FİLOLOJİK DEĞERLENDİRMELER VE KARŞILAŞTIRMALAR: GÜLİSTAN’IN TÜRK DİLİYLE İLK ÇEVİRİLERİ*

Turkish Studies
International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/8 Spring 2015, p. 633-644
DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.8107
ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY
ÖZET
Çok eski zamanlardan itibaren İran kültür coğrafyasıyla yoğun
temaslar kuran Türkler, İslamiyet yayıldıktan sonra, ilerleyen yüzyıllar
zarfında Fars dili ve edebiyatının başlıca eserlerini tanımaya başlamış,
Türk edib ve şairleri Fars diliyle yazılmış bazı eserleri örnek model almak
suretiyle şekil ve muhteva açısından benzer yahut aynı isimle aranje
edilmiş adaptasyon mahiyetinde bulunan çeşitli edebî eserler kaleme
almışlardır. İslamiyet etkisinde gelişen Türk dilinin ilk dönemi olan
Karahanlı Türkçesi döneminin başından yani 11. yüzyıldan başlayarak
15. yüzyıla kadar, Önasya ve Balkanlarda Osmanlı devletinin bir
imparatorluğa dönüştüğü dönemde Osmanlı Türkçesinin, Türkistan’da
ise Mir Ali Şir Nevâyî vasıtasıyla Çağatay Türkçesinin klasik bir dil halini
aldığı devre kadar, bir başka deyişle, Türk dilinin klasik bir edebiyat ve
sanat dili halini aldığı devre kadar süren olgunlaşma ve hazırlık
sürecinde İran edebiyatından seçilerek Türkçeleştirilmiş ve Türk diliyle
özgünleştirilmiş eserlerin Türk dilinin ve doğal olarak Türk edebiyatının
tarihî gelişim seyrinde etkileşim bakımından önemli bir yeri vardır. İranlı
mütefekkir şair Sa’dî’nin 13. yüzyılda kaleme aldığı meşhur Gülistan, bu
etkiyi tüm yönleriyle örnekleyen önemli bir eserdir. Bu çalışmada,
Gülistan’ın Türk diliyle hazırlanmış ilk çevirileri olan 1391’de Seyf-i
Serâyî tarafından yazılmış Kitab Gülistan bi’t-Türkî, 1397’de Sibicâbî’nin
telif ettiği Gülistan-ı Türkî ve 1430’da Manyasoğlu Mahmud tarafından
hazırlanmış Türkçe çeviri (adaptasyonlar) filolojik bakımdan
değerlendirilerek Türk dili araştırmaları çerçevesinde karşılaştırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Gülistan, Türk dili, ilk çeviriler,
değerlendirmeler, karşılaştırmalar.

*
II. Uluslararası Türkiye-İran Dil ve Edebiyat İlişkileri Sempozyumu’nda sunulmuş tebliğin makale haline getirilmiş ve
genişletilmiş şeklidir [11-12 Mayıs 2014, Tahran/İRAN].
Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit
edilmiştir.
** Doç. Dr. Çankırı Karatekin Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, El-mek: mehturber@hotmail.com
634 Mehmet Turgut BERBERCAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/8 Spring 2015
PHILOLOGICAL ANALYSIS AND COMPARISONS: FIRST
TRANSLATIONS OF THE GULISTAN IN TURKISH
STRUCTURED ABSTRACT
Beginning from the ancient times, Turks who etablished intensive
connections with Iranian cultural geography, afterwards of the spread of
Islam, in the progressive years, started to become closely acquainted with
prominent literal works of Persian language and literature since therefore
Turkish writers and poets held up some works in Persian as an exemplary
model and also made literal works in an analogue pattern from the point
of the literal forms and contents or the adaptations by way of arranging
the same book names. From the beginning of the Karakhanid period
which is the first period of Turkish language under the effects of Islam,
in other words, from the 11th century to 15th century, by the time of the
rise of Ottoman Turkish as a classical literary language in the period of
the conversion of Ottoman state into an empire and as for in Turkestan
by the time of the rise of Chagatai Turkish as a classical literary language
at the hands of Mir Ali Şir Nevâyî, in another saying, in the duration of
literal maturation and preparation up to the period Turkish langauge
becoming a classical literature and art language, the works selected from
Persian literature and translated into Turkish or individuated by Turkish
style are naturally have very significant role in the historical
advancement process of Turkish language and also inherently for
Turkish literature as well in terms of transactivity. The book Gulistan
written by Persian philosopher and poet Sa’dî in the 13rd century is an
important epitomizing work in order to understand that transactivity
from various aspects. In this research, the first translations (adaptations)
of Gulistan in Turkish, Kitab Gülistan bi’t-Türkî by Seyf-i Serâyî in 1391
and Gülistan-ı Türkî by Sibicâbî in 1397 and Manyasoglu Mahmud’s work
in 1430 are philologically analysed and compared in respect to Turkish
langauge researches.
The book Gulistan written by Persian philosopher and poet Sa’dî in
the 13rd century is an important epitomizing work in order to understand
that transactivity from various aspects. The influence of the Gulistan on
an extensive area made the book very famous and impressive. Literature
circles and art societies of Turks attached great importance to the
Gulistan and lionised it in the Turkish world of the Middle Age from
Turkestan to the Middle East, also from Egypt to the Anatolia. Especially,
style and content of the Gulistan affected Turkish writers mostly.
Throughout centuries, the Gulistan was translated into Turkish many
times as a popular book by Turkish writers and poets and utilised for its
pedagogical standpoints and aphorisms by public. Also the Gulistan was
even used as a Persian reading guide and study material in the Ottoman
schools.
In this research, the first translations (adaptations) of Gulistan in
Turkish, Kitab Gülistan bi’t-Türkî by Seyf-i Serâyî in 1391 and Gülistan-ı
Türkî by Sibicâbî in 1397 and Manyasoglu Mahmud’s work in 1430 are
philologically analysed and compared in respect to Turkish langauge
researches. Initially it should be emphasised that translation is a work of
transfer, in other words which is the work for interchange process from
Filolojik Değerlendirmeler ve Karşılaştırmalar: Gülistan’ın Türk Diliyle İlk Çevirileri 635
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/8 Spring 2015
a language to another principally. This is all to say that translation text
reproduces the source text as a new text. Each translations which based
upon the same original source text indicate idiosyncratic specialities and
structural differences. These specialities and differences are the basic
factors specified the qualification and success of the translation. While
examining the translation, some criteria is used such as position of the
translator to the text; content, capacity, type, method, equivalency and
social class of the readers of the translation etc. In the research,
according to the mentioned criteria, the first three translations of the
Gulistan written in Turkish and constituted via adaptation method are
examined comparatively.
