Çağdaş İran Şiirinin Öncülerinden Fereydûn-i Muşîrî

Hayatı
Fereydûn-i Muşîrî, 30 Şehriver 1305 (22 Eylül 1926)’da Tahran’da dünyaya gelir. Yedi yaşına kadar Tahran’da büyüyen Muşîrî, PTT’de çalışan babasının tayini nedeniyle ailesiyle birlikte Meşhed’e gider ve çocukluğunun ikinci yedi yılını Meşhed’de geçirerek ilk öğrenimini burada tamamlar. Ailesi, Şehrîver 1320 (Ağustos 1941)i olaylarının patlak vermesi sonucu Tahran’a geri dönmek zorunda kalınca orta öğrenimine Tahran’da devam eder. Daha sonra Tahran Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girer.
On beş yaşından itibaren gazetecilik ve dergicilik hevesine kapılarak eğitimini yarıda bırakır ve genç yaşta basın yayın dünyasına atılır. 1324/1945’te İran Posta Telgraf ve Telefon Bakanlığı’nda memur olarak çalışmaya başlar. 1325/1946’da annesini ve babasını kaybeder. 1333/1954’te Tahran Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü öğrencilerinden İkbâl-i Ehavân ile evlenir. Bu evliliğinden Bahâ ve Bâbek adlarında iki çocukları olur. 1350/1971’de İran Telekomünikasyon Şirketi’ne geçer ve 1357/1978’de buradan emekli olur.
Muşîrî, şair olarak şöhret kazanmadan önce bir gazeteci ve dergici olarak karşımıza çıkar. Basın dünyasına girdikten sonra Dihhodâ, Pûr-i Dâvûd, Muhammed-i Mu’în gibi dönemin önemli isimleriyle tanışır. Devlet memuriyetleri sırasında da gazetecilik ve yazarlıkla bağlarını koparmayan Muşîrî, yaklaşık otuz yıl boyunca “Ferdâ-yi mâ, Sohen, Rûşenfikr, Goşûde, Sepîd o Siyâh” gibi edebiyat ve kültür dergilerinin yayın kurullarında yer alır. Özellikle Ferdâ-yi Mâ dergisinde oluşan edebî çevrede, ilk dönem şiirlerinde yoğun bir şekilde etkilendiği Muhammed Huseyn-i Şehriyâr ve Fereydûn-i Tevellulî, gibi dönemin önemli ve ünlü edebi simalarıyla birlikte çalışma imkânı bulur ve ismi bu büyük şairlerle birlikte anılmaya başlar.
1979 İran İslâm devriminden sonra İran’ı terk eden pek çok yazar çizerin aksine anavatanından ayrılmazsa da 1997’ye kadar yaklaşık on sekiz yıl edebiyat çevrelerinde çok fazla boy göstermeden sessiz bir hayat sürer. Bu uzun suskunluğun ve münzeviliğin ardından ömrünün son yıllarında, gerek yurt içinde gerek yurt dışında edebiyat çevrelerinde yeniden görünmeye başlayan şair, 1998’de Amerika Birleşik Devletleri’nin çeşitli şehirlerini ziyaret ederek üniversitelerde veya Amerika’da yaşayan İranlılar tarafından düzenlenen toplantı, seminer ve şiir gecelerine katılır. Hayatının son yıllarında kan kanserine yakalanan Muşîrî, 3 Aban 1379 (24 Ekim 2000) Salı günü 74 yaşında Tahran’da hayata veda ederii.

Eserleri
Muşîrî, yaklaşık altmış dört yıl süren edebî hayatı boyunca on şiir kitabı yayımlamıştır. Ancak bu on eser çeşitli zamanlarda gerek karışık şiir seçkileri gerek bağımsız bir arada basımlar şeklinde pek çok kez yeniden yayımlanmıştır. Eserleri ilk basım tarihlerine göre şu şekildedir:
