ENDERZ-İ OŞNÂR-İ DÂNÂ: BİLGE OŞNÂR’IN ÖĞÜDÜ

Öğüt içerikli metinler ya da öğüt edebiyatı, dünya edebiyatlarında çok eski bir geçmişe sahiptir. “Orta Farsça Dilleri Dönemi” olarak da adlandırılan, İslâm öncesi çağlarda İran’da egemenlik kurmuş Eşkânîler (MÖ. 256-MS. 224) ve Sâsânîler (MS. 224-651) dönemlerinde, Fars edebiyatının Pehlevî dilinde yazılmış ve günümüze kadar gelebilmiş eski yapıtlarının önemli bir bölümü, sözü edilen türde ahlak kuralları, ahlakî öğütler ve hikmet dolu cümlelerle doludur. Söz konusu kitaplarda yer alan öğüt ve ibretli sözlerin kaynakları hakkında kesin bilgi yoktur. Ancak yazılış tarzları ve temalarından anlaşıldığı kadarıyla ahlakî içeriklerinin, önemli bir kısmı Zerdüşt’ün kutsal kitabı Avestâ’ya dayanır. Bu metinlerin bir kısmı bağımsız eserlerde; bir bölümü de, Zerdüşt inanışı eksenli Dînkerd, Guzîdehâ-yi Zâdsperem, Rivâyât-i Pehlevî, Ardâvîrâfnâme, Mînû-yi Hired vb. dinî, tarihî, hamasî ve felsefî eserlerde yer alır. Söz konusu eserlerden her biri, genellikle bir Zerdüşt din büyüğüne nispet edilmekte ve onun adıyla bilinmektedir.

Eski Farsça’da bu tür eserler daha çok “pendnâme “enderznâme”, “enderz” gibi isimlerle bilinmektedir. “Öğüt” anlamlı bir sözcük olan “pend”, kısa anlatımlarla, genellikle bir cümle halinde ifade edilir. “Enderz” ise, Pehlevî dilinde de olduğu gibi pendlerden oluşan gruba verilen isimdir. Önceleri “enderz”; babanın oğlundan yapmasını istediği, hocanın öğrencisine tavsiye ettiği şeylerdi. Örneğin; Enderz-i Âzerbâd Mihrespendân ve Enderz-i Oşnâr-i Dânâ bu türden eserler arasında yer alırlar.
“Enderznâme”, “pendnâme” ve “nasîhatnâme”; “hikmetli sözler”, “öğüt ve nasihat”, “ahlak kuralları”, “din eksenli kurallar ve öğütler” içeren metinlerin genel adıdır. “Enderz”, Pehlevice’de; “handarz”, Eski Farsça “ittifak” ve “güçlendirme”, anlamlarındaki “ham-darza, ham-daraz” kelimelerinden gelir, Orta Farsça (Pehlevice) ve yeni Farsça’da da aynı anlamlarda kullanılır. Enderznâmeler, daha çok din adamlarının, dindaşlarına; hükümdar ve vezirler gibi ülke yöneticileri ve büyük kişiliklerin, çocukları ve yakınlarına, saraylılara ya da bütün halklarına; bilginler ve filozofların, bilim adamları ve halk kitlelerine; babaların, çocuklarına yönelik birtakım hareket ve davranışlarda bulunmalarını salık veren, ahlak kurallarına uymaları, iyilik yapmaları ve kötülüklerden sakınmalarını ifade eden öğütleri konu alırlar.