The method adaptation is a modality in which the translators of the
source texts put their creativity on the translations and also which is a
reconstructing of the texts via thoughts and feelings of the translators. In
the first advancement period of the Turkish language and literature, in
the period of Old Turkic the first and the oldest literal language known of
the Turkish languages, Turkish became a productive literal language and
so many genuine works were written in this period. In the second stage
of the Old Turkic period, in the period of Old Uigur language, a good deal
of genuine translations based on adaptation method were written by the
way of effects of mystical thought systems such as Manichaeism,
Brahmanism, Buddhism. It is seen that same adaptation method was
used by virtue of literarily influential and Islamic language Persian in the
language and literature of the Turks after the spread of the Islam in
Turkestan. Adaptations of the Turkish language and literature modelling
the Persian works were valid and also very popular in the literature circles
and art societies of the Turkestan till freestanding and original works
began to be written down in Turkish.
Key Words: Gulistan, Turkish language, first translations,
analysis, comparisons.
Giriş
Dünya klasiklerinden biri olan Gülistan, Doğu’dan Batı’ya hemen hemen bütün dünya
dillerine tercüme edilmiş, birçok baskısı yapılmış, yazıldığı günden bugüne hiç eskimeyen bir
şaheser olarak dünya literatüründe çok seçkin bir yere sahip olmuştur. Bugün de geçerli pek çok
pedagojik değerle yüklü olan eser Farsça yazılmasına rağmen, çeşitli dillerde yapılan çevirileri ve
hazırlanan adaptasyonları vasıtasıyla tüm insanlığa hizmet eden yüksek bir edebî vesika hüviyetine
kavuşmuştur. Batı dünyası 17. yüzyıldan itibaren Gülistan’ı tanımaya başlamıştır. Gülistan’ın
Batı’da tanınmasını sağlayan, eserin Türkçe hazırlanmış ilk çeviri ve adaptasyonlarından yaklaşık
250 yıl sonra G. Gentius tarafından hazırlanmış Latince tercümenin neşridir (Gentius, 1651).
Bilinen en eski zamanlardan itibaren İran dilleri ve kültürleriyle yoğun ilişki içinde bulunan
Türkler, İslamiyetin kabulünden sonraki müteakip yüzyıllarda Fars dili ve edebiyatını tanımaya
başlamış, Türk edib ve şairleri Fars diliyle yazılmış bazı eserleri örnek model almak suretiyle şekil
ve muhteva açısından benzer yahut aynı isimle aranje edilmiş adaptasyon mahiyetinde bulunan çeşitli
edebî eserler kaleme almışlardır. İslamiyet etkisinde gelişen Türk dilinin ilk dönemi olan Karahanlı
Türkçesi döneminin başından yani 11. yüzyıldan başlayarak 15. yüzyıla kadar, Önasya ve
Balkanlarda Osmanlı devletinin bir imparatorluğa dönüştüğü dönemde Osmanlı Türkçesinin,
Türkistan’da ise Mir Ali Şir Nevâyî vasıtasıyla Çağatay Türkçesinin klasik bir dil halini aldığı devre
636 Mehmet Turgut BERBERCAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/8 Spring 2015
kadar, bir başka deyişle, Türk dilinin klasik bir edebiyat ve sanat dili halini aldığı devre kadar süren
olgunlaşma ve hazırlık sürecinde İran edebiyatından seçilerek Türkçeleştirilmiş ve Türk diliyle
özgünleştirilmiş eserlerin Türk dilinin ve doğal olarak Türk edebiyatının tarihî gelişim seyrinde
etkileşim bakımından önemli bir yeri vardır. İranlı mütefekkir şair Sa’dî’nin 13. yüzyılda kaleme
aldığı meşhur Gülistan, bu etkiyi tüm yönleriyle örnekleyen önemli bir eserdir.
Bıraktığı tesir cihetiyle büyük bir coğrafyada ünlenen Gülistan, Türkistan’dan Ön Asya,
Mısır ve Anadolu’ya, Türk edebiyat ve sanat çevrelerinde çok itibar görmüş, hem tarz hem de
muhteva bakımından Türk şairlerini ve ediblerini etkilemiş; yüzyıllar boyunca okunan, taşıdığı
hikemî ve pedagojik değerlerden istifade edilen ve hatta Farsçanın öğretildiği mekteplerde ders
argümanı, okuma metni olarak kullanılmış bir rehber eser olma mahiyeti kazanmıştır (Türk
okullarında Farsçanın öğretiminde Sa’dî’nin eserlerinin kullanımı için ayrıca bkz. Yılmaz Orak,
Moradi, 2014: 1653-1670). 14. ve 15. yüzyıllarda Anadolulu şairler, Sa’dî’yi kendilerinden ayırt
etmemiş, takip ettikleri sanat anlayışının usta bir temsilcisi saymışlardır. Birer örnek olarak;
Gülşehrî, Mantıku’t-Tayr’da (1317) eserinin yazılış sebebini rüyasında gördüğü Sa’dî’den aldığı
ilham ile açıklamış; Hatiboğlu, Letaifname’sinde (1414); o devirdeki Anadolu-Türk edebiyatının
zirve isimleriyle birlikte ‘Attar, Sa’dî gibi İran edebiyatının meşhur isimlerini kendi üstadı kabul
ettiğini bildirmiştir: Hem Senâî Sa’dî Gülşehrî i yâr / … Şeyhoğlu Dehhânî kamu / Hep bular küllî
benüm şahumdur / Kimisi şemsüm kimi mâhumdur. Abdülhak Hamid Tarhan, Tayıflar Geçidi’nde
(1915) Sa’dî’yi, Türk edebiyatına mensup bir şahsiyet olarak, eserinde konuşturduğu şair ve edibler
kadrosuna dahil etmiştir. Bu durum, H. A. Diriöz’ün isabetle belirttiği şekilde, Sa’dî’nin Türk
edebiyatındaki asırlarca süren şöhretinin uzunluğunu ve sürekliliğini gösterir (Ayrıca bkz. Diriöz,
1979: 56). 14. yüzyılın sonlarından itibaren, Türk edebiyat ve sanat muhitlerini derinden etkileyen
Gülistan’ın Türk diliyle ve Türkçe bir duyuşla yeniden yazılması fikri Türk şair ve ediblerinde
uyanmış ve bu şiar ile Türkçe kaleme alınmış Gülistan çevirileri oluşturulmuştur. Bu çeviri
versiyonlarının bir “tercüme” karakteri taşımakla birlikte adaptasyon mahiyetinde bulundukları, yani
Gülistan’ın aslına genel olarak sadık kalınarak oluşturuldukları fakat müelliflerinin eseri yeniden
te’lif ediyormuşçasına kendi edebî üslûb ve yaratıcılıklarını metne katarak çeşitli ilâve ve
çıkarmalarla yeniden şekillendirdikleri anlaşılmaktadır. Metodolojik açıdan bakıldığında, Türk şair
ve edibinin adaptasyon metodu vasıtasıyla Farsçadan Türkçeye uyarlanmış eserler üzerinden Fars
edebiyatını adeta bir örnek ya da idealize edilmiş bir model olarak aldıkları fakat mensubu
bulundukları Türk kültürünü, millî kültürün nesilden nesile taşınmasını sağlayan ana dilleri Türkçe
aracılığıyla ve adaptasyon metodunun serbest tekniğinden ileri gelen kolaylıkla metne aktardıkları
görülmektedir.
