İRAN MİTOLOJİSİNDE SU, SU İLE İLGİLİ KUTSALLAR VE TÖRENLER

ÂB : SU
Âb: su sözcüğü, Avestâ’da; “āpī”, Sanskritçe’de; “āp”, Pehlevice’de; “āp”, “āv” , Farsça bazı lehçelerde; “âf”, “âv” ve “ev” şekilleriyle de görülür. Âb kelimesi, Mazdeist literatürde; “Âbân”, “Âbân Yeşt”, “Âbângân”, “Âbrîzân” gibi kelimelerde de yer alır. Suları koruyan melek de, “Apāmnapāt” adını taşır. Yararlı unsurları etkinlikleri oranında kutsayan İranlılar, hayatın temel gerekleri olan bu ögelerin bir özel tanrının korumasında bulunduğuna inanırlar. Su da, bu ögeler arasında yer alır ve Avestâ’da övülüp kutsanır. Ahura Mazda suyu yarattığında, bütün sular Elburz Dağı’nın güney eteklerinden çıkan, içerisinde her biri ayrı özelliklere sahip bin gölün suyunu bulunduran Ferâhkert Denizi’ne doğru akmaya başlar.

Eski İran’da en çok kutsanan ögelerden olan su, Zerdüşt inançlarında ikinci kutsaldır. Bundehişn’e göre su, tanrının yarattığı yedi önemli maddenin “ikincisi”dir. Göklerden sonra var edilen, yaratılışı elli gün süren ve dünyanın her bölgesinde yer altında bulunan suyun sorumlusu kutsal ölümsüz Hordâd’tır. Eski İranlıların inanışlarına göre; Elburz eteklerinde “Ferâhkert” adında, yerkürenin üçte birini kapladığına inanılan büyük bir deniz bulunmakta, yeryüzündeki bütün sular taşıdıkları kirlerden temizlendikten sonra ona akmaktadır. Tanrısal nitelikler verdikleri ateşe olduğu kadar, suya da saygı duymuş olan eski İran halkları onu kirletmeği de günah saymışlardır. İnançlarında suyu koruma konusunda hassas dinî emirler de her zaman var olagelmiştir. Bütün bunların yanı sıra su, Zerdüşt ayinlerinde de sürekli bulundurulması gerekli ögelerden biri olmuştur.

“Ey yüce Ahura katından olan su, Överim seni zevr ile ve iyi düşünce ile.” Avestâ/Yesnâ, Hât: 68, 3. “Överim seni ey ateş, Ahura Mazda’nın oğlu ve bütün ateşleri. Överim güzel suları, Ahura Mazda’nın yarattığı bütün suları ve bitkileri.” Avestâ/Yesnâ, Hât; 1, 12.

Sümerlerin eski inanışlarında görüldüğü gibi, en eski dönemlerden beri İranlılarca da su; saygı duyulan, evrenin düzeninde yaratıcı rol oynayan ve tanrısal özellik taşıdığına inanılan bir ögedir. Bu yüzden Avestâ’da defalarca suyun kutsallığı ve önemi üzerinde durulur. Başta Herodot olmak üzere Yunan tarihçileri de İranlıların suyu kutsadıklarını ifade ederler: “İranlılar suya işemezler, tükürmezler ve onda ellerini yıkamazlar. Çünkü suyun her türlü pislikten uzak kalması gerekir.” Yine İranlılar, bazı törenlerde su için kurbanlar kesip fidye verirler. Tarihî rivayetlerde; İranlıların MÖ. II. yüzyılda su meleği için bir nehir kıyısı ya da çeşme kenarında bir çukur kazarak yanında kurban kestiklerinden söz edilir. Suya saygı göstergesi bu törenler, V. ve VI. yüzyıllara kadar süregelmiştir.

