İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ

İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
105
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN
GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
Dilek AYDIN∗
Arif TEKBIYIK**
Özet
Uzun süredir dünya gündemini meşgul eden İran nükleer
sorununda, tartışmalar ”nükleer güç” çevresinde odaklaşsa da, asıl
sorun ABD-İran arasındaki çıkar çatışması olduğu söylenebilir. İran’ın
nükleer silah üretebilecek kapasiteye ulaşması ve bu çalışmaların,
Rusya Federasyonu ve Çin gibi küresel aktörlerce desteklenmesi başta
Türkiye olmak üzere, bölge ülkelerin güvenlik algılamalarını
değiştirmektedir. Bu amaçla çalışmada, İran’ın nükleer güç olma
yolundaki çabaları ve bu gelişmeler karşısında başta ABD olmak üzere
diğer küresel aktörlerin tutumu incelenerek, Türkiye’nin güvenliğine
olan etkileri belirlenmeye çalışılmıştır. Kasr-ı Şirin antlaşmasından bu
yana Türkiye ile sınır komşusu olan İran’ın nükleer silah üretebilecek
teknolojiye erişmesi, bölgedeki stratejik dengeleri değiştirebilecektir.
Dolayısıyla böyle bir güce kavuşan İran, Orta Asya ve Kafkasya
Bölgesinde, İslami rejim politikalarını yaymak isteyebilir. Böyle bir
atmosferde, nükleer silaha sahip olmayan Türkiye’de, nükleer silah
edinmesi gerektiği konusundaki tartışmaların gündeme gelmesi
muhtemel görülmektedir. Ayrıca, başta diplomasi olmak üzere diğer
araçların yanıtsız kalması ABD’nin İran’a yönelik askerî müdahalesine
zemin oluşturabilir ve bu durumda Türkiye taraf tutmaya zorlanabilir.
Türkiye, ABD’nin stratejik ortağı olması sebebiyle İran ile bugüne
kadar geliştirdiği başta enerji olmak üzere tüm ilişkileri
bozulabilecektir. Bu bağlamda, Türkiye’nin bu kriz ortamından en az
maliyetle çıkabilecek stratejik öngörülerde bulunması, kendisi ve bölge
ülkelerinin istikrarı için önemlidir. Türkiye, tüm orta ve uzun vadede
gerçekleşmesi muhtemel tehlikeleri iyi analiz etmeli ve bu tehlikelere
karşı hazırlıklı olmalıdır. Bu bağlamda, Türkiye, sorunun daha
karmaşık bir hal almadan barışçıl yollarla çözülmesinde etkin bir rol
oynamalıdır.
∗ SAREN, Ulusal ve Uluslararası Güvenlik Stratejileri, 2006-2007, 1. Sınıf Öğrencisi.
** Makale Danışmanı Topçu Alb. Arif TEKBIYIK
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
106
Anahtar Kelimeler: İran, ABD, nükleer, Türkiye, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi.
Abstract
Although the disputes have been focusing on the surrounding of
“nuclear power” in the problem of Iran, which occupy the world public
opinion for a long time, it can be said that the essential problem is the
struggle of profit between ABD and Iran. Iran’s arrival at a capacity
with which it can produce nuclear weapons and the fact that this effort
is supported by global actors such as China and Russia has been
changing the understanding of safety of the countries in the area, with
Turkey being first. For this reason, this study, the efforts of Iran for
being a nuclear power and the attitude of other global actors with ABD
being first, against these developments on the safety of Turkey have
been tried to be determined. Arrival of Iran, which is a border neighbor
with Turkey since “Kasr-ı Şirin” agreement at a technology with which
it can be produce nuclear power has been changing the strategic
balances in the area.
Iran, which gains such a power, can desire spreading the policies
of Islamic regimes in the Middle Asia and Caucasus. In such an
atmosphere, it seems possible that in Turkey which hasn’t nuclear
power, some discussions about the necessity for having such a power
comes to the agenda; furthermore, the fact that other ways, with
diplomacy being first, fail to solve the matter and remain unresponsive
can provide a background for military intervention against Iran of ABD
and this situation Turkey can be forced to take a side Turkey, because it
is strategic companion of ABD can lose all good relationships with
Iran, with energy factor being first. For this reason, it is crucial for the
balance of Turkey and the other countries in the area that turkey foresee
the strategies with which it can escape from this crisis environment
with the least expense. Turkey must carefully analyze the dangers that
can occur in all short, middle and long term and it must be already for
these. For this reason, Turkey must play an active role in solving the
problem with peaceful ways before the matter is further complicated.
Key Words: Iran, ABD, nuclear, Turkey, UNSC.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
107
1. Giriş:
İkinci Dünya Savaşı sırasında nükleer silah geliştiren ABD, bunu
ilk kez Japonya’ya karşı Hiroşima ve Nagazaki’de kullanmıştır. Soğuk
Savaş’ın etkisiyle nükleer güce sahip devlet sayısının giderek artması,
dünyada güvenlik algılamalarının da değişmesine yol açmıştır. Bu
açıdan bakıldığında, son yıllarda dünya gündemini en çok meşgul eden
konulardan biri de İran’ın nükleer çalışmaları olmaktadır. Basra Körfezi
ve Hürmüz Boğazı’ndaki stratejik konumu ve kökten dinci rejim ihraç
çabalarıyla İran, “nükleer devlet” olma ötesinde bir anlam
kazanmaktadır. Bu kapsamda, çalışmada, ABD-İran gerginliği göz
önünde bulundurularak, İran’ın nükleer güç olma süreci ve bu sürecin
Türkiye’nin güvenliğine olan etkileri belirlenmeye çalışılmıştır.
İran ve ABD arasında süren bu gerginlikten en fazla bölge
ülkelerinin etkileneceği değerlendirilmektedir. ABD’nin müttefiki olan
Türkiye’nin, İran’dan farklı yönetim şekliyle ve sahip olduğu jeopolitik
konumuyla bu gelişmelerden en fazla zarar gören ülke olması muhtemel
görülmektedir. ABD’nin İran politikası “ilişki koparmak”, “ambargo
uygulamak” ve “rejim değişikliği” esasında şekillenmektedir. AB ve
diğer aktörlerin bakış açısı ise diplomatik yollardan bu sorunun çözüme
kavuşmasıdır. Fakat, diplomatik araçların ve diğer yaptırımların
neticesiz kalması bölgede olası bir askerî müdahaleyi gündeme
getirebilir. Bu bağlamda, olası bir sıcak çatışma durumunda ve
sonrasında bu bölgede oluşabilecek belirsiz ve istikrarsız bir ortam
Türkiye’nin zararına olacaktır. Türkiye’den böyle bir atmosferde taraf
tutması istenebilir. Bu durum, Türkiye ile İran’ın, bugüne kadar
geliştirdiği ilişkileri olumsuz etkilemekle beraber, bölgede güvenlik
algılamalarını da değiştirebilecektir. Çünkü, İran’ın sahip olduğu uzun
menzilli balistik füzelerinin etki alanına Türkiye’nin de girmesi ve bu
füzelerin nükleer başlıkla kullanılabilmesi, stratejik dengelerin İran
lehine bozulmasına yol açabilecektir. Dolayısıyla, nükleer güce sahip
olmayan Türkiye, bu eksik yönüyle bölgesel güç olma mücadelesini
kaybedebilir. Bu avantajı İran, Orta Asya ve Kafkasya bölgesinde etkin
olmak için ve İslami rejim politikalarını yaymak için kullanabilir. Tüm
bu gelişmeler karşısında, Türkiye’nin, İran ile stratejik dengeyi tekrar
kurmak amacıyla nükleer bir güç olma çabasına girmesi muhtemel
senaryolar arasında yer almaktadır. Bu senaryo gerçekleştiği takdirde
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
108
yeni sorunların da gündeme gelebileceği yönünde değerlendirmeler
mevcuttur.
İran sorununun çözümünün kısa vadeli olmaması, bu konuyu
daha karmaşık bir hâle getirmektedir. Türkiye’nin, öncelikle bu kriz
ortamından en az maliyetle kurtulabilmek için şimdiden stratejik
öngörülerde bulunabilmesi ve bu sorunun barışçıl araçlarla
çözülebilmesi için etkin bir rol oynaması gerekmektedir. Bu bağlamda
Türkiye’nin bölge eksenli ve bağımsız bir dış politikası izlemesi
önemlidir.
