NÂİLÎ SALİH EFENDİ VE KENZ-İ NASÂYİH İSİMLİ MANZUM PEND-İ ATTÂR ŞERHİ

NAÎLÎ SALİH EFENDİ AND HIS VERSE COMMENTARY WHICH IS
NAMED KENZ-İ NASÂYİH
Özet
Kaynaklarda Nâilî-i Cedîd olarak geçen Manastırlı Hoca Nâilî Sâlih
Efendi (1823–1876), Klâsik Edebiyatın son devrinde yetiĢmiĢ bir
Ģâirdir. Encümen-i ġuarâya mensup oluĢu ona ayrı bir değer
kazandırmaktadır. ġâirin biri Divan ve diğeri Kenz-i Nasâyih olmak
üzere iki eseri vardır.
Kenz-i Nasâyih, Ferîddüddîn Attâr’ın Pend-nâmesine yazılmıĢ
manzum bir Ģerhtir. ġârih, eserini Mısır’da yazmıĢtır. Eser, her bir
Farsça beytin beĢ Türkçe beyit ile Ģerh edilmesi esasına dayanır. 901
adet Farsça beytin bulunduğu Pend-nâme 4505 adet Türkçe beyit ile
Ģerh edilmiĢtir. Eser 1875 yılında telif edilmiĢ olup iki yıl sonra yani
1877 yılında Bulak Matbaası’nda basılmıĢtır. Bu makalede Kenz-i
Nasâyih’i ilim âlemine tanıtmaya çalıĢtık.
Anahtar Kelimeler: Nâilî Salih Efendi, Kenz-i Nasâyih, ġerh.
ABSTRACT
Manastırlı Hoca Nâilî Salih Efendi (1823-1876), who is known as
Nâilî-i Cedîd in many references, was a poet who had lived in the last
period of Classical Literature. He had become more valuable due to his
membership of Encümen-i ġuarâ. He has two pieces which are named
Divan and Kenz-i Nasâyih.
Kenz-i Nasâyih which is a verse commentary, was written to
explanate Feriddüdin Attâr’s Pend-nâme. Kenz-i Nasâyih was written
in Egypt and printed in Bulak printing house. This piece is based on
explanating each Persian verse with 5 Turkish verse. Pend-nâme
which contains 901 Persian verses is explanated with 4505 Turkish
verses. This piece was written in 1875 and two years later, in 1877,
114 Fatih ODUNKIRAN
printed in Bulak printing house. In this article, we introduce the Kenz-i
Nasâyih to the scientific community.
Key Words: Naili Salih Efendi, Kenz-i Nasayih, ġerh.
GİRİŞ
19. asrın ikinci yarısı, Klâsik Türk Edebiyatı’nın son demlerini yaĢadığı
ve buna mukabil yeni bir edebiyatın yavaĢ yavaĢ Ģekillenmeye baĢladığı sancılı
bir devredir. Bu dönemde, Klâsik Türk Edebiyatı eski nüfuz ve tesirini
kaybetmeye baĢlamıĢ olmakla birlikte, hâlâ klâsik tarzda yazan kuvvetli Ģâirler
mevcuttur. Klâsik Ģiirin bu son temsilcilerinin teĢkil ettiği ve Encümen-i ġuarâ
olarak bilinen topluluk, döneminin önemli Ģâirlerinden meydana gelmektedir.
Encümen-i ġuarâ, 1277 yılının sonlarına doğru Hersekli Arif Hikmet Bey’in
evinde, haftada bir defa olmak kaydıyla bir sene kadar toplanmaya devam
etmiĢtir. Encümen-i ġuarâ; Namık Kemal (1840-1888) ve Ziya PaĢa (1825-
1880) gibi daha sonraları Yeni Türk Edebiyatı’nın temellerini atacak olan
Ģâirlerin dıĢında, Leskofçalı Galip (1828-1867), Hersekli Arif Hikmet (1839-
1903), Osman ġems Efendi (1813-1893), Lebib Efendi(1785-1867), Kazım
PaĢa (1821-1889), Hâlet Bey(1837-1878) ve Recai-zâde Celâl Bey(1838-1882)
gibi klâsik tarzı devam ettiren Ģâirlerden oluĢmuĢtur.1
Encümen-i ġuarâ’ya mensup Ģâirlerden biri de Manastırlı Hoca Nâilî
Salih Efendi(1823-1876)’dir.2 Kaynaklarda Nâilî-i Cedîd olarak geçmesinin
sebebi 17. asırda yaĢamıĢ olan Nâilî-i Kadîm’den tefrik etmek içindir.
3 Nâilî
Salih Efendi’nin terceme-i hali ile ilgili olarak çeĢitli kaynaklarda birtakım
bilgilerin yer aldığı görülmektedir. 4 Nâilî Salih Efendi’nin hayatı ve eserleri
hakkında en geniĢ malumat, Ġbnülemin Mahmut Kemal Ġnal’ın Son Asır Türk
Şairleri isimli eserinde yer almaktadır. Ġbnülemin’in eserinde, söz konusu diğer
kaynaklardaki bütün bilgiler daha da zenginleĢtirilmiĢ, geniĢletilmiĢtir. Bu
yüzden Nâilî Salih Efendi’nin hayatı ve eserleri ile ilgili mevcut bilgileri
Ġbnülemin’e bağlı kalarak özetlemek istiyoruz.

1 A. Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Çağlayan Kitabevi, Ġstanbul 2003, s.261–262.
2 Age, s. 262.
3 Haluk Ġpekten, Nâ’ilî-i Kadîm Divanı Edisyon Kritik, MEB Yayınları, Ġstanbul 1970.
4 Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmanî, C. IV (Haz. Orhan Hülagü, Mustafa Ekincikli, Hamdi SavaĢ), Sebil
Yayınevi, Ġstanbul 1998, s. 118.; Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâ’ilî, C. II (Haz. Cemal Kurnaz-Mustafa
Tatcı), Bizim Büro Yayınları, Ankara 2001, s. 1003.; Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, C. II,
Matbaa-i Âmire, Ġstanbul 1333, s. 464-465.; Ömer Çiftçi, Hâtimetü’l-eş’âr (Fatîn Tezkiresi), Ġnönü
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Malatya 1996, s. 386.