Gülistan’ın Türk Diliyle İlk Çevirileri
Gülistan’ın Türk diliyle ilk çevirisi 1391’de Mısır Türk-Memluk muhitinde Seyf-i Serâyî
tarafından Kıpçak Türkçesiyle kaleme alınan Kitab Gülistan bi’t-Türkî’dir (Eserin neşri için bkz.
Bodrogligeti, 1969; Karamanoğlu, 1989). İkinci çeviri, 1397-1398’de Sibicâbî mahlaslı bir edib
tarafından Emir Timur’un torunu veliaht Muhammed Sultan’a sunulmuş olan Klasik Öncesi Çağatay
Türkçesi ile (Pre-classical Chagatai) te’lif edilmiş “Gülistan-ı Türkî’dir (Eserin neşri için bkz.
Berbercan, 2013-a). Üçüncü çeviri ise, 1430’da tamamlanan, II. Murad dönemi bilginlerinden
Mahmud b. Kâdî-i Manyas’ın Eski Türkiye Türkçesiyle hazırlanmış çevirisidir. Bu çeviri iki farklı
versiyonda hazırlanmıştır. Birincisi manzum ve ilâveli, ikincisi mensur ve muhtasar özellikler
göstermektedir. Manzum ve ilaveli versiyon yarıda kalmış bir çeviridir (Eserin mensur ve muhtasar
versiyonunun neşri için bkz. Özkan, 1993; ayrıca bkz. Özkan, 2014). Bu ilk üç eserden sonra
müteakip yüzyıllarda, özellikle Osmanlı sahasında Türk diliyle hazırlanmış bir çok Gülistan çevirisi
ve şerhiyle karşılaşılmaktadır (Diğer çevirilerin yıllara göre kaydı ve bibliyografisi için ayrıca bkz.
Olgun, 1978).
Filolojik Değerlendirmeler ve Karşılaştırmalar: Gülistan’ın Türk Diliyle İlk Çevirileri 637
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/8 Spring 2015
§ Filolojik Değerlendirmeler ve Karşılaştırmalar:
Filolojik birer değerlendirme ve karşılaştırma olarak, Gülistan’ın Türk diliyle hazırlanmış ilk
üç çevirisi; kullanılan tercüme dili ve tarzı, kelime kadrosu ve Türk dili tarihi bakımından olmak
üzere muhtelif cephelerden irdelenecektir:
I. Kullanılan Tercüme Dili ve Tarzı Bakımından Sonuçlar
Adaptasyon metodu, çevirme işleminde tercümanın kendi yaratıcılığını hazırladığı metne
katması, kendi düşünce ve duygularından yararlanarak kaynak alınan metni başka bir dille yeniden
kurmasıdır. Türk dili ve edebiyatının ilk gelişim dönemi olan Eski Türkçe döneminde Türk dilinin
işlek bir yazı dili haline geldiği, Türk diliyle kaleme alınmış özgün eserlerin oluşturulmaya başladığı
görülür. Bu dönemin Eski Uygur Türkçesi devresinde; Maniheizm, Brahmanizm, Budizm gibi inanç
sistemlerinin etkisiyle, adaptasyon metodu tatbik edilerek çevrilen ve böylece özgünleştirilip
millileştirilen eserler ortaya çıkmıştır. İslam ile birlikte gelişen Türk dili ve edebiyatında aynı durum
geçerli olmuş, belli bir edebî yetkinliğe sahip eserler yazılıncaya kadar bilhassa Fars dili ve
edebiyatının ürünlerinden istifade edilerek çeşitli çeviriler, adaptasyonlar hazırlanmıştır. Bir milletin
değiştirilen din ile birlikte, kültür çevresinin de değiştiği ve böylelikle edebiyatı kuracak olan millî
dilinin değişmesini zorunlu kıldığı görülür. Bir milletin dilinin bir edebiyat dili olarak yükselmesi,
işlek bir yazı dili haline gelmesi, içine girilen yeni medeniyet ve kültür dairesindeki diğer milletlerin
edebî eserlerinden beslenmesine, bu yolla gelişme alanı bulmasına ve süreç içinde yetişen millî şair
ve ediblerin kullandığı her türlü anlatım yetkinliğine sahip bir dil seviyesine ulaşmasına bağlıdır.
Tarih içinde Türklerin dinî sebeplerle medeniyet çevrelerini değiştirmeleri, sahip oldukları göçebe
hayat tarzı ve çeşitli politik nedenlerle çok kısa bir zamanda geniş coğrafyalara yayılmaları, çok
sayıda farklı kültürle ilişki kurmaları Türkçeyi ve tabii olarak Türk edebiyatını çok derinden
etkilemiştir.
Bir milletin özgün bir edebiyata sahip olması, bu edebiyatı kuracak, onu işleyecek iki şartın
sağlanmasına bağlı olduğu sonucu çıkarılmıştır. Birincisi, önce dilin bir yazı dili olacak hale
devşirilmesi, sonra o dilin işlenerek işlek bir edebiyat dili haline getirilmesi; ikincisi, aynı ya da
benzer kültür çevresinde bulunan bir milletin edebiyatından alınan örneklere benzer eserler
oluşturulması. Bu eserlerde tercümenin yanında adaptasyon da vardır. Bu birbirine bağlı iki şartın
bir süreç halinde gelişmesinin ardından bir milletin hakiki, orijinal ve kendi milletini anlatan
edebiyatı oluşur. 19. yüzyılda ve akabinde, Batılılaşma süreci içinde, Batı medeniyeti ve kültürü
tesirinde kalan çevrelerde görülen tarz ve tatbik metodu da aynı yolu takip etmiş, tercümeyle
başlayan faaliyetler, adaptasyona yönelmiş ve olgunlaşma süreci işleyerek nihayetinde Batıdan
alınan edebî türler Türk edebiyatında orjinalite kazanmıştır (Berbercan, 2013-b: 8). Aynı durumun
benzeri, Batı edebiyatlarında da görülmüştür. İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca
gibi Avrupa dillerinin millî dil olarak yükselip işlek birer edebî dil seviyesine gelmeleri, önce din
ağırlıklı sonra bilim ve sanat ağırlıklı Eski Yunanca ve Latince eserlerin tercüme edilmesi ve bu
çeviri eserlerden etkilenenlerin belli bir özgünlüğe sahip eserler ortaya koymaya başlaması
sayesindedir.