2. Tarihsel Arka Plan:
2.1. Şah dönemi:
6 Ağustos 1945’te Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom
bombalarının etkilerini ve gücünü gören ABD, nükleer teknolojisinin
yayılmasını engellemek amacıyla, bu silahlara sahip “tek ülke olma“
avantajını korumak istemiştir. Fakat, Soğuk Savaş’ın doğal bir sonucu
olarak dönemin bir diğer gücü Rusya’nın da nükleer silahlarını
geliştirmesi, ABD’nin bu avantajının sarsılmasına neden olmuştur.
Rusya’nın hemen ardından, başta İngiltere olmak üzere Fransa ve Çin’in
de bu stratejik silahları edinmesi ve özellikle İngiliz firmalarının nükleer
teknoloji transferinden büyük mali kazanç elde etmeleri, ABD’nin
nükleer enerji konusundaki gizlilik politikalarını değiştirmiştir. Bu
durumun sonucu olarak ABD, nükleer teknolojinin barışçıl amaçlarla
kullanımının yaygınlaşmasını, ancak bunu yaparken nükleer silah
yapımını teşvik etmeyecek, gerekirse engelleyecek önlemleri içeren bir
politika benimsemiştir.1 ABD başkanı Dwight D. Esienhower, 1953
yılında BM Genel Kurulu’nda yaptığı “Barış için atom” konulu
konuşmasından sonra ABD’nin daha önce gizlilik içerisinde yaptığı
nükleer çalışmaları tüm dünyaya açıklamıştır. Bu tarihten sonra da
ABD, dost ve müttefik olarak gördüğü ülkelere küçük ölçekli araştırma
reaktörleri kurmuş ve bu reaktörlerin çalıştırılabilmesi amacıyla
1Mustafa Kibaroğlu, İran’daki Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri, 7 Aralık 2005, s.1,
(Çevrimiçi),
http://www.harpak.tsk.mil.tr/duyurular/SEMPOZYUM_MART_2006/07_MUSTAFA_KIBAROĞLU.
doc, 19 Aralık 2006.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
109
teknolojik ve bilimsel altyapıyı desteklemiştir.2 Şah Rıza Pehlevi
döneminde, İran-ABD arasında zorunlu bir stratejik birliktelik söz
konusuydu. Şah, ABD’nin SSCB’yi gözetlemesine ve Basra Körfezinde
ABD çıkarlarının korunması için topraklarının kullanılmasına izin
vermekte ve buna karşılık ABD, İran’ı bölgesel güç haline gelebilmesi
için tüm modern askerî teçhizat ve silahları sağlamaktaydı.3 Bu
çerçevede, 1968 yılında 5 megavatlık bir araştırma reaktörü İran’da,
Tahran Üniversitesi’nde kurulmuştur.4
Bu gelişmelerinin ardından İran, 1970 yılında ABD, Rusya,
Fransa, İngiltere ve Çin’in nükleer sahibi olarak kabul edildiği “Nükleer
Silahların Yaygınlaşmasını Önleme Anlaşması”na (NPT) imza atmıştır
ve 1973 yılında da İran’da Atom Enerji Kurumu kurulmuştur.5
Muhammet Rıza Pehlevi, 1973 yılında Arap İsrail savaşı
sonrasında Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) kurulmasıyla, dört
katına çıkan petrol fiyatları sonucu büyük bir gelir akışına sahip olması
sebebiyle ve aynı zamanda Avrupalı Devletlerin bu alanda sundukları
teklifler sonucu, bir açıklama yaparak “gelecek yirmi yılda 20.000
megavatlık nükleer enerji elde etmeyi” hedeflediğini belirtmiştir.6 Bu
alanda, Avrupa ve Amerikan firmaları ile ortak projeler yürütülmüştür.
Başkan Jimmy Carter döneminde, ABD firmaları piyasalardaki
avantajları kaybetmemek için, ”İran’ın geniş petrol ve doğal gaz
rezervleri olmasına karşın, bu kaynaklardan tasarruf yapması ve daha
temiz ve daha ucuz enerji olarak sunulan nükleer teknolojiden azami
oranda faydalanması” konusunda İran yönetimi nezrinde lobi
faaliyetlerinde bulunmuştur.7
Şah döneminde İran’ın nükleer çalışmaları sadece reaktör inşa
etmekle kalmamış, aynı zamanda uranyum zenginleştirme şirketlerine
2Arzu Celalifer, İran Nükleer Krizi Değerlendirme Raporu, 21 Şubat 2006, USAK, (Çevrimiçi),
http://www.stratejikgundem.com/makale.php?id=121, 8 Kasım 2006.
3 Nihat Ali Özcan, İran Sorununun Geleceği Senaryolar,Bölgesel Etkiler ve Türkiye’ye Etkileri
Tepav Ortadoğu Çalışmaları, s.11, (Çevrimiçi), http://www.tepav.org.tr/tur/admin/
dosyabul/upload/abd_iran.pdf, 25 Aralık 2006.
4 Ghannadi Maragheh, Atomic Energy Organization of Iran, s.1, (Çevrimiçi),
, 10 Aralık 2006.
5 Maragheh, a.g.m., s.1.
6 Kibaroğlu, a.g.m.,s.2.
7 Celalifer, a.g.m.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
110
de ortak olmayı başarmıştır. Bu yıllarda, İran hükümeti ve Alman şirketi
olan Kraft Werk Union arasında, Buşehr kentinde 1200 megavatlık bir
santralin kurulması amacıyla, nükleer santral anlaşması imzalanmıştır.
Ayrıca, yine Fransız Şirketi olan EURODİF ile 900 megavatlık bir
nükleer santralin Bandar-Abbas‘ta kurulması kararlaştırılmıştır.8
2.2. Devrim sonrası:
1979 İslam Devrim sonrasında gerek başa gelen liderlerin
politikaları olsun, gerekse sekiz yıl süren İran-Irak savaşı olsun, İran’ın
nükleer çalışmaları olumsuz yönde etkilenmiştir. Şah döneminde
başlatılan nükleer çalışmalar, İslam rejimi yöneticileri tarafından din
açısından sakıncalı bulunmuş ve savaş sürecinde yaşanan ekonomik
sıkıntılarının da etkisiyle bu alandaki çalışmalar durdurulmuştur. Bu
dönemde, nükleer araştırma faaliyetleri üzerinde herhangi bir gelişme
elde edilemediği gibi yarım kalan tesislerin inşasına devam edebilmek
için bir girişimde de bulunulmamıştır. İran’ın sahip olduğu rejimin,
ABD ve Batı karşıtı olması nedeniyle, nükleer çalışmalar ile ilgili bütün
anlaşmalar Batılılar tarafından iptal edilmiştir.9
1980’li yılların ortasında İslami rejimin ülkede kontrolü tam
olarak tesis ettiğine yönelik inancın güçlenmesi üzerine, nükleer bir güç
olma yolunda, Şah rejimi döneminde atılan adımların kaldığı yerden
devam edilmesi kararı alınmıştır.10 Batılı Devletlerin İran-Irak
Savaşı’nda her yönden Irak’ı desteklemesi nedeniyle, nükleer
tesislerinin tamamlanması için alternatif ülkelerle işbirliği yoluna
gidilmiştir. Bu doğrultuda özellikle Arjantin, Brezilya, Çin Halk
Cumhuriyeti, Çekoslovakya gibi ülkelerle temasta bulunulmuştur. İslam
devrimi sonrasında ABD’nin ciddi muhalifi konumuna gelen İran,
rejimin dünya kamuoyunda yarattığı imaj yüzünden Batı dünyası
tarafından yalnız bırakılmıştır. İran, küresel yalnızlığını kırabilmek ve
uzun yıllar süren Irak savaşı sonrası askerî kapasitesini geliştirebilmek
için ihtiyaç duyduğu desteği Rusya Federasyonu’nda bulmuştur. Buna
8 Arif Keskin, “İran’ın Nükleer Çabaları: Hedefler, Tartışmalar ve Sonuçlar”,
TURKSAM,(Çevrimiçi), http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=2&yazi=77, 8 Kasım 2006.
