DİYADİN’DE BİR DİVAN ŞAİRİ: NECMÎ*

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013, p. 139-144, ANKARA-TURKEY
ÖZET
Divan edebiyatına ilişkin algı doğal olarak İstanbul merkezli ve
tezkire referanslı okumalarla biçimlenmiştir. Oysa tezkirelerde ve diğer
biyografi kitaplarında adı geçmediği hâlde eserleri günümüze ulaşan
çok sayıda şair vardır. Bu şairlerden biri de Necmî‟dir. Aslen Ercişli olan
Necmî, Erzurum‟da maliyede memuriyete başlamış, bir süre
günümüzde Ağrı‟ya bağlı Diyadin‟de mal müdürü olarak görev
yapmıştır. Necmî üç eser yazmış olmasına rağmen bunlardan Divânçe-i
Necmî ve Nusuh-nâme günümüze ulaşmıştır. Onun Gülşenistan adlı bir
kitap yazdığına dair kendi ifadelerini kanıtlayacak başka bir bulguya
henüz rastlanmamıştır. Necmî başta II. Abdülhamid olmak üzere
Erzurum valisi Samih Paşa ve Erzurum defterdarı Mehmed Emin
Efendi‟ye kasideler sunmuş, tarih manzumeleri yazmıştır. 19. yüzyılın
ikinci yarısında 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşı‟nın
Erzurum ve çevresinde yarattığı sıkıntılara şiirlerinde değinmiş, halkın
maruz kaldığı tifo, kıtlık ve yokluk gibi felaketlerden duyduğu acıyı şiir
aracılığıyla paylaşmıştır. Başta Nâbî olmak üzere Fuzûlî ve Nedîm gibi
divan şiirinin ustaları ile Gafûrî ve Müştak Baba gibi mistik şiirin
temsilcilerinden etkilenmiştir. Her ne kadar divan tertip ederek
geleneğin izinde yürüse de şiirlerinde hürriyet, politika gibi siyaset
alanına dair kavramları ve haberleşmenin modern araçları olan posta ve
telgraf gibi sözcükleri kullanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Necmî, Erciş, Erzurum, Diyadin, Nusuhnâme,
Gülşenistân
THE DIVAN POEM IN DIYADIN: NECMÎ
ABSTRACT
The perception of Poetry in the Ottoman Court is naturally shaped
by Istanbul- centered readings that are referred to as tadhkiras.
However, there are a lot of poets whose names are not found in
tadhkiras or other biographical books but can be found at the present
time. One of these poets is Necmi. Necmi, who is from Erciş originally,
started work in the Finance Office in Erzurum and later worked as
Merchandise manager in Diyadin district of Ağrı province. Even though
he wrote three books, only two of them, Divanche-i Necmi and Nusuhname,
are available today. Gulshenistan, the third book attributed to

*Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu
tespit edilmiştir.
** Prof. Dr. Anadolu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi. El-mek: muhsinm@anadolu.edu.trr
140 Muhsin MACİT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
Necmi, has been lost. Necmi dedicated some odes primarily to
Abdulhamid II as well as Erzurum Governor Samih Pasha and Mehmet
Emin Aphendi, the treasurer of Erzurum. Necmi also wrote some
historical poems. He touched on the problems of the Ottoman-Russian
war, known the War of ‟93, while it was being realized during the
second part of 19th Century. He also conveyed the distress of folk due
to poverty, typhoid and famine with his poems. Necmi was first inspired
by Nabi and later by Fuzuli and Nedim, both masters of Poetry of the
Ottoman Court and he also influenced by major mystical poets like
Gafuri and Mushtak baba. While he pursued poetic tradition
throughout arranged divan, he also used some political terms like
“freedom” and addresses modern communication technologies through
the use of terms like „post‟ and „telegraph.
