GAZNELİLER DÖNEMİNDE NESİR

Özet: Gazneliler, siyasî alanda oldukça güçlü bir saltanat sür­mekle birlikte ilim ve edebiyat alanında da çok değerli ürünle­rin ortaya konmasına vesile olmuşlardır. Yazılan mensur eserle­rin çoğunluğu Arapça’dır. Farsça olarak kaleme alınanlar da edebiyat, kültür, din ve tarih açısından oldukça büyük önem ta­şımaktadır. Tarih-i Beyhakî, Zeynü’l-Ahbar, Nurü’l-Ulüm ve Kitabü’l-Ebniyye gibi eserler hem her birisi kendi sahasında temel oluşturan ve günümüze kadar ulaşabilen en eski kitaplar­dır; hem de Türk ve Fars ortak kültür mirasının kaynaklarını teşkil ederler. Biz de böyle önemli eserleri bir nebze tanıtmakla döneme bu alanda bir ışık tutmak istedik.
Anahtar Kelimeler: Farsça nesir, Gazneliler dönemi, Edebiyat tarihi.

Prose in the Ghaznavid Period
Summary: Along with the strong reign in policy, the Ghaznavids had a great support in providing in valuable works of art and literature. Most of the prose texts were in Arabic. Those written in Persian had a great value in terms of literature, culture, religion and history. The works of art such as Tarikh-i Bayhaqî, Zayn al-Akhbar, Nur al-Ulum and Kitab al-Abniyye are the oldest ones that managed to reach our age and each of which regarded as the main resource of its own field. Moreover, these masterpieces constitute the resources of both Turkish and Persian cultural inheritance. Keeping this entire mind, with this study it is intended to introduce such valuable master of art of that age.
Keywords: Persian prose, The Ghaznavid period, history of literature.



Gazneliler Devrine Genel Bir Bakış
a) Siyasî Durum
Gazneliler IV./X. asırda İslam ülkesinin serhat memleketlerinde hakimi­yet elde etmek maksadı ile İranlılarla Türkler arasında vuku bulan mücadele­ler ortasında zuhur etmiştiri. Gaznevî emirlerinin ilerlemesi Samanî kölelerin­den Alp Tekin’in (955-963) şöhretiyle başlamış ve ondan sonra da Alp Te­kin’in kölesi Sevuk Tekin (977-997) ile devam etmiştir. Sevuk Tekin 384/994-5 senesinde Nuh bin Mansur tarafından Horasan emirliğine tayin edilmiştir. Gazneli devletinin asıl kudreti Sevuk Tekin’in oğlu olup 388 /998 senesinde Gazne’de tahta çıkan Gazneli Mahmud zamanındadır. Mahmud Gaznevî 421/1030 senesine kadar saltanat sürmüştür. Büyük bir askerî kud­rete sahip olmuş ve az zamanda bölgenin en kudretli hükümdarı haline gel­miştir. Hint’te futuhat yapmış, Sumenat ve diğer mabetlerden hazineler getir­miştir. Devletin sınırları; Afganistan, Türkmenistan, Harezm, İran’da; Kir­man, Horasan, Semnan-Damgan, Laristan, İsfahan, Rey (Tahran), Hemedan, Yezd, Kazvin, Kaşan, Mazenderan, Ester-Abad, Geylan, Hindistan’da; Pathanistan, Sind, Belucistan, Pencap, Racastan, Malwa, Gücerat, Delhi, Agra, Üd, Allahabad (asıl Hindistan) olmak üzere toplam 4.680.000 km2’ye ulaşmıştırii. Gazneliler devleti Sultan Mahmud’un gayreti ile en görkemli dev­resini yaşamıştır. Gazne ilim ve edebiyat için yeni bir merkez olmuş, şa­irler orada toplanmışlardır. Sultan Mahmud’un ölümünden sonra oğlu Mes’ud (1030-1040) tahta geçmiştir. Sultan Mes’ud babası kadar başarılı olmamakla birlikte Gazneli saltanatının parlak dönemleri devam etmiştir. Saltanatın çö­küşüne kadar 21 hükümdar başa geçmiştiriii. Hüsrev Şah’tan (1157-1160) sonra yerine geçen oğlu Hüsrev Melik’i (1160-1187) Gurlular (1152-1287) bir hileyle esir alarak Gazneli saltanatına son vermişlerdir (582/1186)iv.