* ArĢ. Gör., Arel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
fatihodunkiran@arel.edu.tr
Nâilî Salih Efendi ve Kenz-i Nasâyih Ġsimli Manzum Pend-i Attâr ġerhi 115
Nâilî Salih Efendi’nin Hayatı:
Nâilî Salih Efendi, 1823 (1239) tarihinde Manastır’da doğdu. Babası
Manastırlı Kazzaz ġehâbüddin Ağa’dır. Nâilî Salih Efendi, Hattat Arnavut Ali
Efendi’den yazı meĢketmiĢtir. Kurân-ı Kerîm’i hıfz edip biraz da Arapça
ilimleri okumuĢtur. 1843 (1259 ) yılında tahsil için Ġstanbul’a gelmiĢtir.
Evvelâ Nûr-ı Osmânî sonra ġehit Mehmet PaĢa medreselerinde ilim tahsil
etmiĢtir. Ġsteyenlere Kurân-ı Kerîm ve ġîfâ-yı ġerîf yazmak ve kibâr-zâdelerden
bazılarına ders vermek suretiyle geçimini sağlamaya çalıĢmıĢtır. Daha sonraları
Mısır zâdegânından biriyle Mısır’a gitmiĢtir. Mısır’da Fârisî okutup yazı
göstermiĢtir.
1876 (1293)yılında Mısır’da vefat etmiĢtir.5
Fatin’in Hâtimetü’l-eĢ’âr’ında Nâilî Salih Efendi için “İlm-i hatta behresi
ve haylice eş’ârı vardır.” Ģeklinde bir kayıt bulunmaktadır.6 Ayrıca Ġbnülemin,
eserinde bir dipnotta belirttiği üzere Ģâirimiz Mevlevîdir. Ġbnülemin’in elinde
mevcut olduğunu öğrendiğimiz kaside, Ģâirin mürĢidi ġeyh Nazîfî Efendi için
yazılmıĢtır.7 Aynı zamanda Ģu mısra da onun Mevlevî tarikatına mensup
olduğuna iĢaret eder:
Bende-i Mollâ-yı Rûmuz râygândır mâlımız8
Mollâ-yı Rûm tabiri Hz. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî (1207–1273)’ye
iĢaret eder. Kendisinin ona bende olduğunu ifade etmesi Hz. Mevlâna’ya
mensubiyetini gösterir.
Eserleri:
Kaynaklarda, Nâilî Salih Efendi’nin iki eserinden bahsedilmektedir. Adı
geçen eserler Ģunlardır:
1. Divan
2. Kenz-i Nasâyih
Ġbnülemin, adı geçen eserinde Nâilî Salih Efendi’nin Hüseyin Kazım
Kadri’nin babası Kadri Bey’e Farsça hocalığı yaptığından bahseder. Kadri

5
Ġbnülemin Mahmut Kemal Ġnal, Son Asır Türk Şâirleri, C. II, Dergâh Yayınları, Ġstanbul 1988, s.1078–
1082.
6 Ömer Çiftçi, agt, s. 386.
7
Ġbnülemin Mahmut Kemal Ġnal, age, s. 1079.
8 Age, s. 1080.
116 Fatih ODUNKIRAN
Bey’e Farsça okuttuğu için divanı da Kadri Bey’in HaydarpaĢa’daki evinde
bulunmaktadır ancak çıkan bir yangında evle beraber bu divan da yanmıĢtır.
Buna rağmen Ġbnülemin, Keçeci-zâde ReĢat Bey’den Nâilî Salih Efendi’nin
bazı Ģiirlerini almıĢ ve yazmıĢtır. Ġbnülemin tarafından istinsah edilen bu Ģiirler
bir divançe oluĢturacak kadardır. 9
Ġbnülemin’in, Nâilî Salih Efendi’nin bir divançe tutacak kadar Ģiirini
istinsah ettiği kaydı üzerine yaptığımız araĢtırmalar neticesinde, Nâilî Salih
Efendi’nin Divançe’si tarafımızdan tespit edildi.10 Bu eser bir baĢka makalede
neĢrolunup incelenecektir.
Ġbnülemin, Son Asır Türk Şâirleri isimli eserinde Kenz-i Nasâyih için
Ģunları söylemektedir:
“Pend-nâme-i Attâr’ın bir beytini, Türkçe beş beyit ile taştir ve Kenz-i
Nasâyih tesmiye ederek Mısır’da bastırılmıştır.”11
Burada Ģu hususu tasrih etmek gerekir ki Ġbnülemin Mahmut Kemal’in
“Türkçe beş beyit ile taştir” ifadesi yanlıĢtır. Çünkü Kenz-i Nasâyih isimli eser
her bir Farsça beytin beĢ Türkçe beyit ile Ģerh edilmesi esasına dayanır.
Ġbnülemin gibi bir âlimin taĢtir ile Ģerhi ayıramayacak olması elbette
düĢünülemez. “Taştîr “ikiye ayırmak” demektir. Bir şâirin gazelinin her
beytinin arasına aynı vezin ve kafiyede iki mısra eklenerek yapılan murabbalara
Terbî’-i mutarraf veya Taştîr denir “.12 Bu vaziyet ya zuhûl eseri olmalı yahut
Ġbnülemin, eseri bizzat görmeden bu bilgiyi bir baĢkasından almıĢ olmalıdır,
diye düĢünüyoruz.
Manzum Pend-i Attâr Şerhi Kenz-i Nasâyih*
ġerh, Arapça bir kelime olup lügatlerde “açma, açıklama, yarma, bir
kitabın bir ibaresini kelime kelime izah etme, geniĢletme” gibi manalarla
karĢılanır.13 ġerh yazan kiĢilere -Ģerh kelimesinin ism-i fâ’ili olan- şârih denir.
ġerh mevzusu Klâsik Türk Edebiyatının bâkir sahalarından birisidir. Her
sahada olduğu gibi, Ģerh alanında da birtakım tespitlere gidebilmenin ilk
basamağı metinlerin yahut eserlerin tanıtılması ve neĢrinden geçer. Ne yazık ki
Ģerhe dair yazılmıĢ eserlerin henüz isimlerine bile lâyıkıyla vakıf değiliz.14

9 Age, s.1079.
10 Divançe, Millet Kütüphanesi’nin AEM bölümünde 000417 demirbaĢ numarasıyla kayıtlıdır.
11 Ġbnülemin Mahmut Kemal, age, s.1079.
