ÇAĞDAŞ FARS ŞİİRİNDE TÜRLER

Bu dönem şiirinde türler, kullanılış biçimlerinde görülen birtakım farklılıklarla birlikte klasik formların devamı niteliğindedir. Klasik Fars şiir sanatının önemli türlerinden olan, meşrutiyet öncesi Fars edebiyatında (özellikle V-XIII./XI-XIX. yüzyıllar boyunca) bolca örnekleri görülen mustezâd, bu dönemde çok hızlı bir gelişme göstererek en gözde, en çok beğenilen genel kabul gören temel şiir türü özelliğini elde etmiştir. Kaside, Kaçarlar döneminde kazanmış olduğu ilgi ve yoğun beğeniyi artık kaybetmek üzeredir. Ancak bununla birlikte yine de özellikle edebî çevrelerde Edîbu’l-memâlik-i Ferâhânî (ö. 1336 hk. /1917), Edîb-i Pîşaverî (ö. 1349 hk./ 1930) Muhammed Takî-yi Bahâr (ö. 1330 hş./1951), gibi şairlerin eserlerinde görülen temel şiir türlerinden biri olma özelliğini korumaktadır. Ancak hem halk kesimleri hem de halk şairleri arasında artık eskilerde olduğu gibi beğenilen ve istenen bir form olma özelliğini artık kaybetmiştir. [1]



1. Gazel

Meşrutiyet döneminin ilk yıllarındaki şairler, duygu ve düşüncelerini ilk şiirlerinde daha çok gazel türünde dizelerine aktarmışlar, bunu yaparken de klasik Fars şiirinde alışılagelmiş yaygın gazel tarzını, onun mazmûn ve kalıplarını, teşbih ve istiarelerini koruyarak siyasal ve sosyal konuları gazel dizelerinde ifade etmişlerdir. Böylece Fars şiirinde “vatan”, “parlamento”, “özgürlük”, “millet”, “zulüm”, “adalet”, “bakanlar kurulu”, “bakanlar”, “toplumsal bozulmalar ve yozlaşmalar” gibi ifadeler; “ben”, “yanak”, “dudak”, “zülüf”, “sevgili”, “rakip”, “ayrılık”, “vuslat”, “kelebek”, “mum”, “gül”, “bülbül” istiareleriyle birlikte görülmeğe başlanmıştır. Belki de bu, o dönemin milliyetçi ve vatansever şairlerinin düşüncelerini açıklamaları için buldukları en güzel araçtı. Çünkü o dönem halkı, halkın ulusal zevki henüz klasik dönem şirindeki kavramlar, istiareler ve teşbihlere son derece aşinaydı. Yeni içerikleriyle siyasal ve sosyal kavramlar gazeller bu şekilde daha hızlı yaygınlaşıyor, onlara daha çabuk ulaşıyor ve kolay anlaşılıyordu.
[2]

Bu tarzın öne çıkan temsilcileri arasında ilk sıralarda yer alan şair, henüz edebiyat çevrelerinde beğeniyle okunan Ârif-i Kazvînî’dir (ö. 1312/1894). Meşrutiyet dönemi ve daha sonraki devirlerde gazel türünde yazan ünlü şairler arasında Bahâr, Rehî-yi Muayyerî, Pejmân-i Bahtiyârî, Emîrî-yi Fîrûzkûhî, Muhammed Huseyn-i Şehriyâr, Ebu’l-Hasan-i Verzî, Ra’dî-yi Âzerehşî, Sîmîn-i Behbehânî, Hûşeng-i İbtihâc, Mehdî Hamîdî-yi Şirâzî ve daha başka isimler yer almaktadır. [3]

Bu dönemde Fars gazeli göreceli olarak yeni ve özgün bir dilde kaleme alınmaya başlanmış, gazel dizelerinde; daha sade, daha kolay anlaşılır ifadelere yer verilmiştir. Meşrutiyet yıllarında gazel, daha çok devrim öncesi ve devrimin sıcak günlerinde çeşitli alanlarda sürdürülen mücadeleleri konu almaktadır. O dönem gazelleri, daha çok ulusal değerler ve duyguları öne çıkaran, devrimci içerikleriyle dikkat çeken özellikleriyle Fars edebiyatı tarihinde yerlerini almışlardır. [4]

Meşrutiyet döneminin ilk yıllarında gazel türünde söylenen şiirlerin önemli bir kısmında; “millet”, “ülke” ve “özgürlük” yolundaki mücadeleler gündemde olduğundan gazel
geleneksel Fars edebiyatındaki lirik özelliğini bir tarafa bırakılarak siyasal ve sosyal konuların işlendiği bir şiir türü haline getirilmiştir. Ulusal duygular, halkı heyecana getiren ve harekete geçiren konular gazel aracılığıyla da kitlelere ulaştırılmış, özellikle bu dönemin ikinci yarısında yaşamış şairlerin aşk gazelleri yanında bu tür gazeller de önemli ölçüde yer almaya başlamıştır. [5]

XIII/XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ateşli milliyetçilik duygularından kopup gelen heyecanlı dizeleriyle Fars gazelinde önemli bir yol açan ve kendisinden sonra XIV/XX. yüzyılın ortalarına kadar yaşayan şairleri de etkisi altında bırakan bir tarz da ortaya çıkmıştır. [6] Ârif-i Kazvînî’nin aşağıdaki gazeli bu türün en güzel neklerindendir:

Dün gece bana şarapsatan pirden müjde geldi:

Binlerce perdesini İran’ın parçaladı istibdad,

Özgürlük yolu şehitlerinin tertemiz ayak tozlarından,
Baksana Siyâveşi’in kanı kaynamaya başladı.





[1] Kedkenî, “Ez İnkilâb Tâ İnkilâb”, s. 339;


[2] Hânlerî, Heftâd Sohen, III, 271;


[3] Muhammedî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, I, 44;


[4] Muhammedî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, I, 44;


[5] Muhammedî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, I, 45


[6] Muhammedî, Ez Bahâr Tâ Şehriyâr, I, 45

Konular