Mevlana Çevirilerinde Sembollerin Önemi: “Ney” ve “Gel” Örneğinde Mesnevi’nin Evrensel Hoşgörü Çağrısı

Akademik İncelemeler Dergisi (Journal of Academic Inquiries)
Cilt/Volume: 8, Sayı/Number:1, Yıl/Year: 2013
347
The Importance of Symbols in Masnavi Translations: The
International Indulgence Invitation in the Examples of “Reed”
and “Come”
Özet
Bu çalışmada Mesnevi’de yer alan sembolik ifadelerden örneklerle
Mevlana’nın çağrısının evrensel boyutunu ele almaktayız. Mevlana
öğretisinin evrensel boyuta taşınabilmesinde çeviriler önemli bir
rol oynamaktadır. Mesnevi çevirisi yapmak ve Mesnevi çevirisini
yorumlamak, çevirinin ve çevirmenliğin sınırlarını aşan bir misyondur.
Mesnevi çevirilerinin Mevlana’nın çağrısını dünyaya duyurabilmek için,
Mesnevi çevirileri yalnızca bir çeviri işi olarak görüldüğünde, Mesnevinin
çağrısı evrensel değerini kazanmaz.
Anahtar Kelimeler: Mevlana, Mesnevi Öğretileri, Çevirmen, Türkçe,
Almanca ve İngilizce Tercümeleri.
1 Doç. Dr. Sakarya Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Çeviribilim Bölümü
Öğretim Üyesi mtosun@sakarya.edu.tr
2 Sakarya Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Çeviribilim Bölümü Yüksek Lisans
Öğrencisi suleerdogdu@gmail.com
348
Abstract
The current study involves the international aspect of Mevlana’s invitation
in consideration of symbolic statements of Masnavi. Translations play an
important role in the universal dimension of these teachings. Translating
Masnavi and commenting on Masnavi translation is a kind of job that is
beyond the bounds of translation and translatorship. To spread Mevlana’s
invitation stated in Masnavi translations, when Masnavi translations are
assumed just as a translation mission, the invitation of Masnavi does not
gain international value.
Keywords: Mevlana, Masnavi Teachings, Translator, Turkish, German
and English Translations.
Muharrem Tosun, Şule Erdoğdu
Akademik İncelemeler Dergisi (Journal of Academic Inquiries)
Cilt/Volume: 8, Sayı/Number:1, Yıl/Year: 2013
349
Giriş
Mevlana’yı ve Mesnevi’yi anlamak, Mevlana’nın eserlerinde
kullanılan terimlerin ruhunun anlaşılmasıyla mümkündür. Mesnevi
çevirisi yaparken, kelimeleri Mevlana felsefesinden bağımsız
düşünürsek, Mesnevi’nin ruhunu dünyaya aktaramayız. Mevlana’nın
sözleri bir tasavvuf ruhu ve geleneği içinde anlaşılabilirler ancak
Mesnevi terminolojisi, sembol içinde sembol barındıran bir içyapıya
sahiptir. Mesnevi’yi anlamak ve çevirebilmek, bu terim ve kavramların
alt yapısını, dini ve toplumsal arka planını anlamakla mümkündür.
Mesnevi’nin çağrısını günlük hayatın diliyle anlamak, Mesnevi’nin
ruhuna uygun düşmez.
Mesnevi’yi günlük hayatın diliyle anladığımızda, arkasındaki büyük
felsefeyi ve çağrıyı yakalayamayız. Bu eksiklik özellikle çeviriler için
daha da önemlidir. Aynı kültür içinde yer alması nedeniyle Türkçede
bir şekilde geleneksel olarak bir anlam yapısının, bir etkilenmenin
çağrıştırdığı ifadeler, başka dile çevrildiğinde bu derinlikten tamamen
uzaklaşarak, bağlamından ve sembolik çağrısından uzaklaşırlar.
Mesnevi çevirmenlerinin, dili bilmek ve metni çevirmek gibi bir
sınırlılık içinde bu büyük görevi yerine getirmeleri beklenemez. Hatta
Mesnevi çevirmenliği tek başına çevirmenlerin üstesinden gelebileceği
bir çevirmenlik de değildir. Tıpkı kutsal kitap çevirileri gibi, bir
uzman grubunun birlikte çalışması gereken önemli evrensel bir
görevdir. Mesnevi’nin her bir sözünün gönderme yaptığı gerçeklikler,
inançlar ve felsefe tek bir çevirmenin çözebileceği bir yapı değildir.
