HAZÎNÎ’NİN FARSÇA DÎVÂNI

Özet: Sultan Ahmed Hazînî XVI. yüzyılda yaşamış, ömrünün büyük bir kısmını Anadolu’da geçirmiş, bir çok eser telif ede­rek Yeseviyye tarîkatının yaygınlaşması için çalışmış bir der­viştir. Bu makalede, bugüne kadar Yesevîlik konusunda yapı­lan araştırmalara kaynaklık etmiş olan Cevâhiru’l-ebrâr min Emvâci’l-bihâr adlı eserin yazarı Sultan Ahmed Hazînî’nin Farsça Dîvânı tanıtılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Tasavvuf, Hazînî, Cevâhiru’l-ebrâr, Hi­sar, Farsça Dîvan

Hazini and His Persian Diwan
Summary: Sultan Ahmad Hazini was a dervish who lived in 16th century, spent majority of his life in Anatolia and helped to spread tariqa of Yasaviyye by writing many books. In this article, Ahmed Hazînî who has assisted the researches on the field of “Yasaviyye” with his work that called “Javahir al-abrar min amvaj al-bihar”, has been described his Diwan that has been written in Persian.  
Keywords: Sufism, Hazini, Javahir al-Abrar, Hisar, Persian Diwan

HAZÎNÎ
Hazînî, Tacikistan’ın başkenti Duşenbe civarındaki bir yerleşim birimi olan Hisar’da, 941/1534 yılında doğmuştur. Sultan II. Selim’in saltanatı dö­neminde, 974/1566 yılında Anadolu’ya gelmiş, bazı küçük ayrılmaları hesaba katmazsak, ölümüne kadar İstanbul’da yaşamış ve Yeseviyye tarîkatini yay­maya çalışmıştır. Nerede ve ne zaman vefat ettiği bilinmemekle beraber, son eseri olan Cevâhiru’l-ebrâr min emcâci’l-bihâr’ın 1002/1593 yılında telifin­den birkaç sene sonra, muhtemelen İstanbul’da vefat ettiği tahmin edilebilir.i
Hazînî’nin bilinen eserleri şunlardır: Câmi-i mürşidîn, Menba’u’l-ebhâr fî Riyâzi’l-ebrâr, Tesellâ’u’l-kulûb, Du Mersiye, Huccetu’l-ebrâr, Cevâhiru’l-ebrâr min Emcâci’l-bihâr, Dîvan.