Key Words: Necmî, Erciş, Erzurum, Diyadin, Nusuh-name,
Gülşenistan
Giriş
Türkiye‟de divan edebiyatı algısı doğal olarak İstanbul merkezli ve tezkire referanslı
okumalarla biçimlenmiştir. Osmanlı kültür ve sanatının son, modern Türk edebiyatının ilk
temsilcileri divan şiirine “Aziz İstanbul”un müstesna semt veya tepelerinden bakmışlardır.
Akademik çalışmalar da öncelikle 16. yüzyıl şairleri ve eserleri üzerine yoğunlaşmıştır. Bu
çalışmalarda genellikle İstanbul kütüphanelerindeki yazmalar arasında bulunan divan ve
mesneviler ele alınmıştır. Zamanla merkezden taşraya yönelen bakış açısı yaygınlık kazanmış,
meşhur şairlerin ikincil eserleri de bilimsel yöntemlere uygun biçimde hazırlanarak kütüphane
raflarına, dokümantasyon merkezlerine emanet edilmiştir. Son yıllarda üniversite sayısının
artışıyla orantılı olarak çoğalan Eski Türk Edebiyatı uzmanlarının önemli bir kısmı aynı bakış
açısıyla ünlü şairlerin dipte köşede kalmış eserleri üzerinde yoğunlaşırken bir kısmı da görev
yaptığı üniversitenin bulunduğu şehir veya çevresinde yetişen mahalli klasiklere yönelerek taşradan
merkeze doğru bakmak zorunda kalmıştır. Böylece tezkirelerde adı geçmeyen, belli başlı
kütüphanelerde eserlerinin nüshalarına rastlanmayan şairlerin divan ya da mesnevileri gün ışığına
çıkarılmakta, biyografileri belli bir şablona göre yazılmaktadır. Osmanlı sanatında edebî kanonun
belirlenmesinde katkısı olan klasikleşmiş şairlerden herhangi birinin eserlerini okumadan sıradan
bir şairin divanını ya da mesnevisini yeni harflere aktararak akademik hayata adım atan
meslektaşlarımın, eseri üzerine çalıştıkları şairle aşinalıkları kolayca duygudaşlığa dönüşmektedir.
Bu ihtimali de göz ardı etmeden biyografi kitaplarında adı geçmediği hâlde eserleriyle günümüze
ulaşan şairlere dair yapılan çalışmalar, divan edebiyatının taşrada nasıl algılandığını, merkezdeki
sanat ve siyaset ilişkisinin taşrada nasıl biçimlendiğini belirlemek açısından önemlidir. İlginç bir
rastlantı sonucunda divânçesi üzerinde çalıştığımız Necmî de hayatı hakkında bütün biyografi
kitaplarının sessiz kaldığı taşralı şairlerdendir.
Necmî’nin Hayatına Dair Notlar
Asıl adı Mehmed Necmeddin olan bu şairin, Türk Dil Kurumu Kütüphanesi Yazma Eserler
Katalogu‟nda1
divanların sıralandığı kısımda isminin sonuna eklenmiş “Erzurumlu” sıfatını
görmeseydim belki de ilgimi çekmeyecekti. Erzurumlu Zihnî‟den sonra bir başka hemşerimi
edebiyat dünyasıyla tanıştırma heyecanıyla yöneldiğim Divânçe-i Necmî‟yi, o sıralarda tez konusu
beğendirmekte zorlandığım sevgili öğrencim Savaş Tiker‟e havale ettim. Savaş Tiker, Necmî
Divânı (İnceleme-Metin) başlıklı tezini 2003 yılında tamamlayarak uzman unvanını aldı, ben de

1 Müjgân Cunbur vd., Türk Dil Kurumu Kütüphanesi Yazma Eserler Katalogu, Ankara 1999, s.290.
Diyadin’de Bir Divan Şairi: Necmî 141
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
Erzurumlu divan şairleri arasına bir isim daha ilave etmiş olmanın mutluluğunu yaşadım. Fakat on
yıl sonra Necmî biyografisini yazmaya teşebbüs edince aslında Ercişli bir divan şairinin şiirleriyle
hemhal olduğumuzu anladım.