1. Teşne-yi Tûfân (Fırtınaya Susamış), İntişârât-i Safî Alişâh, Tahran 1334/1955.
2. Gonâh-i Deryâ (Denizin Günahı), İntişârât-i Nîl, Tahran 1335/1956.
3. Nâ-yâfte (Bulunmamış), İntişârât-i Safî Alişâh, Tahran 1336/1957. Teşne-yi Tûfân’a eklenmiş yeni şiirlerle birlikte.
4. Ebr (Bulut), Tahran 1340/1961. Şairin kendisi tarafından yayımlanmıştır.
5. Ebr o Kûçe (Bulut ve Sokak), İntişârât-i Nîl, Tahran 1346/1967. Ebr’e eklenmiş yeni şiirlerle birlikte.
6. Bahâr râ Bâver Kon (İnan Bahara), İntişârât-i Nil, 1347/1968.
7. Pervâz bâ Horşîd (Güneşle Uçuş), İntişârât-i Safî Alişâh, 1348/1969. Teşne-yi Tûfân, Gonâh-i Deryâ, Ebr o Kûçe, Bahâr râ Bâver Kon’daki şiirlerden seçki.
8. Bergozîde-yi Şi’r (Şiir Seçkisi), İntişârât-i Bâmdâd, Tahran 1349/1970. Teşne-yi Tûfân, Gonâh-i Deryâ, Ebr o Kûçe, Bahâr râ Bâver Kon’daki şiirlerden seçki.
9. Ez Hâmûşî (Suskunluktan), İntişârât-i Zamân, Tahran 1356/1978. İslâm devriminden bir yıl önce on yıl suskun kaldıktan sonra yazdığı ilk şiir kitabıdır.
10. Gozîne-yi Eş’âr (Seçilmiş Şiirler), İntişârât-i Morvârîd, Tahran 1364/1985. Teşne-yi Tûfân, Gonâh-i Deryâ, Ebr o Kûçe, Bahâr râ Bâver Kon ve Ez Hâmûşî’deki şiirlere ek olarak on beş yeni şiirle birlikte.
11. Morvârîd-i Mihr (Sevgi İncisi), Neşr-i Çeşme, Tahran 1365/1986.
12. Âh Bârân (Ah yağmur), Neşr-i Çeşme, Tahran 1367/1988.
13. Ez Diyâr-i Âştî (Barış Diyarından), Neşr-i Çeşme, 1371/1992.
14. Bâ Penc Sohen-serâ (Beş Şairle Birlikte), Neşr-i Âsâr, Tahran 1372/1994.
15. Se Defter (Üç Kitap), Neşr-i Çeşme, Tahran 1373/1994. Gonâh-i Deryâ, Ebr o Kûçe ve Bahâr râ Bâver Kon adlı şiir kitapları bir arada.
16. Bergozîde-yi Eş’âr (Seçilmiş Şiirler), İntişârât-i Nigâh, Tahran 1376/1997.
17. Lahzahâ ve İhsâs (Anlar ve Duygular), İntişarat-i Sohen, Tahran 1376/1997.
18. Yek Âsmân Perende (Bir Gökyüzü Kuş), İntişârât-i Senâyî, 1376/1997. (Bu seçki Amerika’da basılmıştır.)
19. Zîbâ-yi Câvidâne (Sonsuz Güzel), İntişârât-i Sohen, Tahran 1376/1997. Teşne-yi Tûfan, Gonâh-i Deryâ, Ebr o Kûçe, Bahâr râ Bâver Kon, Ez Hâmûşî, Morvârîd-i Mihr, Âh Bârân, Ez Diyâr-i Âştî, Bâ Penc Sohen-serâ, Lahzahâ ve İhsâs’daki şiirlerden seçki.
20. Âvâz-i Ân Perende-yi Gamgîn (O Gamlı Kuşun Şarkısı), Neşr-i Çeşme, Tahran, 1377/1998. Seçki.
21. Şikoftenhâ ve Rostenhâ (Açmalar ve Bitmeler), İntişârât-i İlmî, Tahran 1378/1999. Muşîrî tarafından seçilmiş şiirlerden oluşan iki ciltlik çağdaş İran şiiri antolojisi.
22. Tâ Sobh-i Tâbnâk-i Âhûrâyî (Ahura’nın Parlak Sabahına Kadar), Tahran 1379/2000.
23. Muşîrî, şiir kitapları dışında, klâsik İran edebiyatının ünlü mutasavvıflarından Ebû Sa’îd-i Ebi’l-Hayr’ın Esrâru’t-Tevhîd adlı eserinden kimi hikayeleri Yeksân Nigeristen ve Yeksû Nigeristen (Biteviye Bakış ve Tekdüze Bakış) adıyla 1345/1966’da yayımlamıştır.