Eski İran’da, çoğu Pehlevî dilinde kaleme alınmış ahlak ve öğüt içerikli eserlerden meydana gelen öğüt konulu eserler, Pehlevî edebiyatının önemli bir bölümünü oluşturur. O dönemlere ait Pehlevice çok sayıda ahlak, öğüt ve nasihat konulu eser bulunmaktadır. Bunlardan önemli bir kısmında; öğütler kısa cümlelerle ifade edilirken, okuyucu tarafından daha iyi anlaşılmaları ve daha etkili olmaları amacıyla birtakım örnek hikayeler beraberinde hikmetli ifadeler ve sözlere de yer verilir. Bu tür eserlerden bazılarının, şiirsel ifadeler içermiş olmaları da, bir kısmının, en eski orijinal şekillerinin şiir formatında olduğu tahminini öne çıkarmaktadır. İslâm öncesi dönemlere ait öğüt içerikli eserlerin birçoğu; hükümdarlara, saygın ve bilge kişiliklere; bir kısmı Pîşdâdîler hanedanının dördüncü hükümdarı Cemşîd’e, Keyânîler dönemi bilgelerinden Oşnâr-i Dâna’ya, bazıları da, Sâsânî döneminde yaşamış farklı kişiliklere aittir.

Oşnâr-i Dânâ: Bilge Oşnâr, Eski İran’da, Keyânîler döneminde yetişmiş ünlü simalardan biridir. Avestâ’da adı; “Urvaîxšya”, “Aoşnar”, Pehlevî dilinde; “Ōšnar”, daha sonraki dönemlerde kaleme alınmış metinlerde ise, “Hûşver”, “Hûşâver” şekillerinde geçen Oşnâr/Oshnâr: üstad, akıllılığıyla ün kazanmış “bilge” ve “çok zeki” nitelemeleriyle de anılan bir kişiliktir. Kötülüklerden sakınan, aynı zamanda ileri düzeyde hukuk bilgisi de olan Oşnâr, bilgece öğretileriyle İranlıları eğitiyordu. Avestâ’da Oşnâr adı, iki yerde geçer: Bunlardan birinde; onun akıllı, bilge ve zeki bir kişilik olduğu vurgulanırken, Keykavûs’un veziri görevinde bulunduğundan söz edilir. (Avestâ, XIII. Yeşt (Ferverdîn Yeşt), Kerde: 31/131). İkinci olarak da, Âferîn-i Peyâmber Zerdüşt bölümünde, Zerdüşt kendisinden övgüyle söz eder. Dînkerd’te ; tanrısal güce sahipliği, olağanüstü özellikleri ve kerametleriyle nitelenir. Keyanîler hükümdarlarından Kavûs/Keykâvûs’un veziri ve da-nışmanları arasında yer alan Oşnâr’ın görevlerindeki başarısı, üstün yetenekleri ve bilgeliği nedeniyle Keykâvûs, yedi ülkenin padişahlığını ele geçirmiştir. Ancak bütün bunların sonunda, Ehrimen’in kendisini yanıltması ve kışkırtmaları nedeniyle Kâvûs zamanında, bazı rivayetlere göre de hükümdarın yaptığı yanlışlıklara karşı çıktığı ve kendisini eleştirip doğru olanı yapmasını söyleyerek uyardığı gerekçesiyle onun emriyle öldürülmüştür. Zerdüşt inanırları arasında Oşnâr’ın, Keykâvûs tarafından haksız yere öldürülmesi büyük günahlar arasında sayılır. Dînkerd’teki bilgilere göre; tanrısal gücün simgesi ferr, çok zeki olduğundan dolayı daha annesinin karnındayken Cemşîd’ten alındıktan sonra Oşnâr’a verilmiş, bu ferr sebebiyle anne karnında konuşmaya başlamıştı. Oşnâr, yedi ülkede yaşayan insanların dillerini ve kültürlerini öğrenerek İran ülkesine aktarmış, aklını ve zekasını kullanarak İranlılar için en güzel işleri yapmış, onlara en güzel öğütleri vermiştir.

Keykâvus’un, egemenliği dönemlerinde yönetimi altındaki insanlara yaptıkları zulümlerden Oşnâr da nasibini almış, Dâstân-i Dînîk adlı eserde yer alan bir rivayete göre; Oşnâr, Pâûrvâdjirya’nın torunudur. Dînkerd’te Oşnâr’ın, birçok olağanüstü davranışından söz edilir. Bütün dilleri bildiği ve devler dünyasına da egemen olduğu belirtilir. Avestâ’da da Oşnâr “purûdjirâ: çok bilge” nitelemesiyle anılır.

