İran Nükleer Programının Türk Dış Politikasına Etkisi

199
Güvenlik
Stratejileri
Yıl: 10
Sayı: 20
İran Nükleer Programının
Türk Dış Politikasına Etkisi
Effect of Nuclear Program of Iran
on Turkish Foreign Policy
Hasan ÜRKÜT* ve Gökhan SARI**
Öz
Son yıllarda Türkiye’nin Orta Doğu’da daha aktif bir rol
üstlenmesine bağlı olarak Türk Dış Politikasının “Orta Doğululaştığı”
ve bunun Batı’dan uzaklaşması anlamına geldiği argümanı
uluslararası ilişkiler üzerine yazılan literatürde giderek kabul görmeye
başlamıştır. Ekonomik karşılıklı bağımlılık, yoğun bir diplomasi trafiği
ve güvenlik sorunlarının ortaklaşa çözülmesiyle tehditleri fırsatlara
çevirmeyi planlayan bir vizyonla Türkiye, İran nükleer krizine aktif bir
şekilde müdahil olmuştur. Türk karar alıcıları, Batılı güçlerin
yaptırımlara yönelik eğilimine rağmen, İran yönetiminin nükleer
politikalarına karşı daha yumuşak bir üslubu benimsemiştir. Bu
çalışmada, bu gerçeklerden hareketle, 2010 yılı NATO Lizbon Zirvesinde
kabul edilen Füze Kalkanı Projesi’ne (FKP) kadar olan sürede
Türkiye’nin İran nükleer programına ilişkin yürüttüğü politikalarla
ilgili anlamlı açıklamalar getirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca Türkiye’nin
İran nükleer programından kaynaklanan tehdit algılamaları çeşitli
boyutlarıyla incelenmiştir. Bu çalışmada, sonuç olarak, İran’ın nükleer
programının bölgesel ve küresel yarattığı etki ile Türkiye’nin bu
soruna yaklaşımı geçmişten çıkarılan dersler çerçevesinde geleceğe
* J. Yzb., Amasya İl Jandarma Komutanlığı. Yazar, 2013 yılında Kara Harp Okulu
Savunma Bilimleri Enstitüsü'nde Uluslararası Güvenlik ve Terörizm alanında yüksek
lisans eğitimini tamamlamıştır. e-posta: hurkut06@gmail.com
**
Dr. J. Alb., Jandarma Meslek Yüksek Okulu, Güvenlik Bilimleri Bölüm Başkanı,
e-posta: gokhansari@yahoo.it
Hasan ÜRKÜT ve Gökhan SARI
200
Security
Strategies
Year: 10
Issue: 20
yönelik değerlendirmelerle ele alınmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: İran Nükleer Programı, Eksen Kayması,
Füze Kalkanı Projesi, Komşularla Sıfır Sorun Doktrini, Tehdit Algısı.
Abstract
In recent years, the fact that Turkish Foreign Policy turns to
Middle East perspective by assuming a more active role in the Middle
East, which means moving away from the West gradually has become
an accepted argument in the literature on international relations. With
a vision of economic interdependence, of an intense diplomatic traffic,
of security problems, which are jointly to be solved, and of planning to
turn the threats into oppurtunities, Turkey has been actively involved
in Iran nuclear crisis. Contrary to the tendency of Western Powers for
sanctions, Turkish decision-makers have adopted a softer style against
the Iranian government's nuclear policy. Considering these facts, this
study tries to provide meaningful descriptions of the policies carried
out by Turkey about the Iranian nuclear program until the Missile
Shield Project, which was accepted at 2010 NATO Lisbon Summit. In
addition, Turkey’s threat perceptions resulting from the Iran’s nuclear
program are examined with their varying dimensions. In conclusion,
this study tries to make assessments about the future by using the
lessons from the past and within the framework of the regional and
global effect of Iran's nuclear program and of Turkey’s approach
towards this problem.
Key Words: Iran's Nuclear Program, Axis Shift, Missile Shield
Project, Zero Problems with Neighbors Doctrine, Threat Perception.
1. Giriş
Türkiye-İran ilişkilerine tarihsel olarak bakıldığında 1639 tarihli
Kasr-ı Şirin anlaşmasına kadar dönem dönem savaşlarla, bundan
sonrasında ise daha çok rekabet ve çekişmeler ile dolu olduğu görülür.
İki ülke arasında yaşanan sorunlar ise daha çok jeopolitik ve mezhepsel
nedenlere dayanmaktadır. Ayrıca son yıllarda PKK terör örgütü iki
ülke arasındaki ilişkilerde önemli bir faktör olarak ön plana çıkmıştır.
İran Nükleer Programının Türk Dış Politikasına Etkisi
201
Güvenlik
Stratejileri
Yıl: 10
Sayı: 20
2000’li yıllardan itibaren Türkiye’nin dış politikasındaki değişim
ilişkilerin seyrine yansımıştır. Komşularıyla sorunlarını diplomasi,
diyalog ve ekonomik anlamda yapılacak anlaşmalarla çözme yönündeki
Türk Dış Politikasında öne çıkan eğilim, 2003 yılından itibaren devam
etmekte olan İran nükleer krizi konusundaki Ankara’nın tutumunda
belirleyici olmuştur.
Ankara’nın İran nükleer krizindeki aktif rolü; 2009 yılında İran
ve Viyana Grubu’nun1 İran’ın sahip olduğu düşük derecede
zenginleştirilmiş uranyum miktarının (1200 kg) Tahran Nükleer
Araştırma Reaktörü’nde (TNAR) kullanılacak nükleer yakıt çubukları
ile takasını öngören anlaşmanın çökmesini takiben başlamıştır.
Anlaşmanın başarısızlıkla sonuçlanması üzerine dönemin UAEA Başkanı
Muhammed El Baradey’in İran’ın elindeki az zenginleştirilmiş uranyumu
geçici olarak Türkiye’de depolanmasını teklif etmesi ile Türkiye,
İran’ın nükleer programı ile ilgili sürece aktif olarak dâhil olmaya
başlamıştır. Bu sürecin devamında Türkiye ve Brezilya, 17 Mayıs 2010
tarihinde İran ile uranyum takası konusunda uzlaşıya vardıkları halde,
bunun İran’ın yeni yaptırım kararları karşısında diplomatik bir manevrası
olarak yorumlanması ile sonuçsuz kalmıştır.2 Daha sonra Türkiye’nin
9 Haziran 2010 tarihli BM Güvenlik Konseyi’nin 1929 Sayılı Yaptırım
Kararına hayır oyu kullanması, Türkiye’nin İran’ın nükleer programını
korumaya çalıştığı yönünde eleştirilere yol açmış ve uluslararası
toplum tarafından “eksen kayması” tartışmalarını tetiklemiştir.3
Bu bağlamda 19-20 Kasım 2010 tarihlerinde Lizbon’da yapılan
NATO Zirvesi ve İttifak’ın yeni stratejik anlayışı çerçevesinde görüşülen
1
ABD, Rusya ve Fransa.
2 Atilla Sandıklı ve Bilgehan Emeklier, “Kaos Senaryolarının Merkezinde İran”, Bilge
Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM), Bilgesam Yayınları Rapor No:
40, 2012, s. 11, , (Erişim Tarih:09.08.2012); Muhammad
Sahimi, Major Deal Agreed on Tehran Uranium, , (Erişim
Tarihi: 18.05.2013)
3
Sıtkı Egeli ve Serhat Güvenç, “NATO’nun Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”,
Ortadoğu Analiz, Cilt 4, Sayı 40, Nisan 2012, s. 23.
Hasan ÜRKÜT ve Gökhan SARI
202
Security
Strategies
Year: 10
Issue: 20
Füze Kalkanı Projesi (FKP), Türk Dış Politikası açısından bir test alanı
olmuştur. Bu projenin tehdit kaynağının İran olarak tanımlanmasından
rahatsızlık duyan ve “komşularla sıfır sorun anlayışı”na zarar
vereceğinden endişe duyan Türkiye, projeyi doğrudan bir ülkenin
hedef olarak açıkça gösterilmemesi ve FKP’nin Türk toprakları
üzerinde tam bir kapsama sağlanması koşuluyla kabul etmiştir.
Gelişen bu durum; Türk karar alıcılarının İran yönetiminin
nükleer politikalarına karşı nasıl bir pozisyon alacağı, bu krizin
çözümünde Türkiye’nin girişimlerinin ne derece başarı olacağı, İran’ın
ne kadar bir tehdit oluşturduğu konularını gündemimize taşımıştır.
Ayrıca İran yönetiminin Şah döneminde başlattığı nükleer programının
sadece dış politika hedeflerine değil; aynı zamanda iç politika
hedeflerine yönelik olduğu da değerlendirilmelidir.
Bu çalışmada Türk-İran ilişkilerinin analizi ve bu tarihsel sürece
bağlı olarak Türkiye’nin İran nükleer programı karşısında aldığı
tutumu ve Türkiye’nin nükleer diplomasisi incelenecektir. Daha sonra
Türkiye ve “eksen kayması” tartışmaları ele alınarak İran’dan
kaynaklanabilecek balistik füze tehdidine karşı kurulan NATO füze
savunma sistemi ve Türkiye’nin bu süreçteki politikası değerlendirilecektir.
2. Tarihsel Düzlemde Türk-İran İlişkilerinin Analizi
İran, Türkiye’nin sınırlı değişiklikler dışında, 1639 Kasr-ı Şirin
anlaşmasından bu yana sınır değişikliği ve savaş yaşamadığı tek
komşusudur. Çatışma ve savaşın yaşanmadığı bu tarihi geçmişe rağmen,
Türkiye ve İran ilişkilerinde Osmanlı döneminde yaşanan mezhep
mücadelesi (Şii-Sünni), bölgesel üstünlük arayışı ve İran’ın PKK sorununa
yaklaşımı iki ülke ilişkilerini zaman zaman olumsuz etkilemiştir.4
Türkiye ve İran ilişkilerinde, özellikle iki ülkenin jeopolitik
konumları ile kültürel ve mezhepsel farklılığı öne çıkaran kimlikleri
belirleyici olmuştur.5 Tarih boyu her iki devletin kimliklerinin ve
4
Mustafa Yetim ve Rıdvan Kalaycı, “Türkiye İran İlişkileri: “Sıfır Sorun mu”,
Nükleer Sorun mu?”, Akademik Ortadoğu, Cilt 5, Sayı 2, 2011, s. 86.
5 Berna Gürkaş, “Türkiye-İran İlişkileri”, Kenan Dağcı ve Atilla Sandıklı (Ed.),
İran Nükleer Programının Türk Dış Politikasına Etkisi
203
Güvenlik
Stratejileri
Yıl: 10
Sayı: 20
rejimlerinin farklı olması; bu devletlerin küresel sistemdeki konumlarını,
bölgesel vizyon arayışlarını ve ikili ilişkilerini ciddi şekilde etkilemiştir.
