AHMED AVNİ KONUK’UN MESNEVÎ-İ ŞERÎF ŞERHİ’NİN İLK 18 BEYTİNDEKİ ŞERH USÛLÜ

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009


ÖZET
Bu çalışmada son dönem mesnevî şârihlerinden
olan Ahmed Avni Konuk’un Mesnevî-i Şerîf Şerhi’nin ilk
18 beytindeki şerh usûlü incelenmiştir. Eserin yazılış
sebebi, şârihin müracaat ettiği kaynaklar, etkilendiği
görüşler belirtildikten sonra, şerh usûlü incelenmiştir.
Daha sonra şerhin bölümleri örneklerle gösterilmiştir.
Şerhteki atıflar, kıyaslamalar, yapılan tenkitler ve şerhin
dikkat çeken bazı özellikleri incelenmiştir. Ayrıca bazı
şerhlerle mukayese yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Klâsik Türk Edebiyatı, şerh,
Mevlânâ, Mesnevî, Ahmet Avni Konuk.
THE METHOD OF ANALYSIS IN THE FIRST 18
COUPLETS OF AHMED AVNI KONUK’S MESNEVÎ-I
SERÎF SERHI
ABSTRACT
In the study, the analysis method of Ahmed Avni
Konuk, who is among the latest masnavi analysts, in the
first 18 couplets of his Mesnevî-i Şerîf Şerhi is analyzed.
The method of analysis is examined after mentioning the
reason why the book was written, the sources that the
analyst mentioned and the ideas by which the analyst
was influenced. The references, comparisons, criticisms
and some remarkable features of the analysis are
analyzed. In addition, comparison with some other
analysis are made.

 Bu çalıĢma, Prof. Dr. Atabey Kılıç baĢkanlığında, Erciyes Üniversitesi
Klâsik Türk Edebiyatı Topluluğu tarafından, “III. Klâsik Türk Edebiyatı Şerh
Sempozyumu (Prof. Dr. Cem Dilçin Adına) 13 Şubat 2009 Kayseri”de düzenlenen
sempozyumda aynı adla sunduğumuz tebliğimizin geniĢletilmiĢ Ģeklidir.
 Yrd. Doç. Dr. Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi NĠĞDE. E-mail:
bcinar67@gmail.com
40 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
Key Words: Classical Turkish Literature,
analiysis, Mevlana, Masnavi, Ahmed Avni Konuk.
Mevlâna‟nın Mesnevî‟si Türk edebiyatı, sanatı ve kültür
hayatı üzerinde en çok tesiri olan, daha doğrusu Türk irfanını
Ģekillendiren bir eserdir. Bu sebepledir ki, “Mevlânâ sıfatıyla
zikredilen yüzlerce kiĢi arasından kopup gelen bu sıfat, sırf
Mevlânâ‟ya özgü bir hâle gelmiĢ, yüzlerce mesnevî içinden gelen
mesnevî adı da sadece onun eserine alem olmuĢtur” (AvĢar,2007:59).
Bu istisnai durumun sebeplerinin en baĢında, Mesnevî‟nin “magz-ı
Kur’an” (Kur‟anın özü) olarak kabul görmesidir. Bu özelliğiyle
Mesnevî, bir Ģiirden ziyade bir tefsir gibi asırlarca sevilerek okunmuĢ,
ondaki hikmet ve sırları daha iyi anlamak için çeĢitli yüzyıllarda
otuzdan fazla Ģerhi yapılmıĢtır. Ancak Mesnevî‟nin tamamı günümüze
kadar yedi defa Ģerh edilmiĢtir:
“ġem‟î Dede (ö. 1596‟dan sonra), Ankaravî Ġsmail Rusûhî
Dede (ö. 1631), ġifâ‟î Mehmed Dede (ö. 1671), ġeyh Murad-ı Buhârî
(ö. 1848), Ahmed Avni Konuk (ö. 1938), Tâhirü‟l-Mevlevî (ö. 1951),
Abdülbâki Gölpınarlı (ö. 1982). Bunlardan Ankaravî, Konuk,
Tâhirü’l-Mevlevî ve Gölpınarlı Mesnevî‟yi ayrıntılı bir Ģekilde,
diğerleri ise (ġem‟î, ġifâ‟î, Murad-ı Buhârî) çok kısa sayılabilecek bir
tarzda Ģerh etmiĢlerdir” (Güleç 2007:1). Konuk, Tâhirü’l-Mevlevî ve
Gölpınarlı Ģerhleri, yakın dönem, yani son yüzyılda yapılan
Ģerhlerdir. Bu Ģerhler içinde, A. Avni Konuk‟un Mesnevî ġerhi‟ni
seçmemizin sebebi Ģudur:
A. Avni Bey, “Ģerhinin hazırlanıĢında Türkçe ve Farsça
Ģerhlerden istifade etmiĢ, daha önceki Ģârihlerin görmediği,
Hindistan‟da basılan Mesnevî Ģerhlerini de incelemiĢtir. Hem
Mesnevî‟nin 6 ciltinin tamamını Ģerh etmiĢ olması, hem de birçok
Ģerhten faydalanması eserin kıymetini artırmaktadır” (s.13).1 Ayrıca
Konuk‟un, Ġbn Arabî‟nin Fusûsu’l-Hikem ve Tedbirât-ı İlâhiyye
eserlerini Ģerh etmiĢ olması ve Mevlânâ‟nın Fîhi Mâ Fîh Tercümesi‟ni
yapması, hem Ģârihin bu sahadaki kudretini göstermekte, hem de bu
Ģerhin değerini artırmaktadır. Bu Ģerhin ilk 18 beytini seçmemizin
sebebi ise, ilk 18 beytin “magz-ı Mesnevî” ve “fâtihatü‟l-kitâb”

1 Kaynak belirtilmeden verilen sayfa numaraları, Ahmed Avni Konuk,
Mevlânâ Celâleddîn Rûmî Mesnevî-i Şerîf Şerhi 1 Tercüme ve Şerh, hzl. Selçuk
Eraydın-Mustafa Tahralı, Kitabevi Yay., Ġstanbul 2006 adlı eserin sayfa numaralarını
göstermektedir. Bu sayfadan itibaren incelememize konu olan bu eserden alınan
bilgiler, dipnotlar da dahil olmak üzere, külfete kaçmamak için sadece sayfa
numaraları belirtilerek verilecektir.
Ahmed Avni Konuk’un… 41
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
(Mesnevî‟nin özü) kabul edilmesi ve Mevlânâ tarafından kaleme
alınmasındandır.
A. Avni Konuk, 1285/1868‟de Ġstanbul‟da doğmuĢ, Ġbtidâî
mektebini bitirdikten sonra Galata RüĢtiyesine girmiĢ, daha sonra
DârüĢĢafaka‟yı bitirerek Mevlevî tarîkatine intisap etmiĢ, mürĢidi
Mesnevîhan Selâniklî Mehmed Esad Dede‟den Mesnevî okuyup icâzet
almıĢtır (s.11). Bu sıralarda Mekteb-i Hukûk-ı ġâhâne‟ye girmiĢ,
Arapça, Farsça ve Fransızca öğrenmiĢ, musîkimizin büyük
üstatlarından Zekâî Dede‟den musikî dersleri almıĢ, birçok eser meĢk
etmiĢtir (s.11-12).
Konuk‟un, Mesnevî Ģerhini hangi tarihlerde ve niçin yaptığı,
Ģerhte hangi nüshayı kullandığı, hangi Ģerhlere müracaat ettiği ve
hangi kaynaklardan faydalandığı, Ģerhini hangi görüĢler ıĢığında
yaptığı ve hangi metodu kullandığı gibi birçok sorunun cevabı
mukaddimesinde açıklanmaktadır. ġimdi bu soruların cevaplarını
maddeler hâlinde kısaca vermeye çalıĢalım:
1. Eserin Yazılış Tarihi ve Yazılma Sebebi
Konuk, mukaddimesinde belirttiğine göre, Mesnevî‟yi Ģerh
etmeye 1348 (1929)‟da baĢlamıĢ ve 1356 (1937)‟de tarihinde
bitirmiĢtir (s.27). Onu bu Ģerhi teĢvike zorlayan sebeplerin baĢında
kendi ifadesiyle aĢktır. Zira mukaddimesinde, “Mesnevî-i ġerîf gibi
bahr-ı bî-pâyân içinde yüzgeçlik etmek, benim gibi ilimde ve hâlde ve
amelde kolu ve kanadı kırık bir âcizin iĢi değil idi. Fakat aĢk, bu
aczimi gözümde örttü ve bu hususta beni cesur yaptı. Zîrâ aĢkın
hâssalarından biri de korkağı ve âcizi cesur yapmaktır.”(s.27) diyerek
özetlemektedir. Mesnevî ġerhi‟nin birinci defterinin kapağı içine
yapıĢtırılmıĢ bir yaprak üzerinde Mesnevî-i ġerif ġerhi‟ni ikmali
dolayısıyla, Ģârihin imzasıyla (s.16) yazılmıĢ 16 beyitlik bir kaside
bulunmaktadır. Bu kasidenin bazı beyitleri Ģu Ģekildedir:
Âferîn ey sâhib-i şerh-i kitâb-ı Mesnevî
Şems veş oldun serâpâ âb u tâb-ı Mesnevî
…..