Çeviri, bir dilden başka bir dile yapılan aktarma yani tercüme etme işidir. Başka deyişle, bir
dille teşkil edilmiş metni başka bir dille anlatarak yeni bir metin haline getirmektir. Kaynak metin
yani tercümanın baz aldığı orijinal metin aynı olsa da bu metnin çevirisi olduğu belirtilen her
çevirinin kendine ait bazı değişken yapısal özellikleri bulunmaktadır. Bu özellikler, çevirinin
niteliğini ve başarısını belirleyen temel faktörlerdir. Bir çeviri değerlendirilirken; tercümanın
durumu, çevirinin kaynak metne göre hacmi; çevirinin türü, tekniği, eşdeğerliliği ve kitlesi gibi belli
başlı kriterlere dikkat edilir. Bu kriterler çerçevesinde, Gülistan’ın adaptasyon metodu kullanılarak
638 Mehmet Turgut BERBERCAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/8 Spring 2015
Türk diliyle hazırlanmış ilk üç çevirisi karşılaştırmalı bir şekilde değerlendirildiğinde şu sonuçlara
varılmaktadır:
1. Edebiyat ve bilimle ilgili metinlerin çevirisi vasıflı tercümanlarca yapılabilir. Her üç eserin
müellifinin de Farsçayı iyi seviyede bilen ve aynı zamanda edebiyat veya bilim alanında belli
vasıflara sahip birer edib olduğu anlaşılmaktadır. Kitab Gülistan bi’t-Türkî’de Serâyî’nin, Gülistan’ı
Türkî’de Sibîcâbî’nin şairlik vasıflarını ortaya çıkararak kendi şiirlerini de metne dahil etmeleri,
Kâdî-i Manyas’ın yaşadığı devrin âlimlerinden biri olması ve A’cebü’l-‘Acayib adlı ansiklopedik bir
eserinin bulunması bu durumu kanıtlamaktadır.
2. Tercümanın kısaltma, çıkarma, değiştirme veya ekleme yapması, kaynak metnin hacmini
koruması, arttırması ya da muhtasar bir metin oluşturması mümkündür. Her üç eserin de yapılan
ekleme ve kısaltmalara bağlı olarak kaynak metinden farklılık gösterdiği ve muhtasar oldukları
anlaşılmaktadır. Örneğin, Serâyî’nin 178 varaklık çevirisinde “Asık Suratlı Zengin”, “Yolcunun Son
Sözleri” gibi bazı hikâyeler (Hikâye adlandırmaları için bkz. İlaydın, 2009) ve özellikle 8. bölümdeki
hikmet, latife, mutayebe vs. türünden bazı kısımların tercüme edilmediği görülmektedir. Aynı
şekilde, Sibîcâbî’nin orijinal el yazması metni baştan ve sondan birkaç varak eksik bulunan ve
mevcut haliyle 110 varaklık çevirisinde “İhtiyar Padişah”, “Şeyyad’ın Sözleri”, “Uygunsuz Arkadaş”
gibi bir çok hikâyeyi, hikmet, latife ve mutayebe gibi bazı kısımları tercüme etmediği, çeşitli
değiştirmeler yaptığı (Örneğin, “Çinli Cariye” hikayesinde, cariyeyi Çinli değil de Rum olarak
belirtmiştir) ve ayrıca hikâyelerin sıralanışıyla oynadığı görülmektedir. Kâdî-i Manyas’ın 79 varaklık
mensur ve muhtasar çevirisinde ise (bkz. Özkan, 1993: 15) bir seçme yapılmak suretiyle bazı
hikâyelerin alınmadığı, hatta alınan hikâyelerde de bazı ibarelerin atlanarak tercüme edildiği görülür.
Örnek Karşılaştırma Metinleri:
ḥikāyet: bir sulṭānġa çín iḳlíminden bir özden ḳırnaḳ kitürdiler sulṭān serḫoşluḳ
ḥāletinde anıŋ birlen cem‘ bolmaḳ tiledi ḳırnaḳ men‘ itti sulṭān yigrip bir ḳara
zengí ferrāşḳa birdi kim üstün dudaġı burnı uçına yetip daġı astın dudaġı
yaḳasına inip turur idi … (Kitab Gülistan bi’t-Türkî, 94/3-8).
ḥikāyet: melikíniŋ ḫidmetige rūm melikidin bir cār kéltürdiler kim yüzi nūrıdın
ay eymenür érdi taḳı tişleri ḳomıġanıdın kün yaruḳı ḳama yorur érdi … melik
bunuŋ şeker aġzını sükr ḥālıda açmaḳ tiledi érse ol benāt-érin nāz ḳılıp sā‘atí
ser-bāz urdı melik ol cevrlüg şeker sözlüg períge āçıġ ḳılıp bir ḳara dévge bérdi
anıŋ dék kim astın érini yaḳasıḳa yetip burunıdın kéçip turur érdi … (Gülistān-
ı Türkî, 68/4-13).
3. Çevirilere türleri açısından bakıldığında her üç çevirinin de kaynak metne sadık bir şekilde
anlamın gözetildiği, fakat tercümanların üslûbundan kaynaklanan pek çok unsuru bünyesinde
barındıran serbest çeviriler olduğu anlaşılmaktadır (motamot, satıraltı, serbest ve çok serbest çeviri
türleri bulunmaktadır). Üç çevirinin de okunduğunda birer çeviri olduğu pek anlaşılmamaktadır.
Kıpçak ve Çağatay Türkçesiyle hazırlanmış çevirilerin mensur kısımlarında kaynak metne sadık bir
tutum sergilenmiş, manzum kısımlarında ise bazen çok serbest bir çeviri tarzıyla bazen ise
müelliflere ait orijinal şiir parçalarıyla karşılaşılmaktadır. Eserlerdeki bu özelliğin şiir dilinin çeviriye
uygun olmayan yapısından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Tabii olarak şiir, manzum olarak tercüme
edilecekse, çevirenin kendi şairliğinden faydalanması gerekecektir (Ayrıca bkz. Bodrogligeti, 1963).
Serâyî’nin ve Sibîcâbî’nin eser içindeki konuya bağlı ilâve şiirleri bu çerçeveden
değerlendirilmelidir.
Filolojik Değerlendirmeler ve Karşılaştırmalar: Gülistan’ın Türk Diliyle İlk Çevirileri 639
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/8 Spring 2015
Örnek Karşılaştırma Metinleri:
şi‘r: … / ol hediye bu kitāb irür müfíd / cümle elfāzı tolı ma‘ní cedíd / özine bolup
mübārek bu kitāb / dāyim alsun nef‘ mundan şeyh ü şāb / eygü atı yādı birle köp
zamān / tāze bolsun bu gülistān-ı cinān / bu gülistān bāġbānı ol edíb / kim sarāyí
seyf irür naẓmı ġaríb (Kitab Gülistan bi’t-Türkî, 13/12-14/2).
beyt: gülistān lu‘betiniŋ zínetini / tüzüp türkí libāsın keydürürde / peyember
hicretige heşt-ṣad érdi / sibícābí bu micmer köydürürde / murādı ḳoymak érdi
yādgārí / bu taŋsuḳ dürrni türkistān içide / anın derc étti gevher dürci yaŋlıġ /
muḥammed atını sulṭān içide / ilāhí devletin pāyende tutġıl / ḳamer barıça bu
devrān içide / gülistānda temāşā ḳılġalar ḫalḳ / ḳopılġay bende gūristān içide /
‘aceb érmes édiniŋ luṭfı tutsa / ḳulını raḥmet ü ġufrān içide (Gülistān-ı Türkî,
12/8-13/1).
