AŞK FELSEFESİ AÇISINDAN MEVLÂNA’NIN MUHAMMED İKBÂL’E ETKİSİ

SÜMAM Yayınları: 5 / Bildiriler Serisi: 2 / Yıl: 2010
Dünyada Mevlâna İzleri – Bildiriler / ss. 247–267
 
ÖZET
Dünyada Mevlâna’nın etkisinde kalan en önemli kişilerden biri, hiç şüphesiz Pakistanlı
ünlü düşünür Muhammed İkbâl’dir. İkbal pek çok hususta ondan esinlenmiş, onu örnek almış
ve onun gibi varlığın sırrını, benliğin özgürlüğünü aşkta bulmuştur. Nitekim “ben Mevlâ-
na’nın sesinin yankısıyım” diyen İkbâl, aşk felsefesinin hemen hemen bütün veçhelerinde
Mevlâna’yı izlemiştir. Bu sebepten dolayı Mevlâna’da olduğu gibi İkbâl’de de aşk, evrenseldir,
hayatın ve dinin özüdür. İnsan benlik eğitiminden geçerek ilahî aşka vâsıl olur.
Bildirimizde Mevlâna’nın aşk hususunda İkbâl üzerindeki etkilerinin boyutlarını gösterebilmek
için mukayeseli bir metot izlenecektir
Anahtar Kelimeler: Aşk felsefesi, Mevlâna, Muhammed İkbâl
THE EFFECT OF MAWLÂNÂ ON MUHAMMAD IQBAL  
IN TERMS OF PHILISOPHY OF LOVE
ABSTRACT
One of the most important people in the world who has been influenced by Mawlânâ is
without doubt Muhammad Iqbal, the famous Pakistani philosopher. Iqbal was inspired by
him in many respects, took him as a model and, like him, found the secret of existence and the
freedom of the self in love. Indeed, saying “I am the reverberation of Mawlânâ’s voice”, Iqbal
followed Mawlânâ in almost all aspects of philosophy of love. Therefore, love is universal in
Iqbal, as it is in Mawlânâ and constitutes the essence of life and religion. Humans attain divine
love by undergoing a training of the self.
Our paper will follow a comparative method to demonstrate the extent of Mawlânâ’s
influence on Iqbal regarding love.
Key Words: Philosophy of Love, Mawlânâ, Muhammad Iqbal

∗ Prof. Dr., SDÜ İlahiyat Fakültesi/ISPARTA
248 İsmail YAKIT
248 Dünyada Mevlâna İzleri – Bildiriler
I‐İkbâl ve Eserleri Hakkında
Hindistan’ın Pencap eyaletinin Siyalkutî şehrinde altı çocuklu bir ailenin
en küçüğü olarak 29 Kasım 1877 yılında dünyaya gelen İkbâl, ilk tahsilini
bu şehirde yapar. Daha sonra yüksek tahsil için Lahor’a gelir. Burada
felsefenin yanı sıra edebiyat ve şiirle de meşgul olur. Mezuniyetinden sonra
kısa bir süre hocalık yapar ve doktora için Avrupa’ya gider. Birçok Avrupa
ülkesini dolaşan İkbâl, o zamanki Avrupalı düşünürlerin sohbetinde
bulunur ve nihayet Münih Üniversitesi’nde “İran’da Metafiziğin Gelişimi”
adlı doktora tezini hazırlar. Avrupa’dan dönüşünde devlet hizmetinden
ziyade müstakil çalışmayı tercih etmiştir. Bu sebeple 26 yıl müddetle avukatlık
yaparak hayatını kazanır. Urduca, Arapça, Farsça, İngilizce, Almanca
gibi dillere vakıf olduğundan, bu dillerde eserler vermiştir. Önemli şiir
kitapları Farsça ve Urduca’dır. Eserleri dünyanın birçok dillerine çevrilmiş
ve üzerinde bilimsel çalışmalar yapılmış ve yapılmaktadır. 21 Nisan 1938
yılında vefat eder. Pakistan’ın Lahor kentinde adına yaptırılan türbede
medfundur.
Yirminci yüzyılın İslâm dünyasından yetişen en büyük fikir ve düşünce
adamlarından olan İkbâl, tasavvufî bir ortamda yetişmiştir. Bilahare
geleneksel din ve tasavvuf aylayışını kendine has üslup ve yöntemle ele
almıştır. Hint Müslümanlarının İngiliz esaretinden kurtulması için onları
galeyana getirecek ateşli nutuklar söylemiş ve şiirler yazmıştır. Bugünkü
Pakistan’ın kuruluşunun fikir babalığını yapmış, ne yazık ki, Pakistan’ın
kuruluşunu görememiştir.
Batı emperyalizminin ağına düşen başta Hint Müslümanları olmak
üzere, bütün İslâm âleminin esaretten kurtulup özgürlüklerine kavuşmaları
için, kendi öz değerlerine sahip çıkmalarını ferdi ve milli benliklerini
kuvvetlendirerek geleceklerini sağlam temellere oturtmalarını istemiştir.
İkbâl’e göre, Allah’ın halifesi olan insanın kurtuluşu vahdet-i vücutçuların
dediği gibi, fenâfillah da değil, bekâbillah’tadır. Öyleyse benlik terbiye
edilmeli, ferdi benlikten başlayarak toplumsal benliği geliştirmeli ve
uyanma hareketiyle İslâm dünyası kendine gelmeli ve Batı hegemonyasından
kurtulmalıdır.
Benliğin gelişimi, insanın uyanışı ve yücelişi, Tanrı’ya vuslatın yolu
aşktan geçer. İlimle akıl, akılla iman ve imanla aşkın terkibi şarttır. Duygu
ve idrak ön planda olmalıdır. Fikirlerinin değişim ve gelişiminde hem içinde
yaşadığı toplumun durumu, yaşadığı asrın değer yargıları hem de Do-
ğunun ve Batının önemli düşünce ve fikir adamları onun üzerinde daha
Aşk Felsefesi Açısından Mevlâna’nın Muhammed İkbâl’e Etkisi 249
Dünyada Mevlâna 249 İzleri – Bildiriler
etkili olmuştur. İkbâl’e etki edenlerin başında hiç şüphesiz, kendisinin de
pek çok yerde “Pîr‐i Rûmî” diye yâd ettiği Mevlâna Celâleddîn’dir. Gerçekten
İkbâl, Mevlâna’dan aşk odaklı dinamik bir hayat felsefesi öğrenmiştir.
Bu felsefe, kendisine çağın Mevlâna’sı anlamında “Rûmî‐yi Asr” dedirtmiş-
tir.
Mevlâna ve İkbâl üzerinde araştırma yapanlar, ayrı çağlarda ve yerlerde
yaşamış iki büyük şairin ruh, mizaç, düşünce üslup ve hayata bakış
açıları bakımından birbirlerine bu kadar yakın olmaları ve benzemeleri
karşısında hayretten kendilerini alamazlar. Mevlâna’yı okuyanlar, kendilerini
İkbâle yakın, İkbâl’i okuyanlar da kendilerini Mevlâna’ya yakın hissederler.