Aşkı tarif eylemek mümkün değil ammâ şu var
Aşka düşmüştür yanar dâim sıhâb-ı Mesnevi2
…..
Şerh u tafsîl eylemiştir bahs-ı aşkı çokları
Kimse sen tek yapmamıştır inkılâb-ı Mesnevî
Sen ferâgat ehlinin serdâr-ı müstesnâsısın
Aşk u şevk u zevk ile ettin şitâb-ı Mesnevî (s.17)

2
Sıhâb-ı Mesnevi: Mesnevi dostları (s.17).
42 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
Bu beyitlerden de anlaĢılacağı üzere, onu Mesnevî‟yi Ģerh
etmeye sevk eden temel sebep, dayanılmaz hâle gelen aĢkını anlatma
ihtiyacıdır.
2.Şerhe Esas Alınan Nüsha
Ahmet Avni Konuk, “ġerhte ittihaz ettiğim metin, Ġsmail
Rusûhî Ankaravî hazretlerinin nüshasıdır.” (s.27) diyerek, Mesnevî-i
ġerif nüshaları hakkında malumat vermekte ve Ankaravî nüshasının
huzûr-ı Mevlânâ‟da yazılmıĢ olan nüshalardan istinsah edildiğini ve
bu nüshanın doğru bir nüsha olduğunu belirtmektedir. Ancak bu nüsha
ile Hint Ģârihlerinden İmdâdullah hazretlerinin matbu nüshasındaki
beyitler kıyaslanmıĢ, bazı kelime örnekleri verilmiĢ, bu tarz küçük
farklılıkların “manayı değiĢtirmediğini” ve “kıyl ü kâle değer
mahiyette olmadığını” belirtmiĢtir (s.30). Konuk‟un kullandığı metin
hakkında ayrıntılı bilgi vermesi ilginçtir.
3. Müracaat Kaynakları
Avni Bey‟in hangi Ģerhlere müracaat ettiğini ve hangi
kaynaklardan faydalandığını ise, “Mürâcaat ettiğim Ģerhler, Ankaravî,
Hind Ģârihlerinden Ġmdâdullah, Bahru‟l Ulûm Abdü‟l-Alî, Velî
Muhammed Ekberâdî, MükâĢefât-ı Rızavî ve Abdurrahman Leknevî
hazarâtının Ģerhleridir (s.39).” Ģeklindeki ifadelerinden anlıyoruz.
Müracaat ettiği lügâtleri, “Kâmus, Burhân-ı Katı’ın Fârisî aslı ve Hind
tab‟ı, Müntehabü’l-Lügât, Şemsü’l-Lügât, Gıyâsü’l-Lügat, Behâr-ı
Acem, Heft-Kulzüm, Çerâğ-ı Hidâyet ve Ahterî-i Kebir’dir ki, bunların
nüshaları elimde mevcuddur” (s.39) diyerek sıralamaktadır. ġerh ve
izah konusunda faydalandığı muhtelif kaynakların baĢlıcalarından
“Fusûsu’l Hikem3
, Fütuhât-ı Mekkiyye, et-Tedbîrâtu’l İlâhiyye fî Islâhi
Memleketi’l İnsâniyye4
, Bülgatü’l-Gavvâs, Cevâhir-i Gaybî, Fîhi Mâ
Fîh5
, Menâkıb-ı Sipehsâlâr, Avârifu’l-Maârif, Arâisü’l-Beyân, Tefsîri
Nahcivânî, Usûl-i Aşere, Ta’rifât-ı Seyyid, Istılâhât-ı Sûfiyye-i
Kâşânî, Istılâhât-ı Sûfiyye-i Ni’metu’llâh, Ma’rifet-nâme, Ma’nevî
Şerhi, Nefahâtü’l-Üns, Matla’u’l-Ulûm Mecma’u’l-Fünûn, Azîz Nesefî
Resâili6
, Reşehât, el-İnsânu’l-Kâmil’i saymaktadır.

3 Muhyiddin Ġbnü‟l Arabî‟nin bu eseri, Ahmed Avni Konuk tarafından
tercüme ve Ģerh edilmiĢtir (s.40).
4 Muhyiddin Ġbnü‟l Arabî‟nin bu eseri, Ahmed Avni Konuk tarafından
tercüme ve Ģerh edilmiĢtir (s.40).
5 Mevlânâ‟nın bu eseri Ahmed Avni Konuk tarafından tercüme edilmiĢtir
(s.40).
6 Ahmed Avni Konuk tarafından tercüme edilmiĢtir (s.40).
Ahmed Avni Konuk’un… 43
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
4. Etkilendiği Görüşler ve Yaptığı Tenkitler
ġârih, Ģerhindeki tasavvufi açıklamaları, daha önce Ġbn
Arabî‟nin Fusûsu’l- Hikem ve Tedbirât-ı İlâhiyye eserlerini Ģerh
ettiğinden, Ġbn Arabî‟nin görüĢleri ve Mevlânâ‟nın Fîhi Mâ Fîh
Tercümesi‟ndeki mütalâlarından faydalanmıĢtır. Bu hususta
bazılarının tenkidine maruz kaldığı, Feridun Nafiz Uzluk‟a yazdığı
mektuptan anlaĢılmaktadır.7
ġârih, Mukaddimesinde “MüsteĢrikler
hakkındaki mütâlâ‟at” (s.49) baĢlığında son zamanlarda garpta
Mesnevî-i ġerîfe karĢı bir rağbet hâsıl olduğunu, bunlardan Mr.
Reynold A. Nicholson‟un Ġngilizce bastırdığı Mesnevî-i ġerife yazdığı
mukaddimeyi “Ģâyan-ı dikkat” olarak görmekle birlikte, onun
çıkardığı hükümleri, “yabancılık neticesi” olarak yanlıĢ bulmakta ve
bu yanlıĢlıkların gerekçelerini açıklamaktadır.8
ġârih, mukaddimesinde, Mesnevî-i ġerîf‟in Ģiir olup
olamadığını Ģiirin tanımını yaparak açıklamaktadır. O, Ģiiri “kasd
üzerine mevzûn ve mukaffâ olarak söylenen söz”(s.31) olarak
tanımlamaktadır. “Kasıddan ârî olarak söylenen mevzûn ve mukaffâ
sözler Ģiir haricinde kalır. Nazım ve Ģiir nokta-i nazarından Mesnevî-i
ġerîf‟in hâli böyledir (s.31). ġârih, bu görüĢlerini Mesnevî‟den ve
Dîvân-ı Kebîr‟den örneklerle açıklamaktadır. Gerçekten de insanlar,
Mesnevî‟yi “edebî bir eserden çok özlü bir tefsir niyetiyle
okumuĢlardır”(AvĢar, 2007:59). Ancak Ģârih, Hz. Mevlânâ‟nın
dibâcesinde: “Manzum olan Mesnevî-i ġerîf‟i uzatmakta ictihâd
ettim.” buyurdukları cihetle Mesnevî-i ġerîf‟in “Elfâzı ve sûreti
Ģiirdir.” demektedir (s. 53). Bu bölüm Mesnevî‟nin mahiyetinin çeĢitli
delillerle geniĢçe anlatıldığı ve tanıtıldığı bir bölüm hüviyetindedir.
Konuk, yedinci cilt Mesnevî hakkındaki görüĢlerini,
“1035/1625 tarihinde zuhûr eden yedinci cild-i Mesnevî sahtedir ve
aslı yoktur” (s.39) diyerek Mesnevî‟den örneklerle ispatlamaktadır.
Ayrıca Ġsmail Ankaravî‟nin yedinci cildi Ģerh ettiğini, ancak bu Ģerhin
“Murâd-ı Râbi‟in cebir ve ısrârı ile vâkî olduğunu” ve Ankaravî‟nin
ifâdâtından bu rivayetin doğru olduğunun anlaĢıldığını” (s.41)
belirtmektedir.

7 Yakup ġafak, “Son Mesnevî ġârihlerinden Ahmed Avni Konuk‟un
Mevlânâ‟nın Eserlerine, Fikirlerine Dair Mektubu”, İlmî Araştırmalar, S.16,
Ġstanbul 2003 (s.14).
8 Reynold A. Nicholson‟un iddiaları: “Celâleddîn kendi eserini tashih, ta‟dil
ve ıslâh etmek iĢini baĢkalarına havale etmiĢtir. Mesnevî‟nin VI. cildi nâ-tamamdır.
Mevlânâ‟nın nazmı ve aruzu Sadî ve Hâfız gibi sâir Ģâirlere kıyâsen gevĢektir (s. 49-
50).” Ģeklinde hükümleri içermektedir. Bu konuda geniĢ bilgi için bk. (Güleç, 2006:
227-240).
44 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
ġârih, mukaddimesinde Vahdet-i vücûd ve vücûdîlik
(panteizm) hakkında izahatta bulunmuĢ, iki kavramı on bir maddede
kıyaslayarak açıklamıĢ ve farklarını göstermiĢtir. “Vahdet-i vücûd
ilmi, Cenâb-ı Hak‟tan nâzil olmuĢ, vücûdîlerin ilmi ise varlığın
birliğini sezmekten ibarettir” (s.50). “Vahdet-i vücûd müĢâhidlerinin
ilmi, fenâfillâh dedikleri hâlin vukû‟undan sonra kendilerine hâsıl olan
bir ilm-i Ģuhûdî, vücûdîlerin imi ise feylesofların birbirinden alıp
kendi akıllarına göre tevsî ettiği ilm-i nazarîdir (s.51). Bu izahlar,
çeĢitli mukayeselerle birçok açıdan geniĢ bir Ģekilde açıklanmaktadır.