Mevlana’nın Dili
Mevlana dünya üzerinde birçok insan tarafından gerek eserleri
gerekse sema gösterileri ile tanınmakta ve uluslararası kültüre mal
olmuş ilkeleri ile anılmaktadır. Burada şimdiye kadar yapılmış
çok sayıda çevirinin etkisi oldukça önemlidir. Çünkü örnekleri
kaynaklardan okuyarak edindiğimiz bilgiler ışığında çeviri, tarihte
birçok medeniyetin kurulmasının temellerini oluşturmuştur. Çeviri
yoluyla gerçekleşen medeniyet aktarımı, insanlık tarihinin karanlık
çağlarına tutulan bir ışık, mum vazifesi görmüştür. Dünya toplumları
Mevlana’yı ve evrensel çağrısını çevirileri üzerinden başka bir dil
aracılığıyla öğrenmekte ve Mevlana ışığını çevirilerin dili üzerinden
yeryüzüne yaymaktadır. Bu durum batı toplumlarında olduğu kadar
Türkler için de geçerlidir, çünkü Mevlana bir Türk olmakla birlikte,
Mesnevi’nin dili Farsçadır ve Türkçeleri çeviridir.
350
Muharrem Tosun, Şule Erdoğdu
Mevlana’nın yaşadığı dönemde Anadolu Selçuklularının resmi dili
Farsça idi. Yani devlet Türk, dili Farsça idi. Bu gelenek bilindiği gibi
Karamanoğlu Mehmet Bey’in Türkçeyi resmi dil ilan ettiği 1277
yılına kadar devam etti. Hatta o dönemlerde toplumda üç dil birden
konuşuluyordu. Şairler Farsça, ulema Arapça, köylüler de Türkçe
konuşuyordu.3
“Aslem Türkest egerci Hindu guyem”. (Her ne kadar Farsça
söylüyorsam da aslım Türk’tür.) 4
Mevlana, ev ortamında Hakaniye Türkçesi konuşmaktaydı.
Dönemin resmi dili ise Farsça idi. 6 ciltten oluşan Mesnevi’nin ilk
on sekiz beyitini kendisi kaleme almış, geri kalanını ise 1259-1263
yılları arasında hem öğrencisi hem de halifesi olan Hüsameddin
Çelebi tarafından yazılmıştır. Hakaniye Türkçesi konuşan ve yazan
Mevlana, Mesnevi’sini zaten yabancı bir dile çevirerek yazmıştır.
Zekanın birçok düzlemden meydana geldiği düşünülecek olursa
Mevlana’nın arka planda çocukluktan başlayarak beslediği bilim
dilinin Arapça, yazı dilinin Farsça olması onu yazılı dilde doğal
olarak Farsça kullanmaya zorlamıştır. Bununla birlikte ana dilinin
Türkçe olması ister istemez Farsçayı daha sade kullanmasına
neden olmuştur. Farsçanın yazılı dildeki ağdalı kullanılışı yerine,
konuşma dilini kullanarak dizelerini dile dökmesi onun ana dili
olan Türkçesinin sade ifade şeklini seçtiğini gösterir (Yazıcı, 2011:
197-198).
Mevlana Dilinde Sembollerin Önemi
Mevlana’nın eserlerini okurken, anlatılan olayların ve düşüncelerin,
kaynağı tabiatta bulunan dinamizmden doğan bir canlılıktan
geldiği hemen dikkatimizi çekmektedir. Her şey kendiliğinden,
içinden geldiği gibi anlatılmaktadır. Ama bu doğal anlatımda üstün
bir zeka, çok ince bir ruh, eşsiz bir vecd, örneksiz bir aşk, emsalsiz
bir seziş ve buluş kabiliyeti vardır. O’nun amacı mesajını insanların
çoğuna ulaştırmak, halk kitlelerine hitap etmektir. Düşüncesi
benzetmeler (metafor) vasıtasıyla berraklaşıyor. Şöyle diyor: “Ben
kafiye düşünürüm; Sevgili bana der ki: Yeryüzünde başka bir şey
düşünme! Ey benim kafiye düşünenim rahatça otur, benim yanımda
3 , (19.05.2012)
4 , (19.07.2012)
Akademik İncelemeler Dergisi (Journal of Academic Inquiries)
Cilt/Volume: 8, Sayı/Number:1, Yıl/Year: 2013
351
devlet kafiyesi sensin. Harf ne ölüyor ki sen onu düşünesin! Harf
nedir? Üzün bağının çitten duvarı. Harfi, sesi sözü birbirine vurup
parçalayayım da seninle bu üçü de olmaksızın konuşayım” (Kayaoğlu,
2011: 568).
Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin eserlerinde de klasik şark edebiyatının
müşterek malzemesi bulunan çeşitli motifler, ayetler, hadisler, enbiya
kıssaları ve kendinden öncekilerin bilhassa Hakim Sinai ve Şeyh
Attar’ın manzumlarının teşkil ettiği sanatındaki malzemenin mühim
bir kısmını hayvan hikaye ve motifleri teşkil eder. Mevlana, bu
hikaye ve motiflerde birçok konulara temas etmiş, tasavvufi, dini,
felsefi, ahlaki ve terbiyevi düşüncelerini, görüşlerini, bazen başlı
başına bir hikaye ile remzi olarak bazen de bir veya birkaç beyitten
ibaret motiflerde telmih ve insan-hayvan, iç-dış benzerliklerinden
ve münasebetlerinden faydalanarak yaptığı teşbihlerde izah etmiştir
(Sakaoğlu, 2011: 175).
