ABDULLÂTİF B. ABDULLAH’IN HAYATI VE MESNEVÎ İLE İLGİLİ ÇALIŞMALARI

Özet: Abdüllatif b. Abdullah, XVII. yüzyılda Hindistan’da
yaşamış ve bir çok eser kaleme almış önemli bir Mevlevidir. Hindistan’daki Mesnevi araştırmalarının önemli temsilcilerindendir. Onun hazırladığı Mesnevi sözlüğü, bugün de Mesnevi çalışmalarında kaynak eser olarak gösterilmektedir. Bu çalışmada onun hayatı araştırılmış ve Mesnevi ile ilgili üç eseri
tanıtılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Abdullâtif b. Abdullah, Mesnevi, Letâifu’l-lugât, Nüsha-i Nâsiha-i Mesneviyyât-ı Sakîme, Letâifu'l-ma’nevî min Hakâyiki’l-Mesnevî.

The Life of Abd al-Latif b. Abd Allah and His Works about Mathnavi of Mavlana
Summary: Abdullatif b Abdullah who lived in 17th century in
India and wrote many books was an important Mawlavian. Therefore, he was an important representative of researches of
Masnawi in India. The Masnawi Dictionary which he composed is referred as a main resource in almost all
Masnavi researches, even today. In this study have been researched his life and introduced his three books about Masnawi.

Keywords: Abdullatif b. Abdullah, Mathnavi, Lataif al-lughat, Nuskha-i Nasiha-i Mathnaviyyat-i Saqima, Lataif al-ma’navi min Haqayiq al-Mathnavi.




GİRİŞ
XI./XVII. asrın önemli muhakkık, edip ve lügatçilerinden olan Abdullâtif b. Abdullah, o dönemde Hindistan’da hüküm süren Bâbürlü devletinde yaşamış bir Mevlevîdir. Uzun bir süre Mesnevî’nin tahkîki ve mukâbelesiyle uğraşmış, çeşitli Mesnevî nüshalarını bulup birbiriyle karşılaştırarak doğru bir nüsha tespit edebilmek için çalışmıştır. Bu çalışmasının sonucu olarak Nüsha-i nâsiha-i Mesneviyyât-ı sakîme isimli eserini vücûda getirmiştir.
Abdullâtif b. Abdullah, Mesnevî’nin daha iyi öğrenilmesi amacıyla, bu eserin anlaşılması zor beyitlerinin şerhini kapsayan Letâifu'l-ma’nevî min hakâyiki’l-Mesnevî isimli bir eser ile Letâifu’l-lugât isimli bir Mesnevî sözlüğü hazırlamıştır.
Eserleri İran ve Hindistan’da defalarca basılmış olan bu tasavvuf ve edebiyat araştırmacısı, ülkemizde ne yazık ki pek tanınmamaktadır.

ABDULLÂTİF B. ABDULLAH’IN HAYATI
a- Memleketi ve nisbesi
Abdullâtif b. Abdullah Kuzey-batı Hindistan’da bulunan Gucerat eyaletinde doğmuş ve hayatının büyük bir kısmını burada geçirmiştir. Bu nedenle bazı kaynaklarda Gucerâtî nisbesiyle anılmaktadıri. Onun adıyla beraber kullanılan Abbâsî ve el-Kebîr nisbeleri; hakkında, döneminin büyük alimlerinden biri olmasından başka herhangi bir bilgi bulunmayan babasına aittirii. Ahmedâbâdî ve Yezdî nisbeleri ise, sülâlesinin bulunduğu yerlerle ilgilidiriii. Leşkerhânî nisbesi de, Hindistan’da hüküm sürmüş bir Hind-Türk devleti olan Bâbürlüler zamanında (932-1274/1526-1858), Şahcihan (slt. 1037-1068/1628-1657)’ın padişahlığı döneminde Kâbil valisi olan ve Abdullâtif’in kendisine hizmet ettiğinden bahsettiği Leşkerhân-i Meşhedî (ö. 1043/1634)’ye dayanmaktadıriv.
Abdullâtif b. Abdullah, Mevlânâ Müzesi kütüphanesinde bulunan ve kendi eserlerinden biri olan Letâifu’l-lugât’ın mukaddimesinde, kendi adını Abdullâtif b. Abdullah-i Kebîr şeklinde kaydetmektedirv. Letâifu’l-lugât’ın Hindistan’ın Canpur şehrinde taşbasma olarak basılan nüshasında ise müellifin adı Abdullâtif b. Abdallah-i Kebîr şeklinde geçmektedirvi. Abdülbaki Gölpınarlı ise, Mevlânâ Müzesi Yazmalar Kataloğu isimli eserinde bu nüshayı tavsîf ederken müellifin adını Abdüllâtif b. Abdallah-i Kebîr-i Bîzevî olarak kaydetmiştir. Buradaki Bîzevî kelimesi, müellifin isminden sonraki cümlenin ilk kelimesi olan ‘nîrû-yi…’ kelimesinin, kanımızca yanlış okunması sonucunda bu şekilde kaydedilmiştirvii.