HAZÎNÎ DÎVÂNI
Bugüne kadar hakkında hiçbir araştırma yayınlanmamış olan bu dîvan, Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi, Müzelik Yazma Kitaplar arasında 146 numara ile kayıtlıdır. Eser, Abdülbaki Gölpınarlı tarafından görülüp incelenmiş ama bu inceleme bilgileri de henüz yayınlanmamıştır. Farsça olan bu eser, 27,2 x 17,2 cm. cilt ebadına ve 20,5 x 11,5 cm. yazı ebadına sahiptir. 291 varak ve her sayfasında nesta’lik hatla yazılmış 17 satır ve her satırda bir beyit bulunmaktadır. Makta’ beyitleri birer mısra halinde yazılmıştır.
Kenarları ve sırtı tamir görmüş, yanları düz altın yaldızlı cetvelli , orta­sında, üstünde ve altında birer madalyonlu, içinde kabartma yaprak ve çiçek motifli gömme ve altın yaldızlı şemseli, miklepli, miklebinde madalyonsuz küçük bir şemseli, koyu kırmızı meşin ciltli bir eserdir. Kağıdı filigranlı, aharlı ve açık sarımsı renktedir. 1b yaprağının başında güzel bir tezhip bu­lunmaktadır. Sayfa kenarları siyah bir hat içinde ince altınyaldızlı cetvelle ayrılmıştır. Her gazelin makta’ beyti ortaya, her satıra birer mısra gelecek şekilde yazılmıştır.
Birinci yaprağın a yüzünde, bu eserin Hâcegân-ı Dîvan-ı Hümayun’dan olan Medineli Musa Bey’den Medineli Şâzilî İbrahim’e intikal ettiğine ve İbrahim Bey tarafından vakfedildiğine dair 1 Muharrem 1244/13 Temmuz 1828 tarihli Türkçe bir yazı bulunmaktadır. Bu yazının altına da “İbrahim” mührü basılmıştır. Aynı sayfada Şam Valisi Musa Edib’in 1237/1822’de temellük ettiğine dair imzalı bir kayıt ve Said Hemdem Çelebi (ö. 1858)’nin temellük ve Mevlânâ Dergahının vakıf mührü bulunmaktadır.
Başı (vr.1b):
در کنت کنزاً حسنِ او بود از تجلّي در خفا آورد عشق آيينه وش در صورتِ نشو و نما
Sonu (vr. 291a):
حزيني سرافراز ازو در جهان بود تا جهان ماند اين داستان
لمصنّفه فی سنه 999
Yazmanın istinsah tarihi 291 numaralı yaprağın a yüzünde “limusannifihî fî sene 999” şeklinde, sayfanın alt kısmında belirtilmiştir. Bu tarihten anlaşı­lan, bu eseri yazma işinin 999/1591 yılında bitirildiğidir. Ayrıca müstensih ismi bulunmamaktadır.
Abdülbaki Gölpınarlı bu eserin müellif hattı olduğu yönündeki kanaatini şu cümlelerle belirtmiştir: “Ketebe olmadığına, sonunda “لمصنّفه” kaydının bulunduğuna, yazının Mâverâünnehir ta’likinin karakterini taşıdığına, şairin de Mâverâünnehir’li olduğuna nazaran bu Dîvan’ın kendi el yazması olması gerektir.ii”
Eserde herhangi bir eksiklik bulunmamaktadır. Bazı sayfalarda haşiyeye yazılmış beyit ya da beyitler, hatta bir veya bir kaç gazel bulunmaktadır. Örneğin vr. 30a’da 190 no’lu gazelin 8. beyti haşiyeye yazılmış, bulunması gereken yer ise bir kaç noktayla işaret edilmiştir. Vr. 35a’da bir gazel ve diğer bazı yerlerde bazı gazeller de tümüyle haşiyeye yazılmıştır.
Müellif, divanını yazma işini 999 (1591) yılında tamamlamıştır. Bu bil­giyi, divanın son gazelinin son beytinde yer alan نظم آباد ibaresi de teyit etmek­tedir. Çünkü bu ibarede yer alan harflerin ebced hesabıyla toplamı 999 sayısını vermektedir.
Yazma nüshanın muhtevası şu şekildedir: Birinci yaprağın b yüzü ile 274. yaprağın a yüzü arasında alfabe sırasına göre dizilmiş 1102 gazel, 274b-280a arasında 3 kaside, 280b-281b arasında 3 tahmis, 282a-284a arasında 10 kıt’a, 284b-290b arasında 81 rubaî ve vr. 291a’da bir Mesnevî bulunmaktadır.
Kasidelerde genel olarak bütün Osmanlı sultanları, özel olarak da Sultan II. Selim ve III. Murad övülmüşlerdir. Birinci ve ikinci tahmisler Sultan III. Murad’ın manzumeleriyle ilgili olup, bu durum manzume başlıklarıyla açık olarak belirtilmiştir. III. Murad’ın Farsça şiirleri Mehmet Kanar gözetiminde doktora tezi olarak hazırlanmış, bu çalışma tarafımızdan incelenmiş fakat tahmis edilen manzûmelere rastlanılmamıştır. Dolayısıyla, Sultan III. Murad’ın bilinmeyen iki Farsça rubâîsi daha ortaya çıkarılmıştır.