Mevlana semboller düşünürüdür. Kelile ve Dimne adlı eserde çok
belirgin olarak sunulan sembollerle örülü ve ders veren yapının
benzerini Mevlana’da bulmak mümkündür. Kelile ve Dimne’nin
hayvan motiflerinin aksine, Mevlana’nın çağrısı insanı yine insan
olarak sembolleştirme, başka bir kılıkta hikayesini anlatmadır.
Mevlana’nın çağrısı, tüm sembolleri araç olarak kullanmak suretiyle
insana varmaktır. İnsan hikayelerinden insanlık için dersler çıkar.
i) Ney’in Hikayesinin Sembolik Anlamı ve Çeviriye Yansıması
Sembollerin anahtarı ve istisnası neydir. Ney, hem insana dönüşen
hem de insanın dönüştürdüğü bir ikili işleve sahip anahtar bir
semboldür. İnsan hem neydir, hem neyin üfleyip harekete geçirdiğidir.
Ney insanla özdeştir. Ney’in, serüveni insanlığın pişme serüvenidir.
Neyin serüveni, hayatın anlamıdır, terbiyedir, şekillenmedir. Bu
yüzden neyin hikayesi Mevlana felsefesini anlamada temel bir
yere sahiptir. Mesnevi’nin anlaşılmasında çevirmenlerin ney gibi
sembollerin hikayelerini kavrayarak ilerlemesiyle ancak çeviri için
derin bir bakış açısı ve ruhu kavrama söz konusu olabilir.
Ney yapan usta kamışlıktan bir kamış kesti. Ona dokuz delik
deldi, adına da Adem koydu. Ey ney! Sen seni çalan neyzenin
dudaklarından feryada geldin, inlemeye başladın. Fakat sen, seni
352
Muharrem Tosun, Şule Erdoğdu
nefesiyle feryada getiren neyzenin dudaklarını değil, o dudaklara
nefes veren dudakları gör!5
Hz. Muhammed ilahi aşk sırrını Ali’ye söylemiş. Bu sır Ali’ye ağır
geldiği ve kaldıramadığı için Ali, Medine dışında kurumuş bir kuyuya
gidip bu sırrı anlatmış. Kurumuş kuyu sırrın yükünü kaldırmadığından
taşmış. Sonra kuyunun kenarında kamışlar baş göstermiş. O civarda
koyun güden bir çoban bu kamışlardan birini kesip muhtelif yerlerinden
delmiş ve üflemeye başlamış.
Ney üzerinde toplam yedi delik vardır. Bunlar insan yüzüne
benzetilmiştir. İkisi göz çukuru, ikisi kulak, ikisi burun deliği ve diğeri
ise ağızdır. Çıkan ses kalplere coşku ve heyecan verip ilahi sırrı anlatır
olmuş. Peygamberimiz bir gün bu çobanın ney sesini işitince durumu
anlamış ve Ali’ye demiş ki: “Ya Ali sırrı söylemişsin.” O günden sonra
ney, hiç susmamış. Onu vatanından, o kamışlıktan kestiklerinden bu yana
hep feryat etmiş, herkesin yüreğindeki bam teline dokunmuş. Beşeri
hayattaki insan-ı kamil’i sembolize eden ney, vatanından ayrıldığından
bu yana feryat etmekte, özüne yani o dudaklara nefes veren dudakların
sahibine Yaratıcıya dönmek istemekteydi. Yaratıcının emanetini taşıyan
insan, Mevlana Mesnevi’sinde ve tasavvufta ney simgesi ile sembolize
edilmiştir. Ney, onu üfleyenin ruhu ile beslenmiş, kimileri için ayna
olmuş. İnsanlar ona baktıklarında kendilerini görmüşler. Karşımızdaki
insanlara baktığımızda ancak kendimizi görürüz, onu değil. Ama asıl
olan onu görebilmek için kendimiz ayna olabilmeliyiz. Bu noktada göz
ardı etmememiz gereken nokta; Mesnevi ile tasavvuf dilinin birçok
simge ile örülü olduğu, örtülü anlamlar içerdiğidir. Güneşe çıplak
gözle baktığımızda gözlerimiz nasıl sulanıyorsa ve ardından görme
yetimiz hemen gelmiyor ise Mesnevi okurken bazı anlamları ilk bakışta
göremediğimizdir. Ayrıca hiç ney sesini duymamış gerek Müslüman,
gerek Hıristiyan birine, neyin sesini ve fiziksel boyutunu anlatmak
pek mümkün değildir. Neye benzeyen yönler diğer müzik aletlerinin
benzeyen yönleri ile anlatılabilir ama birebir örtüşmez. Kişi bizzat
neyi dinlemeli, sema gösterisini izlemelidir. Böylece kendi kültürü
ile örtüşen noktaları varsa zihnindeki karelere neyi daha kolay
yerleştirebilir ya da ney için yeni bir kare oluşturabilir.