12 Haluk Ġpekten, Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, Dergâh Yayınları, Ġstanbul 2005, s. 101.
13 Carra de Vaux, “ġerh”, İ.A.,M.E.B., Ġstanbul 1978, C. XI, s. 429; ġemseddin Sami, Kâmûs-ı Türkî,
Ġstanbul 1989, s. 773; Ahterî Mustafa Çelebi, Ahterî-i Kebîr, Ġstanbul 1310, s. 434.
14 Atabey Kılıç, “Geleneksel ġerh ve Modern Metin Ġncelemelerine EleĢtirel Bir BakıĢ: Metotlar,
ÇalıĢmalar, Beklentiler” , Turkish Studies, Volume 4/6 Fall 2009, s.329.
Nâilî Salih Efendi ve Kenz-i Nasâyih Ġsimli Manzum Pend-i Attâr ġerhi 117
Hâlbuki Ģerhler bize Klâsik Edebiyatın duyuĢ ve anlayıĢ kapılarını açacaktır.
Günümüzde modern tarzda bir Ģerh anlayıĢından bahsedilmekle birlikte biz
henüz klâsik tarzda Ģerhin nasıl olduğunu bile tam olarak anlamıĢ değiliz.
Eskilerin ya da baĢka bir deyiĢle Kudemâ’nın nasıl düĢündüğünü, nasıl
anladığını ve aynı eserin farklı yüzyıllarda nasıl ele alındığını gösteren bu
çalıĢmalar, eski eserlerin hangi atmosferde telif edildiğini de anlatacaktır. Klâsik
Ģiirin mazmun, hayal ve fikir dünyasını daha iyi idrak edebilmek için bu Ģerh
metinlerini tetkike mecburuz.
Makalenin asıl konusunu oluĢturan Kenz-i Nasâyih’i tanıtmaya
baĢlamadan önce edebiyatımızda Ģerhin nasıl bir tarzda yapıldığına kısaca
değinmekte fayda vardır.
Klâsik Edebiyatta Ģerh edilecek metin, mensur ve manzum olmak üzere
iki Ģekilde ele alınmaktadır:
1. Mensur Ģerhlerde filolojik izahlar ağır basmaktadır. Bu tarz Ģerh
eserlerinde, Ģerh edilecek metindeki kelimelerin manaları ve birtakım gramer
açıklamaları önde gelir. Daha sonra metnin açıklanmasına yer verilir.
2. Manzum Ģerhlerde ise kelime anlamları yahut filolojik izahlara yer
verilmeksizin doğrudan metnin açıklamasına geçilir. ġârih, kaynak metinden
anladıklarını kendi bilgi birikimi ve anlayıĢıyla açıklar. 15
Kenz-i Nasâyih manzum bir Ģerhtir. Bu yüzden Ģârih, filolojik izahlara
girmeden metni açıklamıĢtır.
Pend-i Attâr yahut Pend-nâme, Ebû Hâmid Ferîdüddîn Muhammed b. Ebi
Bekr Ġbrâhîm-i NiĢâbûrî (ö.618/1221) tarafından yazılmıĢ bir eserdir. Adından
da anlaĢılacağı üzere bir nasihat kitabı olan eserin dili Farsça’dır. Ancak son
dönemlerde yapılan araĢtırmalar, Pend-nâme’nin Attâr’a ait olup olmadığı
konusunda ihtiyatlı olmak gerektiğini ortaya koymuĢtur.16 Amacımız Pendnâme’nin
kim tarafından yazıldığını tespit etmek olmadığı için bu mevzuya
eğilmiyoruz.
Feriddüddin Attâr’ın Pend-nâmesi, Klâsik Türk Edebiyatında Ģerh edilen
Farsça eserler arasında yer almaktadır. Bu esere ġemʻî ġemʻullah, Abdurrahman
Abdî PaĢa (ö. 1692), ġuʻûrî Hasan Efendi (ö. 1693-94), Ġsmail Hakkı Bursevî
(1652-1725),

15 M.A. Yekta Saraç, “ġerhler”, Türk Edebiyatı Tarihi, Ġstanbul 2007, C. II, s.125.
* Kenz-i Nasâyih’i incelerken okuyamadığımız ibareleri (...) Ģeklinde belirttik.
16 M. Nazif ġahinoğlu, “Attâr, Ferîdüddîn”, D.İ.A., Ġstanbul 1991, C. IV, s. 98.
118 Fatih ODUNKIRAN
Mehmet Murat b. Abdurrahman (ö.1848)17 ve burada ismini
zikretmediğimiz pek çok kiĢi tarafından Ģerh yazılmıĢtır.18
Mevcut eserlere
baktığımızda Nâilî Salih Efendi’nin eseri Pend-nâme’ye yazılmıĢ olan son
Ģerhtir. Eser bu yönüyle de ayrı bir kıymet kazanmaktadır.
Bu makalede, Kenz-i Nasâyih’in matbu nüshasına dayanarak eserin Ģekil
ve içerik özelliklerinin yanında bu nüshada bulunan birtakım takriz, tarih ve
açıklamalar da incelenmiĢtir.
Eser 280 sayfa olmakla birlikte son üç sayfası esere düĢürülen tarihleri
içermektedir. Ġlk sayfada da bir takriz olduğu göz önüne alınırsa Ģerh toplamda
276 sayfadır. Her sayfada 23 satır bulunmaktadır. Farsça beyitler daha koyu
renkle tabedilmiĢtir. Sayfalar cetvelli olup her Farsça beyit hususi bir çerçevede
verilmiĢtir. Farsça beyitler talik hattı ile basılmıĢtır. ġerh beyitleri ise matbu
harflerle basılmıĢtır. Eserdeki Farsça beyit sayısı 901’dir. Her Farsça beyit,
Türkçe beĢ beyit ile Ģerh edildiği için Türkçe beyitlerin toplamı 4505 beyittir.