Türkçe, Farsça ve Arapça yazılmış bazı kaynaklarda Mevlevî tarîkatine mensup olduğundan bahisle, Mevlevî nisbesiyle anılmıştırviii.
b- Doğum yeri ve yılı
Abdullâtif b. Abdullah, kendi eseri olan Hülâsatü’ş-şu’arâ (tlf. 1021/1612)’nın mukaddimesinde kendi vatanının Gucerat vilayetine bağlı Ahmedâbad şehri olduğunu belirtmektedirix.
Onun doğum yerinin Gucerat eyaleti olduğu Ali Rızâ Nekavî’nin Tezkire-nüvîsi-i Farsî adlı eserindex, Gucerat eyaletine bağlı Ahmedâbad şehri olduğu ise Dâniş-nâme-i edeb-i Farsi isimli eserde kaydedilmiştirxi. Gucerat’ın bir eyalet olduğu gözönünde bulundurulduğunda, onun Gucerat eyaletine bağlı bir şehirde doğmuş olduğu anlaşılmaktadır.
Kaynaklarda, doğum tarihi kesin olarak belirtilmemektedir. 1048/1638-1639 olan vefat tarihine kıyasla en azından X./XVI. yüzyılın ikinci yarısında doğmuş olabileceği tahmin edilebilir.
c- Tahsîli
Abdullâtif b. Abdullah’ın tahsîli hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamakla beraber, babasının bir alim olduğu ve Abdullâtif’in önemli devlet görevlerinde bulunduğu dikkate alındığında, onun iyi bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır.
Onun eserlerinden, başta fıkıh, tefsir ve hadis olmak üzere dînî ilimlere vâkıf olduğunu, ama bunlarla yetinmeyip tıp ve astronomi gibi müspet ilimlerle de uğraştığını anlamaktayız. Zaten Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi, zamanının bütün ilimlerine vâkıf bir kişinin eserlerini anlamak için, ciddi bir eğitim almanın gerekli olduğu âşikârdır.
Abdullâtif b. Abdullah kendi döneminin şair ve yazarlarıyla devamlı ilişki içerisinde olmuş, bazı eserlerin telifinde yazarlarına yardım etmiş, bazen de kendi eserleri için başkalarından yardım görmüştür. Bu cümleden olarak Letâifu’l-lugât’ı hazırlarken Hindistan’da yaşamış alimlerden biri olan İbrahim-i Dihlevî’den yardım almış ve Buthâne isimli antolojiyi hazırlama işinde, bu eserin müellifi olan Muhammed Sûfî-i Mâzenderânî’ye katkıda bulunmuş, daha sonra çeşitli ilaveler yaparak bu eseri Hulâsatü’ş-şu’arâ ismindeki bir tezkireye dönüştürmüştürxii. Bu bilgilerden de, onun iyi bir eğitim aldığı sonucuna varılabilir.
Her ne kadar Buthâne isimli eserin temelini Muhammed Sûfî-i Mâzenderânî oluştursa da, Abdullâtif b. Abdullah’ın bu antolojiyi bir tezkire haline getirmesi ve ona çeşitli ilâvelerde bulunması Abdullâtif’i hem bir edebiyat tenkitçisi, hem de bir edebiyat tarihçisi yapmaktadır.
d- Hayatı
Abdullâtif b. Abdullah, Hind-Türk devletlerinden biri olan Bâbürlüler devletinde Şahcihan’ın saltanatı sırasında 1042/1632’den vefatına kadar birçok önemli devlet görevlerinde bulunmuşturxiii.
1042/1632-1633’de Dehlî şehrinde bulunan Şahcihan’ın sarayında “Dîvân-ı tenxiv” yani maliye defterdarı olarak görevlendirilmiş, 1043/1633-1634’de Gulkende isimli şehre tayin edilmiş, 1045/1635’de ise Dehlî’ye geri dönmüştür. 1047/1637’de devletin ileri gelenlerinden Âkibet Han’ın özel yardımcısı olmuşsa da, fazla geçmeden hastalığı nedeniyle devlet görevinden ayrılmıştırxv.
Hayatını ilme adadığı eserlerinde verdiği bilgilerden anlaşılan Abdullâtif b. Abdullah, uzun bir süre Mesnevî’nin tahkîki ve mukâbelesiyle uğraşmış, çeşitli nüshaları bulup birbirleriyle karşılaştırarak doğru bir nüsha elde etmek amacıyla 1024/1615’de Kâbil ve Tîrâh’a, 1025/1616’da Yulem-Guzer isimli şehre, 1030/1620’de Dekken’e, 1031/1621’de Burhanpûr’a seyahat etmiştirxvi.