Enderz-i Oşnâr-i Dânâ’da yer alan öğütler, bir kitap olarak ortaya çıkmadan önce İranlılar tarafından kuşaktan kuşağa sözlü anlatım yoluyla aktarıla gelmiştir. Pehlevî dilinde yazılmış kaynakların aktarımlarına göre; Oşnâr, hem elit tabaka ve hem de halk kesimleri arasında olağanüstü bir üne sahipti. Bilgisi ve akıllılığıyla dillere destan olmuştu. Dâstân-i Dînîk’e göre; “Hûşver/Oşnâr gibi çok akıllı” sözünde olduğu şekilde o, atasözlerine konu olmuştur. Büyük Bundehişn’e göre: O, Keykâvûs zamanında vezirlik görevinde bulunmaktaydı. Ehrimen yanlısı güçlerin Keykâvûs’u yoldan çı-karmaları sonucu, hükümdar tarafından öldürüldü. Rivâyat-i Pehlevî’ye göre ise; o, hafızası çok güçlü, yüksek kavrayışlı bir kişilikti. Diğer bazı Pehlevice eserlerde de, Oşnâr hakkında övücü bilgiler yer almaktadır.

Oşnâr’ın öğrencisinin sorularına vermiş olduğu cevaplardan oluşan Enderz-i Oşnâr-i Dânâ aslında yaklaşık 1.600 kelimeden oluşmaktayken, basılmış şeklinde 1.400 kelimeye yer verilmektedir. Bu öğüt konulu eserin Pehlevî dilindeki orijinal metni, 1930 yılında İngilizce önsöz ve açıklamalarla yayınlanmış, söz konusu baskı esas alınarak Ğulâm Rıza Reşîd-i Yasemî tarafından Farsça’ya Enderz-i Oşnâr-i Dânâ adıyla çevrilmiştir (Tahran 1373 hş). Eserin, Rahîm-i Afîfî tarafından yapılmış bir diğer Farsça çevirisi de, yazarın Esatîr ve Ferheng-i Îrânî adıyla 1374 hş. yılında Tahran’da yayınlanmış olan çalışmasının “Pehlevice Metinler” bölümünde yer almaktadır. Enderz-i Oşnâr-i Dânâ, 56 bölümden oluşur. Bazı bölümlerinde öğütler, sorulu-cevaplı ifadelerle aktarılır. Dinî özellikleri de önemli ölçüde vurgu-layan eserin önemli bir kısmı, ahlakî öğütlere yer verir. Eserin Farsça çevirilerinde, çevirmenlerin de ifade ettiği gibi bazı bölümler okunamadığı için boş bırakılmış, söz konusu durum dipnotlarda belirtilmiştir.

İslâm öncesi çağlarda yazılmış Pehlevî edebiyatının ahlak ve öğüt içerikli önemli metinlerinden Enderz-i Oşnâr-i Dânâ’nın Kopenhagen, Paris ve Munich müzelerinde bulunan birkaç yazma nüshası, Hindistan’da yaşayan Zerdüşt inanırı araştırmacılar tarafından karşılaştırmalı bir çalışmayla yayına hazırlanmış, birtakım açıklamalar ve İngilizce çevirisiyle birlikte E. B. N. Dhabbar editörlüğünde 1930 yılında Bombay’da yayınlanmıştır.