Yazma Nüshanın İmlâ Özellikleri:
Hazînî Dîvânı’nın yazma halindeki nüshası bazı imla özellikleri arz eder. Bunların belli başlıları şu şekilde sıralanabilir:
1- Ek fiil ve bitişik şahıs zamirlerinden م munfasıl ikinci şahıs zamiri olan تو’ya bitiştiğinde sadece üç yerde توم (bk. vr. 68a, vr. 129a, vr. 135b) şeklinde yazılmıştır. Diğer yerlerde ise (örn. vr. 10a, vr. 18b ve daha bir çok yerde) تو ام şeklinde yazılmıştır.
2- Hâ-yı mahfî ile biten kelimeler ها ile çoğul yapıldığında, bu he’ler ba­zen düşürülmüş (نالها ، گريها gibi), bazen de düşürülmeyip (ناله ها، گرِيه ها) gibi yazılmıştır. (örn. گريه ها kelimesindeki hâ-yı mahfî vr. 213a’da düşürülerek گريها şeklinde yazılmış; ناله هاkelimesindeki hâ-yı mahfî ise vr. 124a’da نالها şeklinde yazılmıştır.)
Hâ-yı mahfî ile biten kelimeler آن ile çoğul yapıldığında hâ-yı mahfî kaldırılmamış ve bu harften sonra گان eki yazılmıştır (örn. زده گان vr. 60a, vr. 104a ve vr. 114b).
3- رؤف، طاوس şeklinde istinsah edilen kelimeler, görüldüğü gibi tek vav’la yazılmış, داوود kelimesi ise iki vav’la yazılmıştır.
4-خائن ve سائل gibi Arapçadan gelme mehmuz ve ecvef kelimeler hemze yerine ya ile ( خاينve سايل şeklinde) yazılmışlardır.
5- Biri sesli, diğeri sessiz iki ye yanyana geldiğinde آيين، گوييم şeklinde kaleme alınmışlardır.
6- Bazı yerlerdeki birlik (vahdet) ve nekre yâ’ları hemze ile gösterilmiştir (نامة، حلقة، ذرّة gibi)
7- چه كار kelimesi sadece iki yerdeچكار şeklinde yazılmıştır (vr. 131a ve vr. 132b).
8- İsim ve isim soyundan türeyen kelimelerin başındaki به edatı, يك ve بعيد kelimelerindeki gibi, genellikle kelimeye bitişik olarak yazılmış, bazen de ayrı yazılarak gösterilmiştir.
9- Noktalamaya genellikle riayet edilmiş olmakla beraber, az da olsa riayet edilmediği görülmektedir. Ayrıca sin harfinin altına ara sıra üç nokta konmuş veگ harfi ك’den ayırt edilmemiştir.
10- Arapça manzumelerde yer yer med, şedde ve hemze’ye yer verilmiş olmakla birlikte genel olarak hareke kullanılmamıştır.
11- Nişane harfi olanرا müfred munfasıl zamirlerden başka isimlere de bazen bitişik, bazen ayrı yazılmıştır (örn. مردمانرا vr. 3a ve ناتوانرا vr. 3a kelimeleri örnekte gösterildiği gibi yazılırken; چمن را vr. 4a ve ترحّم را vr. 5b kelimelerinde de örnekte gösterildiği gibi ayrı olarak yazılmıştır).
12- Fiil çekimlerinde ميedatı bazen fiillere bitişik, bazen de ayrı yazılmıştır.
13- Ek fiilin üçüncü tekil şahıs eki olan است genellikle ayrı yazılmış, sadece kendinden önce gelen kelime ت harfiyle bitiyorsa, başındaki elif harfi kaldırılarak kendinden önce gelen kelimeye bitiştirilmiştir (örn. سيرتست vr. 11a, حياتست vr.14b ve vr. 17a, ظلماتست vr. 20a gibi).
شده است kelimesi, sadece vr. 18b, vr. 75b, vr. 76a, vr. 109b, vr. 149a’da vezin icabı شد است şeklinde yazılmış, diğer yerlerde شده است şeklinde kaleme alınmıştır.
كرده است kelimesi sadece vr. 166b’de vezin icabı كرد استşeklinde yazılmıştır.
14- هيچ يك، هيچ كس gibi kelimeler genellikle birbirlerine bitiştirilerek yazılmışlardır (örn. vr. 17a ve vr. 46b).
Manzûmelerin Vezinleri
Burada toplu olarak bir tablo halinde kullandığı bahirlere, vezinlere ve oranlarına temas etmekle yetinilecektir. Rubâîlerin dört mısraında dört ayrı vezin kullanma imkanı mevcut olduğundan ve tatbikatta da örneklerine rastlandığından, rubâî vezinleri zikredilmemiştir. Hazînî her bahirde şiir söylememiş, sadece müctes, remel, hezec, muzari, hafif, mütekârib, recez, kâmil, serî ve münserih bahirlerini kullanmıştır.
Aşağıdaki tabloda, Remel bahrinin fe’ilâtun, fe’ilâtun, fe’ilâtun, fe’ilun veznini kullandığı manzûmelerde, son tef’ile bazen fe’ilün bazen de fa‘lün şeklinde bittiğinden, bu vezinli manzûmelerin hepsinin son tef’ilesi fe’ilün olarak kabul edilmiştir. Müctes bahrinin mefâ’ilün, fe’ilâtün, mefâ’ilün, fe’ilün vezninde de aynı durum sözkonusudur.
Bahir ve vezinler
Kullanılma
miktarı
Dîvan
içindeki oranı
REMEL
362
% 32.35
fâ’ilâtun, fâ’ilâtun, fâ’ilâtun, fâ’ilun
fe’ilâtun, fe’ilâtun, fe’ilâtun, fe’ilun
fe’ilâtu, fâ’ilâtun, fe’ilâtu, fâ’ilâtun
fâ’ilâtun, fâ’ilâtun, fâ’ilun
243
105
7
7
% 21.72
% 9.38
% 0.62
% 0.62
MUCTES
283
% 25.29
Mefâ’ilun, fe’ilâtun, mefâ’ilun, fe’ilun
Mefâ’ilun, fe’ilâtun, mefâ’ilun, fe’ilâtun
267
16
% 23.86
% 1.43
HEZEC
188
% 16.8
Mefâ‘îlun, mefâ‘îlun, mefâ‘îlun, mefâ‘îlun
mef‘ûlu, mefâ‘îlu, mefâ‘îlu, fe‘ûlun
mef‘ûlu, mefâ‘îlun, mef‘ûlu, mefâ‘îlun
mefâ‘îlun, mefâ‘îlun, fe‘ûlun
115
36
16
21
% 10.28
% 3.22
% 1.43
% 1.87