Edebî Kişiliği
Çok küçük yaşlardan itibaren şiir ve edebiyatla ilgilenmeye başlayan Muşîrî, şiire ve edebiyata yatkın bir ailede yetişir. Anne tarafından dedesi olan Mîrzâ Cevâd Hân Mu’temenu’l-Memâlik, Nâsıruddîn Şâh döneminin ünlü şairlerindendir. İlk ve orta öğrenimi sırasında, içinde bulunduğu edebî ortamın da etkisiyle, klâsik İran şiirinin büyük isimleriyle ve eserleriyle tanışır. Sonraki yıllarda yenilikçi şiir akımının içinde yer aldığı halde, Firdevsî, Hayyâm, Hâfız, Sa’dî, Nizâmi gibi klâsik İran şiirinin öncü ve usta isimlerine bağlılığını her fırsatta gösterir. Özellikle Hâfız-i Şîrâzî’ye karşı büyük bir tutkusu ve bağlılığı vardıriii.
Muşîrî şiire duyduğu büyük ilgiyi şu sözlerle ifade eder: “On yaşındayken okuldaki bazı konuları ve kompoziyonları nazma çekiyordum. On iki on beş yaşları arasında büyük bir aşkla şiire başladım. Aşıkâne gazellerden oluşan küçük bir defter düzenledimiv.”
1920’lerden itibaren İran şiirine damgasını vuran ve çağdaş İran şiirin kurucusu olarak kabul edilen Nîmâ Yûşîc, “Efsâne” adlı şiiriyle yeni şiir akımını (movc-i şi’r-i nov) başlatır. 1920-1940 yılları arasında Nîmâ Yûşîc’in İran şiirinde yarattığı tartışmasız etki, uzun süredir yenileşmeye direnen İran edebiyat dünyasının çok kısa sürede gelenekçi şiirden (şi’r-i sunnet-gerâ) yenilikçi şiire (şi’r-i nov-gerâ) geçmesini sağlarv.
Muşîrî, kısa zamanda çağdaşları olan Nâdir-i Nâdirpûr, Nusret-i Rahmânî, Fereydûn-i Kâr, Fereydûn-i Tevellulî, Sohrâb-i Sipihrî, Mehdî Ehavân-i Sâlis, Sîmîn-i Behbehânî, Hûşeng-i İbtihâc, Ahmed-i Şâmlû, Furûg-i Ferruhzâd gibi 1950’li yıllara damgasını vurmuş olan yenilikçi şairler kervanına katılır.
On sekiz yaşından itibaren çeşitli edebiyat ve sanat dergilerinde şiirleri yayımlanmaya başlayan Muşîrî’nin İran’ın şiir iklimine girişini müjdeleyen ilk olumlu tepki, İran şiirinin 20.yy’daki en büyük temsilcilerinden Muhammed Huseyn-i Şehriyâr’dan gelir. Şehriyâr, bu genç şairdeki şiir cevherini, Teşne-yi Tûfân’ın ilk baskısında da yer alan mektubunda şu sözlerle över: “Sanatınızın ve edebî zevkinizin bu kadar kısa bir sürede gösterdiği gelişim gerçekten şaşırtıcı. Sizde bulunan (şiir cevheri) her türlü tarifin ve tavsifin üstünde, gerçek sanattır. Şu yazdıklarımda görüşlerimi sadakatla ifade etmekten daha fazla bir şey yokturvi.”
Yine gelenekçi şiir yandaşlarından ve savunucularından olan Ali-yi Deştî de Muşîrî’ye gönderdiği 9 Dey 1333 (30 Aralık 1954) tarihli uzun mektubunda onun şiirleri hakkında nispeten olumlu görüşler ortaya koyarak şöyle der: “Sevgili Beyefendi! Divanınızı baştan sona okudum, hassas ruhunuzun ve ince tabiatınızın göstergesi olan şiirlerinizden lezzet aldım. Bende Fars şiirinin yeni bir değişim aşamasına girdiği, eskilerin sözlerinin tekrarından ve bayağılığa düşmekten kurtulmaya başladığı ve yeni şiirin giderek gerçek şeklini kazandığı umudu kuvvet kazandıvii.”