Dolayısıyla bölgelerinde etkinlik sahibi olan bu iki ülke, aslında sürekli
bölgesel hegemonya mücadelesi ve rekabet içerisinde olmuşlardır. Bu
hegemonya mücadelesinin, Osmanlı ve Safavi hanedanlarının
çatışmasından başlayan çok derin tarihî kökenleri olduğu düşünülmektedir.6
Özellikle İran İslam Devriminden sonra iki ülke rejimleri tam
anlamıyla birbirine zıt hale gelmiştir. Bölgede laik, demokratik, batılı
bir yapıyı temsil eden Türkiye ile Batı karşıtı, İslamcı, devrimci İran
arasında ideolojik rekabet had safhaya çıkmıştır.7
Ayrıca iki ülke ilişkileri üzerinde bölgesel gelişmelerin de
belirleyici etkisi olmuştur. Örneğin 1. Körfez Savaşı süresince ve
sonrasında İran, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki kontrolünü ve oradaki Iraklı
Kürtler üzerinde etkisini arttırmaya çalıştığını düşünürken, Türkiye-
İran ilişkilerinde gerilim bu dönemde yükselmiştir. İran bu doğrultuda,
Türkiye’nin özellikle ABD ile bölgedeki İran etkisini azaltmak için iş
birliği yaptığını düşünmüştür. Türkiye de aynı şekilde bölgede zayıflayan
Irak karşısında artacak olan İran etkisinden endişe duymuştur. Başka bir
örnek de Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Orta Asya’da
bağımsız devletlerin kurulması sonrasında bölgede nüfus alanı
oluşturmak isteyen Türkiye ve İran arasında mücadelede görülmüştür.8
İran bu dönemde ABD-Türkiye-Azerbaycan “eksenini” dengelemek
için Rusya ve Ermenistan ile yakın ilişkiler kurmuştur.9
Türkiye ile İsrail arasında 1990’larda gelişen “stratejik” ilişkinin
Türkiye-İran ilişkileri üzerine etkisi de önemlidir. Türkiye’nin ABD ve
Satranç Tahtasında İran: Nükleer Program, İstanbul, Tasam Yayınları, 2007, s. 220.
6
Arif Keskin, “Tüm Boyutları ile Türkiye-İran İlişkileri”, Stratejik Analiz, Sayı 53,
Eylül 2004, s. 22-23.
7 Hüseyin Bağcı ve Bayram Sinkaya, “Türkiye-İran İlişkileri: Güvenlik
Perspektifinden Bir Değerlendirme”, Eylül 2005, s. 2, http://www.academia.edu
(Erişim Tarihi: 08.02.2012).
8 Atila Eralp ve Özlem Tür, “İran’la Devrim Sonrası İlişkiler”, Meliha Benli Altunışık (Ed.),
Türkiye ve Ortadoğu: Tarih, Kimlik, Güvenlik, İstanbul, Boyut Kitapları, 1999, s. 80-82.
9
Hüseyin Bağcı ve Bayram Sinkaya, a.g.m., s. 4.
Hasan ÜRKÜT ve Gökhan SARI
204
Security
Strategies
Year: 10
Issue: 20
İsrail ile ilişkilerini geliştirmesinden İran son derece rahatsız olmuş;
buna karşılık Türkiye de İran’ın Suriye ile yakın ilişkilerini kendi
güvenliğine bir tehdit olarak değerlendirmiştir. Keza Suriye ile İran
arasındaki “stratejik” ilişkilerin arkasındaki neden, Türkiye’ye karşı
ortak düşmanlık ve PKK terörizmini desteklemek hususundaki iş
birliği olarak görülmüştür.10
Türk-İran ilişkilerinde yaşanan tüm bu çatışmalara rağmen 2000’li
yıllardan sonra Türk dış politikasında hâkim olmaya başlayan
“Komşularla Sıfır Sorun” anlayışı, iki ülke arasındaki ilişkilere olumlu
etki yapmış ve iki ülke arasında ekonomik, siyasi ve güvenlik alanlarında
ortak çıkarlar gelişmeye başlamıştır. Fakat İran ile iyi ilişkiler
geliştirmek, Türkiye’nin uluslararası toplum tarafından özellikle son
dönemde İran’ı savunan bir devlet olarak algılanmasına yol açmıştır.11
Bu bağlamda, İran’ın nükleer sorununa ilişkin krizde Türkiye aktif bir
şekilde müdahil olmuş ve ABD öncülüğünde uluslararası güçlerce
tercih edilen yaptırımlara dayalı yol haritasının hilafına, diplomatik
araçları öne çıkaran alternatif bir yaklaşımı savunmaya başlamıştır.12
3. Türkiye’nin İran Nükleer Programı Karşısında Aldığı Tutum
Türkiye ile İran arasındaki ilişkilerin son zamanlarda ivme
kazanmasıyla birlikte, Türk karar alıcıları İran yönetiminin nükleer
politikalarına karşı;
- İran’ın barışçıl amaçlarla nükleer çalışmalar yapmaya hakkı olduğu,
- Sorunun şiddete başvurulmadan diplomatik yollarla çözülebileceği,
- İran dışında İsrail’in de nükleer silahlara sahip olduğundan
yola çıkarak bölgenin kitle imha silahlarından arındırılması gerektiği,
10
a.g.m.
11
Tarık Oğuzlu, “Türk Dış Politikasında Eksen Tartışması: Türkiye Avrupalılaşırken
Avrupa’dan Uzaklaşıyor mu?”, Ortadoğu Analiz, Cilt 1, Sayı 12, Aralık 2009, s. 45;
Mustafa Yetim ve Rıdvan Kalaycı, a.g.m., 86; Barış Doster, “Türk Dış Politikası ve
Bölgesel Güç Olma Çabası”, Ortadoğu Analiz, Cilt 4, Sayı 42, Haziran 2012, s. 23.
12
Şaban Kardaş, “Türk Dış Politikasında Eksen Kayması mı?”, Akademik ORTA
DOĞU, Cilt 5, Sayı 2, 2011, s. 20.
İran Nükleer Programının Türk Dış Politikasına Etkisi
205
Güvenlik
Stratejileri
Yıl: 10
Sayı: 20
- ABD ve diğer nükleer silahlara sahip ülkelerin, kendileri kitle
imha silahlarına sahipken bu konuda İran’a baskı yapmalarının tezat
oluşturduğu şeklinde daha yumuşak bir tutum sergilemeye başlamıştır.13
Özetle, Türkiye’nin İran’ın nükleer çalışmalarının amaç ve
kapsam yönünden olduğu kadar, bu çalışmalara yönelik alınacak
tedbirler konusunda da uluslararası toplumdan daha farklı bir tutum
sergilediği söylenebilir. Türkiye, nükleer sorunun çözümünde İran’a
uygulanacak ekonomik ve siyasi yaptırımların bu ülkeyi görüşmelere
çekeceği ve nükleer çalışmalarından geri adım atmasını sağlayacağı
şeklindeki uluslararası toplumdaki hâkim görüşü14 paylaşmamaktadır.15
Türkiye, İran’a karşı alınan yaptırım kararlarının İran halkına
zarar getirmekten başka hiçbir şeye yaramayacağını,16 BM yaptırım
kararlarının İranlı karar alıcılarını nükleer programları konusunda daha
da hırslandıracağını düşünmektedir. Bu açıdan Türkiye, sorunun
diplomatik yöntemler ve diyalog yoluyla çözüm bulunması gerektiğini,17
bölgede normalleşmenin sağlanması için yeni yaptırımların kabul
edilemez olduğunu ileri sürmektedir.18
Türkiye’nin İran nükleer programı karşısında niçin bu tutumu
aldığını anlayabilmek için ayrıca Türkiye’nin nükleer silahların yayılması
politikası ve nükleer diplomasisini de anlamak gerekmektedir.
13 Burada özellikle İsrail’in nükleer silahlara sahip olmasının yarattığı hukuksal
durumun göz ardı edilmemesinde yarar vardır. Kemal İnat ve İsmail Numan Telci.
“Türkiye’nin İran, İsrail/Filistin ve Suriye Politikası 2009”, Burhanettin Duran, Kemal
İnat, Muhittin Ataman (Ed.), Türk Dış Politikası Yıllığı 2009, Ankara, Seta Tayınları,
2011, s. 100-101.
14
Mark Fitzpatrick, “Iran: The Fragile Promise of the Fuel-Swap Plan”, Survival, Cilt
52, Sayı 3, Haziran-Temmuz 2010, s. 86-87.
15
Mustafa Yetim ve Rıdvan Kalaycı, a.g.m., 105.
16
Serdar Poyraz, “Turkish-Iranian Relations: A Wider Perspective”, Siyaset, Ekonomi
ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Policy Brief No 37, s. 105.
, (Erişim Tarihi: 19.10.2012).
17 Kemal İnat, “Türkiye’nin İran Politikası 2008”, Kemal İnat, Muhittin Ataman,
Burhanettin Duran (Ed.), Ortadoğu Yıllığı 2008, İstanbul, Küre Yayınları, 2010, s. 18.
18 Kemal İnat ve İsmail Numan Telci, a.g.k., 103-104.
Hasan ÜRKÜT ve Gökhan SARI
206
Security
Strategies
Year: 10
Issue: 20
3.1. Türkiye’nin Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme
Politikaları
Türkiye, Kitle İmha Silahları (KİS)’nın yayılmasına her zaman
karşı olmuş, nükleer silahtan arındırılmış bölge oluşturulmasını
desteklemiş ve nükleer silah sahibi devletlerin nihayetinde
silahsızlanmasını savunmuştur.19 Bu bağlamda Türkiye, bölgede
herhangi bir ülke tarafından nükleer silah elde edilmesinin bölgede
silahlanma yarışını ve gerilimleri artıracağını, bölge dengelerini altüst
edeceğini ve Türkiye’nin stratejik önemini azaltacağı düşünmektedir.20
Zira nükleer silahların yayılmasını önleme ve silahsızlanmayı
desteklemenin Ankara’ya güvenilir ve sadık bir uluslararası ortak imajı
verdiği ve değişken Orta Doğu’daki gerilimleri azalttığı düşüncesi
mevcuttur.21 Aksi takdirde NATO korumasından faydalanamamasına
ve BM Güvenlik Konseyi’nin yaptırımlarına maruz kalmasına yol
açabileceği ve komşularının kendisine karşı hasmane politika izlemesine
sebep olabileceği ihtimali, bu düşünceye neden olmaktadır.22 Bu
sebeple Ankara, İran meselesinin diplomasiyle aşılması gerektiğine
vurgu yapmış, askerî anlamda da aktif savunma kapsamına giren
karşılıkları değerlendirerek füze kalkanı projesine destek vermiştir.23
19 Türkiye, KİS’in yayılmasını yöneten en kapsamlı üç anlaşma olan Nükleer
Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nı (NPT), Kimyasal Silah
Sözleşmesi’ni (CWC) ve Biyolojik Silah Konvansiyonu’nu (BWC) imzalamıştır. Bkz.
Sinan Ülgen, “Türkiye’nin Nükleer Programının Güvenlik Boyutu: Nükleer Diplomasi
ve Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Politikaları”, Ekonomi ve Dış Politika
Araştırma Merkezi (EDAM), Discussion Paper Series, 2011, s. 11.
, (Erişim Tarihi: 18.06.2012).
20
Mustafa Yetim ve Rıdvan Kalaycı, a.g.m.,105.