Mesnevî ile ilgili araştırmalarının bir sonucu olarak 1031/1621’de önemli bir Mesnevî lügati olan Letâifu’l-lugât isimli eserini, 1032/1622’de Mesnevî’nin tahkikli bir nüshası olan Nüsha-i Nâsiha-i Mesneviyyât-i Sakîme ve Mesnevî’nin anlaşılması zor olan beyitlerini açıklamak maksadıyla da Letâ’ifu’l-Ma’nevî min Hadâ’iki’l-Mesnevî isimli kitaplarını telif etmiştirxvii.
O dönemin şartları düşünüldüğünde, eserlerini hazırlayabilmek için 8-9 yıl boyunca binek sırtında seyahat eden, Mesnevî nüshalarına ulaşmak için belki de bazı mesafeleri yürüyerek aşan Abdullâtif b. Abdullah, XVII. yüzyılın başlarında, bilinen ilk edisyon kritikli Mesnevî nüshalarından birini, Nüsha-i Nâsiha-i Mesneviyyât-i Sakîme ismiyle oluşturmuştur. Bu eseri meydana getirmek için sekseni aşkın Mesnevî metnini karşılaştırmıştır. Hazırladığı metinde bulunan altı defterin her birinin evvelinde, ayrı birer mukaddime ve detaylı birer fihrist bulunmaktadırxviii.
Bu eserleri tamamladıktan sonra ünlü mutasavvıf ve şair Hakîm Senâî’nin Hadîkatü’l-Hakîka isimli eseri üzerinde çalışmaya başlamış, bu çalışma sonucunda da, 1032/1622-1623 tarihinde, Letâ’ifu’l-hadâ’ik min nefâ’isi’d-dekâyık ve 1044/1634-1635 tarihinde Şerh-i Hadîka isimli eserlerini telif etmiştirxix.
e- Vefatı
Onun vefat tarihi bazı eserlerde 1100/1687-1688 olarak kaydedilmiş olsa da, bu bilgiye şüpheye bakmak gerekir, zira Abdullâtif b. Abdullah’ın 1010/1601-1602 yılında Buthâne isimli eserin hazırlanmasıyla uğraştığı bilinmektedir. Bu sırada Abdullâtif b. Abdullah’ın 20 yaş civarında olduğu düşünülse bile, 1100’de vefat etmiş olması, 110 yaşında vefat etmiş olmasını gerektirir ki, bu tarih pek mâkul görünmemektedirxx.
Abdullâtif b. Abdullah’ın vefat tarihi diğer bazı eserlerde de 1048-1049/1638-1639 olarak kaydedilmiştirxxi. Bu tarih daha mâkul görünmektedir, zira bu tarihi yukarıdaki tahminimize dayandırdığımızda, onun 70 yaş civarında vefat ettiği düşünülebilir.
Vefat yeri olarak kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanamamış olmakla beraber, hayatının son bölümünü geçirdiği Dehli ya da Ahmedâbad şehirlerinin birinde vefat etmiş olması kuvvetle muhtemeldir.

ABDULLÂTİF B. ABDULLAH’IN ESERLERİ
Abdullâtif b. Abdullah’ın, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Mesnevî isimli eseri üzerine edisyon kritik, sözlük ve şerh çalışmaları, Senâ’î’nin Hadîkatü’l-hakîka’sı üzerine ayrıntılı bir şerhi, şuarâ tezkiresi ve diğer bazı telif eserleri bulunmaktadır.
Bu bölümde, bu eserlerden Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Mesnevî’si üzerine edisyon kritik çalışması olan Nüsha-i Nâsiha-i Mesneviyyât-i Sakîme, Mesnevî’nin daha iyi anlaşılmasını temin için tertip edilmiş olan “Letâifu’l-lugât” isimli sözlük ve Mesnevî’nin anlaşılması zor beyitlerini açıklamaya yönelik bir şerh çalışması olan Letâ’ifu’l-Ma’nevî min Hadâ’iki’l-Mesnevî isimli eserlerinden, kaynaklardan edinilen bilgiler ışığında, telif sırası gözetilerek bahsedilecektir.

LETÂİFU’L-LUGÂT
Letâifu’l-lugât, Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde, başta Farsça ve Arapça olmak üzere, Türkçe, Hintçe, Pehlevî ve Süryânî dillerinde geçen kelimeleri îzah ve bilhassa kelimelerin ıstılâhî anlamlarına işaret etmek sûretiyle Mesnevî’nin daha iyi anlaşılması amacıyla Abdullâtif b. Abdullah tarafından, kelimelerin ilk ve son harfleri esas alınarak tertip edilmiş Farsça izahlı bir sözlüktür.