b) Edebî Durum
Bu devirde ilim ve edebiyat alanında büyük şahsiyetler yetişmiştir. İran edebiyatı bakımından Unsurî, Ferruhî ve Menuçihrî gibi büyük şairlerin ya­nında Firdevsî’nin özel bir yeri vardır. Çünkü Firdevsî, Arapların İran’ı al­malarıyla birlikte milli fikir ve eserlerin unutulmasından sonra ortaya çıkan ilk büyük İran şairidir. Kendisinden evvel Dakîkî ve diğer şairlerin başlayıp yarıda bıraktıkları Şehname’ye yeniden başlamış ve onu bitirmiştir. Bu yolla eski destanî hatıraları kayda geçirip canlı tutmuştur.
Bu dönemde ilim ve edebiyat revaçta olup özellikle saray çevrelerince desteklenmiştir. Kabus, Sahib bin Abbad gibi sultan ve vezirler bizzat ilim ve edebiyatla meşgul oldukları gibi alim ve şairleri himaye ve teşvik etmişlerdir. Saltanat merkezleri Buhara, Semerkand, Taberistan, Rey ve Isfahan gibi şe­hirler ilim ve edebiyat merkezleri, alimlerin mahfilleri olmuştur. Gazneliler, Samanlılardan ziyade İslam merkeziyle ve hilafetle alakadardırlar ve bu du­rum kültür ve edebiyata da yansımıştır. Mahmud’un oğulları Muhammed ve Mes’ud Arap edebiyatına da aşinadırlarv.
Sultan Mahmud, dil ve edebiyata diğer Gazneli padişahlarından daha çok hizmette bulunmuş, şair ve edipleri korumuştur. Unsurî, Ferruhî, Firdevsî gibi büyük şairler onu methetmişlerdir. Sarayında dört yüze yakın şair ve alimin toplandığı, kendisinin de Farsça nesir ve nazım ile meşgul olduğu rivayet edilmektedir. Bütün bunlarla beraber Mahmud’un sanatseverliliğinin ve ka­dirşinaslığının mübalağa edildiği de söylenmiştir. Bazı araştırmacılar Sultan Mahmud’un Firdevsî’ye gereken ilgiyi göstermediği gerekçesiyle Sultan’ı eleştirmişlerdir. Gerçekte Mahmud’un düşünce ve hassasiyetlerini göz ardı etmektedirler. Mahmud kişilik ve tutum olarak farklı olgulara sahiptir. Eleşti­renler Firdevsî’yi şuubî, yani Fars taraftarı gösterirken bu farklılığa da işaret etmişlerdir. Bunun yanında Avfî; Firdevsî’nin Sultan Mahmud’u methettiği bir kasidesinin bulunduğunu ilk beyitlerini aktararak dile getirmiştirvi. Bütün bunlara rağmen denilebilir ki; Mahmud, şairleri ve muharrirleri himaye husu­sunda Saman oğullarını taklit etmiş ve şairlerin kendisini İslam milletinin emin ve yemini (sağ eli), din hamisi ve Müslümanların padişahı olarak medh-ü sena etmelerini istemiştir. Sultan Mes’ud gibi Mahmud’un haleflerinden ba­zıları da şairleri ve edipleri himaye etmişlerdir. Fakat bu işte Sultan Mahmud’a yetişememişler, Selçukluların hücumuna maruz kalıp ilim ve ede­biyatla ilgilenmeye vakit bulamamışlardırvii.
Bahar, bu dönem nesri başlangıçta Arap edebiyatı nesrinin etkisinde ge­liştiği kanaatindedirviii. Resmi yazışmalar Sultan Mahmud’un ilk veziri Fazl bin Ahmed-i Esferayinî’nin döneminde (389-404/998-1013) Farsça, diğer za­manlarda Arapça olmuşturix.
Meşrutiyet sonrası dönem istisna edilmek koşuluyla İran edebiyatında di­ğer dönemlerde olduğu gibi Gazneliler devrinde de daha çok revaçta olan na­zımdır. Bunu Bahar; “Bu dönemde nesir şiir kadar parlak değildirx” diyerek dile getirmiştir. Bununla birlikte nesir alanında da çok değerli eserler verildiği göz ardı edilmemelidir. Kanaatimizce mensur eserler şiirden ziyade daha kuvvetli vesika olma özelliğindedirler. Buna rağmen bu sahada yeterli çalış­maların yapıldığı da söylenemez.
