BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ DİVANININ MEHDÎ-İ HAMÎDÎ NÜSHASINDA GEÇEN DOBEYTÎLERİ VE TÜRKÇE TERCÜMESİ

BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ DİVANININ MEHDÎ-İ HAMÎDÎ
NÜSHASINDA GEÇEN DOBEYTÎLERİ VE TÜRKÇE TERCÜMESİ
YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
ÖZ
Baba Tahir-i Hemedani, İran edebiyatının parıltısı sayılan büyük
bir şâiri ve şiirleri Fars edebiyatının parlak bir aynası sayılacak değerli
bir ârifidir. Fakat tercih ettiği zâhidâne ve dervişâne hayatı sebebi
ile çok uzun zamanlar edebiyat araştırmacılarının gözünden uzak
kalmıştır. Bunun sonucu olarak da onun dili ve eserleri üzerine edebi
araştırmalar yoğunlaşamamıştır. O esaslı bir medrese ve edebiyat
tahsiline sahip olmadığı halde, sabit bir vezne bağlı kalarak da olsa
aruzla şiir söylemiş, bütün edebiyatçılardan farklı olarak duygularını
Derî lehçesi dışında, bölgesel bir dil olan Lorî lehçesi ile ifade etmiş-
tir. Bir lehçe şairi olmasına rağmen yalnız yaşadığı bölgeyi değil, hem
şiirleri ve hem irfanı ile bütün İran’ı ve başka ülke insanlarını da etkileyebilmiştir.

Maalesef, şiirleri ağızdan ağıza dolaşırken aradan geçen bin yıllık
zamanın tahrip edici eli altında orijinalliğini koruyamamış, onu seven
halkın zevkine göre farklılaşarak günümüze intikal edebilmiştir. Fars
dili ve kültürünün önemli bir varlığı olarak onu ve eserlerini orijinal
hali ile gözlere gösterecek araştırma ve çalışmaların artmasını ümit
ederken, Mehdî-i Hamîdî tarafından hazırlanmış Dîvân’ının
dobeytîlerden ibaret kısmını Türkçe tercümesi ile birlikte burada yayınlıyoruz.


 Yrd. Doç. Dr. Ahmet Faruk ÇELİK, Gaziosmanpaşa Üniversitesi FenEdebiyat
Fakültesi Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü, Fars Dili ve Edebiyatı
Ana Bilim Dalı öğretim üyesi. Email: afaruk27@hotmail.com.
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
248
Anahtar Kelimeler: Bâbâ Tâhir, Tuğrul Bey, Hemedân, terâne,
dobeytî, rubâ’î, kıta, hezec, Lorî, Loristan, Derî, Fars Dili, İran.
ABSTRACT
Baba Taher-i Hamadani is accepted from one of a brightest and
most famous poets of Iran. His poems is a bright and reflective mirror
for Persian language and litterature. Because of his ascetist and dervish
life style that he had preferred, he remained hidden from eyes of
litterature researcher for long terms. And consequently literal researchs
couldn’t be concentrated on him works and poems.
He wasn’t someone of studied at madrasah and he had no have a
good literary education. But however he song poems with aruz prosody.
Baba Taher had expressed his feelings in Lorestan dialect of
Persian and it wasn’t a way of expression feelings for literary men at
that terms. As well as he was a dialect poet he could take effect all of
Iranisch men and all neighbour lands’ people with his poems and
mistycism. But unfortunately his poets and expressions changed in
some ways when peoples transferred them from mouth to mouth.
And ultimately his poem couldn’t save its own originality in point of
language properties. Now we hope that some Baba Taher researchers
search his works and poems once again. We have present his quatrains
and their Turkish translate here, which studied by Mahdi Hamedi.

Keywords: Baba Taher-i Hamadani, Mahdi Hamedi.
چکیده
بابا طاهر همدانی یکی از شاعران بزرگ ایران می باشد. عارفی که شعرهایش آینه تابان
ادبیات ایران است. اما به دلیل زندگی زاهدانه و درویشانه ای که ترجیح داده بود به مدت
طوالنی از چشم پژوهشگران ادبیات دور مانده است. در حالی که وی به صورت اساسی
تحصیالت مکتب و مدرسه نداشته و ادبیات نخوانده است اما با ثابت قدم بودن در وزن، شعر
عروض سروده و متفاوت از تمام ادبیان احساسش را ورای لهجه دری به زبان منطقه ای لری
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
249
سروده است. علی رغم اینکه شاعر یک لهجه می باشد هم با شعر و هم با عرفانش هم مردم
ایران و هم انسان های کشورهای دیگر را تحت تاثیر قرار داده است.
متاسفانه اشعار در انتقال زبان به زبان و در طول هزار سال نتوانسته است اصالت خود را حفظ
کند و بسته میل طرفدارانش بصورت متفاوت از اصل خویش به امروز رسیده است. با امید به
اینکه تحقیقات شایانی در راستای اشعار این شاعر که یکی از داراییهای ارزشمند فرهنگ و زبان
فارسی است دوبیتیهای دیوانی که از طرف مهدی حمیدی تدوین شده است با ترجمه ترکی در
این مقاله بررسی شده است.
کلید واژه ها: بابا طاهر، طغرل، همدان، ترانه، دو بیتی، قطعه، لری، لرستان، دری، زبان
فارسی، ایران
I. BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ
a. Hayatı
Bâbâ Tâhir-i Hemedânî, Hicri beşinci yüzyılın ilk yarısının başında
yaşamış sufi İranlı şairdir. Selçuklu sultanı Tuğrul Bey’le aynı çağda
yaşamıştır. Tarihçi Râvendî’nin dediğine göre Tuğrul Bey Hicri 447
yani Miladi 1055 yılında Hemedân’a geldiğinde, şehir kapısında
onunla görüşmüş, ondan nasihat ve dua almıştır. Bâbâ Tâhir’in hayatı
hakkında kaynaklarda yeterli bilgi yoktur. Yaşadığı yere izafeten
bazen Hemedânî, bazen de Lorî nisbesi ile anılır.
“Bâbâ Tâhir’in muamma niteliğindeki bir kıtasından onun 326’da
(938) doğduğu ileri sürülmektedir. Bu tarih, Rızâ Kulî Hân’ın onun
ölüm tarihi olarak verdiği2 1010 tarihi ile uygunluk arzetmekte”3
ise
de; her iki tarih de şairin 477/1055 yılında Tuğrul Bey’le görüştüğü
gerçeğine bakılırsa doğru olmamalıdır. Bizce o dobeytî ona ait değildir.
Bir başka şairin dobeytîsi, söyleyiş benzerliğine istinaden ona ait
zannedilmiştir. Çünkü şairin, muamma tarzında söylenmiş olsa bile,
bir başka dobeytîsinden4 seksen dört yaşını yaşamış olduğunu çok