9 Keskin, a.g.m.
10 Fatih Ayduğan, İran’ın Nükleer Güç Olma Politikası ve Türkiye’ye Etkileri, Harp Akademileri
Komutanlığı Yüksek Lisans Bitirme Tezi, İstanbul, Mayıs 2006, s.49.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
111
paralel olarak, Şah döneminde Almanya’nın işbirliği ile yürütülen ancak
devrim nedeniyle devam edilemeyen Buşehr nükleer reaktörü projesi,
1995 yılında Rusya Federasyonu ile yapılan antlaşmanın ardından tekrar
hayata geçirilmiştir.11 İran, nükleer enerji elde etme sürecinde, işbirliği
alanlarını daha da genişleterek Almanya, Arjantin, İspanya, Çin, Kuzey
Kore, Pakistan ve Belçika ile anlaşmalar imzalamıştır.12 Şu an İran‘da
nükleer program, Tahran Nükleer Araştırma Merkezi, İsfahan Nükleer
Teknoloji Merkezi ve Şerif Fizik Araştırma Merkezi’ndeki çalışmalarla
sürdürülmektedir.13
3. Nükleer Kriz Süreci ve Küresel Aktörlerin Tutumu:
İran, Afganistan ve daha sonra Basra Körfezi’ndeki Irak’ın
işgalinin ardından ABD’nin Orta Doğu ve Orta Asya’daki askerî
gücünün artmasından son derece rahatsızlık duymaktadır.14 Diğer
taraftan, içinde bulunduğu bölgede, nükleer güce sahip Pakistan,
Hindistan, Kazakistan ve İsrail gibi nükleer devletlerle kendisini
çevrilmiş hissetmektedir.15 İran tüm bu gelişmeleri kendi toprak
bütünlüğü ve mevcut rejimi için büyük bir tehlike olarak algılamaktadır.
Bu bağlamda, ABD’nin kendine yönelttiği tehditlere karşı caydırıcılık
unsuruna sahip olmak istemekte ve sahip olduğu rejimin geleceğini
sağlayabilmek için “nükleer silah” konusundaki gizli çalışmalarına
ağırlık vermektedir.
İran Ulusal Direniş Konseyi’nin eski bir üyesi olan Alireza
Jafarzade’nin, Ağustos 2002 yılında Natanz ve Arak’taki gizli nükleer
tesislerini dünyaya duyurması, kamuoyunda sert bir tepkiyle
karşılanmıştır.16 Çünkü, sahip olduğu zengin petrol ve doğal gazların
yanı sıra, Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı’ndaki stratejik konumu,
İran’a “nükleer devlet” olmanın ötesinde bir anlam kazandırmaktadır.
11 Helin Sarı Ertem, “Neo-Avrasyacı Perspektiften “Sıcak Denizlere Açılan Kapı İran”, Akademik
Araştırmalar Dergisi, 2004-2005, Sayı:23, s.272.
12 Keskin, a.g.m.
13 İbrahim Özer,Türkiye- İran İlişkilerini İnceleyerek Türkiye’nin Bölgesel Bir Güç Olabilmesi İçin
İran’a Karşı İzlemesi Gereken Politikalar Nasıl Olmalıdır?, İstanbul, Harp Akademileri Komutanlığı
Yüksek Lisans Bitirme Tezi, Şubat 2003, s.4-18.
14 Ertem, a.g.m., s.269.
15 A.g.m., s.272.
16 Celalifer, a.g.m.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
112
Jeopolitik konumunun avantajıyla, kökten dinci rejim ihraç çabalarıyla
ve bölücü terör örgütlerine verdiği destekleriyle bilinen İran’ın, bu
istikrarsız bölgede, uranyum zenginleştirme faaliyetlerinde bulunması,
Batılı güçlerin ortak çıkarlarıyla çelişmektedir. Bu niteliklere sahip olan
bir ülkenin, nükleer bir güç olma yolunda hızla ilerlemesi ve Batı’nın
teknolojik üstünlüğüne karşı koyabilmek amacıyla sahip olduğu kitle
imha silahlarını geliştirmeye devam etmesi, bölgesel ve küresel güvenlik
algılamalarını değiştirmektedir. İran’ın bölgesel güç olabilme amacıyla
geliştirdiği nükleer silahlarını, sahip olduğu uzun menzilli balistik füze
sistemleriyle kullanma olasılığı, uluslararası camiada büyük bir tehdit
olarak algılanmaktadır.
Alireza Jafarzade’nin açıklamaları dünyada tepkiyle karşılanması
sonucunda, AB ile İran arasında bir dizi görüşmeler gerçekleşmiştir.
İran taraf olduğu NPT anlaşmasını ileri sürerek elde ettiği enerjiyi sivil
amaçlar için kullanmakta herhangi bir sakınca olmadığını ileri sürse de,
başta ABD olmak üzere diğer küresel aktörleri ikna edememiştir.
Çünkü, inşa etmeyi planladığı tesisleri daha ilk aşamasından
Uluslararası Atom Enerji Ajansı (UAEA)’na bildirmekle yükümlü olan
İran’ın, sahip olduğu nükleer programının bazı aşamalarını gizlemesi,
mevcut kuşkuları ortadan kaldıramamıştır. Bu bağlamda, AB ile
yürütülen görüşmeler sonucu Ekim 2003 ve Kasım 2004’te Tahran’ın
sadece barışçıl amaca yönelik nükleer faaliyetlerde bulunmasını öngören
Paris Mutabakatları imzalanmıştır.17 Bu anlaşmaların imzalanmasını
müteakip İran, nükleer tesislerinin kapsamlı denetimine izin veren
Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nın ek protokolünü
imzalamış ve uranyum zenginleştirme faaliyetleri bir süre askıya
almıştır. 2005 yılında Cumhurbaşkanlığı görevine gelen
Ahmedinecad’ın, Batı karşıtı tutumu ve nükleer araştırma
faaliyetlerindeki uzlaşmasız tavrındaki kararlılığı, nükleer diplomasiyi
tekrar çıkmaza sürüklemiştir. İran yönetiminin, uranyum zenginleştirme
faaliyetlerine yeniden başladığını açıklaması, bu konunun Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK)’ne havale edilmesine yol açarak,
yeni bir sürecin başlamasına zemin hazırlamıştır.
17 Fevzi Uslubaş, “Ortadoğu Labirentinde Nükleer Bir İran”, Jeopolitik, Yıl:5, Sayı:26,Mart
2006,s.42.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
113
2006 yılının Haziran ayında İran’a, BMGK daimi üyeleri ABD,
Rusya Federasyonu, Çin, İngiltere, Fransa (5+1 grubu) ile Almanya
tarafından hazırlanan nükleer krizin çözülmesine ilişkin bir öneri paketi
sunulmuştur.18 Uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin durdurulmasına
yönelik olan bu öneri paketine, İran’ın net bir yanıt tarihi
belirleyememesi, ABD yönetiminin rahatsız olmasına ve konunun tekrar
BMGK’ye taşınmasına neden olmuştur. Bu bağlamda, 31 Temmuz
2006’da Güvenlik Konseyi’nde ortak bir zemin oluşturularak nükleer
faaliyetlerinin durdurulmasına ilişkin taslak karar onaylanmıştır. Bu
karara göre, 31 Ağustos 2006’ya kadar isteklerin yerine getirilmemesi
durumunda, BM sözleşmesinin 7.bölümünün 41.maddesi kapsamında
'gerekli önlemlerin' kabul edileceği belirtilmiştir.19
İran nükleer programını başından beri destekleyen Çin ve Rusya
Federasyonu, BMGK tarafından alınan bu kararı, otomatik yaptırım
tehdidi içermemesi ve alınacak olan yaptırım kararları için yeni bir
oturum öngörmesi sebebiyle onaylamışlardır. 1696 Sayılı Karar, İran
nükleer programına ilişkin alınan ilk resmi karar olması sebebiyle
önemlidir.20
İran’ın öneri paketine verdiği yanıt, uluslararası toplumda
olumlu bir hava yaratsa da, mevcut krizi sonlandıramamıştır. Bu
bağlamda, 23 Aralık 2006 tarihinde, 15 üyenin oybirliğiyle kabul edilen
1737 Sayılı Güvenlik Konseyi Kararı,21 İran’a nükleer malzemelerin ve
balistik füzelerinin doğrudan veya dolaylı olarak satışını yasaklamakta
ve UAEA tarafından tespit edilecek olan nükleer faaliyetlerin askıya
alınmasını öngörmektedir. Bunun yanı sıra, İran'ın bu tür faaliyetlerine
katılan kişilere ve kurumlara seyahat yasağı ve mallarının dondurulması
gibi kısıtlamalar getirilmekle beraber, kararın ek kısmında, İran'ın
nükleer ve balistik füze programlarına katılan kişi ve kurumların
18 Hürriyet, 6 Haziran 2006, (Çevrimiçi), http://www.hurriyet.com.tr/sondakika/4535259.asp?sd=5,
12 Şubat 2006.