Eser bu haliyle hayli hacimlidir. 19
Esere baĢlamadan önce kitabın birinci sayfasında Mısır Mevlevî-
hânesinin post-niĢîni ġeyh Azmi Efendi tarafından yazılmıĢ “takrîz-gûne”
manzum bir giriĢ bulunmaktadır. Takriz bir edebiyat ıstılahı/terimi olarak bir
eseri methetme maksadıyla yazılan manzum veya mensur yazı anlamına
gelmektedir. 20 Esere bir Mevlevî Ģeyhinin takriz yazması kendisi de bir Mevlevî
olan Nâilî Salih Efendi’nin Mısır’da iken de dergâhla bağlantısının devam
ettiğini gösterir. Muhtemelen Mısır’da bulunduğu süre içinde ġeyh Azmi Efendi
ile samimi bir münasebet kurmuĢ olmalıdır. Zaten takrizin yazılma
sebeplerinden biri de hatır-gönül iliĢkisidir.21

ġeyh Azmi Efendi’nin bu takrizi aynı zamanda bir tarihtir. “Pīşvā-yı
erbāb-ı tarīkat-ı asriyye Mevlevī-hāne-i Mısriyye pōst-nişīni reşādetli Eş-şeyh
Azmī Efendi hazretleriniñ işbu manzūmeye inşā buyurdukları takrīz-gūne tārīh-i
nefîsleridir.” Ģeklinde bir giriĢle takrizin kim tarafından yazıldığı açıklanmıĢtır.
Daha sonra kıt’a-i kebire nazım Ģekliyle remel bahrinden Fāʻilātün Fāʻilātün
Fāʻilātün Fāʻilün vezni ile yazılmıĢ olan takriz gelmektedir. Takrizin son mısraı
tarihtir.
Dil-güşā Kenz-i Nasāyih oldu nev-şerh-i güzīn sene 1292

17 M.A. Yekta Saraç, agm, s.128.
18 Bkz. Azmi Bilgin, Terceme-i Pendnâme-i Attâr, Enderun Kitabevi, Ġstanbul 1998.
19 Eserin matbu bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi-Tahir Ağa Tekkesi, 000444 demirbaĢ numarası ile
kayıtlıdır.
20 Muallim Nâcî, Lügat-ı Nâcî, Ġstanbul 2006, s. 267.
21 Turan KarataĢ, Takriz Edebiyatı, Hece Yayınları, Ankara 2002, s.23.
Nâilî Salih Efendi ve Kenz-i Nasâyih Ġsimli Manzum Pend-i Attâr ġerhi 119
Hicrî olarak 1292 tarihini veren bu mısra 1875 tarihine tekabül eder. Bu
tarih, eserin yazıldığı tarihtir. AĢağıda, ġeyh Azmi Efendi’nin takriz manzumesi
verilmiĢtir.
Fāʻilātün Fāʻilātün Fāʻilātün Fāʻilün
1- Kār-ı hayrıñ mā’ili eltāf-ı Hakk’ıñ Nā’ili
Şerh-i pendiñ kā’ili nazm-āver-i nutk-ı bihīn
2- Rūh-ı pāk-i Şeyh Attār-ı Ferīdüddīn’den
Itr-ı maʻna şemm edip esrārına olmuş karīn
3- Pendiniñ her beytini şerh eyleyip beş beyt ile
Eylemiş hüsn-i nizām-ı rabtını tarz-ı nevīn
4- Vārid oldu vasfını takrīz içün levh-i dile
Pend-i Attār’a bu şerh oldu sezā-yı āferīn
5- Çıktı bir mısraʻla Azmī hāmeden tārīh-i tām
Dil-güşā Kenz-i Nasāyih oldu nev-şerh-i güzīn sene 1292
Bu giriĢten sonra eser ikinci sayfadan itibaren baĢlamaktadır. BaĢlangıçta,
klâsik tarzda yazılan tüm eserlerde olduğu gibi besmele bulunmaktadır. Daha
sonra Nâilî Salih Efendi herhangi bir mukaddime yahut takdime lüzum
görmeksizin doğrudan doğruya kaynak metnin her bir beytini beĢ Türkçe beyit
ile Ģerh etmiĢtir. Pend-nâme’nin vezni remel bahrinden Fāʻilātün Fāʻilātün
Fāʻilün’dür. ġârih de Ģerhini aynı vezin üzerine bina etmiĢtir. Bütün eser
boyunca yalnız bu vezin kullanılır. Nazım Ģekline baktığımızda da Ģârihin Pendi
Attâr’a bağlı kalarak mesnevi nazım Ģeklini kullandığını görüyoruz.
120 Fatih ODUNKIRAN
Bismi’l-lahi’r-Raḥmāni’r-Raḥīm
Fāʻilātün Fāʻilātün Fāʻilün
1- Ḥamd-ı bī-ḥad ān Ḫudā-yı pāk-rā
Ān ki īmān dād müştī ḫāk-rā
1- Evvel āhir ālemiñ hamdı tamām
Zātına mahsūstur Hakk’ıñ müdām
2- Öyle kudret sāhibidir ol Hudā
Bir avuç toprağa īmān verdi tā
3- Çün irāde etti halk-ı āleme
Verdi sūret sūretinden Ādem’e
4- Ṭīndan halk etti cism-i Ādem’i
Eyledi rūşen anıñla ālemi
5- Oldu çün feyz-i ezel sūret-pezīr
Nūr-ı īmān Ādem’i kıldı münīr
2- Ānki der-Ādem demīd ū rūḥ-rā
Dād ez-ṭūfān necāt ū Nūḥ-rā
6- Ādem’e bī-keyf ü kem bi’z-zāt o zāt
Nefh-i rūh etti verip feyz-i hayāt
7- Çün taʻalluk etti ol rūh Ādem’e
Ayn-ı insān oldu cism-i āleme
Nâilî Salih Efendi ve Kenz-i Nasâyih Ġsimli Manzum Pend-i Attâr ġerhi 121
8- Buldu ol rūh ile çün feyz-i hayāt
Zāhir oldu anda esmā vü sıfāt
9- Kudretinden halka gösterdi eser
Ālemi su kaplamışken ser-te-ser
10- Nūh’a ihsān etti tūfāndan halās
Dahi kurtuldu anıñla kavm-i hās
3- Ānki fermān kerd ḳahreş bād-rā
Tā sezāyī dād ḳavm-i ‘Ād-rā
11- Ol ki nusret-bahşıdır her ābidiñ
Hālik ü Kahhārı kavm-i ānidiñ
12- Rūzigāra kahrı emretti hemān
Kavm-i Ād’ıñ lāyıkın verdi yamān
13- Kavm-i Ād etmişti kizbe inhimāk
Rīh-i sarsar anları etti helāk
14- Tā sekiz günle yedi gece tamām
Anlara lā-yenkatıʻ esti müdām
15- Gılzet-i ecsāma mağrūr oldular
En nihāye bāda makhūr oldular
122 Fatih ODUNKIRAN
Eser Allah’a hamd ile baĢlamaktadır. Ġkinci mısrada ise Hz. Âdem’in
yaratılıĢına dair bir telmih vardır. Böylece eser ilk peygamberden bahsederek
baĢlatılmıĢtır. Akabinde gelen beyitlerde Hz. Âdem’e ruh üflenmesine, Hz.