Gerçekten Mevlâna’nın engin aşk felsefesi, hayat ve dünya görüşü-
nün çağdaş temsilcisi Muhammed İkbâl olmuştur (Asrar, s.139);
İkbâl hemen hemen bütün eserlerinde Mevlâna’dan bahseder. Özellikle,
oğlu Cavit’e ithaf ettiği en önemli eseri olan Câvitnâme’de, ruhun mistik
yükselişini, ruhanî konuşmalarla İkbâl, felsefî, dinî, siyasî ve edebî fikirlerini
izah eder (Schimmel, s. LVII). İkbâl’i su ve toprak âleminden alıp, nice
felekleri gezdiren ve bir feleğin anlam ve sırrını kendisine öğreten Hz.
Mevlâna’dır.
Benliğin Sırları (Esrâr‐ı Hodî)’nda İslâmî benliğin nasıl oluşturulacağını
İkbâl’e öğreten Mevlâna’dır.
Benliksizliğin İşaretleri (Rumuz‐ı Bî‐Hodî)’de, insanın topluma karşı vazifelerini
ve içtimaî benliğin gelişimini gösterir. Orada ortaya koyduğu
toplum felsefesi geniş ölçüde Mevlâna’dan mülhemdir.
Şarktan Haber (Peyâm‐ı Meşrik)’de Mevlâna, Hegel ve Goethe buluşturulur;
akıl ve aşk ilişkisi üzerine büyük mürşid Mevlâna’nın dersi dinlenir.
Hicaz Armağanı (Armağân‐ı Hicâz)’da “Merd-i Mü’min denilen İnsân-ı
kâmil’in yüceliği ve mutluluğu, Mevlâna’nın diliyle anlatılır
Cebrail’in Kanadı (Bâl‐i Cibril)’nda Mevlâna, İkbâl’e kaderin sırlarını
açıklar ve Doğu ile Batının bir mukayesesini yapar.
250 İsmail YAKIT
250 Dünyada Mevlâna İzleri – Bildiriler
Kervanın Çağrısı (Beng‐i Dârâ)’nda, baş rolü oynayan ve yol arkadaşı
olan “Hızır‐ı rah” yine Mevlâna’dır (Aydın, s. 230-231).
Bunların dışında kalan diğer eserleride Mevlâna’dan izler taşımaktadır.
Bütün bunlara bakarak, İkbâl’in Mevlâna’yı aynen kopya ettiği ve tekrarladığı
düşünülmemelidir. İkbâl’in eserlerinde Mevlâna, ilham kaynağı ve
hareket noktasıdır.
II‐ İkbâl’de Manevî Değişim ve Mevlâna
İkbâl bir yandan İslâmiyet’i özellikle Kur’anı, diğer yandan da Mevlâ-
na’yı kaynak olarak seçmiştir. Nitekim bu konuda “İkbâl’in ruhi ve fikri mih‐
rabı Mevlâna’dır” diyen Tarlan Hoca, devamla şunları söylemektedir: “Mes‐
nevî’yi taklit eden büyük küçük yüzlerce  şair arasında hiç biri  İkbâl derecesinde
ona yaklaşamamıştır. Farsça şiirinde bazen o derece Mevlâna’ya yaklaşır ki, buna
bir nevi mucize demek mümkündür. Bir maksada girişi, onu bir hikaye ile izah
edişi ve bundan yüksek hakikatler çıkarışı, tamamen Mevlâna’ya benzer… İkbâl’in
bütün hususiyeti derinliktedir. Sistem Mevlâna ile müşterektir. Lakin  İkbâl bu
sistemi yedi asrın edebî tekâmülü ve ilmî terakkisi ile zenginleştirmiştir” (Tarlan,
s. 27, 29).
İkbâl şiirlerinde zaman zaman Mevlâna ile aynı temayı ele alır, ama üslup
ve anlatım şekli farklılaşır. Mesela Mevlâna’nın “Yaşadığım sürece
Kur’an’ın kölesiyim. Ben seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım” ifadelerini
çağrıştıran şu sözlerinde olduğu gibi.
“Gel ey arkadaş, beraber ağlayalım. İkimiz de Hakk’ın cemâl‐i şânının kurba‐
nıyız. Gönlümüzce iki söz söyleyelim. Efendimiz Hz. Muhammed’in ayaklarına
gözlerimizi sürelim” (A.H., s. 42).
İkbâl, Mevlâna’ya verdiği değeri pek çok yerde dile getirir. Birkaç örnek
verelim:
“Ben Mevlâna gibi Ka’be’de ezan okudum. Can sırlarını ben ondan öğrendim.
Eski asrın fitne devrinde o, bu asrın fitne devrinde de ben…” (A. H., s. 50)
Aşk Felsefesi Açısından Mevlâna’nın Muhammed İkbâl’e Etkisi 251
Dünyada Mevlâna 251 İzleri – Bildiriler
“Gönül Kabesinin duvarlarına Celâleddîn‐i Rûmî’nin  şiirlerini as” (A.H., s.
57)
“Onun hararetli aşk ve heyecanından nasip aldım. Gecem onun yıldızından
gündüz gibi aydınlandı” (A.H., s. 57)
“Bu değersizin ruhundaki düğümü çözdü. Yol üzerindeki toprağı kimya hali‐
ne getirdi. O ney çalan mukaddes insanın ney’i bana aşk ve sarhoşluğu tanıttı.
Gönül kapısını önümde açtılar. Bir toprak olan benden, bir cihan vücuda getirdiler.
Onun feyzi ile öyle yükseldim ki, ay ve yıldızlar benimle arkadaş oldular” (A. H. s.
57)
“İçimden sıçrayan bir kıvılcımı ele geçir. Ben Mevlâna gibi damarlarında kan
yerine alev akan bir insanım” (A. H., s. 99)
“Pîr‐i Rûmî’nin feyziyle bilim sırlarının kapalı defterlerini tekrar okumaya
başladım. Mevlâna toprağımı iksir yaptı. Benim tozumdan yeni dünyalar yarattı”
(Asrar, s. 140)
1‐Kaderciliği Reddetmesi
Mevlâna’nın eserlerinden dinamik bir hayat felsefesi öğrenen İkbâl,
hayatı pasifize eden ve insanı tembel kılan kadercilik anlayışına son derece
karşıdır. Ona göre milletleri sefalete götüren ve aynı zamanda kölelerin
sığınağı, kaderciliktir. Hâlbuki hür irade yüksek ruhlu insanların düşünce
tarzıdır.
“Bana Roma’da ihtiyar bir rahip: ‘Bu hakikati iyi hatırında tut’ dedi. ‘Her mil‐
let kendi hazırladığı ölümle ölür; seni takdir, bizi de tedbir öldürdü” (A.H., s. 70)
“Frenk Kâbe’den, mabetten avlayacağını avladı. Tekkelerden: ‘Bunu yapan Al‐
lah’tır O’ndan başka varlık yoktur’ sesi yükseldi. Hikâyeyi mollaya anlattım. ‘Ya
Rabbi, âkibeti hayrolsun!’ diye dua etti. (A. H., s. 56)
“Bana Allah’ım böyle takdir etti, kim eteğimdeki tozu gidermeye mukadder‐
dir? Deme. Namerdin mert olandan daha üstün istifadeler ettiği bir dünyayı alt
üst et” (A.H., s.)