19 CNN Türk.com, 31 Temmuz 2006, (Çevrimiçi), http://www.cnnturk.com/DUNYA/
haber_detay.asp?PID=319&HID=1&haberID=208907, 15 Şubat 2007.
20 Arzu Celalifer, BM Güvenlik Konseyi’nin İran Nükleer Faaliyetlerinin Durdurulmasına İlişkin
Kararı, 4 Ağustos 2006, USAK, (Çevrimiçi), http://www.usakgundem.com/
yazarlar.php?id=372&type=17,15 Şubat 2007.
21 CNN Türk.com, 23 Aralık 2006, (Çevrimiçi), http://www.cnnturk.com/DUNYA/
haber_detay.asp?PID=319&haberID=277074, 15 Şubat 2007
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
114
listesine de yer verilmektedir. Ayrıca, İran’dan, NPT Antlaşmasının ek
protokolünü mecliste onaylaması ve uluslararası güvenin oluşturulması
hususunda UAEA ile işbirliği yapması istenmektedir.22 BMGK, İran'a
uranyum zenginleştirme faaliyetlerini 21 Şubat 2006'ya kadar
durdurması, aksi halde ekonomik yaptırımların gündeme geleceği
uyarısında da bulunmuştur. Diğer taraftan verilen sürenin dolmasına
rağmen Ahmedinecad yönetimi, ulusal onur meselesi hâline getirdiği
nükleer programının bu karara tepki olarak askıya alınmayacağını ve bu
alandaki çalışmaların ciddi bir biçimde sürdürüleceğini açıklamıştır.23
Bu açıklamalar karşısında, 24 Mart 2006 tarihinde İran’a karşı 1737 sayılı
kararı genişleten ikinci bir yaptırım kararı Güvenlik Konseyi’nde
oybirliğiyle kabul edilmesine 24 karşın İran, 9 Nisan 2006’da nükleer
santrallerde yakıt olarak kullanılmak üzere, ihtiyaç duyulan %3.5
oranında uranyumu zenginleştirmeyi başardığını ve nükleer ülkeler
kulübüne girdiğini resmi olarak açıklamıştır.25
Görüldüğü üzere, İran sorununun karmaşıklığı, çözüm sürecini
uzatmakta ve sürecin uzaması da yeni sorunları beraberinde
getirmektedir. Bu bakımdan, İran’ın nükleer çalışmalarına olan küresel
aktörlerin tutumlarının, daha detaylı incelenmesi önemlidir.
3.1. ABD’nin Tutumu:
Şah döneminde ABD-İran arasındaki yakın ilişkiler İslam
devrimi sonrasında bozulmuş, ABD bu bölgedeki önemli müttefikini
kaybetmiştir. ABD bu tarihten sonra İran’la olan ilişkilerini askıya almış,
bunun sonucu olarak da İran günümüzde ABD’nin sürdürülebilir
doğrudan ilişkisinin olmadığı tek ülke konumuna gelmiştir.26 Bununla
birlikte İran’ın, sahip olduğu zengin petrol rezervleri, jeostratejik
konumu ve nükleer silah elde etmeye yönelik çabaları ABD’nin
22 Arzu Celalifer, BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a Yönelik 1737 sayılı Kararı, 27 Aralık 2006, USAK,
(Çevrimiçi), http://www.usakgundem.com/yazarlar.php?id=535&type=17, 15 Şubat 2007.
23 CNN Türk.com, 21 Şubat 2007, (Çevrimiçi),
htpp:// www.cnnturk.com/DUNYA/haber_detay.asp?PID=319&haberID=304411, 21 Şubat 2007
24Internet Haber, 24 Mart 2007, (Çevrimiçi), http://www.internethaber.com/
news_detail.php?id=75845, 24 Mart 2007.
25 CNN Türk.com, 9 Nisan 2007, (Çevrimiçi), http://www.cnnturk.com/DUNYA/
haber_detay.asp?PID=319&haberID=329384, 13 Nisan 2007.
26 Ayduğan, a.g.e., s.112.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
115
stratejilerinde önemli bir yere sahiptir. Bu bağlamda ABD ve İran
arasındaki tartışmalar “nükleer güç” çevresinde odaklaşsa da asıl
sorunun tarafların çıkar çatışması olduğu görülmektedir. Nükleer güç
sadece çıkarlarının gerçekleştirilmesinde stratejik bir araç
konumundadır.27 Bu noktada üzerinde durulması gereken ABD’nin ve
İran’ın bölgesel politikalarının ortaya konmasıdır.
ABD’nin Orta Doğu bölgesinde birbirleriyle etkileşim halinde
bulunan çıkarları şu şekilde tasnif edilebilir:28
I- Petrol ve doğal gaz yataklarının güvenliğinin sağlanması,
dünya enerji arzının sürdürülebilir olması;
II- İsrail’in güvenliğinin sağlanması;
III- Terörizm tehdidinin ortadan kaldırılması;
IV- Kitle imha silahlarının üretilmesi ve yayılmasının
önlenilmesi.
Enerji kaynaklarının küresel alanda homojen dağılmaması
enerjiyi stratejik bir güç yapmakta, bulunduğu coğrafyayı sadece
bölgesel değil, küresel güçlerin mücadele alanına dönüştürmektedir. Bu
çerçevede, Avrasya coğrafyasının sahip olduğu zengin petrol ve doğal
gaz rezervleri, bu bölgenin hayati ve stratejik önemini daha da ön plana
çıkarmaktadır. Dünyanın en büyük ekonomilerden birine sahip olan
ABD’nin, bu enerji kaynaklarına sahip olması, ekonomik üstünlüğünü
koruyabilmesi için bir gerekliliktir. ABD’nin özellikle İran ile
ilgilenmesinin sebebi, İran’ın küresel enerji dengeleri içindeki önemli bir
yere sahip olması ve giderek artan enerji ihtiyacını bu geniş bölgeden
karşılamak istemesidir.
Kitle imha silahlarının yayılması, terör örgütlerin elini de
güçlendirmektedir. Terörizmle mücadele, kitle imha silahlarının
denetim mücadelesi ile iç içe geçmiştir. Özellikle 2. Dünya Savaşı
sonrasında Orta Doğu bölgesinde kontrol edilemeyen silahlanma yarışı,
dünyayı ciddi anlamda endişelendirmektedir. Bu durum, ABD
şemsiyesinde himayesini sürdüren İsrail’in varlığına ve güvenliğine de
büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Kitle İmha silahlarının özellikle bu
27 Özcan, a.g.m., s.15.
28 A.g.m., s.15.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
116
bölgeden bertaraf edilmesi ABD dış politikasının öncelikli hedefleri
arasında gelmektedir. 11 Eylül’de Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a
düzenlenen terörist saldırıları, kitle imha silahlarının terör örgütlerince
kullanıldığında ne gibi zararlar doğurabileceğini açıkça göstermektedir.
Dolayısıyla, İran’ın bölgesel güç olabilmek amacıyla edindiği başta
nükleer silahlarını taşıyabilecek balistik füze sistemleri olmak üzere
diğer konvansiyonel silahları uluslararası camiada büyük bir tehdit
olarak algılanmaktadır.