Dönemin Mensur Eserleri
O dönemdeki mensur eserleri Arapça ve Farsça olarak iki başlık altında toplayabiliriz. Bununla birlikte yazımızda esas konu edinmek istediğimiz eserler Farsça olarak kaleme alınmış olanlardır. Önce o dönemin meşhur bazı Arapça eserlerine çok kısa bir şekilde değindikten sonra nispeten daha geniş olarak Farsça yazılanlar konu edilecektir.
a) Arapça
Bu dönemin alim ve bilginleri genelde eserlerini Arapça yazmışlardır. Bedi’ü’z-zeman-ı Hemedanî, Kabus bin Veşmgir, İbn-i Miskeveyh gibi. Resmi yazışmalar da yukarıda belirtildiği gibi bir vezir döneminde Farsça (998-1013) diğer dönemlerde Arapça yapılmıştır.
Makamat-ı Bedi’ü’z-zeman; Arapça’da “makame” üslubunun ilk ör­neklerindendir. Nesri, mukaffa ve müsecca’dır. 51 makameden oluşmuştur ve Sistan emiri Halef bin Ahmed namına itaf edilmiştirxi.
Kabus bin Veşmgir’in Arapça risalelerini, Taberistan ediplerinden Abdurrahman Yezdadî Kemalü’l-Belaga adı altında toplamıştırxii.
İbn-i Miskeveyh’in Tecaribü’l-Ümem ve Te’akıbü’l-Himem eseri umumî bir İran ve İslam tarihi olmakla birlikte içerisinde hikemî ve ahlakî konular da vardırxiii. Kitabü’t-Tahare fi Tehzibi’l-Ahlak adlı eser de yine aynı müellife aittirxiv.
Ebu Mansur Sealebî-yi Nişaburî’nin Yetimetü’d-Dehr ve onu ikmal için yazmış olduğu Tetimmetü’l-Yetime adlı eserleri de o dönemde İranlı olup da Arapça şiir yazan şairlerle Arap şairlerinin tercüme-i hal ve müntahab şi­irlerini ihtiva etmesi açısından oldukça önemlidirxv.
b) Farsça
Nesrin Özellikleri: Bu dönemin Farsça nesri; akıcı, her türlü tekellüf ve tasannudan uzak, sadece maksadı açıklamak için kullanılan sade nesrin bütün özelliklerini içerirxvi. Eserlerde Arapça kelime oranı azdır. İlmî kitaplarda dahi Arapça terkip ve ibareler oldukça az kullanılmıştır. Arapça’dan çeşitli kitaplar tercüme edilmiştir. Örneğin, Gazneli vezirlerinden Ebu’l-Abbas Fazl bin Ahmed-i Esferayinî’nin (998-1013) Arapça’dan Farsça’ya divan tercüme­sine teşebbüs ettiği söylenmektedirxvii. Yine o dönemin nesri Horasan’ın karşı­lıklı konuşma lehçesine dayalıdır ve o zamanda kullanılan bir çok kelime artık günümüzde terk edilmiştirxviii. H. IV./X. asırda yazılan kitaplar daha çok şeh­name ve kahramanlık destanları türündendir. Bu kitapların telifi ilk önce Hudayname-i Pehlevi’yixix ve onun Arapça tercümesini taklitle başlamıştır. Daha sonra şahlar ve kahramanlar hakkındaki eski dağınık destanların top­lanması veya onların Pehlevîceden Deri Farsçasına tercümeleri yapılmıştır. Bu kitaplar Farsçanın hamasî manzumelerinin esasını ve temelini oluştur­maktadırxx. Bu dönemin sonlarında Horasan padişahlarının bazı emirlere ve bölge sultanlarına hatta Türkistan hanlarına Farsça yazılmış mektuplarının ol­duğu konusunda çeşitli delillerin ve bilgilerin olduğu da söylenmektedirxxi.