MUZÂRİ‘
167
% 14.92
mef‘ûlu, fâ‘ilâtu, mefâ‘îlu, fâ‘ilun
mef‘ûlu, fâ‘ilâtun, mef‘ûlu, fâ‘ilâtun
146
21
% 13.04
% 1.87
RECEZ
54
% 4.82
Mustef‘ilun, mustef‘ilun, mustef‘ilun, mustef‘ilun
mufte‘ilun, mefâ‘ilun, mufte‘ilun, mefâ‘ilun
mustef‘ilâtun, mustef‘ilâtun
32
4
18
% 2.86
% 0.35
% 1.60
HAFÎF
42
% 3.75
fe‘ilâtun, mefâ‘ilun, fe‘ilun
42
% 3.75
MUTEKÂRİB
9
% 0.80
fe‘ûlun, fe‘ûlun, fe‘ûlun, fe‘ûl
9
% 0.80
KÂMİL
6
% 0.53
Mutefâ‘ilun, fe‘ûlun, mutefâ‘ilun, fe‘ûlun
6
% 0.53
MUNSERİH
5
% 0.44
mufte‘ilun, fâ‘ilun, mufte‘ilun, fâ‘ilun
5
% 0.44
SERΑ
3
% 0.27
mufte‘ilun, mufte‘ilun, fâ‘ilun
3
% 0.27
TOPLAM

1119
% 100
Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere Hazînî en çok Remel ve Muctes bahirlerini, en az da Munserih ve Serî‘ bahirlerini kullanmıştır.
Bu tabloya dayanarak Hazînî’nin dîvanında en çok kullandığı birkaç vezin, şöyle sıralanabilir:
1. mefâ’ilun, fe’ilâtun, mefâ’ilun, fe’ilun % 23.86
2. fâ’ilâtun, fâ’ilâtun, fâ’ilâtun, fâ’ilun % 21.72
3. mef‘ûlu, fâ‘ilâtu, mefâ‘îlu, fâ‘ilun % 13.04
4. mefâ‘îlun, mefâ‘îlun, mefâ‘îlun, mefâ‘îlun % 10.28
5. fe’ilâtun, fe’ilâtun, fe’ilâtun, fe’ilun % 9.38
Manzûmelerin Beyit Sayıları
Hazînî dîvanında 1102 gazel, 3 kaside, 3 tahmis, 10 kıt’a, 81 rubâî ve 1 mesnevî bulunmaktadır. Aşağıda manzume kısımlarının beyit sayıları verilerek Hazînî dîvanındaki toplam beyit sayısı gösterilecektir.
5 beyitli
6 beyitli
7 beyitli
8 beyitli
9 beyitli
10 beyitli
11 beyitli
12 beyitli
13 beyitli
14 beyitli
15 beyitli
16 beyitli
GAZELLER

1. kaside
2. kaside
3. kaside
KASİDELER

1. tahmis
2. tahmis
3. tahmis
TAHMİSLER

5 beyitli
6 beyitli
7 beyitli
8 beyitli
10 beyitli
11 beyitli
KIT’ALAR

2 beyitli
RUBÂÎLER

8 beyitli
MESNEVÎ

TOPLAM
2 gazel
3 gazel
849 gazel
8 gazel
195 gazel
4 gazel
27 gazel
2 gazel
7 gazel
2 gazel
2 gazel
1 gazel
TOPLAMI:

84 beyit
48 beyit
63 beyit
TOPLAMI:

15 beyit
15 beyit
15 beyit
TOPLAMI:

1 kıt’a
4 kıt’a
2 kıt’a
1 kıt’a
1 kıt’a
1 kıt’a
TOPLAMI:

81 rubâî
TOPLAMI:

1 mesnevî
TOPLAMI:

