FARSÇA DEYİM VE ATASÖZLERİNDE ÂB-I HAYÂT VE TÜRK EDEBİYATINA YANSIMALARI

A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 37 Erzurum 2008 -187-
Fountain Youth In Persian Saying And Proverbs And Its Reflections On
Turkish Literature
ÖZ
Bu makalede âb-ı hayât’ın deyim ve atasözlerdeki yansıması ele
alınacaktır. Ayrıca bu kavramla ilgisi bulunan İskender, Hızır ve diğer eş
anlamlısı ıstılahlara işaret edilecektir.
İlave olarak bu kavramların içinde yer aldığı ünlü şairlerin
dizelerinden örnekler verilerek halk kültürü ve mitolojideki tarihi
kökenlerine işaret edildikten sonra ilgili Farsça deyim ve atasözleri
sıralanacaktır.
Anahtar Sözcükler: Âb-ı Hayât, İskender, Hızır, Atasözü
ABSTRACT
In this study, the reflection of the term “fountain youth” in sayings
and proverbs will be considered. In addition, the terms of “Alexander”,
“Hızır” and other words related to this concept will be pointed.
Furthermore, samples from the famous poets’ lines, where these
concepts are taking place, will be presented; their historical roots will be
focused in folk culture and mite; and related Persian sayings and proverbs
will be given.
Keywords: Fountain Youth, Alexander, Hızır, proverb
b-ı Hayât: Doğu kültüründe ve özellikle Fars ve Türk edebiyatında
bir hayli işlenen konulardan biri, şüphesiz “Âb-ı hâyât”, hayât suyu,
diğer bir adıyla “bengi su” kavramıdır. Efsanelerle karışık olsa da insan tabiatına
pek hoş gelen bu mevzu çerçevesinde birçok şiir söylenmiş ve halk kültüründe de
bir takım deyim ve atasözlerine konu olmuştur. Bu konudaki deyim ve
atasözlerine geçmeden “âb-ı hayât”ın kavramsal anlamına ve tarihî, kültürel arka
planına bakmak gerekir.
Â
1. Kavram Olarak Âb-ı hayât:
“Âb-ı hayât” birincisi Farsça (âb), ikincisi Arapça (hayât) orijinli iki
sözcükten meydana gelen Farsça bir izafet terkibi (isim tamlaması)’dir. Kısaca
“ebedî yaşam”dan kinaye olan âb-ı hayât, “hayât suyu” kaynağı/çeşmesi
karanlıklar (zulumât) ülkesinde olduğu varsayılan ve içen insana ölümsüz bir

* Atatürk Üni. Fen-Edebiyat Fakültesi, Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Öğretim Üyesi.
TAED 37, 2008, 187-208
-188- A. EMİRÇUPANİ:Farsça Deyim ve Atasözlerinde Âb-ı Hayât ve Türk Edebiyatına Yansımaları
hayât verdiğine inanılan efsanevi suyun adıdır. “Âb” Farsça’da “su, deniz,
gözyaşı, nehir, yüzsuyu, şeref ve tarz”, hayât ise Arapça’da “yaşam, dirlik,
geçim” demektir. Burada terkip halindeki anlamı “içen insanı ölümsüzleştiren
su” demektir. İlyas ve Hızır peygamberlerin ondan içtiklerine ve bu sebeple
ölümsüzleştiklerine inanılan “âb-ı hayat” terkibi, Fars şiirinde “aşk, muhabbet,
sevgilinin ağzı, dudağı, sevgilinin sözü” ve benzeri anlamlarda kullanılmıştır.1
Bu efsanevi su, Fars kültürü ve şiirinde başka terkiplerle de ifade
edilmiştir. Örneğin, ünlü şairler Hâfız-i Şîrâzî ve Sa‘dî-i Şîrâzî başta olmak
üzere, muhtelif şairler “âb-ı hayât” ve eş anlamlı terkipleri şiirlerinde şöyle
işlemişlerdir:
âb-ı hayât (hayat suyu; ölümsüzlük; ebedi yaşam):
ونѧѧѧѧѧѧѧѧѧدرآن ظلمѧѧѧѧѧѧѧѧѧتِ شѧѧѧѧѧѧѧѧѧب آبِ حيѧѧѧѧѧѧѧѧѧاتمدادنѧѧѧѧѧѧѧѧѧد

دوش وقѧѧѧѧѧѧѧѧتِ سѧѧѧѧѧѧѧѧحر از غصѧѧѧѧѧѧѧѧهنجѧѧѧѧѧѧѧѧاتمدادنѧѧѧѧѧѧѧѧد

Dün gece seher vakti beni gamdan kurtardılar. O gece karanlığında
bana âb-ı hayat sundular. (Hâfız-i Şîrâzî)2
âb-ı bekâ (ebedilik suyu; hayat suyu):
ای خضѧѧѧѧѧѧѧر کѧѧѧѧѧѧѧه ھمѧѧѧѧѧѧѧدم شѧѧѧѧѧѧѧده ای آب ِ◌ بقѧѧѧѧѧѧѧا را

زنھѧѧѧѧار بѧѧѧѧهيѧѧѧѧادآر لѧѧѧѧب ِ◌ تشـــــنة مѧѧѧѧا را

Ey ebedilik suyu başında bulunan Hızır! Ne olur, bizim de susuz
dudağımızı hatırla. (Ehli-yi Şîrâzî)3
âb-ı çeşme-i heyvân (hayat suyu çeşmesi):
ِز کѧѧѧѧѧѧѧار بسѧѧѧѧѧѧѧتهمينѧѧѧѧѧѧѧديش و دل شکسѧѧѧѧѧѧѧتهمѧѧѧѧѧѧѧدار

کѧѧهآب ِ◌ چشــمة حيѧѧوان درون ِ◌ تѧѧاريکی اسѧѧت

Düğümlenmiş işi düşünüp içini karartma. Çünkü hayat suyu çeşmesi
karanlık içindedir. (Sa‘dî)4
دانѧѧѧѧی کѧѧѧѧه سѧѧѧѧکندر بѧѧѧѧه چѧѧѧѧهمحنѧѧѧѧت طلبيѧѧѧѧده اسѧѧѧѧت؟

ای خضѧѧѧѧر حاللѧѧѧѧت نکѧѧѧѧنم چشــــمة حيѧѧѧѧوان


1 Bk. Rehîm-i ‘Afîfî, Ferhengnâme-i Şi‘rî, Surûş, Tahran 1376 hş., I, 12; Ahmet Yaşar Ocak, “Âb-ı
Hayât”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1988, I, 1; Dâ’iretu’l-ma‘ârif-i
Bozorg-i İslâmî, (edt: Kâzım Mûsevî-yi Bojnordî) Tahran 1369 hş. I, s. 36. 2
Hâfız-i Şîrâzî, Dîvân-i Hâce Hâfız-i Şîrâzî (nşr. Seyyid Ebu’l Kâsım İncû-yi Şîrâzî), Tahran 1367
hş., s. 78. 3
Sîrûs-i Şemîsâ, Ferheng-i Telmîhât, Tahran 1375 hş., s. 61. 4
Sa‘dî-yi Şîrâzî, Kulliyât-i Sa‘dî, (nşr. Muhammed Alî-yi Furuğî) Tahran 1378 hş., s. 51; Hasan-i
Enverî, Ferheng-i Emsâl-i Suhen, Tahran 1358 hş, I, 2.
TAED 37, 2008, 187-208
A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 37 Erzurum 2008 -189-
Ey Hızır! Hayat suyunu sana helal etmem; İskender’in onu hangi
zorluklarla aradığını biliyor musun? (Sa‘dî)5
âb-ı heyvân (hayat/ yaşam suyu; ölümsüzlük):
نھѧѧѧѧѧان ز چشѧѧѧѧѧمِ سѧѧѧѧѧکندر چѧѧѧѧѧو آبِ حيѧѧѧѧѧوان بѧѧѧѧѧاش

گѧѧѧѧѧرت ھواسѧѧѧѧѧت کѧѧѧѧѧهبѧѧѧѧѧا خضѧѧѧѧѧر ھمنشѧѧѧѧѧين باشѧѧѧѧѧی

Hızır’la oturup kalkma hevesindeysen; İskender’in gözünden hayat suyu
gibi gizlen. (Hâfız-i Şîrâzî)6
âb-ı Hızr (Hızır suyu; ebedî yaşam; peygambere özgü ledünnî ilim):
ز آدمѧѧѧѧѧѧѧی ايѧѧѧѧѧѧѧن سѧѧѧѧѧѧѧحر و معجѧѧѧѧѧѧѧز کѧѧѧѧѧѧѧس نديѧѧѧѧѧѧѧد

ز آتѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧش ِ◌ موسѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧی بѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧر آرمآب ِ◌ خضѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧر

