… 20
Nîma’dan sonra modern Fars şiirinin en iyi örneklerini veren şairler arasında
yer alan Şamlû, aynı zamanda şairce düşünce dünyasını önemli ölçüde etkilemiş
kişiliklerden biridir de. Şiirsel özelliklerini bir tarafa bırakmadan, insanın zulüm,
karanlık ve baskıcı yönetimler karşısında ayakta duruşunu, tavırlarını karşı koyu-
şunu da simgelemektedir. Kendisinin ortaya koyduğu ve geliştirdiği Şi’r-i Sepîd
ekolünde oluşturduğu ve doruğa çıkardığı kelimeler dünyasında gerçek yaşamanı
sürdürdüğü evini inşa etmiştir. 21
Ahmed-i Şamlû bir devre tagazzül ile sosyal içerikli şiir arasında geçirdiği
tereddüt döneminden sonra Lahzahâ ve Endîşehâ, Ahenhâ ve İhsâs, Koknos
Der Bârân, Mersiyehâ-yi Hâk, Şukuften der Mih, İbrâhîm Der Ateş, Deşne Der
Dîs... gibi eserleriyle sahneye çıkmıştır. Bütün bu eserlerinin değerlendirilmesi
sonucu Şamlû’nun bağımsız bir bakış açısıyla olayları ele aldığı ve duygularını,
düşüncelerini özgür bir tarzda dizelerine aktardığı görülmektedir. Yenilikçi şairler
arasında ve batı taraftarı çevrelerde ve özellikle de okuryazar kesimlerde bu
özelliğiyle önemli bir yer kazandı. 22
Şamlû’nun şiirleri sosyal-felsefî özellikleriyle öne çıkmaktadır. Batı edebiyatından
ve insanî değerlerden aldığı örneklerle aynı zamanda Hıristiyanlık temelli
örneklerle birtakım olaylara işaretlerde bulunmuştur. 23 Şamlû, Nimâ’dan sonra
şairane duyarlık üzerinde en çok duran şairdir. Şamlû, mesnevi ve dörtlük kalıplarını
kullandığı şiirlerinin yanı sıra vezinsiz aşk ve kahramanlık şiirleri de yazmıştır. 24
Yapı ve kalıp açısından ise Şamlû’nun şiiri Nimâ tarzını izleyen şairlerin
hepsinden daha çok nesre yakındır. Klasik kalıplara bağlılık ve her türlü kayıttan
özgür olarak şiir yazmıştır. Bu tarz günümüz İran şiirinde fazla tutulmayan ve
şairlerin pek de önemsemediği bir tarz olarak hemen hemen sadece Şamlû’nin
şiirlerinde göze çarpmaktadır. Dizeleri bazen IV. ve V. yüzyıllarda yaygın olan
nesir tarzına daha yakın, o dönemlerde yapılan Tevrat ve İncil tercümelerinin
tarzını andırmaktadır. 25
20 Şekîbâ, Şi‘r-i Fârsî Ez Âğâz Tâ İmrûz, s. 403.
21 Şekîbâ, Şi‘r-i Fârsî Ez Âğâz Tâ İmrûz, s. 403-404; Şamlû, Ahmed, Hevâ-yi Tâze, www.shamlou.org
22 www.shamlu.com
23 Yahakkî, Çun Sebû-yi Teşne, s. 127.
24 Yahakkî, Çun Sebû-yi Teşne, s. 127.
25 Kanar, “İran”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, XXII, s. 426-427.
126 AHMED-İ ŞAMLÛ VE Şİ’R-İ SEPÎD
II. Şi’r-i Sepîd ve Şamlû
Avrupa edebiyatlarında da bir tarz olarak benimsenmiş olan, Blank Verse adıyla
bilinen, vezni olan ama kafiyesi bulunmayan bu tarz, İran’da Ahmed-i Şamlû öncülüğünde
ortaya çıkmıştır. Ancak biraz Avrupa’daki şeklinden farklı olarak Fars
versiyonunda vezinden de kaçılmaktadır. Bu türde şiir yazanlar ne vezin ve ne de
kafiyeyi göz önünde bulundurmamaktadırlar. Bizzat Şamlû’nun ifadelerine göre
bu tarz şiir vezin ve kafiyeden illa da uzak olmak zorunda değildir. Tem tersine
bu özelliklere ihtiyacı bile vardır. Yine onun ifadesiyle bu tarz şiire bir tür demek
biraz da güçtür.26 Aruz vezninde yazılmayan bu tarz şiirlerde kafiyeler de belirgin
değildir. Bu türde başarılı eser veren şairlerin sayısı çok azdır. 27
Muhammed Rıza Şefîî-yi Kedkenî, Fars şiirini dönemlere ayırırken 1340’lı
yılların başlamasıyla birlikte şiir tarzında önemli yenilikler ve köklü değişimlerin
yaşandığını belirtmektedir. Bir kısmı bir önceki dönemin de önemli şairleri
arasında yer alan, o dönemde daha yeni şiirlerini kaleme almaya başlamış,
gençlik dönemlerindeki bu dönem şairleri arasında: Mehdî Ehevân-i Sâlis (ö.
1369 hş./1990), Ahmed-i Şamlû (ö. 1379 hş./2000), Nâdir-i Nadirpûr (ö. 1379
hş./2000), Ferîdûn-i Muşirî (ö. 1379 hş./2000), Hûşeng-i İbtihâc, Siyâveş-i
Kesrâyî bu dönemin ortalarından kadar çalışmalarını sürdüren Nimâ (ö. 1338
hş./1959), Muhammed-i Zoherî, Hasan-i Honermendî ve şairliğinin ilk dö-
nemi, bu dönemle birlikte başlayan, tecrübe birikimi devresini yaşayan Furûğ-i
Ferruhzâd, Feridûn-i Tevellelî (ö. 1364 hş./1985), Gulçîn-i Geylânî (ö. 1351
hş./1972), Pervîz Nâtil-i Hânlerî (ö. 1369 hş./1990), Nusret-i Rahmanî ve
İsmail-i Şahrudî yer almaktadır. 28
Söz konusu dönemde ileri çıkmış olan şiir ekolleri birkaç temel tarzı geçmez.
Bunlar arasında romantizm, taraftarı şairlerin bir bakıma tamamlayıcısı bir ses
olarak kabul edilir. Bu ekolün öncüsü ise Nimâ’nın Efsâne’sidir. Bu tarz daha sonra
Tevellelî tarafından devam ettirilmiş ve II. Dünya Savaşı sonrasında onun şiiriyle
gelişmiş ve yaygınlaşmıştır. Ancak bu dönemde yükselen ses daha çok Tevellelî,
Gulçîn-i Geylânî ya da Hanlerî’nin değil daha genç romantik şiir yazarları olan
ve ancak Tevellelî’yi örnek alan özgün birtakım yenilikleri de bulunan Nâdirpûr,
adı geçen bu şairlerin yolunu sürdürmüş ve bu tarzı geliştirmiştir. Daha sonraki
dönemlerde bizzat kendisi romantizmin merkezi ve öncüsü olarak sahneye çıkmıştır.