252 İsmail YAKIT
252 Dünyada Mevlâna İzleri – Bildiriler
2‐Vahdet‐i Vücutçuluğu Reddetmesi
İkbâl’in çocukluğu tasavvufî bir ortamda geçmiştir. Önceleri İbnü’lArabî’nin
“vahdet‐i vücut” doktrinini benimseyen İkbâl, daha sonra bu anlayışın
Kur’an’a ve Hz. Peygamber’in sünnetine özellikle İslâm’ın ilk dö-
nemindeki dinamik dünya görüşüne uymadığını gördü. Hatta Mevlâ-
na’nın da dinamik bir hayat görüşünü benimsediğini ve eserlerinde bunu
işlediğini fark etti. Ona göre Mevlâna vahdet-i vücutcu değildir. Mevlâna
için asıl olan insân-ı kâmilin ilahî nurla birleşmesidir(=ittihad-ı nur). Dolayısıyla
her türlü hulûl imkan dışıdır. Âşık, ateşe sürülmüş bir demir gibidir,
onun rengini alır, onun gibi yanar, ama cevheri hep aynı kalır (Aydın,
s. 231). Bu noktadan itibaren Mevlâna, İkbâl’in “Âşıklar kervanının rehbe‐
ri”dir. Gözüdür, gönlüdür, kafasıdır ve dilidir. Her eserinde ve her konferansında
dile getirir. Onu bir Pir ve bir Mürşid olarak kabul etti (Javid, s.
202).
Mevlâna’nın vahdet ve vuslat konularında vahdet-i vücudu çağrıştıran
sözleri, aslında ontolojik anlamda bir birlik değil, psikolojik anlamda bir
birliktir. Cüz’i ben (küçük ego) Mutlak veya Külli Ben’e kavuştuğunda
onda eriyip kaybolduğu hissedilir ama yok olmaz. Benliğin kemali fenâfillah’ta
değil, bekâbillahtadır (Aydın, s. 231). Bu nüansı fark edemeyenler
Mevlâna’yı panteist yaparlar.
İkbâl’in vahdet-i vücutçuluktan vaz geçmesinde etkili olan bir diğer
husus; bu doktrinde İlahî Zât’a da, insana da yeterli ferdiyet hakkının olmamasıdır.
Bu doktrinde fert benliğini yok etmeye çalışır, sorumluluktan
kaçar. Kaldı ki İslâm dünyasını mahveden iki büyük tehlikeden biri vahdet-i
vücutçuluktur. Diğeri ise Yunan felsefesinin getirdiği kuru ve katı
akılcılıktır.
3‐Dinamik Bir Hayat Felsefesini Benimsemesi
İkbâl’in Mevlâna’dan dinamik bir hayat felsefesi öğrendiğini belirtmiş-
tik. Sufi ve mollalar, Kur’an’ın özünü kavrayamamışlardır. Onların
Kur’an’dan anladığı, ölülere Yasin okumaktır. Bu konuda şunları söyler:
“Sofi ve mollanın eserisin. Kur’an’daki hikmetten hayat almıyorsun. Kur’an
ayetleri ile senin alâkan “Yasin” okutup rahat ölmekten ibarettir…
Aşk Felsefesi Açısından Mevlâna’nın Muhammed İkbâl’e Etkisi 253
Dünyada Mevlâna 253 İzleri – Bildiriler
“Sofi ve mollaya benden selam olsun. Allah’ın emirlerini bize söylediler. Fakat
onların te’vili Allah’ı da, Cebrail’i de, Hz. Peygamber’i de hayret içinde bıraktı”
(A.H. s. 56).
İkbâl, Mevlâna’nın “Boşuna gayret, uykudan hayırlıdır” sözünü rehber edine‐
rek:
“Putun önünde uyanık gözlü bir kâfir, Harem’de uyuyan bir mü’minden daha
iyidir” (Câvitnâme, s. 78).
İkbâl, İslâm dünyasındaki tasavvufi anlayışın arslan gibi değil de koyun
gibi yaşamayı telkin ettiğini halbuki bunun doğru olmadığını söyler.
Bu hususta Mevlâna’nın Mesnevî’sinde de aynı temayı görüyoruz:
“Peygamber kılıçla gönderildi, ümmeti de saflar yaran er bir ümmettir. Bizim
dinimizde iş, cihatta ve mücadelededir.  İsa dini ise dağa ve mağaraya çekilmedir”
(Mesnevî, VI, 493–494)
İkbâl, dinamik bir hayat felsefesi için, Şarkın aşkı ile Garbın ilminin bir
sentez oluşturmasını arzu etmekteydi. Doğu, asırlar boyu İslâmiyet’i yanlış
anladığından gelişmesini engelleyecek mutaassıp zihniyeti terk edecek ve
İslâm’ı gerçekte dinamik olan asıl hüviyetine kavuşturacaktır. Ayrıca, Batı-
nın ilim ve teknolojisini de alacaktır. İslâm dünyası böylece iki tarafın
müspet sıfatlarını bir araya getirebilecektir. Ona göre hem Batı hem de
Doğu’nun tarih boyu unuttuğu şeyler vardır. Doğu, Allah’ı sayıklayarak
dünya sorunlarını unuttu. Batı, dünyanın hengâmesinde kendini kaybedip
Allah’ı unuttu.
Bir felsefeci olarak İkbâl, Tanrı kavramı ve varlığıyla ilgilenmiş, Tanrı-
evren, Tanrı-insan ilişkileri üzerinde görüşler serdetmiştir. Ölüm ve ölüm
sonrası hayat üzerine kendi görüşlerini oluşturmuş ve insanın manevî gelişmesinde
kötülüğün olumlu etkileri üzerinde kafa yormuştur. İnsanın
bilgiyi nasıl elde ettiği hususunda önemli tespitlerde bulunmuştur. Bütün
bu gelişmelerde önderi hep Mevlâna olmuştur. İkbâl’in felsefesinden çıkarılabilecek
ahlâkî değerler, sevgi, özgürlük, cesaret ve tarafsızlık gibi vasıfları
kazanmakla insanın kişiliği kuvvet kazanıyor ve Tanrı’yı örnek aldığı
için, yaratıcı ve sonsuz bir gelişme içinde oluyordu. İnsanın kişilik bozukluğu,
pasifliğinden kaynaklanmaktaydı. Pasiflik ona göre, korkuyu, bo-
254 İsmail YAKIT
254 Dünyada Mevlâna İzleri – Bildiriler
zulmayı, korkaklığı, yalvarışı ve ricayı ve son olarak da milletleri olduğu
kadar toplumları ve bireyleri de mahveder, köleliği doğurur. (Javit, I. Mil.