BEYİT:
10
18
5943
64
1755
40
297
24
91
28
30
16
8316

84
48
63
195

15
15
15
45

5
24
14
8
10
11
72

162
162

8
8

8798

Dîvanda İsmi Geçen Şahsiyetler
Hazînî dîvanında Yesevîlik tarikatının kurucusu Ahmed-i Yesevî’den Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’ye, ünlü sahâbelerden Câ’fer-i Tayyâr ve Ebû Hüreyre’ye, Sultan Mahmûd-i Gaznevî ve III. Murad gibi devlet adamlarına varıncaya kadar, bir çok simadan bahsedilmektedir.
Dîvanda adı geçen kişilerin isimleri, alfabetik sırayla aşağıda verilmiştir:
Abdulhâlık-ı Gucduvânî, Abdullah Han, Ahmed-i Yesevî, Ali Mûsâ Rızâ, Âmine, Aristâtâlis, Âsaf, Bahâ’eddin Nakşbend, Bâyezîd-i Bistâmî, Belkıs, Bişr-i Hâfî, Bû Ali Sînâ, Câ’fer-i Sâdık, Câ’fer-i Tayyâr, Câlînûs, Câmâsb, Celâleddîn-i Rûmî, Cem, Cengiz, Cüneyd-i Bağdâdî, Dârâ, Dekyânus, Ebû Cehl, Ebu’d-Derdâ, Ebû Eyyûb-i Ensârî, Ebû Hureyre, Enverî, Evhadî, Eyâz, Ferhâd, Ferîdüddîn-i ‘Attâr, Firdevsî, Ferîdûn, Hafs-i Kebîr, Halîfe-zâde Hakkı, Hallâc-ı Mansûr, Hâtim-i Tâ’î, Hâkânî, Hudaydâd, Hızır Nebî, Hâce Sâ’d, Hassân b. Sâbit, Hâbil, Hulâgû, Husrev, İbrahim Edhem, İskender, Kâbil, Kays, Kınalı-zâde Hasan Çelebi, Kisrâ, Leylâ, Lokman, Mahmûd-i Gaznevî, Mani, Mecnûn, Murad Giray, Nemrûd, Nizâmü’l-mülk, Rüstem, Sa’d-i Vakkâs, Sa’dî, Sadreddîn-i Konevî, Salâhaddîn Zerkûb, Selim Han II, Sencer, Sultan Murad Han III, Sultan Veled, Süleymân-ı Gaznevî, Şakîk-i Belhî, Şems-i Tebrîzî, Şeyh Sen’an, Şeyh Serî, Şeddâd, Şiblî, Şîrîn, Tayfûr, Tîmurleng, ‘Ukkâşe, Ümmühânî, Veysel Karânî, Züleyhâ, Zindefîl, Zü’l-karneyn.
Istılahlar
Hazînî dîvanında bizim tespit edebildiğimiz 82 adet dînî ve fıkhî, 810 adet tasavvufî, 26 adet dîvânî, 24 adet nücûmî, 7 adet tıbbî, 12 adet mûsikî ıstılahı bulunmaktadır. Ayrıca yüze yakın yerde Arapça cümle ve terkipler ile Farsça deyim, atasözü ve hikmetli sözler kullanılmıştıriii.
Hazînî’nin Edebî Kişiliği ve Üslûbu
Hazînî’nin şiirleri, XVI. yüzyılda İran’da bulunup Farsça şiir söyleyen şairlerle benzerlik göstermez. Zira o dönemde İran’da Farsça şiir yazan şairler Hint üslûbu etkisindedirler. Hazînî’nin şiirlerinde Hâfız-ı Şîrâzî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Ferîduddîn-i Attâr gibi mutasavvıf şairlerin etkisi hemen göze çarpmaktadır. O, dönemindeki yeni üslupları kullanmayı tercih etmemiş, kasideye değil, gazele önem vermiştir. Arapça kelime ve terkipler kullanmaktan hiç çekinmemiş, şiirlerinde Irak üslubunu kullanmayı tercih etmiştir.
Şiirleri genellikle kolay anlaşılır olmakla beraber, bazı az kullanılan kelime ve terkipleri kullanarak, zaman zaman tekellüflü ve zor anlaşılır beyitler de ortaya çıkarmıştır.
Her ne kadar Hâfız-ı Şîrâzî gibi gazelde zirve olan bir şaire ulaşamadıysa da, onun orta seviyede bir şair olduğu söylenebilir.
Hazînî’nin gazelleri, kendisinden evvel yaşayan sayısız mutasavvıf şairde olduğu gibi tasavvufî zevk ve neşe içinde kaleme alındığından, aşkı ve şarap meclisini terennüm etmektedir. Bunun için bazı gazellerinde kendinden önceki veya muasır şairlerin beyitlerine benzer beyitlerin bulunması gayet normaldir. Bazı gazellerinde özellikle Hâfız-ı Şîrâzî’ye nazireler yazdığı ve onu taklit ettiği görülmektediriv.
