TARİHSEL SÜREÇTE ALEVİLİĞİN YAZILI KAYNAKLARINDA YAPILAN METİN TAHRİFATI: SAFVETU’S-SAFÂ’NIN TÜRKÇE ÇEVİRİLERİ ÖRNEKLEMİ ÜZERİNDEN

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 20, Mevlânâ’ya Armağan Sayısı, ss. 21-32.
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 20, Mevlânâ’ya Armağan Sayısı
Hiçbir dinî-toplumsal veya dinî-politik yapı ortaya çıktığı ilk şekliyle devam
etmemekte, yayıldığı bölgenin kültürel ve dini yapısına göre ve taraftar buldu-
ğu toplumsal yapıya uygun olarak güçlenmekte, değişmekte veya ilk halinden
tamamen farklı bir yapıya bürünebilmektedir. Bu değişimleri, kırılmaları ve
farklılaşmaları takip edebilmenin yolu ilgili dini yapının ürettiği dini metinleri,
üretildikleri dönemler ve bu dönemlere hakim olan tarihsel arka planı göz
önünde bulundurarak, bilimsel yöntemler kullanarak tahkik etmek ve bu metinleri
çözümlemek gerekmektedir. Özellikle İslam Mezhepleri Tarihçiliği açı-
sından, fikirlerin menşeini ve geçmiş kültür, inanç ve felsefî sistemlerle ilişkisini
tespit edebilmek için bu metinlerin ortaya çıkarılması büyük önem arz etmektedir.

Herhangi bir felsefi ekolü, mezhebi, tarikatı veya dini bir oluşumu doğru
anlayabilmenin ve tanımlayabilmenin yolu, onların tutum, davranış ve fikirlerini
bizzat kendi liderleri veya mensuplarının yazdığı birinci el kaynaklara dayalı
olarak, olduğu gibi ortaya koymaktan geçer. Son zamanlarda AlevilikBektaşiliğin
tarihsel arka planının aydınlatılabilmesi, sözlü kültürünün temellerini
oluşturan yazılı kültürün tespit edilebilmesi ve içindeki mezhebi unsurların
ortaya konulabilmesi için, Şeyh Safî’nin öncülüğünde oluşmaya başlayan, daha
sonraki dönemlerde geliştirilen Anadolu’nun her köşesinde Kızılbaş Alevi
ocaklarında elden ele dolanan, bugün Anadolu’da Kızılbaş-Alevî ocaklarında
dedelerin elinde, tekke ve dergah arşivlerinde, yurtiçi ve yurt dışı kütüphanenin
tozlu rafları arasında Yusuf Ziya Yörükân’ın deyimiyle ‚evrak-ı perişân‛
halde bulunan onlarca Türkçe yazma eser yayımlanmayı beklemektedir. Bu
yazılı kaynaklar arasında, özellikle yerli araştırmacıların en az ilgilendikleri
literatür, ‚Safevî Kültür Havzası‛na ait Tasavvûfî edebiyat olmuştur. ‚Bektaşi
Kültür Havzası‛, edebî ürünlerinin yayımlanması açısından, diğeri kadar şan-

* Prof. Dr., Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
22 | Prof. Dr. Sönmez KUTLU
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 20, Mevlânâ’ya Armağan Sayısı
sız değildir. Gerek Türkiye’de gerekse yurt dışında bir çok Bektaşîlik metni
yayımlanmış ve yayımlanmaya devam etmektedir. Kızılbaş Aleviliğine ait metinler,
Bektaşiliğie ait metinlerle kıyaslandığında, daha sistemli ve daha yaygın
anonim metinler olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Şeyh Safî ve Safevî Tekkesi
çevresinde oluşan ve Şeyh Safî ile Şeyh Sadreddin arasında diyaloglar şeklinde
şekillenen bu metinlerin nerelerde bulunduğu ve ne tür metinler olduğu, henüz
kapsamlı araştırmaların konusu olmamıştır. Bu sebeple çok dağınık bir şekilde
bulunan ve pek çoğu yurt dışına çıkarılma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan
Kızılbaş Aleviliği ve Bektaşiliğin yazılı kaynaklarını ortaya koyacak kapsamlı
araştırmalara ve bunların tahkikli ilmî neşirlerine büyük ihtiyaç vardır.
Sosyolojik kuramlardan ‚Yazılı Kültür‛ ve ‚Sözlü Kültür‛ paradigmasını
Aleviliğe uygulamaya çalışan araştırmacılar, Aleviliğin yazılı kaynakları hakkında
bilgi sahibi olmadıkları için, bu dini-toplumsal yapıyı, genelde sözlü
kültüre dayalı olarak analiz etme yoluna gitmişlerdir. Böyle bir yaklaşım, bu
tasavvufî oluşumun sınırlarını zorlamış ve onu mitolojik çerçeveye hapsetmiş-
tir. Sözlü kültür olarak aktarıla gelen her türlü söylence ve menkıbeyi Aleviliğe
hasrederek sözlü kültür adına söylenecek her şeyi söylemişlerdir. Sözlü kültür,
daha çok köklü eğitim almamış, konar-göçer hayat yaşayan topluluklar tarafından
benimsenen Yesevilik, Nakşilik, Kadirilik, Safevilik ve Bektaşilik gibi
bütün sufî oluşumların din anlayışlarının oluşmasında etkisi büyük olmakla
beraber, onların dini algılama biçimi belirleyen tek unsur değildir. Sözlü kültü-
rü belirleyen ve onun kalıcılığını sağlayan önemli bir yazılı kültür vardır. Sözlü
kültür, yazılı kültürün taşıyıcıları tarafından sürekli aşılanmakta ve beslenmektedir.
Alevilikteki yazılı ve sözlü kültürün, Batıda üretilen bir kuramla analiz
edilmesinin pek çok faydası olmakla birlikte, bütünüyle izah edilmesi güçtür.
Çünkü Kızılbaşlık ve Bektaşilik, Şeyh Safî ve Hacı Bektaş Veli’nin öncülüğünde
oluşturulmuş yazılı kaynaklar yoluyla kurumsallaşmıştır. Yazılı olarak Dedelerin
elinde bulunan Kızılbaş Buyrukları ve yazılı olarak Bektaşi Dedelerinin
elinde bulunan Makâlât ve Erkannameler olmaksızın sözlü kültüre dayalı bir
Kızılbaşlık ve Bektaşiliğin varlığını sürdürebilmesi mümkün değildir. Ayrıca
sözlü kültür, sadece Aleviliğe has olmayıp Sünni halk müslümanlığında da
yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Sadece Sözlü kültürden hareketle, Alevili-
ği, din, kültür, mezhep, meşrep, felsefi görüş ve hayat tarzı olarak tanımlamak,
Aleviliği kendi çerçevesinin dışına taşımakta, sınırlarını zorlamakta ve onu her
geçen gün etkisini azaltarak, yerini tarihin derinliklerine gömülmeye mahkum
eden bir külte ya da mitolojiye dönüştürmeye mahkum etmektedir. Ayrıca bu
tür yaklaşımlar, bu olguyu tabiatına ve tarihine uygun bir şekilde ortaya koymakta
yetersiz kaldığı artık anlaşılmaya başlanmıştır. Çünkü ‚sözlü kültür‛
Tarihsel Süreçte Aleviliğin Yazılı Kaynaklarında Yapılan Metin Tahrifatı | 23
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 20, Mevlânâ’ya Armağan Sayısı
paradigmasını esas alanlar, yazılı kaynakları okuyamadıkları ve anlayamadıkları
için, Aleviliği, sözlü kültüre kaynaklık eden yazılı kaynaklar üzerinden
anlamada son derece yetersizdirler. Bugün Aleviliği bu kurguların ve yaklaşımların
suistimalinden kurtaracak önemli bir fırsat doğmuştur. Bu da yazılı kaynakları
üzerinden Aleviliğin yeniden incelenmesi fırsatıdır. Bu eserler, gelenekli
ve sahih Alevilikle ilgili bilgi boşluğunu doğru bilgiyle doldurabilme konusunda
ve Aleviliği yeniden keşfetme konusunda zengin bir malzemeyi ihtiva
etmekte olup neşredilmeyi ve incelenmeyi beklemektedir.