I. Şerh Usûlü
ġârih mukaddimesinde, “Esâsen fakîrin tuttuğu yol, her
beytin kelime kelime tercümelerini mümkün olduğu kadar açık bir
lisân ile yazmak olmuĢtur. Ġsteyen doğrudan doğruya bu tercümeleri
okuyarak Mesnevî-i ġerîf‟i kolaylıkla hatm edebilir.” demektedir
(s.53).
Beyitlerin açıklaması konusunda ise, “Beyitlerin birçoğunun
îzâhatını unutmadım; ancak îzâhatın uzatılması ve lügâtlerin
gösterilmesi zarûrî oldu. Beyitlere numara koymayı birkaç cihetten
fâideli gördüm. Birisi her cilde birbirine ta‟alluku olan bahisleri
numaralar ile göstermek, okuyanlara bir kolaylıktır. Diğeri her cildin
kaç beyti hâvî olduğu derhal görülür. Diğer fâidesi de ileride bir
fihrist-i ebyât yapmak için kolaylık olur (s.53).” demektedir. ġârih,
Mesnevî-i ġerîf‟i nazmen selis okuyabilmek için “ilm-i aruz
kâidelerine de vakıf olmak” gerektiğini, ilm-i arûza vâkıf olmayanlar,
bazı müsteĢrikler gibi nazm-ı Mesnevî‟yi tenkîde cür‟et edeceklerini”
belirtmektedir.
Konuk‟un Mesnevî Şerhi‟nde klâsik Ģerh metodunu
kullandığı söylenebilir. Farsça beyitleri numaralayıp yazdıktan sonra
“tercüme” diyerek beytin tercümesini, daha sonra “izah” diyerek
beytin açıklamasını yapmıĢtır (s.13). Ancak incelemeye esas aldığımız
bu yayında tekrardan kaçınmak için tercüme ve Ģerh ibareleri
belirtilmemiĢtir. Konuk, gerekli gördüğü yerlerde Farsça beyitteki
bazı kelime ve deyimlerin lügat anlamlarını vermiĢ, sonra tasavvufî
manasını açıklamıĢtır. Bu açıklamalardaki görüĢlerini daha önce Ģerh
ettiği Ġbn Arabî‟nin Fusûsu’l-Hikem Tercüme Şerhi ve Tedbirât-ı
İlâhiyye Tercüme Şerhi‟nden ve Mevlânâ‟dan tercüme ettiği Fîhi Mâ
Fîh Tercümesi‟nden alıntılar yaparak desteklemektedir (s.13). Ayrıca
diğer Ģârihler gibi ayet ve hadislerden de sıkça faydalanmıĢtır.
ġârih, önce Mesnevî"nin Arapça dibâcesini tercüme etmiĢ,
sonra bazı kelimelerin lügat anlamlarını vermiĢ, gerekli gördüğü
kelimeleri geniĢ bir Ģekilde açıklamıĢtır. Bu açıklama mesnevî
Ahmed Avni Konuk’un… 45
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
kelimesinden baĢlamaktadır. “Mesnevî, Ģâirlerin ıstılâhında, iki
mısrâ‟ı bir kâfiyede olan nazımlara derler. Ve Mesnevî kelimesi sîga
i‟tibâriyle masdar-ı mîmîdir. Aslı „mesnâ‟ olup, ikiĢer ikiĢer
ma‟nâsınadır. Âhirinde „yâ‟ nisbet içindir. „ĠkiĢer ikiĢere mensûb
nazım‟ demek olur.” Ģeklinde açıklamalar yapılmıĢ, daha sonra
dîbâcede geçen usûl, fıkıh, şer’, mişkat, nûr, işrak, cinân, ebnâü’ssebîl,
makıyl, ebrâr, ahrâr, sudûr, sea, tatyîb, elkâb, ictihâd, garâib,
nevâdir, zühhâd, dürer, ubbâd, seyyid, mu’temed, zâhire, kudve,
mugîs, verâ, nühâ, vasâyâ, habâyâ, miftâh, arş, ferş, Ebu’l-fazâil,
Urmevî, selef, ridâ, şems, Azvâ, finâ, vüfûd, mücidd, ufâd, şârik,
basâir, rûhânî, semâviyyîn, nûriyyîn, süket, nuzzâr, huzzâr, mülûk,
atmâr kelime ve ibarelerinin lügat anlamları açıklanmıĢ, gerekli
izahlar yapılmıĢ, bazılarının cümledeki anlamları verilmiĢ, yer yer
Mesnevî‟nin diğer ciltlerinden örnekler sunulmuĢ, gerekli görüldükçe
ayet ve hadislerle açıklanmıĢtır.
II. Şerhin Bölümleri
Beyitlerin Ģerhini 6 bölümde incelemek mümkündür. Bunlar
sırayla Ģu Ģeklidedir:
1. Bölüm: Metin
Bu bölümde Ģerh edilecek beytin Farsça aslı yer almaktadır.
2. Bölüm: Beytin tercümesi
Bu bölümde (ilk 18 beyitte) beyitler tek tek tercüme
edilmiĢtir. ġârih, “tercüme” diyerek beytin tercümesini yapmıĢtır
(s.13). Ancak esas aldığımız bu yayında, tekrardan kaçınmak için
tercüme ve Ģerh ibareleri belirtilmemiĢtir. Beyitlerin tercümesi
mümkün olduğu kadar kısa olup, yorumlu ve mana tercümesi
yapılmamıĢ, bu hususlar kelimelerin anlamları verilirken ve izah
kısmında yapılmıĢtır.
3. Bölüm: Kelimelerin açıklaması
Bu bölümde Ģârih, beyitte gerekli gördüğü kelimelerin önce
lügât anlamlarını verdikten sonra, dilbilgisi kurallarına göre bazı
özelliklerini açıklamıĢtır. Bazı beyitlerle ilgili örnekler Ģu Ģekildedir:
Sîne hâhem şerha şerha ezfirâk 9
Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk (I/3)

9 A. Avni Konuk‟un Mesnevî-i ġerîf ġerhi‟nde, beyitlerin Farsça Ģekilleri
yazılmıĢ, Latin harflerle okunuĢları verilmemiĢtir. Bu çalıĢmada beyitlerin okunuĢları,
incelememize kolaylık sağlaması amacıyla, Tâhirü‟l-Mevlevî, Mevlânâ Celâleddîn-i
Rûmî Mesnevî, (Tercüme ve Şerh), Ahmed Said Matbaası, Ġstanbul 1971, ss.49-
73‟ten alınmıĢtır. Ġncelemeye alınan diğer beyitlerde de aynı yol izlenmiĢtir.
46 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
Tercüme: Ayrılıktan pâre pâre sîne isterim, tâ ki iştiyâk
derdinin sırrını söyleyeyim (s.74).
Yukarıdaki beyitte şerha ve şerh kelimeleri, “ġerha, et
dilimi ve bıçak yarası, Ģerh, gizli olan bir Ģeyi açıp koymak demektir.”
Ģeklinde açıklayıp “yani”…diyerek kelimelerin metindeki anlamları
açıklanmıĢtır.
Ney harîf-i herki ezyârî bürîd
Perdehâyeş perdehây-ı mâ dirîd (I/11)
Tercüme: Ney, bir yârinden munkatı’ olan her bir kimsenin
musâhibidir. Onun perdeleri bizim perdelerimizi yırttı (s.83).
ġârih, yukarıda beyitte geçen “Harîf, mahrem ve musâhib
„yârî‟deki „yâ‟ tenkîr içindir. Herhangi bir yâr demek olur. Bundan
murâd…..dır” diyerek lügat anlamını verdiği kelimelerin, parçada
iĢaret olunan anlamlarını ve tasavvufî anlamlarını açıklamıĢtır.
Der gam-ı mâ rûzhâ bîgâh şüd
Rûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd (I/15)
Tercüme: Günler gamımızın içinde akşam oldu; günler
yanmalar ile akşam oldu (s.85).
ġârih beyitte geçen bîgâh kelimesini, “Müteaddid ma‟nâsı
vardır; burada akĢam ma‟nâsı münâsibdir.” diyerek kelimenin beyte
en uygun anlamını vermektedir.