4. Her üç çeviride de öykünücü bir tarzla karşılaşılmaktadır (aktarmacı, katılımcı ve
öykünücü olmak üzere çeşitli çeviri tarzları bulunmaktadır). Tercümanların kendilerini kaynak
metnin müellifinin yerine geçirerek, kendi yaratıcılıklarını metne ilave ettikleri (Çeviri sürecinde
yaratıcılık öğeleriyle ilgili olarak ayrıca bkz. Wills, 1979) ve Farsça metni Türkçe taklit ettikleri
görülür. Bu taklitçilik edebî metin tercümelerinde, edebî vasfı olan tercümanların sıklıkla kullandığı
bir tarzdır. Üç metnin de kaynak eserin Türk diliyle yeniden yorumlamış, özgün bir eser
yaratılıyormuşçasına düzenlemiş birer adaptasyonu olduğu belirtilmelidir. Ayrıca metinler yan yana
getirildiğinde, her üç eserde de birbirine benzemez bir tarzın ve yorumlama şeklinin bulunduğuna
şahit olunur.
Örnek Karşılaştırma Metinleri:
ḥikāyet: bir kimirseniŋ yigit ṣāḥib-cemāl ḫatunı ḳalmadı daġı ol ḫatunnıŋ ḳarı
anası ivde mütemekkin oltura ḳaldı kābín ‘illeti bilen ol ir anıŋ çirkín
müşāhedesinden ḳutula bilmeyin mücāhedesin çekip oturur idi dostlarından bir
ṭāyife kilip muŋa ayytı ol yār-ı ‘azíz firāḳından niçük kiçer sen ayttı anı
körmemek maŋa ol ḳadar küç kilmes kim anasını körmek küç kilür şi‘r: kitip gül
bülbülin nālān ḳoydı / ecel maṭlab alıp ⓓu‘bān ḳoydı / kilür yaḫşı süŋi uçın
körerge / yaman düşmen yüzünden ‘aḳil irge (Kitab Gülistan bi’t-Türkî, 241/11-
242/7).
ḥikāyet: biregüniŋ körklüg ḫatunı bar érdi nāgāh dünyādın kéçip āḫiretḳa köçti
érse bir ḳatıġ sözlüg taḳı körksüz yüzlüg ḫatunınıŋ anası ḳaldı bu érge ḫatunı
firāḳıdın anasınıŋ viṣālı düşvārraḳ boldı dōstları sora kéldiler kim ‘azíz yār
firāḳıda néçük sén dép ayttı maŋa yār firāḳınıŋ ḳahrıdın anasınıŋ ḳalmaḳınıŋ
zehri ḳavíraḳ turur beyt: gül ḫazānġa urundı ḳaldı tiken / gencni aldılar ve ḳaldı
ılan / köz içide témür tiken körmek / ḫoş kim a‘dānı her zemān körmek …
(Gülistān-ı Türkî, 158/13-159/8).
ḥikāyet: bir kişinüŋ bir ṣāḥib-cemāl ‘avratı var-ıdı talāḳ virdi ve ‘avratuŋ bir ḳarı
anası var-ıdı ‘avrat gitdi ḳarı yirinde ḳaldı ve her gün ḳarınuŋ naḥs ṣūretine
baḳup ve herze sözlerin işidüp melūl olmaḳdan cānına geçmiş-idi bir gün
yāranları geldiler ki evsüzlik períşānlıġından ḫāṭırın ṣoralar eyitdi ‘avratum
640 Mehmet Turgut BERBERCAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/8 Spring 2015
görmemek períşānlıġı daḫı artuḳ oldı beyt: gül yaġmaya gitdi ve diken ḳaldı
genci ḳaldurdılar mār yirinde ḳaldı göz ḳaraŋulıḳda ḳılıç görmek yigdür
düşmenler yüzin görmekden … (Kâdî-i Manyas’ın çevirisi, 51a/11- 51b-3).
5. Kaynak eserle çeviri arasındaki biçim ve içeriğe dayalı ölçüye çevirinin eşdeğerliliği denir
(Eşdeğerlilik kavramının kapsamı hakkında ayrıca bkz. Aktaş, 1995). Çeviri tekniği bakımından
biçimsel, içeriğe dayalı, hem biçimsel hem de içeriğe dayalı eşdeğerlilik olmak üzere üç çeşit
eşdeğerlilik söz konusudur. Gülistan’ın ilk çevirilerinin, eşdeğerlilik açısından Farsça metnin
biçimine (kaynak metindeki sentaksa, kelime ve satır sayısına) bağlı kalmadığı, büyük nispette
içeriğe dayalı bir eşdeğerlilik taşıdıkları görülür. Farsça metinde anlatılanlara bağlı kalınsa da
kısaltma, çıkarma veya ilâvelerle biçime bağlı eşdeğerlilik sağlanmamıştır.
6. Gülistan’ın ilk çevirileri çevirinin hitap ettiği toplumsal kitle, sosyal tabaka bakımından
değerlendirildiğinde, üç çevirinin de yazıldıkları devrin klasik edebiyat anlayışına uygun olarak,
kullanılan dil vasıtasıyla üst zümrenin edebiyat zevkini ölçü aldığı, belli bir tahsil seviyesinde
bulunan ve Arapçaya, Farsçaya hâkim okuyucu grubunu hedeflediği, orta ve alt zümreye hitap
etmeyen eserler olduğu anlaşılmaktadır. Kezâ Kitab Gülistan bi’t-Türkî, Türk-Memluk sanat ve saray
muhitinin; Gülistan-ı Türkî, sanat ve edebiyat düşkünü olduğu anlaşılan veliaht Muhammed Sultan
(Emir Timur’un torunu) ve maiyetinin, Kâdî-i Manyas’ın çevirisi ise II. Murad devri sanat ve saray
muhitinin beğenisine sunulmuştur.
II. Kelime Kadrosu Bakımından Sonuçlar
1. Çevirilerde kullanılan kelime sayısına bakıldığında, Kitab Gülistan bi’t-Türkî’de yaklaşık 3000,
Gülistan’ı Türkî’de 4000, Kâdî-i Manyas’ın muhtasar çevirisinde 2000 kelime kullanılmıştır.
Kelimelerin dillere göre oranı her üç eserde de aşağı yukarı aynıdır. Kullanılan kelimelerin %50’si
Arapça, %30’u Türkçe, %20’si Farsça ve -%1 oranında Moğolca ve Eski İran dilleri kökenlidir.