Kızılbaş Aleviliğine veya Bektaşiliğe ait metinlerin gün yüzüne çıkarılması,
mutlaka bilimsel tahkik yöntemiyle yapılmalıdır. Çünkü tarihsel süreçte bu
metinler üzerinde oynandığını, eserlerin çevirisi veya istinsahı sırasında fikirlere
müdahele edilerek eserin sahibinin fikirlerinin, dini kimliğinin ve düşünce
sisteminin çeviriyi yapanın mezhep ve meşrebine uydurulmaya çalışıldığını
görmekteyiz. Bu yüzden yazılı kaynaklarla ilgili yapılacak neşirler, tek bir nüshadan
defalarca yayımlanan eserlerin tekrar neşri veya bir başka nüshadan
hareketle yeniden neşredilmesi demek değildir. Ama maalesef bugün Alevili-
ğin yazılı kaynaklarını yayınlama iddiasıyla yürütülen projeler veya bireysel
çalışmalarda, bu husus tek bir nüsha üzerinden Arap harflerinden Latin harflerine
aktarılarak yayımlanması olarak da algılanmakta, ilmî tenkit ölçülerine
uygun olarak bir eserin birden fazla yazmasının tespit edilerek tahkikli neşirlerinin
yapılması yoluna gidilmemektedir. Tek bir yazmadan hareketle bir eseri
yayınlamanın önemli sakıncaları vardır. Özellikle Şeyh Safî’ye nispet edilen
eserler de daha da dikkatli olmak gerekmektedir. Çünkü Safevî tekkesine ait
Kızılbaş metinleri, XV. Asırdan itibaren Şiî unsurların sokulmasıyla Şiileştirilmeye
çalışılmıştır. Örneğin Şeyh Safî’ye ait Makâlât ve Menâkıb adıyla bilinen
eserler, çoğaltılırken müstensihler tarafından önemli tahrifatlara uğramıştır. İlk
metni ortaya çıkarmadan, sonraki dönemlerde yazılmış bir yazma esas alındı-
ğında, Şiileştirilmiş bir metni Kızılbaş Aleviliğinin metni olarak göstermiş oluruz.
Bu da Kızılbaş Aleviliğin Şiilik olarak gösterilmesiyle sonuçlanabilir. Bu
sebeple yayınlanacak eserlerin Aleviliğin kendine özgü yazmalarının olmasına
dikkat edilmelidir. Çünkü Safevî devleti, Anadolu’daki Kızılbaş Alevileri Şiileş-
tirmek için, buna yönelik özel eserler hazırlatmış veya daha önce yazılan eserlere
Şii fikirleri aşılamaya çalışmıştır. Bu tahrifatın, Safvetu’s-Safâ’nın Türkçe çevirileri
ve tarihsel süreçte bunların çoğaltılması sırasında hangi boyutlara vardı-
ğını örnekleriyle analiz etmek istiyorum. Bunun analizine geçmeden önce, tamamı
yazma olan bu çeviriler hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum. Yalnız
Safvetu’s-Safâ’nın Anadolu’da yapılan ilk çevirisinin tahkikinin son aşamaya
gelmiş olması sebebiyle, nüshalarla ilgili geniş bilgiler orada çıkacağı için, nüs-
24 | Prof. Dr. Sönmez KUTLU
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 20, Mevlânâ’ya Armağan Sayısı
halarla ilgili hususlara burada girmeyeceğim.
Erdebil tekkesi, kurucusu ve sonraki tarihi ile Safevîler hakkında son derece
önemli bilgiler içeren Safvetu’s-Safa, İran’da ve Anadolu’da değişik zamanlarda
farklı kişiler tarafından tam olarak veya kısmen Türkçe’ye çevrilmiştir.
Tezkire-i Şeyh Safî, Menâkıb-ı Şeyh Safî, Makâlât-ı Şeyh Safî, Terceme-i Menâkıb-ı
Şeyh Safî veya başka adlar verilen bu eserlerin başında, genelde, çevirinin Fars-
ça Tezkire-i Şeyh Safi diye bilinen eserden yapıldığı belirtilmektedir. Tezkire’den
kastedilen İbn Bezzâz’ın hazırladığı Safvetu’s-Safâ olduğu açıktır. Nişâtî’ye ait
Şeyh Safî Tezkiresi adlı çeviri, Safvetu’s-Safâ’nın muhtasar bir çevirisidir. Anadolu’da
yapılanlar ise, genelde, Farsça Menâkıb’ın, yani Safvetu’s-Safâ’nın Dördüncü
Bölüm’ünün tam veya eksik çevirilerinden oluşur. Sadece Meşhed nüshasında
Şeyh Safî Tezkiresi’nin Dördüncü Bölüm’ü kaydı bulunmakla birlikte Fars-
ça’sından çevrildiğine dair bir bilgi verilmemektedir. Diğer taraftan, Nişâtî çevirisi
dışındakilerde, muhtemelen siyasi sebeplerden dolayı, çevirenin adı kaydedilmemektedir.

Safvetu’s-Safâ’nın Türkçe’ye kısmî veya özet çevirileri, bu eserin farklı zamanlarda
ve farklı bölgelerde birbirinden bağımsız, üç ayrı mütercim tarafından,Türkçe’ye
çevrildiği iddiasını ortaya atmamızı mümkün kılmaktadır. Sonraki
nüshalar, muhtemelen bunlardan hareketle müstensihler tarafından ya
aynen veya bazı küçük farklılıklarla çoğaltılmış nüshalardır. Bu üç çeviri tarihi
sırayla şöyledir:
1. Kâşifu’l-Kulûb (Menâkıb-ı Şeyh Safî)
Safvetu’s-Safâ’nın IV. Bölümü’nün Anadolu’da yapılan bu çevirisine, mütercimi
tarafından eserin başında Kitâb-ı Menâkıb-ı Şeyh Safiyüddîn -Kuddise Sırrahu elAzîz-
ve Muhtasar adı verilmektedir. Yazmanın sonunda ise, bu eserin asıl adı
Kâşifu’l-Kulûb olarak kaydedilmektedir. Ancak mütercim adı gizlenmiştir. Bu
çeviri, Nişâtî çevirisi ve Meşhed-Rızavî kütüphanesinde kayıtlı olandan daha
önce yapılmış bağımsız bir çeviridir. Yazmanın sonunda Şeyh Cüneyd’e ithaf
edilmiş olmasıyla ilgili bilgilere bakılırsa, mütercimin Cüneyd döneminde ya-
şayan birisi olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, bu çevirinin, bilinen ilk ve en
eski Türkçe çeviri olması muhtemeldir. Safvetu’s-Safâ üzerinde daha az oynandığı
bir dönemde çevrilmiş olması dolayısıyla diğerlerinden daha önemlidir.