2 Hidayet, Rıza Kuli Han, Mecma'u'l-fusahâ, I, 326, Tahran 1382 hş.
3 Yazıcı, Tahsin, Baba Tâhir-i Uryân, DİA, IV, 370, İstanbul 1991.
4 Bkz. Bu makale, 86 numaralı dubeytî.
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
250
açık anlıyoruz. Eğer bu seksen dördüncü yaş, o malum karşılaşmanın
meydana geldiği Miladi 1055 tarihine tesadüf ediyorsa, o vakit onun
doğum tarihi Hicri 360, Miladi 971 olmalıdır. Çünkü çok erken bir
tarih olan 326’da doğmuş olsaydı, Tuğrul Bey’le görüşmesi 410 yılına
denk gelecekti. Hâlbuki bu görüşmenin 477 yılında gerçekleştiği,
şimdiye kadar aksine bir belge de ortaya konamamıştır.
Râvendî’nin, onun hakkında sonraları yazılan hemen her kaynakta
anılan rivayeti şu şekildedir: “Tuğrul Bey Hemedân’a geldiğinde evliyadan
üç büyüğün bulunduğunu işittim. Bâbâ Tâhir, Bâbâ Ca‘fer ve
Şeyh Hamşâ. Hemedan’ın girişinde, adına Hızır denen küçük bir dağ
vardır. Bunlar orada durmuşlardı. Sultan’ın nazarı onlara ilişti. Ordusu
ile beraberdi. Atından inip, veziri Ebû Nasr el-Kundûrî ile birlikte
onların huzuruna vardı, ellerini öptü. Bâbâ Tâhir gönlü yanık
biriydi. Ona, “Ey Türk! Allah’ın kullarına nasıl muamele edeceksin?”
diye sordu. Sultan, “Sen nasıl emredersen,” diye cevapladı. Bâbâ
Tâhir ona, “Allah adalet ve iyilikle emreder,” ayetini okudu. Bunun
üzerine Sultan ağladı ve “Öyle muamele ederim” dedi. Bâbâ, yıllarca
abdest aldığı kırık ibriğini elinde tutuyordu. Onu kendi elinden çıkarıp
Sultanın parmaklarına geçirdi ve “Dünya memleketini böylece
senin eline geçirdim. Adaletli ol!” dedi. Sultan sonraları, bir dilek
veya muharebe anında onu parmaklarında tutardı5
.”
Bâbâ Tâhir, halk arasında kerametleri ile bilinen, mânevî şöhrete
sahip büyük bir mutasavvıf olmasına rağmen, dervişane bir hayat
süren, evi barkı, yeri yurdu olmayan, okuduğu sevgi ve hasret konulu
duygu yüklü şiirleri ile halkın gönlünde yer edinmiş biriydi. Hemedân’da
vefat eden Bâbâ Tâhir’in ölüm yılı her ne kadar kesin bir
tarihle belgelendirilmese de, muamma tarzındaki bir dobeytîsinden
anladığımıza göre seksen dört yaşını görmüştür6
. Mezarı Hemedân’dadır.

b. Mânevî ve Tasavvufî Cephesi
Sehl-i mümteni tarzındaki şiirlerinde Bâbâ Tâhir, dünyanın mahiyetinden
ve insanın dünyadaki garipliğinden bahsetmiş, kendi peri-

5 Râvendî, Muhammed b. Ali, Râhatu’s-sudûr, s. 98-99, Leiden 1921.
6 Bkz. Bu makale, 86 numaralı dubeytî.
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
251
şanlığına ve yalnızlığına ağlamıştır. Bâbâ Tâhir’in dobeytîlerinde
bahsettiği tek bir arzusu vardır. O da, hasretini çektiği sevgiliye kavuşmaktır.
Mânevî kişiliğine ve yaşayışına ve halkın da onu öyle tanımasına
bakarsak, Bâbâ Tâhir’in şiirlerinde söz ettiği sevgi bizce
ilâhî ve mânevî, yani tasavvufi bir sevgidir. Şiirlerinde bahsettiği
sevgili de tabii olarak sûfîyâne sevgilinin karşılığı olan Allah olmalı-
dır.
İslami şiir ve şairlik geleneğinde özellikle de İran tasavvuf edebiyatında,
ilâhî sevgiyi ifade ediş biçimi, mecazî ve dünyevî sevgili için
kullanılan aynı kelime, simge ve semboller ve aynı tarz mazmun ve
mefhumlarla yapıldığından Bâbâ Tâhir de sûfîyâne olan sevgisini ve
sevgilisini, mecburen mecazî aşk için kullanılan kelime ve sembollerle
ifade etmiştir. Bu makaledeki beş numaralı dobeytîsinde “geceleri
sevgili ile görüşme” mazmununun aslında mecazî anlamlı olduğu ve
gerçekte “geceleyin teheccüd namazına kalkmayı” ifade ettiği çok
kolay anlaşılır. Ancak kültür ve medeniyette yaşanan fetret zamanları
neticesinde değişen düşünce düzeni ve araya giren bilgi kopukluğu
gibi çeşitli sebeplerden dolayı, Bâbâ Tâhir’in şiirleri de diğer sûfî şâirler
gibi, dünyevî ve mecazî duyguların ifadesi şeklinde anlaşılmış ve
öyle yorumlanmıştır.
c. Şair Olarak Edebi Cephesi
Bâbâ Tâhir, bir lehçe şairidir. Doğduğu ve yaşadığı yer olan Loristan
bölgesinin lehçesi ile halk dilinde adına dobeytî veya terâne denen
bir nazım türü ile lirik duygu ve manalar ifade eden şiirler söylemiştir.
Şâir Loristan lehçesi ile söylediği dobeytîlerinde, söz sanatlarına
iltifat etmemiş, ağır ve anlaşılmaz kelime ve mazmunlar kullanmamıştır.
Belki esaslı bir medrese eğitimine sahip olmayışından ya da
mânevî tarafa açık his ve duygu dünyası sebebi ile yapmacıktan ka-
çındığı için, çeşitli mânevî ve lafız sanatları kullanarak sözü süslemek
yerine içinden geldiği gibi şiir söylemeyi tercih etmiştir. Yapmacıktan
kaçınmak ve sanatlı söz söyleme kaygısından uzak durmanın verdiği
bir samimiyetle, şiirlerini gerek kelimeleri seçerken ve gerek ifade
ediş biçimi ile herkesin duygularına hitap eder tarzda söylemiştir.
Şiirleri, söyleyişindeki sadelik ve basitlik özelliği yanında, taşıdığı
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
252
riyasız duygu ve lirizmden dolayı aradan geçen bin yıla rağmen unutulmamıştır.

Bâbâ Tâhir, gazellerinde de kıtalarındaki vezni kullanmıştır7
. Bâbâ
Tâhir’in dobeytîleri her ne kadar onun mensubu olduğu Loristan’ın
lehçe ve şivesi ile söylenmiş olsa bile, şiirleri halk arasında çok sevilip
tutulduğu için İran’ın her bölgesine dağılmış ve yayılmıştır. Sanıyoruz
bugün bize intikal edebilen dobeytîlerinde görülen farklı şive ve
lehçelere ait dil özellikleri, ağızdan ağıza geçen bu dağılıp yayılma
sonucunda ortaya çıkmış olmalıdır.
d. Eserleri
Farsça ve Arapça eserleri ve risaleleri olduğu söylense de, bunlar
günümüze kadar gelmemiştir. Ona ait Kelimâtu’l-Kısâr (Kısa Sözler)
adlı eserinin konusu ilim, marifet, zikir, ibadet, sûfîyâne vecd ve ilâhî
sevgiye dair ârifâne bilgilerdir.
Eski tezkirelerde Bâbâ Tâhir’e ait kıtalara pek az rastlandığı için,
yüzyılımızın ilk çeyreğine kadar pek tanınmamıştır. 1885’ten itibaren
Avrupalı şarkiyatçıların araştırmaları ve bu araştırmaları takip eden
İran’daki çalışmalar bu kıtaların sayısını artırmış, aynı zamanda az
da olsa bazı gazellerinin bulunmasına yardımcı olmuştur. Nitekim
araştırmaları ile Vâhid-i Destgirdî, bilinen 87 kıtayı 296’ya, gazel sayısını
da birden dörde çıkarmış ve bunları “Divân-ı Kâmil-i Bâbâ Tâhiri
‘Uryân” adıyla neşretmiştir (Tahran 1306 hş.)8
. Bâbâ Tâhir’in Divan’ı,
son çalışmalara göre yaklaşık üç yüz dobeytî ve birkaç kıtadan ibarettir.
Onun dobeytîleri gibi, Loristan lehçesi ile söylediğ kıtalarının da
konu ve mazmunları aynıdır.
e. Dobeytî veya Terâne
İran edebiyatında kullanılmış eski nazım türlerinden biridir. Bugün
de İran’ın mahalli birtakım manzumeleri bu âhenk ve tarzdadır.
En tanınmış terâneler, Bâbâ Tâhir-i Hemedânî tarafından söylenmiş-

7 Yazıcı, s. 371.
8 Yazıcı, s. 371.
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
253
tir9
. Şeklen rubâîye benzemekle birlikte vezin bakımından ondan ayrıldığı
için bu kıtalara dobeytî denilmiştir. Aruzun, hezec-i müseddes-i
mahzuf veznindedir. Hâlbuki rubâî vezni hezec-i mekfuf-i maksurdur.
Bu sebeple bu kıtalara rubâî değil dobeytî denilmiştir10
.
- 1 -
11 مست شب تاریک و سنگستان و مو
قدح ازدست مو افتادونشکست
داشت نگه نیکودارندهاشنگه
وگر نه صد قدح نفتاده بشکست
Gece karanlık, etraf taşlık ve ben sarhoşum,
Kadeh elimden düştü, kırılmadı.
Koruyan, onu iyi korudu;
(Değil mi ya) yüz tane kadeh düşmeden kırıldı.
- 2 -
دیرم تن محنت کشی
خدایا 12
خدایا دلی حسرت کشی دیرم
زشوق مسکن و داد غریبی
بسینه آتشی دیرم خدایا
Sıkıntı çeken bir bedenim var Allah’ım!
Hasret çeken bir yüreğim var Allah’ım!
Barınak arzusu ve kimsesizlik sıkıntısından,
Göğsümde bir ateş var Allah’ım!