Ney sembolü Mevlana çevirilerinde sembollerin aktarım zorluğuna
önemli bir örnektir. Ney’in sembolik değerinin ifadesini bulmadığı
bir Mesnevi çevirisi, Mevlana’nın çağrısını anlatmada eksik
5 , (08.06.2012)
Akademik İncelemeler Dergisi (Journal of Academic Inquiries)
Cilt/Volume: 8, Sayı/Number:1, Yıl/Year: 2013
353
kalır. Benzer bir sembolü biz Yunus Emre’de bulmaktayız. Yunus
Emre’nin dolap şiiri yine bir insanı anlatma, bir pişme serüveni
olarak Mevlana’nın mesajıyla benzer bir çağrıda bulunur. Mesnevi
çevirmenlerinin bu çağrışımsal anlamı iyi bilmeleri çeviri için
kaçınılmazdır.
Orijinal Beyitler:
1.Bişnev in ney çün hikayet miküned
Ez cüdayiha şikayet miküned
2.Kez neyistan ta mera bübrideend
Ez nefirem merd ü zen nalideend
3.Sine hahem şerha şerha ez firak
Ta biguyem şerh-i derd-i iştiyak
4.Herkesi ku dur mand ez asl-ı hiş
Baz cuyed ruzgar-ı vasl-ı hiş
5.Men beher cem’iyyeti nalan şüdem
Cüft-i bedhalan ü hoşhalan şüdem
6.Herkesi ez zann-i hod şüd yar-i men
Vez derun-i men necüst esrar-i men 6
Türkçe Çeviri:
1. Dinle, bu ney nasıl şikayet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor:
2. Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan erkek,
kadın… herkes ağlayıp inledi.
3. Ayrılıktan parça parça olmuş, kalb isterim ki, iştiyak derdini
açayım.
4. Aslında uzak düşen kişi, yine vuslat zamanını arar.
5. Ben her cemiyette ağladım, inledim. Fena hallilerle de eş
oldum, iyi hallilerle de.
6 , (08.03.2012)
354
Muharrem Tosun, Şule Erdoğdu
6. Herkes kendi zannınca benim dostum oldu ama kimse
içimdeki sırları araştırmadı.7
İngilizce Çeviri
1.Now listen to this reed-flute’s deep lament
About the heartache being apart has meant:
2.“Since from the reed-bed they uprooted me
My song’s expressed each human’s agony,
3.A breast which separation’s split in two
Is what I seek, to share this pain with you:
4.When kept from their true origin, all yearn
For union on the day they can return.
5.Among the crowd, alone I mourn my fate,
With good and bad I’ve learnt to integrate, (Mojaddedi, 2004:
4-6)
Almanca Çeviri
1.Höre auf die Geschichte der Rohrflöte, wie sie sich über die
Trennung beklagt:
2.“Seit ich aus dem Röhricht geschnitten wurde, hat meine
Klage Mann und Frau zum Weinen gebracht.”
3.Ich suche nach einer von der Trennung zerrrisenen Brust, der
ich meinen Sehnsuchtschmerz enthüllen kann.”
4.Jeder, der weit von seinem Ursprung entfernt ist, sehnt ich
danach, wieder mit ihm vereint zu sein.
5.Vor jeder Gruppe in der Welt habe ich meine klagenden
Noten gespielt, vor Unglücklichen und Frohen. (Meyer, Kaveh
& Azer, 2005: 45-46)
7,
(09.03.2012)
Akademik İncelemeler Dergisi (Journal of Academic Inquiries)
Cilt/Volume: 8, Sayı/Number:1, Yıl/Year: 2013
355
Türkçe dahil tüm çevirilerde, önemli farklılıkların olduğu
görülmektedir. Türkçede ve Almancada erkek ve kadın / Mann
und Frau şeklinde beliren mesaj, İngilizce çeviride “each humans..”
olarak çevrilmiş ve Mevlana’nın “insan” vurgusu öne çıkarılmıştır.
Türkçede “vuslat”, kavuşmayı simgelerken, aynı beytin İngilizce ve
Almanca çevirilerinde; ‘union” ve “vereint” ifadelerinde, insanların
birleşmesine vurgu vardır. Türkçe çevirilerin genelde kaynak metne
yardımcı olan çeviriler olduğu için, kelimeleri çevirmekle yetinildiği,
oysa İngilizce ve Almanca çevirilerde, kaynak metinden bir yardım
alınamayacağı düşünüldüğü ve bir başka kültürde yazıldığı için,
metnin ruhunu yansıtacak ifadelerin öne çıktığı görülmektedir.