İsfend ayının “hûr” adıyla bilinen “on birinci günü”, eski İran’da yılda altı kez düzenlenen “gâhenbâr” adlı kutlama törenlerinden ikincisinin ilk gününe rastlar. Allah, suyu bu günde yaratmıştır. Yılın sekizinci ayı ve ayın onuncu günü, “Âbân” adını taşır. İki su meleğinden birinin adı; “Apāmnapāt”, diğerinin adı da, “Anahita”dır. Âbân Yeşt’te onun ululuğundan söz edilir. Dişil olduğundan dolayı adı, bazı metinlerde “bânû: hanım” kelimesiyle birlikte de anılır.

Su, sadece eski İran’da efsanevî bir anlam ifade etmez. Klasik medeniyetlerin tamamında suyun önemi birtakım gizemli ve olağanüstü özellikleriyle birlikte her zaman var olagelmiştir. Babil kalıntılarından elde edilen birtakım belgelerde; “Çok eski devirlerde evrenin yoğun bir su kütlesi halinde bulunduğu, zamanla tanrıların birbiri ardından var olmaya başladıkları, akıl ve bilgeliğin gereği önemli icatlara imza atıp yaratıcılıklar sergiledikleri ve sonunda en güçlü tanrının yeryüzünü yarattığı, ardından onun emriyle yeryüzünde şiddetli bir tufan koptuğu, karaların sulardan ayrıldığı, işlerin yoluna girdiği, yer ve gök suları arasında sınırların belirlendiği” söylenir.

Yaratılış ve doğuşun sudan oluşu; Mısır, Hint, İran, Asur, Babil ve Yunan milletlerinin evren mitolojilerinin temellerini oluşturur. Adı geçen milletlerin çoğunun mitlerinde ilk yaratılışta, ilk var edilenlerin okyanuslar olduğuna inanılır. Rig Veda’ya göre; “Başlangıçta her taraf karanlıklar içerisindedir. Hiçbir şey aydınlık değildir ve görülmez. Her taraf sularla kaplıdır.” Bundehişn’de; “ilk yaratılan objenin gözyaşı olduğu”, “her şeyin de sudan yaratıldığı” ifade edilir. Rivâyet-i Pehlevî’ye göre; “her şey gözyaşından var edilmiştir”.

Yaratılışta suyun etkisi, Hint efsanelerinde de dikkat çekici bir şekilde yer alır. Ramayana kahramanlık hikayesine göre; eski dünyanın her tarafı suyla kaplıdır. Yeryüzü, suyun üzerinde yaratılmıştır. Kendi varlığını kendisi sürdüren Brahma dışındaki tanrıların tamamı suda meydana gelmişlerdir. Brahma bir şekilde ortaya çıkmış ve yeryüzünü suyun derinliklerinden çıkartarak dünyayı yaratmış, sonra da kutsalları olan çocuklarını dünyaya getirmiştir. Güçlü Hint tanrılarından Vişno’nun da sudan meydana geldiği ve bu gerekçeyle de “suda hareket eden” anlamındaki “Narayana” kelimesiyle anıldığı belirtilir.

Eski Hint halklarından birinin suya taptığını aktaran rivayetlerde; “suda bir melek bulunduğu, suyun bütün bitkiler ve canlıların, hemen her şeyin aslını, hayatın temelini oluşturduğu” belirtilir. Eski Hint geleneklerinde; suyu kutsayan birtakım törenler düzenlenir, ona verilen değer gösterilir. Sâmî kökenli rivayetlerde, suyun rolü oldukça önemlidir. Tanrı, sular arasında bir felek yaratmış ve bununla suları; feleğin üstündeki ve altındaki sular olmak üzere ikiye ayırmıştır. Daha sonra gökyüzünün altında kalan suların bir tek yerde toplanmasını ve kara parçasının ortaya çıkmasını emretmiş, böylece yeryüzü meydana gelmiş, suların bir araya toplanarak oluşturdukları büyük kütleye de “deniz” adı verilmiştir. İslâm sonrası Fars kültüründe de su en önemli ögeler arasında yer alır. Kur’ân’da su, “her şeyin kaynağı”dır ve “bütün canlılar sudan yaratılmıştır.”

“İnkar edenler, göklerle yer bitişik halde iken bizim onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?” Enbiyâ (21), 30. “Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür…” Nûr (24), 45…

Konular