9 Anbarcıoğlu, Meliha, “Çağdaş İran Nazmında Edebî Türler”, Doğu Dilleri
Dergisi, c. 2, S.1, s. 5, Ankara 1971.
10 Yazıcı, s. 371.
مو = من 11
دیرم = دارم 12
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
254
- 3 -
زدست دیده و دل هر دو فریاد
هر آنچه دیده بیند دل کند یاد
بسازم خنجری نیشش زپوالد
زنم بر دیده تا دل گردد آزاد
Göz ve gönül, her ikisinin elinden elaman!
Göz ne görse gönül onu anıyor.
Polat bir hançer yapayım (da),
Gönül serbest kalsın diye göze vurayım.
- 4 -
هرآنکس عاشقست از جان نترسد
عاشق از کنده و زندان نترسد
دل عاشق بود گرگ گرسنه
که گرگ ازهی هی چوپان نترسد
Âşık olan kimse canından korkmaz,
Âşık bağlanmaktan, zindandan korkmaz.
Aşığın gönlü, aç kurt gibidir,
Kurt, çobanın hey hey demesinden korkmaz.
- 5 -
14 وینند 13 خوشا آنان که هر شامان تَه
وا ته نشینند 15 سخن وا تَه کِرِن
18 آیم ته وینم 17 نبی 16 گرم دسرس

ته = تو 13
وینند = بینند 14
وا کرن = وا کنند 15
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
255
که ته وینند 20 آنان بوینم 19 بشم
Ne mutlu onlara ki, her akşam seni görürler,
Seninle konuşur ve seninle otururlar.
Eğer gelip seni görme imkânım olmasa,
Akşam seni görenleri göreyim.
- 6 -
21 خوشا آنان که از پا سر ندونند
میان شعله خشک و تر ندونند
کنشت و کعبه و بتخانه و دیر
سرائی خالی از دلبر ندونند
Ne mutlu onlara ki, ayaktan başı ayırt edemezler.
Aydınlıkta, yaşı kuruyu bilmezler.
Kiliseyi, Kâbe, puthane ve ateşkedeyi,
İçinde sevgili bulunmayan bir saray görmezler.
- 7 -
مکن کاری که بر پا سنگت آید
جهان با این فراخی تنگت آید
چو فردا نامه خواهون
نامه خواهند 22
ترا از نامه خواندن تنگت آید

دسرس = دست رس، امکان 16
نبی = نبوَد، نباشد 17
وینم = بینم 18
بشم = بشام 19
بوینم = ببینم20
ندونند = ندانند 21
نامه خواهون = نامه خواهان 22
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
256
Ayağını taşa değdiren işi yapma,
Cihan genişliğine rağmen sana dar gelir.
Yarın kitap isteyenler kita(bını) isterler,
Sana kitab(ını) okumaktan ar gelir.
- 8 -
غم عشقت بیابان پرورم کرد
هوای بخت بی بال و پرم کرد
بمو گفتی صبوری کن صبوری
صبوری طُرفه خاکی
بر سرم کرد 23
Aşkın bana sahraları sevdirdi,
Murat arzusu, beni kolsuz kanatsız bıraktı.
Bana dedin sabırlı ol, sabırlı!
Sabır, başıma taze toprak saçtı24
.
- 9 -
الهی گردن گردون شود خُرد
که فرزند جهان را جملگی بُرد
26 فالنی 25 یکی نایه
27 زنده وا بی
همه گویند فالن بن فالن مرد
Ya Rabbi, feleğin çarkı kırılsın!
Çünkü dünyanın bütün evlatlarını götürdü.
Kamış boylu biri28 yaşıyor olsa,
Hepsi de “Filan oğlu filan öldü” derler.

23
طرفه خاکی = خاک که تر و تازه باشد، خاک قبر تازه کنده شده.
24 Başına taze toprak saçılmak: Ölünün üzerine toprak atmak.
نایه = نای 25
نایه فالنی = کسی نای قد 26
زنده وا بی = زنده وا بوَد 27
28 Kamış boylu biri demekle şair kendini kastediyor.
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
257
- 10 -
29 دگر شو
شد کهمو جانم بسوزد
گریبان تا بدامانم بسوزد
30 برای خاطر یک سبز رنگی
همی ترسم که ایمانم بسوزد
Yine gece oldu, canımı yakar,
Yakamdan ta eteğime kadar yakar.
Bir tüyü yeni göverenin hatırı için,
Korkarım ki imanımı yakar.
- 11 -
31 خوشا آنان که سودای تو دیرند
که سر پیوسته در پای تو دیرند
تمنای کسانی 32 بدل دیرم
که اندر دل تمنای تو دیرند
Ne mutlu onlara ki, sana sevdalıdırlar,
Başları daima senin ayağındadır33
.
Gönlümde o kimselerin arzusunu taşırım,
Ki gönüllerinde senin arzun vardır.
- 12 -
خوشا آنان که هر ازبر ندانند
نه حرفی وا نویسند نه بخوانند

شو = شب 29
سبز رنگی = جوان یا دختر که تازه قدم زده باشد به جوانی 30
دیرند = دارند 31
دیرم = دارم 32
سر در پای تو دیرند = برای تو سجده کنند 33
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
258
چو مجنون رو نهند اندر بیابان
در این کوها رون
آهو چرانند 34
Ne mutlu onlara ki, her ezberi bilmezler,
Ne bir harf yazarlar ne de okurlar.
Mecnun gibi çöllere yüz döndürüp,
Gider bu dağlarda ceylan gibi otlarlar.
- 13 -
مو که یارم سر یاری ندارد
مو که دردم سبکباری ندارد
37 کهیارتخوابنازه 36 واجن 35 هنو
که بیداری ندارد 39 خوابه 38 چنو
Ben, yâri kendine yar olmayan kimseyim,
Ben, derdi hafiflemeyen kimseyim.
(Diyorlar) meyve topla, yârin naz uykusundadır;
Nasıl bir uyku ki bu, uyanması yoktur.
- 14 -
در مرز گالن 40 خواب شوانم
کرد 41
گلم وا چید و خوابم را زیان کرد

رون = روند 34
هنو = یک میوه ای 35
وا جن = وا چِن 36
نازه = ناز است 37
چنو = چنان 38
خوابه = خوابست 39
شوانم = شبانم 40
گالن = گلها 41
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
259
باغبان دید که مو گل دوست دیرم
هزاران خار بر ِگل پاسبان کرد
Geceler beni, rüyada gül tarlasına götürdü,
Gülümü topladı ve uykumu ziyan etti.
Bağban bizi dost gülüne sahip görünce,
Binlerce dikeni gülün yanına bekçi dikti.
- 15 -
مرا نه سر نه سامان آفریدند
پریشانم پریشان آفریدند
پریشان خاطران رفتند در خاک
مرا از خاک ایشان آفریدند
Benim için ne mal ne mülk yaratılmadı,
Perişanım, perişan yaratıldım.
Gönlü kırılmışlar toprak olup gittiler,
Ben de onların toprağından yaratıldım.
- 16 -
فلک زار و نزارم کردی آخر
جدا از گلعذارم کردی آخر
م ی ا ن ت خ ت ه ِ ن ر د م ن ش ا ن د ی
بکارم کردی آخر 42 شش و پنجی
Ağlatıp inletti felek beni sonunda,
Gül yüzlümden ayrı etti sonunda.
Teneşir tahtasına koydu da beni,
Şeş beşe düşürdü işimi sonunda.43