Müellif, Mesnevî için hazırladığı bu sözlüğe Farsça bir mukaddime yazmış ve mukaddimede eserinin adını şu şekilde kaydetmiştir:
در مدت دوازده سال از تلمّز و تتبّع اين کتاب مستطاب و سماع ثقات حاصل شده بود و فراهم آورده در سلک تدوين کشيده مسمّي بلطائف اللغات گردانيده ...
(On iki yıl müddetle bu makbul kitap (Mesnevî)’tan öğrenerek ve araştırarak hâsıl olan, hazırlanıp tertip edilen bu esere letâ’ifu’l-lugât adı verildi.)
Abdullâtif b. Abdullah, mukaddimede on iki yılda hazırladığını ifade ettiği letâ’ifu’l-lugât’ın telif tarihi hususunda ise herhangi bir bilgi vermemiştir.
Letâ’ifu’l-lugât hakkında bilgi veren kaynaklarda, bu Mesnevî sözlüğünün XI./XVII. yüzyılın ilk yarısında yazıldığı belirtilmekle beraber, yıl itibarıyla birbirine yakın, fakat farklı tarihler zikredilmektedir. Bazı kaynaklarda eserin 1032/1622 yılından önce yazıldığı zikredilirkenxxii, Ali Rızâ Nekavî bu tarihi 1031/1622 yılı olarak vermektexxiii, Nezîr Ahmed ve Kebîr Ahmed-i Câisî’nin müellif ve bir eseri hakkında neşrettikleri bir makalede, letâ’ifu’l-lugât’ın 1032/1622 yılında telif edildiği kaydedilmektedirxxiv. Gülçîn-i Me’ânî ise eserin 1032-1038/1622-1628 yılları arasında telif edildiğini söylemektedirxxv.
Abdullâtif b. Abdullah, 1032/1622 yılında tamamladığı, Mesnevî’ü’l-Ma’nevî adıyla da anılanxxvi Nüsha-i Nâsiha-i Mesneviyyât-i Sakîme isimli eserinin mukaddimesinde, Letâifu’l-lugât’ı adı geçen eserden önce telif ettiğini söylemektedirxxvii. Dolayısıyla bu sözlük, 1032/1622 yılından önce, muhtemelen 1031/1621 yılında yazılmış olmalıdır.
Eser, kelimelerin tasavvufî anlamlarını da içermesi nedeniyle büyük bir değer taşımaktadır. Döneminin en önemli eserlerinden biri olan Letâifu’l-lugât’ın, bugün de tasavvuf ile ilgili kitaplara kaynaklık ettiği görülmektedir. Ayrıca dünyanın bir çok yerinde pek çok yazma nüshasının olması ve defalarca basılması da, bu eserin gördüğü ilginin bir işaretidir.
Bu kısımda, Konya Mevlânâ Müzesi İhtisas bölümü, no: 2097’de kayıtlı nüsha esas kabul edilerek nüshanın kısa tavsifi yapılacaktır.
Yazılış Amacı
Müellif Letâifu’l-lugât’ı, Mesnevî’deki anlaşılması güç olan kelimeleri izah ederek, Mesnevî’nin daha iyi anlaşılması için tertip ettiğini, kitabın mukaddimesinin ilk cümlesinde şu şekilde belirtmektedir:
(Bu sözlük, Mesnevî-i ma’nevî’deki anlaşılması güç Arapça kelimelerin ve Farsça lafızların izahını içermektedir.)
Müellifin Mesnevî ile ilgili bir tenkitli metin, bir de Mesnevî’nin bazı beyitlerini ihtivâ eden şerh çalışmasının bulunması da, bu lügatin Mesnevî’den daha iyi istifade edilmesi için yazılmış olduğunu göstermektedir.
Tertip ve Muhteva Özellikleri
Abdullâtif b. Abdullah bu sözlüğü, maddelerin ilk harflerini bab, son harflerini fasıl olarak kabul ederek tertip ettiğini, Arapça kelimeleri “ayn”, Farsça kelimeleri “Fe”, Türkçe kelimeleri “Te”, Süryanice kelimeleri “Se”, Arapça ve Farsçada müşterek olanları “AF”, Türkçe ile Farsça’da müşterek olanları “TF”, Farsça ve Hintçede müşterek olanları “FH”, Arapça ve Hintçe olduğu şüpheli olanları “AH” işaretleriyle belirttiğini, eserinin ikinci yaprağının a yüzünde kaydetmektedir.
Eserde, Mesnevî’de geçen bazı Arapça ve Farsça kelimeler, deyim ve ıstılahlar Farsça izah edilmiş, sadece birkaç maddede Arapça izahlarda bulunulmuştur.