Mev., s. 47)
III‐ Benlik (=Ego) ve Benlik Terbiyesi
İkbâl, Esrâr‐ı Hodî adlı eserinin muhtelif sayfalarında, benliğin nasıl
terbiye edileceğini ve güçlü bir benliğin nelere muktedir olduğunu anlatmaya
çalışmıştır. Hayatın değerini benliğin kudretinde görmüş, benlik
terbiyesiyle, tıpkı kömürün elmas olması gibi, insanın da gerçek değerine
ve ölümsüzlüğe ulaşabileceğini savunmuştur. Bunun zıttı olan benlikten
gafil olma ise köleliğin tâ kendisidir. Musa’nın Vuruşu (Darb‐ı Kelîm)’nda
benlik konusunda şunları söyler:
“Benliğin yokluğundandır ki,  Şark’ta Allah’lık sırrını bilen bir kimse yetiş‐
memiştir.” (D.K., s.,161)
“Din ve Edebin benliğe yan çizdiği her yerde, milletlerin rezil ve rüsvâ olma‐
sına sebep olmuşlardır.(D. K., s.160).
“Benliğin devamı Aşk’tandır” (D.K., s.164)
Aşk ve benlik ilişkisini daha ileride ele alacağız.
1‐Benlik ve Hareket
İkbâl, tıpkı Mevlâna gibi Kur’an’ın insana dinamizm kazandırdığı tezini
savunur. Zaten ona göre, benliğin güçlenmesiyle insan, bu dinamizmi
kazanır. Şu halde, Kur’an dahi bizden benliği terbiye edilmiş kişiliği güçlü,
hür ve dinamik birer insan olmamızı istemektedir. Durmadan çalışmak ve
hareket asıl hedef olmalıdır.
“Hayat devamlı yürümektir. Dalganın bütün varlığı koşmasından ileri gelir.
Ey yolcu, can makamında durmaktan ölüyor; daimi uçuşla daha canlı oluyor.
Yıldızlarla beraber seyahat yapmak hoştur, seyahatta bir an bile dinlenmemek
hoştur” (Câvitnâme, s. 66–67)
Aşk Felsefesi Açısından Mevlâna’nın Muhammed İkbâl’e Etkisi 255
Dünyada Mevlâna 255 İzleri – Bildiriler
Armağân‐ı Hicaz’da İkbâl, Mevlâna’ya sorar.
“Su ve balçığı (=insanı) nasıl yakalamalı? Nasıl kalbi göğüste uyandırmalı?
Mevlâna cevap verir:
“Kul ol, ama yeryüzünde en iyi koşu atı gibi koş. Başkalarının omzunda taşı‐
nan cenaze gibi olma” (A. H., s. 49)
İkbâl’e göre hareket benliğin daimi açılımıdır. Maddî bir seyahat nasıl
görgüyü bilgiyi artırırsa, manevî seyahatler de ruhanî kıymetleri artırır. Bir
makama alışmak demek, gevşemek demektir. Sürekli menzili artırmak
gerekir. Sadece dünyada değil, ahiretteki hayat da uluhiyetin sonsuz derinliklerine
hiç bitmeyen bir yolculuktur. Yolculuğun en derin ifadesi, Hz.
Peygamber’in mirac motifinde saklıdır. Mevlâna’nın şu beyitleri, âdeta
İkbâl’in seyahat ve hareket hakkındaki düşüncelerinin rehberi gibidir
“Ağaç, ayak ve kanatla hareket etse,  
Ne testerenin derdi ne baltanın darbelerini çekerdi.
Güneş kanatlarıyla her gece gitmese,
Dünya sabahları nasıl aydınlatılırdı?
Acı su denizden ufuklara gitmese,
Sel ve yağmurla gülistanın hayatı nereden gelirdi?
Damla kendi vatanına gidip döndü,
Bir sedefe tesadüf edip inci oldu.
Yusuf babasından ayrılıp ağlaya ağlaya seyahata çıkmadı mı?
Seyahatta saadet, mülk ve zafer kazanmadı mı?
Mustafa Yesrib tarafına seyahat yapmadı mı,
Orada saltanat bulup, yüz diyarın sultanı olmadı mı?
Ve eğer ayağın yoksa, kendi içine seyahat seç,
Yakut maden gibi eserin şualarını kabul et!
Kendinden kendine seyahat yap ey hoca,
Çünkü böyle bir seyahatten dolayı toprak altın madeni oluyor…(Schimmel,
Câvitnâme, Önsöz, s. LII)
256 İsmail YAKIT
256 Dünyada Mevlâna İzleri – Bildiriler
2‐Benlik ve Özgürlük
Mevlâna’ya göre hayat daima bir irtifadır. Ölüm, hayatın meyvesi ve
amellerimizin aynasıdır. Bir geçit ve yeni imkânların kapısıdır. Ölümsüzlüğe
açılan bir kapıdır. İkbâl’e göre ise, ölümsüzlük insanın tabiî bir hakkı-
dır. Aşkın ve benlik terbiyesinin bir neticesidir. Aşk ve güzel ameller, benliği
o derece kuvvetlendirir ve onu özgür kılar ki, ferdiyetiyle bu cüz’i benlik
(=beşerî ben), Külli Ben (=İlahî Ben)’liğe yaklaşır, amellerinin neticesini
görür ve muhakeme eder. Allah’a münacatta bulunur. O zaman “Bir dünya
elimden giderse bana ne? İçimde yüz bin cihan vardır” (Peyâm), demek liyakatini
göstererek şahsiyetinin en büyük zaferini kazanır (Schimmel, Önsöz. s.
XXXVI)
3‐Benlik ve Tanrı
İkbâl’e göre insan Allah’a yaklaşarak kendi benliğini İlahi Benlik’e
benzetmeye çalışmalıdır. Yani dini terminolojiyle “Allah’ın ahlakıyla
ahlaklanmalıdır”. İnsan Allah’la kurduğu psikolojik birliğin içinde ferdiyetini
kaybetmiyor. İkbâl’e göre Allah’ın nuru insanın mumunu söndürecek
yerde daha da kuvvetlendiriyor. İnsan, Allah’ı tanımadan önce kendi benliğini,
egosunu tanımalıdır. Armağân‐ı Hicâz’da:
“Allah’ı daha açık görmek istersen, Benliği (=Egoyu) daha açık görmeyi öğ‐
ren” demektedir. Yine aynı eserde:
“Fakrın sırlarını Mevlâna’dan öğren. Zira o fakirliğe sultanlar haset eder. Ba‐
şını önüne eğdiren bir fakrdan, bir dervişlikten kendini koru.