شش و پنج = تعبیری در بازی طاس گرفتن 42
43 Şeş beşe düşürmek: Belirsizliğe bırakmak.
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
260
- 17 -
مو آن رندم که نامم بی
قلندر 44
نه خوان دیرم نه مان دیرم نه لنگر
چو روز آیه
بگَردم گِرد کویت 45
چو شَو آیه بخشتی وا نهم سر
Ben, adı kalender olan o rindim,
Ne evim, ne barkım, ne sığınağım var.
Sabah olunca senin mahallenin çevresinde dolanır,
Gece olunca bir kerpice başımı koyarım.
- 18 -
بیکبار 46 مسلمانان سه درد آمو
غریبی و اسیری و غم یار
47 غریبی و اسیری سهل وا بو
تا چون شود کار 48 غم یارمشکله
Müslümanlar, üç dert bir defada geldi!
Gariplik, esirlik ve yar derdi.
Gariplik ve esirlik kolaydır da,
Yar derdi zor, ona ne vakte dek dayanılır?
- 19 -
دایم بی قرار 50 ته 49 دل مو بی

بی = بوَد 44
آیه = آید 45
آمو = آمد 46
بو = بود 47
مشکله = مشکلست 48
بی ته = بی تو 49
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
261
بجز آزار مو کاری ندار
دودس
برسرزنهچونطفلبدخو 51
زعبرت روز و شو اینش مدار
Sensiz, benim gönlüm, sürekli durulmazdır,
Bana eziyet etmekten başka işin olmasın.
Huysuz çocuk gibi iki elini başına koyup,
İbret için gece gündüz bunu yapıp durma.
- 20 -
دیدم آالله ای در دامن خار
بار 53 آاللیا کی جینمت 52 وا تم
بگفتا باغبان معذور دار
درخت دوستی دیر آورد بار
Gülün eteğinde bir lale gördüm,
Sordum, ey lale meyveni ne zaman dererim?
Dedi ey bağban, kusura kalma!
Dostluk ağacı geç meyve verir.
- 21 -
دمی بَوره
بوین 54
حالم ته دلبر 55
56 دلم تنگه
شبی با مو بسر بر

ته = تو 50
دس = دست 51
وا تم = رفتم 52
جینمت = چینمت 53
بیر، به آی (vere-be(بوره = بَوره 54
بوین = ببین 55
تنگه = تنگست 56
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
262
ته گل بر سر زنی ای نو گل مو
بجای گل زنم مو دست بر سر
Bir an olsun halimi gör, ey dilber!
Gönlüm daralmış, bir geceyi (de) benle geçir.
Başına gül takıyorsun ey benim taze gülüm!
Gül yerine, başına ben elimi koyayım.
- 22 -
مو که سر در بیابانم شو و روز
سرشک از دیده بارانم شو و روز
نه تب دیرم نه جایم میکند درد
که ناالنم شو و روز 57 همی دونم
Gece gündüz çöllerde dolanan ben,
Gece gündüz gözyaşı yağdıran ben.
Ne bitkinim, ne yerimden rahatsız,
Bildiğim şu, ağlarım gece gündüz.
- 23 -
بمو چاره بیاموز 58 ته که ونی
کِرَم60 روز 59 کهاین تیره شوان وا که
62 که کی بی روزوا بی 61 گهی واژم
گهی واژم که هرگز وا نبی روز

دونم = دانم 57
ونی = دانی 58
وا که = با که 59
کِرَم = کُنم 60
واژم = گویم 61
وا بی = وا بوَد 62
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
263
Sen bilirsin, bana çareyi öğret,
Bu karanlık gecelerde kimle sabah edeyim?
Bazen diyorum, bu gündüz ne zaman bitecek?
Bazen diyorum, gün asla doğmayacak mı?
- 24 -
غم درد مو از عطار میپرس
درازی شو از بیمار میپرس
خالیق جملگی احوال پرسند
ته که جان و دلی یکبار میپرس
Bizim derdimizin acısını Attar’dan63 sor,
Gecenin uzunluğunu hastadan sor.
İnsanların hepsi hatır sorarlar,
Sen ise, hem canı hem gönlü birden sor.
- 25 -
شبتاراست و گرگان میزنند میش
دو زلفونت
حمایل کن بَوره پیش 64
از آن لنج لبت بوسی بمو ده
بگو راه خدا دادم بدرویش
Gece karanlık ve kurtlar koyunları kapmakta,
İki zülfünü hamail yap da öne çık ey sevgili!
O dudağının ucundan bana bir buse ver,
De ki Allah yoluna dervişe sadaka verdim.
- 26 -
گلی که خودم بدادم پیچ وتابش

63 Attar: Attar-ı Nişâbûrî. Mantıku’t-tayr yazarı, sufi şâir ve müellif.
دو زلفانت 64
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
264
به آب دیدگانم دادم آبش
ب د ر گ ا ه ا ل ه ی ک ی ر و ا ب و
65 گالبش گل از مو دیگری گیره
Kendim buruşturduğum o gülün,
Gözyaşlarımla verdim suyunu.
Allah katında nasıl reva olur ki,
Gül benimken, gül suyunu başka birisi alsın?
- 27 -
دال دَنگم دال دنگم دال دال دنگ
زدستم شیشهِ ناموس بر سنگ
بمو بی نام و ننگی 66 همه وا ژن
کسیکهعاشقهچشناموچشننگ؟
Sersemim gönül, sersemim gönül, sersemim,
Ar şişesi elimden taşa değdi.
Herkes bana sen değersiz, utanmazsın diyor;
Âşık olan kimseye değer nedir, utanma ne?
- 28 -
وریژن 67 تنگ وایآن روزیکهدر گورم کِرِن
68
برسرمخاکوخسسنگ
نه پای آنکه از یاران گریزم
نهدست آنکهبا موران کنم جنگ

گیره = گیرد 65
وا ژن = وا همی گویند، نِکوهش می کنند 66
کِرِن = کنند 67
ریژن = ریزند 68
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
265
Vay o güne ki, beni dar mezara koyarlar,
Başıma toprak ve çakıl atarlar.
Ne dostlardan kaçmaya gücüm vardır (o gün),
Ne de karıncalarla savaşmaya mecalim.
- 29 -
دال پوشم زدستت جامه نیِل
نهم داغ غمت چون الله بر دیل
دم از مهرت زنم همچون دم صبح
از این دم نادم صور سرافیل
Ey gönül, senin elinden telis giysi giyerim,
Hüznünün dağını lale gibi yüreğime basarım.
Sevginden, sabah rüzgârı gibi soluk veririm,
Bu soluğumdan pişmandır, İsrafil’in borusu.
- 30 -
خداوندا مو بیزارم از این دل
شو و روزان در آزارم از این دل
زبس نالیدم از نالیدنم تنگ
زمو بستان که بیزارم ازین دل
Ey Allah’ım, bezginim bu gönülden,
Gece gündüz ezadayım gönülden.
Çok inledim, inlemekten usandım,
Al onu benden, bıkmışım bu gönülden.
- 31 -
مگر شیر وپلنگی ای دل ای دل
بمو دایم بجنگی ای دل ای دل
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
266
69 اگر دستم رسد خونت بریجم
بوینم تا چهرنگی ای دل ای دل
Aslan mısın, yoksa kaplan mı gönül?
Daim benle savaşmadasın, gönül!
Eğer gelse elimden, dökerim kanını,
Ne renksin diye sen, ey gönül, gönül!
- 32 -
دال غافل ز سبحانی چه حاصل
مطیع نفس شیطانی چه حاصل
بود قدر تو افزون از مالیک
تو قدر خود نمی دانی چه حاصل
Ey gönül, Allah’tan habersizsen ne olur?
Şeytani nefse uyarsan, ne olur?
Daha yüceyken melekten değerin,
Bilmezsen kendi kadrini, ne olur?
- 33 -
خدایا داد ازاین دل دادازاین دل
کهیک دم مو نگشتم شاد ازاین دل
چو فردا داد خواهان داد خواهند
بگویم صد هزاران داد از این دل
Medet Allah’ım, medet bu gönülden!
Bir an şad olmadım ben bu gönülden.
Yarın hak isteyenler hak isteyince,
Diyeyim, yüz bin medet bu gönülden!