4. Bölüm: Beytin Ģerhi
A. Avni Konuk, tercüme ve kelime açıklamalarından sonra
beytin izahını yapmaktadır. Beyit açıklama ihtiyacı duyulmayan
kelimelerden kurulmuĢsa, doğrudan izah edilmektedir. Konuk, bazı
kelimeler için, nüshalar arası değerlendirmeler yaparak doğru kabul
ettiği Ģekliyle izah yapmıĢtır. Meselâ birinci beytin Ģerhinde,
1. beyit:
Bişnev in ney çün şikâyet mî küned
Ez cüdâyîhâ hikâyet mî küned
Bu neyi dinle, nasıl şikâyet ediyor? Ayrılıklardan hikâyet
ediyor.
beytini, tercüme ettikten sonra, “Ellerdeki nüshalarda
„biĢnev ez ney‟ ve „hikâyet‟ „Ģikâyet‟ den evvel yazılı ise de, eski
nüshalarda „biĢnev în ney‟ sûretindedir; ve „Ģikâyet‟, „hikâyet‟ den
evveldir.” diyerek izahatlarını buna göre yapmaktadır. ġârih bu beytin
Ahmed Avni Konuk’un… 47
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
açıklamasında, Hz. Pîr‟in ney ile kendi vücûd-ı Ģeriflerine iĢâret
buyurduklarını, kâmil insanın vücûdunun “ney”e benzediğini, “ney”in
yedi deliğinin insanın yedi a‟za-yı zâhiresine iĢaret ettiğini, insan-ı
kâmilin “ney” gibi boĢ olan vücûdundan görünen fiillerin Hakk‟ın
tasarrufuyla olacağını belirtmektedir. “Dinle” hitâbı ile baĢlamasını
Ģârih, “kemâlât-ı insâniyeden olan ilim ve irfânın insana kulak
yolundan hâsıl olacağına” bağlayarak, bu fikrini ayetlerle
desteklemektedir. ġârihe göre, insan-ı kâmiller, Hz. Peygamberin
vârisleri olduğundan onların Ģikâyetleri, Ģikâyet değil hikâyettir.
2. beyit:
Kez neyistan tâ merâ bübrîdeend
Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend
Ney der ki, beni kamışlıktan kestikleri zamandan beri,
nâlemden erkekler ve kadınlar inlemişlerdi.
ġârihe göre ikinci beyitteki, neyistan ve kamışlıktan murâd,
cismâniyet âlemidir. Birinci beyitte Hz. Mevlânâ, cism-i Ģeriflerini
“neye ve içi boĢ kamıĢa teĢbîh etmiĢtir. Çünkü “bu kesâfet âleminde
peydâ olan ecsâm-ı beĢerden her birisi, Hakk‟ın mezâhir-i esmâ ve
sıfatı olup, dâimâ onlardan bu sıfât ve esmâ-i ilâhiyye ahkâmı zâhir
olmaktadır (s.73).” Ġnsan-ı kâmil kamıĢlık derecesinde olan vücud
âleminde, kendi cisminin yok olduğunu kavrar. Bu yüzden insan-ı
kâmil, güzel nağmeler çıkaran “ney”e benzer. ġârih, bu beytin
Ģerhinde erkek ve kadını da; “Erkekden murâd, hazz-ı nefsânîsine
mağlup olmayan kâmil ve ârif Ģahıslar, „kadın‟dan murâd dahi,
nefsânî hazlarıyla ve enâniyeti ile meĢgûl nâkıs ve câhil Ģahıslardır
(s.73).” Ģeklinde açıklamıĢtır. Ancak Ģârih, bu manaların sûrete göre
olduğunu, kâmil ve ârif kadınların, sûrette kadın iseler de, manada
erkek hüviyetinde olduklarını; sûrette erkek olan nâkıs ve câhillerin
ise, manada kadın hüviyetinde olduklarını belirtmektedir. Bu
açıklamalardan sonra Ģârih, beytin nihaî manasının, “Evvelki vuslat
hâlimi ve sonraki ayrılığımı yana yakıla kâmillerin ve nâkısların
önünde ağlarım. Benim bu inlemelerimden onlar da ağlarlar.” Ģeklinde
olacağını belirtmektedir.
3. beyit:
Sîne hâhem şerha şerha ez firâk
Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk
Ayrılıktan pâre pâre sîne isterim. Tâ ki iştiyâk derdinin
şerhini söyleyeyim.
48 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
Konuk, beytin Ģerhine Ģerha kelimesinin lügât anlamını
vererek baĢlamaktadır. Daha sonra beytin açıklamasına geçerek,
“cismâniyyet âleminde” beĢer arasında ayrılık yüzünden sînesinin ve
kalbinin parça parça olduğunu, sırlarını açmak için ise, âlem-i kudse
âĢık bir kimse istediğini belirtmektedir. Bu beyitte Mesnevî‟nin IV.
cildinin 1318. ve 1319. beyitlerine ve Fîhi Mâ Fîh‟in 26. faslına atıflar
yaparak açıklamalarını desteklemektedir.
4. beyit:
Herkesî kû dûr mand ez asl-ı hîş
Bâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîş
Her bir kimse ki o kendi aslından uzak kaldı.Tekrar kendi
vaslının zamanını ister.
Bu beyitte Ģârih, dünya âleminin sûretlerini ve Hakk‟ın
vücûd-ı hakîkîsini, denizin dalgalanmasından doğan köpüklere
benzetmektedir. Bu köpükler yine o vücûd-ı hakîkî denizinde
kaybolurlar. Hakîkî öze ulaĢmak özlemi insan-ı kâmilde zâhir, insan-ı
nâkısta bâtındır. Açıklamalarını Fîhi Mâ Fîh‟ten örneklerle sürdüren
Ģârih, mâ‟Ģûkun “dil-ârâm” olduğunu, gönlün ancak onunla huzur ve
rahat edebileceğini, mâĢûktan baĢkası ile huzur ve rahat
edemeyeceğini vurgulamaktadır.
5. beyit:
Men beher cem’iyyetî nâlân şüdem
Cüft-i bedhâlân u hoşhâlân şüdem
Ben her bir cemiyette nâle edici oldum. Kötü hâlliler ile iyi
hâllilerin eşi oldum.
Konuk, beyitteki kötü hâllerden kastedilenin Hak‟tan ve
hâllerinin sonundan gâfil olan nefsânî ve cismânî kimseler; iyi
hâllerden kastedilenin ise Hak‟tan haberli ve hâllerinin sonunu idrak
eden kimseler olduğunu belirtmektedir. ġârih, insan-ı kâmilin,
Hakk‟ın sıfatlarını câmi‟ olduğundan herkesle onların istidatları
nispetinde sohbet ederek, onları hakîm olana yakıĢacak biçimde
terbiye ettiği görüĢündedir. Ġnsan-ı kâmilin bu sohbeti gibi “ney”in de,
saz olmak itibariyle, hem fâsıkların, hem de Hak âĢıklarının
meclisinde “nağme-sâz” olarak, her iki tarafın duygularını
Ģiddetlendirdiğini belirtmektedir.
Ahmed Avni Konuk’un… 49
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
6.beyit:
Herkesî ez zann-ı hod şüd yâr-ı men
Vez derûn-ı men necüst esrâr-ı men
Her bir kimse, kendi zannı cihetinden benim yârim oldu.
Benim bâtınımdan esrârımı istemedi.
ġârihe göre, insan-ı kâmilin esrârını müĢâhede etmek ruh
gözüyle mümkündür. Ruh gözünün açılması ise insanı kâmilin
terbiyesi altında, nefsi yenmeye çalıĢma ve onu kırma ile mümkündür.
Ancak herkesin buna tahammülü olmadığından, sözden ve amelden
kemâli öğrenmek isterler. Bu yüzden o kiĢiler, insan-ı kâmilin bu
sözlerine bakıp kendi sıfatından birisi zannederler. Oysa ki Mevlânâ,
kendi cism-i Ģeriflerini “ney”e benzetmiĢtir. Mevlânâ ile sohbet eden
bir kimsenin, nefsinin hazlarından geçip, ruh gözünün açılarak, onun
iç sırlarını görmek istemediğini belirtmektedir.
7. beyit:
Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nîst
Lîk çeşm ü gûşrâ an nûr nîst
Benim sırrım nâlemden uzak değildir; fakat gözün ve
kulağın o nûru yoktur.
ġârih bu beyitte, “sır” ile Hz. Mevlânâ‟nın, “nâle” ile ilâhî
sırlara dair sözlerin, “göz” ve “kulak” ile de, cismin his gözü ve
kulağının kastedildiğini belirtmektedir. ġârihe göre, insan-ı kâmilin
rûhu Hakk‟ın halifesidir; rûh-ı insânî ile Hak arasında tarife sığmayan
bir kaynaĢma vardır. Ġnsan-ı kâmil, Hak‟tan aldığı sırları zâhirî lisanla
halka söyler. Halk bu sözlere bakıp, bu sözlerin insan-ı kâmilin
sûretinden meydana geldiğini zanneder, Ģeklindeki yorumunu
Mesnevî ve Fîhi Mâ Fîh‟ten örneklerle desteklemektedir.
8. beyit:
Ten zi cân u can zi ten mestûr nîst
Lîk kes râ dîd-i can destûr nîst
Ten candan, can da tenden örtülmüş değildir; fakat bir
kimseye, canı görmeğe izin yoktur.
ġârih, bu beytin izahında öncelikle “rûh” hakkında zâhir ve
bâtın ulemasının görüĢlerini inceleyerek, Mesnevî-i ġerîf‟ten ve Hz.
ġeyh-i Ekber‟in âsâr-ı aliyyelerinden ve Aziz Nesefî hazretlerinin
risâlelerinden anlaĢılan manaya göre rûhu Ģöyle açıklamaktadır:
Hakk‟ın “Hayat” sıfatı, yine Hakk‟ın vücûd-ı hakîkîsinin her
50 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
mertebeye tenezzülünde, her bir Ģeyin istidadına göre zuhûrundan
ibarettir. Ona göre insan, mükemmel hâle gelinceye kadar birçok
mertebelerden geçmiĢtir. Biyoloji (ilm-i hayat) âlimlerinin
incelemeleri, bu mertebelerden “rûh-ı hayvânî” dairesinde kalmıĢtır.