Benlik İlahiyattan ayrılırsa fakrı dilencilik derecesine indirir. Ben ilahî neş’e ve
şevki, Mevlâna’nın sarhoş gözünden aldım” (A.H., s. 57)
Darb‐ı Kelîm’de “ Hakkı inkar eden, mollaca kâfirdir; benliği inkar eden bence
daha da kâfirdir”
İnsanın Allah’tan ayrı bir benliğe, bir diğer ifadeyle kimliğe sahip olduğu
fikrinin, hem Mevlâna’nın hem de İkbâl’in düşünceleri bir arada
mütalaa edildiğinde görüleceğini söyleyen İkbâl’in oğlu Cavit bu hususta
şunları kaydeder:
Aşk Felsefesi Açısından Mevlâna’nın Muhammed İkbâl’e Etkisi 257
Dünyada Mevlâna 257 İzleri – Bildiriler
“Mevlâna demir ve ateşi örnek göstererek insan ile Allah arasında birleşip ta‐
mamen kaybolma durumunun hasıl olmadığını ve tamamen geçici bir değişiklik
meydana geldiğini, dolayısıyla insanın Allah’tan her zaman ayrı bir kimliğe sahip
olduğunu vurguluyor.  İkbâl ise, Allah’ın sıfatlarının, sevgi vasıtasıyla insana
sirayet ettiğini düşünüyor ve bunun için şöyle bir örnek veriyor: Nasıl ki denizin
dibinde bulunan sedefe düşen bir damla su, bir inciye dönüşüyor, insanda daha iyi
bir evren ve daha mükemmel bir dünya düzeninin kurulması çalışmalarında Al‐
lah’ın iş ortağı ve yardımcısı mertebesine yükselebiliyor. Dahası; Mevlâna evrime
inanırken  İkbâl de değişiklik felsefesinin savunucusu ve evrenin sürekli değişiklik
içinde olduğuna ve bunun, Allah’ın daimi bir işi olduğuna işaret eder. Böylece.
Ona göre insanın yaratıcı faaliyetlerinin bir sonu yoktur.” (Javit, II. Mil. Mev., s.
202)
IV‐ İkbâl’in Aşk Felefesi Ve Mevlâna
İkbâl, aşkı hayata kıymet veren yegane kudret olarak görür. Aşk, ona
göre İlahi vuslata erdikten sonra fenâfillahla sona eren değil, bilakis ilahî
cemâli müşahede eden, daima yenilenen, sonsuza açılan ve bekâbillah’la
var olandır. Çünkü Tanrı’nın sonsuz Cemâline hiç doyum olmaz.
İkbâl, Mevlâna’nın bütün eserlerinde özellikle Mesnevî ve Divan‐ı Ke‐
bir’inde aradığını bulmuş, onu kendisine kılavuz seçmiş ve ondan dinamik
bir hayat felsefesi olduğu kadar, aşk felsefesini de öğrenmiştir.
“Aşk ve muhabbet delili olan Mevlâna ki, onun sözü susuzlara bir selsebildir”
(Câvitnâme, s. 84)
“Ben Mevlâna gibi Kâbe’de ezan okudum. Can sırlarını ben ondan öğrendim.
Eski asrın fitne devrinde o, bu asrın fitne devrinde de ben” (A. H., s.50)
İkbâl’e göre, Üstad-ı Rûmî, aşkın rehberidir. Sözleri susayanın çeşmesidir.
Anadolu onunla vücud bulmuş, vecd ve heyecan kazanmıştır. Mevlâna,
Hakk’ı arayışın her safhasından haberdar olan biridir.
Mevlâna’ya göre Aşk Allah’ın bir sıfatıdır ve bütün varlıklarda tecelli
eder. Aşkla vuslata eren ve âlemi bu gözle müşahede eden kişi her yerde
O’nun cemâlini görür. Aşkın gücü evrenin her zerresinde kendini gösterir.
Nitekim diyor ki:
258 İsmail YAKIT
258 Dünyada Mevlâna İzleri – Bildiriler
“Gönüllerin dönüşünü aşktan bil. Aşk olmasaydı dünya donar kalırdı.
Aşk olmasaydı nerden cansız bir şey, nebata girer, onda mahvolurdu.
Büyüyüp yetişen nebatlar, nerden kendilerini canlılara feda ederlerdi” (Mes‐
nevî, V, 3854–3855).
İkbâl de aşkın bu yaratıcı gücüne karşı şunları söyler:
“Gel ey Aşk, gönlümün remzi! Gel ey tarlamız, ey mahsulümüz! Bu toprak
varlıklar ihtiyarladılar, sen çamurumuzdan yeni bir insan yap” (Peyâm, 56,
Schimmel’den naklen, Önsöz, s. XLI)
Câvitnâme’de İkbâl, oğlu Cavit’e şu nasihati verir: “Kendine arkadaş ola‐
rak Mevlâna’yı seç ki; Allah sana aşk ve hararet ihsan etsin”
Mevlâna’nın “âşk bütün zehirleri bala çeviren iksir” anlayışı, İkbâl tarafından
çağımızda yaşanan acıları, mutluluğa çevirecek yegane kurtarıcı
olarak görülmüştür.
İkbâl’e göre asrın hastalığı sevgiden mahrum oluştur. Sevgisiz toplum
güvensiz toplumdur. İçinden çürür. Aşk ve sevgi, dinin, hayatın ve benli-
ğin itici gücüdür. Aşk insana kişilik kazandırdığı gibi, hayatın sırrını keş-
fetmeye yarar. Aşk geliştikçe benlik gelişir. Aşktan mahrum bir benliğin
boşluklarını kin ve nefret doldurur.
İkbâl’e göre sevgiye dayanmayan bir din anlayışı, hayatı tahrip eder,
toplumu yıkar. Bir insanlık suçu haline geldiği gibi din de bunun kurumu
haline gelir. İkbâl, dinin, ahlakın aslının aşk olduğunu düşünür. Hatta:
“Müslüman âşık değilse kâfirdir” (E. H., 59). Nitekim Mevlâna da Divân-ı
Kebîr’inde “ben aşkı olmayan kişinin insanlığını inkâr ederim” demektedir.

1‐ Aşk ve Evrensellik
Bilindiği üzere Mevlâna’ya göre, kâinattaki her bir varlık aşk ateşiyle
yanıp tutuşmaktadır. Hepsi de ister istemez kendilerini var eden Allah’a
âşıktır. Zira varlıkları aşktan gelmektedir
Aşk Felsefesi Açısından Mevlâna’nın Muhammed İkbâl’e Etkisi 259
Dünyada Mevlâna 259 İzleri – Bildiriler
İkbâl, Aşk olmazsa hayatın da olmayacağını söyler. Ona göre benliğin
yaratıcı bir güç olması aşk sayesindedir. Nitekim hayatın cevheri aşktır,
aşkın cevheri benlik’tir
Şurası muhakkaktır ki, İslâm tasavvufunda evrenin var oluş nedeni
sevgidir. Bundan dolayıdır ki, evren Mutlak güzellik olan Tanrı’nın bütün
güzelliklerinin yansıdığı bir ayna metaforuyla anlatılır. Buna göre evrendeki
güzelliğe âşık olan insan, gerçekte Tanrı’nın güzelliğine âşık olmuş
olur. Bu anlayış hem Mevlâna ve hem de İkbâl’de vardır, her ikisi de ilahî
aşka büyük önem vermiştir.
Mevlâna’ya göre aşk engin, derin ve uçsuz bucaksız bir okyanustur.
İkbâl’e göre aşk hayatın temelidir ve her şey onun etrafında dönmektedir.
Aşksız bir dünya, ölüm gibi soğuk ve sessizdir. O da aşkı okyanusa benzetmiştir.