بریجم = بریزم 69
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
267
- 34 -
کیاشم 70 الهی وا
72 وا کیاشم؟ 71
مو کهبی دست وپایم وا کیاشم؟
73 همه از در برانند وا تو آیم؟
تو گر از در بیرونی وا کیاشم؟
İlahi, vah çekerim, vah çekerim?
Elsizim ayaksızım, vah çekerim?
Kovar herkes beni, sana gelirim,
Sen de kovar isen, eyvah çekerim?
- 35 -
دُر نه واجم 74 الهی گر بواجم
ته دانی حاجتم را مو چه واجم؟
اگر بنوازیم حاجت روا کن
75 اگر محروم سازی مو چه ساجم؟
İlahi, eğer dilek dilesem inci dilemem,
Sen dileğimi biliyorsun, ne dileyeyim?
Eğer beni seversen, dileğimi ver,
Eğer mahrum edersen, ne yapayım?
- 36 -

وا = ای وای، تأسف 70
وا کیاشم = وای وای می کشم 71
کیاشم = کشم 72
وا تو ایم = به تو آیم 73
واجم = حاجت طلب کنم از خدا 74
ساجم = سازم، کنم 75
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
268
اگر آئی بجانت وا نوازم
وگر نائی زهجرانت گدازم
بیا دردی که داری بر لبم نه
بمیرم یا بسوزم یا بسازم
Eğer gelirsen, canını severim,
Eğer gelmezsen, ayrılığından eririm.
Gel, sahip olduğun şarabı dudağıma koy,
Ya öleyim, ya yanayım, ya düzeleyim.
- 37 -
دو زلفونت بود تار ربابم
چه میخواهی ازین حال خرابم
تو که با مو سر یاری نداری
چرا هر نیمه شو آئی بخوابم؟
İki zülfün sazımın teli olur,
Bu yıkık halimden ne istiyorsun?
Sen bana yar olma derdinde değilsin,
Niçin, her gece yarısı rüyama giriyorsun?
- 38 -
مو آن آزرده بی خانمانم
مو آن محنت نصیب سخت جانم
مو آن سرگشته خارم در بیابان
که هر بادی وزد پیشش دوانم
Ben, o incinmiş, evsiz barksızım,
Ben, o kısmeti zorluk olan canı pekim.
Ben, ovada dönen o dikenim,
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
269
Her rüzgâr esişte önü sıra koşarım.
- 39 -
بصحرا بنگرم صحرا ته وینم
به دریا بنگرم دریا ته وینم
بهر جا بنگرم کوه و در و دشت
نشان از قامت رعنا ته وینم
Ovaya bakarım, ovayı sen görürüm,
Denize bakarım, denizi sen görürüm.
Dağ, taş, ova her nereye bakarsam,
Senin güzel boyundan nişan görürüm.
- 40 -
نمی دانم که رازم وا که واژم
عمر سوز و گدازم وا که واژم
چه واژم هر که ونه بنگره فاش
دگر راز و نیازم وا که واژم؟
Sırrımı kiminle söyleşeyim, bilmiyorum,
Yanmış erimiş ömrümü, kiminle söyleşeyim?
Bakınca apaçık bilen kimseye ne diyeyim?
Artık sırrımı, dileğimi kiminle konuşayım?
- 41 -
دالن گردم آئیم 76 بَوره سوته
سخن وا هم کریم غم وا نمائیم
تَرازو آوریم غمها بسنجیم

سوته = سوخته 76
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
270
هر آن غمگین تریم وزنین تر آئیم
Gönlü yanmışlar, çevreme gelin!
Birlikte konuşup, dertleşelim.
Terazi getirelim, dertleri(mizi) tartalım.
Hangimiz daha dertli ise, iki kat fazla sayılalım.
- 42 -
بَوره یک شَو منور کن وثاقم
مهِل در محنت و درد و فراقم
بطاق جفت ابروی تو سوگند
کهمو جفت غمم تا ازتو طاقم
Bir gece geliver de odamı nurlandır.
Beni sıkıntı, dert ve ayrılıkta bırakma.
Bir çift kaşının kemerine yemin olsun ki,
Ben senden tek oldukça gam ile birlikteyim.
- 43 -
مو آن بحرم که در ظرف آمدستم
چو نقطهبر سر حرف
آمدستم 77
بهر الفی الِف قدّی بر آیه
78
الِف قدّم که در الف آمدستم
Ben, bir kap içine girmiş denizim,
Söz başında79 gelen nokta gibiyim.
Her bin yılda bir elif boylu gelir,
Bin yılda bir gelen elif boyluyum.

سر حرف = یعنی کلمه بسمله 77
آیه = آید 78
79 “Besmele”nin ilk harfi olan “ba” harfindeki noktayı kastediyor.
İslamiyette söze “besmele” ile başlanır.
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
271
- 44 -
مو که چون اشترم قانع بخارم
خوراکم خار و خرواری ببارم
ازین خرج قلیل و بار سنگین
هنوز از روی مالک شرمسارم
Dikene doymuş deve gibiyim,
Yemeğim diken, yüküm karaçalıdır.
Bu azıcık kazanç ve ağır yükten dolayı,
Sahibime karşı utanç içindeyim.
- 45 -
وا شَم ازین عالم بدر شَم 80 بشَم
بشَم از چین و ماچین دورتر شَم
برِ دلدار پیغامی فرستم
که گر دوری خوشه، من دورتر شَم
Gideyim, gideyim, bu âlemden gideyim,
Çin’den, Maçin’den daha öteye gideyim.
Sevgilinin katına haber saldım,
Uzak olmak hoşuna gidiyorsa, daha öteye gideyim.
- 46 -
بَورَه روزی که دیدارِ تَه وینم
گل و سنبل بدیدار ته چینم
بوره بنشین برم ساالن ماهان
که تا سیرت بوینم نازنینم
Bir gün gel de yüzlerini göreyim,

بشَم = بشوَم یعنی بروَم 80
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
272
Seni görmekle gül ve sümbül dereyim.
Gel otur yanıma aylar yıllarca,
Nazlı boylum ben seni seyredeyim.
- 47 -
مو که سرگردان چرایم 81 نزونم
گهی گریان گهی ناالن چرایم
همه درمانشان بی درد داران
نزونم مو که بی درمان چرایم
Bilmiyorum, ben neden dolanıp durmaktayım?
Niçin bazen ağlayıp, feryat eylemekteyim?
Bütün dertlilerin hep var iken dermanları,
Bilmiyorum, ben neden dermansız kalmaktayım?
- 48 -
دلم زار و حزینه چون ننالم؟
وجودم آتشینه چون ننالم؟
بمو وا جن
که چون و چند نالی 82
چو مرگم در کمینه چون ننالم؟
Gönlüm sızılı, hazin, nasıl ağlamayayım?
Bedenim ateş gibi, nasıl ağlamayayım?
Bana diyorlar: “Niçin, ne vakte dek ağlarsın?”
Ölümüm pusudayken, nasıl ağlamayayım?
- 49 -
غمم غم بی و غمخوار دلم غم
غمم هم مونس و هم یار و همدم

نزونم = ندانم 81
وا جن = همی گویند 82
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
273
که مو تنها نشینم 83 غمم نهله
مریزا، بارک اهلل، مرحبا غم
Dert, bana dert; dert, gönlümün dertleneni olsun,
Dert bana hem arkadaş, hem yar, hem yoldaş.
Dert bırakmaz ki beni yalnız kalayım.
Çekinme, hoş geldin, merhaba dert!
- 50 -
بی ته گلشن چو زندانه بچشمم
گلستان آ رستانه بچشمم
بی ته آرام و عمر و زندگانی
همه خواب پریشانه بچشمم
Sensiz gülşen, gözüme zindan gibidir,
Gül bahçesi, gözüme yangın yeridir.
Sensiz sükûnet, ömür ve hayat,
Hepsi gözümde, perişan bir rüya gibidir.
- 51 -
خوش آن ساعت کهدیدارتو وینم
کمندِ عنبرین تارِ تو وینم
84 نوینه
خرمی هرگز دل مو
85 مگر آندم که رخسار تو وینم
Ne güzeldir o an ki, senin yüzün görürüm,
Amber kokan saçının kemendini görürüm.
Gönlüm, mutluluğu asla göremez,