Reşîd-i Yâsemî, çevirisinin önsözünde; söz konusu bilge kişiliğin çok değerli öğütlerini günümüz Farsça’sına aktarırken, eserin Pehlevî dilindeki metninin önsözünde yer alan bilgileri de özetleyerek çevirisinin önsözüne almıştır. Buradaki bilgilere göre; Oşnâr, tarih öncesi çağlarda, yani bir kısmı yarı tarihî çağlar olarak değerlendirilen Keyânîler döneminde yaşamış bir kişiliktir. Akıllılığı, bilgeliği, vezirlik görevindeki üstün başarıları ve diğer özellikleriyle öylesine ün kazanmıştır ki, günümüzde bile öğütleri etkisini sürdürmektedir. Oşnâr’ın belirtilen özellikleri ve ünü Pehlevice Zend ve Rivâyât-i Pehlevî gibi önemli eserlerde de dile getirilir. Birçok eserde o, üstün niteliklerle övülür ve kendisinden; şecaatli, akıllı ve çok zeki bir destûr olarak söz edilir. Oşnâr-i Dânâ ile ilgili aktarılan birtakım rivayetler, Husrev Enûşîrvân (hük. 531-589) döneminin ünlü veziri Bozorgmihr Hekîm’in birtakım serüvenlerini, onun olağanüstü özelliklere sahip bir bitkiyi getirmek üzere özel görevle Hindistan’a gönderilmesi ve oradan Kelîle ve Dimne’yi getirmesini hatırlatır.

ENDERZ-İ OŞNÂR-İ DÂNÂ: BİLGE OŞNÂR’IN ÖĞÜDÜ TÜRKÇE ÇEVİRİ
1. Bilge Oşnâr’ın öğrencisi, kendisinden; birden, bine kadar her bir sayı için bilgece bir söz söylemesini istedi.
2. Bilge Oşnâr şöyle dedi: “İnsanlar için en iyi kabiliyet ve ilk yetenek akıldır.”
3. “Yapıldıktan sonra pişmanlık duyulmayan tek iş, iyilik ve karşılığında ödül alınan davranıştır.”
4. “En verimli ve en çok kar getiren iş, bir meslek sahibi ve sanatkar olmaktır.”
5. “İnsanlar için en mutluluk verici iş, bilgi edinme ve elindeki mal varlığından başkalarına da karşılıksız olarak vermektir.”
6. “Bütün kötülüklerin başını çeken ve gizlenmesi mümkün olmayan en kötü şey, yoksulluktur.”
7. “İnsandan hiçbir şekilde, hiç bir zaman ayrılmayan, onu yalnız bırakmayan şey, kişinin kendi yaptıklarıdır.”
8. “Her canlı varlığı eninde sonunda yakalayıp götürecek olan, ölüm ve yokluktur.”
9. “Evrendeki en hızlı yaratıklardan daha doludizgin olan, kızgınlık arzusu ve kızma yetisidir.”
10. “Bütün karanlıkları geride bırakan en yoğun karanlık, bilgisizliktir. Bilmediğini bile bilmemektir.”
11. “Kurtulma imkanı en zor, en şiddetli ve en sıkı bağ, şehvet duyguları, cinsel arzular bağıdır.”
12. “En kolay ve en hızlı erişilecek değer, kanaat yani; kendisine verilenle yetinmektir.”
13. “Cennete götüren tek yol, dosdoğru ve içtenlikle bir inanç ile birlikte iyi işler yapmaktır.”
14. “İnsanlar için şu iki süs yeterlidir:
1. Bilgi sahibi olmak.
2. Elindeki varlıktan insanlara da pay vermek.”
15. “İnsanın şu iki şeyden uzak durması, böylelikle haysiyet ve onuruna leke sürmemesi gerekir:
1. Başkalarıyla konuşurken onlara karşı kesinlikle kaba sözler söylemeyiniz.
2. Kötülerden asla hiçbir şey istemeyiniz.”
16. “Şu iki kişi sürekli olarak gönülleri zehirlemektedir:
1. Her ihtiyaç duyduğunu başkalarından isteyen.
2. Çok konuşan, sivri dilli zengin.”