Katip Çelebi, Safiyüddîn’in Menakıb’ı hakkında bilgi veren Mükeşşifu’lKulûb
adıyla bir eser kaydetmektedir. (Katip Çelebi, 1971: 1/1812) Ancak eserin
yazarı, dili, ve yazılış dönemi konusunda bir kayıt bulunmamaktadır. Keşfu’zZunûn’da,
muhtemelen eserin isminin yazılışında bir hata yapılmıştır. Ayrıca
Tarihsel Süreçte Aleviliğin Yazılı Kaynaklarında Yapılan Metin Tahrifatı | 25
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 20, Mevlânâ’ya Armağan Sayısı
Osmanlı toprakları dışında yapılan diğer iki çeviriden ve İzmir (465) ve Kemankeş
(247) nüshalarında farklı olarak, bu çeviri Şiî unsurlar taşımamaktadır
ve asıl metne sadık kalması sebebiyle daha güvenilir görünmektedir. Ayasofya’daki
896/1491 tarihli 3009 numarada kayıtlı Safvetu’s-Safâ’nın metniyle bü-
yük ölçüde uyumludur.
2. Nişâtî: Şeyh Safî Tezkiresi
Bu çeviri, Safvetu’s-Safâ’nın tamamının Türkçe’ye ilk muhtasar çevirisidir. Şirazlı
M. Kâtib Nişâtî tarafından, Doğu Türkçe’sine 949/(1542) yılında çevrilmiştir.
(Rieu, 1888: 281; Cebecioğlu, İstanbul: XIX, 378-379) Türkçe’ye tam çevirisi, iki
müellif nüshasından hareketle, Möhsün Nağısoylu ve arkadaşları tarafından
2006 yılında Azerbaycan Bakı’da neşredilmiştir. Maalesef bu neşir, müellife ait
iki ayrı nüshasından hareketle hazırlanmakla birlikte, bu iki nüsha ve daha
sonrakiler arasındaki farklılıklar dipnotlarda gösterilmemiştir. Tahkikli bir ne-
şir olmamasına rağmen, konuyla ilgili son derece önemli bir katkı sağlamış
bulunmaktadır. Özellikle Möhsün Nağısoylu, eserin başına ‚ Ana Dilimizin
Değerli Yazılı Abidesi‛1 adıyla yazdığı mukaddimede, Safvetu’s-Safâ’nın Azeri
lehçesinde yapılan bu çeviri ile ilgili bazı karanlık noktaları aydınlatmıştır.
Hüseyin Kâtip Nişâtî,’ XVI. Asır klasik Azerbaycan edebiyatının parlak şahsiyetlerinden
birisidir. Ancak onun, kendine ait şiirleri olmakla birlikte, daha çok
Şühedaname2 ve Şeyh Safî Tezkiresi çevirileriyle tanınmaktadır. Onun çevirilerinin,
büyüklüğü, edebiliği ve seçilen konular itibariyle, XVI. Asırda Farsça’dan
Azerice’ye yapılan çeviriler arasında önemli bir yeri vardır.3 Asıl önemi,
Safvetu’s-Safâ gibi bir eserin çevirisi olmaktan kaynaklanmaktadır. Şeyh Safi
Tezkiresi adını, Şeyh Attar’ın Tezkire’sinden hareketle Nişâtî’nin kendisi vermiş
ve bunu eserin baş tarafında zikretmiştir. (Nişâtî, 2006: 31-33)
Nişâtî’nin asıl adı, Muhammed b. Hüseyin Katib Nişâtî’dir. Nişâtî’nin tercümesinde
verdiği tarihi kayıtlara ve baş tarafta Tahmasb’la ilgili medhiyesine
bakılacak olursa, bu çeviriyi Şah Tahmasb I (1524-1576) döneminde onun emriyle,
‚Fars dilini anlamayan Türk talipleri ve sufilerinin faydalanması için,

1 Bk. Şeyh Safî. (2006). Şeyh Safi Tezkiresi, neş.: Möhsün Nağısoylu vd., Baku-Nurlan: Azerbaycan
Milli İlilmler Akademisi, Fuzuli Adına Elyazmalar Enstitisü. 3-23.
2 Bu eser Möhsün Nağısoylu tarafından yayınlanmıştır. Bk. Nağısoylu, Möhsün. (2003). Orta
Asrlerde Azerbaycanda Tercüme Abidesi ‚Şühedaname‛, Bakı-Nurlan: Azerbaycan Milli
İlilmler Akademisi, Fuzuli Adına Elyazmalar Enstitisü .
3 Eserin diliyle ilgili bir tez çalışması yapılmıştır. Bk. Sadıkov, E. (1973). Şeyh Safi Tezkiresi’nin
Dili (leksika). Nam.diss. Bakı: Azerbaycan Milli İlilmler Akademisi.
26 | Prof. Dr. Sönmez KUTLU
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 20, Mevlânâ’ya Armağan Sayısı
hatta bütün Türkistanlıların faydalanması için‛ (Nişâtî, 2006: 31-33) yaptığı
anlaşılmaktadır. O, önce 945/1539 yılında tamamlanan Şühedaname adlı eseri
çevirmiş, dört yıl sonra ise Şeyh Safi Tezkiresi’ni çevirmiştir. Katib ünvanı, dö-
neminin meşhur hatt ustalarından olması sebebiyle verilmiş olmalıdır. Nişâtî,
Safvetu’s-Safâ’yı, önce istinsah etmiş ve daha sonra Türkçe’ye çevirmiştir. Onun
istinsah ettiği bir nüsha Süleymaniye Hekimoğlu 775 numarada kayıtlıdır.