Bu Dönemde Yazılmış Belli Başlı Farsça Mensur Eserler
1-Tarih-i Beyhakî: Yazarı; Ebu’l-Fazl Muhammed bin el-Hüseyn el- Katib-i Beyhakî’dir (385-470/995-1080). Müellif, önce Nişabur’da ilim tah­siline başlamış, daha sonra Mahmud Gaznevî’nin sarayında Hace bin Nasr Müşkan’ın emrinde katiplik yapmıştır. Güzel bir üslupla önemli yazışmalar yazmıştır. Sultan Mes’ud zamanında da aynı görevde kalmıştır. Abdürreşid zamanında görevinden alınarak zindana atılmış, zindandan çıktıktan sonra da artık görev almamıştır. Gaznin’de evine çekilip kitabını yazmakla meşgul ol­muş ve burada ölmüştür. Beyhakî 30 cilt halinde Tarih-i Al-i Sebuktekin veya Cami’ü’t-Tevarihxxii adlı bir tarih yazmış, fakat bu eserin sadece Tarih-i Beyhakî veya Tarih-i Mes’udî adıyla bir parçası kalmıştır. Bu eser Sultan Mes’ud zamanının gerek tarihî olayları bakımından, gerekse o devrin edebiyat tarihi açısından son derece önemlidir. Yazım bakımından da eskiliğiyle bir­likte son derece cazip bir tarzı vardır. Kitap, Farsça’nın tabii belagatının ve yazım üslubunun en güzel örneklerindendirxxiii. Bahar, eserin üslup olarak diğer­lerinden ayrı değerlendirilmesi gerektiğini söylerxxiv.
Konu olarak; elde bulunan cilt, Sultan Mahmud’un ölümünden sonra başlayıp Sultan Mes’ud döneminin sonlarına kadar olan olayları, Selçuklula­rın galip gelmelerini ve Mes‘ud’un yenilerek iktidarını kaybetmesini anlat­maktadırxxv. Bu eserin bir özelliği de yazarın olaylar hakkındaki bilgileri elde ettikten sonra onların sebeplerini karşılaştırması, neticede tarafsızca ve her türlü taassuptan uzak açıklayarak yorumlarını yapmasıdırxxvi.
Eser önce 1861’de Kalküta’da, daha sonra 1305-1307/1926-1928 yılla­rında Edip Peşaverî’nin tashih, haşiye ve dipnotlarıyla Tahran’da basılmıştır. Arapça ve Rusça’ya tercüme edilmiştirxxvii.
2-Zeynü’l-Ahbar: Tarih-i Gerdizî olarak da bilnir. Yazarı, Ebu Said Abdülhayy bin Dahhak bin Mahmud-i Gerdizî-i Gaznevî’dir. Abdürreşid bin Mes’ud-i Gaznevî’nin padişahlığı zamanında 441-444/1049-1052 yıllarında Gazne’de telif edilmiştir. Konu olarak; dünyanın var oluşundan müellifin za­manına kadarki genel dünya tarihi ile ilgilidir. Keyanîlerden, Eşkanîlerden ve Sasanîlerden özet olarak, İslam meliklerinden ise tafsilatlı şekilde söz eder. Diğer hiçbir kitapta bulunmayan tarihî noktalar bakımından İran tarihi açısın­dan emsallerinden daha önemlidirxxviii.
Akıcı ve sade bir nesirle yazılmıştır. Kendine has üslubuyla, veciz bir şe­kilde olaylara başlıklar halinde, teferruatına girmeden değinir. Arapça kelime oranı oldukça fazladır. Bununla birlikte yazım üslubu eskidir ve Samanî dö­nemi metoduna yakındırxxix.
Müellifi hakkında pek fazla bilgi yoktur. Kitabın tam metnini Abdülhayy Habibi-i Afganî, Kabil’de haşiye ve dipnotlarla bastırmıştır. Bunun ofset bas­kısı da Bünyad-ı Ferheng-i İran aracılığıyla Tahran’da yapılmıştırxxx.
3-Şerh-i Ta’arrüf: Nurü’l-Müridin ve Fazihatü’l-Müddein olarak da bili­nirxxxi. Yazarı; H. IV./X. asrın ariflerinden Ebu İbrahim İsmail bin Muhammed bin Abdullah el-Müstemli el-Buharî’dir (ö. 434/1042). Kitabü’t-Taarrüf, Arapça olarak, Ebu Bekr Ebi İshak Muhammed bin İbrahim bin Yakub Buharî tarafından yazılmıştır.
Şerh bir çok önemli ve dikkat çekici konudan bahseder ve sûfilerin da­yandıkları kaynaklardandır. Üslup bakımından çok akıcı ve sadedir. Bunun yanı sıra bu eserin diğer bir ayrıcalık yönü de Arapça ayet, hadis ve kelimele­rin Farsça karşılıklarını içermesidir. Bu özellik dil bilimi ve dil tarihi açısın­dan oldukça önemlidir. Bu tür şerhlerin sûfi edebiyatında bir çok örnekleri olmakla birlikte İsmail bin Muhammed el-Buharî’nin kitabı, yazarının ilmî ihatası ve çok sanatlı ifadeler kullanmaktan kaçınması kitabı akıcı ve okunur bir hale getirmiştirxxxii.