Muşîrî’nin ilk şiir kitaplarının edebiyat dünyasında boy gösterdiği yıllarda, gelenekçi şiir ile yenilikçi şiir taraftarları arasında yaşanan yoğun çekişme ve tartışma ortamı, gelenekçilerin bütün eleştirilerine rağmen yenilikçilerin lehinde gelişir. Muşîrî, böyle bir ortamda gelenekçi şiir ile yenilikçi şiir arasında daima dengeli ve orta bir yol izler. Yani ne gelenekçilerin yeni şiire tepeden bakan ve küçük gören bağnazlığına, ne de klâsik şiiri yerden yere vuran aşırı yenilikçilerin rüzgârına kapılır. 1950’li yıllardan itibaren Nâdir-i Nâdirpûr, Nusret-i Rahmânî, Fereydûn-i Tevellulî ve Muşîrî gibi gelenekle yenilik arasında orta yol izleyen isimler “neo-klâsik” (nov-kudemâyî) şairler olarak adlandırılırlar.
Muşîrî, Teşne-yi Tûfân’a yazdığı mukaddimede şiirde tuttuğu orta yolu şu cümlelerle açıklar: “Şiirde ortaya çıkan değişimi bir süre yumuşaklık ve sevecenlikle karşılayararak ilerlemek lâzımdır. Şimdilik belli sınırların dışına çıkmak, şiire düşmanlık etmek ve bu değişimle savaşmak olacaktır. (Şiir) kalıplarının gözden geçirilmesi ve yeni kalıpların icat edilmesi, bütün gerekliliğine rağmen, ikinci dereceden bir öneme sahiptirviii.” Muşîrî, gerçekten de bu sözlerine sadık kalarak bütün edebi hayatı boyunca gelenekçi şiirle yeni şiir arasında bir köprü olmaya devam eder.
Gelenekçi şiire hiçbir zaman açıktan açığa cephe almayan Muşîrî, kimi şiirlerinde aruz kalıplarını ve geleneksel şiir türlerini kullansa da aruz vezninin onun yaşadığı çağda söylenecek sözlerin yolunu kapadığının, artık, mısraların eşit miktarda uzunluğu ve kısalığı esasına dayanan aruz vezniyle şiir söylemenin zamanının geçtiğinin farkındadır. Sadece Muşîrî için değil, o ve benzeri pek çok şair için klâsik dönem şairlerinin üslûbunu taklitten kurtularak yeni şeyler söyleme zamanı çoktan gelmiştir. Bu yüzden o da, dönemin pek çok yenilikçi şairi gibi, daha çok kafiyenin şiirde yarattığı iç musıkiden yararlanarak “çâr-pâre” (dobeytîhâ-yi peyveste) türünde ve serbest tarzda şiirler yazmayı tercih eder.
Bilindiği gibi klâsik dönem edebî eserlerinde, eser sahiplerini kronolojik olarak izleme ve onların düşünce, duygu ve sanat yönünden gelişimini değerlendirme imkânı günümüzle kıyaslandığında nispeten daha azdır. Oysa günümüz edebî eleştirisi, eserleri ve yazarları incelerken, bu kronolojik gelişimi esas alan eleştirel bir yaklaşımı kaçınılmaz kılmaktadır. Fereydûn-i Muşîrî ve eserlerine bu açıdan yaklaşıldığında karşımıza aşağıdaki manzara çıkmaktadır.
Muşîrî’nin eserleri tarih sırasıyla izlediğinde göze çarpan ilk husus, şairin 1950-1960 yılları arasında verdiği eserlerinde görülen bireysel, içe dönük ve öznel anlatımın, 1960’lardan itibaren toplumsal, dışa dönük ve nesnel bir anlatım biçimine dönüşmesidir. Bunun en tipik örneği ilk şiirlerinde kendi iç dünyasında yaşadığı kavgalar, sıkıntılar, umutsuzluklar yüzünden dış dünyayla çok fazla ilgilenmeyen bir insanın, kafesteki kanaryanın esaretine hüzünlenen, hızla betonlaşan şehirlere ağıt yakan, insanlığın sonunu hazırlayan savaşlara ağlayan, halkın dertleriyle dertlenen bir insana dönüşmesi sürecinin eserlerine yansımasıdır. Onun şiirlerinde konular, kavramlar, bakış açıları değiştiği halde, değişmeyen tek şey eserlerindeki lirizm, romantizm (ihsâs-gerâyî), hüzün ve duygu yoğunluğudur.