Mevlana’nın Türkçe çevirilerinin yeterince çevirinin ruhunu
yansıtamaması, Mevlana’nın Türk oluşundan ve sanki bir eski dil
düzeyini yansıttığından dil içi çeviri izlenimi vermektedir. Oysa
Mevlana Farsça yazmış ve söz konusu olan çeviri bir dil içi çeviri
değil, bir diller arası çeviridir. Bu yüzden Mevlana’nın Türkçede
yeterince etkili okunup, beyitlerinin çağrısının Türkiye’de yeterince
etkili olmadığı söylenebilir. Diğer dillere çevirilerinin Türkçeden daha
iyi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünkü Mesnevi’nin Türkçeye
çevrilmesi normal bir dil faaliyeti olarak görülürken, diğer dillere
çevirisi, çok önemli bir kültürler arası faaliyet, bir evrensel misyon
olarak anlaşılmaktadır.
ii) “Gel” in Sembolik Anlamı ve Çeviriye Yansıması
Mevlana’nın en çok tanınan ve söylenen şiiri “Gel” şiiridir. Mevlana’yı
tanıyan hemen her insanın ilk aklına gelen şiirdir bu. “Gel” sembolü
Mevlana düşüncesinin, Mevlana hümanizminin temel sembolüdür.
Gel bir eylem ve bir temizlenme çağrısıdır. Bir umut ve bir aydınlık
çağrısıdır. Mevlana’da “gel” in anlamı, günlük hayatta yaygın olan
“ne olursan ol, ne yaparsan yap fark etmez” anlamında olmayıp, bir
temizlenmeye çağrı olarak çıkar ortaya. Fakat bunu anlayabilmek
için yine Mevlana düşüncesinin ve çağrısının anlamını bilmek gerekir.
Çeviri için bu felsefenin anlamı daha da büyük önem taşımaktadır.
Çünkü bu bakış açısını iyice bilmeden, Mevlana’nın çağrısını
anlamadan yapılacak bir çeviri, metnin ruhunu kaybettirecek ve bir
çağrıdan çok bir kaygısızlığı çağrıştırabilecektir.
“Gel” şiiri ve çeviri örneklerini sunarak “gel” in Mevlana’daki
sembolik anlamı üzerinde durmak istiyoruz:
356
Muharrem Tosun, Şule Erdoğdu
“Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel,
Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...” 8
Yıllarca birçok yerde “Gel! Teninin rengi, ırkın, dilin ve asıl olan
dinin ne olursa ol gel diye” tercüme edilmiştir. Gerçekten bu beyitte
yatan sır, bu mudur? “gel” in anlamı bir hoşgörü mü bir tahammül
müdür? “Gel” in anlamı “ne yaparsan yap hoş görürüz” müdür?
Mevlana’yı anlamak için İslam’ı ve Kuran’ın mesajını anlamak
gerekir. Hoşgörü bir serbest kılmayı da beraberinde getirir. Mevlana
bir durum tespiti değil bir çağrı yapmaktadır. Çünkü hoşgörüde
kişi, karşıdaki kişinin hatalarını hoş görür, fakat değişmesi için
onu zorlamaz. Fakat tahammülde karşı koyabilme ve dayanma
vardır. Yani hata yapıldığında onu kabul etmiyor, düzelmesi için
ona yol gösteriyoruz. Bu tahammülün gereğidir. “Gel” şiirinin
anlaşılmasında ve çevirilerinde, hoşgörü ve tahammül arasındaki
çizgiye dikkat edilmediği ve bu nedenle “gel” şiiri “hoşgörünün
simgesi” olarak görülmektedir.
İslamiyet’e göre her insan Müslüman doğar fakat Hıristiyan, Yahudi
olarak yaşar. Mevlana’nın bu beyit ile belirtmek istediği aslında
“Ne olursan ol gel”, değil bunun yerine “Dön gel”. Olmalıdır.
İçinde bulunduğun durumdan uzaklaş, gömleğini ve dinini değiştir
de gel” demektir. Din, insanların yürüdüğü yoldur. Kişi yanlış
yolda yürüyorsa, en başta yolunu değiştirecek ve ancak öyle kabul
görecektir.