Musa’nın ateşinden hayat suyunu çıkarırım. İnsanoğlundan kimse böyle
bir büyü ve mucize görmedi. (Hâkânî)7
Şair burada kendi yeteneğini Hz. Musa’nın Tûr dağında gördüğü ateş,
kendi şiirini de hayât suyu (âb-ı Hızr) şeklinde anmıştır.
آب ِ◌ خضѧѧѧѧѧѧر نصѧѧѧѧѧѧѧيب ِ◌ سѧѧѧѧѧѧکندر نمѧѧѧѧѧѧѧی شѧѧѧѧѧѧѧود

پѧѧѧѧѧѧѧѧѧا ينѧѧѧѧѧѧѧѧѧدگی بѧѧѧѧѧѧѧѧѧه زور ميسѧѧѧѧѧѧѧѧѧر نمѧѧѧѧѧѧѧѧѧی شѧѧѧѧѧѧѧѧѧود

Ebedilik zorla elde edilmez. Hayat suyu İskender’e nasip olmuyor!
(Sâ’ib-i Tebrizî)8
âb-ı zindegî (yaşam suyu; şarap ve ırmak kıyısı):
معنѧѧѧѧѧѧی ِ◌ آب ِ◌ زنѧѧѧѧѧѧدگی و روضـــــــة ارم جѧѧز طѧѧرف ِ◌ جويبѧѧار و مѧѧی ِ◌ خوشѧѧگوار چيسѧѧت؟
Hayat suyuyla İrem Bağı’nın manası, ırmak kıyısıyla lezzetli şaraptan
başka nedir? (Hâfız-i Şîrâzî)9
Şaire göre cennet, mesire yeri olan ırmak kıyısı ve hayat suyu da lezzetli
şaraptır.
âb-ı zindeganî (yaşam/ hayat suyu)
ز آبِ زنѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧدگانی خضѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧر و اليѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧاس

سѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧکندر رفѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧت لѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧيکن جسѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧت بھѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧره

Her ne kadar hayat suyunu İskender aradıysa da ondan Hızır ve İlyas
faydalandı. (Senâ’î)10

5 Sa‘dî-i Şirâzî, s.430. 6
Hâfız-i Şîrâzî, s. 43. 7 Şemîsâ, s. 61. 8
Sâ’ib-i Tebrizî, Divân-i Sâ’ib-i Tebrizî, Tahran 1378 hş., II, 923. 9
Hâfız-i Şîrâzî, s. 25.
TAED 37, 2008, 187-208
-190- A. EMİRÇUPANİ:Farsça Deyim ve Atasözlerinde Âb-ı Hayât ve Türk Edebiyatına Yansımaları
Beyitlerle örneklendirilenlerin dışında “âb-ı hayât”ın Fars kültüründe
“âb-ı câvîdânî,” “âb-ı İskender” ve “âb-ı cevân,” şeklinde müteradifleri de
mevcuttur.11 (Kavramla ilgili farklı anlamlar ve örnekler için bu makalenin
deyimler ve atasözleri kısmına bakınız).
İlgili kavram Türk edebiyatı ve kültüründe “bengisu, hayât kaynağı,
çeşme-i can, hayât çeşmesi”12 gibi terkiplerle ifade edilmesine rağmen şiirlerde
daha çok âb-ı hayât, âb-ı heyvân… şeklinde geçmektedir. Örneğin ünlü şair Nef‘î
bir beyitte “âb-ı hayât”a şöyle yer vermiştir:
Haşredek âb-ı hayat-ı sühan-ı Bâki’dür
Andırup zinde kılan nâm-ı Süleyman Hanı
13
Aynı şekil de Nedîm’de “âb-ı hayât”ı şiirine şu şekilde yansıtmıştır:
Sandım olmış ceste bir fevvâre-i âb-ı hayât
Böyle gösterdi bana ol kadd-i müstesnâ seni14
Şair Muhibbî de eş anlamlısı “âb-ı hayvân” ı şiirde şu şekilde
kullanmıştır:
Tâc u taht-ı saltanat berbâd olur çün âkıbet
Kendüni âlem serîrinde Süleyman oldı dut
Kaldurürsün çün ayağı bezm-i dünyadan gönül
İçdügin câm-i şerâbı âb-ı hayvan oldu dut 15
Aynı terkip Tâhir ül Mevlevî (Olgun)’ de şöyle geçer:
Zik-i hayr ile anılmak dimedir
Var ise feyz-i bekaa insâne
Anı tahsile çalış ömründe
Âb-ı hayvânı bırak hayvâne16
Ahmet Paşa da şiirlerinde zaman zaman bu terkibin eş anlamlısı “Çeşmei
Hayvân” ı kullanmıştır:
Kevser lebünle Hızr-hatun gördi reşkten
Zulumata girdi Çeşme-i Hayvân didükleri17

10 Alî Ekber-i Dihhudâ, Luğatnâme-i Dihhudâ, Tahran 1346 hş., II, s. 26. 11 Nesîm-i Vehhâbî, “Âb-ı Hayât” Dânişnâme-i Edeb-i Fârsî; Tahran 1375 hş. I, 1; Ocak, I, 1. 12 Ocak, I, 1.
13 E. Kemal Eyüpoğlu, Şiirde ve Halk Dilinde Atasözleri ve Deyimler; İstanbul 1975, II, 1. 14 Eyüpoğlu, II, 1. 15 Eyüpoğlu, II, 1. 16 Eyüpoğlu, II, 1.
TAED 37, 2008, 187-208
A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 37 Erzurum 2008 -191-
Şair hayat suyunun, sevgilinin güzelliğini kıskanarak gizlendiğini ifade
etmiştir.
Şair şu beyitte de Hızır’ın âb-ı hayâtı buluşuna telmih yaparak, Hızır ile
İlyas’ın bu suyu ararken yanlarına yemek için aldıkları balığı suda yıkamaları
üzerine hayat suyu, balığı nasıl diriltmişse sevgilinin dudağının (câm-ı lâ‘l) da
ona ebedi hayat bağışladığını iddia etmiştir.
Buldı Ahmed câm-ı lâ’linden hayât-ı Câvîdân
Mâhî-i mürde dirilde âb-ı hayvân andadur18
Hayâlî Bey Divanında ise Hızır daima âb-ı hayât ve zulumat dolayısıyla
ele alınır. Ayrıca Hızır ve İlyas’ın kara ya da denizde kazaya uğrayanlara yardım
ettiğine inanılması onun şiirlerine şöyle yansır:
Hattun erdi Hızr-veş âb-ı ‘izârunda bana
Lâcerm İlyâs-ı vaktüm ayağı deryadadır
19
Şiirde bazen ince ve saf söz anlamında kullanıldığı gibi, şairlere göre
sevgilinin dudağında da âb-ı hayât özelliği vardır. Aşksız insan ölü gibidir. Bu
itibarla aşk, âb-ı hayâttır. Sevgili, sevgilinin vuslatı, hatta ayak bastığı yer,
ayağının tozu toprağı aşığın hayat kaynağıdır; onun ağız ve kulakları da mecazen
âb-ı hayâttır.20
Bu anlamlardan bazısı, XIX. yüzyıl Osmanlı şairlerinden Yenişehirli
Avni’nin beyitlerine şu şekilde yansır:
Ben senin âb-ı hayât-ı lebinin teşnesiyim
Tâlib-i çeşme-i hayvan isem insan değilim21
Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olan Bağdatlı Ruhî (ö.1605) de
aynı anlamı içerir şekilde şunları söyler:
Hızr’ın olsun ab-ı hayvan biz sana dilteşneyiz.
22
Âb-ı hayât, içenin ebedî yaşama kavuşması, ölümden kurtulması,
öldürülse bile tekrar dirilmesi, ihtiyarsa gençleşmesi, hastaysa iyileşmesi gibi
genel özellikler taşıması dışında, vahdet sırrına erme niteliğine de sahiptir.23