21 Sinan Ülgen, “Türkiye’nin Nükleer Programının Güvenlik Boyutu:…” s. 12;
Şebnem Udum, “Türkiye’nin İran Nükleer Meselesindeki Siyaseti”, Ortadoğu Analiz,
Cilt 4, Sayı 43, Temmuz 2012, s. 102-103.
22
Mustafa Kibaroğlu, “Enerji mi? Silah mı? Nükleer’in İki Yüzü”, Avrasya Dosyası
Nükleer Özel Sayı, 2005, s. 9-11, , (Erişim Tarihi:
14.10.2012).
23
Şebnem Udum, a.g.m., s. 103.
İran Nükleer Programının Türk Dış Politikasına Etkisi
207
Güvenlik
Stratejileri
Yıl: 10
Sayı: 20
3.2. Türkiye’nin Nükleer Diplomasisi
Türkiye 40 yılı aşkın bir süredir yabancı enerji tedarikçilerine
olan bağımlılığı azaltmak amacıyla bir yerli nükleer enerji programının
geliştirilmesini amaçlamıştır. Türkiye, nükleer enerjiyi karbon
salınımını düşürmenin ve aynı zamanda istikrarsız yabancı enerji
tedarikçilerine bağımlılığı azaltmanın bir yolu olarak görmektedir.24
Türkiye bu kapsamda Şubat 2006 ile Ocak 2007 tarihleri arasında, yeni
veya durağan olan nükleer enerji programını başlatmak/devam
ettirmek isteyen 13 Orta Doğu ülkesi arasında yer almıştır.25
Türkiye’nin bu konuda attığı adımlardan en önemlisi, Türkiye ve
Rusya arasında 12 Mayıs 2010 tarihinde imzalanan ve 18 Temmuz 2010
tarihinde TBMM tarafından kabul edilerek yasalaşan ve Akkuyu’da
Nükleer Güç Santralinin tesisi ve işletimini öngören anlaşma olmuştur.26
Türkiye’nin nükleer diplomasisi, yerli nükleer enerji programını
geliştirmeyi amaçlayan ve nükleer silah sahibi olmayan bir devlet
olması gerçeğinden büyük oranda etkilenmektedir. Ankara, Nükleer
Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nın (Nuclear Non
Proliferation Treaty- NPT) 4. Maddesi’nden kaynaklanan barışçıl
nükleer faaliyetleri yürütme hakkını ve nükleer tedarikçi ülkelerin
nükleer teknolojilerin ve malzemelerin değişiminde kolaylık sağlamaları
hükmünü katı bir şekilde yorumlamaya devam etmektedir. Son
yıllarda, Türkiye’nin bu yorumu özellikle nükleer enerjiye geçişe istekli
ülkelerin zenginleştirme ve yeniden işleme teknolojilerine erişimini
sınırlamaya yönelik uluslararası çabalar söz konusu olduğunda, Türkiye
ve bazı Batılı müttefikleri arasında bir sürtüşme nedeni olmuştur.
Türkiye de bu çabaları kendi nükleer programı için bir tehdit olarak
görmüş ve her ülke gibi İran’ın da NPT’ye taraf bir ülke olarak barışçıl
24
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, http://www.enerji.gov.tr, (Erişim Tarihi: 14.10.2013);
Sinan Ülgen, “Türkiye’nin Nükleer Programının Güvenlik Boyutu:…” s. 14-15.
25
John Chipman, “Nuclear Programmes In The Middle East: In the shadow of Iran”,
The International Institiute for Strategic Studies (IISS) Press Statement, 20 Mayıs
2008, (Erişim Tarihi: 15.10.2012).
26
Mustafa Yetim ve Rıdvan Kalaycı, a.g.m., 104-105.
Hasan ÜRKÜT ve Gökhan SARI
208
Security
Strategies
Year: 10
Issue: 20
amaçlı nükleer faaliyetlerde bulunma hakkı olduğunu belirtmiştir.27
Enerji ihtiyacını büyük oranda dışarıdan karşılıyor olması,
Türkiye’nin nükleer diplomasisini anlama açısından önemlidir. Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’nin dış enerji
kaynaklarına olan bağımlılığı 1990 yılında %51,9 iken; 2008’de
%72,8’e ve bugün %84 oranına ulaşmıştır.28 Bu durumdan kurtulmak
için alternatif projeler geliştirme çabası içine girilmiş ve bu kapsamda
nükleer enerjinin 2023 yılına kadar Türkiye’nin elektrik üretiminin
%5’ini sağlaması planlanmıştır.29
Sinan Ülgen’e göre, Türkiye’nin barışçıl amaçlı uranyum
zenginleştirme konusundaki egemenlik hakkını korumak istemesi, ileride
yaşanabilecek bir enerji darboğazı (yetersizliği) için hayati öneme
sahiptir. Türk karar alıcılarına göre, bu enerji darboğazlığı gelecek
yıllarda birçok sebepten dolayı ortaya çıkabilir. Bu konuda Türkiye’nin
1975 Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra karşılaştığı ambargonun benzer şekilde
gelecekte de nükleer yakıt çubukları için olabileceğini düşünmektedirler.30
Sonuç olarak, uluslararası toplumdan farklı olarak Türkiye,
kendi nükleer enerji üretim projelerinden dolayı da Tahran’ın uranyum
zenginleştirme ve barışçıl amaçlarla nükleer teknolojiyi kullanma
hakkı olduğunu ileri sürmektedir.
3.3. İran Nükleer Krizinde Türkiye’nin Rolü
Türkiye’nin İran nükleer krizindeki aktif rolü, Viyana
Anlaşması’nın hayata geçmemesinden sonra başlamıştır. Kasım 2009’da,
anlaşma zemininin ortadan kalkması ile Uluslararası Atom Enerjisi
Ajansı (UAEA) Genel Sekreteri Muhammed El Baradey, İran’ın düşük
27 Sinan Ülgen, “Türkiye’nin Nükleer Programının Güvenlik Boyutu:…” s. 15.
28 Dış İşleri Bakanlığı, “Türkiye’nin Enerji Stratejisi”, http://www.mfa.
gov.tr/turkiye_nin-enerji-stratejisi.tr.mfa>, (Erişim Tarihi: 17.09.2013).
29
Oğuz Türkyılmaz, “Turkey’s Energy Policies: Suggestions for a Change”, Insight Turkey,
Cilt 12, Sayı 3, 2010, s. 49-52. , (Erişim Tarihi: 17.10.2012).
30 Sinan Ülgen, “Preventing the Proliferation of Weapons of Mass Destruction: What Role for
Turkey?”, Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM), Discussion Paper Series,
Haziran 2010, s. 8, , (Erişim Tarihi: 19.10.2012).
İran Nükleer Programının Türk Dış Politikasına Etkisi
209
Güvenlik
Stratejileri
Yıl: 10
Sayı: 20
derecede zenginleştirilmiş uranyumunun Türkiye’de tutulması fikrini
ortaya atmıştır. Baradey Türkiye’nin arabulucu rolünü oynayıp Fransa
vaat edilen nükleer yakıt çubuklarını Tahran’a teslim edene kadar
düşük derecede zenginleştirilmiş uranyumu kendi topraklarında tutarak
İran’ın bu anlaşmaya razı edilebileceğini düşünmüştür.31
Baradey’in önerisinden sonra, konu ilk defa 9 Kasım 2010’da,
İslam Konferansı Örgütü Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi
(ISEDAK) Zirvesi için İstanbul’da bulunan İran Cumhurbaşkanı
Mahmud Ahmedinecad ve Dışişleri Bakanı Muttaki ile Türk muadilleri
arasında görüşülmüştür. Ancak İran’dan gelen ilk resmî açıklamalar
olumsuz olmuştur. Nihayet İran Dışişleri Bakanı Muttaki 18 Kasım’da
yaptığı açıklamada İran’ın zenginleştirilmiş uranyum stokunu kesinlikle
ülke dışına çıkarmayacağını açıklamıştır. Bu gelişmeler uluslararası
toplum tarafından Viyana Anlaşması ve Baradey’in önerisini kabul
etmeyen İran yönetiminin sorunun müzakere yoluyla çözümünü
reddettiği şeklinde değerlendirilmiştir. Bu yeni durumda, ABD, İran’a
karşı yeni yaptırım tasarısı üzerinde uluslararası bir uzlaşı arayışına
girerken; İran, Tahran Nükleer Araştırma Reaktörü (TNAR) için
ihtiyaç duyduğu yakıtı kendi imkânlarıyla karşılamak için uranyumu
%20 oranında zenginleştirme hazırlıklarına başlamıştır.32
12-13 Nisan 2010 tarihlerinde Washington’da düzenlenen
Nükleer Güvenlik Zirvesi’nde, İran’ın nükleer programı bir kez daha
gündeme gelmiştir. ABD, zirveyi İran'a karşı hazırladığı yeni yaptırım
karar tasarısına karşı destek bulmak için; Türkiye ve Brezilya ise krizin
diplomatik yollarla çözülmesi için uygun bir zemin olarak değerlendirmiş
31 Sinan Ülgen, “Güneşte Bir Yer veya Onbeş Dakikalık Şöhret: Türkiye’nin Yeni Dış
Politikasını Anlamak”, The Carnegie Papers, Aralık 2010, s. 2-3,
, (Erişim Tarihi: 10.11.2012); TODAY’s Zaman
Gazetesi İnternet Sitesi. “IAEA chief: Iran Should Store Enriched Uranium in
Turkey”, 9 Kasım 2009, , (Erişim Tarihi: 23.10.2012).
32 Bayram Sinkaya, “İran Nükleer Programı Karşısında Türkiye’nin Tutumu ve
Uranyum Takası Mutabakatı”, Ortadoğu Analiz, Cilt 2, Sayı 18, Haziran 2010, s. 70.
Hasan ÜRKÜT ve Gökhan SARI
210
Security
Strategies
Year: 10
Issue: 20
ve bu yolda hareket etmişlerdir.33 Brezilya lideri Lula da Silva ile
Başbakan Erdoğan, İran’ın nükleer programı meselesinde barışçı bir
çözüm oluşturma, gerekirse arabuluculuk yapma konusunda görüş
birliğine varmışlardır. Bu çerçevede 28 Nisan 2010 tarihinde Tahran’a
giden Brezilya Dışişleri Bakanı Amorim, Türkiye ile birlikte
arabuluculuk yapmayı önermiştir. İran, Brezilya'nın önerisine olumlu
cevap vermiş ve 4 Mayıs 2010 tarihinde nükleer yakıt anlaşmasında
Brezilya’nın arabuluculuğunu prensip olarak kabul etmiştir.34 Ülgen’e
göre, Tahran’ın bir anlaşmaya varılması halinde bütün başarının
Ankara’ya verilmesine razı olmayacağından hareketle, İran’ın
Brezilya’yı arabulucu olarak seçtiği iddia edilmektedir.35
Bu gelişmeler üzerine 17 Mayıs 2010 tarihinde imzalanan Tahran
Bildirisi ile uranyum takası konusunda uzlaşmaya varılmıştır.36 Anlaşmanın
imzalanmasından sonra Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, düzenlenen
basın toplantısında, İran’a uluslararası yaptırımın artık gündemden
kalkması gerektiğini ve dolayısıyla Türkiye’nin böyle bir şeyi kabul
etmesinin kesinlikle söz konusu olamayacağını “İran, bu adımıyla,
uluslararası toplumun beklentilerine olumlu cevap verdiğini göstermiştir.