Farsça yazılmış tasavvuf kitaplarının en eskilerinden olan eser 4 cilt ha­linde düzenlenmiş ve Hindistan’da basılmıştır. Yine kitabın bir cildi tekrar düzenlenip incelenerek Bünyad-ı Ferheng-i İran tarafından 1346/1927 yılında yayınlanmıştırxxxiii.
Yazar eserini yazma sebebi olarak kitabın başında; dostlarının kendisin­den, onların anlayacağı tarzda din, muamelat, hakikatler, müşahedeler, rumuz ve işaretlerden oluşan Farsça bir eser yazmasını istediklerini, onun da kendi şeyhinin yazdığı Kitabü’t- Ta’arrüf li Mezhebi’t-Tasavvuf isimli bu kitabı şerh ettiğini, her söylediğini ayet, hadis ve fıkhî meselelerle desteklediğini, kitapta itikat, tevhid, diyanet, ahval, makamat, hakikatler, müşahedeler, ru­muz, işaretler, şeyhlerin sözleri ve hikayelerin bulunduğunu söylemektedirxxxiv.
Ebu İbrahim Müstemli’nin İstanbul Kılıç Ali Paşa Kütüphanesi’nde mev­cut Keşfü’l-Mahcub isimli bir eseri ile günümüze kadar ulaşmayan bir Kur’an tefsirinin de olduğu söylenmektedirxxxv.
4-Nûrü’l-Ulûm: Tasavvufî konularda, IV./X. asrın büyük ariflerinden Şeyh Ebu’l- Hasan Harkanî (ö.425/1033) tarafından yazılmıştır. Mevcut olan nüshası, müritlerinden biri tarafından şeyhin ölümünden sonra on bab olarak yazılmıştır. Kitabın tek nüshası British Museum’da bulunmaktadır. Rus doğu bilimci Bertels 1929 yılında “İran” dergisinde bu nüshanın Rusça tercümesini neşretmiştirxxxvi.
Eserin üslubu çok eski değildir ve V./XI. asırda yazılan diğer kitapların özelliklerini taşımaktadır. Eski üslubun özelliklerini de içerirxxxvii. Kitap sade, akıcı ve tatlı bir üsluba sahiptirxxxviii.
5-Kitabü’l-Ebniyye fixxxix Hakaiki’l-Edviyye: Deri Farsçası’nın fasih, güçlü ve olgunlaşmış diliyle yazılmıştırxl. Yazarı, Ebu Mansur Muvaffak bin Ali el-Herevî’dir. Elimizde müellif hakkında bilgi yoktur. Kitabı hangi padişah adına yazdığı da belli değildir. Safa, kitaptaki ibarelerden yazarın IV./X. asırda değil, V./XI. asrın başlarında yaşamış olduğu kanaatindedirxli. Bahar da kita­bın Mansur bin Nuh zamanına intisabında tereddüt bulunduğunu ifade et­mektedirxlii. Eserin Viyana Kütüphanesi’nde bulunan tek nüshası Şair Esedî-i Tusî tarafından güzel bir şekilde istinsah edilmiş ve 447/1055 yılında ta­mamlanmıştır. Yazar, o zamana kadar tanınmış olan bütün ilaçların isimlerini kitabında zikretmeye çalışmıştır. Üslubu çok sade, amaç için yeterli ve eski nesrin diğer bütün özelliklerini içermektedirxliii.
Farsça nesir açısından oldukça önemli bir eserdir. Farsça’nın en eski sa­yılı mensur eserleri arasında yer alır. Kitabın Samanlılar zamanında yazılmış olma ihtimali de vardırxliv. Fakat Viyana’da bulunan eldeki tek nüshanın 447/1055 yılının Şevval ayında Esedî-i Tusî tarafından istinsah edildiği gö­rüşü herkes tarafından benimsenmiştir. Flügel kitapta bulunan 547 kelimeyi ilk harflerine göre sıralamıştır. Zeligman 1859’da Viyana’da yayımlamıştır. Eserin Almanca tercümesi Abdülhalık Ahundof tarafından tarihsiz olarak Al­manya’nın Halle şehrinde yayınlanmıştırxlv.
