Farsçada Muzâri-i Melmus (Sürmekte olan Şimdiki Zaman) (21. Ders)

درس بيست و يکم (Ders-i Bîst u Yekom)


***Dil Bilgisi***

*Muzâri-i Melmus (Sürmekte olan Şimdiki Zaman)

Bu zaman çekimi de 'mâzî-yi melmûs' gibi sonradan Farsça’ya girmiş olup, şimdiki zaman ve yakın gelecek zaman yerinde kullanılmaktadır.

Muzâri-i Melmus, modern dilde konuşma anında meydana gelmekte, sürmekte olan olayların ifade edilmesinde; gerçekleşmek üzere ya da gerçekleşmekte olan bir eylemi, bir hareketi ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır.

داشتن (dâşten- sahip olmak) fiilinin -yardımcı fiil olarak- (Klasik Farsça'daki) geniş zaman çekimininin istenilen fiilin şimdiki zaman çekiminin önüne eklenmesiyle oluşturulur. Örneğin دارم می روم (dârem mî revem- gitmekteyim), دارم (dârem- sahibim) ile می روم (mî revem- gidiyorum) fiillerinden müteşekkildir.

Örnek çekim:

دارم مى خوانم (dârem mî hânem- okumaktayım)
داری می خوانی (dârî mî hânî- okumaktasın)
دارد می خواند (dâred mî hâned- okumakta/dır)
داريم می خوانيم (dârîm mî hânîm- okumaktayız)
داريد می خوانيد (dârîd mî hânîd- okumaktasınız)
دارند می خوانند (dârend mî hânend- okumaktalar)

Örnek cümleler:

سحر است و مردم دارند مى آيند به باغ (Seher est ve merdom dârend mî âyend be-bâğ.) Seher vaktidir ve halk bahçeye gelmektedir.

آماده باشيد ! ايشان دارند سلاحهايشان را امتحان مى كنند (Âmâde bâşîd! Îşân dârend silahhâyişân-râ imtihan mî konend.) Hazır olunuz! Onlar silahlarını denemekteler.

سالهاست كه دارم روى اين كتاب كار مى كنم (Sâlhâst ki dârem rû-yi în kitâb kâr mî konem.) Yıllardır bu kitap üzerinde çalışmaktayım.


***Kelime Hazinesi***

قشنگ (kaşenk): güzel
صيقل (saykal): cila Kökeni Arapça'dır.
پختن (puhten): pişirmek; pişmek
اشپز (âşpez): aşçı
اشپزخانه (âşpezhâne): mutfak
پتك (potk): balyoz
پتو (petû): battaniye
پر (per): kuş tüyü
پرگو (porgû): geveze
تندباد (tondbâd): sert rüzgar, fırtına
پاکيزه (pâkîze): temiz
پرتو (pertov): ışık, ışın, şua
دوختن (dûhten): dikmek
جوال (covâl): çuval
جوالدوز (covâldûz): çuvaldız
درخشان (derehşân/direhşân): parlak, parlayan
ننگ (neng): haya, utanma; utanç, ayıp leke, rezillik, alçaklık
ننگ اور (nengâver): utanç verici
ننگين (nengîn): utandıran/utanılacak şey, utanç verici; rezil
رسوا (rusvâ): rezil, rüsva
بو (bû): koku
برخوردار (berhurdâr): faydalanan, hissesini alan; muradına ermiş; mutlu, berhudâr* Muhtemelen eskilerin dilindeki o tatlı söz, sizin de kulağımızda çınlamıştır: 'Berhudâr ol evlâdım!'.

***Hikmet Damlaları***

1- روغن صاف گنده نشود

(Rovğen-i sâf gende neşod.)

Saf yağ, kötü kokulu olmaz.

2- گوينده احمق است شنونده بايد عاقل باشد

(Guyende ahmak est, şinevende bâyed âkil bâşed.)

(Eğer ki) Söyleyen ahmaktır, dinleyen akıllı olmalıdır.

3- ارزان يافته خوار باشد

(Erzân yâfte hâr bâşed.)

Ucuz(a) bulunan, hor (değeri düşük) olur.