Bu dönemin ortalarında ise Ahmed-i Şamlû’nun sesi daha gür çıkmaya
26 Yahakkî, Çun Sebû-yi Teşne, s. 127-128.
27 Kedkenî, Mûsiki-yi Şi‘r, s. 168.
28 Şemîsâ, Sekşinâsî-yi Şi‘r, s. 346; Muhammedî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, s. 538-539.
Nimet YILDIRIM / Şarkiyat Mecmuası Sayı 20 (2012-1) 115-143 127
başlamıştır: 29 Bu türde şair, aruz musikisini bir tarafa bırakmakta, onun yerini,
yokluğundan oluşan boşluğu doldurmak için kelimelerin musikisini kullanmaktadır.
Bir başka açıdan bakıldığında Nimâ tarzındaki şiirde görülen vezin bu tarzda
görülmemektedir. 30
Bu dönem şiirlerinde sevgili daha belirgin ve daha açık bir şekilde kendisini
göstermektedir. Şairler sadece kuruntu ve hayali varlık taşıyan sevgili formatını bir
tarafa bırakarak artık daha yakından ve somut olarak algılanabilen bir şekilde sevgiliye
ve iki insan arasındaki duygusal ilişkiye yer vermeğe başladılar dizelerinde.
Bu dönem şairlerinden aşk konulu olarak okunan şiirlerde, gerek kadın bir şairin
erkek sevgilisine olan duyguları ve aşk konusundaki hisleri Furûğ-i Ferruhzâd,
gerek kadın sevgilisinden söz eden Ahmed-i Şamlû’nun ifadeleri göz önüne alınacak
olursa bunların dizelerinde yer verdiklerdi sevgili artık klasik şiirdeki gibi hayali
ve soyut bir nesne olmaktan çıkmış ve gerçek olmaya başlamıştır. Aşık ve sevgili
arasındaki ilişkiler olağan, günlük yaşantının parçası olarak görülmektedir. Bir
bakıma günlük hayat olarak dizelere yansımaktadır. Feodal dönemlerin hayali ve
sadece genel anlamda şiirde sözü edilen bireye özgü olmayan sevgilisi artık Fars
şiiri sahnesinden uzaklaşmıştır. Aşk şiiri yeni bir şekle bürünmekte ve farklı bir
içerik kazanmaktadır. Sevgili aşığıyla kafede buluşmakta, sohbet etmekte, derin
dünyalara dalmakta ve gelecek planları kurmaktadır:
her gün selam, soru, cevap ve gülümseme,
her gün geleceğin planı...31
Bu dönem şiirinin temalarından biri de, ümit ve ümitsizlik düşüncesi ve her
birinde yer alan taraflar arasındaki mücadele, bir bakıma ümit ve ümitsizliğin
mücadelesidir. Şairler arasında ayırıcı bir çizgi konulabilir ve şairlerin bir kısmı-
nın dizelerinde ümitsizlik ifadelerine yer verdiği söylenebilir. Bu tarz ifadelere
şiirlerinde yer veren şairlerin bayraktarı Mehdî Ehevân-i Sâlis’tir. Yine şairlerden
önemli bir grubun yaşadıkları dönemdeki birtakım olumsuz etkenler nedeniyle
acı ve ölümsü bir ümitsizlik şiirlerinde egemendir. Sadece birtakım kültürel ya
da sosyal gerekçelerle kendilerini ümitsizliklere kaptırmamış olan şairler çoğunluğun
düştüğü ümitsizlikten kendilerini kurtarmışlardır. Bu nesil şairlerinden
29 Kedkenî, Muhammed Rızâ Şefîî, Mûsiki-yi Şi‘r, Tahran 1358 hş., s. 59.
30 Kedkenî, Muhammed Rızâ Şefîî, Edvâr-i Şi’r-i Fârsî, Tahran 1359 hş., s. 59-60.
31 Muhammedî, Ferheng-i Telmîhât-i Şi‘r-i Mu‘âsir, s. 104.
128 AHMED-İ ŞAMLÛ VE Şİ’R-İ SEPÎD
Mehdî Ehevân-i Sâlis ve Ahmed-i Şamlû gibi öncü şairlerin (Ahmed-i Şamlû,
bu konuda da orta yolu izlemiş çok ümitsizliğe kapılmamıştır) şiirlerinde ümitsizliğe
kapılmayı gösteren ifadelere yer vermelerine rağmen azınlıkta kalan şairler
dizelerinde ümitsizlik belirtilerine yer vermemişlerdir. Bunlar arasında Siyâveş-i
Kesrâyî önde gelenlerden biridir. Şiirlerinde ümit dolu ifadeler çok yoğun olarak
görülmektedir. Özellikle Kesrâyî’nin “Âreş-i Kemânger” adlı şiirinde bu özellik
çok çok güzel bir efsane gibi görülmektedir. 32
Git, git uyanık adam! yoksa eğer kimse,
Gönlü seninle olan o tek nefeste!
Geçti ömrün hep acılarla,
Daha ne kadar şeker arayacaksın bu acı çölde?
Dolaşarak boşuna kaldın çaresiz,
Süsledin tenini yorgunluk abasıyla!
Baştan başa yamalı bir aba,
Astarı nefretten örülmüş bir aba.
Yorgunluktan hep yara hep yara ayaklarım!
Ne bir yol, ne bir canlı, arkadan önden,
Ne zaman var döneyim gittiğim yolu,
Ne talih?
Ne korku, ne ümit ve... geçmişten gelecekten?!
Çöl, çöl dikeni ve... o kadar.
Ne faydası var, sessizliği parçalasam:
“Dostlar; bu çölde yalnız benim”?
Bu mücadele, o dönem edebiyat ve şiir teorisyenleri arasında da az çok gözlemlenmektedir.
Ümitsizlik teorisyenlerine örnek olarak Mehdî Ehevân-i Sâlis’in,
Zimistân’ının önsözündeki sözleri alınabilir. Ona göre ümitsizler bir çoğunluk ve
ümitli olanlar azınlıktır. Bu çatışma ve ikilem hem şairler ve hem de edebiyatçılar
arasında görülmektedir. Her halûklarda bu dönemin önemli şiir temalarından biri,
ümit ile ümitsizlik, hayat ile ölüm arasındaki amansız mücadeledir. 33
32 Kedkenî, Edvâr-i Şi’r-i Fârsî, s. 62-63.
33 Kedkenî, Edvâr-i Şi’r-i Fârsî, s. 63-64.
Nimet YILDIRIM / Şarkiyat Mecmuası Sayı 20 (2012-1) 115-143 129
Yine bu dönem şiiri, çok karmaşık teknik gelişmelerin olağanüstü etkisinde
kalarak sonuçta hem psikolojik deneyimler, sanatkarların bireysel ve özel giri-
şimleriyle önemsenecek kazanımlar elde etmiştir. Değişimin kültürel etkenleri,
yabancı dillerden (Avrupa dilleri ya da doğu dillerinden) yapılan şiir çevirileridir.