نهله = نهِلد، نگذارد 83
نوینه = نبیند 84
وینم = بینم 85
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
274
Ancak o zaman ki, yüzün görürüm.
- 52 -
86 دلم دورست و احوالش ندونم
87 کسی خواهد که پیغامش رسونم
خداوندا زمرگم مهلتی ده
که دیداری بدیدارش رسونم
Gönlüm sevgiliden uzak, hallerini bilemem,
Ona haber salmaya biri gerek.
Allah’ım, ölümüm için biraz mühlet ver ki,
Bir bakışı(mı), onu görmeye ulaştırayım.
- 53 -
بی ته بالین سیه ماره
بچشمم 88
بی ته روزان شوِ تاره
بچشمم 89
بی ته هرگه شوم سیرِ گلستان
گلستان سربسر خاره بچشمم
Sensiz yastık, gözüme karayılandır,
Sensiz günler, gözüme karanlık gecedir.
Sensiz, ne zaman gül bahçesine varsam,
Gülistan baştanbaşa gözüme dikenliktir.
- 54 -
ته خواهم 90 اگر چشمم بدوزی دو

ندونم = ندانم 86
رسونم = رسانم 87
ماره = مارست 88
تاره = تارست 89
دو = بدوز 90
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
275
91 وگرجسمم بسوجی
سو
تهخواهم 92
اگر باغم بری بر چیدن گل
گلِ همرنگ و هم بوی ته خواهم
Eğer gözümü dikersen dik, seni isterim,
Eğer bedenimi yakmak istersen yak, seni isterim.
Eğer gülünü dermek için bağımı yakarsan,
Senin rengârenk ve kokulu gülünü isterim.
- 55 -
مو که افسرده حالم چون ننالم؟
شکسته پر و بالم چون ننالم؟
همه گویند: فالنی، ناله کم کن!
ته آئی در خیالم چون ننالم؟
Bitkin bir haldeyim ben, nasıl inlemeyeyim?
Kolum kanadım kırık, nasıl inlemeyeyim?
Herkes diyor: “Hey kimse! Birazcık az inle!”
Sen gelirsin yâdıma, nasıl inlemeyeyim?
- 56 -
مو از جور بتان دل ریش دیرم
زالله داغ بر دل بیش دیرم
چو فردا نامه خوانان نامه خوانند
مو از خجلت سری در پیش دیرم
Benim, güzeller cefasından gönlüm yaralı,
Gönlümdeki yanık, laleninkinden daha fazla.
Yarın kitap okuyanlar, kitap(ları) okurlar,

بسوجی = بسوزی 91
سو = بسوز 92
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
276
Benim, utancımdan başım önümde olur.
- 57 -
به آهی گنبد خضرا بسوجم
93
فلک را جمله سر تا پا بسوجم
بسوجم ار نه کارم را بساجی
94
چه فرمائی بساجی یا بسوجم؟
Bir ah ile gök kubbeyi yakayım,
Baştan ayağa bütün feleği yakayım.
Muradımı yerine getirmezsen eğer, yak beni.
Buyruğun ne, yapıyor mu yoksa yakıyor musun?
- 58 -
از آن دلخسته و سینه فکارم
که گریان در ته سنگ مزارم
که ته شوری نداری 95 بواجندم
سراپا شور دارم شر ندارم
Ondan dolayıdır ki, gönlüm hasta ve sinem yaralı,
Senden dolayı, mezar taşım bile ağlıyor.
Eyvahlar etmekteyim ki, sen heyecan duymuyorsun,
Baştan ayağa heyecan doluyum ben, ter değil.
- 59 -
بشو، محو رخ مهپاره هستم

بسوجم = بسوزم 93
بساجی = بسازی 94
بواجندم = وا زندم، ای وای می کشم 95
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
277
برو،
زارودردوغمم،بیچارههستم 96
تو داری در مکان خود قراری
مویم که در جهان آواره هستم
Gece, senin ay parçası yüzünün perişanıyım,
Gündüz inlemekli, dertli, gamlı ve çaresizim.
Sen, kendi yerinde sabit durmaktasın,
Dünyada avare olansa benim.
- 60 -
گلستان جای تو نازنینم
مو در گلخن به خاکستر نشینم
چهدرگلشنچهدرگلخنچهصحرا
چه دیده وا کِرِم
جز ته نوینم 97
98
Senin yerin gülistandır, ey nazlı boylum!
Ben külhanda, kül ile otururum.
İster gülşen, ister külhan, isterse sahra olsun,
Baktıkça ben, senden başkasını göremem.
- 61 -
غم عالم همه کردی ببارم
مگر مو لوک مست سر قطارم
مهارم کردی و دادی بناکس
فزودی هر زمان باری ببارم
Bütün dünyanın yükünü sırtıma yükledin,

برو = بروز، در روز 96
دیده وا کرم = دیده وا کنم 97
نوینم = نبینم 98
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
278
Yoksa ben kervanın zebun ve mest başta gideni miyim?
Beni dizginledin ve bir değersizin eline verdin,
Her zaman yükümün üstüne yük ekledin.
- 62 -
دالرا بی تو زار و ناتوانم
گل پر خار و پر خِس دیدگانم
99 همان دستان کهوا ته
بو
بگردن 100
کنونش چون مگس بر سر زنانم
Ey güzel, sensiz sızılı ve güçsüzüm,
Gül dikenle ve gözlerim yaşla dolu.
Seninleyken boynuna dolanan ellerim,
Şimdi başıma vurmakta, sinek varmış gibi.
- 63 -
101 جگر پر درد تا کی آیم و شم؟
زوصلت فرد تا کی آیم و شم؟
چرا گوئی که در کویم نیائی؟
مو تا کی با رخ زرد آیم و شم؟
Ciğer dertle dolu, daha niceye dek gelip gideyim?
Kavuşman için yalnız, daha niceye dek gelip gideyim?
Niçin diyorsun, mahalleme gelmiyorsun diye?
Sararmış yüzümle ben, daha niceye dek gelip gideyim?

99
وا ته = با تو
بو = بود 100
شم = شوم، روم 101
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
279
- 64 -
شوی نالم شوی شوگیر نالم
زدست یار بی تدبیر نالم
گهی همچون پلنگ تیر خورده
گهی چون شیر در زنجیر نالم
Geceleyin inliyorum, geceleyin gece tutmuş inliyorum,
Yar elinden, tedbirsiz inliyorum.
Bazen ok yemiş kaplan gibi,
Bazen zincirdeki aslan gibi inliyorum.
- 65 -
فلک بر هم زدی آخر اساسم
زدی بر خمره نیلی لباسم
اگر داری برات از قصد جانم
بکَن آخر ازین دنیا اساسم
Felek, alt üst ettin temelimi sonunda,
Lacivert küpe vurdun giysimi sonunda.
Canımı almaya beratın varsa eğer,
Söküver kökümü bu dünyadan sonunda.
- 66 -
مو کهمست از می انگور باشم
چرا از نازنینم دور باشم؟
مو که از آتشت گرمی نوینم
چرا زدود محنت کور باشم؟
Ben ki üzüm şarabından mest olmuşum,
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
280
Nazlı boylumdan niçin ayrı kalayım?
Ben senin ateşinden bir sıcaklık görmüyorum,
Mihnet dumanından niçin kör olayım?
- 67 -
الهی دشمنت را خسته وینم
102 بسینه)اش( خنجری تا دستهوینم
سر شو
103
آیم احوالش بپرسم
سحر آیم مزارش بسته وینم
İlahi, senin düşmanını yorgun göreyim,
Göğsünde hançeri, ta sapına kadar saplı göreyim.
Gece başladığında gelip halini sorayım,
Seher geldiğimde, mezarını kapanmış göreyim.
- 68 -
اگر دستم رسد بر چرخ گردون
ازوپرسمکهاینچوناستوآنچون؟
یکی را داده ای صد گونهنعمت
یکی را قرص جَو آلوده در خون
Eğer gücüm yetseydi, feleğin çarkına,
Sorardım bu nasıldır ve şu nasıl diye.
Birine vermişsin yüz çeşit nimet,
Birine kanla yoğrulmuş arpa ekmeği.
- 69 -
گلی کِشتم پی الوند دامان