Necmî şiirlerinde 19. yüzyılın ikinci yarısında Erzurum‟da cereyan eden olaylardan, insan
ilişkilerinden söz eder. Erzurum‟a üç kez vali olarak tayin edildiğini bildiğimiz Samih Paşa‟nın
ikinci atanışında ona kaside sunar2
. Kendisi de şair olan amiri konumundaki meslektaşı Mehmed
Emin Efendi için de söylediği bir kasidesi vardır3
. Hem bu kasidelerde hem de diğer şiirlerinde
Necmî, Erzurum‟a övgüler düzer. Bu övgüler, şairin Diyadin‟le mukayese ederek Erzurum‟u “şehri
akdes” diye nitelendirmiş olabileceğine dair izlenimden okuyucuyu hemen uzaklaştırır. Böyle
olmasına rağmen hiçbir şiirinde kendisini Erzurumlu diye nitelendirmez. Şairin o kadar övdüğü
şehre dair herhangi bir aidiyet sözcüğü kullanmamasının sebebini Başbakanlık Osmanlı Arşivi‟nde
bulunan 20 Şevval 1304/12 Temmuz 1887 tarihli bir belgeden anlıyoruz. Bu belgeye göre Mehmed
Necmeddin Efendi “Van vilâyetine mülhak Erciş kazasında vâki ecdadından müntakil emlâk ve
akar”dan söz ederek Erciş‟e kaymakam olarak tayinini istemektedir. Bu talebi olumlu
karşılanmamış olsa da biz şairin aslen Ercişli olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz4
.
Mehmed Necmeddin‟in nasıl bir eğitim aldığını bilmemekle beraber II. Abdülhamid‟e
yazdığı münşeatta çocukluğunda aldığı tahsille padişaha arz olunmak üzere bir tuğra kıt„ası5
yazdığını ve etrafını bezediğini ifade etmektedir6
. Muhtemelen Erzurum‟da, düzeyini bilmediğimiz
bir eğitim sürecinden geçtikten sonra maliyede memur olarak göreve başlayan Necmî‟nin 19.
yüzyıl Osmanlı idari taksimatına göre Erzurum vilayetine bağlı Bayezid (Doğubeyazıt) sancağının
Diyadin kazasında mal müdürü olarak görev yaptığına dair hem eserlerinde hem de Erzurum
Vilayeti Salnamelerinde bilgi vardır. Salnamelerdeki kayıtlara göre Mehmed Necmeddin Efendi
1287-1291 (1870-1875) tarihleri arasında Diyadin mal müdürüdür7
. Bu bilgiyi II. Abdülhamid‟e
yazdığı münşeatındaki “Diyadin gibi bir kazada beş seneden beridir her günüm rûz-ı firûz her
şâmım leyl-i gam-endûz” ifadeleri teyit etmektedir8
. Aynı münşeatta yirmi beş yıldan beri “uğur-ı
devletde” fedakârlık kıldığını ve yedi sekiz yıldan beri Erzurum‟dan ayrı kaldığını hayıflanarak
anlatır. Necmî‟nin Diyadin‟den önceki iki üç yıllık sürede nerede yaşadığını bilemiyoruz. Fakat
Diyadin‟deki görevinden azledildiği hem yukarıda atıfta bulunduğum münşeattaki ifadelerinden
hem de Samih Paşa‟ya sunduğu kasidedeki şu beyitlerden anlaşılmaktadır:
İki yıldan beridir nîze-i ma„zûliyyet
Sînemi etdi hedef etmedeyim âh-ı şerâr
Şimdi geldim hâk-i pâye arz-ı hâl eylemeğe
Cem„ kıldım çekdiğim hâl-i melâli bisyâr (Tiker 2003: 41)
Samih Paşa‟nın Erzurum valisi olarak ikinci kez atandığı sırada (1292/1875-76) Necmî‟nin
sunduğu kasidenin nasıl bir netice verdiğine dair verilerden yoksunuz. Fakat Abdülkadir

2
Samih Paşa 1288/1872, 1292/1875 ve 1306/1888 tarihlerinde Erzurum valiliğine atanmıştır: Bkz. Yakup Karataş,
Sultan II. Abdülhamit Döneminde Erzurum. Atatürk Üniversitesi SBE Doktora Tezi, Erzurum 2010, s. 14-15.