Hazînî hem Hâfız-ı Şîrâzî gibi pîr-i muğân’dan, aşk ve şarap’tan bahseden bir rind, hem de Ahmed-i Yesevî’nin yolundan yürüyen bir tarikat mensubu ve şeyhidir. Zira aşk ve şarap meclislerinin terennüm edildiği manzumeler tasavvufî vecd ve neşe içinde yazılmışlardır ve şahit olunan ilahi sırlar ancak bu tür mazmunlarla anlatılabilirler.
Hazînî dîvanında kelimeler arası münasebet güçlüdür. Tenâsub ve iştikâk sanatlarına çokça rastlanmaktadır. Şairimiz sanat yapmakta hiç zorlanmamıştır. Lafız sanatlarına dikkat etmekle beraber, sanat yapmak için vezin ve manayı zorlamamıştır. Üslûp ve dili akıcı olmakla beraber, iyi Arapça bildiğinden bazı az kullanılan Arapça kelimeleri de kullanmış, bu da yer yer anlamada zorluklar oluşturmuştur. Dîvanda tamamı Arapça yazılmış bir gazel de bulunmaktadır.
Şiiriyle Övünmesi
Şiiriyle övünmeyen şair yoktur denilse, herhalde yanlış olmaz. Hazînî de zaman zaman övünmeyi yeren beyitler yazmış olmakla beraber, her şair gibi şiiriyle övünmüştür. Hazînî şiirini bir mücevher kutusuna benzetir ve bu kutudan herkese inciler saçar. Üslûbunu ‘nâzik edâ’ya, sözlerini ‘saf ve parlatılmış altın’a benzetir. Şiirini sabahı aydınlatan güneşe benzetir, hatta güzelliğin simgesi olan güneş ve ayla mukayese eder.
Dîvanv:
وصفِ او در بوطة شعرم طلاي بيغش است شعرِ من زان روي پاك اوصافتر از نظمِ ماه
“Onun vasıfları şiirimin potasında saf altın gibidir. Şiirim o arı yüzden dolayı ayın nazmından daha niteliklidir.”
Dîvanvi:
شعرِ من نازك ادا از وصفِ آن موي و ميان دلبرِ باريك بين را نظمِ نازك عذر خواه
“Şiirimin edası o güzelin saçını belini nitelemesinden dolayı naziktir; inceliklerle dolu şiir, inceliği gören dilberden özür diler.”
Dîvanvii:
شد حزيني دَرج در دُرجِ غزل تا نعتِ او چون صدف دُر پاش شعرم بر خواص و بر عوام
“Hazînî gazelden na’ta kadar şiirde mücevher kutusuna kondu, şiirim sedef gibi halka da, seçkin kişilere de inciler saçtı.”
Dîvanviii:
شامِ مدحش ز شهابِ غزلم شد روشن نظمِ خورشيد وشم آمده روشن سحري
“Onu övdüğüm gece, gazelimin ışığıyla aydınlandı; güneş gibi şiirim aydın seher gibi doğdu.”
Dîvanix:
تا به ميدانِ سخن گويي زدم زان زلف و رو آفتاب و ماه شد چون گوي در چوگان مرا
“Şairlik meydanında o saç ve yüzden söz edince, güneş ve ay benim için, çevgan oyunundaki top gibi oldu.”
Örnek Aldığı Şairler
Şairlerin şiire başladıkları yıllarda, hatta başlamadan önce, eski ve yeni şairlerin dîvanlarını okumaları, kısmen de olsa ezberlemeleri ve onların şiirlerine nazire yazmalarının, şair olmanın başlıca şartlarından biri olduğu bilinmektedir. Şair Hazînî’de de durumun böyle olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Onun beğenip adını andığı, nazîreler yazıp taklit ettiği şairlerden bazıları, Hâfız-ı Şîrâzî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Attâr-ı Nîşâbûrî, Câmî, Muhteşem-i Kâşânî , Evhadî, ve Zindefil Ahmed-i Câmî’dir.
Hazînî’nin en çok iktibas yaptığı şair Hâfız-ı Şîrâzî’dir. O bir çok şiirinde Hâfız’ın ismini verir ve över. Hazînî, genellikle Hâfız Dîanının ilk kısmında yer alan gazellerden mısra ya da beyit şeklinde alıntılar yapmıştır. Hazînî Dîvanında, bütünüyle Hâfız-ı Şîrâzî’nin övgüsüne ayrılmış bir gazel de bulunmaktadır.