Fransız direniş şiirinin izleri ve etkileri de bu dönem şiirinde gözlemlenmektedir.
Fransız direniş şiirinin önde gelen isimlerinden Paul Eluard (ö. 1952) ile Louis
Aragon (ö. 1982), Şamlû’yu yoğun etkilerinde bırakan kişilikler arasında yer alırlar.
Bu etki özellikle de onun aşk konulu şiirlerinde kendisini açıkça göstermektedir.
Şamlû’nun Ayda Der Âyine’si Aragon’un Elsa Der Âyine’si’ni anımsatır. 34
Daha sonraki dönemlerde başta Ahmed-i Şamlû olmak üzere diğer bazı genç
şairlerin de dikkatini çeken ve bir tarz olarak yayılmaya başlayan “şi’r-i sepîd”
veya diğer adıyla “mansur şiir”, bu başlangıçlarla yol almaya ve belli mesafeler kat
ederek gelişme göstermeye başladı. Ancak bu iyi kuruluşuna ve rağbet görmesine
rağmen daha sonraki dönemlerde devam edememiş ve Ahmed-i Şamlû’nun bazı
eserleri dışında Fars edebiyatında taraftar bulamamıştır.35 Vezin ve kafiyeye çok az
yer veren Nimâ tarzının bile genel bir kabul göremediği bir toplumda, tamamıyla
batılı bir tarz olan ve her tür vezin ve ahenkten yoksun olan mensur şiirin başarılı
olmasını beklemek boşunaydı.
Ahmed-i Şamlû’nun Kore savaşından etkilenerek kaleme aldığı, Koreli devrimcileri
överek onları desteklediğini ve Amerikan güçlerinin topraklarına saldırdığı
Kuzey Kore halkıyla bir tür bağlılık ifadesini dile getirerek tanımadığı bir Koreliye
sunduğu Surûd-i Bozorg adlı mensur şiiri de önemlidir.36
Bu dönemin sonlarına doğru Nimâ tarzının takipçileri olarak yeni bir grup daha
ortaya çıktı. Eserlerini çeşitli yayın organlarında yayınlayan bu şairler, Nimâ tarzı
şiiri daha da geliştirdiler. Bu şairler arasında Sohrâb-i Sipehrî, Siyâveş-i Kesrayî
ve İsmail-i Şahrûdî isimleri sayılabilir. Bu şairlerin eserleri o dönemlerde henüz
olgunluk düzeyine ulaşamamış olduklarından pişkinlik ve güçlülük açısından
Nimâ’nın şiirleriyle aynı derecede elbette değillerdi. 37
34 Kedkenî, Edvâr-i Şi’r-i Fârsî, s. 64.
35 Kedkenî, Edvâr-i Şi’r-i Fârsî, s. 68-69.
36 Ya‘kûbşâhî, ‘Aşıkânehâ, s. 86; Yahakkî, Çun Sebû-yi Teşne, s. 112.
37 Yahakkî, Çun Sebû-yi Teşne, s. 112.
130 AHMED-İ ŞAMLÛ VE Şİ’R-İ SEPÎD
III. Eserleri
1. Ahenghâ-yi Ferâmûş Şode (1326 hş.)
2. Ahenhâ vu İhsâs (1327 hş.)
3. 23 (1330 hş.)
4. Kat‘nâme (1330 hş.)
5. Havâ-yi T âze (1336 hş.)
6. Bâğ-i Ayine (1338 hş.)
7. Aydâ der Ayine (1343 hş.)
8. Aydâ, Dıreht, Hancere vu Hâtıre (1344 hş.)
9. Koknos Der Bârân (1345 hş.)
10. Lahzehâ vu hemîşe (1347 hş.)
11. Mersiyyehâ-yi Hâk (1348 hş.)
12. Şukuften Der Meh (1349 hş.)
13. İbrâhîm Der Ateş (1352 hş.)
14. Deşne Der Dîs (1356 hş.)
15. Terânehâ-yi Kûçek-i Ğarb (1359 hş.)
16. Medâyih-i Bî Sıle
17. Der Âstâne
18. Hadîs-i Bî Karârî-yi Mâhân
19. Kitâb-i Kûçe
Ahmed-i Şamlû’nun İslam devrimi öncesine kadar on iki şiir mecmuası yayınlanmıştır.
Aynı zamanda güçlü bir yazar da olan Şamlû’nun özellikle roman
türünde eserleri, makaleleri, daha çok yabancı yazarlardan olmak üzere tercümeleri
ve telif eserleri vardır. 38
Şamlû’nun şiirleri konusunda değerlendirmelerde bulunanlar, çeşitli yönlerden
onun dizelerini eleştirmiş, bazıları bu eleştirilerinin dozunu oldukça artırmıştır.
Şiirlerini ilk eleştiren kendisidir. Ahenghâ-yi Ferâmûş Şode adlı ilk eserini eleş-
tirirken “Gerçekte daha yakıcı ve içten şiirlerle dolu olmalıydı, okuyucu bunda
yeni bir şeyler bulamayacaktır. Bu yürümeye başlayan çocuğun ilk adımlarıdır”
ifadelerini kullanmaktadır. Şamlû’nun eserleri ve tarzı hakkında görüşlerini açıklayanlardan
Abdulalî-yi Destgayb ve Muhammed-i Hukukî, aynı noktalardan ve
38 Yahakkî, Çun Sebû-yi Teşne, s. 113.
Nimet YILDIRIM / Şarkiyat Mecmuası Sayı 20 (2012-1) 115-143 131
aynı kaynaklar üzerinde eleştirilerde bulunmaktadırlar: Tekrarlar, lafzî ve manevî
takidler, zincirleme tamlamalar, sıfatların ard arda kullanılması, cümlelerin uzatılması....gibi
konular. 39
1. Ahenghâ-yi Ferâmûş Şode (1326 hş./1946)
Yeni Nimâ tarzı şiirde 1326 hş./1946 yılında ortaya çıkan eserlerden biri de
Ahmed-i Şamlû’nun Ahenghâ-yi Ferâmûş Şode adlı ilk şiir mecmuasıdır. Ahenghâ-
yi Ferâmûş Şode, Ahmed-i Şamlû’nun klasik şiirlerden tutun Nimâ tarzı şiirlere,
hatta daha sonraları şi’r-i sepîd adıyla bilinen bir tarz olan tamamen vezinsiz,
kafiyesiz bir tarzda kaleme alınmış şiirlere varıncaya kadar yer verdiği şiir mecmuasıdır.