3
1867 yılında Erzurum muhasebecisi, bir yıl sonra da Erzurum defterdarı olan Mehmed Emin Efendi de şairdir. Bkz.
Hilmi Yücelen, Türk Mali Tarihine Toplu Bir Bakış ve Maliyeci Şairler Antolojisi, Nilüfer Matbaası, İstanbul 1973, s.
372-73.
4 BOA DH. MKT. 1431/67.
5 Necmî‟nin sözünü ettiği kıt„a divânçesinde “Kıta„ât” başlığı altındaki manzumeler arasında yer alan şu nazmdır: Nazar
kıl iş bu tuğrâ Hazret-i Abdü’l-hamîd Hândır/Der-i dürc-i safâ-bahşende kân-ı âl-i Osmândır
6 Divânçe-i Necmî, v.101b-105b; Savaş Tiker, Necmî Dîvânı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi SBE Yüksek Lisans Tezi, Van
2003, s.64-68.
7 Cemal Ersü, Salnamelerde Bayezid Sancağı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Van 2011, 46-51.
8
Savaş Tiker, Necmî Dîvânı, s.64-68.
142 Muhsin MACİT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
Karahan‟ın şahsî kütüphanesinde bulunan Necmî‟nin Nusuh-nâme adlı mesnevisindeki “Diyadin
kazası sâbık mal müdürü Mehmed Necmeddin Efendi” kaydı eski görevine iade edilmediğini
göstermektedir9
. Ayrıca Erciş kaymakamlığına tayini için yaptığı başvuruyla ilgili olarak kendisine
tebliğ edilmek üzere Erzurum Valiliğine gönderilen yazıda da orada olduğu belirtilmektedir.
Necmî‟nin ne zaman ve nerede öldüğü bilinmemektedir. Gülşenistan adlı eseri için
düşürdüğü tarihte bir yanlışlık yoksa bu eserin tamamlandığı 1315/1897-8 yılında şair hayattadır.
Divânçe-i Necmî‟yi 1299/1881 yılında tertip ettiğine göre şairin daha sonraki yıllarda yazdığı şiirler
için defterinde boş sayfalar bırakmış olması gerekir. Çünkü Necmî Divânçesi‟nde 1881‟den sonraki
yıllara tarihlenen başka manzumeler de vardır.
Necmî‟ni ailesi hakkında da bilgi sahibi değiliz. Ailesi hakkında sadece çocuklarının çok,
maaşının ise az olduğundan bahisle yakınma tarzında söz eder. Nâbî‟nin Hayriye adlı öğüt
kitabından ilhamla Nusuh-nâme adlı bir mesnevi yazması da çocuk sahibi bir kişinin beklenti ve
kaygılarıyla örtüşür. Bu eserde çocuklarının isimlerine ve bireysel kimliklerine dair bazı bilgiler
vermiş olması muhtemeldir.
Necmî’nin Eserleri
Divânçe-i Necmî: Şairin “Bu divânım aşk ile kıldım tamâm” dizesinin ebcedle karşılığı
olan 1299/1881 yılında tertip ettiğini söylemesine rağmen daha sonra yazdığı şiirleri de ilave
ettiğini tahmin ettiğimiz eserinin bilinen tek nüshası Türk Dili Kurumu Kütüphanesi Yz. A 348‟de
kayıtlıdır. Eser üzerine Savaş Tiker, yüksek lisans tezi hazırlamıştır (2003).