3. Şeyh Safî Tezkiresi
Bu çevirinin de kimin tarafından yapıldığı belli değildir. Hatta eserin başında
Farsça’dan çevrildiği hakkında bilgi verilmemektedir. Mukaddime kısmında
eserin Şeyh Safî’ye ait Tezkire’nin IV. Bölüm’ü olduğu ve onun da 6 alt bölümden
oluştuğu kaydedilmiştir. Ancak Ebyât-ı Meşayıh adını taşıyan IV. Bölüm
eksiktir. Eserin Zevâcir ve Nesâyıh adlı V. Bölümü Safvetu’s-Safa’daki ilgili bölü-
mün kısa bir çeviridir. Ayrıca eserin Kelime-i Mensure adlı VI. Bölümü,
Safvetu’s-Safâ’nın IV.Bölümü’nün altıncı bölümüyle uyuşmamaktadır. Muhammed
Sadık Nâibî, bu eseri İran’ın Meşhed kentindeki Asitân-ı Kuds-i
Rızavî kütüphanesindeki nüshayı kullanarak Kara Mecmua II adıyla İran’da
2004 yılında yayınlamıştır. Tezkire-i Şeyh Safî, aynı yazma nüshadan hareketle,
Filiz Kılıç ve Ayşe Yıldız tarafından Latin harfleriyle 2005 yılında (Hacı Bektaş
Veli Araştırma Dergisi, 2005/36, 9-104) neşredilmiştir.
4
Safvetu’s-Safâ’nın kısmen veya tam Türkçe çevirilerinin günümüze ulaşmış
pek çok yazması ve bunlar üzerine yapılmış çağdaş incelemeler bulunmaktadır.
Burada 15. asrın ortalarından itibaren bu eser etrafında oluşan ve günümüze
kadar ulaşan Türkçe yazmaların, yazılış tarihleri ve bulundukları yerleri, tarihi
sırayla rumuzlarıyla birlikte vermek istiyoruz. Her bir yazmadan sonra parantez
içerisinde gösterilen büyük harfle yapılan kısaltmalar, yazma veya matbu
eser için kullanılacak rümuza işaret etmektedir. Listede yer alan yazma ve bası-
lı eserler, doğrudan Safvetu’s-Safâ’yla ilgili olanlardır. Şeyh Safî Menakıbı, Şeyh
Safî Makâlatı veya Terceme-i Şeyh Safî adıyla umuma açık kütüphanelerde ve
şahıslara ait özel kütüphanelerde kayıtlı bazı yazmalar, Safvetu’s-Safâ’nın çevirileri
olmadığı için bu listeye dahil edilmemiştir. Bu nüshalardaki metin tahrifatını
farklı nüshalardan karşılaştırabilmek için, Safvetu’s-Safâ’nın Farsça yazma-

4 Ancak CD’deki varakların karışması, ilgili çalışmaya da yansımış olup metni baştan sona
takip etmek mümkün değildir. Diğer yandan tek bir yazmanın kullanılması, metnin tahkiki
yoluna gidilmemesi, Nâibi neşrine başvurulmaması ve bu eserin Safvetu’s-Safâ’nın bir bölümü
olduğunun anlaşılamaması, metindeki Şii unsurların asıl metindenmiş gibi algılanmasına ve
okuma ile ilgili sorunlara sebep olmuştur.
Tarihsel Süreçte Aleviliğin Yazılı Kaynaklarında Yapılan Metin Tahrifatı | 27
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 20, Mevlânâ’ya Armağan Sayısı
larından, sadece Ayasofya, Hekimoğlu Ali Paşa ve Muallim Nacı kitaplığında
yer alan Farsça nüshalar kullanılacaktır.
Safvetu’s-Safâ’nın Türkçe Çevirileri
1) 861/1457’den önce: Kitâb-ı Menâkıb-ı Şeyh Safiyüddîn Kuddise Sırruhu
el-Azîz/ Muhtasar/ Kâşifu’l-Kulûb, Konya Bölge Yazma Eserler 3344
(G)
2) 861/1457: İngiltere Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları Or: 7576/1 (TY)
3) 868/1463-64: Tercüme-i Menâkıb-ı Şeyh Safiyüddin-i Erdebîlî, Manisa İl
Genel Kitaplığı 1383/1 (M)
1. 4)949/1543: Nişâtî, Şeyh Safî Tezkiresi, Bakı-Nurlan 2006.
4) 966/1558-59: Terceme-i Menâkıb-ı Şeyh Safîyüddîn (Hazâ el-Kitâb elMakâlât
el-Meşhûr bi’l-Menâkıb Hazret-i Kutbu’l-Evliyâ Hâdî’lAsfıyâ’
Şeyhu’l-Muhakkıkîn ve Mürşidu’l-Kâmilîn Pişvây-ı Ehlü’lYakîn
ve Habîbu Rabbi’l-‘Alemîn Sultan Şeyh Safiyuddîn –
Kaddesellahu sırrahu el-‘azîz, Hacı Selim Ağa Kemankeş 247 (KE)
5) 968/1560: Kitâb-ı Menâkıb-ı Sultan-ı Evliyâ Sultan Şeyh Safî -
Kaddesellahu Sırrahu, Süleymaniye İzmir 465 (İ)
6) 930-984/1524-1576: Tezkire-i Şeyh Safî, Kitâbhâne-i Âsitân-ı Kuds-i
Rızavî 95 (R)
7) 1038/1629: Terceme-i Menâkıb-ı Şeyh Safiyüddîn, Hacı Selim Ağa Kemankeş
412 (K)
8) 1041/1632: Hâzâ Kitâb-ı Menâkıb-ı Evliyâ / Menâkıb-i Hazret-i Şeyh
Safî Rahimehullah, Kastamonu MEB Kitaplığı 1458 (KA)
9) 1083/1673: Te’vilât-ı Şerif , Süleymaniye Hacı Mahmud 2642 (H)
10) 1254/1839: Menâkıb-ı Şeyh Safiyüddîn/Risaletü Şeyh Safiyüddîn, Sü-
leymaniye Hacı Mahmut 6491 (HM)
Farsça Safvetu’s-Safâ Yazmaları
12) 759/1358: Mirza Abbaslı’nın ‚Safevilerin Kökenine Dair‛ makalesinde
müellif nüshasından alıntılar. (Belleten, C. XL, sayı: 158, Nisan 1976,
287-329.)