17 Harun Tolasa, Ahmet Paşa’nın Şiir Dünyası, Ankara 2001, s. 89. 18 Tolasa, s. 89.
19 Cemal Kurnaz, Hayâlî Bey Divânı’nın Tahlîli, İstanbul 1996, s.70. 20 Ocak, I, 1.
21 Eyüpoğlu, II, 1. 22 Eyüpoğlu, II, 1. 23 Ocak, I, 1.
TAED 37, 2008, 187-208
-192- A. EMİRÇUPANİ:Farsça Deyim ve Atasözlerinde Âb-ı Hayât ve Türk Edebiyatına Yansımaları
Dolayısıyla âb-ı hayât ve eş anlamlıları sûfiler tarafından da işlenmiştir.
Bu itibarla, ilâhi aşk anlamında tasavvufi bir sembol olarak kullanılan âb-ı hayât,
“ledün ilmi”nden (ilahi sırlar bilgisi) kinayedir. Yürek ferahlığını bildirir. O,
mürşid-i kâmilin, hayvani hayat yaşayan insan aklını dirilten sözleri ve nazarıdır.
Böylece geniş bir kullanım alanı bulan bu mazmun, manevi neş'eyi, aşk ve irfanı
da karşılar.24
Şiirde olduğu gibi halk inancına göre de kim âb-ı hayât’tan içer veya
onunla yıkanırsa gençlik bulup ebedi yaşar. Uzun bir ömür yaşayan kimseler
hakkında temsil ya da şaka amacıyla “Filan kişi hayât suyunu içti.” denilir.25
Gerek şairler ve gerekse edipler bu deyimin yukarıdaki değişik şekillerini farklı
anlamlarda tarih boyunca şiir ve nesirde yoğun olarak kullanmışlardır.
2. Âb-I Hayât’ın Tarihi Arka Planı ve İlgili Kahramanlar:
Âb-ı hayât kavramının tarih boyunca Hz. Hızır, Hz. İlyas, İskender-i
Zülkarneyen, Makedonyalı İskender v.s. dini, tarihi ve mitolojik şahsiyetlerle
ilişkilendirildiği görülür. Dolayısıyla bu kavramın edebiyat ve kültürde ayrıntılı
olarak işlenmesinin temel nedenini tarih ve tarih öncesi devirlerden itibaren
anlatıla gelen metinlerde efsane ve mitlerde aramak gerekir. Söz konusu
efsanelerin kahramanlarının amacı, ölüme çare bulmak, yani ölümsüzleşmektir.
Bunun iksiri de hayat suyu veya onun yerini tutan başka şeylerdir.
Âb-ı hayât suyundan içme veya ebedi yaşam sunan bir ilaç ya da
nesneden faydalanma düşüncesi, insanoğlunun uzun bir ömre sahip olma
isteğinden kaynaklanmaktadır. Çünkü insanoğlunun çaresini bulamadığı ve
bulamayacağı tek şey ölümdür. Bundan dolayı da her toplumda hayatın kısalığı,
buna karşılık yaşama arzusunun çok kuvvetli oluşu daima sonsuz bir hayat fikrini
ilham etmiştir. Bu nedenle bazı toplumlarda bir takım mitolojik kahramanlar
doğarak onların kültürlerinde kalıcı bir yer işgal etmiştir. Zaman içerisinde
gerçekleşen bir kültür alış verişiyle bu kahramanlar bazen birbirinin yerine
geçmiş bazen de birbirine karıştırılmıştır.26
Ebedilik arayan kahramanların en eskisinin Babil’li Gılgamış olduğu
kaydedilmiştir. Ama onunla ilgili destanda ölümsüzlük bahşeden nesne “yaşam
otu” (Farsça giyâh-i zindegânî)’dur, su değil27. Batı Asya’ya kadar yayılan
konuyla ilgili hikâyesi Gılgamış Destanı olarak bilinir. Efsaneye göre M.Ö. 3000
yıllarının ilk yarısında Mezopotamya’daki Uruk kentinde hüküm süren kral

24 Muhammed Ca‘fer-i Yâhakkî, Ferheng-i Esâtîr, Tahran 1375 hş., s. 29. 25 Yâhakkî, s. 29; Ahmed-i Şâmlû, Kitâb-i Kûçe, Tahran 1385 hş., I, 118. 26Dâ’iretu’l-ma‘ârif-i Bozorg-i İslâmî, I, s. 36. 27 Yâhakkî, s. 29.
TAED 37, 2008, 187-208
A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 37 Erzurum 2008 -193-
Gılgamış, yakın arkadaşı Endiku’nun ölümünden son derece etkilenir ve bunun
üzerine ölümsüzlük otunu yemek için çok çaba gösterir. Buna göre Gılgamış,
Tufan’dan kurtularak sağ kaldığını öğrendiği Utnapiştim’i bulmak üzere yola
çıkar. Utnapiştim ölümsüzlüğün sırrını bilen bir bilgedir. Gılgamış, onun verdiği
ölümsüzlük otuyla gençliğine yeniden dönecek ve ölümsüzlüğe kavuşacaktır.
Ama destanın insanlar için en üzücü bölümü burada başlar. Çünkü Gılgamış
ölümsüzlük otunu elde ettikten sonra yemeye fırsat bulmadan onu bir yılana
kaptırır ve Uruk’a eli boş döner. Bazı kaynaklar Gılgamış’ın ölümsüzlük otunu
halkıyla birlikte yemek istediğini belirtir.28
Hayat suyu deyimi ise ilk olarak Fenikelilerin kaleme aldığı İskender
kıssasında yer almıştır.29 Âb-ı hayât’ın en yaygın ve bilinen bu hikayesi
Makedonyalı İskender’in Doğuya, karanlığa yapmış olduğu yolculuk ve o esnada
hayat suyunu aramasıdır. Hem Yunanlı hem Mısırlı tarihçi ve efsane yazarlarının
farklı biçimlerde anlattıkları İskender’le ilgili bu yolculuğun hikâyesi, İslam
tarihçileri tarafından da işlenmiştir. İlk defa Mısırlı bir efsaneci tarafından
anlatılan ilgili hikâye, ileride de görüleceği gibi asırların geçmesiyle farklı dillere
tercüme edilirken her asır ve zamanda özel şekil ve formlara sokulmuştur.30
Bu hikâyelerin kulaktan kulağa yayılmasından sonra âb-ı hayât, diğer
milletlerin kahramanlarının da hayatına girdi. Bunlardan biri de Yunan mitoloji
kahramanlarından Aşil’dir. İlyada destanının ve Truva’nın kahramanlarından
olan Aşil, Yunanlı Polyos ve Tetis’in oğludur. Oğlunun ölmesinden endişe duyan
Tetis, çocukken onu dayanıklılık kazanması için Styx ırmağına daldırır. Ama
ayak bilekleri annesinin elinde olduğundan dolayı suya değmez. Daha sonra
Truva prensi Paris, Aşil’in bu zayıf noktasından haberdar olur ve oku onun ayak
bileğine hedef alarak atar, Aşil’i öldürür.31
Benzeri bir anlatı da Sami dinine ait metinlerde yer alır. Burada da âb-ı
hayâttan açıkça bahsedildiği görülür. Hz. İsa’nı havarilerinden Yuhanna şöyle
der: “Billur gibi parlak olan âb-ı hayât nehri bana gösterildi; O Tanrı’nın
tahtından akıyordu.”32
Kur'an-ı Kerîm'de ise Hz. Musa ve Hızır kıssası anlatılırken âb-ı hayâta
dolaylı olarak değinilir. Özetle Hz. Musa bir gün genç arkadaşıyla birlikte,
kendisine Allah tarafından "rahmet ve gizli ilim" verilen Hızır'la buluşmak üzere
yola çıkar. Buluşma yeri "iki denizin birleştiği yer" (Mecmau'l-Bahreyn)'dir.

28 Dâ’iretu’l-ma‘ârif, I, 37, wikipedia.org. 2. 11. 2007. 29 Yâhakkî, s. 29. 30 Dâ’iretu’l-ma‘ârif, Komisyon, I, 36; Şâmlû, I, 118. 31 Dâ’iretu’l-ma‘ârif, I, 37. 32 Vehhâbî, I, 1.
TAED 37, 2008, 187-208
-194- A. EMİRÇUPANİ:Farsça Deyim ve Atasözlerinde Âb-ı Hayât ve Türk Edebiyatına Yansımaları
Yanlarına azık olarak aldıkları tuzlu balığın canlanıp denize atlaması, buluşma
yerini belirleyen bir işaret olacaktır. Deniz kıyısında rastladıkları bir kayanın
yanında bulunan pınarın suyu tuzlu balığa temas edince balık bir anda canlanır ve
denize atlar. Genç arkadaşının ellerinde cereyan eden bu olağanüstü olayı daha
sonra öğrenen Musa peygamber, geri döner, hayat pınarının başında Hızır'la
buluşarak, ibretli olayların yaşanacağı yolculuğa birlikte çıkarlar…33
Aynı şekilde İran’ın “rûyin-ten” bakır vücutlu olarak adlandırılan
kahramanı İsfendiyar’ın da Aşil’e benzeyen bir hikâyesi vardır. Firdevsî
Şehnâme’de buna değinmiş ancak nasıl elde ettiğinden bahsetmemiştir.34
Batı ülkelerinde âb-ı hayâtın var olduğuna dair ilk düşünce özellikle
ortaçağda tüm Avrupa’ya yayıldı. Amerika’nın keşfi sırasında 1513’de Ponce de
Leon Florida eyaletini keşfedince bu fikir daha da belirginleşti. Çünkü bu
eyalette bulunan bazı içme suları hakkında ebedilik bahşettiğine dair bir takım
söylentiler vardı. O da bunları duyunca gençlik çeşmesini yani âb-ı hayât’ı
aramaya başladı.
35
2.1. Makedonyalı İskender’in Hikâyesi:
İlgili hikâyeyi şöyle özetlemek mümkündür: Makedonyalı İskender
Doğuya yaptığı seferde İran’ın Soğd ve Hârizm bölgesini ele geçirdikten sonra o
bölgedeki bilginleri toplar ve ebedi hayatın sırrını onlara sorar. Yöredeki yaşlı bir
adam ona şöyle der: “Kuzeyde içinde güneşin battığı bir göl vardır ve dünyanın o
gölün ötesinde bulunan kısmı zifiri karanlıktır. O karanlık yerde hayât suyu
dedikleri bir çeşme vardır. Kim o çeşmede yıkanırsa; günahları dökülür ve kim o
sudan içerse ebedi hayata kavuşur.” 36
İskender bunları duyar duymaz askerleriyle birlikte kuzeye doğru yola
koyulur. Ortasından bir nehrin aktığı düz bir araziye ulaşırlar. İskender nehrin
üzerinde bir köprü inşa etmelerini emreder, nehri geçerler. Birkaç gün yol
aldıktan sonra güneşin aydınlatmadığı kapkaranlık bir mıntıkaya ulaşırlar.
İskender bütün erzakını, teçhizatını ve ordusunu karanlığın girişinde bırakır. Kırk
arkadaşı, yüz genç komutanı ve deneyimli bin iki yüz askeriyle birlikte,
kendilerine kırk gün yetecek erzakı da yanlarına alarak karanlığın içine doğru
yola çıkarlar. Fakat İskender, kendisiyle birlikte gidecek kişilerin arasında yaşlı
kimselerin bulunmamasını da emreder. Ancak yaşlı adamın ricası üzerine
oğulları, belki de bu yolculuk esnasında yanlarında dünya görmüş tecrübeli bir