Divânçe-i Necmî, mesnevi nazım biçimiyle yazılmış bir dibace ile başlar. Ardından
kasideler gelir. Necmî‟nin on üç kasidesinin yedisi dinî-tasavvufî niteliklidir. İki münacat, dört naat
söyleyen şair bir de Abdülkadir Geylanî‟ye duyduğu muhabbeti kaside nazım biçimiyle anlatmıştır.
İki kasidesinde ise II. Abdülhamid (1876-1909) konu edinilmiştir. Bunlardan birinde padişahtan
Bayezid Rüşdiyesi vesilesiyle söz edilmiştir. Şairin bir “kalem” kasidesi, bir de kaside-i raiyyesi
vardır. Şairin son ve en uzun kasidesi (53 beyit) Erzurum valisi Samih Paşa‟ya sunduğu şiirdir.
Kasidelerden sonra tarih manzumeleri yer alır. Abid Abdullah Efendi ve Mir Galip adında
adlı iki kişinin sakalına, Noktalı Ahmed Ağa‟nın yaptırdığı çeşmeye, Sultan Abdülaziz döneminde
(1861-1876) Ahmed Paşa‟nın Erzurum‟a vali olarak tayin edilmesine, II. Abdülhamid‟in
padişahlığının yıl dönümlerine Türkçe tarihler düşürmüştür. Bir de Farsça tarih manzumesi vardır;
onu da Şeyh Sadî‟nin Gülistân‟ına nazire olarak yazdığı Gülşenistan adlı eseri için yazmıştır.
Divânçe-i Necmî‟de 1 murabba, 1 muhammes, 5 tahmis, 2 müseddes, 2 terkib-bent, 1 tercibent
olmak üzere toplam 12 musammat vardır. Molla Câmî‟nin Farsça bir gazeli ile İmriü‟lKays‟ın
Arapça şiirini tahmis eden Necmî, Türk şairlerinden Fuzûlî, Gafûrî ve Müştak Baba‟nın
birer gazelini tahmis etmiştir. Terkib-bentlerinden birinde Erzurum‟da yaşanan sıkıntılardan söz
ederek II. Abdülhamid‟in ilgisini istemektedir. Terc-bendi ise bir Kerbela mersiyesidir.
Necmî‟nin 104 Türkçe, 9 Farsça olmak üzere toplam 113 gazeli, 6 müstezadı vardır.
Mesnevi şeklinde 4 lügaz;, 18 mülemma, 1 bahr-ı tavil, 3 Arapça, 5 Farsça, 27 Türkçe olmak üzere
35 kıta ve nazm, 6 müfred ihtiva eden Divânçe-i Necmî tebrik-name muhtevalı münşeatla sona
ermektedir.
Nusuh-nâme: Abdülkadir Karahan bu eserin şahsî kütüphanesinde bulunduğunu ifade
etmektedir. Fakat Abdülkadir Karahan‟ın bazı eserlerini bağışladığı Şanlıurfa Prof.Dr. Abdülkadir
Karahan Kütüphanesi ve Müzesinde de bu eser bulunmamaktadır. Karahan‟ın kısaca tanıttığı ve

9 Abdülkadir Karahan, Nâbî, KTB Yayınları, Ankara 1987, s.40.
Diyadin’de Bir Divan Şairi: Necmî 143
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
Nâbî‟nin Hayriyye adlı öğüt kitabıyla benzer özelliklerine işaret ettiği Nusuh-nâme‟nin şimdiye
kadar başka bir nüshasına rastlanmamıştır10
.
Gülşenistân: Necmî, Türkçe başlıklı, Farsça bir tarih kıtasında Şeyh Sadî‟nin Gülistân‟ına
Gülşenistân adlı bir nazire söylediğini belirterek 1315/1897-98 yılında kitabını tamamladığına dair
tarih düşürmüştür (Divânçe-i Necmî, v.22b-23a):
بىكر هر دم وجمييا تاريخ تصىيفش بخوان
چون سجىجل مى ومايذ رويان عالم زيه كتاب
Binger her dem Necmiyâ târîh-i tasnîfeş bihân
Çün secencel mî nümâyd rûyân-ı „âlem z‟în kitâb
Ey Necmî! Her zaman (bu eserin) tasnif tarihine bak ve oku: Bu kitap âlemin suretlerini
ayna gibi gösterir.