13) 12896/1491: Safvetu’s-Safâ (Farsça), İstanbul Ayasofya 3099 (A)
14) 14)1037/1628: Safvetu’s-Safâ (Farsça) İstanbul Belediyesi Muallim Cevdet
Kitaplığı 1 (MC)
28 | Prof. Dr. Sönmez KUTLU
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 20, Mevlânâ’ya Armağan Sayısı
Çeviri Metinlerdedeki Reğişiklik ve Tahrifata Örnekler
Safvetu’s-Safâ ve Türkçe çevirileri tarihi sırayla incelendiğinde Safevilerle birlikte
metinler üzerinde ciddi oynamalar olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Özellikle
Safeviler’in yazdırdığı ve Şiî müstensihlerin oluşturduğu metinlerde bu açıkça
görülmektedir. Safvetu’s-Safâ’nın müellif nüshası sadece Mirza Abbaslı tarafından
kullanılmıştır. IV. Bölüm’den sadece Ayişe ve Fatıma hakkındaki tutumla
ilgili bir alıntı söz konusudur. Müellif nüshasından alıntı olması dolayısıyla
sadece bu kısmı kullanabildik. Safvetu’s-Safâ’nın Farsça nüshalarından Ayasofya
3099 numaralı yazmanın Mirza Abbaslı’nın alıntı yaptığı müellif nüshasıyla
uyum içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Diğer kullandığımız Farsça nüshalarda
uygun düşen yerler, Şia’nın fikirleriyle değiştirilmiştir. Türkçe çevirilerine
gelince Safvetu’s-Safâ’nın Safevîler döneminde yeniden düzenlenmiş nüshalarından
hareketle yapılan Nişâtî çevirisi ve Meşhed-Rızavî nüshası ile onlardan
istinsah edilenler, Şiî unsurları taşıma bakımından, bazı istisnalarla hemen hemen
aynıdır. Bu açıdan Nişâtî’nin Şeyh Safî Tezkiresi, Meşhed-Rızavî çevirisi,
İzmir 465, Kemankeş 247 Şiîleştirilmiş metinlerdir. Sadece bir Revafız’ın rüyası,
Nişâtî hariç diğerlerinde yer almamaktadır. Safvetu’s-Safâ’nın asıl metninden
çevrilen mütercim nüshası ile ondan çoğaltılan yazmalarda, yukarıda zikredilen
türden metne müdaheleler yapılmamıştır. Bu müdahaleler, Şia’nın imamet
konusuna ters düşen hususlarda yapıldığı anlaşılmaktadır. Örneğin Şia, Ali’nin
Peygamber tarafından tayin edilen ilk imam olduğunu, ondan önce halifeliği
ele geçiren Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ın imametlerinin gayr-i meşru olduğunu
iddia eder. Böyle inanmaları dolayısıyla metinde ‚Hulefâ-i Râşid’in‛ yerine
Emîre’l-Müminin Ali‛ konulmuştur. Ayrıca Hz. Peygamber’in eşi hakkındaki
olumsuz tutumları, Ayişe adının geçtiği yerlerde bu ismin atılmasına veya ilgili
kısmın tamamen çıkarılmasına sebep olmuştur. Diğer taraftan Şia, eimme-i
Masumîne / Ehl-i Beyt imamlarına uymayı, onların hadislerini kabul etmeyi,
onların rivayet zincirinde bulunmadığı rivayetleri kabul etmemeyi bir ilke olarak
benimsemiştir. Bu sebeple metinde ‚icma-ı ehl-i İslam veya Resûle
mutabaat‛ şeklindeki ifadeler, ‚eimme-i masumin’e mutabaat‛ olarak değiştirilmiştir.
Aslında bütün bu değişiklikler Şeyh Safî ve müridlerinin mezhebinin
değiştirilmesi amacına yönelikti. Nihai anlamda ise, bu teşebbüsler Safevilerin
Şiileşmesiyle birlikte Erdebil Tekkesine bağlı Anadolu’daki Türk boylarının
Şiileştirmesi yönelik idi.
Şeyh Safî döneminde veya onun ölümünden kısa süre sonra yazılan diğer
eserler, metinler üzerindeki tahrifatı doğrulamaktadır. Örneğin Şeyh Safî’nin
doğduğu ve eğitimin tamamlayarak tekrar döndüğü Erdebil’in mezhebi duru-
Tarihsel Süreçte Aleviliğin Yazılı Kaynaklarında Yapılan Metin Tahrifatı | 29
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 20, Mevlânâ’ya Armağan Sayısı
mu hakkında en değerli bilgiye Hamdullah Müstevfî el-Kazvînî’nin 741/1340
yılında, Şeyh Safî’nin ölümünden altı yıl sonra bitirdiği Nüzhetü’l-Kulub adlı
kitabında rastlamaktayız. Onun verdiği bilgeye göre, o dönemde Erdebil halkı-
nın çoğunluğu Şafiî idi ve Şeyh Safî’nin müridleriydi (el-Kazvinî, (1915: 81).
Mazzaoui’nin de ifade ettiği gibi, Hamdullah Müstevfî’nin verdiği bilgilerden
iki önemli sonuç çıkmaktadır: Birincisi, Şeyh Safî ve tarikatı Moğollar tarafından
büyük sagı görüyordu. İkincisi, Erdebillilerin çoğunluğu fıkıhta Şafiî mezhebine
mensuptu ve Şeyh Safî’nin müridleriydi. Daha sonraki kaynaklar Şeyh
Safî’nin mezhebi hakkında birbiriyle çelişkili bilgiler verse de, Şeyh Safî’nin ve
oğlu Sadreddî’nin Şafiî olduğu Safvetu’s-Safâ’da onlar hakkında verilen bilgilerce
de doğrulanmaktadır. İlk Safvetu’s-Safâ yazmalarında VIII. bölümde, mezhebi
ile ilgili sorulan bir soruya şu cevabı vermiştir:
‚Biz Sahâbe’nin mezhebindeyiz; dördünü de severiz; dördüne de dua ederiz; sözlerinde;
‚Ruhsat yolunu değil, azimet yolunu tutarız.‛ Daha sonra kendisine uyanların da
bu yolu tuttukları, hatta oğlu Sadreddin’in, annesine eliyle dokunduğu vakit,
Şafiiyye’ye uyup abdest aldığı yazılıdır.‛ (İbn Bezzâz et-Tevekkülî, Ayasofya No: 3099:
vr. 200a; Krş. İbn Bezzâz et-Tevekkülî, Ayasofya, no: 2123: vr. 463b-464a)
Bu bilgiler, sonraki yazmalarda Şeyh Safî’nin Şiîleştirilmesi yönünde tahrifata
uğramıştır. Örneğin pek çok konuda Şiî unsurların sokuşturulduğu
Safvetu’s-Safâ’nın Muallim Cevdet nüshasında Şeyh Safî’nin Şiî bir şahsiyet olarak
sunulduğunu5 görmekteyiz:
‚Şeyhe mezhebini sordular; dedi ki: Allah’ın salât-ü selâm’ı Ona olsun, Peygamber;
‚Sen bana, Musa’ya Harûn ne menzildeyse, o menzildesin buyurdu; O’nun ve selâm
onlara, Ma’sum evlâdının mezhebindeyiz; onlara şiddet, musibet zamanlarında yardımcılarına
dostuz; düşmanlarına, zulmedenlerine düşmanız; mezheplerden hangisi
daha çetin ve ihtiyâta daha yakınsa onu seçeriz.‛6
(İbn Bezzâz et-Tevekkülî, Muallim

5 Abdulbâkıy Gölpınarlı, Şeyh Safî’nin mezhebi konusunda takiyye yapmış olabileceğinini ileri
sürmüştür. Ancak ikinci ihtimal olarak Şeyh Safî’nin soyundan gelenler Şîa mezhebine mensup
boyların desteğini alabilmek için atalarını Seyyid ve Şîî gösterdikleri üzerinde durur. Bk.
Gölpınarlı, 1997: 173.) Safvetu’s-Safâ’nın, Safevîler öncesi Anadolu’da yapılan çevirileri incelendiğinde,
Şeyh Safî ile ilgili verilen bilgilerden onu Şiî olmadığı açıkça görülmektedir. Eğer
Gölpınarlı, bu metinleri incelemiş olsaydı ikincisini ihtimal olarak değil asıl sebep olarak gösterirdi.