Bu mecmuanın yayınlanmasının Ahmed-i Şamlû’nun şiir hayatında o
kadar önemi yoktur, kendi ifadesi ve önsezisiyle böyle vezinsiz, kafiyesiz şiirlerin
insanların zihinlerinde kalıcı bir yer bulmaları mümkün değildir. Ancak bu tarzın
ilk örneklerinden olması açısından önemlidir. 40
Âhenghâ-yi Ferâmûş Şode de şairin manzum ve mensur şiirleri yer almaktadır.
Eserin önsözünde bizzat kendisi bu mecmuada yer alan cümlelerin yakılması ve
atılması gerektiği söylemektedir.41 Bu eserini şair, ilk hanımı Eşref’e takdim etmiş
ve önsözünde şunları söylemiştir: “Bunlar yürümeğe daha yeni başlamasını öğ-
renen bir çocuğun yürüme çırpınışları ve ilk adımlarıdır. Yürümek isteyen ancak
desteksiz kalkamayan, duvarlardan tutunan, ayakları titreyen, zayıf, adım atmaya
tereddütlü, plansız programsız yürüyen çocuk...” 42
Romantik bir atmosferde yazıldığı anlaşılan bu mecmuadaki şiirler okuyucuyu
da derinden etkileyecek bir tarzda kaleme alınmıştır. İfadelerin keskinliği ve yakı-
cılığı şairin özel hayatındaki sıkıntılarından ve yaşam tarzından kaynaklanmaktadır.
Yine şairin özel hayatı ve içinde bulunduğu toplumun yansımaları açıkça kendini
göstermektedir. Sürekli iç dünyasındaki sıkıntılardan dolayı ah çeken şair, dizelerinin
kelimeleri arasından sızıp akan iniltileri, hayatın çarpıklıkları, sevgilinin
vefasızlıkları, dünyanın gaddarlığı, bizzat yaşadığı sıkıntılar onun dünyasını karartan
etkenler arasında yer almakta, yer yer aşktan ve ölümden de söz etmektedir.
Ancak bu konular onun şiirinde yüzeysel, geçici ve derinliği olmayan bahisler
olarak görünmektedir. 43
39 Muhammedî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, s. 538; Burkaî, Sohenverân-i Nâmî-yi Muâ‘sir-i Îrân, I, 472; Novrûzî,
Edebiyyât-i Mu‘âsir, 314.
40 Novrûzî, Edebiyyât-i Mu‘âsir, 314.
41 Şamlû Ahmed, Âhenghâ-yi Ferâmûş Şode, www.shamlu.com; Yahakkî, Çun Sebû-yi Teşne, s. 112.
42 Pûrnamdariyân, Sefer Der Mih, s. 71.
43 Şamlû Ahmed, Âhenghâ-yi Ferâmûş Şode, www.shamlu.com; Lengrûdî, Târîh-i Tahlîlî-yi Şi‘r-i Nov, I,
358.
132 AHMED-İ ŞAMLÛ VE Şİ’R-İ SEPÎD
Daha sonraki dönemlerinde Ahmed-i Şamlû, bu eserden hiç söz etmemiş,
kendi eserleri arasında da kabul etmemiştir. Kat‘nâme adlı eserinde bu mecmuasıyla
ilgili şunları ifade etmektedir: “Bu şiir (Tâ Şukûfe-yi Sorh-i Yek Pîrâhen)
ile ikinci şiir (Surûd-i Merdî ki Hod râ Koşte est) benim pişmanlıklarım ve ruhi
dünyamın sıkıntılardan direkt etkileşiminden kaynaklanmaktadır. Bunları, çocukça
yanılgılar nedeniyle bir avuç zayıf, romantik, değeri fazla olmayan ve ömrümün
sonuna kadar ağırlıklarını omuzlarımda hissedeceğim Âhenghâ-yi Ferâmûş Şode
adlı şiir kitabımda yayınladım. Bu mahcubiyet daha sonraki eserlerimde Âhenhâ
ve İhsâshâ ile Hevâ-yi Tâze’de yer alan birçok şiirde yansımalarını bulmuştur.
Âhenghâ-yi Ferâmûş Şode, 1326 hş. yılında yayınlanmış ve sonradan baskısı
yenilenmemiştir. ” 44
Âhenghâ-yi Ferâmûş Şode ile şiir dünyasına ayak basmış olan şairin bu eseri bir
taraftan Fransız şairlerin romantik şiirlerini ham bir taklit, bir taraftan da yenilikçi
İranlı şairlerin etkisinde kalarak kaleme almış olduğu dizelerinden oluşmaktadır.
45
Âhenghâ-yi Ferâmûş Şode’nin mensur kısımlarında şairin şu cümleleri olduk-
ça dikkat çekici ifadelere yer vermektedir: “Hayatımda bir tek mutlu günüm bile
yoktur.... şaşkın bir ruh gibi bir gerçekleşmez hayal olan bu isteğimin (mutluluğun)
peşinde hayatın mezarlıklarında dolaşıyordum. Ne yazık ki artık ten lambamda
yanmamı sürdürecek bir damla bile yağ kalmamıştı.”46 Bu eserde egemen atmosfer
hep böylesine karanlık, ümitsizlik doludur. Hep şairin hayata, dünyaya ve içindekilere
bakış açısından kaynaklanan bu ifadeler, dünyanın alçak, değersiz ve zalim
oluşu inancına dayanmaktadır. 47
Şamlû, Âhenghâ-yi Ferâmûş Şode’den sonra bir taraftan Nimâ ve şiir tarzına
ilgi duymaya başlar ve eğilim gösterirken diğer taraftan da özgün düşünce dünyasında
sosyal ve siyasi bakış açıları ve faaliyetleriyle dikkat çeker. Âhenhâ ve
İhsâshâ, onun Nimâ’ye eğiliminin, Kat’nâme de onun şairliğinin bağımsızlığının
göstergesi olarak kabul edilmektedir. 48
44 Pûrnamdariyân, Sefer Der Mih, s. 71-72.
45 Şamlu, Ahmed Kat‘nâme, www.shamlou.org; Muhammedî, Ferheng-i Telmîhât-i Şi‘r-i Mu‘âsir, s. 103-
104.
46 Şekîbâ, Şi‘r-i Fârsî Ez Âğâz Tâ İmrûz, s. 402.
47 Şamlu, Ahmed, Âhenghâ-yi Ferâmûş Şode, www.shamlou.org
48 Pûrnamdariyân, Sefer Der Mih, s. 72.
Nimet YILDIRIM / Şarkiyat Mecmuası Sayı 20 (2012-1) 115-143 133
Şi’r-i Kûçek: Küçük şiir
Bir şiir söyleyeyim sana gel, küçük ve kafiyesiz bir şiir.
Ne şairdir ne de şair yaradılışlı biri bu şiiri söyleyen.