ABD, öncelikle İran’ın nükleer silahlara sahip olmasını
engellemeye çalışmakta ve daha sonra da İran İslam Cumhuriyeti’nde
mevcut olan ABD karşıtı rejimi değiştirerek kendi politikalarına yakın
bir yönetim oluşturmak istemektedir. ABD, nükleer ve diğer
konvansiyonel silahlardan arınan, bölgesel güvenliğe tehdit
oluşturmayan, etkisiz bir siyasi yapıya sahip ve liberal piyasa
ekonomisine eklemlenmiş bir İran hedeflemektedir. Bu amaçlarını
gerçekleştirmek amacıyla uluslararası arenada İran’ı tecrit etme ve
ambargo uygulama politikaları uygulamaya çalışmaktadır. Bunun yanı
sıra başta AB olmak üzere, tüm dünyayı işbirliğine zorlamakta ve olası
bir askeri müdahale için meşrû bir zemin oluşturmak istemektedir.
Böyle bir olasılığın söz konusu olması durumunda, bölgede oluşabilecek
istikrarsız ortamdan en fazla Türkiye’nin etkilenmesi muhtemel
görülmektedir.
3.2. Rusya Federasyonu’nun Tutumu:
11 Eylül saldırısından sonra bölgede artan ABD nüfuzundan,
hem İran hem de Rusya Federasyonu rahatsızlık duymaktadır. Bu
noktada çıkarları uyuşan iki devlet arasındaki ilişkiler, özellikle Rusya
Federasyonu’nun 1995‘ten beri İran’ın nükleer programını
desteklemesiyle beraber yoğunlaşmıştır. ABD ve İsrail önderliğinde
uzun yıllar devam eden baskılara rağmen, Rusya Federasyonu, İran’a
nükleer enerji alanında destek verme fikrinden caydırılamamıştır.29
Çünkü, ABD’nin bu bölgedeki stratejik amaçlarını gerçekleştirmesi,
Rusya Federasyonu’nun Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi güneyden
29 Ertem, a.g.m., s.272.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
117
kuşatılması sonucunu doğurabilir. Bu durum, iki küresel güç arasında
yeni enerji yollarının ve kaynaklarının kullanımı ile ilgili sorunları
gündeme getirebilir. Rusya Federasyonu’nun, Orta Asya ve Kafkasya
Bölgesi’nde ABD’nin etkisinin artması sonucu, İran’ın nükleer
teknolojisini geliştirmesine destek olması, yeni bir “nükleer komşu
devlet” oluşumuna zemin hazırlamıştır. Bu durum, Avrasya
coğrafyasında değişen dengeler neticesinde, hem Rusya
Federasyonu’nun hem de Türkiye’nin güvenlik algılamalarını, tekrar
gözden geçirmesine yol açabilir.
3.3. Çin’in Tutumu:
Çin, İran’ın nükleer politikalarına bakış açısını enerji ihtiyaçları
doğrultusunda şekillendirmektedir.30 Son yıllarda yaşadığı ekonomik
gelişimine paralel olarak artan enerji ihtiyacını bu bölgeden karşılamak
istemektedir. Bu bakımdan Orta Doğu coğrafyasında yaşanan istikrarsız
ortamı, kendi çıkarları ve hedefleri doğrultusunda şekillendirmek için
bu bölgede güvenilir bir aktör olma çabası içersindedir. Çin, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki veto gücü ve uluslararası
politikalarında gün geçtikçe artan etkisiyle, İran nükleer programının
UAEA kapsamında barışçıl yollarla çözülmesini desteklemektedir. Çin,
diğer taraftan Orta Doğu bölgesini, gelişen silah sanayisi için önemli bir
pazar olarak görmektedir. Bu bağlamda Çin, global alanda yalnız kalan
İran’ın, silah tedarikçisi konumuna da gelmiştir. Türkiye, İran’ın sahip
olduğu nükleer ve silah kapasitesinin, Çin tarafından desteklenmesini,
önümüzdeki dönemlerde önemli bir tehdit sorunu olarak gündeme
getirebilir.
3.4. AB’nin Tutumu:
AB ülkelerinin İran’ın nükleer programına başlangıçta bakış açısı
ABD’den farklıdır. ABD’nin İran politikası “ilişki koparmak”, “ambargo
uygulamak” ve “rejim değişikliği” esasında şekillenmiştir. AB’nin İran
politikası rejim değişikliği yerine iç ve dış politikada reform talebi
30 Ayduğan, a.g.e., s.131.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
118
temelinde şekillenmiştir.31 AB’nin İran’a karşı böyle bir politika
uygulamasının temel nedeni enerji kaynaklarına olan bağımlılığın gün
geçtikçe artmasıdır. Bunun sonucu olarak AB, zengin enerji
kaynaklarına sahip olan İran ile yakınlaşmak istemektedir. Bu
bakımdan, İran’ın bu istikrarsız bölgede nükleer silahlanma kapasitesine
ulaşmasından ve ABD’nin de bu gelişmeyi kendi bölgesel amaçları için
fırsat olarak değerlendirmesinden endişe duymaktadır. AB’nin
girişimleri sonucunda İran İslam Cumhuriyeti uranyum zenginleştirme
faaliyetlerini bir süre askıya almıştır. Fakat Ahmedinecad’ın
Cumhurbaşkanı olmasıyla beraber bu faaliyetlerine tekrar başlayacağını
açıklaması, AB ve ABD tutumlarını aynı eksende buluşturmuştur. Bu
doğrultuda, ileriki dönemlerde İran sorununun daha karmaşık bir hal
alması durumunda, Türkiye’ye, AB liderliğinde bir İran dış politikası
yürütülmesi öngörülebilir. Fakat, AB ile ortak bir politika oluşamaması
Türkiye’nin müzakere sürecini etkileyebilir.
4. Nükleer Kriz Sürecinde İran -Türkiye İlişkileri:
Orta Doğu coğrafyasında farklı kimlik tanımlamalarına sahip iki
stratejik ülke olan Türkiye ve İran arasındaki ikili ilişkiler, bugüne kadar
yaşanan uyuşmazlıklara ve sorunlara rağmen hiçbir zaman tam
anlamıyla kopmamıştır. Özelikle ekonomik ve güvenlik alanında
yaşanan çıkmazlar nedeniyle, üst düzey yetkililerin arasında
gerçekleşen resmi ziyaretler neticesinde, siyasi ve ticari işbirliği alanları
artırılmaya çalışılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Başbakan Recep
Tayip Erdoğan’ın 2006 Aralık ayında, nükleer kriz konusunda Güvenlik
Konseyi’nin yaptırım kararı alınması aşamasına gelen bir dönemde İran
ziyareti önem taşımaktadır.32 Yapılan bu ziyarette, Türkiye-İran
arasındaki karşılıklı ticaret hacminin geliştirilmesi, dünya kamuoyu
tarafından yakın takiple izlenen nükleer kriz sürecinin diplomatik
yollardan çözüme kavuşturulması ve son olarak Orta Doğu’daki
istikrarsızlık ve bölge sorunları çerçevesinde görüşmeler yapılmıştır.