6 Safevî hükümdarı Şah Tahmasb döneminde Safvetu’s-Safâ’yı Türkçe’ye çeviren Nişâtî de,
onun mezhebiyle ilgili bilgileri, tahrif ederek vermiştir: ‚ Hazret Şeyhden (k.s) sual klıdılar
kim, ne mezhebün var? Buyurdu kim, dervişlerün mezhebi Hekkün mezhebidür ve ferzend
gerek atasınun mezhebinde ola. Çün dedelerimizün mezhebi kim, siratül-müstakimdür ve
mö’min evliyalar ol yola varupdurlar ve bir kılca Mustafa ile Murtaza aleyhimasselam
vettehiyyat velikramun buyurdugından çıhmayubdurlar, biz dahi anlarun ardıncavarub doğ-
ru yoldan dönmezüz, inşallah, bir yola varuruz kim, mehşerün güninde nebi ile vesi ve Ehl-i
Beytleri yanında hecalet çekmeyeceğüz.‛ (Nişâtî, 2006: 706) Safvetu’s-Safâ’nın Farsça
yazmalarnıda bu kısmın tarihi sırayla nasıl yer aldığını Zikre, bu eserin VIII. bölümünün tah-
30 | Prof. Dr. Sönmez KUTLU
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 20, Mevlânâ’ya Armağan Sayısı
Cevdet Kitaplığı, no: 1: vr. 654; Gölpınarlı, 1997: 173)
Sadece mezhebî taraftarlığın sebep olduğu değişiklikleri, Safvetu’s-Safâ’nın
kısmen veya muhtasar çevirilerinden, özellikle IV. Bölümü’nün Türkçe’ye çevirilerinden
hareketle bir tablo üzerinde kronolojik olarak vermek istiyorum.

kikiyle ilgili yaptığı çalışmada bir tablo olarak vermiştir. (Bk. 1987: 46)
Tarih Vr./s Metin Vr./s Metin Vr./s Metin
AB 759/1358
(1976)
298
(129b)
Rüyasında Hz. Aişe ve Fatıma’yı gören
ve onlar hakkında soru soran Revafız
mezhebinden birisine Şeyh Safi’nin
eleştirisi: ‚Bunlar kıyamet gününün
hatunları ve ümmetin şefaatçileridir.‛.
(Abbas Mirzalı’nın metni Türkçe özeti)
G 861/1457’den
önce
33b Padişah didügümüzden
murâd Hz. Risâlet’dür (sav)
Ve vezirden murâd Hulefây-ı
Râşidîndür- Rızvanullahi
aleyhim- Peygamber ve
meşâyıhdur.
39a Mümin dahi buncılayın Peygamber’e
(sav) ve Peygamber’ün ashâbına ve
icmâ-i ehl-i İslâm’a mütâba’ât idüb
karar ider ve muhalefet itmez.
40a Kıble birdür ve Tanrı
birdür ve Resûl birdür
ve Hak Ta’âlâ’ya
mütâba’at yolu birdür.
42a Ve bir dânişmen dahi ki sırrıle
Refâziler mezhebin dutardı. Ayitdi: ‚
Ey Şeyh! Âyişe-yi Sıddıka-yı Fâtıma-yı
Zehrân-ı bu gice düşde gördüm.
Başlarında kara örtüleri vardı. Şeyh
Kaddesallahu sırrahu buyurdu ki: ‚
Anlar kıyâmet güninün hatunları ve
ümmetün şefi’leridür. Lâkin anları ol
vechile görmek halel-i i’tikâddandur.‛
TY 861/1464
M 868/1464’den
önce
44a
53a
Padişah didügümüzden
murâd Hz. Risâletdür. Ve
vezirden murâd Hulefây-ı
Râşidîndür- Rızvanullahi
aleyhim- ve meşâyıhdur.
51a
62a
Mümin dahi buncılayın Peygamber’e
(sav) ve Peygamber’ün ashâbına ve
icmâ-i ehl-i İslâm’a mütâba’ât idüb
karar ider ve muhalefet itmez.
52b
63b
Kıble birdür ve Tanrı
birdür ve Resûl birdür
ve Hak Ta’âlâ’ya
mütâba’at yolu birdür.
55a
67b
Ve bir dânişmend dahi ki sırrıle
Refâziler mezhebin dutardı. Ayitdi: ‚
Ey Şeyh! Âyişe-yi Sıddıka-yı Fâtıma-yı
Zehrân-ı bu gice düşde gördüm.
Başlarında kara örtüleri vardı. Şeyh
Kaddesallahu sırrahu buyurdu ki: ‚
Anlar kıyâmet güninün hatunları ve
ümmetün şefi’leridür. Lâkin anları ol
vechile görmek halel-i i’tikâddandur.‛
A 896/1491 103b Ân Pâdişâh-ı Peygamberest
Salavatullahi ‘aleyhi- ve Vezîr
Hulefâ-i Râşidîn –-Raziyallahu
anhum- ve Meşâyıh-ı Dîn
106a Hemçünîn mü’min ber mütâba’at-i
Peygamber-Salavâtullahi ‘âleyhi- ve
sahabe ve icmâ-i ehl-i İslâm karar
gîred ve muhâlefet câiz ne şümürd.
106b Kıble yeki, Hudâ-yı
Ta’âlâ yeki ve Resûl yeki
ve râh-ı secde bimütâba’at
yeki
107a Ve ân dânişmend-i diger, mezheb-i
Revâfız ezu pûşîde der ser daşt koft: ‚
Şeyh ‘Âyişe-yi Sıddîka ve Fâtıma-yı
Zehrâ ra- Razıyallahu ‘anhuma- der
hob dîdem. (şiir) ki îşân râ mukni’
siyâh bûdî ber ser‛ Şeyh –Kuddise
sırrahu- fermûd: ‚Îşân hâtunân-ı
kıyâmet ve şefîân-ı ümmetend. Lîkin
halel der i’tikâd bînende est.‛
N 949/1543 394 Pes ol dedügüm Padşâh
Paygamberdür (s.) ve veziri ve
vasîsi Emirilmüminin ve
imamulmuttakin Ali İbn Talib
(as)dür.
403 Mü’min dahi hem böyle Peygamber’ün
mütâbi’etine (s.) ve İslâm ehl-i
ilen karar dutar ve Peygamber’ün
muhâlifetini hergiz eylemez.
405 Kıble bir ve Peygamber
bir ve mürşid ile yol ve
tarîk bir bilmek gerek
409 İkincî danişmend yaman mezheblü idi
ve mezhebin gizlerdi dedi: ‚Yâ Şeyh,
Hazret Fatimeyi – Zehrayı (a.s.)
vakıede gördüm kim, başını bir göy
mi’cer ilen örtmüş idi.‛ Hazret Şeyh
(k.s.) buyurdı: ‚ Ol kıyametün hatunı
ve ümmetün şefaatçisidür, Amma bu
dışı görenün etikadında haleli var.‛
KE 966/1558-59 18a Padişah didügimizden murâd
Hazret-i Risâletdür, vezirden
murâd Hazret-i eimme-i
ma’sûmîndür, meşâyıh-ı
‘ızâmdur.