Dîvanx:
حافظ آن خاورِ شيراز معاني پرتو برده از كوي مه و مهرِ درخشنده گرو
“Şiraz’ının güneşi olan Hâfız, parlak anlamları, parlayan ay ve güneşin mahallesinden ödünç almıştır.”
Dîvanxi:
ادر كأساً و ناولها الا يا ايها الساقي ز حد شد دردِ مخموري شفا ده زان مي باقي
“Kadehi döndür ve sun ey Saki, sarhoşluk derdi haddi aştı, o ebedî şaraptan şifa sun.”
Dîvanxii:
ز حد بگذشت بيدادئ مخموري عفاك الله ادر كأسا و ناولها الا يا ايها الساقي
“Sarhoşluğun zulmü haddi aştı, Allah seni affetsin, kadehi döndür ve sun ey Saki.”
Dîvanxiii:
كه مي گويد ز اهلِ دل كه عشق آسان نمود اوّل سراسر مشكل اندر مشكل است از عشق در دلها
“Gönül ehlinden, aşk önce kolay göründü diye kim söylemiş! Aşktan dolayı gönüllerde tümüyle zorluk vardır.”.
Dîvanxiv:
حزيني نقدِ جان بخشا مَتَي مَا تَلْقَ مَنْ تَهْوَي لقا و خلد مي خواهي دَعِ الدُّنْيا وَ اَهْمِلْها
“Ey Hazînî ne zaman nefsine uyan biriyle karşılaşırsan can nakdini bağışla, kavuşmayı ve cenneti dilersen dünyayı bırak ve onu ihmal et.”
Dîvanxv:
الا يا ايُّها المعشوق حل كن مشكلِ دلها كه مر عشاق را در دل فتاد از عشق مشكلها
“Ey sevgili, gönüllerdeki zorlukları çöz, çünkü aşktan dolayı aşıkların gönlüne zorluklar düşmüştur.”
Hazînî, şiirlerinde Mevlânâ’yı, Molla Celâleddin ve Celâleddîn-i Rûmî şeklinde zikreder. Onu müstakil beyitlerde andığı gibi, en yakın çevresinden olan Hüsameddin Çelebi, Sultan Veled, Selahaddin Zerkûb, Şems-i Tebrîzî ve Sadreddîn-i Konevî ile birlikte de zikretmektedir.
Dîvanxvi:
خداوندا به آن شمسي كه كردي مشرقش تبريز نمودي مغربش در قونيه در خان شكّر ريز
به حقِّ آن جميلِ عارفان ملا جلال الدين به اسرارِ حسام الدين كه دادش مثنوي انگيز
به حسن و خوبئ سلطان ولد قطبِ نكو خويان به صدر الدين او و با صلاح الدين زر آميز
که از غلّ و غشِ هستئ نفسانی مصفّا کن ز جامِ جذبة خود جرعه ای در جامِ جانم ريز
“Ey Allahım, doğuşunu Tebriz’e, batışını da Konya’ya nasip ettiğin o Şems ile sofraya şekerler saç.
Gerçekten, ariflerin en güzeli olan Molla Celâleddin’in hakkı için, Mesnevî’yi başlatan Hüsameddin’in sırlarının hakkı için,
İyi huyluların kutbu Sultan Veled’in güzelliği ve iyiliğinin hakkı için, onun Sadruddin’i ve Selahaddin-i Zerkûb’un hakkı için,
Nefsânî varlığımı kirden arındır. Kendisinin cezbe kadehinden can kadehime bir yudum dök.”
Dîvanxvii:
بوَد بر درگهي ام تكيه كز فيض جلال الدين رومي داردش پاس
“Ben öyle bir dergâha dayanıyorum ki, Celaleddîn-i Rûmî onun feyziyle nöbet tutar.”
Dîvanxviii:
بشنو از ني چون حكايت هر دم از هجران كند دردِ هجران را ز وصلِ او كنم درمان هوس
“Her an ayrılığı anlatan neyi dinle, ona kavuşma arzumu hicran derdime derman ediyorum.”
Hazînî, 654. gazeline başlamadan önce Muhteşem-i Kâşânî’nin bir gazelinin matla‘ beytini vererek, o beyitle başlayan gazeli tanzir ettiğini söylemiştirxix. Muhteşem-i Kâşânî’nin tanzir edilen gazelinin matla‘ beyti şudur:
رخش شمع است و دودِ او دو زلف عنبر آلودش عجب شمعي كه از بالا به پايان مي رَود دودش “Yüzü mum, dumanı da onun anber kokulu iki saç telidir; dumanı yukarıdan aşağıya inen garip bir mum.”
Mesnevî şairlerinden Attâr da, burada adı geçen şairler arasında anılmaktadır.