Muşîrî, yirmi yirmi beş yaşları arasında yazdığı Teşne-yi Tûfân ve Gonâh-i Deryâ gibi ilk şiir kitaplarında, “hadîs-i nefs” (otobiyografi) olarak adlandırdığı gençlik yıllarının kavgalarını, arzularını, ümitsizliklerini, üzüntülerini, sevinçlerin kısacası, hayatın bütün iniş çıkışlarını anlatarak bu eserlerine karanlığın ve umutsuzluğun hakim olduğunu söylerix.
Mehdî Ehavân-i Sâlis, Teşne-yi Tûfân’a yazdığı bir eleştiride, Muşîrî’nin kimi şiirlerinde özellikle Muhammed Huseyn-i Şehriyâr, Pervîz Nâtil-i Hânlerî ve Fereydûn-i Tevellulî’nin şiirlerinin etkisinde kaldığını belirtirse de onun şiirdeki ustalığını övmekten ve gelecek vaat ettiğini ifade etmekten geri durmazx.
Muşîrî, Ebr, Ebr o Kûçe ve Bahâr râ Bâver Kon adlı eserlerinde gerek biçim gerek yapı gerek içerik olarak tamamen bağımsızlığını ilan etmiş bir şair olarak çıkar karşımıza. 1960’tan itibaren ölümüne dek yayımlanan bütün eserlerinde -romantik (ihsâs-gerâ) tavrını hiçbir zaman terk etmemekle birlikte- bireysel ve toplumsal sorunlara daha çok yaklaşan nesnel bir şiir dili geliştirir. Kısacası, dış dünyaya, günün şartlarına ve gereklerine uygun yeni bir bakış açısıyla yaklaşarak, hayatın içinde bilfiil var olan bütün olguları kendine özgü duygusallığı, inceliği ve şiir diliyle harmanlayarak şiirine yeni bir çehre kazandırır. Ancak bütün bunları yaparken, çağdaşı pek çok şairin aksine, herhangi bir siyasî ve ideolojik tavrın sözcüsü olmaktan daima kaçınır.
Şiirlerinde çok geniş kitlelerin duygularına tercüman olması sayesinde eserleri her dönemde halk tarafından büyük ilgi görür. Hatta bu özelliği dolayısıyla İran’da “halk şairi, sokak şairi” (şâ’ir-i kûçe) olarak tanınır. Şiir kitaplarının gerek müstakil gerek seçki şeklinde pek çok kez basılmış olması bu iddianın en büyük delilidir. Muşîrî’nin bu başarısının altında, İran halkı gibi köklü edebi geleneklere sahip, şiire ve edebiyata uzak olmayan ve duygu yoğunluğu çok yüksek bir toplumun gönül diliyle konuşmasının da büyük etkisi vardır. Kimi edebî eleştiri çevrelerince Muşîrî’nin şiirindeki toplumsal temaların göz ardı edilmesi ve çağdaş İran şiirinde sadece romantik duyguların ve düşüncelerin şairi olarak kabul edilmesi veya ettirilmesi, onun edebî misyonunun çok da iyi anlaşılmadığını göstermektedir.
Muşîrî’ye “halk şairi” unvanını kazandıran özelliklerin başında, kullandığı şiir dilinin son derece açık, yalın ve anlaşılır olması gelir. Ancak bu açıklık ve anlaşılırlık, hiçbir zaman çarşı pazar dili veya konuşma dili seviyesine düşmez. Şair, klâsik Fars şiirinin bütün imkân ve kabiliyetlerini yenilikçi şiire taşıdığı, şiirlerinde özgün teşbih, istiâre, kinâye ve mecazlarla örülmüş birçok yeni imajlar (suver-i hayal) kullandığı halde şiirlerinde ağırlıklı olarak Farsça kelimeler kullanmaya dikkat eder ve Arapça kelimelerden kaçınır. Aslında sadece o değil, dönemin pek çok şairi Arapçadan arındırılmış bir Farsça kullanma konusunda büyük özen gösterirler.