72b Mü’min dahi Peygamber (as) evladına
mütâba’at idüp ikrâr ider ve
muhâlefet itmez.
73a Kıble bir, Hak Ta’âlâ’ya
mütâba’at birdür.
78b Bu kısım yer almamaktadır.
İ 968/1560 47b Padişah didügimizden murâd
Hazret-i Risâletdür, vezirden
murâd Hazret-i eimme-i
ma’sûmîn ve meşâyıh-ı
‘ızâmdur.
56b Mü’min dahi Peygamber (as) ve
evlâdına (as) mütâba’at idüb karâr
ider ve muhâlefet itmez.
57a Kıble birdür ve Hakk
Ta’âlâ’ya mutâba’ât
birdür.
61b Bu kısım yer almamaktadır
R 930-984/1524-
1576
63b Pâdişâh didigümizden murâd
Hazret-i Risâletdür -
Aleyhisselâm-. Vezir didügü
murâdımızdan eimme-i
ma’sûmindür.
74a-
74b
Mü’min dahi Peygamber (sav)
evladına mütâba’at idüp ikrâr ider ve
muhâlefet itmez.
76a-
76b
Kıble birdür ve Tanrı
birdür ve Resûl birdür
ve Resûle mütâba’at
itmek birdür ve mezhebi
eimme-i hüdâ
80b Bu kısım yer almamaktadır.
MC 1037/1628 164b Pes ân Pâdişâh-ı Peygamberest
Salavatullahi ‘aleyhi ve
Selâmuhu- ve Vezîr-i Emîrü’lMüminîn
Ali Aleyhisselam ve
eimme-i ma’sûmîn
Rızvanullahi ‘aleyhim ecmaîn
ve Meşâyıh-ı Dîn
169a Ve hem çünîn mü’min ber mütâba’at
Peygamber –Salâvâtullahi ‘aleyhi- ve
sahâbe ve icmâ-ı ehl-i İslâm karar
gired ve muhâlefet câiz şümürd.
169b Kıble yeki, ve hudâ yeki,
ve râh-ı secde bimütaba’at
yeki
171b Hz. Fatıma ile ilgili bir rüya olarak
geçiyor. Hz. Ayişe yok. Rüyayı
görenin mezhebi Harûri (?) olarak
veriliyor.
K 1038/1629 51b-
52a
Hasıl padişahdan murâd
Habîb-i Ekremdür. Vezîrden
murâd Hulefâ-i Râşid’ündür-
59b Mü’min dahi Peygamber –Sallallahu
‘aleyhi ve sellem’i ve ashâbını ve
icmâ-ı ehl-i İslam’ı bulub mütâba’at
61a Kıble bir ve Tanrı birdür
ve Resûl birdür ve Hakk
Ta’âla’ya mutâba’ât yolu
64a-64b Ve bir dânişmend dahi sırrıle Revâfız
mezhebinde idi. Ayitdi: ‚ Ey Şeyh!
Âyişe Hazretin ve Fatıma-yı Zehrâyı
Tarihsel Süreçte Aleviliğin Yazılı Kaynaklarında Yapılan Metin Tahrifatı | 31
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 20, Mevlânâ’ya Armağan Sayısı
Yukarıda tarihi sırayla nüshalardan yapılan alıntılar, Şeyh Safî’nin Şiî olmadığını,
Safevilerle birlikte onun mezhebi ve görüşleri ile ilgili Safvetu’sSafâ’nın
metninde tahrifata gidildiği ve Şiîleştirilmeye çalışıldığı açıkça görülmektedir.
Eser üzerinde en büyük değişiklikler, Şah I. Tahmasb (984/1576)’ın
emriyle, Ebû’l-Feth Hüseynî (1569) tarafından yapılmıştır. Ancak onun dışında
eseri Türkçe’ye çevirenler ve müstensihlerin de metinler üzerinde önemli tasarruflarda
bulunduğu ve değişiklikler yaptığı açıktır. Safvetu’s-Safâ’nın Fars-
ça’sından ve Türkçe çevirilerinden anlaşıldığına göre, sadece mezhebi ile ilgili
bilgiler değil aynı zamanda Şeyh Safî’nin soyu, şeceri ve nesebi ile ilgili bilgiler
de yeniden düzenlenmiştir. Bu tür tahrifatla, Mirza Abbaslı’nın makalesinde
isbat ettiği gibi, Şeyh Safî’nin soy şeceresi 12 İmam’dan birisi olan Musa Kazım’a
dayandırılmış; Türk olduğu yönündeki bilgiler çıkarılmış ve Şiî bir kimse
olarak gösterilmeye çalışılmıştır. İlgili metinlerde soy şecerelerindeki deği-
şiklikleri ele almayı başka bir tebliğe bırakıyorum. Ancak sonuç olarak bir hususun
altını çizmek istiyorum. Safevi devletinin kuruması ve Şiileşmesi, Kızılbaşlık
açısından tarihsel bir dönüm noktası olmuştur. Kızılbaşlığın tarihini incelerken
Safevî öncesi ve Safevî sonrası olmak üzere iki ayrı dönem göz önünde
bulundurulması gerekmektedir. Özellikle bu iki dönemin belirgin özelliklerini,
Rızvânullahi ‘aleyhim
ecma’îndürler ve meşâyihdur
itmeyince karâr itmez ve muhâlefet
itmez.
birdür. bu gice düşde gördüm, başlarunda
kara örtülü idi. Şeyh buyurdı ki:
‚Anlar kıyâmet güninün hâtunı ve
ümmetün şefi’leridürler. Lâkin anları o
vecihle görmek halel-i itikaddandur.‛
KA 1041/1632 53a Padişah didügümüzden
murâd Hz. Risâletdür. Ve
vezirden murâd Hulefây-ı
Râşidîndür- ve meşâyıhdurRızvânullahi
Ta’âlâ ‘aleyhim
ecma’în-
61a Mü’min dahi buncılayındur,
Peygamber’e (sav) ve ashâbına ve
icmâ-i ehl-i İslâm’a mütâba’ât idüb
asla muhâlefet itmez. Anun evâmirine
itâ’at ider.
62a Zirâ kıble birdür ve
Tanrı birdür ve Resûl
birdür ve Hak Ta’âlâ’ya
mütâba’at yolu birdür.
65a-65b Ve bir dânişmend dahi ki setren
Refâziler mezhebin dutardı, su’âl idüb
ayitdi: ‚ Ey Şeyh! Âyişe b. Ebû Bekr ve
Fatıma-yı Zehrâyı bu gice vakı’amda
gördüm, başlarunda kara örtüleri var
idi‛ didi. Şeyh –Kaddesallahu sırrahucevâb
buyurdılar ki: ‚Anlar kıyâmet
gününde ulu hâtunlardur ve ümmet-i
Muhammedün şefi’leridür. Lâkin
anları eyle görmek halel-i
itikaddandur.‛
H 1083/1673 62 Hasıl padişahdan murâd
Habîb-i Ekremdür. Vezîrden
murâd Hulefâ-i Râşid’ündürRızvânullahi
‘aleyhimecma’îndürler
ve meşâyihdur.