İzaha çalışılan maddelerde, önce kelimenin hangi dilde olduğu anlaşılır rumuzlarla belirtilmiş, hareke kayıtları genellikle yazılmış, lugat manası verilmiş, bazı maddelerde Mevlânâ’dan, bazı maddelerde de diğer şairlerden şahit beyit veya beyitler kaydedilmiştir. Müellif tarafından gerekli görülen yerlerde Kur’an-ı Kerim’den ayetlere ve Hadis-i Şerif’lere işaret edilmiş, kelime tasavvufî bir anlam taşıyorsa, buna değinilmiştir. Maddelerin izahında yer yer alıntı yapılmış, ancak bu alıntıların pek azında kaynak belirtilmiştir.
Kelimelerin izahı yapılırken Mevlânâ’nın Mesnevî’sinden çokca, diğer şairlerden ise daha az şahit beyit gösterilmiş, açıklanmaya çalışılan kelimeler, genellikle Mesnevî’ye ait beyitlere dayandırmaya çalışmıştır. Örneğin (emlâk) kelimesini izah ederken, (melek) kelimesinin çoğulu olduğunu izah için Mesnevî’nin üç ayrı yerinden şahit beyitler getirmesi, bu durumun açık bir delilidirxxviii. Ayrıca lügatte, Seyyid Burhâneddîn el-Muhakkık-ı Tirmizî gibi önemli şahsiyetlere de yer verilmiş, onlardan saygıyla bahsedilmiştir.
Kaynakları, Yazma Nüshaları ve Neşirleri
Letâifu’l-lugât’ın telifinde, Arapçadan Arapçaya ve Farsçadan Farsçaya hazırlanmış, bugün dahi muteber kabul edilen bazı sözlüklerden istifade edilmiştir. Müellif, eserin mukaddimesinde istifade ettiği bu kaynakların adlarını müellifleriyle birlikte zikretmiştir. Mukaddimede adları zikredilen sözlüklerden Kâmûs, Surâh ve Kenzü’l-luga Arapçadan Arapçaya, diğerleri ise Hindistan’da telif edilmiş Farsçadan Farsçaya sözlüklerdir.
Eserin kaynakları, mukaddimede şöyle zikredilmektedir (vr. 1b):
(Lugat ilminde sınırsız bir deniz olan Kâmûs, zikredilen ilimde geniş bir saray ve yüksek bir temel olan Surâh, şüphe ve tereddütsüz bir hazine olan Kenzü’l-luga, Mîr Cemâleddîn Huseyn-i İncû’nun Ferheng-i Cihangîrî adlı ve kırk dört mûteber sözlükten seçilmiş, iltifat görmüş ve avâm u havâs için külfetsizce kendi vadisinde başka bir kitaba ihtiyaç bırakmayan sözlüğü, şüphe ve iltimas erbabının kalplerini keşfeden bir bahar olan Şeyh Abdurrahîm-i Surbehârî’nin Keşfu’l-lugât’ı, baştanbaşa Hint ve şiir ehlinin fâzıllarının medârı olan Şeyh Allahdâd-i Serhendî’nin Medâru’l-efâzıl’ı, gerçekten kelimelerin halli hususunda fâzıl kişilerin ve avâmın teyit edicisi olan Şeyh Lâd-i Dihlevî’nin Mu’eyyidu’l-fuzalâ’sı, Şeyh ibn ‘Atâ ve Şeyh Abdurrezzâk-ı Kâşî’nin Şerh-i ıstılâhât-ı sûfiyye’si gibi Arapça ve Farsça muteber kitaplardan hazırlayarak…)
Letâifu’l-lugât, Hindistan’ın Lucknow şehrinde 1878, Canpur’da 1875 ve 1905, İran’ın Tahran şehrinde ise 1930’da neşredilmiştirxxix. 1936 ve 1940’da Tahran’da Mesnevî’ye ilave olarak basılmıştırxxx. 1905’de Canpur’da basılan bir nüshası, İstanbul Millet Kütüphanesi, Ali Emîrî Kitaplığı, Farsça 255 numarada mevcuttur. 206 sayfa olan bu kitap incelenmiş ve yazma nüshalarıyla aynı tertîbe uyularak basıldığı saptanmıştır. Ta’lik hatla basılan kitaptaki madde başları, normal metinden daha koyu bir şekilde yazılmış olsa da, bu kitaptan bu haliyle istifade etmek çok zordur, zira aynı fasıl içindeki kelimelerin sırası dağınıktır.
Bu çalışma için esas kabul edilen Mevlana Müz. Ktp. İhtisas bl. 2097 numara ile kayıtlı nüsha ile mezkur matbû nüsha arasında, özellikle kef bâbının başından itibaren bazı farklar da bulunmaktadır. Örneğin (Mâhî) ve (Mu’tezile) kelimelerinin izahları yazma nüshada bulunurken, basma nüshada bulunmamaktadır. Bazı kelimelerin izahları da yazma nüshadakinden daha kısa verilmiştir.