17. “Şu iki kişiye son derece saygı duyulmalıdır:
1. Gerçekten yoksul düşmüş bir kişi.
2. Alçak gönüllü ve kibirlenmeyen zengin.”
18. “Şu iki şey konusunda dikkatle düşünmeğe değer:
1. Günahlar.
2. Kötü insanlar.”
19. “Şu iki şeyden utanmamak gerek:
1. Hastalık.
2. Kişinin yoksul akrabası.”
20. “İki kişi, kötülükler ve olumsuzluklarla karşı karşıya geldiklerinde, onu iyilik olarak algılar ve önemsemezler:
1. Bilgeliği ve üstün kişiliği nedeniyle dünyayı ve dünya malını değerli görmeyen, geçici şeyleri önemsemeyen ve bu yüzden de karşılaştığı olumsuzlukları, olumlu olarak algılayan ve üzülmeyen bilgin kişi.
2. İyi ile kötü arasındaki farkı algılayamayan, zarar ile yararı birbirinden ayıramayan ve kötülüklerle karşılaştığında üzülmeyen bilgisiz kişi.”
21. “İki kişi hayatlarını her zaman hareketli olarak sürdürürler:
1. Çalışarak geçimini sağlayan işçi.
2. Yararsız şeylerden zevk alan kişi.”
22. “İki kişi için gereğinden ve hak ettiklerinden daha fazla düşman bulunur:
1. Kendisini her zaman gerçek değerinden ve bulunduğu makamdan daha yücelerde düşünen ve öyle de gören şaşkın, kibirli kişi.
2. Her şeye karşı çıkan, muhalif yaratılışlı kişi.”
23. “İki şeyden asla ayrılmamak ve uzak kalmamak gerekir:
1. Güzel ahlak.
2. Akıl.”
24. “Üç şeye çok sıkı bir şekilde sarılmak gerekir:
1. ………..
2. Dostluk.
3. Güven.”
25. “Şu üç şey çok değerlidir:
1. ………
2. Doğru yerine, hak edene vermek.
3. ………”
26. “Şu üç şey son derece zordur: Hırs, genç ve nankör kadın.
27. “Üç kimse diğer insanlardan daha çok dostluk kurmaya yaraşır ve dostluğa değer:
1. Bilgin.
2. İyi doktor.
3. Kişinin güzel ve iyi huylu hanımı.”
28. “Dört şeyden, zamanları gelmezden önce söz etmemek gere-kir:
1. Henüz hazmedilmemiş yemekten.
2. Henüz ölmemiş kadından.
3. Henüz savaştan dönmemiş bahadır savaşçıdan.
4. Henüz ambara konularak depolanmamış tahıldan.”
29. “Dört şey vardır ki, ne kadar tartılırlarsa tartılsınlar, değerleri hep düşük çıkar ve kıymetleri her defasında daha da azalır:
1. Yararsız ve değersiz bilgi öğrenmek.
2. Kötülük.
3. Kötü insan.
4. Korkuyla dolu karanlık yol.”
30. “Dört şey ile insanoğlunun makamı yücelir ve bütün alemlerde değeri artar:
1. Akıl.
2. İyi yaratılış.
3. Güzel huy.
4. Alçak gönüllülük.”
31. “Dört şey ile üzüntüler daha kolay giderilebilir:
1. Bilgelerin sözleri.
2. Dostlarla görüşmek.
3. Şarap.
4. ………”
32. “Ayın her günü şu üç şeyi elde etmeğe çalışınız:
1. Kendi huzur ve mutluluğunuz.
2. İyilerin sevgisini kazanmak.”
33. “Şu dört şey, insanlar için çok zararlıdır:
1. Çok şarap içmek.
2. Kadınlara aşırı derecede ilgi duymak.
3. Tavla oyunu oynamak.
4. Haddinden fazla savaş ve mücadele.”
34. “Şu dört şeyle insan çok perişan olur ve kendisini dağıtır:
1. Evlat.
2. Kadın.
3. Öğrenci.
4. Kötü arkadaş.”
35. “Şu dört şey insanlar için daha çok yararlıdır:
1. Büyüklere saygılı olmak.
2. (Meşru yollardan) almak ve başkalarına da vermek.
3. Büyüklere sığınmak.
4. İyilerle iyi ilişkiler kurmak.”