Çağdaş edebiyat eleştirmenlerinden Hosrov-i Ferşîdverd’in İran halkının şiir konusundaki edebî zevkini değerlendirirken vurguladığı şu husus Muşiri ve benzerlerinin halk arasında kazandığı şöhretin ve sempatinin sebeplerinin anlaşılması bakımından önemlidir: “Fars şirindeki güzelliklerin mayası akıcılık ve düzgünlüktür. Ülkemizde bir şiir geleneğinden söz ettiğimizde maksadımız gazel ve kaside gibi şiir kalıpları değil, daha çok şiirdeki akıcılık ve düzgünlüktür. Geçmişte ve şimdide, kaliteli Farsça şiirin en önemli özelliği akıcılık, açıklık ve anlaşılırlıktır. Geçmiş şairler arasında Firdevsî, Sa’di, Hâfız gibi şairlerin, çağdaşlar içinde de Îrec, Fereydûn-i Muşîrî ve Furûg-i Ferruhzâd gibi şairlerin halk tarafından sevilmesinin sebebi budurxi.”
Muşîrî, sadece açık ve anlaşılır bir şiir dili kullanmakla kalmaz aynı zamanda, deyim yerindeyse, basit konuları ve kavramları zorlaştırarak anlaşılmaz hale getiren başka şairlerin aksine, anlaşılması ve ifade edilmesi güç konuları basitleştirmek ve anlaşılır hale getirmek suretiyle şiirini kendi adına tescil ettirir.
Muşîrî’nin şiirinin bir başka özelliği, kendisini bir çırpıda okuyucuya açması ve sunmasıdır. Bununla birlikte, şiirleri üzerinde biraz durup düşünüldüğünde, ilk bakışta son derece yalın, çıplak ve süssüz görünen bu eserlerin, hem içerik hem de edebî sanatların kullanımı bakımından büyük çeşitlilik gösteren bir zenginliğe sahip olduğu kolayca görülebilir.
Muhammed Rızâ Şefî’î-yi Kedkenî, Bahâr râ Bâver Kon’a yazdığı bir eleştiride bu durumu şu sözlerle dile getirir: “Bu başarının sırrını Muşîrî’nin şiirindeki birkaç özellikte aramak gerekir. Bunların ilki onun yumuşak, düzgün ve yalın dilidir. Onun şiiri daha ilk okuyuşta bütün güzelliklerini ve sırlarını okuyucuya bağışlar. Sa’dî de şiirinin güzelliklerini ve hünerlerini bir çırpıda okuyucuya sunar. Bu bakımdan Muşîrî, bence Sa’dî’ye yakındır; bu durum ise okuyucunun beğenisini çeker. Şiirindeki temalar günlük hayatta herkesin başına gelebilecek türden şeylerdir. Ama herkes bunları şairce beyan edemez. Bu ise onun için büyük bir başarıdırxii.”
Muşîrî için sanatın ve şiirin, edebî değeri ve işlevi dışında, bireysel ve toplumsal bir mesajı da olmalıdır. Nitekim çoğu şiirinde bu bireysel veya toplumsal mesaj açıkça hissedilmektedir. Ancak onun mesajları kuru ve anlamsız sloganlar olmaktan çok, gerçek hayatta işe yarayacak ve insanlığa mutluluğun anahtarlarını verecek türden kalıcı düşüncelerin ürünüdür. Muşîrî, ülkesine ve mensup olduğu millete yürekten bağlı milliyetçi bir insan olduğu halde, hayatının hiçbir döneminde, toplumsal gerçekleri göz ardı eden hamâsî (epik) şiire yönelmez.