Fakat gönül ateşinin canını yaktığı bir gün aldı bir kalem ve bu birkaç dizeyi
karaladı. Ondan sonra da terk etti bu dünyayı.
Hayır ölmedi. Henüz de hayatta. Yani çarpıyor yine kalbi, yazıyor eliyle kağıtlar
üzerine küçük ve kafiyesiz şiirler. Birbiri içerisinde kaybolan girdaplarda yok
olduğundan arzularının gemisi, kurtulmak için çırpınmıyor artık.
Deli olduğu söyleniyor. Belki de doğru söyleniyor. Ancak arzu ve ümitlerinden
ayrı kaldığı günden beri artık söylenenleri içine almıyor ve incinmiyor. 1322
hş./1943 yılında şovenlik suçuyla hapse atıldığında, orada kızıl ordu askerleri
arasında Moskovalı bir kıza gönül kaptırdı. Aşkı, diğer mahpusların o koğuştan
çıkarılmasına neden oldu. O ikilinin aşkı dillere destan oldu. Öylesine ilerledi ki
aşkları, aşk ateşinden yataklara düştüğü, bazen de davranışlarında delilik belirtileri
var olduğu söyleniyordu.
Artık bilmiyorum doğru mu, söylüyorlardı yoksa yalan hikayeler mi anlatıyorlardı.
Ancak şu kadarı gerçekti ki; Mecnûn bile o heyecanla çöllere düşmemişti...
Ancak günün birinde kızın dilinden ateş alev bir söz çıktı ve zaten yanık gönlünü
küle çevirdi zindandaki şairin. O zaman önce bu küçük şiiri yazdı. Sonra da başka
arzusu olmadığı için terk etti dünyayı.
Yok ... Yok... o ölmedi. Henüz o şekilde yaşamakta, oturup ölümü beklemekte.
Kağıtları çizmekte, mensur şiir yazmakta. Sadece ümidi olmadığı için ölmüş sanmakta
kendisini.
Şuydu o Moskovalı kızın dilinden dökülen ve onu yakıp küle çeviren ateşli
cümleler. Şuydu büyüklüğü ve etkileyiciliği karşısında bu küçük şairi yok eden.
Şuydu yine şairin kendi dilinden:
Dedim: Biliyor musun kız!; büyük ve yok eden aşkın, küçük bedenimi içerisinde
boğdu?
Dedi: Biliyor musun oğlan! Senin küçük ve güçsüz aşkından başka hiçbir şey
büyük ve güçlü gönlümü titretemedi, canımı yakamadı?
Dedim: Gel terk et Moskova’yı, kal benimle İranımızda, iyileşsin gönül yaralarımız
ikimizin de.
O zaman Smolensk kahramanları gibi gururla bakarak, Stalingrad savaşçıla-
134 AHMED-İ ŞAMLÛ VE Şİ’R-İ SEPÎD
rının kükreyişi gibi bir kükreyişle beni korkuturcasına şöyle haykırdı:
Ateş!... yakıncaya kadar senin yeryüzü kokan aşkın gönül hanemi, gökten gelen
vatan aşkı küle çevirdi gönlümü. 49
Derd-i İntizâr: Bekleyiş derdi
Geçti gece yarısı ve gelmedi sevgilim...
Yandı gönlüm bekleyiş ateşiyle, yükseldi göğüs kafesimden dumanı. Doldu
kadehim gözyaşımla, aldı aklımı üzüntü şarabı. Gelmedi ama ince belli sakim,
oturmadı yanıma.
Gelirim dedi... sabah oldu gelmedi!
Gelmedi ve gelmeyecek çünkü yok hiç verip de durduğu söz... Yanmamış o hiç,
ne bilsin yanmayı. Çekmemiş hiç sıkıntı, ne bilsin derdi. Beklememiş hiç o nereden
anlasın bekleyişin acılığını.
Yâd: Hatıra
Burasıydı işte, yarı sarhoş gözden ateşin fırladığı ve gönlüme sıçradığı yer.
Burasıydı işte, son gücümü kullandığım ve konuşabileceğimi sezer sezmez hasta,
yaralı gönlümün derdini anlattığım, kırmızı dudaklarından ilaç istediğim yer.
Burasıydı işte, merhametli bakışlarını bana esirgemediği, elimi sıktığı, ve bilmem
hangi duygularla beni titrettiği yer.
Burasıydı işte, lutfunu da kahrını da gösterdiği, mutluluğa boğduğu ve ağlattığı
yer.
Burasıydı işte söz verdiği ve sözünde durmadığı yer. 50
Dâmen Dâmen eşk: Etek etek gözyaşı
Gündüzümsün? benim ey karanlık gece!
İki kara gözüsün ya da sevgilimin
Uzunluğun siyah zülüfleri gibi
Siyahlığın gönlü gibi sevgilimin
49 Şekîbâ, Şi‘r-i Fârsî Ez Âğâz Tâ İmrûz, s. 402-403.
50 Şamlû Ahmed, Âhenghâ-yi Ferâmûş Şode, www.shamlu.com; Lengrûdî, Târîh-i Tahlîlî-yi Şi‘r-i Nov, I,
358-360.
Nimet YILDIRIM / Şarkiyat Mecmuası Sayı 20 (2012-1) 115-143 135
Kucağına onun hayaliyle nice
Gözyaşı dökmüşüm gözlerimden
Gönül sırrımı söylemişim nice
Uyanık kalmışım seninle birlikte nice
Bilirsin kan döktüğümü gözümden
Habersiz değilsin nasıl olduğumdan
Dimdik bir servi gibiydi boyum
O servi boy eğildi şimdi
Dimdik idim servi gibi bir zamanlar
Dayanılmaz şerhine bu hikayenin
Uçarken arşın pervazlarında
Kırdı aşk kanadımı, düşürdü değerimi
Yıkıldım dayanamam artık, eyvah
Karardı hayatım aşktan karardı
Yandım, yandım, yazık, yazık
Ey şeyh, yoksa günah mıydı aşk? 51
2. Kat’nâme (1330 hş./1951 )
Ahmed-i Şamlû’nun bir diğer şiir mecmuası da 1330 hş./1951 yılında yayınladığı
Kat’nâme’dir. Bu mecmua, “Şukûfehâ-yi Sorh-i Yek Pîrâhen”, “Surûd-i Merdî ki
hodeş râ koşte est”, “Surûd-i Bozorg” ve “Kasîde Berâyi İnsân-i Mâh-i Behmen”
adlarını taşıyan dört uzun şiiri içerirken, aynı zamanda Ahmed-i Şamlû’nun Nimâ
tarzını da geride bırakarak bu yolda kendisine Nimâ ve taraftarı ya da takipçilerinin
o kadar önem vermedikleri yeni bir cadde açma sevdasını gösterir. 52
Kat’nâme için Ferîdûn-i Rehnumâ geniş ve uzun bir önsöz yazmıştır. Kat’nâme,
bir bakıma şairin bir özeleştiri bildirgesi, aynı zamanda geçmişinde bir şekilde
51 Şamlû Ahmed, Âhenghâ-yi Ferâmûş Şode,www.shamlu.com; Lengrûdî, Târîh-i Tahlîlî-yi Şi‘r-i Nov, I, 361.