36. “Beş grup insandan uzak durur ve onlarla ilişki kurmaktan kaçınırsanız, sonunda pişmanlık duymazsınız:
1. İyi ile kötüyü birbirlerinden ayıramayan idareci.
2. İkiyüzlü dost.
3. Kötü kadın.
4. Kötü arkadaş.
5. Kötü işçi.”
37. “Şu beş şey zamanı gelmeden, gerçekleşmeden önce bilinemez ve haklarında kesin bir karar verilemez:
1. Hükümdarların niyetleri ve inançları.
2. Kahraman bir adam savaş meydanından dönmeden kahramanlığı.
3. Bir kişinin, değerli ve üstün nitelikli kişilerin meclislerinde bulunmadan değeri.
4. Başına bir talihsizlik gelmeden önce kişinin dostluğu.
5. Hayatı sona ermeden kadının iyi ya da kötü olduğu.”
38. “İnsanlar şu beş şeyden biriyle azgın ve kötü adlı olurlar:
1. Zulüm.
2. İnsanları alaya alma.
3. Kızgınlık.
4. Can güvenliğini önemsememe.
5. Yaşama hakkına saygı duymama.
6. Aldatıcılık.”
39. “Şu beş özelliği taşıyan kişi, cahil değil bilgin olarak bilinir:
1. Geçmiş ve uzaklarda kalmış olan şeylere üzülmez.
2. Başına gelenlerde hata aramaz.
3. Kaderine ve nasibine razı olur.
4. Sonsuzluğa yaraşan şeylere ümit bağlar.
5. Sıkıntılara karşı karşıya kaldığında perişan olup kendisini dağıtmaz.
6. Bolluk ve nimetler içerisinde sarhoş olup kendisini kaybetmez.”
40. “Şu altı özellik bilginlere değil cahillere özgüdür:
1. Sebepsiz yere kızmak.
2. Dostunu, düşmanını birbirinden ayıramamak.
3. Boş yere yararsız ve fazla konuşmak.
4. Sır saklamamak.
5. Yersiz ve sebepsiz olarak çok gülmek.
6. İnsanlara karşı küstahça tavırlar takınmak.”
41. “Şu altı şeyden kaçınmak gerekir…….”
42. “…………………………………………………………….
1. Kızgınlık anında büyüklük göstermek.
2. Gönlünden kini söküp atmak.
3. İyiliklere yönelmek ve kötülüklerden sakınmak.
4. Evrendeki bütün varlıkların bir gün yok olacaklarını düşünmek.
5. Kendilerine bir yarar sağlar diye düşmanlarına iyi olduklarını söylememek.
6. Dostlarına karşı kötü söz değil her zaman güzel sözler söylemek.
7. Hiçbir gerekçeyle iyi bir işi ve fırsatı elden kaçırmamak.
8. Kendi hata ve kusurlarını saklamak.
9. Hatalarını süsleyerek iyi ve doğruymuş gibi göstermek.
10. Başkalarının ayıplarını ve hatalarını ortaya döküp onlar hakkında konuşmak.”
43. Oşnâr’ın öğrencisi şunları sordu:
1. Yapılması iyi ve daha yararlı olan şey nedir?
2. Yapılmaması iyi ve daha yararlı olan şey nedir?
3. Korunması daha iyi olan şey nedir?
4. Engellenmesi daha iyi olan şey nedir?
5. Terk edilmesi daha iyi olan şey nedir?
6. Önemsenmesi ve özenle korunması gereken nedir?”
44. Oşnâr, bütün bunlara karşılık olarak şöyle cevap verdi:
1. Yapılması daha iyi olan şey, barıştır.
2. Yapılmaması daha iyi olan şey savaşmak ve feryad etmektir.
3. Korunması daha iyi olan şey, dildir
4. Engellenmesi daha iyi olan şey kızgınlıktır.
5. Terk edilmesi daha iyi olan şey, kindir.
6. Özenle korunması daha iyi olan şey, dindir.”