Konya’daki Mevlânâ Müzesi Kütüphanesinde bulunan yazma nüshasında hâşiye bulunmayan eserin, 1905 yılında Hindistan’ın Canpur şehrinde basılan nüshasının ilk beş sayfasında, metinde geçen kelimelerin anlamlarını içeren hâşiyeler bulunmaktadır.
Tespitlerimize göre, Türkiye’de bulunan tek nüsha olan Konya Mevlâna Kütüphanesindeki “Letâifu’l-lugât” nüshasının tavsîfi şöyledir:
233 X 135 (157 X 75) mm. ebatlarında, ortası şemseli, kenarları düz cetvelli, miklaplı, koyu kırmızı meşin ciltli, 218 yaprak, her sayfada 19 satır bulunmaktadır. Yazı güzel bir ta’lik hat olup, bablar, fasıllar ve lügatler surhla kaydedilmiştir.
Başı (vr.1b):
هو اللطيف الخبير بسم...
اين فرهنگ است مشتمل بر حلّ لغات غريبه عربيه و الفاظ عجيبه عجميه مثنوي مولوي معنوي به همين تاييد لطيف خبير که فرهنگ بخش هر صغير و کبير است ...
Sonu (vr. 218b):
... يوفي به معني يافته گوي يعني بيهوده گوي يخني به معني ذخيره است تمت.
Letâifu’l-lugât’ın yurtdışındaki kütüphanelerde bir çok yazma nüshası bulunmaktadır. Bunların hepsinin nerede bulunduğunu teker teker zikretmek bu makalenin sınırlarını aşmaktadırxxxi.

ESERİN ÖNEMİ VE GÖRDÜĞÜ İLGİ
Letâifu’l-lugât’ın iki önemli yönü bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, Mesnevî’de bulunan ve anlaşılması güç 3325 kelimenin izahını ihtiva etmekle, XX. Yüzyılda Seyyid Sâdık-ı Gevherîn tarafından Ferheng-i Lügât ve Ta’bîrât-ı Mesnevî isimli eserin telifine kadar geçen süre zarfında, gerek barındırdığı kelime sayısı, gerekse bu kelimelerin izahında takip edilen yol açısından en kapsamlı eser olmasından kaynaklanmaktadır.
Letâifu’l-lugât’ın ikinci ve asıl önemli tarafı ise, 300 civarında tasavvufî ıstılâhın izahını kapsamasıdır. Bu yönüyle, bugün de gerek tasavvuf erbâbına, gerekse tasavvuf ilmiyle uğraşan araştırmacılara kaynaklık edebilecek bir eserdir.
Eserin ne derecede alâka gördüğü, hem bizim tespit edebildiğimiz otuzdan fazla yazma nüshasından, hem de İran ve Hindistan’da defalarca basılmasından anlaşılmaktadır.
İran’da Seyyid Sâdık-ı Gevherîn tarafından telif edilen “Ferheng-i lugât ve ta’bîrât-ı Mesnevî” isimli Mesnevî lügatinin kaynaklarından biri olarak gösteriler eser, ayrıca Müderris-i Rızavî’nin hazırladığı Ta’lîkât-i Hadîkatü’l-hakîka gibi tasavvuf ile ilgili bazı eserlere de kaynaklık etmiştir.

NÜSHA-İ NÂSİHA-İ MESNEVİYYÂT-İ SAKÎME
‘Sıhhatli olmayan Mesnevî yazmalarını düzelten nüsha’ anlamına gelen isminden de anlaşılacağı gibi, bu eser edisyon kritikli bir Mesnevî metnidirxxxii.
Nüsha-i Nâsiha-i Mesneviyyât-i Sakîme, 1032/1622 yılında Dekken’de tamamlanmıştır. Bu eserin telif tarihi “dîbâce-i lâtîf insırâm yâfte” ibâresiyle belirtilmiştir ve bu ibâre, ebced hesabıyla kitabın yazıldığı tarih olan 1032’yi göstermektedir.
Abdullâtif b. Abdullah, 8-9 yıl boyunca, binlerce kilometre yol katederek bugünkü Afganistan, Pakistan ve Kuzey Hindistan’ı dolaşmış, bulabildiği yirmi kadar nüsha ve başka altmış nüshanın karşılaştırılmasıyla oluşturulmuş bir diğer nüshayı birbirleriyle karşılaştırarak en doğru Mesnevî nüshasını oluşturmaya çalışmıştır.
Altı defterin her birinin başında ayrı birer mukaddime ve detaylı birer fihrist bulunmaktadır. Abdullâtif, Nüsha-i Nâsiha-i Mesneviyyât-i Sakîme’ye bir mukaddime yazmış ve bu mukaddimeye de ‘Mir’âtü’l-Mesnevî’ ismini vermiştirxxxiii.