72b Mü’min dahi buncılayın Peygamber’e
(sav) ve Peygamber’ün ashâbına ve
icmâ’-ı ehl-i İslâm’a mütâb’at idüb
karar ider ve muhâlefet itmez.
74b Kıble birdür ve Tanrı
birdür ve Resûl birdür
ve Hakk Ta’lâ’ya
mutâba’ât yolu birdür.
78b Ve bir dânişmend dahi ki sırrıle
Refâziler mezhebüni dutardı. Ayitdi: ‚
Ey Şeyh! Âyişe-yi Sıddîka-yı Fatıma-yı
Zehrânı bu gice düşde gördüm,
başlarında kara örtüleri var idi. Şeyh –
Kaddesallahu sırrahu- buyurdı ki:
‚Anlar kıyâmet güninün hâtunları ve
ümmetün şefi’leridür. Lâkin anları o
vecihle görmek halel-i itikaddandur.‛
HM 1254/1859 49b Padişah didügimizden murâd
Hazret-i Risâletdür, vezirden
murâd Hulefâ-i Râşidîn’dür ve
meşâyıhdür.
56a Mü’min dahi buncılayın tâ Sultândur,
Peygamber’e ve Peygamber’ün
ashâbına ve icmâ-ı ehl-i İslâm’a
mütâba’at idüb karar ider ve
muhâlefet itmez.
57b Kıble birdür, Tanrı
birdür, Resûl birdür,
Hakk Ta’âlâ’ya
mutâba’ât yolu birdür.
60b Ve bir dânişmend dahi setrile Râfiziler
mezhebin tutardı.Ayitdi: ‚ Yâ Şeyh!
Âyişe-yi Sıddîka’yı ve Fatıma-yı
Zehrâyı bu gice düşümde gördüm,
başlarunda kara örtüleri var idi. Şeyh –
Kaddesallahu sırrahu-buyurdı ki:
‚Anlar kıyâmet güninün hâtunlarıdur
ve ümmetün şefi’leridür. Lâkin ol
vechile görmek halel-i itikaddandur.‛
SS 1994 487 ‚Pes ân Pâdişâh
Peygamberest- Salavatullahi
‘aleyhi- ve vezir, Hulefâ-i
Râşidîn- Raziyallahu ‘anhumve
meşâyıh-i Dîn
496 Hemçünîn mü’min ber mütâba’at-ı
Peygamber-salâvâtullahi ‘aleyhi ve
sahâbe ve icmâ-ı ehl-i İslâm karar
gired ve muhâlefet caiz şümürd.
498 Kıble yeki ve Hudây-ı
Ta’âla yeki ve Resûl
yeki, ve râh be-Hudâ bemutâb’ât
yeki
502 Ve ân dânişmend-i diger, mezheb-i
Revâfız ez pûşîde der ser daşt koft: ‚
Şeyh ‘Âyişe-yi Sıddîka ve Fâtıma-yı
Zehrâ ra- Razıyallahu ‘anhuma- der
hob dîdem. (şiir) ki îşân râ mukni’
siyâh ber ser bûdî ‛ Şeyh fermûd:
‚Îşân hâtunân-ı kıyâmet ve şefîân-ı
ümmetend. Lîkin halel der i’tikâd
bînende est.‛
32 | Prof. Dr. Sönmez KUTLU
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 20, Mevlânâ’ya Armağan Sayısı
onların dini, tasavvufî ve siyasî görüşlerini ele almak üzere her iki dönemde
yazılan metinlerin karşılaştırılmasıyla ortaya konulması son derece önemlidir.
Bu konunun aydınlatılabilmesine ışık tutacak olanlar ise, gerek Safvetu’sSafâ’dan
gerekse ondan bağımsız oluşturulmuş Menâkıb, Makâlât, Buyruk veya
benzeri adlarla bilinen metinlerdir. Bu sebeple öncelikle bu adla bilinen metinlerin,
tek bir yazmadan hareketle değil, asıl metinleri ve bunlardan dönüştürü-
lenlerin tamamını elde ederek, üzerinde ciddi tahkik çalışmaların yapılması
gerekmektedir. Aksi takdirde Safevî iktidarının emriyle oluşturulan Şiî metinleri
Kızılbaşlığın metinleri olarak göstermiş oluruz.
Kaynakça
Abbaslı, Mirza. (1976). ‚Safevilerin Kökenine Dair‛, Belleten, C. XL, sayı: 158, 287-329.
Cebecioğlu, Ethem. (1999). ‚İbn Bezzâz‛, TDVİA., İstanbul: Diyanet Vakfı Yayınları. XIX, 378-379.
Ethé, Herman. (1903-), Catalogue of Persian Manuscripts in the Library of the India Office, by H. E.,
Oxford.
Gölpınarlı, Abdülbâki, (1997), Târih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şîîlik, Ders Yay., İstanbul..
İbn Bezzâz Et-Tevekkülî, Safvetu’s-Safâ, Ayasofya, no: 3099.
Katip Çelebi, Mustafa b. Abdullah (1067/1657). (1971): Keşfü'z Zünûn, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı.
El-Kazvînî, Hamdullah Müstevfî, (1951), Nüzhetü’l-Kulûb, edit.: G. Le Strange. Leyden- London: E.
J. Brill, Imprimerie Orientale.
Kutlu, Sönmez (2006), Alevilik-Bektaşilik Yazıları, Ankara Okulu, Ankara.
Mazzaoui, Michel. (1972), The Origins of the Safewids. Weisbaden: Franz Steiner Verlag GMBH.
Nağısoylu, Möhsün. (2003), Orta Asrlerde Azerbaycanda Tercüme Abidesi “Şühedaname”, Bakı-Nurlan:
Azerbaycan Milli İlilmler Akademisi, Fuzuli Adına Elyazmalar Enstitisü .
Nişâtî, (2006), Şeyh Safi Tezkiresi, neşr.: Möhsün Nağısoylu vd. Bakı-Nurlan: Azerbaycan Milli
İlilmler Akademisi, Fuzuli Adına Elyazmalar Enstitisü.
Rieu, P. Charles, (1888), Catalogue of the Turkish Manuscripts in the British Museum, London.
Sadıkov, E. (1973), Şeyh Safi Tezkiresi’nin Dili (leksika), Nam.diss. Bakı: Azerbaycan Milli İlilmler
Akademisi.
Şeyh Safîyüddîn el-Erdebilî, (2004), Kara Mecmua II Şeyh Safi Tezkiresi, neşr.: Muhammed Sadık
Nâibî. Tahran/Kiş.
Şeyh Safîyüddîn el-Erdebilî, (2005), ‚Şeyh Safi Tezkiresi‛, neşr.: Filiz Kılıç, Ayşe Yıldız, Hacı Bektaş
Veli Araştırma Dergisi, 36 (Kış), ss. 9-104.
Zirke, Heidi, (1987), Ein agiographisches zeugnis zur Persischen geschichte aus der mitte des 14. jahrhunderts:
das achte kapitel des Safwat as-safa in kritischer bearbeitung, Berlin: Islamkundliche Untersuchungen,
Band: 120.

Konular