Mevlana’nın evrensel boyutta bu kadar ilgi görmesi, öğretilerinden
yola çıkarak birçok insanın yürüdüğü yolu değiştirmesi ile hayata
karşı bakış açısına getirdiği yeniliklerin nedenleri altında çevirinin
önemi göz ardı edilemez. Bilindiği üzere isimlerini sürekli olarak
duyduğumuz çevirmenler; Mesnevi’nin Osmanlıca metinlerden yola
çıkarak Türkçeye çevirisini yapan Abdulbaki Gölpınarlı, Annemarie
Schimmel Almancaya, Reynold Nicholson ise İngilizceye çeviriler
yapmışlardır. Çevirmenler çeviri sürecinde metin içinde geçen
kendi kültürlerine yabancı olan ya da karşılık bulmada sıkıntı
çektiklerinde, kendi başına yeterli olamazlar ve birçok uzmanla
8 , (19.07.2012)
Akademik İncelemeler Dergisi (Journal of Academic Inquiries)
Cilt/Volume: 8, Sayı/Number:1, Yıl/Year: 2013
357
işbirliği yapmak zorunda kalırlar. Çünkü Mesnevi bir kişinin tek
başına anlayıp, aktarabileceği, hele başka kültürde karşılığını kolayca
bulabileceği bir metin değildir. Bu gibi durumlarda eksik ya da yanlış
anlama/yorumlama durumları yaşanabilir. Daha önce de belirttiğimiz
üzere Mesnevi dili açısından incelendiğinde içinde birçok simge ve
göstergeyi barındırmaktadır. Kimi çevirmen anlamın aktarımını ön
planda tutarken, kimi çevirmen dini unsurların aktarımını, kimileri
ise biçem açısından okurda o etkiyi bırakma hissiyle çevirilerini
kaleme almışlardır. Yukarıda bahsedilen durumları somutlaştırmak
için birkaç örnek sunmak istiyoruz:
Orijinal Beyitler:
“Baza, baza her ançi hesti baza,
Ger kafirü, gebru, putperesti baza,
In dergehi ma dergehi növmidi nist,
Sad bar eger tövbe sikesti baza.”9
Türkçe Çeviri:
Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kafir, ister mecusi, İster puta tapan ol yine gel,
Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...10
İngilizce Çeviri:
“Come, come again, whoever you are, come!
Heathen, fire worshipper or idolatrous, come!
Come even if you broke your penitence a hundred times,
Ours is the portal of hope, come as you are.” 11
Söz konusu çevirilerde “gel” anlamına gelen “come” fiili kullanılmıştır.
Her birinde kişinin özünde ve yürüdüğü yolda herhangi bir değişiklik
9 (19.07.2012)
10 , (19.07.2012)
11 <(http://adnantuncel.com/mevlana.html>, (19.07.2012)
358
Muharrem Tosun, Şule Erdoğdu
yapmasına delalet eden bir anlam ihtiva etmemektedir. Halbuki
bunun yerine daha önce de belirttiğimiz gibi değişimi içeren, özüne
dönmesine işaret eden kelimeler kullanılabilir. Alternatif olarak
“Return and change yourself and then come” ifadesi sunulabilir
çünkü Mevlana Farsçadaki “baza” kelimesiyle “dön gel” demek
istemiştir. Aksi halde Mevlana “baza” yerine, yine anlamı “gel” olan
“biya” kelimesini kullanırdı.
İslamiyet’in kutsal kitabı Kuran’da ve Yahudilerin kutsal kitabı
Tevrat “b” harfi ile başlamıştır. Çünkü Kuran’daki ilk ayet
“Bismillahirrahmanirrahim” dir. Buna benzer durumlar Mevlana
Mesnevi’sinin birinci beyitinde “Bişnev in ney çün hikayet miküned
Ez” de görülmektedir.
Aşk romanı yazarı Elif Şafak bu tür şifreleri dikkate almış olacak
ki adı geçen romanında yukarıda bahsettiğimiz göstergelere uygun
davranmıştır. Kitabın her bir bölümünde ilk ifadenin ilk harfi “B”
harfidir.
Örneğin;
“Bir taş nehre düşmeye görsün…
Bu akşam yemekte…
Başımın üstüne bir dam bulmalıyım bu şehirde.” gibi sayısını
çoğaltabileceğimiz örnekler verebiliriz (Şafak, 2009: 48, 143).
Mesnevi I. Beyit
İngilizce Çeviri:
Listen to the reed (flute),how it is complaining! It is telling
about the seperations (Nicholson,1926).
Almanca Çeviri:
Höre die Ney, wie sie weint. (Türkmen, 2011: 17- 22)
İngilizce “listen” fiili, Almanca çevirilerde “hören” fiili kullanılmıştır.
Göstergelerin doğru bir biçimde kullanılabilmesi adına İngilizce
çeviride “to be all ears” fiilini sunabiliriz. Çünkü burada Mevlana
“dinlemek” anlamındaki Farsça “gufte” kelimesini kullanmamış,
kutsal kitaptaki ilk ayetin “b” harfi ile başlamasına sadık kalarak
aslında o da Farsçadaki “dinlemek” anlamındaki “bişnev” ile
başlamıştır.