Dîvanxx:
هيچ مي داني فريد الدينِ عطارت چه گفت نيم شب از جلوة سيمرغ در چين شد پري
“Ferîduddîn-i Attar sana ne söyledi, biliyor musun? Sîmurgun gece yarısı görünmesiyle, peri kaçtı.”
Hazînî, ünlü Şehnâme şairi Firdevsî’yi ve kasîde şairi Enverî’yi aynı beyit içerisinde zikretmiş ve bunları, şiir ve şairliğe başlangıçta eserlerinin mutlaka okunması gereken şairler olarak göstermiştir.
Dîvanxxi:
ديده روشن كن به اشعار منير انوري تا كند فردوس فردوسي به رويت فتحِ باب
“Gözlerini, Enverî’nin parlak şiirleriyle aç ki, Firdevsî’nin bahçesi senin gözlerine görünsün.”
Ünlü kasîde şairi Hâkânî de aşağıdaki beyitlerde, takip edilmesi gereken bir şair olarak gösterilmiştir.
Dîvanxxii:
طلب الفاظ خاقاني و حسن گفتة حساّن ز اشعار خوش اين خادم يثرب به استحسان
ز فيضِ نظم و اشعارش طريقِ شعر پر رفعت بود در آسمان نظم شعرش كوكب رخشان
“Hâkânî’nin sözlerini talep et, Medîne’nin hizmetçisi olan Hassân b. Sâbit’in hoş şiirinin güzelliğinden övgüyle bahset. Onun şiirinin feyziyle yücelik dolu şiir yolu gökyüzüne çıkar. Onun nazmı parlak yıldız gibidir.”
Hazînî, Sadî ve eserlerini mutluluk kapısının anahtarı olarak göstermektedir.
Dîvanxxiii:
از درِ سعدي طلب بابِ سعادت را كليد گر سعادت بايدت روي از در سعدي متاب
“Mutluluk kapısının anahtarını Sa’dî’nin kapısında ara, sana mutluluk gerekirse Sa’dî’den yüz çevirme.”
Hazînî, mutasavvıf ve râvi olarak bilinen, şiirleri de nakledilen Şakîk-i Belhî’yi de saygıyla anmaktadır.
Dîvanxxiv:
شقيقِ بلخي و عكاشه و شيرِ خدا حيدر بكرده رشك فردوسِ برين آن جنت آسا را
“Şakîk-i Belhî, Ukkâşe ve Allah’ın aslanı Haydar’ı yüce cennet kıskanmıştır.”
Hazînî, dîvanında Evhadî ve Molla Câmî ve Zinde Fîl (Ahmed-i Câmî)’i bir kez ve bir beyit içerisinde zikretmiştir.
Dîvanxxv:
اوحدي و حافظِ شيراز و جامي زنده فيل هر يكي از اوليا موزون و في تحت القباب
“Evhadî, Hâfız-ı Şirazî, Molla Camî ve Zinde Fil (Ahmed-i Câmî), her biri gök kubbenin altındaki önemli velîlerdendir.”
Şiirlerinde İşlediği Konular
Şairimizin, çağında şiire konu teşkil eden ve mutad olan her şeyden dem vurduğu söylenebilirse de, onun şiirlerini genel olarak konularına göre aşağıdaki kısımlara ayırmak mümkündür:
1- Tasavvufî ve aşıkâne şiirler: Hazînî’nin bahsettiği aşkın “ilahi aşk” olduğu bir çok şiirinden anlaşılmaktadır. O, Yeseviyye tarikatinin şeyhi olması münasebetiyle bir çok şiirinde Yeseviyye silsilesindeki şahısları hayırla anmış ve onları övmüş, bununla beraber Nakşibendiyye tarikatini de kardeş olarak gördüğünü ifade etmiştir. Tasavvufî neşe içinde yazılmış olan, aşığın çeşitli hallerini, mâşuğun umursamazlık ve zalimliğini anlatan manzûmeler, dîvandaki şiirlerin en yoğunluklu konusunu oluşturmaktadırxxvi.
2- Dinî şiirler: Hazînî’nin Allah’a hamd, Peygamberimize na’t maksadıyla yazdığı gazel, kaside ve rubai tarzında yazdığı bir çok manzumeleri mevcutturxxvii. Bunlarda zaman zaman ayetlere, hadislere ve peygamber kıssalarına işaret ve telmihlerde bulunmaktadır. O, yeri geldikçe Allah’tan kendisini bağışlamasını ve Peygamberimizden de şefaatçı olmasını istemektedirxxviii.
3- Çeşitli tabiat olaylarını ve güzelliklerini, memduh ve sevgilisinin özelliklerini dile getiren tavsîfî şiirler: Bu muhtevaya sahip beyitler, yer yer güzel teşbihlerle donatılmışlardırxxix.
4- Medih şiirleri: Hazînî, Yesevî tarikatinin icazetli bir şeyhi olduğundan, dîvanda yoğunluklu olarak işlenen konulardan birinin de, büyük sûfîleri övme konusunun olması tabiidir. Bir çok yerde Ahmed-i Yesevî’yi övmüştür. Onun, şeyhi Seyyid Mansûr’a olan düşkünlüğü ve hayranlığı da bu konu içinde mütalaa edilebilirxxx.
5- Şikayet konulu şiirler: Şairimiz hemen hemen bütün manzumelerinde beyitler halinde yer yer vatan hasreti, üzüntü, yaşlılık, talihsizlik ve benzeri sebeplerle şikayetlerde bulunurxxxi.
SONUÇ
Bu çalışmada, bu güne kadar hakkında herhangi bir araştırma yapılmamış olan Hazînî dîvanı üzerinde duruldu. Yesevîlik üzerine yapılan araştırmalarda Hazînî’nin Cevâhiru'l-ebrâr min emvâci’l-bihâr adlı eseri önemli bir kaynak olarak değerlendirilmekle beraber, son yıllarda tasavvuf konusuyla ilgili yapılan araştırma ve incelemelerde de, şairimizin eserleri yeterince araştırılıp ortaya konmamıştır. Hazînî’nin, Osmanlı dönemi biyografik kaynaklarında yer almaması da düşündürücüdür. Bunun nedeni, Yeseviyye tarîkatının Anadolu’da yeterince destek bulamamış ya da Nakşibendîlik gibi bazı tarikatlarla bütünleşmiş olmasıdır. Bu güne kadar Hazînî’nin eserlerinden yalnızca Cevâhiru'l-ebrâr min emvâci’l-bihâr bilinmekteydi. Daha sonraki araştırmalarda onun bir diğer eseri olan Menba‘u’l-ebhâr fî riyâzi’l-ebrâr bir makale ile tanıtılmıştır. Hazînî’nin dîvanı çerçevesinde yaptığımız bu çalışma neticesinde, Yesevîlik araştırmalarına yeni bilgiler kazandıracak malzemeler içeren dîvanı tanıtılmıştır.
Hazînî’nin şiiri genelde sade ve akıcı olmakla birlikte yer yer sanatlarla dolu ve az da olsa bazen güç anlaşılır bir özellik arzeder. Şiirlerine hakim olan başlıca konular tasavvuf, tavsif, tasvir, hayattan şikayet, dini heyecan, memleket hasreti vb. unsurlardır.
Bu çalışmanın Fars Edebiyatı araştırmacılarının yanısıra, hem bu dönemin tarihi ile ilgili araştırma yapanlara, hem de tasavvuf araştırmacılarına yardımcı olabileceği ümidindeyiz.

KAYNAKÇA
Gölpınarlı, Abdülbaki; Basılmamış Mevlânâ Müzesi Yazmalar Kataloğu, c: 2
Hazînî, Dîvan, Mevlana Müzesi Ktp. Müzelik Yazma Kitaplar, No: 146
Kunt, İbrahim; Hazînî ve Dîvânı (İnceleme-Metin), (Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2002, Basılmamış Doktora Tezi)

Konular