İran’la ilgili şüpheler bertaraf edilmiştir” sözleri ile ifade etmiştir.37
Tahran Bildirisi’ne karşı uluslararası platformdan çeşitli tepkiler
gelmiştir. Viyana Grubu ülkelerinden ABD, Tahran Bildirisine karşı
ciddi eleştiriler getirmiş ve İran, Türkiye ve Brezilya'nın adımlarının
yetersizliğine vurgu yapmıştır. Bunda İsrail lobisinin Amerikan
yönetimi üzerindeki etkisi gözardı edilememektedir. Zira nükleer
konular İran’la olan sorunlardan yalnızca birini oluşturmaktadır. Bu
33
Bülent Keneş, İran: Tehdit mi, Fırsat mı?, İstanbul, Timaş Yayınları, 2012, s. 340-341.
34
Bülent Keneş, a.g.k., s. 341.
35 Sinan Ülgen, “Güneşte Bir Yer veya Onbeş Dakikalık Şöhret:.., s. 3.
36
Bildirinin tam ve orijinal metni için bkz: “Joint Declaration of the Ministers of
Foreign Affairs of Turkey, Iran and Brazil”, 17 Mayıs 2010,
(Erişim Tarihi: 05.11.2012).
37
Hakan Albayrak, “Tahran Bildirisi”, Yenişafak Gazetesi İnternet Sitesi, 18 Mayıs
2010, , (Erişim Tarihi: 05.11.2012).
İran Nükleer Programının Türk Dış Politikasına Etkisi
211
Güvenlik
Stratejileri
Yıl: 10
Sayı: 20
açıdan bakıldığında ABD’nin tepkisi daha iyi anlaşılacaktır.38
Tahran Bildirisi’nin hemen akabinde, ABD Dışişleri Bakanı
Clinton ve İsrailli yetkililerden anlaşmanın yeterli olmadığı yönünde
açıklamalar gelmiştir. Tahran Bildirisi’nin içeriğinin yetersiz kaldığı ve
uygun olmadığı, takasa tabi olacak miktarın 1200 kg’dan fazla olması
(iddiaya göre 2700 kg olması) gerektiği, bu anlaşma ile nükleer
programını tamamen sona erdireceğini taahhüt etmemiş olduğu
gerekçeleriyle anlaşmanın kabul edilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir.39
Rusya Devlet Başkanı Medvedev ise bildiriye en başta olumlu
yaklaşmış, fakat imzalanan bu anlaşmanın sorunun çözümü için yeterli
olmayacağı konusunda uluslararası toplumda oluşan genel kanaat
sonucunda fikir değiştirmiş ve bu anlaşmanın “uluslararası kaygıların
tümünü gidermede yetersiz kalabileceğini” ifade etmiştir.40
Avrupa Birliği (AB) üyeleri ve Uluslararası Atom Enerjisi
Ajansı (UAEA) ise bildiriye ihtiyatla yaklaşmıştır. İran’ın uranyum
takası için elindeki az zenginleştirilmiş uranyumu Türkiye’ye
göndermeyi kabul etmesi, olumlu bir adım olarak değerlendirilmesine
karşın; Tahran’da imzalanan bildirinin İran’ın nükleer programından
kaynaklanan esas sorunları çözmediğini ileri sürülmüş ve sözkonusu
adımlar bu nedenle yetersiz bulunmuştur. Ayrıca uluslararası toplum
tarafından İran’ın artık somut adım atması istenmiştir.41
Sonucun bu şekilde olacağı yönünde genel bir beklenti olmasına
38
Christopher Hemmer, “Responding to a Nuclear Iran”, Parameters, Autumn 2007,
s. 42-53; Kenneth Katzman, “Iran: U.S. Concerns and Policy Responses”, Congressional
Research Service, June 17, 2013; Kemal İnat ve İsmail Numan Telci. “Türkiye’nin
İran, İsrail ve Suriye Politikası 2010”, Burhanettin Duran, Kemal İnat, Mesut Özcan
(Ed.), Türk Dış Politikası Yıllığı 2010, Ankara, Seta Tayınları, 2011, s. 82-83.
39
Ramazan Gözen, “Türkiye’nin ABD Politikası 2010”; Burhanettin Duran, Kemal
İnat, Mesut Özcan (Ed.), Türk Dış Politikası Yıllığı 2010, Ankara, Seta Tayınları,
2011, s. 283-284.
40 Kemal İnat ve İsmail Numan Telci. “Türkiye’nin İran, İsrail ve Suriye Politikası
2010”, s. 79-80.
41 Bayram Sinkaya, “İran Nükleer Programı Karşısında Türkiye’nin Tutumu ve
Uranyum Takası Mutabakatı”, OrtadoğuAnaliz, Cilt 2, Sayı 18, Haziran 2010, s. 74.
Hasan ÜRKÜT ve Gökhan SARI
212
Security
Strategies
Year: 10
Issue: 20
rağmen bu bildiri ile ilgili farklı hesapların da olduğu düşünülmektedir.
İran, Tahran Bildirisi ile, Türkiye ve Brezilya’nın, uranyum
zenginleştirme programına verdiği sözlü desteği kayıt altına almış
olacak; anlaşmanın gerekleri yerine getirilmediği takdirde uranyumun
koşulsuz olarak İran’a iade edilecek olması nedeniyle İran’ın
uluslararası toplumdan istediği objektif garantiyi sağlamış olacaktır.
Ayrıca geçen süre zarfında uranyum zenginleştirme faaliyetleri devam
edeceğinden, Viyana Grubu’nun cevabı olumsuz olsa dahi İran hiçbir
şey kaybetmeyecek ve müzakere etmekten kaçan taraf olarak da
suçlanmayacaktır. Böylece İran’a karşı uluslararası yaptırım girişimleri
meşruiyetini büyük ölçüde yitirmiş olacaktır.42 Ancak Türkiye’nin İran
nükleer krizinin çözümü noktasındaki tüm gayretleri uluslararası
toplum tarafından eleştirilmiş ve “ABD’nin pişmiş aşına su katmak”
şeklinde yorumlanmasına sebep olmuştur.43
3.4. BM Güvenlik Konseyi’nin 1929 Sayılı Yaptırım Kararı
Türkiye ve Brezilya’nın aracılığıyla imzalanan Tahran Bildirisi’ni
yeterli bulmayan ve bildiriyi BM Güvenlik Konseyi’nden yeni yaptırım
kararı çıkması ihtimali karşısında İran’ın diplomatik bir manevrası
olarak yorumlayan ABD, İran’ın uranyum zenginleştirme çalışmalarına
devam etmesi nedeniyle yeni bir yaptırım uygulanması talebinde
bulunmuştur. Türkiye ve Brezilya’nın diplomatik müzakerelere devam
edildiği gerekçesiyle yaptırım kararına “hayır” oyu kullanmalarına ve
bu yönde girişimlerde bulunmalarına rağmen BM Güvenlik
Konseyi’nde 9 Haziran 2010 tarihinde İran’a karşı 1929 sayılı yeni bir
yaptırım kararı alınmıştır.44
Türkiye ve Brezilya’nın “hayır” oyları oylamanın sonucunu
değiştirmemesine rağmen; Türkiye’nin tavrı ABD yönetiminin tepkisini
42 İbid., s. 75-76.
43 Armağan Kuloğlu, “İran’ın Nükleer Teknoloji Çıkmazı, Gelişmeler ve Türkiye”,
Ortadoğu Analiz, Cilt 2, Sayı 19-20, Temmuz-Ağustos 2010, s. 62. Cengiz Çandar,
“ABD’nin Pişmiş Aşına Su Katmak”, Hürriyet Gazetesi İnternet Sitesi, 21 Mayıs
2010, < http://www.hurriyet.com.tr >, (Erişim Tarih: 06.02.2013).
44 Atilla Sandıklı ve Bilgehan Emeklier, “Kaos Senaryolarının Merkezinde İran”, s. 12.
İran Nükleer Programının Türk Dış Politikasına Etkisi
213
Güvenlik
Stratejileri
Yıl: 10
Sayı: 20
çekmiştir. Basına yansıyan haberlere göre; Obama, Türkiye’den “evet
değilse bile en azından çekimser kalmasını” istemiştir. Buna rağmen
“hayır” oyu kullanılması, Türkiye’nin İran’ı “koruduğu” veya “nükleer
programını korumaya çalıştığı” yönünde eleştirilere yol açmıştır.45
Güvenlik Konseyi’nde alınan yaptırım kararı, İran’ın daha önce
alınan yaptırım kararlarına uymadığını belirterek ve İran’dan vakit
kaybetmeden uranyum zenginleştirme işlemlerini, yakıt geri-dönüşümünü
ve ağır-su reaktörü inşasını durdurmasını istemiştir. Ayrıca İran’ı,
Güvenlik Konseyi’nin isteklerini yerine getirmeye zorlamak amacıyla
İran’a karşı daha önce alınan yaptırım kararları kapsamı genişletilmiştir.46
4. Eksen Kayması Tartışmaları
Türkiye’nin İran’a yönelik yaptırımlara “hayır” oyu vermesinin
ardından başlatılan “eksen kayması” tartışmaları, Türkiye’nin uyguladığı
yeni dış politikayla klasik ittifak ilişkilerinden ve Batılı müttefiklerinden
uzaklaştığı ve bölgedeki yeni aktivizmiyle Orta Doğululaştığı iddiası
etrafında şekillenmiştir.47 Bu tartışmalar, ABD’li ve bazı Avrupalı
gazeteci, yazar, akademisyen ve entelektüeller tarafından dile getirilmiş;
köşe yazılarında Türkiye’nin Batı’dan Doğu’ya doğru eksen kaymasında
olduğunu ileri sürülmüştür. Bu yazıların ve görüşlerin önemli bir
kısmında48, bunun ABD ve İsrail gibi stratejik müttefikleriyle eskiden
45
ABD’nin bu dönemde Türkiye’ye karşı yaptığı eleştirilerin nedeni sadece Tahran
Bildirisi değildir. Asıl sorun, özellikle Erdoğan ve Davutoğlu’nun nükleer silahsızlanma
konusunda “eşitlik-adalet-bölgesel düzeyde nükleer silahsızlanma” görüşlerini ileri sürmesi
ve bu görüşleriyle İsrail’in nükleer silahlarını gündeme getirmesi olmuştur. Buna
Türkiye, İsrail ve ABD’yi bir kez daha karşı karşıya getiren Mavi Marmara Krizi’ni eklemek
gerekmektedir. Bkz. Ramazan Gözen, “Türkiye’nin ABD Politikası 2010”, s. 281-282.
46 IAEA Resmî İnternet Sitesi. “Resolution 1929 (2010) Adopted by the Security
Council at its 6335th meeting, on 9 June 2010”, 9 Haziran 2010, ,
(Erişim Tarihi: 10.11.2012).