31 Keskin, a.g.m.
32 CNN Türk.com, 2 Aralık 2006, (Çevrimiçi), http://www.cnnturk.com/TURKIYE/
haber_detay.asp?PID=318&haberID=267221, 15 Şubat 2007.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
119
İran, Körfez Bölgesini ve Hürmüz Boğazını denetleyen
jeostratejik konumuyla dünya doğal gaz rezervlerinin büyük bir kısmını
elinde bulundurmaktadır. Enerji konusunda dışa bağımlı bir politika
izleyen Türkiye, artan enerji gereksiniminin önemli bir kısmını,
Rusya’dan sonra İran’dan karşılamaktadır.33 Özellikle, İran-Türkiye
arasında yıllık 10 milyar m3 doğal gaz temin edilmesi yönünde, 1996
tarihinde 25 yıllığına imzalanan sözleşme Türkiye için önem arz
etmektedir.34 Tahran’da yapılan görüşmeler sonucu, İran ve Türkiye
arasında enerji ve doğal gaz işbirliği alanlarının daha da genişletilmesi
yönünde kararlar alınmakla beraber, İran doğal gazının Avrupa
pazarlarına ihracının Türkiye üzerinden ve Türkiye işbirliği ile
gönderilmesi yönünde açıklamalarda da bulunulmuştur. Böyle bir
stratejik projenin hayata geçirilmesi, Türkiye’nin jeopolitik gücünü daha
da artırabilecektir. Dolayısıyla, Batı için Türkiye “enerji arz güvenliği“
açısından önemli bir güvenlik koridoru olarak algılanabilecektir. Diğer
bir gelişme olarak Suriye’nin, Türkiye boru hatlarını kullanarak İran’dan
doğal gaz almak istemesi, Türkiye açısından hem ekonomik hem de
bölgesel entegrasyon süreci açısından önemli bir fırsat olarak
değerlendirilmektedir. Bununla beraber, BMGK’nin, İran’ın nükleer
çalışmalarını önlemeye yönelik olarak kabul ettiği 1737 sayılı sınırlı
yaptırım kararı sonrası, Türkiye’ye ihraç ettiği doğal gazı geçici olarak
kesmesi ise35, Türkiye’nin enerji konusunda çok daha hassas ve yapıcı
politikalar üretmesi gerektiği yönünde tartışmaları gündeme
taşımaktadır.
Komşu ülke olarak coğrafi yakınlığının yanı sıra, sahip olduğu
genç nüfusu ve artan tüketim talebi ile Türkiye, İran için vazgeçilmez bir
pazar niteliğindedir. İki ülke arasındaki dış ticaret göstergeleri,
Türkiye’nin İran’dan doğal gaz ithalinin devreye girmesiyle beraber İran
lehine sürekli bir dengesizlik göstermektedir.36 Başbakan Erdoğan,
Tahran ziyaretinde, iki ülke arasındaki ticaret işbirliği alanlarının daha
da artırılması yönünde kararlılığını ortaya koyarken, aynı şekilde İran
Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki’nin Türkiye’ye yaptığı ziyaretinde,
33 BOTAŞ, (Çevrimiçi), http://www.botas.gov.tr/faliyetler/dg_ttt.asp, 16 Şubat 2007.
34 BOTAŞ, (Çevrimiçi), http://www.botas.gov.tr/faliyetler/antlasmalar/iran.asp, 16 Şubat 2007.
35 Şenol Kantarcı, ” İran Türkiye’ye Doğal Gazı Neden Kesti?”, 3 Ocak 2007, TURKSAM,
(Çevrimiçi), http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat=29&yazi=1133, 15 Şubat 2007.
36 İGEME, (Çevrimiçi), http://www.igeme.org.tr, 21 Şubat 2007.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
120
ekonomik ilişkiler vasıtasıyla iki ülke arasındaki sorunların ortadan
kalkacağını ve ilişkilerin gelişeceğini belirterek 2006 yılında 6.7 milyar
dolar olarak gerçekleşen ticaret hacminin 2007 yılında 10 milyar dolara
ulaşması konusunda anlaşmaya varıldığını açıklamıştır.37
Tahran görüşmelerinin bir diğer önemli gündem maddesi ise
İran nükleer krizi olmuştur. Bu ziyarette Türkiye’nin barışçıl amaçlı
nükleer çalışmaları desteklediği, ancak nükleer silahlanmaya karşı
çıktığı, zira bu durumun bölgede bir nükleer silahlanma yarışı
başlatılabileceği söylenmiştir.38 Türkiye’nin, hem İran’ın hem de Batı’nın
az sayıda güvendiği aktörlerden biri olarak, uluslararası kaygı ve
düşüncelerin dile getirmesi ve sorunların diplomatik yollardan çözüme
kavuşması için etkin bir rol oynamaya çalışması tüm dünyayı yakından
ilgilendirmiştir.
Orta Doğu’da önemli kararların alınacağı bu dönemde
Türkiye’nin dolaylı ve/veya dolaysız zarar görecek ülkelerden biri
olacağı açıktır. Bu bakımdan Türkiye’nin bu sorunları kendi ekonomik
ve güvenlik çıkarları doğrultusunda çözüme kavuşturulması amacıyla
şimdiden stratejik öngörülerde bulunması ve bu soruna ciddi bir zaman
ayırması gerekmektedir.
5. İran Sorununun Türkiye’ye Etkileri:
1639 tarihli Kasr-ı Şirin Antlaşmasından bu yana Türkiye’nin
komşusu olan İran’daki her türlü gelişme, Türkiye’yi doğrudan ve/veya
dolaylı olarak etkilemektedir. Türkiye ve İran’ın benzer tarihi ve kültür
zenginliğine sahip olmasının yanı sıra farklı bölgesel politikalar ve
stratejiler izlemeleri, iki ülke arasında her zaman gizli bir rekabetin
oluşmasına zemin hazırlamıştır. SSCB’nin dağılmasıyla ortaya çıkan
jeopolitik boşluk alanları, Türkiye-İran dayanışmasını artırmakla
beraber, rekabet alanlarını da genişletmektedir.
37 Haber7.com, 21 Şubat 2007, (Çevrimiçi), http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=221725, 21
Şubat 2007.
38 Arzu Celalifer, “Erdoğan’ın İran Ziyareti”, 4 Aralık 2006, USAK, (Çevrimiçi),
http://www.usakgundem.com/yazarlar.php?id=504&type=17, 15 Şubat 2007.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
121
Türkiye, İran’ın kitle imha silahı geliştirme, terörizmi
destekleme, siyasal İslam olgusunu yayma, Orta Doğu Barış Süreci’ne
engel olma ve ülke içindeki totaliter şeriat rejimi modeli konularında
endişe duymaktadır.39 Ayrıca, Türkiye’nin ABD’nin dolayısıyla İsrail’in
müttefiki olması ve Batının uzantısı şeklinde algılanan bir dış politikası
izlemesi, İran ile olan ikili ilişkilerini olumsuz etkilemektedir. İran
nükleer sorununun çözüm sürecinin kısa vadeli olmaması da
öngörülemeyen gelişmelerin, ABD-İran gerginliği arasında kalan
Türkiye’yi etkilemesi olası görülmektedir.
İran bugün deneysel miktarlarda da olsa, plütonyum ayrıştırma
teknolojisine sahiptir ve son dönemde çok büyük sorun haline gelen
uranyum zenginleştirme tesislerini de kurmuş durumdadır.40 İran taraf
olduğu NPT Antlaşmasını ileri sürerek elde ettiği enerjiyi sivil amaçlar
için kullanmakta herhangi bir sakınca olmadığını ileri sürse de,
uluslararası kamuoyundaki şüpheleri ortadan kaldıramamaktadır.
Türkiye de, İran nükleer programını doğrudan bir tehdit olarak
algılamasa da, hemen yanı başında böyle bir “kriz süreci”
yaşanmasından rahatsızdır. Çünkü sahip olunan bu stratejik enerji, bir
ülkede, sivil amaçlara hizmet edebileceği gibi, askerî hedeflerinin
gerçekleşmesi için bir araç olarak kullanılabilmesi mümkündür.
Dolayısıyla, barışçıl nitelikte olduğu iddia edilen bu gücün, ileriki
yıllarda hangi amaca hizmet edeceği bugünden bilinememektedir. Bu
doğrultuda, nükleer silaha sahip olmayan Türkiye için muhtemel bir
tehlike olarak algılanabilir. İran’dan cesaret alan bölgedeki devletler,
“nükleer bir güç olma” yarışına girebilirler. Bu durum bölgedeki barış
ve istikrarın daha da bozulmasına zemin hazırlayabilir.
Türkiye ve İran tarih boyunca rekabet ve çekişme içinde olsalar
da, ilişkiler genel olarak barışçıl olarak nitelendirilebilir.41 Fakat, İran’ın
nükleer silahlar üretebilecek kapasiteye erişmesi, İran ve Türkiye
arasındaki stratejik dengeleri değiştirebilir. Bu durumda İran’ın,
Kafkasya ve Orta Asya‘da etkin olabilmek için girişimlerde
bulunabilmesi ve dolayısıyla sahip olduğu İslami rejim politikalarını
39Arif Keskin, “Ahmedinejad Dönemi İran Dış Politikası: ”Saldırganlığın Rasyonelleşmesi”, ASAM,
(Çevrimiçi), http://www.asam.org.tr/temp/temp33.pdf , 8 Kasım 2006.