Bu mukaddimenin başlangıcı şöyledirxxxiv:
اين نسخه ناسخه مثنويات سقيمه ... کتابي است مستطاب و کلامي است فصل الخطاب که اول مرتبه در سنه اربع و عشرين و الف هجري در آهن يوس تيراه کابل با مثنوي که استادان کامل اين طريقت آنرا به دفعات ...
Bu eserin tespit edebildiğimiz yirmiden fazla nüshasının hiçbiri Türkiye sınırları içinde bulunmamaktadırxxxv. Bu nedenle görme imkanı bulamadığımız bu eser hakkında, kaynaklarda bahsedilen bilgilerle yetinilmiştir.

LETÂİFU'L-MA’NEVÎ MİN HAKÂYİKİ’L-MESNEVÎ
Abdullâtif b. Abdullah’ın, Mesnevî’nin anlaşılması zor görünen beyitlerini, Mesnevî’de geçen ya da işaret edilen Kur’an ayetlerini ve Hadîs-i şerifleri açıklamak amacıyla, 1032/1622’de telif ettiği Mesnevî şerhidir. Bu şerh, eserle ilgili olarak verilen kaynaklarda Letâifu'l-ma’nevî min Hakâyiki’l-Mesnevî ismiyle kaydedilmektedir, ancak aşağıda tavsîfi verilecek olan ve tespitlere göre Türkiye’de sadece Süleymaniye Ktp. Hacı Mahmut Ef. Bl. No: 2322’de kayıtlı olan yazma haldeki nüshada eserin adı, Letâfetü’l-ma’nevî min Hakâyiki’l-Mesnevî olarak yazılmıştır.
Bu eser Nüsha-i Nâsiha-i Mesneviyyât-i Sakîme’den sonra yazılmıştır. Müellif eserin önsözünde, bu eseri hazırlarken fazla zahmet çekmediğini zira Mevlâna’nın Mesnevî’de mazmun ve mefhum yoluyla işaret ettiği ve Nüsha-i nâsiha’nın hâşiyelerinde bulunan ayet ve hadisleri kullanarak bu eseri oluşturduğunu söylemektedir.
Bu eserin on bir nüshası tespit edilmişxxxvi olup, bu nüshalardan sadece bir tanesi Türkiye sınırları içinde bulunmaktadır. Bu nüsha, Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmut Efendi Bl. No: 2322’de kayıtlıdır. Bu nüshanın kısa tavsîfi şöyledir:
247 X 135 (195 X 100) mm., 176 yaprak, ortalama 21 satır, talik yazı, başlıklar ve madde başları surhla yazılmış, şemseli, köşebendli, şirâzeli tam meşin kaplı cilde sahiptir.
Eserin son yaprağı olan vr.176a’da önce müellifin ismi Abdüllâtif-i Gucerâtî şeklinde belirtilmiş, daha sonra aynı yapraktaki tetimme kaydında, bu nüshanın istinsah tarihi 1139 (1726) olarak zikredilmiştir. Müstensih adı da yine aynı yaprakta “Halîfe Can Muhammed Veled Şah Muhammed-i Sâmânî gulâm-ı Kâdirî olarak kaydedilmiştir.
Eserin adı ve yazılma sebebinin belirtildiği kısa bir girişten sonra, vr. 2b’de Mesnevî’nin evvelindeki Arapça giriş tercüme edilmiş, vr. 4b’de ise Mesnevî’nin birinci cildindeki anlaşılması zor beyitlerin şerhine başlanmıştır. İkinci cilt ile ilgili kısım vr. 43b’de, üçüncü cilt ile ilgil kısım vr. 71a’da, dördüncü cilt ile ilgili kısım vr. 107a’da, beşinci cilt ile ilgili kısım vr. 131b’de ve altıncı cilt ile ilgili kısım da vr. 157a’da başlamaktadır.
Mesnevî’nin her cildindeki Farsça ve Arapça beyitlerin, Kur’an ayetlerinin ve hadis-i şeriflerin tercümeleri ayrı birer başlık altında tercüme edilmiştir.
Başı (vr.1b):
بسم... شرح بعضي ابيات مشکله فارسي و ترجمه اشعار مفصله تازي مثنوي مولوي معنوي و برخي از فوايد و عوايد ضروريه آن که بنده ضعيف و ذره نحيف ...
Sonu (vr.176b):
کاتب الحروف فقير حقير احقر من عباد الله الصمد خاکپاي درويشان خداکيش خليفه جان محمد ولد شاه محمد ساماني غلام قادري غفر اليه له و بوالديه و احسن اليهما و اليه هرکه خواند دعا طمع دارم زانکه من بندة گناهکارم..