Nuh’un kıssasına ve Ad kavminin helak oluĢuna dair mısralar sıralanmaktadır.
ġârih bu beyitleri ele alırken, ilk önce Farsça beytin tercümesini yapmak yerine
Farsça beyitteki anlamı beĢ beytin içine yayarak anlatmayı tercih etmiĢtir.
Eserin geri kalan beyitlerinde de bu tarz bir Ģerh usulünün takip edildiği
görülmektedir. Kendisi aynı zamanda Farsça hocası olan Nâilî Salih Efendi,
Farsça’ya olan vukufiyetini açıkça göstermektedir. Bu beyitlerde de görüldüğü
üzere yalnız basit bir tercüme değil aynı zamanda beytin arka planı da ortaya
konmaktadır.
Eserin çeĢitli sayfalarında -der-kenar olarak- Ģerh edilen Farsça beytin
anlamına uygun birtakım ayet, hadis ve Farsça kelam-ı kibar bulunmaktadır.
ġârih, açıklamalarını ve görüĢlerini Kur’ân’a, hadis-i Ģeriflere ve kelam-ı kibara
isnat ettirerek ispatlamak istemiĢtir. Böylece nasihatlerin okuyucu üzerindeki
tesiri de artacaktır.
Eserin dili devrinin özelliklerini yansıtmaktadır. 19. asrın sonlarında
yazılmıĢ bir eser olan Kenz-i Nasâyih yer yer ağdalı bir lisan ile yazılmıĢ olsa
da eserde çoğunlukla anlaĢılır bir Türkçe hâkimdir. Eserin sade bir dille
yazılmıĢ olması gayet tabiidir. Çünkü bu tarz eserlerde asıl amaç nasihat
vermektir. Edebi sanatlar yahut birtakım girift hayaller ikinci plandadır. ġârihin
en dikkat çeken hususiyeti, Farsça beyitleri Ģerh ederken Ģiir dilini oldukça selis
ve akıcı kullanmasıdır. Hatta yer yer ifade açısından Feriddüddin Attâr’a bile
yaklaĢtığı söylenebilir. AĢağıdaki beyitler, Nâilî Salih Efendi’nin eserinde ne
kadar akıcı bir Türkçe kullandığını göstermektedir.
(S. 35)
106-Ey birāder ger ḫıred dārī tamām
Nerm ü şīrīn gūy bā-merdüm kelām
526-Ey birāder etme ālemde keder
Akl-ı kâfî var ise sende eğer
527-Tatlı söyle rıfkla dā’im kelām
Olasıñ ālemde makbūl-ı enām
Nâilî Salih Efendi ve Kenz-i Nasâyih Ġsimli Manzum Pend-i Attâr ġerhi 123
528-İʻtidāle kıl riʻāyet dā’imā
Eyleme haddi tecāvüzle hatā
529-Şöyle kim Lokmān vasiyet eyledi
Oğluna taʻlīm-i hikmet eyledi
530-Acı olma halk ağzından atar
Tatlı olma pek de kim ālem yutar
Eserin sonunda Nâilî Salih Efendi tarafından “Tārīh-i Tamām Şoden-i Īn
Manzūme” baĢlığı altında yazılmıĢ olan manzum bir tarih bulunmaktadır. Bu
manzume eserin 277-278 numaralı sayfaları arasındadır.
Tārīh-i Tamām Şoden-i Īn Manzūme
Fāʻilātün Fāʻilātün Fāʻilün
1- Bin iki yüz doksan iki sāliniñ
Şehr-i gufrānı olan māh-ı sıyām
2- Meymenet-bahş oldu bu manzūmeye
Oldu anda avn-ı Bārī’yle tamām
3- Şeyh Attār-ı Ferīdüddīn’den
Ettim istimdād ber vefk-i merām
4- Pendiniñ her beytini beş beyt ile
Eyledim Türkīce şerhe ihtimām
124 Fatih ODUNKIRAN
5- Hazret-i Mevlā ināyet eyledi
Oldu beş ayda pezīrā-yı hitām
6- Gerçi üç beş şerhi vardır bā-husūs
Şerh-i İsmaʻīl Hakkī-i be-nām
7- Her birinde başka başka hāl var
Tabʻa ufaktır velī mevzūn kelām
8- Anlar olmuş dür-nisār-ı maʻrifet
Āciz-āne ben de verdim hoş nizām
9- Maksadım arz-ı hüner etmek değil
Bir eserle etmedir ibkā-yı nām
10- Hak Taʻālā’dan niyāzım Nā’ilī
Feyz-i rahmettir ilā yevmi’l-kıyām
11- Hakk’a şükrettim dedim tārīhini
Şerh-i nev Kenz-i Nasāyih oldu tām 1292
Nâilî Salih Efendi bu manzumeyi remel bahrinden Fāʻilātün Fāʻilātün
Fāʻilün vezniyle kıt’a-i kebire nazım Ģekliyle yazmıĢtır. Bu tarih manzumesi
sayesinde eserin 1292 yılının mâh-ı sıyâmında yani Ramazan ayında bitirildiği
anlaĢılmaktadır. Bu miladî olarak 1875 yılının Ekim ayına denk gelmektedir.