برای وزن این مصرع باید همین باشد: بسینه خنجری تا دسته وینم 102
سر شو = سر شب 103
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
281
ازدیدهدادمصبح و شامان 104 اَوش
وقت آن بی کهبویش وا مو آئی
بره سامان بسامان 105 بادش بره
Bir gül ektim Elvend Dağı eteklerine,
Suyunu gözyaşımdan verdim sabah ve akşamları.
Onun kokusunu tam bana getirmek vakti iken,
Götürür onu rüzgâr, götürür ilden ile.
- 70 -
106 نوای ناله غم اند و ته دونه
ته دونه 107 عیار قلب خالص بو
بنالیم 109 دالن وا هم 108 بَورَه سوته
که قدر سوته دل سوته دونه
Gam iniltisinin nağmeleri (bu) ve sen biliyorsun,
Safi kalbin ölçüsüydü (bu) ve sen biliyorsun.
Gelin ey yüreği yanmışlar, birlikte ağlayalım,
Çünkü yanmışın değerini yanmış bilir.
- 71 -
110 نسیمی کز بُن آن کاکل آیو
مرا خوشتر زبوی سنبل آیو

اَوش = آبش 104
بره = بَرَد 105
دونه = دانی 106
بو = بود 107
سوته = سوخته 108
وا هم = با هم 109
آیو = آید 110
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
282
چو شو گیرم خیالت را درآغوش
سحر از بسترم بوی گل آیو
O kâkülün kökünden gelen esinti,
Bana sümbül kokusundan hoş gelir.
Gecede hayalini kucakladığım zaman,
Seherde yatağımdan gülün kokusu gelir.
- 72 -
سری دارم که سامانش نمی بو
111
غمی دارم که پایانش نمی بو
اگر باور نداری سوی من آی
بوین
112
دردی که درمانش نمی بو
Malı mülkü olmayan bir başım var,
Sonu hiç gelmeyen bir derdim var.
Eğer inanmıyorsan, benim tarafıma gel,
Dermanı hiç bulunmayan derdi gör.
- 73 -
غم عشق ته کی درهر سر آیو؟
همائی کی بهر بوم و بر آیو؟
ز عشقت سر فرازان کام یابند
که خور اوّل بکهساران بر آیو
Senin aşkının derdi, nasıl her başa gelsin?
Hüma kuşusun, nasıl her yere yurda konarsın?

نمی بو = نمی بود 111
بوین = ببین 112
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
283
Senin aşkından başı dik olanlar murat alırlar.
Çünkü güneş, önce dağlara vurur.
- 74 -
113 دلم از درد ته دایم غمینه
ببالین خشتم و بستر زمینه
همین جرمم کهمو تهدوست دیرم
115 اینه! 114حالش نههرکتدوستدیره
Gönlüm senin derdinden her zaman gamlıdır,
Yastığım taştır ve yatağım yer.
Seni sevmek midir benim bu suçum?
Seni her sevenin hali, böyle değildir.
- 75 -
چو مو یک سوتهدل پروانهای نه
بعالم همچو مو دیوانه ای نه
116 همه ماران و موران النه دیرن
من دیوانه را ویرانه ای نه
Benim gibi gönlü yanmış bir pervane var mı? Yok,
Dünyada benim gibi bir divane var mı? Yok.
Bütün kurdun, kuşun yuvası vardır,
Ben divanenin bir viranesi yok.
- 76 -
117 دلم ازعشق خوبان گیج وویجه

غمینه = غمگین است 113
دیره = دارد 114
اینه = اینست 115
دیرون = دارند 116
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
284
118 مژه بر هم زنم خوناوه
ریجه
119
دل عاشق مثال چوب تری
سری سوجه،
120
سر خوناوه ریجه
Gönlüm güzeller aşkından karma karışık,
Kanlı gözyaşı döken kirpiklerimi kırpıyorum.
Âşığın gönlü yaş çubuk gibidir,
Bir ucu yanar, bir ucu kanlı gözyaşı döker.
- 77 -
بی ته یک دم دلم خرم نمونه؟
121
وگر روی ته وینم غم نمونه؟
اگر درد دلم قسمت نمایند
دلی بی درد در عالم نمونه؟
Sensiz, bir an gönlüm sevinç görür mü?
Eğer yüzünü görsem, gam görür mü?
Gönlümün derdini taksim etseler eğer,
Âlemde dertsiz bir gönül görünür mü?
- 78 -
در این بوم بر آنم پرورش نه
شوانم جا و روزانم خورش نه
سری دیرم
که مغزی اندرونی 122

گیج و ویجه = گیج و پیج است 117
خوناوه = خونابه 118
ریجه = ریز است 119
سوجه = سوزد 120
نمونه = نمون است 121
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
285
تنی دیرم که پروای سرش نه
Bu yer yurtta geçimi olmayanım,
Geceler yeri, gündüzler yiyeceği olmayanım.
İçinde bir beyin olan bir başım var,
Bir bedenim var ki, başından korkusu yok.
- 79 -
مو رادرده
124 دلم خو کردهوا ته 123
درد دل ای بی وفا ته 125 نزونی
بَورَه مو سوته دل وا ته سپارم
با ته 127 با دل ودل انه 126 تو انی
Benim hastalığım, gönlümün sana alışmış olmasıdır,
Gönül derdini bilmiyorsun sen, ey vefasız!
Gel, ben yanmış gönlü sana ısmarlıyorum,
Sen gönülle tanışsın, gönül seninle tanıştır.
- 80 -
128 دل عاشق بپیغامی بساجه
خمار آلوده با جامی بساجه
مرا کیفیت چشم تو کافیست
ریاضت کش ببادامی بساجه

دیرم = دارم 122
درده = درد هست 123
وا ته = با تو 124
نزونی = ندانی 125
انی = دانی126
انه = داند 127
بساجه = بسازد 128
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
286
Âşığın gönlü, bir haberle düzelir,
İçki sarhoşu, bir kadehle ayılır.
Bana senin gözünün manalı bakışı yeter,
Riyazet çeken, bir bademle sevinir.
- 81 -
هر آن دلبر که چشم مست داره
هزاران چون منی پا بست داره
میان عاشقان آن ماه سیما
چو شعر من بلند و پست داره
Baygın bakışlı her bir güzel,
Binlerce benim gibi ayağı bağlıya sahiptir.
O ay yüzlünün âşıkları arasında,
Benim şiirim gibi yüce ve değersiz olanlar vardır.
- 82 -
سرم چون گوی درمیدان بگرده
129
دلم نه زعهد و نه زپیمان بگرده
اگر دوران بنامردان بمانه
نشینم تا دگر دوران بگرده
Başım bir top gibi meydanda yuvarlansa da,
Gönlüm ne ahdinden ne yemininden döner.
Eğer devran namertlere kalsa da,
Yeni bir devran dönene dek beklerim.
- 83 -
نه 130 بکس درد دل مو وا تنی

بگرده = بگردد 129
واتنی = وا توانستنی، قابل، ممکن 130
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
287
نه 131 که سنگ از آسمان انداتنی
بمو واجن
کهترک یار خود کن 132
یارم کهترکش وا تنی نه 133 کسیس
Kimse benim gönül derdimi çekebilir mi, hayır.
Çünkü taş gökyüzünden atıldı, hayır.
Bana diyorlar ki, sevgilini terk et,
Sevgilim terkedilebilir birimidir ki, hayır.
- 84 -
درخت غم بجانم کرده ریشه
بدرگاه خدا نالم همیشه
134 عزیزان قدر یکدیگر بدونید
اجل سنگست وآدممثل شیشه
Gam ağacı gönlümü yaralamıştır,
Allah’ın dergâhında inliyorum daima.
Hey insanlar, birbirinizin değerini bilin!
Ecel bir taş ve insan bir cam misali.
- 85 -
بال رمزی زباالی ته باشه
جنون قسمی زسودای ته باشه
135 بصورت آفرینم این گمانه