Akademik İncelemeler Dergisi (Journal of Academic Inquiries)
Cilt/Volume: 8, Sayı/Number:1, Yıl/Year: 2013
359
Alternatif İngilizce Çeviri
Be all ears, how Ney is crying out!
Bizde burada neyin feryadının yalnızca dinlemek değil, onu can
kulağıyla dinlemek gerektiğini ifade eden ve Mevlana sembolünü
yerine getirmek için “b” harfi ile başlayan “be all ears” kelimesini
kullandık.
Yukarıda kısa örnekler verdiğimiz çeviriler bize Mevlana
çevirileri yapmanın zorluğunu göstermektedir. Her bir kelime
bildiğimiz anlamında olmayıp, bambaşka işaretler içermektedir.
Her bir kelimenin çevirisi için oldukça derin bir arka plan bilgisi
gerekmektedir.
Sonuç
Mesnevi’yi herhangi bir şerh üzerinden incelerken bir takım
sorunlarla karşılaştık. Çevirmenlerin kaçınılmaz olarak çevirilerde
hataya düştüklerini ve bu hataların günümüze dek geldiğini
gözlemledik. Her çeviri eylemi, çevirmenin bireysel kaleminden
çıktığı için çevirilerde farklı algılamalar ve bunlara yönelik yorumlar
getirdiklerini gördük. Kaynak metin yazarı ile çevirmenlerin istişare
etme gibi bir durumu söz konusu olmadığından alternatif olarak;
hata oranını olabildiğince azaltmaya çalışmak adına bir komisyon
toplanması söz konusu olabilir. Bu komisyon üyeleri arasında bir
mutasavvıf, bir Fars Dili ve Edebiyatçısı, bir Hıristiyan teolog, bir
karşılaştırmalı dinler tarihçisi, bir dilbilimcinin ve bir sosyologun,
bir şiir çevirmenine konuları anlatıp sonra çevirisine yardımcı olması
uygun görülebilir. Fars Dili ve Edebiyatçısı, kelimelerin (biya ve baza
vb.) hangi bağlamda ne gibi anlamlar kazandığını başarılı bir şekilde
sunabilir, kelimenin seçilmesindeki nedeni rahatlıkla açıklayabilir.
Doğu ve batı mistisizmi arasındaki farkları bilen bir Hıristiyan
teolog, İslam tasavvufunun yanlış bir şekilde Hıristiyan mistisizmiyle
karıştırılmasını engelleyebilir. Şiir çevirmeni; her iki kültüre de hakim,
dil uzmanı olduğu için bu tahliller ışığında erek metni oluşturabilir.
Bu komisyondaki uzmanların konuyu tartışması ve bir sinerji
oluşturması ile çevirinin kalitesi oldukça yükseltilebilir. Eş zamanlı
olarak metinlerde geçen kelimelerin hangi dilde nasıl bir karşılığı
olduğu, kültüre bağlı öğelerin tartışılarak en doğrusunun bulunması
ve arka fonda da sürekli olarak ney sesinin dinlenilmesi ile bir çevirinin
yapılması, verdiğimiz bir örnektir. Bu sebeple Mesnevi okumalarında
360
Muharrem Tosun, Şule Erdoğdu
miskin dervişlerin birer semazene dönüşmesi, neyzenlerin neyin
feryadını dile getirmeleri ve Mevlana’nın vücuda bürünmesi ile
okumalar bu şekilde gerçekleşir. Bu sayede çevirmen erek metni,
adeta kaynak metin haline getirebilir. Sürekli karşılaştığımız “çeviri
kokuyor.” ifadesinden de bir o kadar uzaklaşmış olabiliriz. Metni
okuyan bir Müslüman ya da bir Hıristiyan, bir Farslı gibi tıpkı
kendisini o kültürün içindeymiş gibi hissedebilir. Birçok uzmanın
işbirliği ile meydana gelecek olası çeviriler; Mesnevi gibi birçok
sembolü içinde barındıran, ney sesiyle gönüllere ve kulağa hitap
eden, özlü beyitler sayesinde gönüllerdeki bam teline daha iyi hitap
edebilir. Mesnevi’nin mesajının daha doğru aktarılması sağlanabilir,
aynı zamanda biçem açısından beyitlere önem verilebilir ve erek
kültür alıcıları için kaynak metnin ruhunu çağrıştıran çeviriler
sunulabilir.
Mevlana’nın ve Mesnevi dilinin sembollerle örülü olduğunu ve bu
semboller anlaşılmadığında ise çevirisinin Mevlana felsefesini tam
yansıtmadığını söyleyebiliriz. Mesnevi’yi anlamak ve çevirmek
herhangi bir çevirmenin başaracağı iş değildir. Bu yüzden Mesnevi
çevirilerini, Hieronymus’un Agamemnon çevirisini yaptıktan sonra
kendi çevirisi için söylediği “ Böyle bir eseri kendi aslına göre
çevirmek mümkün değil” (Stolze, 2011: 21) sözüyle açıklayabiliriz.