Bin iki yüz doksan iki sāliniñ
Şehr-i gufrānı olan māh-ı sıyām
Nâilî Salih Efendi ve Kenz-i Nasâyih Ġsimli Manzum Pend-i Attâr ġerhi 125
Nâilî Salih Efendi’nin eserini beĢ ay gibi kısa bir sürede bitirdiğini ise
Ģu mısra haber vermektedir. Böylece eserinin telifine mayıs ayının sonlarında
baĢladığını tahmin etmek mümkündür.
Oldu beş ayda pezīrā-yı hitām
Nâilî Salih Efendi, edebiyatımızdaki Pend-nâme Ģârihleri arasından
yalnızca Ġsmail Hakkı Bursevî’yi ismen zikretmekte diğerlerinin ise sadece
sayısı hakkında kesin olmayan bir bilgi vermektedir. Muhtemelen Ġsmail Hakkı
Bursevî’nin diğer Pend-nâme Ģârihlerine nazaran daha meĢhur bir Ģârih
olmasının da ismen zikredilmesinde payı vardır.
Gerçi üç beş şerhi vardır bā-husūs
Şerh-i İsmaʻīl Hakkī-i be-nām
Nâilî Salih Efendi bu Ģerhleri överek kendi eserini tevazu ile daha basit
bir seviyede görür. Elbette ki böyle bir yaklaĢım, Ģârihin meĢrebine ve o
dönemin ahlak anlayıĢına uygun bir tavırdır.
Anlar olmuş dür-nisār-ı maʻrifet
Āciz-āne ben de verdim hoş nizām
Akabinde eseri niçin yazdığını ifade eden bir beyit gelmektedir. Bu beyit
mesnevilerdeki sebeb-i telif gibi eserin niçin yazılmıĢ olduğunu açıklamaktadır.
Bu beyte göre Ģârihin amacı isminin daha sonraki yıllarda da hatırlanması, baki
kalmasıdır ki bu her sanatkârın en temel arzusudur.
Maksadım arz-ı hüner etmek değil
Bir eserle etmedir ibkā-yı nām
Nâilî Salih Efendi son iki beytinde Allah’a dua ve Ģükür ettikten sonra
1292 tarihini veren tarih mısrasını vererek bu manzumeyi bitirir.
126 Fatih ODUNKIRAN
Hak Taʻālā’dan niyāzım Nā’ilī
Feyz-i rahmettir ilā yevmi’l-kıyām
Hakk’a şükrettim dedim tārīhini
Şerh-i nev Kenz-i Nasāyih oldu tām 1292
Esere tarih düĢüren baĢka Ģâirler ve Ģahıslar da vardır. Bu tarihler
sayesinde birtakım malumatlar elde edebiliyoruz. Eserin 278 numaralı
sayfasında Bulak Matbaası’nın Türkçe eserler bölümünde musahhih olan
Mehmet Necip Efendi’nin tarihi mevcuttur.
Matbaʻa-i Türkī Musahhihi Mehmet Necīb Efendi’niñ İşbu Şerhiñ
Te’līfine Söyledikleri Tārīh
1- Gördükte bu nazm-ı hoş-edāyı
Tārīhini söyledim Necībā
2- Bu şerh ile Nā’ilī cihāna
Bir Kenz-i Nasāyih açtı hakkā 1292
278–279 numaralı sayfalar arasında mensur olarak yazılmıĢ bir ibare
bulunmaktadır. Bu mensur ibareye göre eserin basılmasını isteyen Mansur
PaĢa’dır. ġârihle aralarında mevcut olan münasebet dolayısıyla “sahīfe-i ālemde
bir ber-güzār kalmak niyet-i hayriyyesiyle tabʻ u neşrine hüsn-i rağbet
buyurmalarıyla” yani bir nevi hediye kabîlinden eserin basılmasını istemiĢtir.
Daha sonra Ġsmail PaĢa’nın yönetimindeki Bulak Matbaası’nda, Hüseyin Hüsnü
Efendi’nin gözetiminde, Mehmet Hüsnü Efendi’nin vekâletinde, Ebû’l-ayneyn
Ahmet Efendi’nin tetkikleriyle ve Antakyalı Mehmet Necip Efendi’nin tashihi
yani düzeltmeleriyle 1294 senesinin Muharreminin ortalarında basılmıĢtır ki bu
milâdî olarak 1877 yılının Ocak ayına denk gelmektedir. Buradan Ģu husus
anlaĢılmaktadır:
Eser 1292 yılında telif edilmiĢtir. Ancak matbaada basıldığı tarih
1294’tür. Eser, yazıldıktan iki sene sonra tabedilmiĢtir.
Nâilî Salih Efendi ve Kenz-i Nasâyih Ġsimli Manzum Pend-i Attâr ġerhi 127
Bu 278–279 numaralı sayfalar arasındaki mensur ibareyi yazan kiĢinin
kim olduğuna dair bir kayıt bulunmamaktadır. Ancak bu açıklamanın, Bulak
Matbaası’nın Türkçe eserler bölümü musahhihi Mehmet Necip Efendi
tarafından yazıldığı Ģu ibareden anlaĢılmaktadır:
“Antakyalı Müftü-zāde Mehmet Necīb (…) tashīh-i āciz-ānesiyle”
O devrin anlayıĢına göre hiç kimse bir baĢkası için tashīh-i āciz-ānesiyle
Ģeklinde bir ibareyi kullanmayacağı için bu yazıyı Mehmet Necip Efendi’nin
yazdığı kanaati hâsıl olmuĢtur.
“Ulemā-i fazīlet-(…) ve şuʻarā-yı be-nāmdan Sālih Nā’ilī Efendi’niñ
āsār-ı ber-güzīdelerinden olan işbu Kenz-i Nasāyih nām şerhleri Dāmād-ı Hidiv
Ekremī devletlü Mansūr Pāşā hazretleriniñ manzūr-ı maʻārif-pesendleri olup
husūsen şārih-i merhūmuñ dā’ire-i mekārim-i fāhirelerine tereddüd ve
intisābları olduğu cihetle sahīfe-i ālemde bir ber-güzār kalmak niyet-i
hayriyyesiyle tabʻ u neşrine hüsn-i rağbet buyurmalarıyla fermān-fermā-yı
hıtta-i Kāhire Hidiv-i maʻārif ünvān velīyyü’n-niʻam-ı bī-imtinān İsmāʻīl Pāşā
Yesser Allāhu Māyeşā efendimiz hazretleriniñ eyyām-ı hüner-i bāhirelerinde
meşhūr-ı āfāk olan Bulak Matbaʻası’nda izzetli Hüseyin Hüsnü Beyefendi’niñ
nezāret-i mehāret-i gāyet rifʻatli Mehmet Hüsnü Efendi’niñ vekālet ve hüsn-i
dikkatleri ve Ebū’l-ʻayneyn Ahmet Efendi’niñ mülāhaza-i müdekkikāne ve
Antakyalı Müftü-zāde Mehmet Necīb (…)tashīh-i āciz-ānesiyle bin iki yüz
doksan dört sene-i hicriyyesi muharremü’l-harāmıñ evāsıtında tabʻ u temsīl
olunmuştur.”