Necmî’nin Şairliği
Ercişli Necmî, 19. yüzyılda Osmanlı taşrasında sayıları çoğalan divan şairlerindendir.
Diğer taşra şairlerinde olduğu gibi Necmî‟de de Nâbî tesiri oldukça belirgindir. Hayriyye tarzında
öğüt nitelikli mesnevi yazması da Nabî‟nin etkisinin derinliğini ve sürekliliğini göstermesi
bakımından ilgi çekicidir11. Nâbî‟nin tarzı 93 Harbi‟nin tam ortasında Erzurum ve çevresinde
cereyan eden olaylara ilgisiz kalamayan bir şair için oldukça elverişlidir. Tabii ki Necmî‟nin
etkilendiği tek şair Nâbî değildir, Fuzûlî ve Nedîm‟e de nazireler söyler. Molla Câmî, Fuzûlî,
Gafûrî ve Müştak Baba‟nın şiirlerini tahmis eder. İlk ikisi pek çok divan şairinin etkilendiği çığır
açan şahsiyetlerdir. Fakat 17. yüzyılın sufilerinden Gelibolulu Gafûrî‟nin tanzir edilen “Tahtgâh
etdi vücûdum şehrini sultân-ı aşk/Dil sarâyında kuruldu bir aceb dîvân-ı aşk”matlalı gazeli
Tiznam Yusuf Çelebi tarafından bestelenerek çeşitli meclislerde okunduğu için Necmî‟ye ulaşmış
olmalıdır. Müştak Baba ise şairin kültür muhitindendir. Tasavvuf şiirinde takipçilerini yetiştiren bu
şahsiyetlerden devraldığını Abdülkadir Geylanî‟ye duyduğu muhabbetle yoğurur. Tasavvufun
özellikle meyhane metaforu çerçevesinde biçimlenen sembol ve mecazlarını ustalıkla kullanır.
Kerbelâ hüznünü de muhitinin beklentileriyle örtüşen bir tasavvuf anlayışıyla dillendirir. Çünkü
Necmî, kendisinin sık sık tekrar ettiği ifadeyle söylersek “ledünnî ilmini” kıraat eylemiştir:
Ledünnî ilmini eyler kırâ‟at Hâce Necme‟d-dîn
Gelir raksa felek bâm-ı süreyyâdan döker ahker (Tiker 203: 113)
Necmî, geleneğin estetik anlayışına bağlı olmakla birlikte kurallarını uygulamakta zorlanır.
Onun yer yer Azeri Türkçesine çalan dili ve tam bir mahalli klasik edasıyla ortaya koyduğu
şiirlerinde sıkça aruz kusurlarıyla ve yer yer alışılmadık kullanımlarla karşılaşırız. Sözgelimi “şakı-
” yerine “çak, çakı-” diye bir fiil kullanır:
Feryâdım işidip çakımağa başladı bülbül
Meskût iken ol murgcuğu zâra düşürdüm (Tiker 2003: 133)
Ayb kılma âşık-ı şûrîde hâlin zâhidâ
İçse çaksa yıkılıp gelse eger mey-hâneden (Tiker 2003: 135)