6-Şerh-i Kaside-i Ebu’l-Heysem: Ebu’l-Heysem’inxlvi yazmış olduğu Farsça kasidelerine V./XI. asrın başlarında fasih bir nesirle onun talebelerin­den Ebu Sa’d Muhammed bin Surh-i Nişaburî tarafından bir şerh yazılmıştır. Bu zatın ismini 565/1169 yılında ölen Ebu Hasan Beyhakî, Tetimmetü’l-Sıvanü’l-Hikme adlı eserinde Ebu’l-Heysem’in kasidesinin şarihi olarak zik­retmiştirxlvii. Nizamî-i Aruzî, kendi üstadı eş-Şeyh el-İmam Ebu Cafer’in babası olarak zikrettiği Muhammed Ebî Sa’d el-Ma’ruf bin Surh’un bu şerhi yazan aynı kişi olduğu kanaatindedirxlviii.
Muhammed bin Surh’un şerhteki sözlerinden anlaşıldığına göre; 9 yıl Ebu’l- Heysem’e öğrencilik yapmış ve her ne yazmışsa ondan işittiklerini yazmıştır. Buna binaen Muhammed bin Surh, İsmailî alimlerinin büyüklerin­den Ebu’l-Heysem’in yanında ilim öğrenmiş, birçok hükemanın kitaplarını okumuş, İsmailiyye mezhebinin o dönemdeki imamını “Hüdavend-i Zaman” olarak adlandırmış, bu fırkanın ıstılah ve tabirlerini çok kullanmış ve İsmailiyye mezhebine girmekte tereddüt göstermemiştir. Şerhi yazma sebebi olarak da Ebu-l Heysem’in kasidelerinde merak konusu olan pek çok sorula­rın bulunduğunu, dostlarının istekleri doğrultusunda bu suallerin cevaplarını hocasından sorduğunu ve böylece bu kitabın meydana geldiğini söylemekte­dirxlix.
Kitap gerek felsefe ve kelam, gerekse Fars dili ve edebiyatı kitapları içe­risinde o dönemin çok seçkin ve güzel eserlerindendir. Bu kitabın İstanbul Murat Molla Kütüphanesi’ndeki tek nüshası Henri Corbin ve Muhammed Mu’in tarafından Fransızca ve Farsça mukaddimelerle 1955’te Tahran’da ba­sılmıştırl.
7-Danişname-yi ‘Alayi: Ebu Ali-yi Sina (ö.428/1036) tarafından mantık, ilahiyat ve tabiat konularında Kakuye bin ‘Alaüddevle adına yazılmış bir eserdirli. Kitabın İsfahan’da 412-428/1021-1036 tarihleri arasında yazıldığı tahmin edilmektedir. Kitap daha önce bölüm bölüm Haydarabad ve Tah­ran’da basıldıktan sonra tamamı 3 cilt halinde İbn-i Sina’nın bininci yılı kut­lamaları münasebetiyle 1330-1331/1951-1952 yıllarında Tahran’da basılmış­tırlii. Ebu Ali-yi Sina 23’ü Farsça diğerleri Arapça olmak üzere toplam 456 eser yazmıştır. Bunlardan sadece 160 tanesi günümüze kadar ulaşmıştırliii.
8-Et-Tefhim li-Evayili Sına’ati’t-Tencim: Hesap, hendese ve nücum ilimlerine dair eser Ebu Reyhan Muhammed b. Ahmed-i Biruni (ö.440/1048) tarafından yaklaşık 420/1029 yılında Hüseyn-i Harezmi adında bir dostunun kızı Reyhane adına Gazne’de yazılmıştırliv. Soru ve cevap tarzında Farsça ve Arapça olarak iki dilde kaleme alınmıştır. Hangisinin asıl hangisinin tercüme olduğu ayırt edilememiştir. Farsça metni 1316-1318/1937-1939 yılında Tah­ran’da yayınlanmıştırlv.
Sonuç
Gazneliler devleti askeri alanda yaptığı fetihlerle bölgede etkin bir güç olarak uzun süre varlığını sürdürmekle birlikte ilim ve edebiyat sahasında da çok önemli eserlerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Yazılan Farsça mensur eserlerin her biri de kendi alanlarında temel eserler olarak yüzyıllar boyunca okunmuş, istifade edilmiş, şerhleri, tahlilleri, çevirileri ve nazireleri yapılagelmiştir.

Konular