Çevirilerdeki Arapça kökenli kelimelerin oran bakımından üstünlüğü, din ve bilim dili olarak
Arapçanın muteber olmasına ve pek tabii olarak yüksek tabakanın sanat muhitlerince benimsenmiş
Arapça kelimelerle yüklü klasik dil ve edebiyat görüşüyle bağlantılıdır. Bunun yanında, kaynak
metinde kullanılmış çok sayıdaki Arapça kökenli kelimenin çevirilerin dilini doğrudan etkilediği ve
metne aynen alındıkları ayrıca düşünülmelidir. Kelimelerin kullanım sıklığı değerlendirildiğinde ise,
müelliflerin Türk olmaları ve eserlerin Türk okuyuculara hitap eden çeviriler olmaları sebebiyle tabii
olarak, Türk dili kökenli kelimelerin en sık kullanılan kelimeler olduğu görülmektedir. Çevirilerin
yazıldığı dönemin edebiyat anlayışının bir gereği olarak ifadede geçen kelimelerin defalarca
kullanılmadığı, aynı anlama sahip Arapça, Farsça, Türkçe ve nadiren Moğolca ya da çok nadiren
Soğdca kökenli kelimelerin metin içinde kullanılarak çevirilerdeki söz varlığının nicelik bakımından
arttırıldığı anlaşılmaktadır. Arapça, Farsça ve Türkçe kökenli kelime ve unsurlar bir ayrım
yapılmaksızın çeviri diline dahil edilmiş, üç dilin de söz varlığından ve Türkçenin sentaksı hâkim
olmakla birlikte, kısmen de olsa özellikle Farsçanın belli başlı sentaktik gramer kaidelerinden
(tamlama ve cümle kuruluşları) yararlanılmış, kaynak metindeki bazı klişeleşmiş ifadeler ve Arapça
iktibasların bir çoğu olduğu gibi korunmuştur.
Örnek Karşılaştırma Metni:
Meⓓel: meger bir ṭūṭí ḳarġa-y-ıla ikisin bir ḳafaṣa ḳoydılar ḳarġanuŋ naḥs
liḳāsını dāyim müşāhede ḳılmaḳdan cānına geçdi ve ṭūṭí bu ‘aẕābda göŋli ṭar idi
ve eyitdi iy manẓar-ı mel‘ūn ve iy şemāyil-i nā-mevzūn yā ġurābe’l-beyn yā leyte
beyní ve beyneke bu‘dü’l-meşriḳayn iy naḥs devletsüz kāşki ikimüz arasında
Filolojik Değerlendirmeler ve Karşılaştırmalar: Gülistan’ın Türk Diliyle İlk Çevirileri 641
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/8 Spring 2015
maşrıḳdan maġrıba degin ḳadar yir ola-y-ıdı … (Kâdî-i Manyas’ın çevirisi,
53a/9-13).
2. Çevirilerde kullanılan Türk dili kökenli kelimelerin bir çoğunun Eski Türkçenin söz
varlığından Orta Türkçeye aktarılmış kelimeler olduğu ve Türk dilinin tarihî dönem özelliklerini
bünyesinde taşımak veya arkaik kültür kelimeleri olmak suretiyle zengin bir söz varlığı oluşturduğu
göze çarpmaktadır. Her üç eserdeki Eski ve Orta Türkçe dönemine ait Türk dili kökenli kelime
kadrosundan seçilmiş ilgi çekici bazı kelime örnekleri şunlardır: Kitab Gülistan bi’t-Türkî’den
kelime örnekleri: anuk “hazır” (355/9), ar- “yorulmak” (147/12), arkun “yavaş” (283/12), aruk
“zayıf” (20/6), asra- “saklamak, gizlemek” (177/11), aşık- “acele etmek” (333/2), aya- “esirgemek,
sakınmak” (44/5), azgar- “azdırmak, yoldan çıkarmak” (28/12), bikit- “kuvvetlendirmek” (167/10),
bilgür- “belirmek, belli olmak” (20/10), çak- “ihbar etmek, ifşa etmek” (292/12), çörge- “yakmak,
kıvrandırmak” (250/6), çözge- “sarmak, bağlamak, dolamak” (201/13), ibçi “karı, zevce” (267/12),
kagan “kükreyen, kızgın (aslan)” (87/11), kın “ceza” (326/5), köger- “küflenmek” (178/10), oz-
“yetişmek, yetişip geçmek” (333/2), örte- “yakmak” (355/3), sagış “düşünce, teemmül; hesap (ayrıca
sakış)” (280/1), sanç- “batırmak, saplamak, geçirmek” (61/10), targa- “dağılmak” (329/3), yalaŋ
“yalın, çıplak” (115/2), yoluk- “tesadüf etmek, rastlamak” (101/1), vs.; Gülistan’ı Türkî’den Türkçe
kelime örnekleri: akun “akış; belagat, söyleyiş güzelliği” (214/13), anut- “hazırlamak” (4/1), eŋür
“mağara, in” (20/1), eşür- “örtmek” (111/2), eymen- “çekinmek” (130/8), égitle- “kandırmak,
yanıltmak” (15/2), kayra “yeniden, tekrar” (123/1), kemiş- “fırlatmak” (93/1), kısuk “kavga,
münakaşa; şiddet” (196/5), komı- “parlamak, ışıldamak” (9/9), köpelek “uyuz” (215/11), kuvar-
“solmak, kurumak” (182/1), küçküklüg “zorbalık” (49/11), küḏgülük “stok” (52/2), kür “kuvvetli;
cesaretli” (58/4), öçür “tahrik eden, kışkırtıcı” (176/13), öte “sürme, çekme; rastık” (125/1), özüt
“ruh” (25/10), pel- “damlamak” (84/2), talkan “kavrulmuş arpa” (117/7), tumuş- “huysuzlaşmak,
aksileşmek” (113/12), tun- “kapanmak; ışığı azalmak, kesilmek” (37/13), uçık- “sona gelmek”
(134/3), üşkü “delik açıcı, matkap” (184/10), yırga-“sallamak, sarsmak” (198/6), yokuşsuz “zorluk
çıkarmayan” (30/10), yoy- “öğütmek; parçalamak; bozmak; sıkmak” (190/1), yoysat- “yok etmek,
silmek” (21/5), yukuş “etki, tesir” (18/3), yuşan- “parçalanmak, parça parça olmak” (7/7), vs.; Kâdî-
i Manyas’ın muhtasar çevirisinden kelime örnekleri: arış- “iddiaya girmek” (72a/9), dınma- “ses
çıkarmamak” (23b/1), dükeli “hepsi, bütünü” (13a/14), irgür- “ulaştırmak, eriştirmek” (76b/13), iv-
“acele etmek” (59b/10), kagan “kızmış, öfkeli, kükremiş” (42b/14), öŋdin “önce, daha evvel”
(30b/11), sı- “kırmak” (73b/2), sıga- “okşamak” (67b/6), yalıŋ “alev” (69b/5), yap- “kapamak”
(34a/3), yarlıga- “affetmek, bağışlamak” (79b/2), vs.