47 Burhanettin Duran, “Türk Dış Politikasının İç Siyaset Boyutu: 2010
Değerlendirmesi”, Burhanettin Duran, Kemal İnat, Mesut Özcan (Ed.), Türk Dış
Politikası Yıllığı 2010, Ankara, Seta Tayınları, 2011, s. 28-30.
48
Batı dünyasında Eksen Kayması konusunda yazılan makale ve yazıların
başlıklarından dikkat çekici olanlar şunlardır: “Batı Türkiye’yi Nasıl Kaybetti?”,
Hasan ÜRKÜT ve Gökhan SARI
214
Security
Strategies
Year: 10
Issue: 20
olduğu türde iş birliği yapmamasından kaynaklandığı ileri sürülmektedir.49
Esasında Türkiye’nin İran diplomasisi ve bunun Ankara ile Batılı
müttefikleri arasında yarattığı bölünmeyi izole bir olay olarak
değerlendirmek yanlıştır. Türkiye’nin son dönemde yürüttüğü “merkezî
güç olma” ve “düzen koyucu olma” vizyonu etrafında şekillenen dış
politikasının yaşadığı dönüşüm, Orta Doğu’da artan şekilde belirleyici
bir rol üstlenmeye başlaması ile açıklanabilir. Bu dönüşüm Türkiye ile
geleneksel müttefikleri arasında bir dizi konuya dair anlaşmazlıklar
meydana getirmiştir. Türkiye’nin İsrail politikası50, Hamas ile olan
ilişkileri, Suriye’ye yönelik girişimleri ve Irak’taki karmaşık rolünün
yanı sıra, yeni NATO Genel Sekreteri’nin seçimi, Karadeniz’de iş
birliği ve füze kalkanı projesindeki anlaşmazlıklar bunlara örnektir.51
Ülgen’e göre; Türkiye’nin yeni dış politikasının arka planında,
Türkiye’nin kimliğinin ve uluslararası rolünün yeniden
kavramsallaştırılması, dış ilişkilerinin güvenlik ekseninden çıkması ve
dış ticaret ile ekonomik faktörlerin ağırlık kazanması gibi pek çok
farklı ama birbiriyle bağlantılı unsur yer almaktadır. Türkiye’nin Orta
Doğu’da daha aktif bir rol üstlenmeye ve bölge ülkeleri ile ilişkilerini
geliştirmeye başlamasına bağlı olarak gelişen politikasının temelinde
Ahmet Davutoğlu’nun geliştirdiği “Stratejik Derinlik Doktrini”
yatmaktadır52. Davutoğlu, Türkiye’nin sadece kendisi için değil,
,“Türkiye Batı’yı Terk Ederse Neler Olur?”, “Türkiye Artık Bir Müttefik Değil”,
“Türklerin Doğu’ya Dönüşü”, “Türkiye’nin İran ve İsrail’e Kaygı Verici Vaklaşımı”,
vb. Bkz. Cengiz Çandar, “Türk Dış Politikasında “Eksen” Tartışmaları: Çok Kutuplu
Dünya İçin Yeni Bir Vizyon”, Seta Analiz, Ocak 2010, s. 4.
49
Ramazan Gözen, “Türkiye’nin ABD Politikası 2010”, s. 289.
50Türkiye’nin İsrail politikası 2008 yılında İsrail tarafından Gazze’de başlatılan Dökme
Kurşun Harekâtına gösterdiği tepki ve 2009’ta “one minute” olayı ile hızla değişmeye
başlamıştır. Bkz. Kemal İnat ve İsmail Numan Telci. agk., s. 128-134; Kemal İnat ve
İsmail Numan Telci. “Türkiye’nin İran, İsrail ve Suriye Politikası 2010”, s. 106-114.
51 Sinan Ülgen, “Güneşte Bir Yer veya Onbeş Dakikalık Şöhret:.., s. 4-6.
52
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, “çok boyutluluk” ve “sıfır sorun” olarak
tanımladığı dış politika anlayışı Türkiye’nin stratejik vizyonunu yansıtmaktadır. Bkz.
Kemal İnat, “Türkiye’nin Son Dönem İran Politikası: Barış ve Kalkınma İçin Karşılıklı
İran Nükleer Programının Türk Dış Politikasına Etkisi
215
Güvenlik
Stratejileri
Yıl: 10
Sayı: 20
komşu bölgeler için de güvenlik ve istikrar sağlaması gerektiğine işaret
ederek Türkiye’nin kendi güvenliğini ve istikrarını çevresinde düzen,
güvenlik ve istikrara yönelik daha etkin ve yapıcı bir rol üstlenmesi ile
sağlayabileceğini düşünmektedir.53
Ülgen, Türk dış politikasının değişikliğini ülkenin AB üyeliği
hedefinin kaybedilmesine bağlamaktadır. Avrupa’da Türkiye’nin üyeliğe
ehil olduğuna dair gittikçe artan şüphe, Türkiye’nin AB üyesi Güney
Kıbrıs ile çözümlenemeyen sorunları, üyelik mevzusunun Almanya ve
Fransa gibi ülkelerdeki hırçın tartışmalar ışığında siyasallaşması bu
gelişmelere örnektir. Ayrıca Türk siyasi karar alıcılarının Türkiye’yi
İslam dünyasının lideri olarak görmesi ve Orta Doğu’daki rolünü de
ülkenin açık kaderi olarak değerlendirmeleri aynı amaca hizmet
etmektedir. Başbakan Erdoğan’ın, Arap dünyasında hızla yükselen
popülaritesi ve Türkiye’nin resmî söyleminde gittikçe artan İsrail karşıtı
ton, bunun işaretleri olarak görülmektedir.54 Bu dönemde, Türkiye’de
İslam ve Osmanlı geçmişine saygı ve hayranlık duyan bir sosyal sınıfın
ortaya çıkması, bu yön değişiminin özellikle Osmanlı’nın eski toprakları
olan Orta Doğu ve Kuzey Afrika doğru yönelmesine yol açmıştır.55
Kardaş’a göre de, Türkiye’nin dış ilişkilerinin güvenlik ekseninden
çıkması, Türk Dış Politikasının dönüşümünü etkilemiştir. Türkiye’nin
gittikçe azalan tehdit algıları ve komşularıyla yürütmek istediği “sıfır
sorun” politikası, Türkiye’nin kendini uluslararası topluma bağımlı
hissettiği ve aynı eksende düşündüğü savunma önceliklerini arka plana
atmıştır.56
Bağımlılık”, Ortadoğu Analiz, Cilt 1, Sayı 10, Ekim 2009, s. 9-10. Sinan Ülgen,
“Güneşte Bir Yer veya Onbeş Dakikalık Şöhret:.., s. 5.
53
Ahmet Davutoğlu, “Turkey’s Foreign Policy Vision: An Assessment of 2007”,
Insight Turkey, Cilt 10, Sayı 1, 2008, s. 79.
54 Sinan Ülgen, “Güneşte Bir Yer veya Onbeş Dakikalık Şöhret:.., s. 5-6.
55 Aylin Ünver Noi, “Arap Baharı ve Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri”, Ortadoğu
Analiz, Cilt 4, Sayı 48, Aralık 2012, s. 11; Tarık Oğuzlu, “Middle Easternization of
Turkey’s Foreign Policy: Does Turkey Dissociate from the West?”, Turkish Studies,
Cilt 9, Sayı 1, 2008, s. 4.
56
Şaban Kardaş, “Turkey: Redrawing the Middle East Map or Building Sandcastles?”,
Hasan ÜRKÜT ve Gökhan SARI
216
Security
Strategies
Year: 10
Issue: 20
Son olarak ülkenin ekonomik dönüşümü ile birlikte dış ticaret ve
ekonomik faktörlerin Türk Dış Politikasında ağırlık kazanması, Türk
Dış Politikasında yaşanan dönüşümün sebeplerinden biri olmuştur.
Davutoğlu, “karşılıklı bağımlılığın” Orta Doğu’da çatışmaların
çözümlenmesi ve barışın inşa edilmesi için bir araç olarak hizmet
etmesinin yanında; Türk ihracatı ve girişimcileri için yeni piyasalar
açtığını söyleyerek bu konuya vurgu yapmaktadır.57 “Eksen kayması”
tartışmalarını Başbakan Erdoğan “İsrail destekli uluslararası medyanın
Türkiye aleyhine kara bir propagandası” olarak58, Davutoğlu ise
“psikolojik baskı” unsuru olarak nitelendirmiş olmalarına rağmen;59
Türkiye’nin yeni dış politikasının sorunlu olduğunu ve bu anlamda bir
“eksen kayması”nın meydana geldiğini ileri sürenler de mevcuttur.60
Sonuç olarak, Tahran Bildirisi ile Türkiye’nin 1929 Sayılı Yaptırım
Kararı’nı eksen kayması çerçevesi yerine dersler alınması gereken bir
çerçeveden bakmak daha sıhhatli sonuçlar vereceği kanaatindeyiz.
5. Füze Kalkanı Projesi (FKP)
Balistik füzelerin kullanım aşamasında yok edilmesi esasına
dayanan ve 1980’li yıllardan itibaren ABD’nin güvenlik politikalarında
yer bulan “Füze Savunma Sistemi”nin özünü Füze Kalkanı Projesi
(FKP) teşkil etmektedir. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve tehdit tanımının
değişmesiyle beraber rafa kaldırılan FKP, 2000 yılında Yeni
Muhafazakârların iktidara gelmesi sonrasında önleyici müdahale anlayışı
çerçevesinde tekrar gündeme gelmiştir.61 17 Eylül 2009’da ABD
Başkanı Obama, devralınan projenin “Avrupa Balistik Füze Savunma
Middle East Policy, Cilt 17, Sayı 1, Bahar 2010, s. 118.
57 Kemal Kirişci,“The Transformation of Turkish Foreign Policy: the Rise of the
Trading State”, New Perspectives on Turkey, No 40, 2009, ,
(Erişim Tarihi:28.11.2012), s. 42.
58
Burhanettin Duran, a.g.k., s. 30.
59
Ahmet Davutoğlu, “Eksen Kayması Diyen ‘Siz Karışmayın’ Demek İstiyor”,
05.08.2010, , (Erişim Tarihi: 28.11.2012).
60
Şaban Kardaş, a.g.m., s. 28.
61
Arif Başbaşoğlu, “Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”, Ortadoğu Analiz, Cilt 3,
Sayı 34, Ekim 2011, s. 75.
İran Nükleer Programının Türk Dış Politikasına Etkisi
217
Güvenlik
Stratejileri
Yıl: 10
Sayı: 20
Programı” ayağı yerine “Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım” adı altında
yeni bir programın hayata geçirileceğini açıklamıştır.62 Böylece
Avrupa kıtasının füze savunmasına yönelik “Aşamalı Uyarlanabilir
Yaklaşım” ile ABD, İran’ın balistik füze tehdidine karşı kendi ana
kıtasını uzun menzilli balistik füze tehdidine karşı korurken, yakın
zamanda Avrupa’daki müttefiklerine karşı oluşabilecek füze tehdidine
karşı da tedbir alabileceğini değerlendirmektedir.