45. Oşnâr’ın öğrencisi şöyle sordu: “Var olan ve yok olan şey nedir? Şu bizi aldatan şey nedir?”
46. Oşnâr şu şekilde cevap verdi: “Var olan, ruhtur. Bizleri aldatan ise tendir. Bilgelerin ve din bilginleriyle uzmanların sözlerini can kulağıyla dinlemeyen, onların çok değerli sözlerini kendilerine kılavuz edinmeyen, onların dediklerini yapmayan, yaptığı iyiliklerden vazgeçen, yürüdüğü doğru yoldan ayrılan, sanki (dünyada) yok gibidir. Bilgin kişi, din konusunda bilinmesi gerekenleri bilen kişi demektir. Din bilgini denilen kişi, iyi düşünce iyi söz ve iyi davranış konusunda hiçbir şüphesi bulunmayan, doğru ve gerçek inancı taşıyan, ışığa gönül bağlayan ve onu önder alan kişidir.”
47. “İyiliğin başlangıcını ve yaratılışını kimin iyi ve yararlı olarak kabul ettiğini, kötülüğün başlangıcı ve yaratılışının iyi ve yararlı olduğuna kimin inandığını biliniz.”
48. Bilge Oşnâr şunu da söylemiştir: “Hırs , kanaat ile, şehvet bir çare ile, kızgınlık iyi düşünceyle ortadan kaldırılabilir ve engellenebilir. Herhangi bir iyi düşünce aklına geldiğinde, zaman kaybetmeden hemen onu gerçekleştirmeğe çalış. Kötü bir düşünce zihnini kurcalamaya başlarsa, hemen ondan uzaklaş.”
49. Oşnâr’ın öğrencisi şunu da sordu: “Yoksul kişi ne ile mutlu olur?”
Oşnâr bu soruya şu şekilde cevap verdi: “Temizlikten ve kötülüklerden sakınmaktan daha değerli bir iyilik olmadığı, kötülüklere dalmaktan daha büyük bir kötülük olmadığı için, yoksul kişi iyilikler ve sevap getirecek davranışlarla hazinesini doldurabilir. Bu durumda tek olan Yezdân onun dostudur. Yezdân’a dost olan nasıl tek başına kalabilir?!”
50. Öğrencisi, Oşnâr’a şunu da sordu: “Ölümsüzlük nedir?” Oşnâr şöyle cevap verdi.
51. Hırs, kanaat ile, şehvet bir çare ile, kızgınlık iyi düşünceyle ortadan kaldırılabilir ve engellenebilir.
52. Oşnâr’ın öğrencisi şunu da sordu: “Sevap nedir?”
Oşnâr şöyle cevap verdi: “Sevap, günahlardan kaçınmak ve kendisine verilen ile yetinmektir.”
53.
1. Akıllı olmak isteyen kişiye söyle, derin düşünceli olsun.
2. İyi ahlaklı olmak isteyen kişiye söyle, gönlü dertli olsun, insanların üzüntülerini paylaşsın.
3. Saygın olmak isteyen kişiye söyle, iyilerle arkadaş olsun.
4. Candan dost olmak isteyen kişiye söyle, cömert olsun.
5. Kar etmek ve her zaman kazanmak isteyen kişiye söyle, kimselerle alay etmesin.
6. Güzel sözlü olmak isteyen kişiye söyle, hep doğru sözlü olsun.
7. Canının güvencede olmasını isteyen kişiye söyle, herkesi sevsin ve kötü ahlaklı olmasın.
8. Perişan olmamak isteyen kişiye söyle, yararlı bilgiler edinsin.
54. Akıllı ve deneyimli bilge devamla şöyle dedi: “Fazla mal varlığı herkes için zararlıdır. Çünkü, haddinden fazla mal sahibi olan, malını daha da artırmaya düşkün olur. Malı olmayanlar, şiddetli arzular ve çok hızlı bir şekilde mal isterler. Mal sahibi olanlar, her zaman aceleyle daha da artırma ve onları koruma konusunda endişelidirler. Mal henüz ellerinde bulunanlar, devamlı olarak ondan nasiplenemezler ve aldanıp yanılgıya düşerler. Malın az olanı daha iyidir. Malın, insanın canından felaketleri ve zararları uzaklaştıracak kadar olması yeterli ve daha iyidir.”