Özet olarak Konuk, cismin cana, canın da cisme tarife sığmayan bir
kavuĢma ve yakınlığı olduğunu, ancak rûhun zâtını ve cevherini his
gözüyle görmek için hiç kimseye izin verilmediğini belirtmektedir.
9. beyit:
Âteşest în bang-ı nây u nîst bâd
Herki înâteş nedâred nîst bâd
Bu nâyın sesi ateştir ve hevâ değildir. Her kimde bu âteş yok
ise, yok olsun.
Konuk, bu beyitte ateĢten kastedilenin aĢk ateĢi olduğunu
belirttikten sonra, kendi aslından uzak düĢen her kimsenin evvelki
vuslat zamanını istediğini; çünkü aslının âĢıkı olduğunu
belirtmektedir. Bu aĢk, insan-ı kâmilde çok Ģiddetle zâhir olduğundan,
onun sözlerinin de bu Ģiddetli aĢkın ateĢi olduğu yorumunu
yapmaktadır. ġârihe göre, bu aĢktan yoksun olarak kendi benliğine
kapılanlara bu aĢkın tesiri olmaz. Bu kimselerin öncelikle kendi
mevhum olan varlığının yok olması, aklî ve nazarî bilgilerinden
kurtulması gerektiğini belirtmektedir.
10. beyit:
Âteş-i ışkest k’ender ney fütâd
Cûşiş-i ışkest k’ender mey fütâd
Aşkın ateşidir ki “ney”e düşdü. Aşkın kaynayışıdır ki, meye
düşdü.
ġârih, bu beyti ateĢin tefsiri olarak değerlendirmekte ve bir
önceki beyitte geçen ateĢle iliĢkilendirerek, “ney”in sesi ateĢtir,
ateĢten maksat aĢk ateĢidir, aĢk ateĢi ise kâinâtı kaplamıĢtır
demektedir. Ona göre mahlûkâtın en mükemmeli olan insan-ı kâmilin
kalbine düĢen aĢk ateĢi olduğu gibi, cansız olan “mey”in
kaynamasının sebebi de aĢk ateĢindendir. Kâinatın yaratılıĢ gayesinin
belirtildiği “Ben gizli bir hazine idim. Bu sıfat ve esmâ âsârının
zuhûruyla bilinmeye muhabbet ettim. Mahlûkâtı bilinmek için
yarattım.” kudsî hadîse atıfta bulunan Konuk, muhabbetin ve aĢkın
bütün eĢyâya sârî olduğunu vurgulamaktadır.
Ahmed Avni Konuk’un… 51
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
11. beyit:
Ney harîf-i her ki ez yârî bürîd
Perdehâyeş perdehây-ı mâ dirîd
Ney, bir yârinden munkatı’ olan her bir kimsenin
musâhibidir. Onun perdeleri bizim perdelerimizi yırttı.
ġârih bu beyitte, harîf, yârî ve perde kelimelerini açıklar.
“Harîf”i mahrem ve musâhib; “yarî”yi sâlikin kesret âleminde yâr
edindiği Ģeyler; “perdeler”i ise görünürde “ney”deki (yegâh, aĢîrân,
ırâk, rast, dügâh, segâh ve çârgâh) yedi perde, insan-ı kâmilin
suretinde ise, nefis cihetinden (nefs-i emâre, nefs-i levvâme, nefs-i
mülhime, nefs-i mütmainne, nefs-râziye, nefs-i merzıyye ve nefs-i
sâfiye) yedi mertebe; ruhâniyet bakımından (kalp, rûh, sır, hafî, ahfâ,
nefis ve cemî-i cesed) yedi letâif olarak karĢılar. Ġnsan-ı kâmil, sâlikin
terakkisi için onun nefs-i emmâre derecesine tenezzül ederek bu
perdeleri birer birer yırtar ve sâliki nefsin ve rûhun tehlikeli
geçitlerinden geçirir. Yorumcu, insan-ı kâmili ney mesabesinde
görerek, kesretten soğuyup Hakk‟a yönelen sâlikin mahremi ve
musâhibi olduğunu, sâlikin örtü mahiyetindeki nefs ve ruhiyyesini
yırttığını belirtir.
12. beyit:
Hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd
Hem çü ney demsâz u müştâkî ki dîd
Ney gibi bir zehir ve bir tiryâk kim gördü? Ney gibi bir dost
ve müştâk kim gördü?
Konuk, bu beyitte tiryâkın panzehir, dem-sâzın ise dost ve
muhip manasında olduğunu belirtir. Ona göre insan-ı kâmil, ezelî
bedbaht (eĢkıya) olanlar için zehirdir, çünkü onu doğru yola davet
ettikçe onun bedbahtlığı artar. Ezelî saadet sahibi olup nefsin
pisliklerine bulaĢmıĢ ve zehirlenmiĢ olanlar için ise panzehirdir.
Çünkü sâlikleri Hakk‟a ve hakikate ulaĢtırmak için onların dostudur.
13. beyit:
Ney hadîs-i râh-ı pür hûn mîküned
Kıssahây-ı ışk-ı mecnûn mîküned
Ney, kan dolu olan yolu söylüyor; Mecnun’un aşkının
kıssalarını söylüyor.
“Ney”in, yani insan-ı kâmilin, helâk olunacak ve güçlüklerle
dolu olan nefs-i emmarenin mezbahası olan Hak yolundan haber
52 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
verdiğini belirten Ģârih, ilâhî aĢka mübtela olan Mecnun hikâyelerini
ve ahvalini açıkladığını belirtmektedir. “Allah‟ı zikret ki mecnun
desinler” hadîsine iĢaret buyrulduğunu ifade eden yorumcu, gaflet
içinde olanların Allah‟tan bahsedenlere deli dedikleri hükmüne varır.
14. beyit:
Mahrem-i in hûş cüz bîhûş nîst
Mer zebanrâ müşterî cüz gûş nîst
Bu aklın mahremi bî-hûşun gayri değildir; zîrâ kulaktan
başka dile müşterî yoktur.
Konuk, bu beyitte, insan-ı kâmilin aklının mahremi, onun
önünde kendi aklını, dirâyetini ve fetânetini terk eden sâlik olduğunu
belirterek, o akıldan ancak böyle bir sâlikin istifade edebileceğini,
kendi aklını beğenen sâlikin bu akıldan ve onun ilm-i ledünnîsinden
istifade edemeyeceğini belirtir. ġârihe göre, insan-ı kâmil söylerken
baĢtan ayağa kadar dinleyen ve bu Ģekilde kulak olan sâlik, insan-ı
kâmilin dilinin müĢterisi olarak kendinden geçmiĢ sayılır.
15. beyit:
Der gam-ı mâ rûzhâ bîgâh şüd
Rûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd
Günler gamımızın içinde akşam oldu; günler yanmalar ile
yoldaş oldu.
Bîgâh kelimesinin birçok anlamının olduğunu belirten
Konuk, bu beyitte akĢam anlamının uygun olacağını, sûz kelimesinin
ise harâretle yanma demek olduğunu belirtmektedir. ġârih, bu beyti,
cismaniyet âleminde günlerimiz, ehl-i hakîkatten ayrılık gamımızın
içinde geçerek akĢam oldu ve Hakk‟ın aĢk ateĢi içinde yanmalar ile
yoldaĢ oldu Ģeklinde yorumlamaktadır. “Der gam-ı mâ” (bizim
gamımızın içinde) tabiriyle hem nâkıslar, hem de kâmiller
kastedilmiĢtir.
16. beyit:
Rûzhâ ger reft gû rev bâk nîst
Tû bimân ey an ki çün tû pâk nîst
Eğer günler gitti ise, de ki: Git korku yoktur; sen kal ey o
kimse ki, senin gibi pâk yoktur.
Konuk, bu beytin insan-ı kâmil lisanından yapıldığını “sen
kal” hitâbının maĢûk-ı hakîkî olan Hakk‟a olduğunu belirtmektedir.
Yani kevn âleminin günleri böyle ayrılık gamı ve Ġlâhî aĢk ateĢi ile
Ahmed Avni Konuk’un… 53
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
geçip gitmiĢtir. Zira sâlikin varlığı ve geçen günleri, hayalî ve izâfîdir.
Sâlikin nazarında kalıcı olan, eĢyada sıfat ve esmâsıyla ortaya çıkan
Hakk‟ın vücûd-ı hakîkisidir. Dolayısıyla âlem-i kevn ve cismaniyet
hayaldir. ġârihe göre, ârif kiĢi geçen günlere üzülmemeli ve bundan
korkmamalıdır. Çünkü olan olmuĢtur. GeçmiĢe üzülmenin faydası
yoktur. MürĢid-i kâmil ve onun nazarı var olduğu sürece, matlub
gerçekleĢecektir.
17. beyit:
Her ki cüz mâhî zi âbeş sîr şüd
Her ki bîrûzîst rûzeş dîr şüd
Her kim ki balığın gayridir, o sudan tok oldu ve o kimse ki
rızıksızdır, onun günü geç oldu.