Bu süreçte Obama yönetimi FKP’nin Rusya’ya karşı herhangi
bir tehdit değil; bilakis artan İran tehdidine karşı savunma gücünü
arttırmak yönünde bir tedbir olduğunu da sürekli dile getirmektedir.63
Özetle bugün İran’a yönelik olduğu açık olarak değerlendireceğimiz
FKP’nin en önemli parçalarından biri olan radar sistemlerinin Türkiye
topraklarına yerleştirilmesi kararı, Eylül 2011’de Türk Dışişleri
Bakanlığı tarafından resmen açıklanması, Türk-İran ilişkilerinde yeni
bir sıkıntı yaratmıştır.64
62
Bugün NATO’ya taşınmış olan ve Füze Kalkanı olarak bilinen bu proje ile Obama
yönetimi, İran tehdidine karşı Avrupa’yı kısa ve orta menzilli füzelere karşı daha
düşük maliyetli çözüm getirebilecek bir sistem üzerine odaklanmıştır. “Aşamalı
Uyarlanabilir Yaklaşım”, üç ayaklı bir yapıdan meydana gelmektedir. Bunlardan
birincisi ABD’nin “Aegis” adı verilen ulusal füze savunma sistemidir. Bir diğer unsur
ise, NATO’ya üye Almanya, Fransa, İngiltere vs. gibi ülkelerin kendi millî füze
savunma sistemleridir. Son unsur ise NATO’nun geliştirmekte olduğu “Aktif Katmanlı
Saha Balistik Füze Savunma” programıdır. Bu program güncelleştirilerek testleri
yapılacak ve NATO komuta-kontrol sistemleri ve kullanılmakta olan haberleşme ağı
ile entegre edilecektir. Bu suretle füze savunma sistemi ile muhtelif NATO ve milli
füze savunma sistemleri arasında etkili bir bilgi alışverişine imkân sağlayan bir hale
getirilecektir. Bkz. M. Selin Bölme, “NATO Zirvesi Ve Füze Kalkanı Projesi”, Seta
Analiz, Aralık 2010, , (Erişim Tarihi: 24.06.2013), s. 7-8;
Serdar Erdurmaz, “NATO Füze Savunma Sistemi Türkiye’nin Gereksinimlerini
Karşılamaya Yeterli mi?”, 27 Kasım 2010, (Erişim Tarihi:
06.12.2012).
63 The White House Resmî İnternet Sitesi. “Fact Sheet on U.S. Missile Defense Policy
A “Phased, Adaptive Approach” for Missile Defense in Europe”, 17 Eylül 2009,
, (Erişim Tarihi: 06.12.2012).
64
Mustafa Kibaroğlu, “2012 Baharında Türkiye’nin Ortadoğu’daki Güvenlik
Çevresine Bir Bakış”, Ortadoğu Analiz, Cilt 4, Sayı 40, Nisan 2012, s. 70.
Hasan ÜRKÜT ve Gökhan SARI
218
Security
Strategies
Year: 10
Issue: 20
5.1. İran’ın Balistik Füze Çalışmaları
Hâlihazırda İran’ın kısa menzilli balistik füze gücünün temelini
oluşturan nükleer, kimyasal ve tahrip gücü yüksek patlayıcı başlık
takılabilen füzeleri65 Tahran’ın nükleer çalışmalarıyla birleşince,
ABD’nin yanı sıra bölge ülkelerinin de İran’a yönelik tehdit algılarını
güçlendirmektedir.66
Öte yandan İran 2009 yılı Şubat ayında kendi kabiliyetleriyle ilk
yerel uydusu olan Omid’i uzaya yerleştirmiştir.67 Bu gelişmeler İran’ın
uluslararası toplumda nükleer savaş başlıkları taşıma kapasitesine
sahip kıtalararası balistik füze (ICBM) geliştirebileceği endişesine yol
açmıştır. Amerikan kaynakları bu gelişmeler üzerine İran’ın Şahap-5
ve Şahap-6 olarak adlandırılan ICBM geliştirdiğini ve bu tip bir füzeyi
2015 yılında test edebileceğini iddia etmiş olsalar da, açık kaynaklara
sızdırılan yorumlardan İran’ın 2015 yılında ICBM tipi bir füze
denemesi yapmasının neredeyse imkânsız olduğu anlaşılmaktadır.68
ABD, İran’ın 10.000 km’den daha uzun menzile sahip ICBM
imkânına 2015 yılından önce kavuşamayacağı gerekçesiyle ve
ekonomik gerekçelerle ilk aşamada İran’ın kısa ve orta menzilli
65
Şahap-1 füzelerinin sayısının 100-400 arasında olduğu, nükleer yük taşıma
kapasitelerinin yetersiz olduğu değerlendirilen Şahap-2 füzelerinin sayısının ise 100 ilâ
170 arasında olduğu belirtilmektedir. İran, menzili 1300 km ve 1000 kg’lık patlayıcı
taşıma kapasitesi olduğu tahmin edilen Şahab-3 füzelerinin sayısının ABD Hava
Kuvvetleri’ne bağlı Ulusal Hava ve Uzay İstihbarat Merkezi’nin 2009 yılı tahminlerine
göre 100’den fazla olduğu değerlendirilmektedir. Son olarak İran’ın Balkanlar, Doğu
Avrupa, Körfez bölgesi ile İsrail’i vurabilecek 2000 km menzilli Siccil-1 ve Siccil-2
füzelerini sırasıyla 2008 sonları ile Mayıs 2009’da başarı ile test etmiştir. Bkz. Andrew
Feickert, “Iran’s Ballistic Missile Capabilities”, CRS Report for Congress, 23 Ağustos
2004, s.1-3, , (Erişim Tarihi: 21.12.2012); Iranwatch Resmî
İnternet Sitesi. “Iran’s Ballistic Missile Program”, Mayıs 2012,
, (Erişim Tarihi: 15.03.2013).
66
M. Selin Bölme, a.g.m., s. 12-13.
67
a.g.m., .s. 13; Bülent Keneş, a.g.k., s. 354.
68 Ömer Çay, “İran’ın Balistik Füze Kabiliyetleri Üzerine Bir Analiz”, Ekopolitik
Resmî İnternet Sitesi, 2009, , (Erişim Tarihi:
27.12.2012).
İran Nükleer Programının Türk Dış Politikasına Etkisi
219
Güvenlik
Stratejileri
Yıl: 10
Sayı: 20
füzelerine, daha sonra ICBM’lere karşı önlem alınması yönünde karar
almış ve bunu FKP ile hayata geçirmeye başlamıştır.69
5.2. Türkiye’nin NATO Füze Savunma Sistemindeki Rolü
Türkiye’nin İran’dan kaynaklanan balistik füze tehdidine yakınlığı,
kendisine FKP’de iki önemli rol yüklemektedir. Birincisi, atılan
kıtalararası ve orta menzil balistik füzelerin ilk fırlatılma ve yükselme
safhasında imha edilmesin sağlayacak tesislerin kurulması için üs
teşkil etmesidir. İkincisi ise, fırlatma ve yükselme safhasında imha
edilemeyen hasım füzenin uzay boşluğunda uçuş safhasında takibini
sağlamaya yönelik radar zincirinin ilk halkasını teşkil ederek mümkün
olduğu kadar erkenden balistik füze hakkındaki bilgileri alınmasının
sağlanması ve füzenin takip ve imhası için zincirin diğer halkalarına
aktarılmasını gerçekleştirmesidir.70 Bu kapsamda ABD tarafından
NATO balistik füze sistemine tahsis edilen X-band radarının Doğu
Avrupa yerine Türkiye’ye konuşlandırılması zaman açısından kritik
konum oluşturmaktadır.71
5.3. NATO Füze Savunma Sisteminin Siyasi Sorun Hale Gelmesi
Lizbon’da yapılacak NATO Zirvesi öncesi Türkiye’nin NATO
üyeliğine yönelik en önemli tartışma konusu FKP oluşturmuştur. Zira
Ankara’nın İran’ın nükleer programına ilişkin tutumu, Batılı
müttefiklerinden büyük ölçüde ayrışmıştır. Bu ortamda NATO’nun
FKP’si Türkiye açısından sadece teknik ya da askerî bir konu olmaktan
çıkmış; ülkeyi uzun erimli sonuçlar doğuracak temel bir stratejik
tercihin eşiğine getirmiştir.72
İran’ın balistik füzelerine karşı Türkiye’nin FKP kapsamında
kendi topraklarında 1000 kilometre bandındaki radarların yerleştirilmesi
için vereceği cevap, eksen kayması tartışmalarının baskısı altında
69
Mark Fitzpatrick, “Iran: The Fragile Promise of the Fuel-Swap Plan”, Survival, Cilt
52, Sayı 3, Haziran-Temmuz 2010, s. 6.
70
Serdar Erdurmaz, a.g.m.
71
Sıtkı Egeli ve Serhat Güvenç, a.g.m., s. 26.
72
a.g.m., s. 25.
Hasan ÜRKÜT ve Gökhan SARI
220
Security
Strategies
Year: 10
Issue: 20
Türkiye’nin NATO’ya bağlılığı ve ABD ile ilişkilerin geleceği açısından
da önem arz ediyordu. Ancak asıl olarak sorun, tehdidin İran olarak
tanımlanmasından kaynaklanmıştı. Zira 2010’da onaylanan yeni Millî
Güvenlik Siyaset Belgesi’nde İran’ı öncelikli tehdit yerine iş birliği ve
ortak vizyon oluşturulan yeni müttefiklerden biri olarak tanımlayan
Ankara, bir ay geçmeden İran’ı doğrudan tehdit gösteren bir projeye
onay vermek istememekteydi.73 Doğal olarak bu durum Türkiye’nin son
yıllarda geliştirmeye çalıştığı “komşularla sıfır problem politikasına”,
“barış vizyonuna”, “yumuşak güç anlayışına” ve İran dâhil tüm bölgeyle
yakın ilişkiler geliştirilmesi hedefine zarar verecek bir süreci işaret
etmekteydi. NATO gibi askerî bir örgütün “sert güç anlayışı” ve “ABD
ağırlıklı politikası” Türkiye’nin işini zorlaştırmaktaydı.74
Türkiye’de ister istemez İran ile NATO arasında bir tercih
yapılacakmış algısı oluşmuştu. Bu sebeplerden dolayı Türkiye, kısmen
NATO ülkelerini uyarmak, kısmen de Türk kamuoyunu teskin etmek
amacıyla; FKP bağlamında hiçbir ülkenin adının tehdit kaynağı olarak
zikredilmemesi, füzelerin tüm NATO topraklarının savunmasını
kapsayacak şekilde konuşlanması ve Türkiye’nin tüm topraklarının füze
savunma kapsamına girmesi hususunda çekincelerini dile getirmiştir.75
Ancak NATO’nun yeni stratejisi ve FKP ile, Türkiye, 1 Mart
2003 kararında olduğu gibi bir kez daha Batılı müttefiklerinin talepleri
ile Doğu’daki hassas dengeler arasında sıkışmıştır. Zira Türkiye’nin
hem iç ve dış politika bağlamında, hem de güvenlik ve ekonomik
istikrarı açısından, NATO ve uluslararası sistemine ne kadar bağımlı
olduğu açıktır.76
Neticede NATO’nun yeni stratejik konsepti ve buna bağlı FKP,
Lizbon Zirvesi’nde Türkiye’nin de olumlu oyu ile kabul edilmiştir. Bu
kararla, Türkiye, Batı bloğu içinde olmaya devam ettiğini, NATO ve
73
M. Selin Bölme, a.g.m., s. 15.
74
Ramazan Gözen, “Türkiye’nin ABD Politikası 2010”, s. 291.