Bu eser, Hindistan’ın Lucknow şehrinde 1866’da ve 1293/1876’da Canpur şehirlerinde 282 sayfa olarak taşbaskı şeklinde basılmıştırxxxvii.

SONUÇ
Gerek Anadolu’da, gerekse diğer Müslüman memleketlerde Mevlânâ ve eserleri hakkındaki ilk çalışmaların Mevlânâ’nın vefatından kısa bir süre sonra başladığı bilinen bir gerçektir. Özellikle çok geniş bir coğrafyaya kısa bir zamanda yayılan Mesnevî, yazılmaya başlandığı andan itibaren âlimler, edipler, şairler kadar devlet adamları ve halk tarafından da sevilmiş, gittikçe artan bir ilgiyle benimsenmiştir.
Hem tasavvuf ilminin, hem de doğu edebiyatının en önemli şaheserlerinden biri olarak kabul edilen Mesnevî’nin ve Mesnevî’de geçen tasavvufî terimlerin daha iyi anlaşılması için en önemli kaynakların, bu eser için yazılmış şerhler ve lügatler olduğu bilinmektedir.
Mesnevî’nin daha iyi anlaşılması için sadece Anadolu’da değil, diğer bazı ülkelerde de yüzyıllar boyunca bir çok çalışma yapılmıştır. Bu da, Mevlânâ ve eserlerinin ne ölçüde büyük bir coğrafyaya hitap ettiğini kanıtlamaktadır.
Abdullâtif b. Abdullah’ın, bundan yaklaşık dört asır önce, en doğru Mesnevî nüshasını tespit edebilmek için yıllarca dolaşıp, bulabildiği sekseni aşkın nüshayı birbirleriyle karşılaştırarak doğru bir nüsha meydana getirme çabası, Hazret-i Mevlânâ ve Mesnevî’ye duyulan hayranlıktan başka bir şeyle izah edilemez.

KAYNAKÇA
Ânenderâc: Şâd Muhammed Pâdişah, Ferheng-i Ânenderâc, Neşr: Muhammed Debîr-i Siyâkî, I-VII, Tahran, 1335 hş./1956
Blochet E., Catalogué des Manuscrits Turcs, Supplemant Band, Tome II, Paris 1933
Bursalı, Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, Matbaa-i Âmire, I-III, İst. 1333/1914
Dâniş-nâme-i edeb-i Farsî, “Abdullâtif-i Gucerâtî”, Huseyn Berzger, IV; Tahran 1375 hş./1996
Gölpınarlı, Abdülbaki, Mevlana Müzesi Yazmalar Kataloğu, I-III, Ankara, 1967-1972
Gülçîn-i Me’ânî, Ahmed, Târîh-i Tezkirehâ-yi Farsî, I-II, Basım yeri yok, 1363 hş./1984
İnal, Saime, “The Life and Works af Abd-al-latif b. Abd-Allah al-Abbasi of Gujarat”, Journal of the Regional Cultural Institute, V, 45-48, winter 1972
Letâ’ifu'l-lugât, (Abdullâtif b. Abdullah), Mevlanâ Müzesi Ktp., İhtisas Bl., no: 2097
Munzevî, Ahmed, A comprehensive catalogue of Persian manuscripts in Pakistan, I-VII, Iran Pakistan Institute of Persian Studies, Islamabad, 1983-1986
Muşâr, Hanbâbâ, Mü’ellifîn-i Kütüb-i Çâpî-i Farsî ve Arabî, I-VI, Tahran 1340-1344 hş./1961-1965
Nekavî, (Seyyid) Ali Rızâ, Tezkire-nüvîsî-i Farsî der Hind ve Pakistan, Tahran 1383 hş/1964
Nezîr Ahmed, Kebîr Ahmed-i Câisî, Abdullâtif Abbâsî-i Gucerâtî ve Nüsha-i İntikâdî-i Mesnevî-i Ma’nevîyeş, Âyende, XVII 440-450, Tahran 1370 hş./1991; XIX, 348-355, Tahran 1372 hş./1993
Önder, Mehmet, Binark, İsmet, Sefercioğlu, Nejat; Mevlâna Bibliyografyası, I-II, Ankara 1974
Safâ, Zebîhullâh, Târîh-i Edebiyât der Îrân, I-V, Tahran 1366 hş./1987
Seyyid Sâdık-ı Gevherîn, Ferheng-i Lugât ve Ta’bîrât-ı Mesnevî, I-VII, Tahran 1337 hş./1958
Siyâkî, Muhammed Debîr, Ferhenghâ-yi Farsî ve Ferheng-gûnâhâ, Tahran 1368 hş./1989
Şehriyâr-ı Nekavî, Ferheng-nüvîsî der Hind ve Pâkistân, Basım yeri yok, trsz.

Konular