33 Kur’ân-ı Kerîm, el-Kehf, 18/60-82. 34 Dâ’iretu’l-ma‘ârif, I, 37. 35 Dâ’iretu’l-ma‘ârif, I, 36. 36 Dâ’iretu’l-ma‘ârif, I, 36; Şâmlû, I, 118.
TAED 37, 2008, 187-208
A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 37 Erzurum 2008 -195-
kişiye ihtiyaç duyulabilir diye İskender’in çok güvendiği askerlerden biri olan,
doğadan harika ve ilginç yerleri görmeye merakı bulunan babalarını yanlarında
götürmeyi kabul ederler. Oğulları yaşlı babalarını hiç kimse tanımasın diye, onun
beyaz saçlarını ve sakalını tıraş ederek, gizlice beraberlerinde götürürler.
Bir süre yol aldıktan sonra havanın zifiri karanlığı, güç ve çetin yol
şartları İskender’le adamlarının ilerlemelerine engel oldu. Bir noktaya gelince
yolu şaşırdılar. Ne kadar sağa sola yürüdülerse de bir türlü yolu bulamadılar.
Bunun üzerine İskender adamlarının sayısını azalttı ve “Keşke yanımızda
deneyimli bir yaşlı olsaydı da bize yolu tarif etseydi” dedi. O iki kardeş bu
sözden cesaret alarak öne atılıp gerçeği -yaşlı babalarını nasıl gizlice yanlarında
getirdiklerini- İskender’e anlattılar. Bu habere İskender çok sevindi ve yaşlı
adamdan ilerlemelerini sağlayacak bir çözüm yolunu bulmasını istedi.
Yaşlı adam “Beygirleri bırakıp kısrak atlara binmeliyiz. Çünkü karanlıkta
dişi atlar, erkek atlardan daha iyi yollarını bulup ilerleyebilirler” dedi. Onun
tavsiyesine kulak verip harekete geçtiler. Yaşlı adam iki oğluna o yerde bulunan
çakıllardan taşıyabilecekleri kadarını alıp heybelerine koymalarını söyledi.
İskender ve arkadaşları on sekiz gün boyunca karanlıkta kumlar üzerinde
yol aldılar. Sonunda etrafa güzel kokular yayan havası hoş bir yere, suyu fışkıran
bir çeşmenin kenarına vardılar. İskender acıkmış olduğunu hissetti ve aşçısı
Andriyas’a yemek pişirmesini emretti. Andriyas yanlarında getirmiş olduğu
kurutulmuş balıklardan birini çeşmede yıkarken; balık o anda canlanarak elinden
kayıp suda kayboldu. Andriyas o ilginç olayı hiç kimseye söylemedi. Fakat o
sudan bir avuç içti ve bir miktarını da yanına aldı. İskender’e başka bir yemek
pişirdi. Bir başka rivayete göre, karanlıktan çıkmadan İskender bütün
arkadaşlarına, yolda taş ve ahşaptan ne görseler yanlarına almalarını emretti.
Arkadaşları İskender’in emrine uydular. Fakat yorucu ve sıkıntılı yolculuk artık
birçoğunun canına tak etmişti. İskender’in delirmiş olduğunu düşünerek
karanlıktan elleri boş bir halde çıktılar. Bazı kaynaklarda da bu olay, şu şekilde
anlatılır: İskender “ Bu taşlardan alan da almayan da eşit şekilde pişmanlık
duyacak” der. Onlardan bir grup, taşlardan alıp onları torbalarına koydular, fakat
diğer bir grup da bu taşlardan hiç almadı. Karanlıktan çıkınca bütün bu taşlar, bir
anda mücevherata dönüştü. İskender’in dediği gibi, almayanlar pişmanlıktan
dudaklarını ısırdılar; alanlar da niye daha fazla almadık diye üzüldüler.
Andriyas’ın sırrının açığa çıkması uzun sürmedi. Hayât suyu çeşmesi ile
kurutulmuş balığın tekrar canlanması olayını İskender’e anlatmak zorunda kaldı.
İskender bu olaya çok kızdı ve kendisine haber vermediği için Andriyas’ı
azarlamaya başladı. Fakat ne fayda! İş işten geçmişti. Artık geri dönmelerine de
imkân yoktu. Bu yüzden öfkesini yatıştırmak için Andriyas’ı cezalandırdı.
TAED 37, 2008, 187-208
-196- A. EMİRÇUPANİ:Farsça Deyim ve Atasözlerinde Âb-ı Hayât ve Türk Edebiyatına Yansımaları
İskender adamlarına emretti, onlar da Andriyas’ın boynuna büyük bir taş
bağlayarak denize attılar. Böylece hayât suyundan içip ölümsüzleşen Andriyas,
yaşamını sıkıntı ve işkence içinde geçirerek ebedî hayattan zevk duymayacaktı.
Andriyas’ın hâlâ Andrentikus denizinin bir yerinde bulunduğunu rivayet
ederler.37
2.2. İlyas, Hızır ve İskender-i Zülkarneyn Hikâyesi:
Yunanlı efsane yazarlarının İskender’le ilgili olarak anlattığı ve onlardan
sonra da bir takım farklılıklarla Pehlevî, Süryanî, Arap ve Fars dilleriyle anlatılan
hayât suyuyla ilgili söz konusu hikâyenin bir benzeri ise şöyledir:
İslamî kaynaklarda yer alan ilgili hikâyelerde âb-ı hayâtı arayan üç
isimden söz edilir. Bunlardan ikisinin âb-ı hayâttan içip ebedi yaşamı elde
ettiğine, diğerinin ise içmeden geri döndüğüne inanılır. Bu üç isim: İlyas, Hızır
ve İskender-i Zülkarneyn’dir. Efsaneye göre, İskender karanlığın derinliklerinde
bulunan âb-ı hayât hikayesini duyar ve onu bulup faydalanmaya karar verir. On
bin kişiyle birlikte yol için gerekli olan azığı da hazırladıktan sonra hem gecenin
karanlığında suyu gösteren hem de güneş gibi parlayan iki mühürden birini Hızır
ile İlyas'a verir. Diğeri kendisinde kalır. Hangisi suyu bulursa bir diğerini
haberdar etmek şartıyla ayrılırlar. Zulumat ülkesinde âb-ı hayâtı aramaya
koyulurlar. Uzun maceralardan sonra Hızır ve İlyas bir pınar kenarında otururlar
ve yanlarında bulunan pişmiş balıkları yerken Hızır’ın elindeki bir damla su
balığın üzerine damlar. Balık, o anda canlanır ve denize atlar. Bunun üzerine
onlar da bu suyun âb-ı hayât olduğunu anlayıp kana kana içmeye başlarlar. Sonra
İskender’e haber verseler de bu suyu tekrar bulamazlar. Bu yüzden İskender, âb-ı
hayâttan mahrum kalır. Böylece ölümsüzleşen Hızır ile İlyas Allah’ın emri ile
dünyada sıkıntıya düşenlerin yardımına koşarlar. Kıyamete kadar sürecek olan bu
görevi, Hızır’ın karada; İlyas’ın da denizde yaptığına inanılır. Her ikisinin senede
bir kez Hacc zamanı buluşup birlikte Hacca gittikleri ve orada ibadetle meşgul
oldukları söylenir. 38
2.3. Makedonyalı İskender İle İskender-i Zülkarneyn:
Konuyla ilgili hikâyelerde geçen İskender-i Zülkarneyn ile Makedonyalı
İskender hayatları, yaşadıkları bölgeler ve başarıları yönünden birbirlerine çok
benzerler. Bu nedenle eski tarih, tefsir, edebiyat vs. müellifleri çok defa bunların
aynı kişi olduğunu zannetmişlerdir. Halbuki Kur’an-ı Kerîm'de hayatı hakkında