40 Kibaroğlu, İran’daki Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri , s.6.
41 A.g.m, s.20.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
122
yayabilmesi muhtemel görülmektedir. Böyle bir durumda “nükleer
devlet” olan İran’ın, sadece Türkiye’ye değil, Türk Cumhuriyetlerine
olan bakış açısı da değişebilecektir.
Türkiye nükleer silahlara sahip bir ülke değildir ve bu silahlara
sahip olma yönünde bir politika izlemiş olduğunu söylemek de
mümkün değildir.42 Bu çerçevede, Pakistan, İsrail ve Rusya
Federasyonu’ndan sonra İran’ın bu gücü elde etmesi, Türkiye’nin
bölgesel güç olma mücadelesini kaybetmesine yol açabilir. İran’ın
uluslararası antlaşmalara aykırı olarak nükleer silah edinmesi,
Türkiye’nin uluslararası barış ve istikrara olan güvenini sarsabilir. Bu
doğrultuda “Türkiye’nin de nükleer güce ulaşması gerektiği” konusunu
gündeme gelebilir. Bu durum Batı ve Türkiye arasındaki ilişkilerin
gerilmesine ve hatta AB ile olan müzakere sürecinin olumsuz yönde
etkilenmesine yol açabilir.
Başta diplomasi olmak üzere diğer araçların yanıtsız kalması,
ABD’nin İran’a yönelik askerî müdahalesini gündeme getirebilir.
Türkiye bir tarafta sınır komşusu İran’ın ve bir tarafta müttefiki
ABD’nin baskılarına maruz kalabilir. Türkiye’nin, ABD tarafında yer
alması sonucunda İran’la bugüne kadar geliştirdiği ekonomik, enerji ve
güvenlik ilişkileri olumsuz etkilenebilir.
Olası bir askerî müdahalede ABD, sahip olduğu yüksek
teknolojisini kullanırken, bu güce sahip olmayan İran, bu silahlara karşı
asimetrik güç kullanarak karşılık verebilir. Bu asimetrik güçten ABD
tarafında yer alan Türkiye de etkilenebilir. Ayrıca, Türkiye, İran’ın ilk
kez 1998’de denediği ve 2000 yılının Temmuz ayındaki başarılı
denemeden sonra 1.300 kilometrelik menzile sahip Şahap-3 balistik
füzesinin olası bölgesel hedefleri içinde bulunmaktadır.43 İran’ın
envanterindeki bu konvansiyonel silahların, İstanbul’a kadar olan
bölgeyi tesir sahası içine alabileceği yönündeki değerlendirmeler,
Türkiye’yi de endişelendirmektedir. Bununla beraber, İran, 1.000 kg
başlık taşıması öngörülen 2.000 km. menzilli Şahap-4 füzesi geliştirmesi
42 Mustafa Kibaroğlu,”Nükleer Silahlar ve Türkiye”,Görüş, Haziran 2004, s.24, (Çevrimiçi)
http://www.tusiad.org/yayin/gorus/59/8.pdf , 20 Aralık 2006.
43 S.Gülden Ayman, “ABD’nin Yeni Orta Doğu Vizyonu ve İran”, Boğaziçi Üniversitesi-TÜSİAD
Dış Politika Forumu, Aralık 2003, (Çevrimiçi), http://www.tusiad.org/dpolitika/
raporlar/abd/dp_duyuruno1.pdf ,20 Aralık 2006.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
123
aşamasındadır44 ve 5.500 kilometrelik menzile sahip Şahap-5 füzesiyle
ilgili çalışmalarına da devam etmektedir. Bu doğrultuda, İran’a yönelik
askerî bir operasyon durumunda, söz konusu silahlar, Türkiye için
büyük bir tehdit unsuru olarak algılanabilecektir.
ABD’nin ihtimal askerî saldırıları öncelikle meşruiyet kaynağı
olan nükleer santrallere yönelik kullandıktan sonra, bir sonraki aşamada
İran’ın stratejik gücü olan enerji ve boru hatlarını da hedef alabilir. Böyle
bir olasılık Türkiye’yi enerji konusunda darboğaza sokabilir. Bu
bağlamda alternatif enerji kaynaklara sahip olmayan Türkiye’nin,
özellikle Rusya Federasyonu’na olan enerji bağımlılığı daha da artabilir.
6.Sonuç:
2. Dünya Savaşı sırasında, ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye
attığı atom bombalarının etkilerinin görülmesi sonucu, dünyada söz
sahibi olmak isteyen devletler, bu stratejik güce sahip olabilmek
amacıyla, nükleer güç olma yarışına girmişlerdir. Soğuk Savaş’ın
etkisiyle ABD tarafından nükleer güçle tanıştırılan İran, Şah döneminde
nükleer bir güç olma yolunda hızla ilerlemiştir. 1979 İslam Devrimi
sonrasında ABD ve İran arasındaki ilişkiler bozulması ve İran-Irak
Savaşı’nın etkisiyle bu çalışmalar aynı hızı gösterememiştir. ABD,
İran’ın nükleer girişimlerini ve sahip olduğu kitle imha silahlarını
bölgesel ve küresel barışa bir tehdit olarak tanımlamakta ve bu savı
Büyük Orta Doğu Projesini hayata geçirebilmek için meşrû bir zemin
olarak görmektedir. Alireza Jafarzade, İran’ın gizli nükleer çalışmalarını
dünya kamuoyuna açıklamasıyla, İran sorunu Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi’ne havale edilmiştir.
İran sorunu, “nükleer güç” çevresinde odaklaşsa da, asıl sorun
ABD-İran çıkar çatışmasına dayanmaktadır. Dolayısıyla, bu gerginlikten
en çok etkilenen ülkelerden birinin de Türkiye’nin olması muhtemeldir.
Türkiye, hem İran’ın hem de Batı’nın güvendiği az sayıda
aktörlerden biri olarak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne taşınan
bu konunun, barışçıl yöntemlerle çözülmesinde etkin bir rol oynamaya
44 Mustafa Kibaroğlu, ”Yeniden Yapılanan Ortadoğu ve Kitle İmha Silahları”, Avrasya Dosyası,
2003, Cilt:9, Sayı:4, s.113.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
124
çalışmalıdır. Türkiye’nin böyle bir tavrı, hem kendisinin hem de bölgesel
istikrarın yararına olacaktır. Çünkü, olası bir savaş durumu, Türkiye’ye
ciddi maliyetler ve riskler getirebilir. Böyle bir durum, Türkiye’yi taraf
tutmaya zorlayabilir ve Türkiye’nin böyle bir ortamda ABD tarafında
yer alması, İran ile son dönemlerde ekonomik ve güvenlik alanında
geliştirdiği ilişkilerinin bozulmasına neden olabilir. Bu açıdan
bakıldığında Türkiye’nin, bulunduğu Avrasya coğrafyasında Batının
uzantısı şeklinde algılanan dış politika yerine, bölge eksenli ve bağımsız
bir dış politikası izlemesi önemlidir.
Avrasya coğrafyasında ortaya çıkan jeopolitik boşluklar güç
mücadelelerine sahne olmakta, sahip olunan nükleer silahlar ve kitle
imha silahları güvenlik algılamalarını değiştirmektedir. Bu bakımdan
Türkiye’nin güvenliğini tehdit edecek boyutta kitle imha silaha sahip
olan İran’ın, askerî gelişmeleri yakından takip edilmelidir. Özellikle
Şahap balistik füzelerinin etki alanına giren Türkiye’nin, bu nitelikte
silahlara sahip olamaması büyük bir tehlike olarak görülmektedir.
Türkiye’nin askerî gücü, gerektiğinde bu gücü bertaraf edebilecek güce
ulaştırılmalıdır.