Bu hem sandal hem kıyıdır. Aşk, kılıç ve hançerden korkmaz;
cesur, kararlı ve ataktır. Aşk her şeyi fetheder, her kötülükten korur, yeni
bir dünya yaratır (Asrar, s. 146)
Aşk konusunda Mevlâna’yı rehber edinen İkbâl, aşkı tavsif ederken
onu yere göğe sığdıramaz: “Aşk, akıl ve idrakı cilâlar. Taşa ayna cevheri bahşe‐
der. Gönül sahiplerine Tur‐i Sina kutsiyetinde bir sine verir. Sanatkârlara Mu‐
sa’nın mucizesi olan yed‐i beyzâ’yı ihsan eder. Onun huzurunda her mümkün ve
mevcut, mağlup olmaya mahkûmdur. Bütün âlem acıdır. Yalnız o, şeker yetiştiren
daldır. Düşüncelerimizin harareti onun ateşindendir. Yaratmak ve can nefhetmek
ancak onun işidir. Karıncaya, kuşa, âdem’e aşk kâfidir. Yalnız aşk bütün kâinata
kâfi gelir.” (A.H., 114)
İkbâl, aşkın mahiyetini ve gücünün evrenselliğini açıklarken, dini terminolojiyi
kullanma hususunda da Mevlâna’yı izlemiştir.
“Aşk, Cebrail’in nefesi; aşk, Mustafa’nın kalbi,
Aşk, Allah’ın Resulü; aşk Allah’ın kelâmıdır
Aşkın kıvamıyla yaratıkların yüzü parlar  
Aşk cömert bir kadeh; aşk halis bir şaraptır.
Aşk, haremin fakihi; aşk ordunun rehberi;
Aşk, bir yolcu; onun binlerce uğrak yeri vardır!
Hayat telindeki melodi aşk mızrabıyladır
Aşk, hayatın harareti; aşk hayatın ışığıdır (İkbâl, Aşk ve Tutku, s.108)
260 İsmail YAKIT
260 Dünyada Mevlâna İzleri – Bildiriler
Aklın, kalbin, nazarın birinci mürşidi aşk
Aşksıza şeriat ve din, tefekkür puthanesidir!
Sıdk‐ı İbrahim’de aşk, sabr‐ı Hüseyin’de aşk!
Bu varlık savaşında Bedir ve Huneyn de aşk!
Ey aşk, ey kâinat ayetinin geç kavranmış meâli
Senin peşindedir renk ve koku kafileleri (=zahir ve batın inanç grupları) (s.
102)
2‐ Aşk ve Benlik
İkbâl’de benliğin gelişmesinin en önemli âmili yaratıcı faaliyettir. Yaratma
arzusu da daima aşkla beraberdir. Zira aşkla yaratıcı faaliyet arasında
her zaman bir münasebet vardır.
İkbâl, eserlerinde dinamik bir hayat felsefesini benimsediği gibi, aşk
anlayışını da dinamizm çerçevesinde ele alır. Nasıl ki Mevlâna’ya göre,
nefsi tezkiye eden, onu ruhanî miraca ulaştıran iksir aşksa, İkbâl’de de
benliği terbiye eden ve ona dinamik ve yaratıcı bir faaliyet kazandıran aşktır.

İkbâl’e göre, benlik ancak aşkla kuvvetlenir. Aşk benliği takviye ediyor,
içinde gizli veya tohum halinde mevcut olan kuvvetleri büyütüyor.
Nitekim diyor ki: “Aşk, pâk erenler için cennet gibidir. Taş ve topraktan nağme‐
ler çıkarır.” (D. K., 30, (Schimmel’den naklen s. XL). İkbâl’in bu sözleri Mevlâna’nın
şu beyitlerini hatırlatıyor:
“Sevgiden acılıklar tatlılaşır,
Sevgiden bakırlar altın kesilir.
Sevgiden tortulu bulanık sular, arı duru su haline gelir,
Sevgiden dertler şifa bulur,  
Sevgiden ölü dirilir,
Sevgiden padişahlar kul olur.” (Mesnevî, II, 1529–1531)
Aşk ateşinin yakışı hususunda her ikisi de aynı kanaattedir. Hatta bu
konuda Mevlâna, bu aşk ateşinin alevlerinden sadece kâfirlerin nasibi olmadığını
belirtir. Meşhur bir beytinde:
Aşk Felsefesi Açısından Mevlâna’nın Muhammed İkbâl’e Etkisi 261
Dünyada Mevlâna 261 İzleri – Bildiriler
“Diyorlar ki, ateşin yakışı kâfirlerin nasibidir. Ben Senin ateşinden mahrum
kalan yalnız Ebu Leheb’i gördüm” (Schimmel, s.XLIII)
Kısaca söylemek gerekirse, İkbâl’e göre aşk, âşığı Maşuk’ta yok olmaya
sevk eden ve böylece kişiliği imha eden bir kuvvet değil, bilakis insanın
bütün imkânlarını genişleten ve ona gerçek değerini veren bir kudrettir.
3‐ Aşk ve Akıl
Mevlâna’ya göre, aşk ve akıl her ikisi de insanı Hakk’a götürür ancak
kapıdan içeri giren aşk olur. Akıl kapıda kalır. Metafizik konularda akıl
aşka tabi olur. İkbâl, aşkı, aklın daha yüksek bir şekli olarak görür ve onu
dinamik bir güce çevirir. İlim ve aşk hususunda Mevlâna’yı adım adım
takip eden İkbâl, akıl ve aşk beraberliğini gerçekçi bulur. “Akıl, aşk sayesinde
hakşinas olur. Aşk da akıl sayesinde güvenilir bir temel üzerine oturur. Böylece
yeni bir dünya, ancak akıl‐aşk terkibi sayesinde vücud bulur” (Aydın, s. 237)
Gerek Mevlâna ve gerekse İkbâl’i akla yaptıkları kritiklerden dolayı
akıl düşmanı olarak görmemelidir. Onların karşı oldukları, kuru ve katı
akılcılıktır. Aşkı inkar eden akıldır.
“Ey göçebe insan! Çadırını topla, kafile başı konak yerinden hareket etti
Akıl, bu göç eşyasını yüklenen deveyi sürmekten âciz kaldı. Dizgini “gön‐
lün”ün eline verdim” (AH., 39)
“Âşık mısın? Cihetlerden cihetsizliğe koş! Ölümü kendin için haram et!”
(Câvitnâme, s. 47)
“İnsan gözdür bakiyesi deridir,
Göz demek: Görmek demektir.” (Câvitnâme, s. 47)
“Akıl, Hakk’ı aşk sayesinde tanır; aşkın akıldan aldığı fayda, muhkem bir esas
oluşudur.
Eğer âşık akıl ile beraber bulunursa, başka bir âlemin ressamı olur
Kalk! Başka bir âlemin resmini yap! Aşkı akıl ile karıştır” (Câvitnâme, s. 131)
262 İsmail YAKIT
262 Dünyada Mevlâna İzleri – Bildiriler
4‐Aşk ve İlim
İkbâl’e göre Batının büyük hatası, aşktan yoksun olmasıdır. “İsa’nın ru‐
hunun her gün çarmıha gerilmesidir.” Batı’da ilim hâkimdir, hâlbuki ilim,
ilahî aslından ayrılarak, aşkı tanımayarak, şeytanî bir kuvvet olmuştur.