37 Bk. Dâ’iretu’l-ma‘ârif , I, 37; Şâmlû, I, s. 118; İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü,
İstanbul 2000, s. 184; www.farhangsara.com. 38 Bk. Dâ’iretu’l-ma‘ârif , I, 37; Şâmlû, I, s. 118; İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü,
İstanbul 2000, s. 184; www.farhangsara.com.
TAED 37, 2008, 187-208
A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 37 Erzurum 2008 -197-
bilgi verilen Zülkarneyn ile Mekadonyalı İskender’in birbirleriyle hiçbir alakaları
yoktur. Büyük İskender M.Ö. III. asırda (356-323) yaşamış içki içen, adam
öldürmekten zevk alan, adalet tanımaz, çoktanrılı Grek dinine tabi olan bir
kişidir. Oysa bir peygamber veya salih bir kul olması gereken Zülkarneyn’de bu
gibi özellikler elbette bulunmaz.39 Kur'an-ı Kerîm'de hayatı hakkında bilgi
verilen (Kehf, 83-99) İskender ile ilgili rivayetler de farklıdır. Ona Zülkarneyn
denmesinin çeşitli sebepleri vardır: Bu kelime Arapçadır. “Zü” ve “karneyn”
kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Zü, “sahip” ve “malik”; karn
ise, “boynuz, perçem, tepe, zaman, güneş” anlamlarına gelmektedir. Karneyn,
karn kelimesinin tesniyesi yani “iki tane boynuz” demektir. Buna göre
Zülkarneyn kelimesi, iki boynuz sahibi şeklinde tercüme edilir.40 Kendisine bu
şekilde hitap edilmesi, alimler tarafından, başının iki yanında iki boynuza benzer
çıkıntıların bulunması, dünyanın şark ve garbını dolaşması, başının iki yanının
bakırdan olması, örülmüş iki deste saçı olması, Allah'ın nur ve zulmeti emrine
vermesi, yürürken nurun önünden; zulmetin ise arkasından gelmesi, şecaati
dolayısıyla bu lakabı almış bulunması, rüyasında gökyüzüne çıkmış olduğu ve
güneşin iki tarafına asılmış olduğunu görmesi v.s. şekillerde yorumlanmıştır.41
3 Âb-ı Hayâtla İlgili Deyim ve Atasözleri:
آب ِ◌ حياتاز دم ِ◌ افعی مجوی .
Hayat suyunu yılanın nefesinde arama.42
Yani alçak insanlardan iyilik bekleme. Şerli, etrafa kötülük saçıp duran
kimselerden uzak durmalı; zorunlu olmadıkça onlara çatıp söz atmamalı. Çünkü
onlar bir kötülük yapmak için fırsat kollarlar. Asla iyilik yapmak istemezler.
Bunu beklemek boşuna olur.
آبِ حياتاستدارویِ تلخ
Hayat suyu acı ilaçtır.
طبيبی چه خوش گفت در خاکِ بلخ که... :Beytin ilk kısmı
Belh topraklarında yaşayan bir tabip ne güzel söyledi…
Sabır tavsiye edilirken söylenir. Sabır ıstırap, yoksulluk, haksızlık ve
hastalık gibi üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan, olacak veya gelecek bir
şeyi telâşa kapılmadan bekleme erdemidir. Bu, insanın sahip olabileceği en
değerli huylardandır. Böyle kimseler dayanıklı olur, güçlüklere göğüs gerer,

39 Pala, s. 212.
40 sevde.de/Peygamberler/zulkarneyn, 1.11.2007 41 www. sevde.com /Peygamberler/zulkarneyn, 1.11.2007. 42 İbrâhîm-i Şekûrzâde, Deh Hezâr Mesel-i Fârsî, Tahran 1372 hş., s. 2; Enverî, I, 3.
TAED 37, 2008, 187-208
-198- A. EMİRÇUPANİ:Farsça Deyim ve Atasözlerinde Âb-ı Hayât ve Türk Edebiyatına Yansımaları
kötülükleri kolay savar, sıkıntıları çabuk atlatır. Sonunda da mutlaka sabrının
karşılığını alır. Unutulmamalıdır ki; Sabır acıdır fakat meyvesi tatlıdır.
43
آبِ حيات اگر فروشند به آب روی دانا نخرد که مردن به علت به از زندگانی به مذلت.
Hayat suyu, yüzsuyuna satılsa da akıllı insan onu almaz. Bilge kişiye
göre hastalıkla ölmek, alçakça yaşamaktan daha iyidir.
44
ِ آبحيات عقل نوش کردن:
Aklın hayat suyunu içmek: Akıllı olmak ve davranmaktan kinayedir.45
آب ِ◌ حيات ِ◌ من است خاک ِ◌ سر ِ◌ کوی ِ◌ دوست.
Sevgilinin sokağının toprağı benim hayat suyumdur. 46
Seven için sevgilinin kapısındaki toprak beklediği huzurdur. Onun için
bu huzur, hayat suyu kadar değerlidir.
آب ِ◌ حيوان بر زمين ِ◌ شورهپاشيدن چرا؟
Hayat suyu çorak toprağa serpmek niçin?47
Saib-i Tebrizî’nin atasözü haline gelmiş olan bu mısra, iki şekilde
yorumlanabilir. Gerçek anlamıyla düşünüldüğünde, verimsiz bir toprak çok temiz
hatta hayat suyu gibi değerli suyla da suvarılsa yine ürün vermez. Beklenilen
verim alınmaz. Bir anlamı da, hiçbir yeteneği, bilgisi olmayan, kavrayıştan ve
faziletten yoksun kimseye ne kadar çaba harcarsan da yine de ona hiçbir şey
öğretemezsin. Kısa zaman içinde gerçek kişiliğini, bayağı ve kötü olduğunu tavır
ve davranışlarıyla belli eder. Bu gibi kimselerin aslını kimi unsurlarla
değiştirmek mümkün değildir.
آبِ حيوان بکشدنيز چو از سر گذرد
Hayat suyu da boyu aşarsa öldürür
طرب آزردهکنددل چو ز حددرگذرد :İlk mısra
Eğlence bile haddini aşarsa gönlü yorar.
48
Yani her şeyin azı karar çoğu zarardır. Elindekiyle yetinmeyen, daha
fazlasını isteyen, isteklerine kavuşmak için çeşitli yollara başvuran insan, bu

43 Dihhudâ, Luğatnâme-yi Dihhudâ, II, 20. 44 Sa‘dî-i Şirâzî, s. 95. 45 ‘Afîfî, I, 13.
46 Enverî, I, 3, krş. Sa‘dî-i Şirâzî, s. 453. 47 Enverî, I, 3.
48 Enverî, I, 3.
TAED 37, 2008, 187-208
A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 37 Erzurum 2008 -199-
tutumundan ötürü zarara uğrar. Çünkü aç gözlülüğün sebebiyle ihtiyatsız
davranmış ve tehlikenin içine düşmüştür. Bu gibi kişiler kimi zaman
ellerindekileri de kaybederler. Çok sevilen ya da elde edilmesi insanı çok mutlu
eden şeylerde bile ölçü hiçbir zaman kaçırılmamalıdır. Aksi takdirde fayda
beklerken zararla sonuçlanır.
آب ِ◌ حيوان جفت ِ◌ تاريکی بود.
Hayat suyu karanlığı gerektirir. 49
آبِ حيوان در درونِ ظلمتاست
Hayat suyu karanlığın içindedir.
زندگی در مردن و در محنت است :İlk mısra
Hayat, ölümde ve mihnettedir…50
آب ِ◌ حيوان درون ِ◌ تاريکی است.
Hayat suyu karanlığın içindedir. (Senâi).
51
Bu üç atasözünde anlatılmak istenen şudur: Az bulunan ancak değeri çok
olan bir şeye ulaşmak için zorluklara katlanmak gerekir.
ِ آبحيوان در سراب جستن:
Hayat suyunu serapta aramak: Boş ve yararsız iş yapmaktan kinayedir.52
ِ آبخضر از طبع فشردن:
Yeteneğinden Hızır/ hayat suyunu fışkırtmak: Şiir söylemekten kinayedir.53
آبرو نتوان برای ِ◌ آب ِ◌ حيوان ريختن.
Hayat suyu için yüzsuyu dökülmez.54
Yani insan işini yaptırmak için şuna buna yalvarmamalı; onurunu
zedelememeli. Çünkü bu gibi davranışlar kişinin saygınlığını ortadan kaldırır.
آة افسوسی است مدِ عمرِ بی پايانِ خضر
Hızır’ın sonsuz ömrü acınacak bir ahtır.