55. O, şunları da söyledi: “İnsanların en değerli varlıkları her geçen gün azalmakta, yokluğa doğru ilerlemektedir. O halde geçici olan şeyler için hayatınızı tüketmeyin. Kendinizi dünyanın yararına olan şeyler için harcamayın. Kutlu kimseler, büyük yaratıcıyı, Yezdân’ı tanıyan, ona inanan, ona övgülerde bulunup şükreden, ona karşı gerekli ibadetlerini yerine getiren, onu yaratıcı ve koruyucu olarak tanıyan, onun adaletine güvenen ümitlerini, Ahura Mazda’ya , Kutsal ölümsüzlere , metafizik evrenin (mînû) bütün temizleri ve kutsallarına bağlayan, dünyanın ve ölüm sonrası hayatın kılavuzunun Ahura Mazda olduğunu kabul edenlerdir.”
56. Öğrencisine bu öğütlerde bulunan ve bunların yapılmasını emreden Bilge Oşnâr, ölümsüzler arasına katılsın ve ruhu şad olsun.
Sona erdi; selamlar, mutluluk ve huzurla, bu öğütlerin kendisi için yazıldığı kişi de ölümsüzler arasına katılsın ve ruhu şad olsun.

Özet

Eski İran’da, çoğu Pehlevî dilinde kaleme alınmış ahlak ve öğüt içerikli eserlerden meydana gelen öğüt konulu eserler, Pehlevî edebiyatının önemli bir bölümünü oluşturur. Bu tür eserlerden biri de Enderz-i Oşnâr-i Dânâ: Bilge Oşnâr’ın öğüdü’dür. Oşnâr, Eski İran’da, Keyânîler döneminde yetişmiş ünlü kişiliklerden biridir. Oşnâr, akıllılığıyla ün kazanmış “bilge” ve “çok zeki” nitelemesiyle de anılan bir kişiliktir. Oşnâr’ın, öğrencisinin sorularına vermiş olduğu cevaplardan oluşan Enderz-i Oşnâr-i Dânâ’nın Pehlevice orijinali 56. bölümden oluşmakta ve yaklaşık 1.400 kelimeye yer vermektedir. İslâm öncesi çağlar Pehlevî Dili’nde kaleme alınmış İran edebiyatının ahlak temalı ve öğüt içerikli önemli metinlerinden olan Enderz-i Oşnâr-i Dânâ’nın Kopenhagen, Paris ve Munich müzelerinde bulunan birkaç yazma nüshası, Hindistan’da yaşayan Zerdüşt inanırı araştırmacılar tara-fından karşılaştırmalı bir çalışmayla yayına hazırlanmış, eser birtakım açıklamalar ve İngilizce çevirisiyle birlikte 1930 yılında yayınlanmıştır. Eserin bazı bölümlerinde öğütler, sorulu-cevaplı ifadelerle aktarılır. Dinî özellikleri de vurgulayan eserin önemli bir kısmı ahlakî öğütlere yer ve-rmektedir.

Abstract
There is a fairly large amount of moralising literature containing ethical teaching and admonitions, advice and indications for a correct conduct of life, always accompained by dogmatic articles. Such writings were called “Andarz: teachings”, or “Pandnamak: book of counsels”.
The Andarz-i Ošnar ī Dānāg is extant unique. The frame strory of the composition states that a disciple asked Ošnar ī Dānāg to give him instruction “from one to a thousand” and the sage proceeds with precepts based on various numbers. The second part of the treatise contains a miscellany of sayings and the general spirit is pragmatic and wordly: although the world is decried at transient. Poverty is to be avoided.

Konular