Türkiye, İran’ın nükleer silah üretme kapasitesine erişmesinden
sonra, Orta Doğu’da olası bir nükleer silahlanma yarışından endişe
duymaktadır. Böyle bir durum, bölgede güç dengelerinin değiştirebilir
ve Türkiye’nin de bu güce erişmesi yönünde tartışmalar söz konusu
olabilir. Dolayısıyla güvenlik algılamalarını değiştiren böyle bir ortamın,
Türkiye’yi daha farklı sorunlarla yüz yüze getirmesi muhtemeldir.
Türkiye, enerji konusunda dışa bağımlı bir ülkedir. Dolayısıyla
ABD-İran gerginliği arasında kalan Türkiye’nin İran ile olan ilişkilerinin
bozulması veya olası savaş durumunda enerji konusunda sıkıntılar
yaşayabilir. Bu bakımdan Türkiye, enerji kaynağı ülkelerini
çeşitlendirmeli ve enerji potansiyelini etkin ve verimli kullanabilmelidir.
İran sorununun çözümünün kısa vadeli olmaması, bu konunun
uzun yıllar daha dünya gündemini meşgul edeceğine işaret etmektedir.
Sadece Türkiye değil, tüm bölge ülkeleri önceden tahmin edilemeyen
gelişmelerle karşı karşıya kalabilirler. Bu bakımdan, Türkiye’nin bu kriz
sürecinden en az maliyetle çıkabilecek stratejik öngörülerde bulunması
önemlidir. Türkiye, tüm orta ve uzun vadede gerçekleşmesi muhtemel
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
125
tehlikeleri iyi analiz etmeli ve bu tehlikelere karşı hazırlıklı
olabilmelidir.
KAYNAKÇA
1) ARI, Tayyar. IRAK, İRAN ve ABD Önleyici Savaş, Petrol ve
Hegomanya, Ankara, Alfa Yayınları,2004.
2) AYDUĞAN, Fatih. İran’ın Nükleer Güç Olma Politikası ve
Türkiye’ye Etkileri (Yüksek Lisans Bitirme Tezi), İstanbul, Harp
Akademileri Komutanlığı, Mayıs 2006
3) AYMAN, S.Gülden. “ABD’nin Yeni Orta Doğu Vizyonu ve İran”,
Boğaziçi Üniversitesi-TÜSİAD Dış Politika Forumu, Aralık 2003, 20
Aralık 2006, abd/dp_duyuruno1.pdf>.
4) BOTAŞ, 16 Şubat 2007, antlasmalar/iran.asp>.
5) BOTAŞ, 16 Şubat 2007, http://www.botas.gov.tr/faliyetler/dg_ttt.asp
6) CELALİFER, Arzu. “BM Güvenlik Konseyi’nin İran Nükleer
Faaliyetlerinin Durdurulmasına İlişkin Kararı”, USAK,15 Şubat 2007,
.
7) CELALİFER, Arzu. “Nükleer Programa Yönelik 5+1 Öneri Paketine
İran’ın Beklenen Yanıtı”, USAK, 15 Şubat 2007,
8) .
9) CELALİFER, Arzu. “İran Nükleer Krizi Değerlendirme Raporu”,
USAK, 8 Kasım 2006, makale.php?id=121>.
10) CELALİFER, Arzu. “BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a Yönelik 1737
sayılı Kararı”, USAK, 15 Şubat 2007,
11) http://www.usakgundem.com/yazarlar.php?id=535&type=17>.
12) CELALİFER, ARZU. “Erdoğan’ın İran Ziyareti”, USAK, 15 Şubat
2007
13) http://www.usakgundem.com/yazarlar.php?id=504&type=17>.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
126
14) CNN Türk.com, 13 Nisan 2007, haber_detay.asp?PID=319&haberID=329384>.
15) CNN Türk.com, 15 Şubat 2007,
16) http://www.cnnturk.com/DUNYA/haber_detay.asp?PID=319&HID=
1&haberID=208907>.
17) CNN Türk.com,15 Şubat 2007,
18) http://www.cnnturk.com/DUNYA/haber_detay.asp?PID=319&haber
ID=277074>.
19) CNN Türk.com, 21 Şubat 2007,
20) erID=304411>.
21) CNN Türk.com, 15 Şubat 2007,
22) http://www.cnnturk.com/TURKIYE/haber_detay.asp?PID=318&habe
rID=267221>.
23) DAVUTOĞLU, Ahmet. Stratejik Derinlik Türkiye’nin Uluslararası
Konumu (3.Baskı), İstanbul, Küre Yayınları, 2001.
24) ERTEM, Helin Sarı. “Neo-Avrasyacı Perspektiften “Sıcak Denizlere
Açılan Kapı
25) İran”, Akademik Araştırmalar Dergisi, 2004-2005,Sayı:23, 255-280.
26) Haber7.com, 21 Şubat 2007, haber_id=221725>.
27) Hürriyet, 12 Şubat 2006,4535259.asp?sd=5>.
28) İGEME, 21 Şubat 2007, .
29) İnternet Haber, 24 Mart 2007, news_detail.php?id=75845>.
30) İZZETİ, İzzetulla. İran ve Bölge Jeopolitiği, (Çev. Hakkı Uygur),
İstanbul, Küre Yayınları, 2005.
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
127
31) KANTARCI, ŞENOL. ” İran Türkiye’ye Doğal Gazı Neden Kesti?”,
15 Şubat 2007, TURKSAM, yazilar.asp?kat=29&yazi=1133>.
32) KARADAYI, Süleyman. Türkiye’nin Yakın İlgi Alanları, İstanbul,
Harp Akademileri Komutanlığı Basımevi, Şubat 1995.
33) KESKİN, Arif. “İran’ın Nükleer Çabaları: Hedefler, Tartışmalar ve
Sonuçlar”, TURKSAM , 8 Kasım 2006,tr/yazilar.asp?kat1=2&yazi=77>
34) KESKİN, Arif. Ahmedinejad Dönemi İran Dış
Politikası:”Saldırganlığın Rasyonelleşmesi”, ASAM, 8 Kasım 2006,
http://www.asam.org.tr/temp/temp33.pdf
35) KİBAROĞLU, Mustafa. “Yeniden Yapılanan Ortadoğu ve Kitle İmha
Silahları”, Avrasya Dosyası, 2003, Cilt:9, Sayı:4,107-125.
36) KİBAROĞLU, Mustafa. İran’daki Gelişmelerin Türkiye’nin
Güvenliğine Etkileri,2005, 19.12.2006, urular/SEMPOZYUM_MART_2006/07_MUSTAFA_KIBAROĞLU.doc>.
37) KİBAROĞLU, Mustafa. “Nükleer Silahlar ve Türkiye”, Görüş,
Haziran 2004, 24-31, 20 Aralık 2006, yayin/gorus/59/8.pdf >.
38) KOÇ, Şanlı Bahadır. “Gurur ve Önyargı: İran-ABD Gerginliği ve
Türkiye”, AVSAM, 25 Kasım 2006, .
39) Maragheh Ghannadi, Atomic Energy Organizatation of Iran, 10
Aralık 2006 .
40) QUILLEN, Chris. “Iranian Nuclear Weapons Policy: Past, Present
and Possible Future”, MERIA, Volume:6, No.2, June 2002.
41) OLSON, Robert. TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ 1979-2004: Devrim,
İdeoloji, Savaş, Darbeler ve Jeopolitik, (Çev.Kezban ACAR), Ankara,
Babil Yayıncılık,2005.
42) Nihat, Ali ÖZCAN. “İran Sorununun Geleceği Senaryolar, Bölgesel
Etkiler ve Türkiye’ye Etkileri”, Tepav Ortadoğu Çalışmaları, 25 Aralık
2006, .
İRAN NÜKLEER PROGRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ
128
43) ÖZER, İbrahim.Türkiye İran İlişkilerini İnceleyerek Türkiye’nin
Bölgesel Güç Olabilmesi İçin İran’a Karşı İzlemesi Gereken Politika Ne
Olmalıdır? (Yüksek Lisans Bitirme Tezi), İstanbul, Harp Akademileri
Komutanlığı, 2003.
44) USLUBAŞ, Fevzi. “Ortadoğu Labirentinde Nükleer Bir İran”,
Jeopolitik, Mart 2006, Yıl:5, Sayı:26,41-46.
129

Konular