III. Türk Dili Tarihi Bakımından Sonuçlar
14.-15. yüzyıllarda Türk diliyle yazılmış ilk üç Gülistan çevirisinin, Türk dili tarihinin
Kıpçak Türkçesi, Harezm Türkçesi (ve takiben Çağatay Türkçesi) ile Eski Anadolu Türkçesi olmak
üzere üç farklı sahasında, Türk dilinin Kıpçak, Türkistan ve Anadolu’daki üç ayrı gelişim aşamasını
tanıklamaları ve içerdikleri dil malzemesi ile Türk dili araştırmalarına ışık tutmaları sebebiyle
karşılaştırmalı tarihî Türk lehçeleri araştırmaları alanında çok önemli ve orijinal bir konuma sahip
oldukları anlaşılmaktadır. Bu noktada, ele alınan çeviri metinlerinin Türk dili tarihi perspektifinde
genel olarak bir değerlendirmesi yapılmıştır:
1. Serâyî’nin Kitab Gülistan bi’t-Türkî’si, Türk dili tarihinin Orta Türkçe döneminin KuzeyBatı
kanadı içinde şekillenmeye başlayan ve dil özellikleri çerçevesinde Harezm-Altınorda
Türkçesine büyük nispette benzerlik gösteren Kıpçak Türkçesine ait bir metin olup 14. yüzyıl Kıpçak
Türkçesinin önemli diyalektolojik verilerini bünyesinde barındıran bir eserdir. Harezm Türkçesi ile
yazılmış (Nehcü’l-Ferâdis, Hüsrev ü Şirin, Kısasü’l-Enbiya gibi) eserlerde görüldüğü gibi, Eski
Türkçeden gelen kelime kadrosu ve yazım özelliklerinin bu eserde de büyük oranda korunduğu ancak
Kıpçak lehçesinin izlerinin belirgin bir şekilde bulunduğu görülmektedir. Eseri neşreden A. F.
642 Mehmet Turgut BERBERCAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/8 Spring 2015
Karamanlıoğlu, metinde tespit edilen bazı diyalektolojik unsurların Harezm Türkçesiyle yazılmış
eserlerde gözlenen bazı özelliklerden farklı olduğunu kaydetmiş (bkz. Karamanlıoğlu, 1989:
XXXIV-V); birden fazla heceli kelimelerin sonundaki /G/’nin çoğunlukla düşmesi (açı [57/2] < açıg,
kutlu [13/7] < kutlug), datif ekinin bilhassa iyelik ekli sözlerde /+A/ şeklinde olması (başına [63/10],
cehenneme [27/1]), ablatif ekinin genellikle /+DAn/ olması (dünyeden [331/13], ilden [80/10]),
ermes/ermez yerine degül/dögül kullanılması, soru ekinin/edatının her zaman mI olması gibi bazı
özelliklere işaret etmiştir.
2. Sibîcâbî’nin Klasik Öncesi Çağatayca Türkçesi ile yazdığı Gülistan-ı Türkî, J. Eckmann’ın
isabetle kaydettiği şekilde, Çağatay Türkçesinin yazılış tarihi belli olan en eski mahsulüdür ve Türk
dili tarihi ve araştırmaları açısından çok büyük bir öneme sahiptir (bkz. Eckmann, 1969).
Çağataycanın Harezm Türkçesi temelli olduğu ve ancak Nevâyî’nin ilk divanını tertiplediği 1465’ten
itibaren klasik bir yazı dili olma derecesine ulaştığı düşünülürse, XIV. asrın sonundan Nevâyî’ye
kadar olan devrede, Klasik Öncesi Çağatayca ile yazan bir çok şairin olduğu görülür. Bu ara döneme
mensup şairlerin dilinde Nevâyî devrine yaklaştıkça azalan miktarda Harezm Türkçesi özelliğiyle
karşılaşılır. Bu durum dilin belli bir standart kazanmaya başladığını, karışık şive özelliklerinin tek
bir ölçünlü dile tasviye edilmeye çalışıldığını gösterir. Bu çerçeveden bakıldığında, Gülistan-ı Türkî,
Klasik Öncesi Çağatayca devresinin (Harezm Türkçesinden Çağataycaya geçiş döneminin) en arkaik
özellikler taşıyan numunesi olduğu gibi, eski ve yeni dil unsurlarının birlikte bulunduğu çok ilgi
çekici bir eser olarak karşımıza çıkmaktadır. Yazılış tarihi ve dil özellikleri hesaba katıldığında,
“Harezm Türkçesinin son eseri” olarak kabul edilmesi de doğal olarak mümkündür. Eserin dilini
karakterize eden bazı diyalektolojik özellikler şunlardır (Detaylı bilgi için ayrıca bkz. Berbercan,
2013-a: 12-16): Bazı kelimelerin ilk hecesinde, Çağataycada görülen ö < e değişmesine rastlanır:
ösrük (86/5), [< esrük], ötükçi (103/2) [< etükçi]; Klasik Çağatay metinlerinde iç seste bulunan /f/’ye
karşılık, eski /p/ korunur: oprak (174/10), toprak (174/10); Eski Türkçede kelime ortasında ve
sonunda bulunan /b/ sesinin /v/, /w/ ve /f/ şekillerinde karışık olarak kullanıldığı görülür: saw
(220/13), suw (39/9) / suf (128/12) [ayrıca su (38/12)], ev (76/9) / ew (181/2) / éf (111/1) / év (82/6)
/ éw (134/4), év- (181/3) / éw- (181/1), ewür- (191/3); Eski Türkçede kelime ortasında ve sonunda
bulunan /d/ sesinin olduğu gibi korunduğu ya da /ḏ/, /z/ ve /y/ şekillerinde karışık olarak kullanıldığı
görülür: küdez- (120/b), aḏak (29/5) / ayak (56/13), uzı- (76/11) /uḏı- (164/7), adın (97/5) / aḏın
(149/5) / azın (107/1); Klasik Çağatayacada bulunmayan, iyelik eki ile hal ekleri arasında türeyen
pronominal /n/’nin kullanıldığı ve kullanılmadığı örnekler bir aradadır: katıdın (82/12), uluġlukıda
(194/2) / birindin (154/11), ortasında (154/5); geniş zaman olumsuzluk eki /-mAs/’a göre daha az
miktarda da olsa /-mAz/ şekli bulunur: bolmaz (4/3), bulunmaz (21/7), unutmaz (105/11), bérmez
(88/8), sérmez (145/7); Klasik Çağataycanın aksine /-mIş/ ekinin hem partisip hem de öğrenilen
geçmiş zaman eki olarak sıkça kullanıldığı görülür: aytmışlar (150/9), okumış (158/1), katılmış
(160/9), yakılmışı (170/11), kılmışım (173/8), toymışı (176/1); şart ekinin hem şahıs eki ile hem şahıs
zamiriyle birlikte kullanıldığı örnekler vardır: aysa mén (34/4) / aysam (166/5), kılsa mén (54/7) /
kılsam (88/10); istek/gelecek zaman eki /-GA/’nın, Harezm Türkçesinde görüldüğü gibi, I. teklik
şahıs ekiyle çekimlenmiş /-GAm/ şekli bulunmaktadır: bolġam (67/3); gereklilik çekimi kérek, kérek
…-sA, kérek-, -mAK kérek ile temin edilir. İlgi çekici bir özellik olarak, Eski Türkçedeki kullanıma
benzer bir şekilde, -mIş kérek kalıbıyla kurulmuş gereklilik çekimine rastlanır: komış kérek (196/13);
ünlüyle biten fiil tabanından sonra Klasik Çağataycada kullanılan /-y/ gerundium eki yerine eski/-
yU/ gerundium şekli kullanılır: yıġlayu (72/5), sayrayu (91/11), uyuklayu (132/1), awlayu (132/10);
Eski Türkçedeki yeterlilik yardımcı fiili olan u-’nun olumsuz şekli u-ma- ile yine yeterlilik
fonksiyonuyla kullanılan bil- yardımcı fiilinin bir arada kullanıldığı görülür. Metinde, Klasik
Çağataycada görülen al- yeterlilik yardımcı fiiline rastlanmaz. bulumas (129/4), kelümes (19/1),
kılumaz (201/2), körümegey (60/3) / kıla bilmes (217/2), kıla bildim (28/9), aşa bilmes (146/7), bara
bilmes (180/6), aŋlayu bilmese (39/3), téye bilmedim (5/13), sınayu bildiŋ érse (132/5); Harezm
Filolojik Değerlendirmeler ve Karşılaştırmalar: Gülistan’ın Türk Diliyle İlk Çevirileri 643
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/8 Spring 2015
Türkçesi metinlerinde görülen mA kuvvetlendirme edatının eserde yoğun olarak kullanıldığı
görülmektedir. Bu edata Klasik Çağatayca eserlerde; né-me, néçe me gibi yapılar hariç, tesadüf
edilmez.