Esere tarih düĢürenlerden birisi de Mustafa Mestî Efendi’dir. Aruzun
remel bahrinden Fāʻilātün Fāʻilātün Fāʻilātün Fāʻilün vezni ile gazel nazım Ģekli
kullanılarak düĢürülen bu tarih, eserin telifine değil tabʻına yani basım tarihine
düĢürülmüĢtür. 11 beyitten oluĢan tarih, Nâilî Salih Efendi’nin övgüsünü ihtiva
eden beyitlerle baĢlamaktadır.
Ehl-i irfān u hünerden Nā’ilī bir yādigār
Kıldı bu āsār-ı kilkin saʻy edip leyl ü nehār
Sālih olduğun eder isbāt anıñ bu himmeti
Oldu zīrā nazm-ı şerh-i pend ile gevher-nisār22

22 Bu mısra metinde “Oldu zīrā nazm-ı şerh-i pend ile gevherî-nisār” olarak geçmektedir. Ancak hem vezin
hem de mana göz önüne alındığında “gevher-nisār” şeklinde okumak daha isabetli olacaktır.
128 Fatih ODUNKIRAN
Başka bir te’sīr ü lezzet buldu bu şerh ile pend
Şeyh Attār eylesin cennette şimdi iftihār
Bu manzumenin bazı beyitlerinde adeta bir pend-nâmeyi çağrıĢtıran ve
nasihat veren ifadelerle karĢılaĢıyoruz.
Hāb-ı gafletten seni īkāz eyler bu kitāb
Kıl tilāvet rūz u şeb zihniñde pend etsin karār
Muʻteberdir nezd-i Mevlā’da gürūh-ı evliyā
Anlarıñ güftārına vācibdir etmek iʻtibār
Cümle maʻnāyı sana bu şerh-i nev kıldı beyān
Anlayıp bu gün güzelce olma yarın şerm-sār
Mehmet Necip Efendi’nin 278 numaralı sayfada zikrettiği Mansur
PaĢa’nın ismi bu manzumede de görülmektedir. Mustafa Mestî de Mehmet
Necip gibi eserin, Mansur PaĢa’nın himmetiyle tabedildiğini belirtiyor.
Hazret-i Mansūr Pāşā-yı şeref-pīrā her ān
Sağ olup āsār-ı hayrın göre ālem sad-hezār
Son beyitte ise Kenz-i Nasâyih’in basımına düĢürdüğü tarihi vermektedir
(1294).
Basılıp Kenz-i Nasāyih oldu her nush āşikār (1294)
AĢağıda Mustafa Mestî Efendi’nin yazdığı manzumenin metni verilmiĢtir.
Nâilî Salih Efendi ve Kenz-i Nasâyih Ġsimli Manzum Pend-i Attâr ġerhi 129
“Nükte-perdāzān-ı asriyye ve sühan-sāzān-ı Mısriyyeniñ şāʻir-i hünermendi
Mustafa Mestī Efendi’niñ işbu manzūmeniñ tabʻ u temsīline dā’ir inşād
buyurdukları tārīh-i vālālarıdır.”
Fāʻilātün Fāʻilātün Fāʻilātün Fāʻilün
1- Ehl-i irfān u hünerden Nā’ilī bir yādigār
Kıldı bu āsār-ı kilkin saʻy edip leyl ü nehār
2- Sālih olduğun eder isbāt anıñ bu himmeti
Oldu zīrā nazm-ı şerh-i pend ile gevher-nisār
3- Başka bir te’sīr ü lezzet buldu bu şerh ile pend
Şeyh Attār eylesin cennette şimdi iftihār
4- Eyledi ol Şeyh-i Kâmil nush u pendi bī-riyā
Rūhuna her-gāh ede rahmet Cenāb-ı Kirdgār
5- Dü cihānda dā’imā ārām u rāhat-yāb olur
Böyle zātıñ gevher-i pendin edenler gūşvār
6- Hāb-ı gafletten seni īkāz eyler bu kitāb
Kıl tilāvet rūz u şeb zihniñde pend etsin karār
7- Muʻteberdir nezd-i Mevlā’da gürūh-ı evliyā
Anlarıñ güftārına vācibdir etmek iʻtibār
8- Cümle maʻnāyı sana bu şerh-i nev kıldı beyān
Anlayıp bu gün güzelce olma yarın şerm-sār
130 Fatih ODUNKIRAN
9- Hazret-i Mansūr Pāşā-yı şeref-pīrā her ān
Sağ olup āsār-ı hayrın göre ālem sad-hezār
10- Himmetiyle tabʻ olundu işte bu şerh-i nefīs
Ömr ü iclālin füzūn etsin anıñ Perverdigār
11- Geldi bir mısraʻla Mestī tabʻına tārīh-i tām
Basılıp Kenz-i Nasāyih oldu her nush āşikār 1294
Kenz-i Nasâyih’in basımına düĢürülen ikinci tarih ise Abdülkerim Faik
Efendi tarafından kıt’a-i kebire nazım Ģekliyle remel bahrinden Fāʻilātün
Fāʻilātün Fāʻilātün Fāʻilün vezniyle düĢürülmüĢtür. AĢağıda Abdülkerim Faik
Efendi’nin manzumesi verilmiĢtir.