Gerçekte Mesnevi çevirileri sıkça yapılmaktadır, fakat Mesnevi’yi
kendi doğasına uygun tam bir çeviriyle yapmak hemen hemen
mümkün değildir. Mesnevi ancak yorumlandığında ve kendi
gerçekliği, felsefesi içinde anlaşıldığında çevrilmiş olur. Böyle
bir çeviri ise kelimelerle halledilemeyecek bir çeviridir. Daha çok
Mevlana’nın toplumsal ve kültürel olarak anlaşılmasıdır. Ancak
bunun sonucunda Mevlana çevirisi aslına göre yapılacak ve okur
tarafından anlaşılabilecektir. Mesnevi çevirilerinde asıl sorunun
Türkçe çevirilerinde olduğunu söylemek ve tartışmak bu makalenin
boyutunu aşmaktadır. Mesnevi’yi anlaşılmış görerek, sadece kelime
sadeleştirme yoluyla yapılan düzenlemelerden okunan Mesnevi
çevirileri, Türk okurunun Mesnevi’ye ulaşmasını ve Mesnevi’nin
çağrısına ulaşmasını, hazzına varmasını engellemektedirler.
Mesnevi’nin diğer dillere çevirisinin bir bütün halinde çok ciddi
bir çeviri faaliyeti olarak yapıldığını gördüğümüzde, aynı çabanın
Türkçeye çevirisi için gösterilmemesi büyük bir eksikliktir.
Akademik İncelemeler Dergisi (Journal of Academic Inquiries)
Cilt/Volume: 8, Sayı/Number:1, Yıl/Year: 2013
361
Kaynakça
GÜLEÇ, İ. (2011) “Elif Şafak’ın “Aşk” Romanı Üzerine Geç Kalmış
Bir Yazı”, H. Sarı (Ed.). Nevniyaz Hazreti Mevlana Celaleddin-i Rumi
içinde, Nüve Kültür Merkezi Yayınları, Konya, ss. 18-27.
KAYAOĞLU, İ. (2011) “Mevlana’da Tabiat Sevgisi,” H. Sarı (Ed.),
Nevniyaz Hazreti Mevlana Celaleddin-i Rumi içinde, Nüve Kültür
Merkezi Yayınları, Konya, ss. 568- 574.
Mesnevi’nin İlk 18 Beyiti. http://www.semazen.net/sp.php?id=141
(08.03.2012).
MOJADDEDI, J.(2004) The Masnavi Jalaal Al-Dain Raumai; Jalal
Al-Din Rumi, Oxford University, New York.
MEYER, B., K, J.D. Azar (2005) Matnawi I, Stadtverwaltung
Konya, Konya.
NICHOLSON, R. (1926) “Daru’l Masnavi of the Mevlevi Order”,
http://www.dar-al-masnavi.org/reedsong.html#4 (22.05.2012).
SAKAOĞLU, S. (2011) “Mesnevi’deki Hikayelerin Kaynakları ve
Tesirleri”, H. Sarı (Ed.). Nevniyaz Hazreti Mevlana Celaleddin-i Rumi
içinde, Nüve Kültür Merkezi Yayınları, Konya, ss. 171-178.
STOLZE, R. (2011) “Übersetzungsthorien eine Einführung”,
Tübingen: 3, Auflage, Narr Verlag.
ŞAFAK, E. (2009) Aşk, 1. Baskı, Doğan Egmont Yayıncılık ve
Yapımcılık, İstanbul.
TÜRKMEN, E. (2011) Besinnung Mevlana Jelaleddın Rumis Schönste
Verse, 2. Baskı. Nüve Kültür Merkezi Yayınları, İstanbul.
YAKIT, İ. (2011) Mevlana’nın Milliyeti, http://www.semazen.net/
yazar_yazi.php?id=1001 (19.05.2012).
YAZICI, M. (2011) “Mesnevi ve Divan-ı Kebir Çevirileri Kültürel
Sermaye ve Mevlana Çevirileri”, H. Sarı (Ed.) Nevniyaz Hazreti
Mevlana Celaleddin-i Rumi içinde Nüve Kültür Merkezi Yayınları,
Konya, ss. 193-205.
…”http://adnantuncel.com/mevlana.html”, (19.07.2012)
…”http://www.mevlana.com/”, (19.07.2012)
362
Muharrem Tosun, Şule Erdoğdu
…http://akademik.semazen.net/author_article_detail.php?id=1521,
(20.07.2012)
…”http://www.semazen.net/yazar_yazi.php?id=741”, (19.07.2012)
…“http://www.semazen.net/show_text_main.
php?id=1658&menuId=322”, (09.03.2012)
…”http://lisanifarisi.com/farsca-hat-eserleri/”, (19.07.2012)

Konular