Mevlâna’nın dediği gibi, secde etmekten imtina eden İblis sadece ilim sahibi
idi, Âdem aşk sahibi idi. İblis Adem’de tecelli eden ilahî nefesi görmedi
ve onun bu sayede aldığı büyük rütbenin farkına varmadı. İkbâl’in çeşitli
eserlerinde görülen aşk ve ilim arasındaki münasebete gelince; eğer ikisi
beraber bulunursa ilim nuranî olur. Birbirlerinden ayrılırsa, şeytanî ilim
sayesinde dünyanın bu günkü korkunç hâli husule gelir. Doğu, Batıdan
ilmin esaslarını ve metotlarını öğrenebilir, buna mukabil Batıya aşk ve din
öğretmelidir. İkbâl’in aşk ve ilim hakkındaki sözlerinden başka örnekler de
verelim:
“Aşktan nasibi olmayan ilim, fikirler tiyatrosundan başka bir  şey değildir.”
(Câvitnâme, s. 14)
Zâtının cemâline âşık olan herkes, bütün mevcut olanların efendisi olur”
(Câvitnâme, s. 24)
“Akıl dağı bölmeye uğraşıyor veya onun etrafında dolaşıyor.
Dağ aşk için bir saman parçası gibidir. Gönül, yolda balık gibi hızlı gidiyor.
Aşk, mekânsızlığa taarruz etmek demektir, mezarı görmeden bu dünyadan ay‐
rılmak demektir.
Aşk, hem kül hem de kıvılcımdır; onun işi din ve ilimden yükselir”
(Câvitnâme, s. 40–42)
“İlim korku ve ümide dayanıyor; âşıkların ise ne ümid ne de korkuları var.
İlim kâinatın celalinden korkuyor; aşk, kâinatın cemâline gark oluyor.
İlim, geçmiş ve hazır olana bakıyor; aşk diyor ki: Gelecek olana bak!
İlim cebr ile anlaşmış‐onun çaresi cebr ve sabırdan başka ne olabilir!
Aşk hürdür, gayur ve sabırsız; varlığın müşahedesinde cesurdur.
Bizim aşkımız  şikâyet bilmez; gerçi onun sarhoş  bir ağlayışı varsa da”
(Câvitnâme, s.235)
Aşk Felsefesi Açısından Mevlâna’nın Muhammed İkbâl’e Etkisi 263
Dünyada Mevlâna 263 İzleri – Bildiriler
5‐Aşk ve Ahlak  
Aşk sayesinde insanın ahlâkî erdemler kazanacağını yeri geldikçe belirten
İkbâl, insanın nefsini tezkiye ve benliğini terbiye ederken, kendisinde
manevî âlemdeki yolculuğu için gerekli olan manevî özellikler elde edece-
ğini de söyler. Mesela insan cesaret sahibi olur. Korkudan uzak yoluna
devam eder. Korku zaten insanın moralini bozduğu gibi, dinine de zarar
verir. İnsan Allah’tan başkasından korkarsa şirke girmiş olur. Aşk ve korku
birbirinin zıttıdır. Allah’a karşı duyulan muhabbetle korkunun kabil-i telifi
yoktur.
Âşık helalden kazanmalıdır. Dilencilik, çok kötü bir şeydir. Başkasından
en ufak bir şey rica etmektense, insan kendi elinde bulunanla iktifa
etmelidir. Keza fikirleri başkasından alıp, taklit etmek manevî bir dilenciliktir.
Âşık için tehlikeli ve zararlıdır.
Aşk insana özgüven verir. Özgür olmasını sağlar. İnsanın değerini dü-
şüren şey başkalarına kul köle olmaktır. Başkasının önünde baş eğen ve
onun emirlerine körü körüne itaat eden insan, köpekten bile alçaktır. “Ben
bir köpeğin diğer köpeğin önünde boynunu eğdiğini görmedim” (Peyâm, 157).
İkbâl aynı zamanda siyasî ve iktisadî köleliği de buraya dahil etmektedir.
İnsanı, başkalarının bir âleti ve maşası haline getiren her hareket hem istismar
edenin, hem de onun boyunduruğu altına girenin ahlak ve karakterini
bozmakta, insanlar arası hürmet kalkmaktadır, insan madde haline
getirilip insanlığını kaybetmektedir (Shimmel’den naklen, s.XLV).
Armağân‐ı Hicâz’da İkbâl, kölenin aşkına inanmaz: “Kölelikte ne aşk ne de
mezhep vardır. Hayatın bal gibi lezzeti onlara tatsız gelir. Âşıklık nedir? Tevhidi
gönle sindirmek, sonra da her müşkile pervasızca atılmak… Kölelikte aşk sadece
yalandan ibarettir” (A. H., s. 110)
Oğlu Cavit İkbâl’in beyanına göre: “Mevlâna da, İkbâl de hür iradeci olup;
insanın özgürlüğüne inanırlar. Her ikisi de onun hayat mücâdelesine katılmaları
ve bunun için düşünce, ahlak ve evrimleşen evrene sevgiyle katkıda bulunmalarını
ister. Mesajları geçmiş veya rafa kaldırılmış geleneklerle ilgili olmadığı için, çağdaş 
insana yöneliktir. Bunlar, ileri görüşlü olup, insanın taptaze, yenilikçi ve yaratıcı
olmasını sağlar.” (Javit, II. Mil. Mev., s. 203)
264 İsmail YAKIT
264 Dünyada Mevlâna İzleri – Bildiriler
Aşktan mahrum bir insanın katı kalpli olacağı görüşünde olan İkbâl,
Yunus Emre gibi düşünmektedir. Nitekim Yunus Emre:
“İşitin ey yarenler! Aşk bir güneşe benzer,
Aşk olmayan gönül, misali taşa benzer
Taş gönülde ne biter, dilinde ağu tüter!
Nice yumuşak söylese sözü savaşa benzer”
6‐ Aşk‐İman ve Din  
İkbâl, aşka, Mevlâna gibi o derece önem verir ki, aşkı olmayan bir Müslüman
ona göre Müslüman bile sayılmaz.
“Aşk hem mekândır, hem de o mekânda oturandır.
Hem zamandır, hem de zemindir. Aşk baştan ayağa iman ve yakîndir. İman ve
yakîn ise her başarının anahtarıdır.” (D. K., s. 124)
“Aşk pak erenler için cennet gibidir: Taş ve topraktan nağmeler çıkarır”(E. H,
III. Bab)
“Gel ey aşk, gönlümün remzi! Gel ey tarlamız, ey mahsulümüz! Bu toprak
varlıklar ihtiyarladılar, sen çamurumuzdan yeni insan yap!”(Peyâm, 56)
“Müslüman gerçekte aşkla yükselir
Âşık olmazsa bir kimse ona kafir denir” (E. H., s. 85)
“Aşkı yerleştir başından cânına
Tazelik kat Mustafa’nın peymânına! (E. R., s. 16)
“İşin içyüzü şu iki sözde gizlidir: Aşk makamı; minber değil darağacıdır. İbra‐
him’ler, Nemrut’lardan korkmazlar; hem ödağacının ayarı ateşle belli olur.” (A.