انداتنی = انداختنی 131
وا جن = وا می گویند 132
133
کسیس = کسی است.
بدونید = بدانید 134
گمانه = گمان نه 135
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
288
که پنهان در تماشای ته باشه
Bela, senin yüceliğinden bir işarettir,
Delilik, senin sevdandan bir parça.
Görünüşte yaratılmış biriyim, buna şüphe yok.
Gizliden ise senin görüntündür.
- 86 -
از آن روزی که ما را آفریدی
بغیر از معصیت چیزی ندیدی
136 خداوندا بحق هشت و چارت
زمو بگذر شَتَر دیدی ندیدی
Bizi yarattığın o günden beri,
Günahtan başka bir şey görmedin.
Ey Allah’ım, sekiz ve dördünün aşkına!
137
Benden kusurdan başka gördün mü? Görmedin.
- 87 -
138 دلت ای سنگدل بر ما نسوجی
عجب نبوَد اگر خارا نسوجی
را 139 دلت بسوجم تا بسوجانم
در آ ر چوبِ تَر تنها نسوجی
Ey taş yürekli, kalbin bize yanmıyor,

136
هشت و چار = یعنی با رقم 84 .شاعر اشاره می کند آن وقتی را که این مصرعها را در سال
هشتاد و چهار خود سروده است.
137 “Sekiz ve dört” rakamla yazıldığında “84” olur. Şair bu dörtlüğü
söylediği zaman 84 yaşında olduğuna işaret ediyor.
سوجی = نسوزی 138
بسوجانم = بسوزانم 139
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
289
(Ama) taşın yanmamasına şaşmamalı.
Ben senin kalbini yandırana dek yanarım,
Ateşte yalnız yaş odun mu yanar?
- 88 -
خوشا آنان که اهلل یارشان بی
که حمد وقل هواهلل کارشان بی
خوشا آنان که دایم در نمازند
بهشت جاودان بازارشان بی
Dostu Allah olanlara ne mutlu!
İşleri hep “Fatiha” ve “İhlas” tır.
Daima namaz kılanlara ne mutlu!
Onların alışverişleri ebedi cennettir.
- 89 -
140 االله ای کوهساران هفته ای بی
بنفشه جُو کناران هفته ای بی
منادی می کِرِم شهر و بشهرو
وفای گلعذاران هفته ای بی
Dağların şakayıkları bir haftalıktır,
Nehir kıyılarının menekşesi bir haftalıktır.
Şehir şehir çağırıp duruyorum,
Gül yüzlülerin vefası bir haftalıktır.
- 90 -
هر آن باغی که نخلش سر بدری
141 مدامش باغبان خونین جگر بی

بی = بوَد 140
بی = بوَد 141
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
290
بباید کندنش از بیخ و از بُن
اگر بارش همه لعل و گهر بی
Ağacı dışarı uzanan her bahçenin,
Bahçıvanı hep yanık yürekli olur.
Meyvesi hep inci mercan olsa da,
Onu kökünden sökmek gerekir.
- 91 -
142 مسلسلِزلف بر رویِ تهدیری
دیری 143 گل و سنبل بهم آمیته
پریشان چون کِری آن تار زلفان
بهر تاری دلی آویته
دیری 144
Yüzünde zülfünün zinciri vardır,
Gülün, sümbülün birbirine karışmış.
O zülfün tellerini nasıl dağıtıyorsun?
Her telinde bir gönül asılıdır.
- 92 -
اگر دردم یکی بودی چه بودی؟
اگر غم اندکی بودی چه بودی؟
ببالینم حبیبی یا طبیبی
ازینهر دویکیبودیچهبودی؟
Eğer derdim bir olaydı, ne olurdu?
Eğer gamım az olaydı, ne olurdu?
Başucumda ya sevgili, ya doktor,

دیری = داری 142
آمیته = آمیخته 143
آویته = آویخته 144
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
291
İkisinden biri olsaydı, ne olurdu?
- 93 -
دو چشمانت پیاله پُر زمَی بی
دو زلفانت خراج ملک رَی بی
امروز و فردا 145 همی وعده کِری
مو کهفردایتو کیبی؟ 146 نذونم
İki gözün, şarap dolu iki kadehtir,
İki zülfün, Rey şehrinin haracıdır.
Bugün, yarın diye söz veriyorsun,
Bilmiyorum, yarının ne zamandır?
- 94 -
نگارینا دل و جانم ته داری
همه پیدا و پنهانم ته داری
نمیدونم که این درد از که دارم
همین دونم که درمانم ته داری
Nazlı boylum, gönlüm, kalbim sendedir,
Görünen görünmeyenim sendedir.
Bilmiyorum, bu derdi kimden aldım?
Bildiğim şu, benim devam sendedir.
- 95 -
ته که نوشم نه ای، نیشم چرائی؟
ته که یارم نه ای، پیشم چرائی؟
تو که مرهم نه ای ریش دلم را

کری = کنی 145
نذونم = ندانم 146
 YRD. DOÇ. DR. AHMET FARUK ÇELİK
292
نمک پاش دل ریشم چرائی؟
Sen şifam değilsin, zehrim niçinsin?
Sen yârim değilsin, önüm sıra niçinsin?
Sen gönül yarama merhem değilsin,
Gönlüm yarasına tuz serpenim niçinsin?
- 96 -
نی 147 کسی که ره به بیدادم بره
خبر بر سر و آزادم بره نی
تمام خوبرویان جمع گردند
کسی که یادت از یادم بره نی
Zulmüme yol açan o kimse yok,
Özgürlüğümü haber veren kimse yok.
Bütün güzel yüzlüler toplandılar,
Hatıranı, hatırımdan silen yok.
- 97 -
خدایا دل زمو بستان بزاری
نمی آید زمو بیمار داری
148 نمیدونم لب لعلت بخونم
چرا تشنه است با این آبداری؟
Allah’ım, bu ağlayan gönlü benden al!
Hastalık çekmesi bana gelmiyor.
Bilmiyorum neden kızıl dudağın,
Bu kadar iştahla kanıma susamış?

بره = برَد 147
بخونم = به خون من 148
BÂBÂ TÂHİR-İ HEMEDÂNÎ 
293
KAYNAKÇA
Anbarcıoğlu, Meliha, “Çağdaş İran Nazmında Edebî Türler”, Doğu
Dilleri Dergisi, c.2, S.1, Ankara 1971.
Uryân, Baba Tâhir, Dîvân, nşr. Vahid-i Destgirdi, Tahran 1306 hş.
--------, Dîvân, nşr. M. Derviş, Tahran 1984.
--------, Dîvân, nşr. Muhammed Ali Sâdıki-i Yağma, Tahran 1984.
Browne, Edward G., A Literary History of Persia, I-IV, Cambridge
1977.
Destgirdi, Vahid, Dîvân-i Kâmil-i Bâbâ Tâhir, Tahran 1366 hş.
Ethe, Hermann, Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî, terc. Rızâzâde Şafak, Tahran
1958.
Hamidi, M., Bihişt-i Sohan, I-II, Tahran 1366 hş.
Hidayet, Rızâ Kulî Hân, Mecma’ul-fusahâ, I-II, Tahran 1326 hş.
Huart, Cl., “Nouveaux Quatrains de Baba Tahir”, Spiegel Memorial
Volume, nşr. J.J.Modi, Bombay 1908.
Kumşâhî, Mehdî-i İlâhî, Rubâiyyât-i Bâbâ Tâhir, Tahran 1365 hş.
Mirza Mehdi Khan, “The Quatrains of Baba Tahir”, JASB, S.1, 1904.
Nâtilhanleri, Pervîz, “Dobeytîhâ-yi Bâbâ Tâhir”, Peyâm-i Nov, S.9,
Tahran 1324.
Râvendî, Muhammed b. ‘Alî, Râhatu’s-sudûr, Leiden 1921.
Ray, S. B., “Baba Taher Oryan and his Roba’iyyat”, Indo-Iranica,
Calcutta 1979, I-II,
Şafak, Rızâzâde, Târîh-i Edebiyyât, Tahran 1360 hş.
Safâ, Zebîhullah, Gencîne-i Sohen, Tahran 1366 hş., I-II.
Safâ, Zebîhullah, Târîh-i Edebiyyât der Îrân, I-VIII, Tahran 1366 hş.
Yazıcı, Tahsin, “Bâbâ Tâhir Uryân”, DİA, İstanbul 1991, I-XLI.

Konular