75
a.g.m., s. 291-292.
76
Ramazan Gözen, “Uluslararası Politika Manivelası Olarak Füze Kalkanı”, Ortadoğu
Analiz, Cilt 3, Sayı 26, Şubat 2011, s. 41; Arif Başbaşoğlu, a.g.m., s. 78.
İran Nükleer Programının Türk Dış Politikasına Etkisi
221
Güvenlik
Stratejileri
Yıl: 10
Sayı: 20
uluslararası sistem içindeki konumunun değişmediğini, bir eksen
kayması olmadığını ve Türkiye-ABD model ortaklığının NATO
bağlamında devam ettiğini ortaya koymaya çalışmıştır.77 Ancak bu
kararın Türkiye’nin yeni dış politikasını zora sokabileceği ve Füze
Kalkanı’nına ait radar veya füzelerinin Türkiye’ye konuşlandırılmasının
güvenlik risklerini de artıracağı göz ardı edilmemelidir.78
5.4. İran’ın Füze Kalkanı Projesine Göstermiş Olduğu Tepki
İran’ın nükleer programı çevresinde devam eden tartışmalar, 2011
yılında FKP’nin en önemli parçalarından biri olan radar sistemlerinin
Malatya-Kürecik’e kurulması ile yeni bir boyut kazanmıştır. Bu gelişme,
Türkiye’nin son dönemde izlediği “Komşularla Sıfır Anlayışı”
politikasına bağlı olarak yakınlaşan Türk-İran ilişkilerinin yüksek
seviyede sürdürülebilirliğinin kolay olamayacağını göstermiştir.79
Radar sisteminin Malatya-Kürecik’e kurulmasının ardından İran
Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacizade 2011
Kasım ayı içinde, İran’a karşı olası saldırıda ilk önce Türkiye’deki
“NATO Füze Kalkanı Sistemini” hedef alacaklarını ve bu sistemin
İsrail’i koruma amaçlı olduğunu dile getirmiştir.80
2011 Aralık ayında bu sefer İran Meclisi Dış Politika ve Ulusal
Güvenlik Komisyonu Başkan Vekili Hüseyin İbrahimi, İran ordusunun
Türkiye’ye konuşlandırılmasına karar verilen FKP’nin Malatya’ya
kurulması planlanan radar kısmını etkisizleştirmek için gerekli
hazırlıkları yaptığını da belirtmiştir.81 Yani İran bu gelişmelere şiddetle
tepki göstermiş ve Türkiye İran ilişkilerinin bu eksende kolay
yürümeyeceğini bu vesile ile ortaya koymuştur.
77
Ramazan Gözen, “Türkiye’nin ABD Politikası 2010”, s. 292.
78
Ramazan Gözen, “Uluslararası Politika Manivelası Olarak …”, s. 42.
79
Bülent Keneş, a.g.k., s. 14.
80 Milliyet Gazetesi İnternet Sitesi. “İran: Malatya’daki Füze Kalkanı Sistemini
Vururuz”, 12 Aralık 2011, , (Erişim Tarihi: 26.12.2012).
81 Habertürk Gazetesi İnternet Sitesi. “İran’dan Tehdit: Malatya’yı Vururuz!”, 11
Aralık 2011, , (Erişim Tarihi: 26.12.2012).
Hasan ÜRKÜT ve Gökhan SARI
222
Security
Strategies
Year: 10
Issue: 20
6. Sonuç
Türkiye’nin İran nükleer krizine barışçıl çözüm bulma çabaları
ve akabinde FKP’nin önemli parçalarından biri olan radar sistemlerinin
Türkiye topraklarına yerleştirilmesi, Türkiye’nin bölgesel politikalarının
önündeki engelleri göstermesi ve kendi gücünün sınırlarını hatırlatması
bakımından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Türkiye’nin İran’a
karşı NATO’nun ABD öncülüğünde geliştirdiği FKP Türkiye’nin
güvenlik bağlamında Batı ittifakıyla bağlarını sürdürmeye devam
edeceği göstermiştir. Yaşanan bu gelişmeler Türkiye’nin ileride
yapılacak müzakerelerde alacağı rol açısından uluslararası aktörleri
bölgeden dışlama reflekslerinin kırılmaya başladığını ortaya
koymuştur. Türkiye, İran nükleer krizinde yapıcı bir rol oynayabilmek
için bundan sonra stratejik müttefiki olan ABD ile sınır komşusu İran
arasında tarafsız kalarak iki tarafla da dengeli ilişkiler sürdürmeye
çalışmalıdır. Türk karar vericiler bu noktadan sonra bir kez daha
“eksen kayması” tartışmalarına maruz kalmadan Türk dış politikasının
önceliklerini gerçekçi temellere oturtmalıdır.
Sonuç itibariyle İran ile Türkiye arasında kültürel ve dinsel
farklılıklar/çekişmelerden kaynaklanan sürekli rekabet hali, Malatya’ya
yerleştirilen radar sistemi ile bir kez daha kendini göstermiştir. Realist
politikanın bir gereği olarak gücün ne zaman ve ne şekilde yön
değiştireceğin bilinmediği, güç mücadelesinin de sürekli olacağı
görülmüştür. Ülkelerin kendi iradesini kabul ettirmek için elindeki ileri
teknoloji silah gücünü bir koz ve yaptırım aracı olarak kullanabileceği
de unutulmamalıdır. Bu temel stratejik anlayışın doğal bir gereği
olarak, TSK’nin uzun vadeli stratejik silah sistemleri tedarik programı
kapsamında, bu tür füze savunma sistemlerine sahip olması bir ihtiyaç
ve gereklilik olarak değerlendirilmektedir.82 Bu bağlamda Türkiye’nin
kendi “Millî Füze Savunma Sistemini” kurması, yüksek teknolojiyle
mütecehhiz, caydırıcı ve dışa bağımlı olmayan bir orduya sahip olması,
82 SDE Resmî İnternet Sitesi. “NATO Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”, Temmuz
2011, s. 20, , (Erişim Tarihi: 26.12.2012).
İran Nükleer Programının Türk Dış Politikasına Etkisi
223
Güvenlik
Stratejileri
Yıl: 10
Sayı: 20
hem kendi ulusal güvenliği, hem de bölge barışı için bir gereklilik
olarak görülmelidir. Türkiye’nin “Millî Füze Savunma Sitemi”ni kurup
bunu NATO bünyesinde geliştirme ve FKP’ye entegre etmesi bu
konuda Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltması açısından önemlidir.
Summary
Iranian nuclear crisis started in 2002, with the emergence of
secret nuclear power plants. Thic crisis continues to be one of the most
important security problems in the agenda of the international
community. The US-led Western powers argue that Iran’s nuclear
program is for military purposes, whereas Iran claims that its nuclear
activities are for civilian purposes. Iran sees its nuclear program
serving as a rational instrument of foreign policy to become the
leading power of the region. Therefore, relations between Iran and the
Western world get worse with each passing day due to this nuclear
crisis. As a result, the look for solution in the international platform
initiatives and discussions has transformed Iran’s nuclear program into
an international crisis. The crisis has become more and more complex,
while international actors’ attitude towards Iran’s nuclear program was
shaped within the framework of the perceptions of threat.
On the other hand, since the 2000’s Turkey’s desire to solve the
problems with its neighbors using diplomacy, dialogue and the
economic sense of mutual dependency has determined its position on
the Iranian nuclear crisis. Contrary of the tendency of Western powers
for sanctions against the Iranian government’s nuclear policy, the
Turkish decision-makers have adopted a softer style. In this context, in
2010, with the joint venture Turkey and Brazil, Tehran Declaration
was signed with Iran but this didn’t contribute to the solution of the
crisis. Then, Turkey’s negative vote to the UN Security Council’s No.
1929 Sanction Decision has led to criticisms, arguing that Turkey was
trying to protect Iran’s nuclear program and has triggered “shift of
axis” debate. In the ongoing debate, some argues that Turkey’s recent
regional initiatives have altered its traditional foreign policy priorities.
Hasan ÜRKÜT ve Gökhan SARI
224
Security
Strategies
Year: 10
Issue: 20
In this context, NATO Summit in Lisbon and its “Missile Shield
Project” which was discussed within the framework of the Alliance’s
new Strategic concept in 19-20 November 2010 became a testing
ground for Turkish foreign policy. At the end of the summit, Ankara
approved of “Missile Shield Project” which would be deployed
against Iran ballistic missiles. This approval, in a way, removed the
uncertainty surrounding Turkey’s future within the Western security
community. With this decision, Turkey wanted to show that it has not
changed its position in the international system, even though its
foreign policy in the last decade was marked by continual pursuit of
autonomy at regional and international levels. Having renewed its
commitment to NATO, Ankara, on the other hand, risked its relations
with Iran. This has shown that relations between Turkey and Iran
cannot be sustainable at a high-level. Turkey should work to maintain
a balanced relationship and remain neutral with neighboring Iran and
its strategic ally USA, if it wants to play a constructive role in the
Iranian nuclear crisis.
KAYNAKÇA
ALBAYRAK, Hakan. “Tahran Bildirisi”, Yenişafak Gazetesi İnternet
Sitesi, 18 Mayıs 2010, HakanAlbayrak /tahran-bildirisi/22347>, Erişim Tarihi: 05.11.2012.
BAĞCI, Hüseyin ve Bayram SİNKAYA. “Türkiye-İran İlişkileri:
Güvenlik Perspektifinden Bir Değerlendirme”, Eylül 2005,
, Erişim Tarihi: 08.02.2012.
BAŞBAŞOĞLU, Arif. “Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”, Ortadoğu
Analiz, Cilt 3, Sayı 34, Ekim 2011.
BÖLME, M. Selin. “NATO Zirvesi ve Füze Kalkanı Projesi”, Seta
Analiz, Aralık 2010, ,
Erişim Tarihi: 24.06.2012.
CHIPMAN, John. “Nuclear Programmes In The Middle East: In the shadow
of Iran”, The International Institiute for Strategic Studies (IISS) Press
Statement, 20.05.2008, , Erişim Tarihi: 15.10.2012.
İran Nükleer Programının Türk Dış Politikasına Etkisi
225
Güvenlik
Stratejileri
Yıl: 10
Sayı: 20
ÇANDAR, Cengiz. “Türk Dış Politikasında “Eksen” Tartışmaları: Çok
Kutuplu Dünya İçin Yeni Bir Vizyon”, Seta Analiz, Ocak 2010a.
ÇANDAR, Cengiz. “ABD’nin Pişmiş Aşına Su Katmak”, Hürriyet
Gazetesi İnternet Sitesi, 21 Mayıs 2010, ,
Erişim Tarihi: 06.02.2013.