ġârih, bu beyitte üç sınıfın hâline iĢaret etmiĢtir: Balık,
balığın gayri, rızıksız olanlar. “Balık” ile kastedilen ruhları mânâ
deryasında yüzen zâtlar olup aĢk ehilleridir. “Balığın gayri”nden
kastedilen görünürde bağlı olan ahyâr (iyi ve faziletli) ve ebrâr (hayır
sahipleri, dindarlar) tâifesidir. ġârihe göre, ahyâr taifesi, görünürde
ibadet ile meĢgul olurken, ebrâr taifesi ise keĢif ve kerametlere kanaat
edip manaya yönelmez. Ârifler, Hakk‟ın tecelliyâtına doyamazken,
cismânî ve nefsânî kimseler günlerini sıkıntı ve gamlar içinde
geçirerek günleri uzamıĢtır.
18. beyit:
Der neyâbed hâl-i puhte hîç hâm
Pes sühan kûtâh bâyed vesselâm
Pişmişin hâlini, çiğ olan hiç anlamaz. Binâenaleyh söz kısa
gerektir vesselâm.
ġârih bu beyitte geçen “der-yâften”i anlamak, “puhte”yi
piĢmiĢ ve olmuĢ, “ham” kelimesini ise çiğ ve olmamıĢ Ģeklinde
açıklamaktadır. “Puhte” kelimesi ile insan-ı kâmilin, “ham” kelimesi
ile de insan-ı nâkısın kastedildiğini belirtmektedir. Aziz Nesefî
hazretlerinin Bülûğ ve Hürriyet risalesine dayanarak; “her Ģeyin
nihayeti, bülûğu” olduğunu ve her Ģeyin gayesinin “hürriyet”
olduğunu” belirtmektedir. Konuk, “kendi aslına vâsıl olan her Ģey
nihayete eriĢir” diyerek her Ģeyin Hakk‟tan gelip yine Hakk‟a rücû
edeceği görüĢündedir. ġârihe göre insan-ı kâmil, kendi mebdei olan
Hakk‟a vâsıl olmakla kâinât ağacının piĢmiĢ ve olmuĢ meyvesi, ondan
gayri insanlar ise ham meyve gibidir. Ham meyvenin olmuĢ meyvenin
hâline yabancı oluĢu gibi, insan-ı kâmilin hâlini söz ile insan-ı nâkısa
anlatma imkânı olmadığından sözü kısa kesmek icab eder.
54 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
5. Bölüm: Verilen örnekler, hikâyeler, olaylar
ġerhte verilen örnekler -diğer Ģerhlerde olduğu gibigenellikle
ayet ve hadislerden seçilmiĢtir. ġârih, ayet ve hadislerin
yanında, Fîhi Mâ Fîh‟ten (fasıl numarası belirtilerek), Mesnevî‟den
(genellikle cilt ve beyit numaraları belirtilerek), Ġbn Arabî‟nin
Fusûsu‟l-Hikem‟inden de örnekler vermiĢtir. Zaman zaman bazı
hikâyelere de yer vermiĢtir. Meselâ on beĢinci beyit,
Der gam-ı mâ rûzhâ bîgâh şüd
Rûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd (I/15)
Günler gamımızın içinde akşam oldu; günler yanmalar ile
yoldaş oldu.
Ģeklinde tercüme edilip gerekli izahlar yapıldıktan sonra, Sadreddîn-i
Konevî hazretlerinin Mevlânâ‟yı son hastalığında ziyaretine geldiğini
ve onun “Allâh sana acele Ģifâ versin” duasına cevaben Mevlânâ‟nın
“Bundan sonra -Allah Ģifâ versin- duası sizin olsun, âĢık ile mâĢuk
arasında bir kıl gömlekten ziyâde, bir Ģey kalmamıĢtır; nûrun nûra
ulaĢmasını istemez misiniz? (s. 85).” Ģeklinde bir hikâye ile
bitirilmektedir. Bazı hikâye ve olaylar Fîhi Mâ Fîh‟te geçtiği Ģekliyle
verilmektedir.
6.Bölüm: Tavsiye, nasihat, soru-cevap
ġârihin bazı beyitlerdeki tavsiye, tenbih ve nasihatlerini
ayetler, hadisler, Mesnevî ve Fîhi Mâ Fîh‟ten örneklerle vermiĢ olması
ilginç bir özellik arz etmektedir. Bu husus, Ģârihin Arapça‟ya
vukûfiyetini gösterdiği kadar, izahlarının ve dayanaklarının
sağlamlığını da göstermektedir. Dördüncü beytin açıklamasında Ģârih,
“Mademki Hakk‟ın ef‟âli ve O‟nun tecellî-i ef‟âli ve âsârı türlü
türlüdür ve birbirine benzemez; binâenaleyh O‟nun tecellî-i zâtîsi de
böyle olur. Tecellî-i ef‟âlini buna kıyâs eyle ilh… (76)” Ģeklinde
tavsiyede bulunmaktadır. ġârih, zaman zaman soru-cevap tekniğinden
de faydalanmıĢtır. Onuncu beytin Ģerhinde birtakım sualler
sormaktadır. Bu beyit,
Âteş-i ışkkest k’ender ney fütâd
Cûşiş-i ışkest k’ender mey fütâd (I/10)
Aşkın ateşidir ki “neye” düşdü. Aşkın kaynayışıdır ki, meye
düşdü.
Ģeklinde tercüme edildikten sonra “neyin” sesinin ateĢ olduğu, ateĢten
muradın aĢk ateĢi olduğu vurgulanmıĢ, muhabbet ve aĢkın bütün
eĢyaya sâri olduğu belirtilmiĢtir. Bu arada Konuk, tabiat âlimlerine
Ahmed Avni Konuk’un… 55
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
maddenin oluĢumu konusunda bazı sualler sorarak, bu suallerinin
cevaplarının onlar tarafından da meçhul olduğunu açıklamaktadır.
Onlar tarafından itirazen sorulacak sorulara ise, “ya o senin tahayyül
ettiğin esîrin fevkındeki vücûd-ı hakîkî-i latîf, o fezâya nereden
geldi?” diye soracak olurlarsa biz de deriz ki: “Biz vücûd-ı hakîkîden
bahsediyoruz. O vücûd nereden geldi diye sormak, o vücûdun
varlığının yokluğunu tahayyül etmek olur ve artık ona vücûd
denemez, adem denir (s.83).” ġârih, böyle suali akl-ı selîmin
soramayacağını, ancak bu sualin vehmin suali olacağını
belirtmektedir. Bu bölüm her beyitte yoktur.
III. Şerh Şablonu
Bu bölümde, incelediğimiz Ģerhin bölümlerini, 7. beytin
Ģerhinden aynen aldığımız bir örnekle açıklarsak, aĢağıdaki gibi bir
Ģerh Ģablonu çıkmaktadır:
7. beyit:
1
Bölüm
“ XŽšì —Ëœ s¦ ¶¼Uì e² s¦ dŽ
XŽšì Ëdì ʬ «— ‗uÖ Ë rA pš¼
2
.Bölüm
Benim sırrım nâlemden uzak değildir; fakat gözün
ve kulağın o nûru yoktur.
3.
Bölüm
“Sır”dan murâd, rûh-i latîf-i Hz. Mevlânâ olmak
münâsibdir. “Nâle”den murâd, esrâr-ı ilâhiyyeye ve hakâyık-
ı rabbâniyyeye dâir olan sözlerdir. “Göz”den ve “kulak”dan
murâd, cismin his gözü ve kulağıdır.
4.
Bölüm
Ya‟ni “Benim halîfe-i Ġlâhî olan sırrım ve rûhum,
benim sözlerimden uzak değildir; o sözler rûhumun sesleridir
ve rûhum, o sözlerde mestûrdur; fakat cismin his gözünde,
benim bâtınımı görecek ve rûhumun seslerini iĢitecek
derecede nûr ve kuvvet yoktur.”
56 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
5. Bölüm
Hz. Pîr bu ma‟nâya iĢâretle Ģöyle buyururlar:
s¦ vìU§ -d0 ― b–u•• ë½ UI• UŽ• ÊUN fHì s²―«
œ―Ëd§ ë½ vAÔ¬ fÄ
s¦ vìU2 ÈU£ dFì bŽ dì f½ êšN• s¦ d£Uº ÈUN§d0
bŽ d• UN– u~•
“Bu nefesden cihâna birçok ateş parlar; benim
fânî olan sözlerimden ne çok bakâ kaynar. Benim zâhir
olan sözlerim cismin his kulaklarına erişir; fakat câna
mensûb olan na’ralarım, hiç kimseye erişmez.”
Ma‟lûm olsun ki, insan-ı kâmilin rûhu Hakk‟ın
halîfesidir; zîrâ rûh-ı insânî ile Hak arasında ta‟rife
sığmayan bir ittisal vardır. Mesnevî:
‖Uì ÊU2 U «— ‖UM¼« »— XŽ£ ‖Uš­ v nšJÔ v
v¼UBÔ«
“Nâsın Rabb’inin nâsın canına, keyfiyetsiz ve
kıyassız bir ittisali vardır.”
Fîhi Mâ Fîh‟in 10. faslında Ģöyle buyrulur:
“Peygamberimiz Efendimiz mest oldukları vakit,
bî-hod bir hâlde söz söylerler idi. v¼UFÔ ë*¼« ‰U­ Yani “Allah
Teâlâ buyurdu” derler ve nihâyet sûretâ onun dili söyler idi.