49 Hasan-i Enverî, Ferheng-i Emsâl-i Suhen, Tahran 1358 hş, I, 3; krş. Mevlânâ Celâluddîn
Muhammed, Mesnevî-yi Ma‘nevî (nşr. R. A. Nicholson), Tahran 1575hş., s.162. 50 Mevlânâ, s. 1227.
51 Şekûrzâde, s. 2; Enverî, I, s. 3. Dihhudâ, Luğatnâme-yi Dihhudâ. II, 20.. 52 ‘Afîfî, I, 13.
53 ‘Afîfî, I, 14.
54 Enverî, I, 5.
TAED 37, 2008, 187-208
-200- A. EMİRÇUPANİ:Farsça Deyim ve Atasözlerinde Âb-ı Hayât ve Türk Edebiyatına Yansımaları
می کندداغِ عزيزان زندگی را ناگوار :İlk mısra
Yakınların ölüm acısı hayatı zindan eder…(Sâib)55
آيينــــة سѧѧѧѧکندر، جѧѧѧѧام مѧѧѧѧی اسѧѧѧѧت بنگѧѧѧѧر تѧѧѧا بѧѧѧر تѧѧѧو عرضѧѧѧه دارداحѧѧѧوال ِ◌ ملѧѧѧک دارا
İskender’in aynası şarap kadehidir. Bir bak da sana Dârâ saltanatının
akıbetini göstersin.56
Hâfız’ın bu beyti, dünyanın faniliğini göstermek için bir atasözü olarak
kullanılır. Mal, varlık, servet, insanın hoşuna gidecek durum ve şartların bütünü
bu dünya içindir. İnsan bunların hiçbirini öldükten sonra öbür dünyaya götürecek
güçte değildir. Öbür dünyaya götüreceği ise iyilik ya da kötülükleridir. Bu
bakımdan dünya malına fazla tamah etmemeli, kendisini sıkıntıya sokmamalıdır.
Sefil bir şekilde hayata veda eden Pers kralı Dâra’nın yaşadıklarından ibret
alınmalı, bu dünyaya tamah edip bel bağlanılmamalıdır.
ابѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧر اگѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧر آب ِ◌ حيѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧات ھѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧمببѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧارد درخѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧت ِ◌ عرعѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧر ميѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧوهنمѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧی دھѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧد

Buluttan hayat suyu da yağsa ardıç ağacı meyve vermez. (Sa‘dî)57
Etrafımızda yaşayan insanların dış görünüşlerine bakarak onlardan bir
verim beklenmemelidir. Dıştan bize verimli gibi görünen nice insanın yararsız
olduğu, onlardan bir fayda gelmediği çok görülmüştür.
ابѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧر اگѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧر آب ِ◌ زنѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧدگی بѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧارد ھرگѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧز از شѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧاخ ِ◌ بيѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧدبѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧر نخѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧوری
Buluttan hayat suyu da yağsa, söğüt dalından asla meyve yiyemezsin.
(Sa‘dî)58
ادب، آب ِ◌ حيات ِ◌ آشنائی است.
Edep, tanışıklığın hayat suyudur. 59
Edeb hayat suyu gibi dostluğun kalıcılığına sebep olur. Nasıl ki hayat
suyu içeni ölümsüzlüğe eriştiriyorsa edep de dostluğu ölümsüzleştirir.
از اسکندر پرسيدندکه پدر رادوستتر داریيا استاد را؟گفتاستاد را.

55 Sâ’ib-i Tebrizî, II, 951.
56 Enverî, I, 37; krş, Hâfız-i Şîrâzî, s. 4. 57 Şekûrzâde, s. 93 ; Enverî, I, 39. 58 Şekûrzâde, s. 50; krş, Sa‘dî-i Şirâzî, s. 41. 59 Enverî, I, 44.
TAED 37, 2008, 187-208
A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 37 Erzurum 2008 -201-
İskender’e sordular: “Babanı mı yoksa hocanı mı çok seviyorsun.” Dedi:
“Hocayı.”60
اسکندر راگفتند: چرا معلم ِ◌ خود را زيادهاز حدتعظيم می کنی؟گفت: به سبب ِ◌ آنکه پدر مرا از آسمان
به زمين آورده و معلماز زمين به آسمان بردهاست .
İskender’e sordular: “Niçin öğretmenine aşırı saygı gösteriyorsun?” Dedi:
“Babam beni gökten yere indirdi, öğretmen beni yerden göğe çıkardı.”61
اسکندر شاخ دارد، شاخ دارد، شاخ دارد.
İskender’in boynuzu var, boynuzu var, boynuzu var.
62
Yukarıda da geniş bir şekilde bahsedildiği gibi İskender’in lakabı olan
Zülkarneyn “iki boynuz sahibi” anlamına gelir. Bu söz genellikle sırrını
başkalarına söylememe uyarısı yapılırken söylenir. Çünkü sır özeldir, gizli
tutulmalıdır. Onun gerçekten duyulup yayılması istenmiyorsa, dosta bile
açılmamalıdır. Açılırsa o da ağzından kaçırabilir ya da yakınına anlatabilir, bunu
başkaları duyabilir, saklamaya çalıştığın şey sır olmaktan çıkar, yayılır.
اگѧѧѧѧѧѧѧѧѧر صѧѧѧѧѧѧѧѧѧدآب ِ◌ حيѧѧѧѧѧѧѧѧѧوان خѧѧѧѧѧѧѧѧѧوردهباشѧѧѧѧѧѧѧѧѧی چѧѧѧѧѧѧѧѧو عشѧѧѧѧѧѧѧѧقی در تѧѧѧѧѧѧѧѧو نبѧѧѧѧѧѧѧѧود مѧѧѧѧѧѧѧѧردهباشѧѧѧѧѧѧѧѧی
Eğer sende aşk yoksa, yüzlerce hayat suyu da içsen, ölüsün.
63
Buna göre aşk hayat suyundan üstündür.
بگѧѧѧو بѧѧѧه خضѧѧѧر کѧѧѧه جѧѧѧز مѧѧѧرگ ِ◌ دوسѧѧѧتا ن ديѧѧѧدن دگѧѧѧѧر چѧѧѧѧه حاصѧѧѧѧل از ايѧѧѧѧن عمѧѧѧѧر ِ◌ جѧѧѧѧاودان داری؟
Hızır’a de: “Bu ebedi ömür, dostların ölümünü görmek dışında ne
yarar sağladı?”64
Uzun ömürlü olmak kişiye bir şey kazandırmaz. Aksine bıktırabilir.
Hatta sıkıntı bile verebilir. Çünkü bu süreçte sevdiğin insanları kaybetme
olasılığı artar.
به خاک ِ◌ مرده چه گوئی حديث ِ◌ آب ِ◌ بقا؟
Ölü toprağa hayat suyundan ne diye söz edersin? 65