Hem Pehlevî iktidarlarını hem de İran İslâm devrimini idrak eden Muşîrî, edebî hayatının her döneminde, ülkesinde yaşanan bütün köklü siyasî, toplumsal, kültürel ve ekonomik değişimlere ve çalkantılara rağmen, insanları hayata bağlayan aşkın, barışın, sevginin, iyiliğin ve güzelliğin çağlar üstü evrensel mesajını vermekten geri durmaz. O, çağdaş İran şairleri arasında, insanî duyarlılıklarını şiirinin merkezine oturtan, kendisini okuyucusuna karşı sorumlu gören nadir şahsiyetlerden birisidir. Şehrîver 1341 (Ağustos 1962)’de İran’da yaşanan büyük bir deprem münasebetiyle yazdığı “Artık Boştur Yeryüzü” (Dîger Zemîn Tehî est) adlı şiir, şairin insanî ve duygusal boyutunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermektedirxiii.
Onun şair olarak sevilmesinin bir başka nedeni de, söyledikleri ile yaptıkları ve yaşadıklarının birebir örtüşmesi ve bir ömür boyunca düşünce ve hayat çizgisini değiştirmemiş olmasısıdır. Muşîrî’nin yakın çalışma arkadaşlarından Rûşenfikr dergisinin başyazarı S. H. İlhâmî bir yazısında, onun ne kadar samimi ve halktan birisi olduğunu, şiiri ile kişiliği arasında en küçük bir çelişki bulunmadığını ve “şiirinde şiirine ihanet etmediğini” uzun uzadıya anlatırxiv.
Muşîrî, Ez Hâmûşî, Morvârîd-i Mihr, Âh Bârân, Ez Diyâr-i Âştî gibi, İslâm devrimi sırasında ve sonrasında yayımlanan şiir kitaplarında da neo-klasik ve romantik tarzını çok fazla değiştirmeden, yine insana insanı anlatmaya devam eder. Evrensel mesajını, yine sadece kendi ülkesinde olup bitenlerle, kendi toplumunda yaşanan sorunlarla sınırlı tutmaz. Çünkü onun düşünce ve hayal dünyasında insanlık evrensel bir bütündür ve bu düşünce biçiminin köklerini, klâsik dönem İran edebiyatı, tarihi, felsefesi ve tasavvufunda aramak gerekir.
İran’ın en önemli edebiyat tarihçilerinden ve eleştirmenlerinden Abdulhuseyn-i Zerrînkûb, Muşîrî’nin Ez Diyâr-i Âştî adlı şiir kitabına yazdığı eleştiride bu konuda şunları söyler: “Fereydûn bizimle, öylesine sade, açık ve anlaşılır bir dille konuşur ki söyledikleri gerçekten onun malıdır. Ne rindâne bir müphemlik onu anlaşılmaz hezeyanlara sürükler, ne de bilinçten yoksun sloganlar onun şiirini bir tür yandaş toplama ve kendini gösterme aracına dönüştürür. Onun sözünde şiir ve dil, kendisini, ‘var olandan başka, var olandan fazla ve var olanın ötesinde’ göstermeye hiçbir şekilde meyletmeyen bir şairi tasvir eder. O, kendisini, belli bir cephenin, belli bir ekolün ve belli bir bakış açısının gölgesinde, zamanın insanlarının çoğundan ayrı tutmaktan hoşlanmayan bir şairdir. Riyasızca aşkı över, insanı ve candan bağlı olduğu İran kültürünü övmeyi ve yüceltmeyi severxv.”
Sonuç olarak denilebilir ki, bu yazıda hayatı, eserleri, edebî kişiliği ve sanat anlayışı genel hatlarıyla anlatılmaya çalışılan Fereydûn-i Muşîrî, eserleri ve kişiliği üzerinde çok daha geniş ve ayrıntılı olarak durulması gereken bir şairdir. Ne yazık ki, Türkiye’de Ahmed-i Şâmlû, Furûg-i Ferruhzâd ve Sohrâb-i Sipihrîxvi gibi sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen birkaç şair dışında çağdaş İran şiirinin önemli isimleri ve eserleri henüz çok fazla tanınmamaktadır. Muşîrî ve benzeri çağdaş İran şairleri üzerinde yapılacak çalışmalar ve eserlerinin Türk diline kazandırılması, çağdaş İran şiirinin Türkiye’de daha çok tanınmasına ve anlaşılmasına zemin hazırlayacaktırxvii.

Summary:
The present article deals with life, works and literary personality of Fereydun Moshiri who is one of the most popular and well-known poets of the modern Persian poetry in general.

Konular