Velâkin arada kendileri olmayıp hakîkatta söyleyen Hak
idi, ilh… ĠĢte Mesnevî-i ġerîf ile Hz. Pîr‟in kelâmları da bu
kabildendir (s.78).”
6.
Bölüm
Bu beyitte yoktur.
Ahmed Avni Konuk’un… 57
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
IV. Atıflar, Kıyaslamalar ve Yapılan Tenkitler
ġârih, Ģerhini daha önce Ģerh ettiği Ġbn Arabî‟nin Fusûsu’lHikem
Tercüme Şerhi ve Tedbirât-ı İlâhiyye Tercüme Şerhi‟nden ve
Mevlânâ‟dan tercüme ettiği Fîhi Mâ Fîh Tercümesi‟nden alıntılar
yaparak desteklemektedir (s.13). Ayrıca Konuk, diğer Ģârihler gibi
ayet ve hadislerden de sıkça faydalanmıĢ, özellikle ayetlerin
numaralarını belirtmiĢtir. Fîhi Mâ Fîh‟ten yaptığı alıntılarda ise, fasıl
numaralarını belirtmiĢtir. Mesnevî‟nin diğer beyitlerinden alınan
kısımlarında genellikle beyit numaraları belirtilmiĢtir. Ancak
mukaddimesinde sıraladığı kaynaklardan Ģerhler ve lügatlerin sayfa
numaraları verilmemiĢtir. Bu husus “gördüğüm Ģerhlerde” (s.74)
Ģeklinde veya eser adı verilip yine sayfa numarası belirtilmeden “Hz.
ġeyh-i Ekber (Ġbn Arabî), Fusûsu‟l-Hikem‟de Fass-ı Nûhî‟de…s.81)”
Ģeklinde atıflarla belirtmektedir. Bu hususta bazılarının tenkidine
maruz kaldığını yukarıda belirtmiĢtik.
ġârih, kıyaslamalarını genellikle kendi savunduğu görüĢleri
desteklemek amacıyla yapmaktadır. Meselâ “Ankaravî hazretleri „yok
olsun‟ sözü bedduâ değildir buyurur (s.81).” Ģeklinde kendi
görüĢlerini desteklemektedir.
Bu Ģerhe yöneltilen iki temel tenkit vardır: Birincisi Ģerhte
kullanılan mesnevî metninin, Konya‟da bulunan en eski nüshadan10
yer yer farklılık göstermesi; ikincisi Konuk‟un, Ankaravî ve diğer
Ģârihler gibi, “17. asırdan itibaren mesnevî Ģârihlerince benimsenmiĢ
olan Ġbn Arabî‟nin görüĢleri doğrultusunda yani yanlıĢ yolda Ģerh
yaptığı” Ģeklindeki tenkittir. (s.19).11 Bu tenkitlerin birincisine
verilecek cevap Ģudur: Konuk, Ankaravî nüshasını esas aldığını beyan
etmektedir. Bu nüsha da çok beğenilerek okunan bir nüshadır. Aslında
bir Ģârihin görevi, tenkitli metin hazırlamak olmadığından bu tenkit
çok da yerinde değildir. Ġkinci tenkite verilecek cevap ise, Ġbn
Arabî‟nin görüĢlerinden istifade etmek bir kusur olmamalıdır. Zaten

10 Bu nüsha 677 hicrî tarihli olup Kültür bakanlığı tarafından 1993‟te
tıpkıbasım olarak yayımlanmıĢtır (s.19).
11 Abdülbâki Gölpınarlı da bu Ģerhin yayınlanmasına karĢı çıkarak Ģu itirazları
yapmıĢtır: “Diğer Ģârihler gibi iyi bir Ģerh meydana getirmekle beraber, o da ana
kaynakları okumamıĢ, bazen Mevlânâ‟nın sözlerini, fennî buluĢlara tadbîke
uğraĢmıĢtır (ġafak,2003:95).” Ayrıca Gölpınarlı, Mevlânâ Müzesi Yazmalar
Kataloğu‟unda Konuk‟un Ģerhi için Ģunları belirtmektedir: “ġerhte ayetler indî
tevillere tâbi tutulmuĢ, zaif ve mevzû hadisler alınmıĢ, ayetlerin sûreleri ve ayet
numaraları konmamıĢ, anılan menkıbelerin kaynakları gösterilmemiĢtir. Birçok
Ģerhten faydalandığını söylediği hâlde basımlarını, aldığı yerlerde sayfa numaralarını
vermemiĢ, hatta adlarını dahi bildirmemiĢtir. Her hususta Ġbn Arabî ile istiĢhad
etmektedir. Ġndeks ve bibliyografya yoktur (ġafak, 2003:95).”
58 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
Ģârihin görüĢü, büyük sûfîler arasında hakikatte ve mânada görüĢ
farklılığı olmadığı yönündedir.
V. Şerhin dikkat çekici bazı özellikleri
Konuk, bir beytin açıklamasında konudan uzaklaĢmamak ve
sözü gereksiz olarak fazla uzatmamak için, “Ġleride ebyâtın Ģerhinde
çok tafsilat gelecektir (s.79).”, “Hakkında izaha gerek görülmedi
(s.85).”, “Bu beyt-i Ģerîf dördüncü beyitte izah olundu (s. 86).”, “Bu
beyt-i Ģerîf, yukarıda geçen ateĢin tefsiridir (s.81).” gibi ibarelere yer
vermiĢtir. Bazı beyitler hakkında gerekli izahatlar yapıldıktan sonra,
“beytin hülâsa-i mânası Ģöyle olur (s. 74)” Ģeklinde, açıklanan fikirler
özetleme yoluna gidilmiĢtir.
VI. Bazı Mesnevî Şerhleriyle Mukayese: Tâhirü’lMevlevî’nin
Şerh-i Mesnevîsi
Konuk, Ankaravî‟den sonra Mesnevî‟yi ayrıntılı bir Ģekilde
Ģerh eden ikinci Ģârihtir. Ancak Ģerhin ilerleyen bölümlerinde tekrara
düĢme kaygısıyla bazı beyitlerin sadece tercümeleri verilmiĢtir.
Konuk‟un Ģerhine esas olan nüsha, Ankaravî nüshası olup, “hikâyeleri
yorumlaması bakımından”, Ankaravî‟nin görüĢlerinden etkilendiği
söylenebilir. “Konuk‟un eseri aynı zamanda Ankaravî Ģerhinin de
açıklamasıdır. Her ikisi de Mesnevî‟yi Ġbn Arabî‟nin görüĢleriyle
açıklamıĢlardır. Konuk, ayrıca Bursevî‟nin Rûhü‟l Mesnevî‟sinden de
etkilenmiĢtir” (Güleç, 2007:93).
“Tâhirü‟l-Mevlevî‟nin Şerh-i Mesnevî’si, hem metot, hem de
muhteva bakımından Mevlevîlik geleneğine bağlıdır (Güleç,
2007:93).” Ankaravî ve Konuk‟a “Ģerhini Ġbn Arabî‟nin görüĢleri
doğrultusunda yapmıĢtır” Ģeklindeki eleĢtiriler, bu esere
yapılmamıĢtır. “Ancak Ahmet AteĢ, bu Ģerhi tercüme bakımından
mükemmel bulmakla birlikte metni anlama ve izah bakımından
yenilik getirmediği ve eski Ģerhlerin tekrarı olduğu için tenkit
etmektedir (Güleç, 2007:86).”
Tâhirü‟l-Mevlevî, Şerh-i Mesnevî’sine Konuk gibi
Mesnevînin mukaddimesinin Ģerhiyle baĢlar ve beyitleri cümle cümle
Ģerh eder. Cümleleri Ģerh ederken diğer Ģârihlerde olduğu gibi
ayetlerden çokça faydalanmıĢtır. Mesnevî‟nin yazılıĢ sebebini ve niçin
okunması gerektiğini de açıklamaktadır. Şerh-i Mesnevî‟de, Konuk‟un
Ģerhinden fazla olarak beyitlerin günümüz Türkçesine aktarımı da
vardır. Tâhirü‟l Mevlevî‟nin şerh usûlünde sırasıyla; beytin orijinal
şekli, günümüz Türkçesine aktarılması, beytin tercümesi, beytin
açıklaması, bazı kelimelerin lügat ve ıstılah anlamlarının verilmesi,
örnekler ve tavsiyeler yer almaktadır. Tâhir Olgun, Ģerhinin ilk 18
beytini, ġeyh Sâdî, Mevlânâ, Ankaravî, Mehmet Âkif, Yunus Emre
Ahmed Avni Konuk’un… 59
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
(bir Türk ârifi sıfatıyla), Câfer-i Sâdık, Ahmed Hamdi (Diyanet ĠĢleri
Reyisi), Muallim Nâci‟den örnekler vererek açıklamıĢtır. ġârih, aĢk
konusundaki açıklamasında Hallâc-ı Mansûr olayına; ümitsizliğe
kapılmama konusunda Müslümanlarla Rumlar arasında yapılan
Yermük muhâberesine telmihler yapmıĢtır. Sûre ve ayetlerin adları ve
numaraları belirtilirken, diğer alıntılarda kaynak belirtilmemiĢtir.
Ayrıca Tâhirü‟l-Mevlevî, bazı açıklamalarında konunun gereği olarak
mesela, “Kılıç kullanılacak yerde ihsân edilmesi; ihsân edilecek yerde
kılıç kullanmak kadar zararlıdır.” gibi veciz sözlere de yer vermiĢtir.