Abdulkerīm Fā’ik Efendi’niñ Tārīhleri
Fāʻilātün Fāʻilātün Fāʻilātün Fāʻilün
1- Bārekallāh Nā’ilī Sālih Efendi nazmla
Şerh edip pendi bıraktı dehrde bir hoş eser
2- Dilerim bu cevher ü dürr-i maʻārif kenzine
İʻtibār vere hemān lutf-ile (……. ) kadr
3- Müjdeler āfāka Fā’ik şimdi bu tārīhte
Kıldı bu Kenz-i Nasāyih basılıp neşr-i güher 1294
Eserin 280 numaralı sayfasının sonunda, Musahhih-i Mūmā İleyh baĢlığı
altında Bulak Matbaası musahhihi Mehmet Necip Efendi’nin tarihi
bulunmaktadır. Aslında 278 numaralı sayfada yine aynı Ģahsa ait bir tarih
bulunmaktadır. Ancak 278 numaralı sayfadaki tarih eserin te’lifine yani
Nâilî Salih Efendi ve Kenz-i Nasâyih Ġsimli Manzum Pend-i Attâr ġerhi 131
yazımına düĢürülmüĢtü. Ancak, bu son tarih ise eserin tabına yani basımına
düĢürülmüĢtür.
Tarih, kıt’a-i kebire nazım Ģekliyle yazılmıĢtır. Manzumenin ikinci
beytinde Nâilî Salih Efendi’nin vefatı ile alakalı bir bilgi vardır. Bu ifadeye göre
Kenz-i Nasâyih Bulak Matbaası’nda basılmakta iken Nâilî Salih Efendi vefat
etmiĢtir. ġâir, Kenz-i Nasâyih’in matbu halini görememiĢtir. Belki de eserin
tabına düĢürülen üç tarihin yanında Nâilî Salih Efendi’nin tarihinin mevcut
olmamasının sebebi de budur. Çünkü elimizde Nâilî Salih Efendi’nin sadece
eserin te’lifine düĢürdüğü tarih bulunmaktadır.
Musahhih-i Mūmā İleyhiñ Tārīhleri
Fāʻilātün Fāʻilātün Fāʻilātün Fāʻilün
1- Nā’ilī Sālih Efendi salāh-ı endīşe kim
Pendi nazmen şerh ü īzāh etti mānend-i güher
2- Dest-gāh-ı tabʻa kondukta bu manzūme hemān
Kendi kıldı kār-gāh-ı dehrden hayfā güzer
3- Şerhi gezsin dehrde rağbet bulup elden ele
Rūhu da dārü’l-karār-ı cenneti etsin makarr
4- Söyledim tārīh-i temsīlin Necībā ben dahi
Tabʻ ile Kenz-i Nasāyih kevnde kaldı eser
Sonuç:
AraĢtırmalarımız neticesinde, Kenz-i Nasâyih üzerine daha önce bir
çalıĢma yapıldığına dair herhangi bir kayda rastlamadık. Bu yüzden Kenz-i
Nasâyih ilim âlemince meçhul bir eserdir. Bu makalede, klâsik tarzda yazılmıĢ
bir Ģerh örneği olan Nâilî Salih Efendi’nin Kenz-i Nasâyih isimli eserini ve
eserin Bulak Matbaası’ndaki baskısında mevcut olan takriz, tarih ve
açıklamaları incelemeye gayret ettik. ġerh edebiyatında manzum tarzda yazılmıĢ
Pend-i Attâr Ģerhlerinin fazla olmaması Kenz-i Nasâyih’e hususi bir kıymet
kazandırmaktadır. Ayrıca Kenz-i Nasâyih üzerine yapılacak metin neĢri ve
incelemeleriyle Klâsik Edebiyat’ın önemli bir penceresi olan şerhleri anlamada
132 Fatih ODUNKIRAN
bir adım daha atmıĢ olacağız. Bu eserlerin yeni yöntemlerle tetkikleri ise
önümüze yeni ufuklar ve çalıĢma alanları açacaktır.
KAYNAKÇA
AHTERÎ, Mustafa Çelebi, Ahterî-i Kebîr, Ġstanbul 1310.
BĠLGĠN, Azmi, Terceme-i Pendnâme-i Attâr, Enderun Kitabevi, Ġstanbul 1998.
BURSALI, Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, C. II, Matbaa-i Âmire, Ġstanbul
1333.
ÇĠFTÇĠ, Ömer, Hâtimetü’l-eş’âr (Fatîn Tezkiresi), Ġnönü Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Malatya 1996.
ĠNAL, Ġbnülemin Mahmut Kemal, Son Asır Türk Şâirleri, C. II, Dergâh
Yayınları, Ġstanbul 1988.
ĠPEKTEN, Haluk, Nâ’ilî-i Kadîm Divanı Edisyon Kritik, MEB Yayınları,
Ġstanbul 1970.
ĠPEKTEN, Haluk, Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, Dergâh
Yayınları, Ġstanbul 2005.
KARATAġ, Turan, Takriz Edebiyatı, Hece Yayınları, Ankara 2002.
KILIÇ, Atabey, “Geleneksel ġerh ve Modern Metin Ġncelemelerine EleĢtirel Bir
BakıĢ:
Metotlar, ÇalıĢmalar, Beklentiler” , Turkish Studies, Volume 4/6 Fall 2009.
TUMAN, Mehmet Nâil, Tuhfe-i Nâ’ilî, C. II (Haz. Cemal Kurnaz-Mustafa
Tatcı), Bizim Büro Yayınları, Ankara 2001.
MEHMET, Süreyya, Sicill-i Osmanî, C. IV (Haz. Orhan Hülagü, Mustafa
Ekincikli, Hamdi SavaĢ), Sebil Yayınevi, Ġstanbul 1998.
MUALLĠM Nâcî, Lügat-ı Nâcî, Ġstanbul 2006.
SARAÇ, M.A. Yekta, “ġerhler”, Türk Edebiyatı Tarihi, Ġstanbul 2007, C. II.
ġAHĠNOĞLU, M. Nazif, “Attâr, Ferîdüddîn”, D.İ.A., Ġstanbul 1991, C. IV.
ġEMSEDDĠN, Sami, Kâmûs-ı Türkî, Ġstanbul 1989.
TANPINAR, A. Hamdi, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Çağlayan Kitabevi,
Ġstanbul 2003.
VAUX, Carra de, “ġerh”, İ.A., M.E.B. Ġstanbul 1978, C. XI.

Konular