H., s. 76)
“...Aşk ve sarhoşluk namazının ezanı yoktur” (A H., s. 77)
Aşk Felsefesi Açısından Mevlâna’nın Muhammed İkbâl’e Etkisi 265
Dünyada Mevlâna 265 İzleri – Bildiriler
“Âşıkların namazını niye soruyorsun? Onun rüku’u da secdesi gibi mahre‐
mânedir. Bir ‘Allahu Ekber’in alev alev yanışı, beş vakit namaza sığmaz.” (AH., s.
77)
Kısaca söylemek gerekirse, Mevlâna gibi İkbâl’de de din ve imanın temeli
aşktır. Aşksız ibadet de iman da makbul değildir.
266 İsmail YAKIT
266 Dünyada Mevlâna İzleri – Bildiriler
Sonuç
Aşk felsefesi açısından Mevlâna’nın Muhammed İkbâl üzerindeki etkisi
konusunda yapmış olduğumuz bu araştırmayı bir sonuca getirmek istediğimizde
kısaca şunları söylemek mümkün olacaktır.
Mevlâna’yı kendisine mürşidi olarak kabul eden ve onun kendisinde
büyük manevî değişime sebep olduğunu her fırsatta söyleyen İkbâl, Mevlâna’nın
bir taklitçisi veya tekrarcısı değildir. O, Mevlâna’dan son derece
etkilenmiş, onun düşünce ve fikirlerinin hareket noktası yapmıştır. İlahiyatçı
fikirlere yeni açılımlar getirmiştir. Böylece yeni bir ilahiyat anlayışının
kapılarını açmıştır. Mevlâna ile İkbâl’in birbirlerine benzer yönlerini maksimler
halinde sıraladığımızda şunları söylememiz kâbildir:
- Her ikisinde de aşk, ilahî vuslat’ın vazgeçilmez rehberidir.
- Her ikisinde duygu ve irade ön plandadır.
- Her ikisinde aşk ile ilim, iman ile akıl terkibi vardır.
- Her ikisinde ruhun hürriyeti, benliğin inkişafı, ferdi benlikten toplumsal
benliğe geçiş söz konusudur.
- Her ikisinde durmadan hareket ve çalışma esastır.
- Her ikisinde uzlete dayalı bir aşk, aşk olmadığı gibi, sosyal ahlak anlayışı
ön plandadır.
- Her ikisinde beşerî benliğin evrimi için, nefsin inkarından ziyade tasdiki
söz konusudur. Eğitilerek inkişaf ettirilmiş bir benlikte, Allah’ta yok
olmak değil, Allah’ta bakî olmak esastır.
- Her ikisinde yaratıcı bir tekamül anlayışı vardır. Bu anlayış onları dinamik
bir hayat anlayışına götürmüştür.
- Her ikisinde Kur’an’ın dinamik ruhlu insanının gün yüzüne çıkarılmaya
çalışıldığı görülür.
- Her ikisinde İslâm’ın ilk dönemindeki iman ve aşk coşkusunun İslâm
toplumlarını yeniden sarmasının talep edildiği gözlenmektedir. Zaten gerek
Mevlâna ve gerekse İkbâl, kendi dönemlerindeki müstebit ruhlu, mü-
cadele azmini yitirmiş, fitne ve fesattan başka uğraşları olmayan pasif insanların
oluşturduğu toplumla hiçbir ilerleme yapılamayacağı kanaatindedir.
Zaten İkbâl buna vurgu yaparak:“O devrin fitne fesat döneminde Mevlâna,
bu devrin fitne ve fesat döneminde de ben...” demiştir.
Aşk Felsefesi Açısından Mevlâna’nın Muhammed İkbâl’e Etkisi 267
Dünyada Mevlâna 267 İzleri – Bildiriler
Kaynaklar
Asrar, Dr. N. Ahmed, “Muhammed İkbâl ve Mevlâna Celâleddin-i Rûmî”,
II. Milletlerarası Mevlâna Kongresi, 3–5 Mayıs, 1990, s.139–147, Konya,
1991
Aydın, M. S. “Muhammed İkbal’in Eserlerinde Mevlâna”, I. Milletlerarası
Mevlâna Kongresi, Selçuk Üniversitesi, Tebliğler, 3–5 Mayıs, 1987, s.
229–237, Konya, 1988
İkbal, Javit, “İkbal ve Mevlâna- Mukayeseli Bir İnceleme”, II. Milletlerarası
Mevlâna Kongresi, 3–5 Mayıs, 1990, s.201–203, Konya, 1991
______, “İkbal’in Manevi Rehberi: Mevlâna”, I. Milletlerearası Mevlâna Kong‐
resi, Selçuk Üniversitesi, Tebliğler, 3–5 Mayıs, 1987, s.43-48, Konya,
1988
İkbal, Muhammed, Kulluk Kitabı, Tercüme, Ali Nihat Tarlan, İçinde dört
kitap var: Armağân‐ı Hicâz (A.H.), Yeni Gülşen‐i Raz, Bendeginame
(Kulluk) ve Darb‐ı Kelîm (D.K.) (Musa Vuruşu), Sufi Kitap Yay., İstanbul,
2006
______, Aşk ve Tutku (On Uzun Manzume), terc ve neşr. Dr. Celal Soydan,
Akçağ, Ankara, ts.
______, Câvitnâme, Çeviren, Prof. Dr. Annemarie Schimmel, T.C. Kültür
Bakanlığı Yayını, Ankara, 2000
______, Esrâr‐ı Hodî (E.H.), Veznen tercüme, Ahmet Metin Şahin, Irmak
Yay., Bursa, 1998
______, İslam’da Dini Tefekkürün Yeniden Teşekkülü, tercüme, Sofi Huri, Kırkambar
Yayınları, İstanbul, 1999
Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî, Mesnevî‐i Ma’nevî: terc. A. Gölpınarlı, “Mesnevi
ve  Şerhi” (I-VI), 2. Baskı, MEB, İstanbul, 1985; Veled İzbudak
terc.,”Mesnevî”, 2. Baskı, MEB, İstanbul, 1990; Manzum Nahifî Terc.,
“Mesnevî‐i Şerif”, Haz. A. Çelebioğlu, 2. Baskı, MEB, İstanbul, 2000;
______, Fihi Mâfihi Terc. M.Ü. Anbarcıoğlu, 3. baskı,.M.E.B. İstanbul 1969
______, Divân‐ı Kebir, (I-VII), Haz., A. Gölpınarlı, Kültür Bakanlığı, 1383,
Klasik Türk Eserleri, 17, Anadolu Üniversitesi Basımevi, Eskişehir,
1992
268 İsmail YAKIT
268 Dünyada Mevlâna İzleri – Bildiriler

Konular