Tâhirü‟l-Mevlevî, Mesnevîde bazı kelimelerin okunuĢuyla ilgili
düzeltmeler yaparak teklifler de sunmuĢtur. Meselâ 10. beytin
açıklamasında geçen “aĢk” kelimesi için Ģöyle demektedir:
“Mâlûmdur ki “aşk” lâfzı, sarmaĢık demek olan “ışk”
kelimesinden alınmıĢtır. SarmaĢık, sarıldığı yeri nasıl istîlâ ederse, aĢk
da girdiği kalbi, hattâ insanın vücûdunu ihâta etmesi dolayısıyla aĢk
tesmiye edilmiĢtir. Bana öyle geliyor ki onu “aşk” okumalı; mânâsı,
kalbi dolduran o kelimenin lâfzîle de ağız dolmalı!...” (Tâhirü‟lMevlevî,
1971:63).
Osmanlının son dönemi ile Cumhuriyetin ilk yıllarını idrak
etmiĢ olan Tâhirü‟l-Mevlevî, Mesnevî‟yi geleneğe bağlı olarak geniĢ
bir Ģekilde Ģerh eden üçüncü Ģârihtir.
SONUÇ
Mesnevî Ģerhleri, “bir düĢünce ve inanç sistemini
açıklamak” (Güleç, 2006:22/153) veya okurun Mesnevî hakkındaki
bilgilerini arttırmak gibi amaçlarla yapılır. Ġncelememize esas olan
Konuk‟un Ģerhini birinci kategoride; Tâhirü‟l-Mevlevî‟nin Ģerhini ise
ikinci kategoride düĢünebiliriz. Çünkü Konuk, Ģerhinde daha önce
Ģerh ettiği, Ġbn Arabî‟nin baĢlıca eserlerinden ve onun düĢünce
sisteminden faydalanmaktadır. Tâhirü‟l-Mevlevî ise, son dönem
Ģârihlerinden olmakla beraber, Ģerhini Mevlevîlere ders verircesine bir
üslûpla yazmıĢtır.
Bu Ģerhlerden anlaĢılan Ģudur ki, Mevlânâ‟nın sanatkâr tarafı
zâhirî yönüdür. Topçu (1971:3)‟ya göre, âhenk ile kâfiyenin, güzel söz
ile gözyaĢının muhteĢem terkibi olan sanat, kabuktaki parıltı gibidir.
Esasında tasavvufun kendisi sanattan ziyade mânadır. “Terk”, “vecd”
ve “mutlak huzur” olarak özetlenen bu büyük yolculukta Mevlânâ,
bizlere vecdinin feryatlarını dile getirmiĢtir. Bu feryatlarla “Mevlânâ
beĢerin görüĢ hudutlarını aĢan bir irtifâdır (Tarlan, 1971:3).” Mutlak
huzur deryasının nûruna eriĢen Hz. Mevlânâ‟dan, irfanımız nispetinde
faydalanabilmenin yollarını aramak, günümüz insanının en muhtaç
olduğu sırdır. ġârihler, onun aĢkının bu feryatlarından dile gelen
60 Bekir ÇINAR
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
sesleri bizlere nakletmiĢlerdir. Her Ģârih, kendi irfanı nispetinde onu
Ģerh etmiĢtir. ġerhler arasındaki bu yorum farklılıkları, bizlere yeni
ufuklar açmalıdır.
KAYNAKÇA
Âbidin PaĢa (1324). Tercüme ve Şerh-i Mesnevî-i Şerîf, Ġstanbul:
Kütüphâne-i Ġrfân.
Âbidin PaĢa (2007). Mesnevî Şerhi, (sadeleĢtiren) Mehmet Sait
Karaçoğlu, Ġstanbul: Ġz Yay.
ATEġ, Ahmet (1987). “Muhyiddin Arabî”, İslam Ansiklopedisi,
Ġstanbul: ME Basımevi, c.VIII, 4.bs.
AVġAR, Ziya (2007). “Rûhu‟l-Mesnevî‟de Mesnevînin Ġlk 18
Beytinin ġerh Yöntemi” Turkish Studies, International
Periodical For The Languages, Literature and History of
Turkish or Turkic, (ed. Prof. Dr. Atabey KILIÇ-Ar. Gör.
Sibel ÜST), Volume 2/3, Fall 2007.
http://www.turkishstudies.net (E.T.25.12.2008).
CAN, ġefik (1997). Mevlânâ Hayatı Şahsiyeti Fikirleri, Ġstanbul:
Ötüken Yay.,
DEMĠRCĠ, Mehmet. “Mesnevî ġerhleri ve ġârihleri”,
http://akademik. semazen. net, (ET: 25.11.2008).
DEMĠREL, ġener (2007). “Mesnevî‟in Türkçe ġerhlerinde Ney
Metaforu”, Türk Kültürü, Edebiyatı ve Sanatında
Mevlânâ ve Mevlevîlik Ulusal Sempozyumu, 14-16
Aralık 2006, Konya: Selçuk Üniversitesi Matbaası.
ERAYDIN, Selçuk (1994). “A. Avni Konuk Hayatı ve Eserleri”,
Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi, Ġstanbul: ĠFAV Yay.,
c. I.
GÖLPINARLI, Abdülbâkî (1973). Mesnevî ve Şerhi, Ġstanbul: ME
Basımevi, c.I.
GÖLPINARLI, Abdülbâkî (1983). Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik,
Ġstanbul: Ġnkılâp ve Aka Yay.
GÜLEÇ, Ġsmail (2003). “Türk Edebiyatında Mevlânâ‟nın
Mesnevî‟sinin Tercüme ve ġerhleri” Journal of Turkish
Studies Türklük Bilgisi Araştırmaları, hzl., Zehra Toska,
27/II.
GÜLEÇ, Ġsmail (2006). Mesnevî Şerhi Rûhü’l Mesnevî İsmail
Hakkı Bursevî, Ġstanbul: Ġnsan Yay.
Ahmed Avni Konuk’un… 61
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 4/6 Fall 2009
GÜLEÇ, Ġsmail (2006). “R. A. Nicholson‟un Mesnevî Tercüme ve
ġerhi Üzerine”, İlmî Araştırmalar, Ġstanbul: S.20/1. ss.227-
240.
GÜLEÇ, Ġsmail (2006). “Mevlânâ‟nın Mesnevîsi‟nin Tamamına
Yapılan Türkçe ġerhler, İlmî Araştırmalar Dil ve Edebiyat
İncelemeleri, Ġstanbul: S. 22, Güz, ss.135-154.
GÜLEÇ, Ġsmail (2007). “Üç Asırda Ne DeğiĢti? 17. ve 20. Asırlarda
Yapılan Mesnevi ġerhlerini KarĢılaĢtırma Denemesi”, Eski
Türk Edebiyatı Çalışmaları II: Eski Türk Edebiyatına
Modern Yaklaşımlar I, 24 Nisan 2006, Bildiriler, hzl.
Hatice Aynur vd., Ġstanbul, ss. 80-97.
http://turkoloji.cu.edu.tr, (ET:15.12. 2008).
KONUK, A. Avni, Mesnevî Şerhi, Konya: Mevlânâ Müzesi
Kütüphânesi no. 4740, 1. defter, s.14.
KONUK, A. Avni (2006). Mevlânâ Celâleddîn Rûmî Mesnevî-i
Şerîf Şerhi I Tercüme ve Şerh, hzl. Selçuk EraydınMustafa
Tahralı, Ġstanbul: Kitabevi Yay., 3. bas.
ġAFAK, Yakup (2003). “Son Mesnevî ġârihlerinden Ahmed Avni
Konuk‟un Mevlânâ‟nın Eserlerine Fikirlerine Dair
Mektubu”, İlmî Araştırmalar, Ġstanbul: S.16.
ġENTÜRK, Atilla (1991). Tâhirü’l Mevlevî Hayatı ve Eserleri,
Ġstanbul: Nehir Yay.
Tâhirü‟l- Mevlevî (1971). Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Mesnevî
Tercüme ve Şerh, Ġstanbul: Ahmed Said Matbaası.
TAHRALI, Mustafa (1994). Ahmed Avni Konuk’un Fusûsu’lHikem
Tercüme ve Şerhi I (takdim kısmı), Ġstanbul: ĠFAV
Yay.
TARLAN, Ali Nihad (1971). Tâhirü’l-Mevlevî, Mevlânâ
Celâleddîn-i Rûmî Mesnevî Tercüme ve Şerh (Önsöz),
Ġstanbul: Ahmed Said Matbaası.
TOPÇU, Nureddin (1971). “Tasavvufun Merhaleleri ve Mevlânâ”,
Tâhirü’l-Mevlevî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Mesnevî
Tercüme ve Şerh (Önsöz), Ġstanbul: Ahmed Said Matbaası.
YAVUZ, Hilmi. “Mesnevi ġerhleri Üzerine I”, Zaman Gazetesi
(02.02.2005), http://www.zaman.com. tr (ET:23.01.2009).
YAVUZ, Hilmi. “Mesnevi ġerhleri Üzerine I”, Zaman Gazetesi
(09.02.2005), http://www.zaman.com. tr (ET:23.01.2009).

Konular