52 Şamlû Ahmed, Âhenghâ-yi Ferâmûş Şode,www.shamlu.com..
136 AHMED-İ ŞAMLÛ VE Şİ’R-İ SEPÎD
işlemiş olduğu suçlardan dolayı istiğfar ve bağışlanma isteğidir. Gençlik dönemlerindeki
yaşadığı bazı olaylar Hakkında (on dokuz yaşında) Hitler’i savunmasından
dolayı müttefiklerin hapislerinde geçirdiği dönemler hakkında kendisini eleştirmesidir.
Geçmişini eleştiri ve bundan sonra artık her alanda hizmetinde bulunacağı
toplumuna bağlılığını göstermesidir. Bu yüzden şair bu mecmuasındaki ilk şiirini
“Şi’r-i Sefîd-i Ğofrân” adıyla kaleme almıştır. 53
Surûd-i Merdî ki hodeş râ koşte est: İntihar eden adamın şarkısı
Ne suyunu verdim
Ne bir dua okudum
Dayadım boğazına hançeri
Uzun bir can çekişmeden sonra
Öldürdüm onu.
Ona : “düşmanın diliyle
konuşuyorsun” dedim
Ve
Öldürdüm onu...
Franko’yu gösterdim ona
Ve Lorka’nın tabutunu....
Öldürdüm onu
-KendimiUnutulmuş
nağmesinde
Kefenledim onu.
Şimdi bu, benim
Ve siz iş hastaları!
Grevin kızıl zehrini
Ücret ilacınız yerine koyuyorsunuz çaresiz
Şimdi bu, benim…54
53 Yakûbşâhî, ‘Aşıkânehâ, s. 86; Yahakkî, Çun Sebû-yi Teşne, s. 112.
54 Lengrûdî, Târîh-i Tahlîlî-yi Şi‘r-i Nov, I, 472-473.
Nimet YILDIRIM / Şarkiyat Mecmuası Sayı 20 (2012-1) 115-143 137
Bu mecmuanın üçüncü şiiri de, Ahmed-i Şamlû’nun Kore savaşından etkilenerek
kaleme aldığı, Koreli devrimcileri överek onları desteklediğini ve Amerikan
güçlerinin topraklarına saldırdığı Kuzey Kore halkıyla bir tür bağlılık ifadesini
dile getirerek tanımadığı bir Koreliye sunduğu Surûd-i Bozorg: Büyük Şarkı adlı
bir mensur şiirdir. Eserdeki dördüncü şiir de, Kasîde-yi Berâyi İnsân-i Behmen
adıyla 14 Behmen’de, Rızâ Şâh zindanlarında öldürülen Dr. Takî-yi Erranî’nin
ölüm yıldönümü dolayısıyla kaleme almış olduğu kasidedir. 55
3. Hevâ-yi Tâze (1336 hş./1957)
Ahmed-i Şamlû’nun hayatının üçüncü onlu yılının sonlarında kaleme almış
olduğu şiirlerinden oluşan bu kitabı; korkunç bir tufan, kızgın bir sel içerisinde
sinirli isyankar ve kışkırtıcı bir çehre, asi bir toplum, gelenekler… daha da ötesi
şiirin karşısına asi bir çehreyle ortaya çıkmaktadır. Elbette bütün bunlar o dönemlerin
hizipleşmeleri, yoğun hareketliliğinden kaynaklanmaktadır. Her mısra bütün
imkanları kullanarak son hızla kat edilmesi gereken bir caddeye benzemekte,
her mısra, isyan, kızgınlık mücadele ve çatışma dolu. Şamlû bu eseriyle gerçek
kimliği, bağımsız ve özgün tarzı olan bir şair olarak çağdaş Fars şiirindeki yerini
almaktadır. 56
Ahmed-i Şamlû, her ne kadar Hevâ-yi Tâze adlı şiir mecmuasından daha önce
Âhenghâ-yi Ferâmûş Şode, Âhenhâ ve İhsâs ve Kat’nâme adlı eserlerini kaleme
almış olsa da onun en köklü ve en başarılı şiirlerine yer veren eseri, Hevâ-yi
Tâze’dir. Hevâ-yi Tâze, 1336 hş yılında yayınlanmıştır ve şairin on yıllık çalış-
malarının sermayesi ve en güzel kazanımı olarak bilinmektedir. Bu eseriyle şair,
yenilikçi, aydın, çok çalışkan ve araştırmacılığıyla da ortaya çıkmış olmaktadır. O,
bu eseriyle gerçek şiirin onun bakış açısıyla belli ve sınırlı kalıplar, çerçeveler dar
kalıplar içerisinde sıkışıp kalmayan, vezne dayanmayan ama vezinsiz de olmayan
söz olduğunu göstermektedir. Ona göre şiir hiçbir kayıt hiçbir müdahele tanımaz.
Şairin iç dünyası, ilham kaynakları ve duyguları kendisine şiir sözcüklerini aktarmasını
istediğinde bütün sınırlamalardan uzak kalmalıdır. 57
Bu yüzden şairin Hevâ-yi Tâze adlı eserinde bu açıdan çeşitlilik gözlemlenmekte,
şiirlerini çok sayıda kalıpta dizelere aktardığı görülmektedir. Hem mesnevi, hem
55 Şamlû Ahmed, Kat’nâme, www.shamlu.com
56 Yahakkî, Çun Sebû-yi Teşne, s. 112; Lengrûdî, Târîh-i Tahlîlî-yi Şi‘r-i Nov, I, 475-476.
57 Hukûkî, Şi‘r-i Zemân-i Mâ, Ahmed-i Şâmlû, s. 49.
138 AHMED-İ ŞAMLÛ VE Şİ’R-İ SEPÎD
kıta ve hem de serbest Nimâ kalıplarında bazı şiirleri aruz vezinlerinde bazıları
da serbest vezinlerde. “Şi’rî ki Zindegî est” adlı şiirinde kendi açısından şiirin
konusu ve hedefini belirtmekte, şiirin hayatın bizzat kendisinden kaynaklandığını
ifade etmektedir: 58
Süngüsüdür şiir bugün halkın!
Çünkü şairler,
Daldırlar halk ormanının
Gül bahçesinin yasemin ve sümbülü değiller falanların! 59
Herkesin aşkı
Gözyaşı sır,
Gülümseyiş sır,
Aşk sır.
Aşkımın gülümsemesiydi o geceki gözyaşı.
Anlatacağın bir hikaye değilim.
Söyleyeceğin bir şarkı değilim
Duyacağın bir ses değilim
Göreceğin bir şey değilim.