3. Kâdî-i Manyas’ın çevirisi 15. yüzyıl Batı Türkçesinin bir ürünü olarak tipik Eski Anadolu
Türkçesi özellikleri gösteren bir metindir. Metnin dil özellikleri gözden geçirildiğinde (Ayrıca bkz.
Özkan, 1993), fonolojik ve morfolojik açıdan rastlanan bazı karakteristik dil özellikleri şunlardır: /v
< b/ (var [18a/12] < bar, var- [19b/12] < bar-), /g < k/ (geç- [30a/10] < keç-, gice [37a/10] < kiçe),
/v < g/ (sovuk [4a/3] < soguk), /d < t/ (demür [7b/3] < temür, dut- [39b/4] < tut-) şeklinde ses
değişmeleri ve /G/ düşmesi gözlenir (kapu < kapug [14a/11], yalan [9b/12] < yalgan, yüzlü [58b/3]
< yüzlüg); genitif eki konsonantlardan sonra genellikle /+Uŋ/, vokallerden sonra /+nUŋ/ şeklinde
(kaplanuŋ [13a/7], cariyenüŋ [27b/10]); datif eki /+(y)A/ (türbesine [59b/1], kişiye [67b/1],
koyuncuklara [72b/11]); genel akkuzatif eki /+(y)I/ (agacı [59a/13], şîveyi [54b/5]), bazı zamirlerde
kalıplaşmış vaziyette /+nI/ (anı [75a/14]), 3. teklik şahıs iyelik ekinden sonra /+n/ (ayırmagın
[67b/11], elin [69a/9]); ablatif eki /+DAn/ (göŋlinden [68b/4], dostdan [68b/6]), instrumental eki ise
sıklıkla /+(y)IlA/ (hükmi-y-ile [55a/5], ‘avratlar-ıla [72b/8]) şeklinde kullanılmıştır.
KAYNAKÇA
AKTAŞ, T. (1995). Çeviri İşlemi ve Eş Değerlilik. Türk Dili, Dil ve Edebiyat Dergisi. S. 522, s. 693-
703.
ALİ FURUGÎ (1316). Gülistan-ı Sa’dî (Tenkitli neşir). Tehran.
BERBERCAN, M. T. (2013-a). Çağatayca Gülistan Tercümesi (Gülistan-ı Türkî) [Giriş- GramerMetin-Notlar-Dizin-Tıpkıbasım].
Ankara: Hâkim Yayınları.
BERBERCAN, M. T. (2013-b). Eski Türkçe Bayagut Oglı Otaçı Beg Hikâyesi. İstanbul: Derin
Yayınları.
BODROGLIGETI, A. J. E. (1963). A Collection of Turkish Poems from the 14th Century. Acta
Orient. Hung. XVI, s. 245-311.
BODROGLIGETİ, A. J. E. (1969). A Fourteenth Century Turkic Translation of Sa’di’s Gulistan.
Budapest: Akadémiai Kiadó.
DİRİÖZ, H. A. (1979). Şirazlı Şeyh Sa’dî. Milli Kültür. S. 12, s. 55-61.
ECKMANN, J. (1969). Sadî Gülistan’ının Bilinmeyen Çağatayca Bir Çevirisi. TDAY Belleten
(1968). s. 17-29.
GENTIUS, G. (1651). Musladini Sadi Rosarium Politicum, Sive amoenumsortis humanae theatrum.
De Persica in Latinum. Amsterdam.
İLAYDIN, H. (2009). Gülistan, Şeyh Sadi Şirazi (Türkiye Türkçesi Çevirisi). İstanbul: Fide
Yayınları.
KARAMANLIOĞLU, A. F. (1989). Seyf-i Sarâyî, Gülistan Tercümesi (Kitâb Gülistan bi’t-Türkî).
Ankara: TDK Yayınları.
OLGUN, İ. (1978). Türkçe Sadi ve Hafız Çevirileri. Türk Dili, Dil ve Edebiyat Dergisi. Çeviri
Sorunları Özel Sayısı. S. 322, s. 117-126.
ÖZKAN, M. (1993). Mahmud b. Kâdî-i Manyâs, Gülistan Tercümesi (Giriş-İnceleme-Metin-Sözlük).
Ankara: TDK Yayınları.
644 Mehmet Turgut BERBERCAN
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 10/8 Spring 2015
ÖZKAN, M. (2014). Manyaslı Mahmud’un Manzum Gülistan Tercümesi ve Yeni Bir Nüshası.
Turkish Studies – International Periodical For The Languages, Literature and History of
Turkish or Turkic, C. 9/9, 2014, s. 1-16.
YILMAZ ORAK, K., MORADI, A. (2014). Türk Eğitim Kurumlarında Farsçanın Öğretilmesinde
Sa’dî. Turkish Studies – International Periodical For The Languages, Literature and History
of Turkish or Turkic, C. 9/3, 2014, s. 1653-1670.
WILLS, W. (1979). Çeviri Sürecinde Yaratıcılık Öğeleri. Çev. A. N. Akbulut. Türk Dili, Dil ve
Edebiyat Dergisi. S. 333, s. 468-473.
Citation Information/Kaynakça Bilgisi
BERBERCAN, M.T., Filolojik Değerlendirmeler ve Karşılaştırmalar: Gülistan’ın Türk Diliyle İlk
Çevirileri, Turkish Studies - International Periodical for the Languages, Literature and
History of Turkish or Turkic Volume 10/8 Spring 2015, p. 633-644, ISSN: 1308-2140,
www.turkishstudies.net, DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.8107,
ANKARA-TURKEY

Konular