ÇAY, Ömer. “İran’ın Balistik Füze Kabiliyetleri Üzerine Bir Analiz”,
Ekopolitik Resmî İnternet Sitesi, 2009, ,
Erişim Tarihi: 27.12.2012.
DAVUTOĞLU, Ahmet. “Turkey’s Foreign Policy Vision: An
Assessment of 2007”, Insight Turkey, Cilt 10, Sayı 1, 2008.
DAVUTOĞLU, Ahmet. “Eksen Kayması Diyen ‘Siz Karışmayın’
Demek İstiyor”, 05.08.2010, , Erişim Tarihi: 28.11.2012.
Dış İşleri Bakanlığı, “Türkiye’nin Enerji Stratejisi”, http://www.mfa.
gov.tr/turkiye_nin-enerji-stratejisi.tr.mfa>, Erişim Tarihi: 17.09.2013
DOSTER, Barış. “Türk Dış Politikası ve Bölgesel Güç Olma Çabası”,
Ortadoğu Analiz, Cilt 4, Sayı 42, Haziran 2012.
DURAN, Burhanettin. “Türk Dış Politikasının İç Siyaset Boyutu: 2010
Değerlendirmesi”, Burhanettin DURAN, Kemal İNAT, Mesut Özcan (Ed.),
Türk Dış Politikası Yıllığı 2010, Ankara, Seta Yayınları, 2011, 15-66.
EGELİ, Sıtkı ve Serhat GÜVENÇ. “NATO’nun Füze Savunma
Sistemi ve Türkiye”, Ortadoğu Analiz, Cilt 4, Sayı 40, Nisan 2012.
Enerji Bakanlığı Resmî İnternet Sitesi, ,
Erişim Tarihi: 14.10.2013.
ERALP, Atila ve Özlem TÜR. “İran’la Devrim Sonrası İlişkiler”,
Meliha Benli Altunışık (Ed.), Türkiye ve Ortadoğu: Tarih, Kimlik,
Güvenlik, İstanbul, Boyut Kitapları, 1999, 67-102.
ERDURMAZ, Serdar. “NATO Füze Savunma Sistemi Türkiye’nin
Gereksinimlerini Karşılamaya Yeterli mi?”, 27 Kasım 2010,
, Erişim Tarihi: 06.12.2012.
FEICKERT, Andrew. “Iran’s Ballistic Missile Capabilities”, CRS
Report for Congress, 23 Ağustos 2004, , Erişim
Tarihi: 21.12.2012.
FITZPATRICK, Mark. “A Prudent Decision on Missile Defence”,
Survival, Cilt 51, Sayı 6, Aralık 2009-Ocak 2010.
Hasan ÜRKÜT ve Gökhan SARI
226
Security
Strategies
Year: 10
Issue: 20
FITZPATRICK, Mark. “Iran: The Fragile Promise of the Fuel-Swap
Plan”, Survival, Cilt 52, Sayı 3, Haziran-Temmuz 2010.
GÖZEN, Ramazan. “Uluslararası Politika Manivelası Olarak Füze
Kalkanı”, Ortadoğu Analiz, Cilt 3, Sayı 26, Şubat 2011a.
GÖZEN, Ramazan. “Türkiye’nin ABD Politikası 2010”, Burhanettin
DURAN, Kemal İNAT, Mesut Özcan (Ed.), Türk Dış Politikası Yıllığı
2010, Ankara, Seta Yayınları, 2011b, 267- 332.
GÜRKAŞ, Berna. “Türkiye-İran İlişkileri”, Kenan DAĞCI ve Atilla
SANDIKLI (Ed.), Satranç Tahtasında İran: Nükleer Program,
İstanbul, Tasam Yayınları, 2007, 219-257.
HABERTÜRK Gazetesi İnternet Sitesi. “İran’dan Tehdit: Malatya’yı
Vururuz!”, 11 Aralık 2011, , Erişim
Tarihi: 26.12.2012.
HEMMER, Christopher. “Responding to a Nuclear Iran”, Parameters,
Autumn 2007.
IAEA Resmî İnternet Sitesi. “Resolution 1929 (2010) Adopted by the
Security Council at its 6335th meeting, on 9 June 2010”, 9 Haziran
2010, , Erişim Tarihi: 10.11.2012.
IRANWATCH Resmî İnternet Sitesi. “Iran's Ballistic Missile
Program”, Mayıs 2012, , Erişim Tarihi: 15.03.2013.
İNAT, Kemal. “Türkiye’nin Son Dönem İran Politikası: Barış Ve
Kalkınma İçin Karşılıklı Bağımlılık”, Ortadoğu Analiz, Cilt 1, Sayı
10, Ekim 2009.
İNAT, Kemal. “Türkiye’nin İran Politikası 2008”, Kemal İNAT,
Muhittin ATAMAN, Burhanettin DURAN (Ed.), Ortadoğu Yıllığı
2008, İstanbul, Küre Yayınları, 2010, 9-47.
İNAT, Kemal ve TELCİ İsmail Numan. “Türkiye’nin İran,
İsrail/Filistin ve Suriye Politikası 2009”, Burhanettin DURAN, Kemal
İNAT, Muhittin ATAMAN (Ed.), Türk Dış Politikası Yıllığı 2009,
Ankara, Seta Yayınları, 2011, 95-158.
İNAT, Kemal ve TELCİ İsmail Numan. “Türkiye’nin İran, İsrail ve
Suriye Politikası 2010”, Burhanettin DURAN, Kemal İNAT, Mesut
ÖZCAN (Ed.), Türk Dış Politikası Yıllığı 2010, Ankara, Seta
Yayınları, 2011, 69-136.
İran Nükleer Programının Türk Dış Politikasına Etkisi
227
Güvenlik
Stratejileri
Yıl: 10
Sayı: 20
KARDAŞ, Şaban. “Turkey: Redrawing the Middle East Map Or Building
Sandcastles?”, Middle East Policy, Cilt 17, Sayı 1, Bahar 2010.
KARDAŞ, Şaban. “Türk Dış Politikasında Eksen Kayması mı?”,
Akademik ORTA DOĞU, Cilt 5, Sayı 2, 2011.
KENEŞ, Bülent. İran: Tehdit mi, Fırsat mı?, İstanbul, Timaş
Yayınları, 2012.
KATZMAN, Kenneth, “Iran: U.S. Concerns and Policy Responses”,
Congressional Research Service, June 17, 2013.
KİBAROĞLU, Mustafa. “Enerji mi? Silah mı? Nükleer’in İki Yüzü”,
Avrasya Dosyası Nükleer Özel Sayı, 2005, mustafakibaroglu.com>, 14.10.2012.
KİBAROĞLU, Mustafa. “2012 Baharında Türkiye'nin Ortadoğu'daki
Güvenlik Çevresine Bir Bakış”, Ortadoğu Analiz, Cilt 4, Sayı 40,
Nisan 2012.
KİRİŞCİ, Kemal. “The Transformation of Turkish Foreign Policy: The
Rise of The Trading State”, New Perspectives on Turkey, No 40,
2009, , Erişim Tarihi: 28.11.2012.
KULOĞLU, Armağan. “İran’ın Nükleer Teknoloji Çıkmazı,
Gelişmeler Ve Türkiye”, Ortadoğu Analiz, Cilt 2, Sayı 19-20,
Temmuz-Ağustos 2010.
MİLLİYET Gazetesi İnternet Sitesi. “İran: Malatya’daki Füze Kalkanı
Sistemini Vururuz”, 12 Aralık 2011, ,
Erişim Tarihi: 26.12.2012.
SAHIMI, Muhammad. “Major Deal Agreed on Tehran Uranium”,
http://www.pbs.org/wgbh/pages/frontline/tehranbureau/2010/05/nukedeal.html, Erişim Tarihi: 18.05.2013.
NOİ, Aylin Ünver. “Arap Baharı ve Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri”,
OrtadoğuAnaliz, Cilt 4, Sayı 48, Aralık 2012.
OĞUZLU, Tarık. “Middle Easternization of Turkey’s Foreign Policy: Does
Turkey Dissociate from the West?”, Turkish Studies, Cilt 9, Sayı 1, 2008.
OĞUZLU, Tarık. “Türk Dış Politikasında Eksen Tartışması: Türkiye
Avrupalılaşırken Avrupa’dan Uzaklaşıyor mu?”, Ortadoğu Analiz, Cilt
1, Sayı 12, Aralık 2009.
Hasan ÜRKÜT ve Gökhan SARI
228
Security
Strategies
Year: 10
Issue: 20
POYRAZ, Serdar. “Turkish-Iranian Relations: A Wider Perspective”,
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Policy
Brief, No 37, , Erişim Tarihi: 19.10.2012.
SANDIKLI Atilla ve Bilgehan EMEKLİER. “Kaos Senaryolarının
Merkezinde İran”, Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi
(BİLGESAM), Bilgesam Yayınları Rapor No: 40, 2012,
, Erişim Tarihi: 09.08.2012.
SDE Resmî İnternet Sitesi. “NATO Füze Savunma Sistemi ve Türkiye”,
Temmuz 2011, , Erişim Tarihi: 26.12.2012.
SİNKAYA, Bayram. “İran Nükleer Programı Karşısında Türkiye’nin
Tutumu ve Uranyum Takası Mutabakatı”, Ortadoğu Analiz, Cilt 2,
Sayı 18, Haziran 2010.
TODAY’s Zaman Gazetesi İnternet Sitesi. “IAEA chief: Iran Should
Store Enriched Uranium in Turkey”, 9 Kasım 2009,
, Erişim Tarihi: 23.10.2012.
TÜRKYILMAZ, Oğuz. “Turkey’s Energy Policies: Suggestions for a
Change”, Insight Turkey, Cilt 12, Sayı 3, 2010.
, Erişim Tarihi: 17.10.2012.
UDUM, Şebnem. “Türkiye’nin İran Nükleer Meselesindeki Siyaseti”,
OrtadoğuAnaliz, Cilt 4, Sayı 43, Temmuz 2012.
ÜLGEN, Sinan. “Preventing the Proliferation of Weapons of Mass
Destruction: What Role for Turkey?”, Ekonomi ve Dış Politika
Araştırma Merkezi (EDAM), Discussion Paper Series, Haziran 2010a,
, Erişim Tarihi: 19.10.2012.
ÜLGEN, Sinan. “Güneşte Bir Yer veya Onbeş Dakikalık Şöhret:
Türkiye’nin Yeni Dış Politikasını Anlamak”, The Carnegie Papers, Aralık
2010, , Erişim Tarihi: 10.11.2012.
ÜLGEN, Sinan. “Türkiye’nin Nükleer Programının Güvenlik Boyutu:
Nükleer Diplomasi ve Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Politikaları”,
Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM), Discussion Paper
Series, 2011, , Erişim Tarihi: 18.06.2012.
YETİM, Mustafa ve Rıdvan KALAYCI. “Türkiye İran İlişkileri: Sıfır
Sorun mu? Nükleer Sorun mu?”, Akademik Ortadoğu, Cilt 5, Sayı 2, 2011.

Konular