Bileceğin bir şey değilim...
Ortak bir derdim ben,
Çağır beni.
Ağaç ormanla konuşur
Bitkiler toprakla
58 Şekîbâ, Şi‘r-i Fârsî Ez Âğâz Tâ İmrûz, s. 402; Hukûkî, Edebiyyât-i İmrûz-i Îrân, II, 404.
59 Şekîbâ, Şi‘r-i Fârsî Ez Âğâz Tâ İmrûz, s. 402.
Nimet YILDIRIM / Şarkiyat Mecmuası Sayı 20 (2012-1) 115-143 139
Yıldızlar büyük gezegenlerle
Ben seninle konuşurum.
Adını söyle bana.
Elini ver bana.
Sözünü söyle bana.
Kalbini ver bana
Ben anlamışım senin yaralarını
Senin dudaklarınla konuşmuşum bütün dudaklar için
Benim ellerim tanır ellerini sadece.
Aydınlık yalnızlığında seninle ağlamışım.
Dirilerin hatırı için.
Karanlık mezarlıkta seninle birlikte okumuşum,
En güzel şarkıları.
Çünkü bu yılın ölüleri,
En aşık dirilerdi.
Ver ellerini bana
Alışıktır ellerin bana.
Ey geç bulunan, seninle konuşuyorum
Bulutun tufanla konuştuğu gibi
Yağmurun denizle konuştuğu gibi
Kuşun baharla konuştuğu gibi
Ağacın ormanla konuştuğu gibi
Çünkü ben anlamışım senin yaralarını
Çünkü sesim
Alışıktır sesine. 60
60 Şamlû Ahmed, Hevâ-yi Tâze, www.shamlu.com
140 AHMED-İ ŞAMLÛ VE Şİ’R-İ SEPÎD
Aşktan istediklerini zamanla unutup geçenlerin sayısı az değildir. Ancak Şamlû,
aşkta da isteklerini elde etme konusunda son derece ısrarlı olmuştur.
İki gönül gerekir yaşamak için;
Seven bir gönül ve sevilen bir gönül:
Biri benim için, istediğim insan için bir diğeri.
Yanımda hissetmek için insanı,
Kurur bir gün göz denizlerin de.
Bir çeşme istiyorum ben coşkun,
Küçük yıldızlar misali göğüslerin,
Yıldızların ötesinde ben bir insan istiyorum
Beni seçen bir insan,
Benim seçtiğim bir insan,
Ellerime bakan bir insan,
Ellerine baktığım bir insan...
Hep yanımda bir insan,
Bakalım birlikte insanların ellerine diye. 61
3. Bâğ-i Ayine (1338 hş./1959)
1338 hş./1959 yılında yayınlanan Ahmed-i Şamlû’nun Bâğ-i Ayine adlı şiir
mecmuası, şairin henüz ümitlerini kaybetmemiş olduğu gösteren dizelere yer
vermektedir. Ancak tanımadık dostlarının birer birer etrafından yanık yıldızlar
gibi soğuyarak ayrıldıklarını kara toprağa döküldüklerini görünce sessizlik kö-
şesinden çıkıp fanusunu eline alarak halkın arasında olanca gücüyle feryadını
yükseltmektedir: 62
Hey!?
Bakın caddeye camların arkasından
Bu sabah kanıdır, sanki kaldırımda
Böylesine çarpıyor kalbi güneşin
61 Şamlû Ahmed, Hevâ-yi Tâze, www.shamlu.org
62 Şamlu, Ahmed, Hevâ-yi Tâze,www.shamlu.org
Nimet YILDIRIM / Şarkiyat Mecmuası Sayı 20 (2012-1) 115-143 141
Damlalarında yağmurun
Döndüm yoldan ben
Ümit dolu bütün ruhum
Çarpıntı dolu kalbim çatlarcasına
Hey!?
Bu sabah kanıdır, sanki kaldırımda
Böylesine çarpıyor kalbi güneşin
Damlalarında yağmurun
Bakın caddeye camların arkasından!
Görün kaldırımda kanı! 63
Şairin gönlü bazen de sıkıntılardan dolayı ümitsizliğe yenik düşer ve üzüntüyle
birlikte yoğun bir ümitsizlik dalgası alır götürür sisli ufuklara onu:
Ben, yaşlı çam ağaçları gibi öylesine
Karanlıklar içerisindeyim ki;
Sanki uzun zamandır güneş tenimi ve ruhumu aydınlatmamış,
Durmadan koşuyorum üzüntü kulübemin
kapısına… 64
Ancak şair yetenekleriyle yiğitçe bütün bu karanlıkları ve sisleri parçalayıp
üzüntüler ve ümitsizlikleri yerlere sererek karanlıklarla mücadeleye girişir:
Ben kalkıyorum!
Elimde bir kandil, gönlümde bir kandil
Ruhumun paslarını siliyorum.
Senden
sonsuz bir dünya kurmak için
Senin aynanın karşısına bir ayna koyuyorum… 65
63 Şekîbâ, Şi‘r-i Fârsî Ez Âğâz Tâ İmrûz, s. 404.
64 Şekîbâ, Şi‘r-i Fârsî Ez Âğâz Tâ İmrûz, s. 404.
65 Şekîbâ, Şi‘r-i Fârsî Ez Âğâz Tâ İmrûz, s. 405.
142 AHMED-İ ŞAMLÛ VE Şİ’R-İ SEPÎD
4. Ayda der Âyine (1343 hş./1964)
1343 hş./1964 yılında yayınlanan Aydâ der Âyine adlı şiir mecmuasıyla Ahmed-i
Şamlû, insanlara olan aşkının biraz soğumaya yüz tutuğunu, onlara kızgın ve kırgın
olduğunu dizeleriyle ifade etmektedir. Onlara yıllardır beslediği sevgisini azaltmış
başka bir tarafa, sevgilisi Ayda’ya sıkı bir aşkla bağlanmıştır.
Gidelim ey sevgili, ey biricik sevgili!
Tut benim elimi!... 66
Ayda, Şamlû’nun üçüncü hanımıdır. Ahmed-i Şamlû, ondan önce sırasıyla 1947
yılında Eşref-i İslâmiyye, ve 1957 yılında Tusî-yi Hairî adında iki hanımla daha
evlenmiştir. Şamlû’nun 1341 hş./1964 yılında evlenmiş olduğu Ayda’nın gerçek adı,
Rita Atans Serkisiyân’dır. Şamlû, şiirlerinde Ayda adına çok yer vermektedir. Bu
da onun bu hanımına ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Ayda’nın Ahmed-i
Şamlû’nun şiirindeki etkisi o kadar güçlüdür ki, şair her şeyini, bütün varlığını
ondan bilmektedir. Şiir mecmualarından ikisini de onun adına kaleme almıştır.