10 Abdülkadir Karahan, Nâbî, KTB Yayınları, Ankara 1987, s.40-41.
11 M. Kayahan Özgül, Divan Yolu’ndan Pera’ya Selametle, Hece Yayınları, Ankara 2006, s.339.
144 Muhsin MACİT
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
Her ne kadar divan tertip ederek geleneğin izinde yürüse de şiirlerinde geçen hürriyet ve
politika gibi siyaset alanına dair kavramlar ile haberleşmenin modern araçları olan posta ve telgraf
sözcüklerinin gündelik hayatta kullanımı şiirine yeni bir unsur olarak girer:
Posta ile geç gider sıhhat peyâmın Necmiyâ
Telgıraf ile bir haber ver bâri ol cânânıma (Tiker 2003: 145)
Bunların yanı sıra Necmî, 19. yüzyılın ikinci yarısında Rus ordusuna ve Ermeni çetelerine
karşı ölüm kalım mücadelesinin verildiği Erzurum ve çevresinde yaşanan tifo, kıtlık, soğuk ve
yokluk gibi felaketlerden duyduğu acıyı şiir aracılığıyla paylaşır. Yaşadığı çevreyle olduğu kadar
II. Abdülhamid‟in icraatlarıyla da ilgilenir. Fakat onun ilgi düzeyine dair beklentilerin geleneğin
kuralları ve şairin sosyal konumuyla sınırlandırıldığını göz ardı etmemek gerekir. Divânçe-i
Necmî‟nin iç kapağındaki“Tarafımdan süvari mülazımı Mehmed Efendiye hediye olunmuştur”
ibaresi de şairin sosyal çevresine ve ilişki düzeyine dair önemli bir gösterge olarak
değerlendirilmelidir. Nihayetinde Diyadin‟de mal müdürü olarak çalışmak mecburiyetinde kalan ve
hatta bir ara bu görevden de azledilen bir şairden söz ediyoruz. Ayrıca bu şairin yaşarken de ilgi
görmediği ve günümüze iki eserinin sadece birer nüshasının ulaşabildiği unutulmamalıdır.
Sonuç
Necmî mahlasıyla şiirler söyleyen Mehmed Necmeddin Efendi aslen Ercişli olup
Erzurum‟da memuriyete başlamış bir şairdir. Diyadin‟de mal müdürü olarak görev yapmış,
azledilmiş; 19. yüzyılın son çeyreğinde Erzurum ve çevresinde yaşanan sıkıntılara tanık olmuş,
şahsî ve toplumsal sorunları geleneğin elverdiği ölçüde şiirleştirmiştir. Osmanlı şiirinin taşrada,
Diyadin gibi küçük bir ilçede nefes alışverişini göstermesi bakımından Necmî‟nin eserleri ilgi
çekicidir. Divânçe-i Necmî‟deki veriler ileride Nusuh-nâme ve Gülşenistan adlı eserlerinin ortaya
çıkmasıyla birlikte taşrada bir divan şairi portresini daha belirgin hâle getirecektir. Böylece divan
şiirinin yaşama gücünü kaybettiği 19. yüzyılda mahallî renklerle zenginleşerek modernleşmede
gecikme biçiminde ortaya çıkan Necmî gibi şairlere dair yapılan çalışmalar bir çeşit hatırlatma
işlevi görecek, kültürel belleğin güncellenmesine katkı sağlayacaktır.
KAYNAKÇA
Başbakanlık Osmanlı Arşivi DH. MKT. 1431/67
CUNBUR, Müjgân vd.(1999). Türk Dil Kurumu Kütüphanesi Yazma Eserler Katalogu. Ankara:
TDK Yayınları.
ERSÜ, Cemal (2011). Salnamelerde Bayezid Sancağı. YLT. Van: Yüzüncü Yıl Üniversitesi.
KARAHAN, Abdülkadir (1987). Nâbî. Ankara: KTB Yay.
KARATAŞ, Yakup (2010). Sultan II. Abdülhamit Döneminde Erzurum. DT. Erzurum:Atatürk
Üniversitesi.
ÖZGÜL, M. Kayahan (2006). Divan Yolu’ndan Pera’ya Selametle. Ankara: Hece Yayınları.
TİKER, Savaş (2003). Necmî Dîvânı. YLT. Van: Yüzüncü Yıl Üniversitesi.
YÜCELEN, Hilmi (1973). Türk Mali Tarihine Toplu Bir Bakış ve Maliyeci Şairler Antolojisi.
İstanbul: Nilüfer Matbaası.

Konular