60 Şekûrzâde, s. 57. 61 Şekûrzâde, s. 57. 62 Enverî, I, 82.
63 Şekûrzâde, s. 104; Enverî, I, 103. 64 Şekûrzâde, s. 180; Enverî, I, 174. 65 Enverî, I, 182.
TAED 37, 2008, 187-208
-202- A. EMİRÇUPANİ:Farsça Deyim ve Atasözlerinde Âb-ı Hayât ve Türk Edebiyatına Yansımaları
Erdemsiz ve aptal insan için çaba harcamak boşunadır.
تفاوتاست ِز آب ِ◌ حياتتا غسلين.
Hayat suyu nere, irin nere!
66
İki şey arasındaki aşırı farkı belirtmek için kullanılır.
چѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧو اسѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧکندری بايѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧدانѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧدر جھѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧان کѧѧѧѧѧѧѧѧѧه تيѧѧѧѧѧѧѧѧѧرهکنѧѧѧѧѧѧѧѧѧدبخѧѧѧѧѧѧѧѧѧت شاھنشѧѧѧѧѧѧѧѧѧھان
Dünyada şahların bahtını karartacak İskender gibisi olmalı.
(Firdevsî)67
چѧѧѧѧѧѧѧѧو نوشѧѧѧѧѧѧѧѧيدن از دسѧѧѧѧѧѧѧѧت ِ◌ جانѧѧѧѧѧѧѧѧان بѧѧѧѧѧѧѧѧود ھѧѧѧѧѧر آبѧѧѧѧѧی کѧѧѧѧѧه ھسѧѧѧѧѧت آب ِ◌ حيѧѧѧѧѧوان بѧѧѧѧѧود
İçmek sevgilinin elinden olursa, bütün sular hayat suyuna dönüşür.
(Emîr Hosrov)68
Sevgili neyi ikram ederse, hayat suyu odur.
حضرت ِ◌ خضر راديديم و بيلمان را پارو کرديم .
Hz. Hızır’ı gördük, (sadece) bel küreğimizi kayık küreğine dönüştürdük. 69
Bu söz, kaçırılan fırsatlardan sonra söylenir.
خضر ِ◌ راھی برگزين گر آب ِ◌ حيوان بايدت.
Eğer sana hayat suyu gerekiyorsa bir yol Hızır’ını bul. (Hâcû-yi
Kirmânî)70
Bu sözde bir işin yapılmasında tutulacak yol ve yöntemin ortaya çıkacak
sonuç açısından ne kadar önemli olduğu vurgulanıyor. Yapacağı iş için en uygun
usulü seçen kimse, işini kolayca yapar, başarılı olur, başına gelecek türlü
hâllerden de korunur. Bu söz Türkçedeki “ Yoldan (yol ile) giden yorulmaz.”
atasözüyle örtüşüyor.
ضخ ری که به آدمندھدآبھمين است.
İnsana su vermeyen Hızır, iş budur.
İmkânı olduğu halde başkasına yardım etmeyen kişi eleştirilirken söylenir.71

66 Enverî, I, 242.
67 Enverî, I, 304.
68 Enverî, I, 332; Dihhudâ, Luğatnâme-yi Dihhudâ, III, 669. 69 Şekûrzâde, s. 298; Enverî, I, 359. 70 Enverî, I, 458.
TAED 37, 2008, 187-208
A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 37 Erzurum 2008 -203-
خواستم خضر را ببينمبه خرس دچار شدم!
Hızır’ı görmek istedim ayıya yakalandım.
72
Türkçede “Hızır diye sarıldık, hınzır çıktı” atasözüyle aynı anlamdadır.
دانѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧش اسѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧت آب ِ◌ زنѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧدگانی مѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧرد خنѧѧѧѧѧѧѧѧѧک آن کѧѧѧѧѧѧѧѧѧاب ِ◌ زنѧѧѧѧѧѧѧѧѧدگانی خѧѧѧѧѧѧѧѧѧورد
Yiğidin, hayat suyu bilgidir; hayat suyunu içene ne mutlu. (Evhadî-yi
Merağe’î)73
رخنه بر يأجوج بستن خاصة اسکندر است .
Gediği Yecuc’a kapatmak İskender’e mahsustur.
74
Bu atasözü, büyük işler yapmak için büyük bir güç gerektiğini anlatmak
için söylenir.
زچشѧѧѧѧم ِ◌ اھѧѧѧѧل ِ◌ نظѧѧѧѧر کسѧѧѧѧب کѧѧѧѧن حيѧѧѧѧات ِ◌ ابѧѧѧѧد کѧѧѧѧѧѧه آب ِ◌ خضѧѧѧѧѧѧر از ايѧѧѧѧѧѧن جويبѧѧѧѧѧѧار مѧѧѧѧѧѧی گѧѧѧѧѧѧذرد
Ebedi hayatı görüş sahibi insanlardan kazan; çünkü hayat suyu bu
ırmaktan geçiyor. (‘Am‘ak-ı Buhârâî)75
Atasözü haline gelmiş bu beyit, bilen kişilerin insan hayatında ne kadar
önemli rol oynadığını gösteriyor. Büyüklerin, erdemli kişilerin uzun tecrübelere
dayanan sözlerine ve uyarılarına kulak asmayan kimse, türlü çıkmazlarla
karşılaşır ve sonunda sızlanıp durur. 76 Yani “Ulu sözü dinlemeyen, uluyakalır.”
سѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧکندر بѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧه حيѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧوان خطѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧا مѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧی رود مѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧن اينجѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧا، سѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧکندر کجѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧا مѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧی رود؟
İskender hayat suyuna hatalı gidiyor; ben buradayım; İskender nereye
gidiyor? (Nizâmî)
Kendini hayat kaynağı olarak bilen kimseler söyler.77
سѧѧѧѧѧѧѧѧکندر کѧѧѧѧѧѧѧѧه بѧѧѧѧѧѧѧѧا شѧѧѧѧѧѧѧѧرقيان حѧѧѧѧѧѧѧѧرب داشѧѧѧѧѧѧѧѧت ِ◌ خيمѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧه گوينѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧدبѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧر غѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧرب داشѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧت ِدر

71 Enverî, I, 411.
72 Şekûrzâde, s. 336; Enverî, II, 724. 73 Enverî, II, 447.
74 Enverî, I, 568.
75 Enverî, I, 599.
76 Dihhudâ, Luğatnâme-yi Dihhudâ, III, 899. 77 Enverî, I, 666.
TAED 37, 2008, 187-208
-204- A. EMİRÇUPANİ:Farsça Deyim ve Atasözlerinde Âb-ı Hayât ve Türk Edebiyatına Yansımaları
Derler: Doğuyla savaşan İskender, çadırının kapsını batıya açmıştı. .
(Sa‘dî)
Siyasiler düşmanlarından güvende kalmak için, gerçek niyetlerini ters
göstermeleri gerekir.78
سѧѧѧѧѧѧѧѧکندر کѧѧѧѧѧѧѧѧه بѧѧѧѧѧѧѧѧر عѧѧѧѧѧѧѧѧالمی حکѧѧѧѧѧѧѧѧمداشѧѧѧѧѧѧѧѧت در آن دمکѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧه بگذشѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧت و عѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧالمگذاشѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧت
Dünyaya hükmeden İskender, ölünce dünyayı da bıraktı. (Sa‘dî)79
Çünkü insanın gözünü bir avuç toprak doyurur.
شѧѧѧѧѧѧѧنيدهای کѧѧѧѧѧѧѧه سѧѧѧѧѧѧѧکندر برفѧѧѧѧѧѧѧت تѧѧѧѧѧѧѧا ظلمѧѧѧѧѧѧѧات بѧѧه چنѧѧد محنѧѧت و خѧѧوردآن کѧѧه خѧѧوردآب ِ◌ حيѧѧات
İskender’in nice zorluklarla karanlığa gittiğini duydun mu? Fakat
hayat suyunu içen içti. (Sa‘dî)80
Bir şeyler elde etmek için ne kadar zorluklara katlansan da kısmetin
değilse elde edemezsin. Yani kimse rızkından fazlasını yiyemez.
طبل ِ◌ اسکندر است .
İskender’in davuludur.81
Bu ifade hiçbir şeyden korkmayan insanları tanımlamak için söylenir.
عصای ِ◌ حضرت ِ◌ خضر به آن خورده.
Sanki ona Hz. Hızr’ın asası değmiş!
82
Uzun bir hayat yaşayan insanlar için söylenir.
عمѧѧѧѧѧѧѧѧѧر ِ◌ عاشѧѧѧѧѧѧѧѧѧق ز خضѧѧѧѧѧѧѧѧѧر کمتѧѧѧѧѧѧѧѧѧر نيسѧѧѧѧѧѧѧѧѧت ايѧѧѧѧѧѧѧѧن رشѧѧѧѧѧѧѧѧته ز پѧѧѧѧѧѧѧѧيچ و تѧѧѧѧѧѧѧѧاب کوتѧѧѧѧѧѧѧѧاهاسѧѧѧѧѧѧѧѧت
Aşığın ömrü Hızır’ınkinden az değildir: bu yolun dönemeçleri kısadır.
(Sâib)83