Ayda Der Âyine (1343 hş.) ve Ayda, Dıreht ve Hençere ve Hâtire (1344 hş.). 67
Hayatımın peri yüzlüsü
Ayda
Bir bağışlama gülümseyişidir… 68
Siyasi kargaşa, huzursuz bir atmosfer ve birtakım olumsuz durumlar gerek-
çesiyle hanımı Ayda ile birlikte Ahmed-i Şamlû İran’dan ayrılarak Amerika’ya
geçmiş, orada Princeton ve New Jersey’de bir süre kaldıktan sonra İngiltere’ye
gitmiş daha sonra 1979 İslam devrimiyle birlikte İran’da yeni bir sayfa açıldığında
Şamlû da ülkesine dönmüş ve Kitâb-i Cum’a adlı yayın organının editörlüğü
görevini üstlenmiştir.
Ahmed-i Şamlû, aşağıdaki şiirinde fizikte önemli bir kuralı dile getiricesine ona
işaret ederek “Aynaların Kanunu” adı altında iki aynanın karşı karşıya konulduklarında
bu aynalarda görünecek olanların sonsuz olacakları kuralını ifade etmiştir.
66 Şekîbâ, Şi‘r-i Fârsî Ez Âğâz Tâ İmrûz, s. 404.
67 Şamlû, Ahmed, Ayda der Âyine,www.shamlu.org
68 Muhammedî, Ferheng-i Telmîhât-i Şi‘r-i Mu‘âsir, s. 64.
Nimet YILDIRIM / Şarkiyat Mecmuası Sayı 20 (2012-1) 115-143 143
Senden
sonsuz bir dünya kurmak için
Senin aynanın karşısına bir ayna koyuyorum… 69
Böylece Ahmed-i Şamlû’nun şiirleri; sosyal, siyasi özelliklerini kaybedip Ayda
ile birlikte yön değiştirerek içerik değiştirerek aşk şiirlerine dönüşürler. Şair, aşklarını
ve duygularını yansıtan dizeleriyle lirik Fars şiirini zirveye yükseltir. Ancak
onun bu lirik şiirleri de felsefî boyutlarını asla yitirmemiştir.
5.Ayda, Dıreht, Hancere vu Hâtıre (1344 hş./1965 )
Ayda Der Âyine’nin bir devamı olan bu şiir mecmuası, 1344 hş./1965 yılında
yayınlanmıştır. Buradaki şiirlerinden birinde şair, halka karşı olan kızgınlık ve
kırgınlığını felsefî bir tarzda dile getirerek insanların ruhlarına kadar bozgunculuk,
alçaklık ve diğer kötü huyların nasıl işlediğini, insanı yücelten değerlerin nasıl
da yerlerini namertliğe ve insanlık dışı çirkinliklere bıraktığını vurgulamaktadır.
Geçmiş dönemlerde bu insanlar için vermiş olduğu emekler ve çabalarının bir
işe yaramadığını acılar ve üzüntülerle hatırlamakta, geçmişini yakınarak tasvir
etmektedir. 70
6. Kitâb-i Kûçe
Ahmed-i Şamlû’nun en önemli eserlerinden biri olan Kitâb-i Kûçe, kelimeler,
çeşitli konulardaki deyimler ve atasözlerine yer veren bir sözlük niteliğindedir.
Konularına göre kategorize edilmiş olan eserde; konu başlıklarıyla ilgili madde
başları belli gruplar halinde toplanmaktadır. İran toplumunun inançları, gelenek
ve görenekleri, oyunları, halk şarkıları ve türküleri, terane, tasnif, atasözleri,
dualar, nefretler, yeminler, övgü ve yergiler, cümleler ya da cümlecikler halindeki
ifadeler, şiir ve mısralar türünde halk sözleri, ve diğer türlerden madde başı
olarak alınan kelimeler ve açıklamalarına yer verilmektedir. Eserin ilk cildi 1357
hş. yılında Tahran’da edebiyat dünyasına sunulurken, 1390 hş. yılında XI. cildi
yayınlanmıştır.
69 Şamlû, Ahmed, Ayda der Âyine, www.shamlu.org; Muhammedî, Ferheng-i Telmîhât-i Şi‘r-i Mu‘âsir, s. 64.
70 Şamlû, Ahmed, Bâğ-i Âyine, www.shamlu.org
144 AHMED-İ ŞAMLÛ VE Şİ’R-İ SEPÎD
KAYNAKÇA
Burkaî, Seyyid Muhammed Bâkır, Sohenverân-i Nâmî-yi Mu‘âsır, Tahran
1373 hş., I-VI.
Fesayî, Mansûr Restigâr, Envâ-i Şi‘r-i Fârsî, Tahran 1372 hş.
Hakimî, İsmaîl, Edebiyyât-i Muâsir-i Îrân, 1373 hş.
Hukukî, Muhammed, Şi‘r-i Zemân-i Mâ, Ahmed-i Şamlû, Tahran 1384 hş.
Kanar, Mehmet, “İran”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul
2000, XXII, s. 426-427.
Kedkenî, Muhammed Rızâ Şefîî, Edvâr-i Şi’r-i Fârsî, Tahran 1359 hş.
Kedkenî, Muhammed Rızâ Şefîî, Mûsiki-yi Şi‘r, Tahran 1358 hş.
Kırlangıç, Hicabi, “Ahmed-i Şâmlu, Hayat Hikâyesi Ve Eserleri”, Nüsha, I/3,
(Ankara 2001), s. 153-172.
Lengrûdî, Şems, Târîh-i Tahlîli-yi Şi‘r-i Nov, tahran 1385 hş., I-IV.
Muhammedî, Ferheng-i Telmîhât-i Şi‘r-i Mu‘âsir, Tahran 1372 hş.
Muhammedî, Hasan Alî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, Tahran 1375 hş.
Novrûzî, Cihânbehş, Edebiyyât-i Mu‘âsir, Tahran 1375 hş.
Pornâmdâriyân, Takî, Sefer Der Mih, Tahran 1374 hş.
Şamlû, Ahmed, Âhenghâ-yi Ferâmûş Şode, www.shamlou.org
Şamlû, Ahmed, Ayda, Dıreht ve Hençere ve Hâtire, www.shamlou.org
Şamlû, Ahmed, Kat‘nâme, www.shamlou.org
Şekîbâ, Pervîn, Şi‘r-i Fârsî Ez Âğâz Tâ İmrûz, Tahran 1373 hş.
Şemîsâ, Sîrûs, Sebkşinâsî-yi Şi‘r, Tahran 1374 hş.
www.shamlou.org
Yakûbşâhî, Niyâz, Âşıkânehâ, Tahran 1373 hş.
Yahakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebû-yi Teşne, Edebiyyât-i Muâsir-i Îrân,
Tahran 1375 hş.
Şekîbâ, Şi‘r-i Fârsî Ez Âğâz Tâ İmrûz, s. 406.

Konular