78 Enverî, I, 666.
79 Enverî, I, 666; Sa‘dî-i Şirâzî, s. 367. 80 Enverî, II, 714, krş. Sa‘dî-i Şirâzî, s. 171. 81 Enverî, II, 741.
82 Enverî, II, 778
83 Enverî, II, 790.
TAED 37, 2008, 187-208
A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 37 Erzurum 2008 -205-
Bu beyit de uzun bir ömre sahip olmanın o kadar da önemli olmadığını,
asıl önemli olan onun nasıl geçtiği, yaşanılan şeylerin verdiği hazzın önemli
olduğunu anlatıyor.84
فلѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧک بѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧين چѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧه ظلѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧمآشѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧکاراکنѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧد اسѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧکندر آھنѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧگ ِ◌ داراکنѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧد
Baksana felek açıkça ne zulümler işliyor; İskender Dara’nın mülküne
saldırıyor. (Nizâmî)85
قضѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧا روزی ِ◌ خضѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧرکردآب ِ◌ حيѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧوان کشѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧيده بѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧه ظلمѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧات سѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧختی سѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧکندر
Kader hayat suyunu Hızır’a nasip etti; fakat karanlıkta zorlukları
İskender çekti. (Katrân-i Tebrizi) 86
قطرة آب ِ◌ خضر، عمر ِ◌ ابد می بخشد.
Hızır suyunun damlası ebedi hayat bağışlar.
87
قطѧѧѧѧع ِ◌ ايѧѧѧѧن مرحلѧѧѧѧه بѧѧѧѧی ھمرھѧѧѧѧی خضѧѧѧѧر مکѧѧѧѧن ظلمѧѧѧѧѧѧѧات اسѧѧѧѧѧѧѧت بتѧѧѧѧѧѧѧرس از خطѧѧѧѧѧѧѧر ِ◌ گمراھѧѧѧѧѧѧѧی
Hızır kılavuz olmadıkça bu merhaleyi kat etmeye kalkışma. Çünkü
kapkaranlıktır; yolu sapıtmaktan kork.
88
کس نيابد ِ◌ چشمة آب ِ◌ حياتاندر سراب.
Kimse serapta hayat suyu çeşmesini bulamaz.89
Hayallerle yaşanamaz
کنѧѧѧѧѧونمآب ِ◌ حيѧѧѧѧѧاتی بѧѧѧѧѧه حلѧѧѧѧѧق تشѧѧѧѧѧنه فѧѧѧѧѧرو کѧѧѧѧѧن نѧѧѧѧه آنگھѧѧѧѧی کѧѧѧѧه بميѧѧѧѧرمبѧѧѧѧه آب ِ◌ ديѧѧѧѧدهبشѧѧѧѧوئی
Hayat suyunu susuz boğazıma şimdi dök. Öldükten sonra beni
gözyaşıyla yıkarken değil. (Sa‘dî)90
İnsan elindekinin değerini bilmeli, elindekini kaybettikten sonra hiçbir
şey fayda vermez.

84 Enverî, I, 790.
85 Enverî, II, 833.
86 Enverî, II, 850.
87 Enverî, II, 851.
88 Hâfız-i Şîrâzî, s. 257. 89 Enverî, II, 853; Şekûrzâde, s. 562. 90 Enverî, II, 890.
TAED 37, 2008, 187-208
-206- A. EMİRÇUPANİ:Farsça Deyim ve Atasözlerinde Âb-ı Hayât ve Türk Edebiyatına Yansımaları
گѧѧѧѧѧر بѧѧѧѧѧادبѧѧѧѧѧه دوزخ بѧѧѧѧѧرداز کѧѧѧѧѧوی ِ◌ تѧѧѧѧѧو خѧѧѧѧѧاک آتѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧش، ھمѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧه آب ِ◌ زنѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧدگانی گѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧردد
Eğer rüzgâr senin sokağından cehenneme toprak götürürse oradaki
tüm ateş hayat suyuna dönüşür. (Necm-i Râzî)91
مجѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧو نѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧان اگѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧر حاتمѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧت نѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧان دھѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧد مخѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧواهآب اگѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧر خضѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧر سѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧاقی بѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧود
Sana ekmek veren Hatemtai bile olsa alma; sana su veren saki Hızır
bile olsa su isteme.(İbn Yemîn)92
İnsanın yiyecek bir lokma ekmeği olmasa bile asla kendine çıkar
sağlamak amacıyla makam ve yetki sahibi zenginlere yaranmak için yardakçılık
etmemeli ve kendini küçük düşürücü hareketlerde bulunmamalıdır.
نيسѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧت آب ِ◌ حيѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧات جѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧز دانѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧش نيسѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧت بѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧاب ِ◌ نجѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧات جѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧز دانѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧش
Bilgiden başka hayat suyu yoktur; bilgiden başka kurtuluş kapısı
yoktur. (Evhedi-yi Merâğeî)93
وای بر خضر که زندانیِ عمرِ ابداست
Eyvahlar olsun Hızır’a ki ebedi ömre mahkûmdur. (Saib)
ما از اين ھستیِده روزه به جان آمده ايم :İlk mısra
Biz bu on günlük ömrümüzden bıkıp usanmışız.
94
وطن از دستمدهآب ِ◌ بقادر وطن است.
Vatanı terk etme zira hayat suyu vatandadır.95
İnsan aradığı her şeyi ancak kendi vatanında bulabilir.
ھѧر کѧѧه دسѧѧت از آب ِ◌ حيѧوان شسѧѧت خضѧѧر ِ◌ وقѧѧت
اوسѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧت
ھѧѧر کѧѧه از ظلمѧѧات ِ◌ نفѧѧس آمѧѧدبѧѧرون اسѧѧکندر اسѧѧت
Kim nefsin karanlığından kurtulursa İskender’dir; kim de hayat
suyundan vazgeçerse zamanın Hızır’ı odur. (Mîr Âhund-i Belhî)96

91 Enverî, II, 810.
92 Enverî, I, 971.
93 Enverî, II, 1102.
94 Şekûrzâde, s. 261. 95 Şekûrzâde, s. 692; Enverî, II, 1115.
TAED 37, 2008, 187-208
A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 37 Erzurum 2008 -207-
ھم سکندر بودن و ھمآبِ حيوان داشتن
Hem İskender olmak hem de hayat suyuna sahip olmak!
اھلِدنيا اھلِدين نبونداز ايرا راست نيست :Beytin ilk mısrası şöyledir
Günahkârlar dindar olamazlar. Çünkü doğru değildir…(Senâ’î)97
ھنѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧوزملѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧب پѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧر آب ِ◌ زنѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧدگانی سѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧت ھنѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧوزمآب در جѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧوی ِ◌ جѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧوانی سѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧѧت
Hâlâ dudağım hayat suyuyla dolu; henüz suyum gençlik
ırmağındandır. (Nizâmî)98

96 Enverî, II, 1169.
97 Enverî, I, 123.
98 Enverî, II, 1221.
TAED 37, 2008, 187-208
-208- A. EMİRÇUPANİ:Farsça Deyim ve Atasözlerinde Âb-ı Hayât ve Türk Edebiyatına Yansımaları
TAED 37, 2008, 187-208
KAYNAKLAR:
Afîfî, Rehîm, Ferhengnâme-i Şi‘rî, Surûş, Tahran 1376 hş.
Dâ’iretu’l-ma‘ârif-i Bozorg-i İslâmî, (edt: Kâzım Mûsevî-yi Bojnordî) Tahran
1369 hş.
Dihhudâ, Alî Ekber, Luğatnâme-i Dihhudâ, Tahran 1346 hş.
ENVERÎ, Hasan, Ferheng-i Emsâl-i Suhen, Tahran 1358 hş.
EYÜPOĞLU, E. Kemal, Şiirde ve Halk Dilinde Atasözleri ve Deyimler; İstanbul
1975.
KURNAZ, Cemal, Hayâlî Bey Divânı’nın Tahlîli, İstanbul 1996.
Mevlânâ, Celâluddîn Muhammed, Mesnevî-yi Ma‘nevî (nşr. R. A. Nicholson),
Tahran 1575hş.
OCAK, Ahmet Yaşar, “Âb-ı Hayât”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi,
İstanbul 1988.
PALA, İskender, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, İstanbul 2000.
ŞÂMLÛ, Ahmed, Kitâb-i Kûçe, Tahran 1385 hş.
ŞEKÛRZÂDE, İbrâhîm, Deh Hezâr Mesel-i Fârsî, Tahran 1372 hş.
ŞEMÎSÂ, Sîrûs, Ferheng-i Telmîhât, Tahran 1375 hş.
Şîrâzî, Hâfız, Dîvân-i Hâce Hâfız-i Şîrâzî (nşr. Seyyid Ebu’l Kâsım İncû-yi
Şîrâzî), Tahran 1367 hş.,
Şîrâzî, Sa‘dî, Kulliyât-i Sa‘dî, (nşr. Muhammed Alî-yi Furuğî), Tahran 1378 hş.
Tebrizî, Sâ’ib, Divân-i Sâ’ib-i Tebrizî, Tahran 1378 hş.
TOLASA, Harun, Ahmet Paşa’nın Şiir Dünyası, Ankara 2001.
Vehâbî, “Âb-ı Hayât” Dânişnâme-i Edeb-i Fârsî; Tahran 1375 hş.
wikipedia.org. 2. 11. 2007.
www.farhangsara.com
www. sevde.com /Peygamberler/zulkarneyn 1.11.2007
YÂHAKKÎ, Muhammed Ca‘fer, Ferheng-i Esâtîr, Tahran 1375 hş.

Konular